Önemli Osmanlıca-Türkçe Sözlük (A'dan Z'ye)

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-U-

-U-

u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ عمق ] derinlik.
ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ امور ] işler.
unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ عروه ] kulp.
uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
usr (A.) [ عسر ] güçlük.
usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.

usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Ü-

-Ü-

übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
ümîd etmek umutlanmak.
ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ اناس ] halk.
ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ انس ] alışma.
ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
üstüre (F.) [ استره ] ustura.
üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ اشتر ] deve.
üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
üzn (A.) [ اذن ] kulak.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-V-

-V-

va’d (A.) [ وعد ] vaat.
va’d edilmek vaat edilmek.
va’d etmek vaat etmek.
va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt.
vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı.
vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar.
vâcib (A.) [ واجب ] gerekli.
vâcib olmak gerekmek.
vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan.
vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı.
vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren.
vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
vâfir (A.) [ وافر ] bol.
vâh (A.) [ واه ] vah, yazık.
vâha (A.) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun.
vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.
vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği.
vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik.
vâhî (A.) [ واهی ] yararsız.
vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane.
vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik.
vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç.
vahş (A.) [ وحش ] yabanıl.
vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku.
vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan.
vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız.
vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız.
vahy (A.) [ وحی ] vahiy.
vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden.
vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
vak’a (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş.
vak’anüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı.
vak’anüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları.
vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık.
vakâyi’ (A.) [ وقایع ] olaylar.
vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama.
vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak.
vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi.
vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.
vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar.
vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
vakiyye (A.) [ وقيه ] okka.
vakt (A.) [ وقت ] vakit.
vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] –diği zaman.
vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı.
vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla.
vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce.
vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi.
vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer.
vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran.
vâlide (A.) [ والده ] anne, ana.
vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa.
vâlih (A.) [ واله ] şaşkın.
vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler.
vâm (F.) [ وام ] borç.
vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu.
vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı.
vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu.
vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer.
varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak.
varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not.
vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
vârî (F.) [ واری ] gibi.
vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.
vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir.
vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
vâris (A.) [ وارث ] mirasçı.
varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike.
vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı.
vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı.
vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama.
vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta.
vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü.
vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen.
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet.
vâsi’ (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet.
vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu.
vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden.
vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran.
vatan (A.) [ وطن ] yurt.
vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş.
vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili.
vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever.
vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce.
vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
vâye (F.) [ وایه ] kısmet.
vaz’ (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum.
vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum.
vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma.
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
vaz’ -ı yed etmek el koymak.
vaz’ etmek koymak.
vaz’an (A.) [ وضعا ] konumu bakımından.
vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vâzı’ (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net.
vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak.
vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi.
vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev.
vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli.
vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün.
vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum.
vebâl (A.) [ وبال ] günah.
vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği.
vecd (A.) [ وجد ] coşku.
vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran.
vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf.
vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev.
vecîz (A.) [ وجيز ] özlü.
vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş.
vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma.
vedâyi’ (A.) [ ودایع ] emanetler.
vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet.
vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı.
vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı.
vefât (A.) [ وفات ] ölüm.
vefât etmek ölmek.
vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.
vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun.
vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka.
vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları.
veh (F.-A.) [ وه ] vah.
vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi.
vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi.
vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et.
vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı.
vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik.
vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler.
vehim (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın.
vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde.
vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak.
vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi.
vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam.
vekâyi’ (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar.
vekıs’alâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla.
vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
velev (A.) [ ولو ] olsa da.
velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası.
velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
velî (F.) [ ولی ] ama, fakat.
velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht.
velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak.
velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak.
velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün.
velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken.
velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı.
verâ (A.) [ ورا ] öte.
verâset (A.) [ وراثت ] varislik.
verd (A.) [ ورد ] gül.
verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar.
verîd (A.) [ ورید ] toplardamar.
vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler.
vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler.
vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar.
vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık.
vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler.
vesîka (A.) [ وثيقه ] belge.
vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol.
vesme (A.) [ وسمه ] rastık.
vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu.
veş (F.) [ وش ] gibi.
veşak (A.) [ وشق ] vaşak.
veted (A.) [ وتد ] kazık.
veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli.
vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vezân (F.) [ وزان ] esen.
vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik.
vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
vezn (A.) [ وزن ] ağırlık.
vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi.
vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı.
vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze.
vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından.
vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk.
vikâye (A.) [ وقایه ] koruma.
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler.
vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler.
vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık.
vird (A.) [ ورد ] dua.
vird etmek dua etmek.
visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma.
visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.
vufûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları.
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
vukû’ (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme.
vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar.
vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama.
vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma.
vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç.
vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme.
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
vuzû (A.) [ وضوء ] abdest.
vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık.
vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik.
vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş.
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler.
vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar.
vülât (A.) [ ولات ] valiler.
vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş.
vürûd etmek girmek, gelmek.
vüs’ (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
vüs’at (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Y-

-Y-

yâ (A.) [ یا ] ey.
yâb (F.) [ یاب ] bulan.
yâbis (A.) [ یابس ] kuru.
yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
yâd etmek anmak, hatırlamak.
yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra.
yadigâr bk. yâdgâr.
yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul.
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı.
yah (F.) [ یخ ] buz.
yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş.
yâhud (F.) [ یاخود ] yahut.
yâis (A.) [ یائس ] umutsuz.
yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık.
yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi.
yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak.
yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak.
yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık.
yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun.
yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke.
yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
yârâ (F.) [ یارا ] güç.
yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar.
yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım.
yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin.
yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.
yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan.
yâver (F.) [ یاور ] yardımcı.
yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir.
ye’s (A.) [ یأس ] umutsuzluk.
ye’sefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü.
yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç.
yegân (F.) [ یگان ] birler.
yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek.
yegâne (F.) [ یگانه ] biricik.
yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik.
yek (F.) [ یک ] bir.
yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer.
yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü.
yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden.
yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri.
yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül.
yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün.
yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte.
yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.
yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar.
yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına.
yekûn (A.) [ یکون ] toplam.
yel (F.) [ یل ] yiğit.
yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun.
yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf.
yesîr (A.) [ یسير ] kolay.
yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim.
yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu.
yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi.
yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar.
yevm (A.) [ یوم ] gün.
yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne.
yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik.
yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret.
yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı.
yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk.
yûz (F.) [ یوز ] pars.
yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası.
yümn (A.) [ یمن ] uğur.
yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf.
yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu.
yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik.
yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Z-

-Z-

za’f (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf.
za’f gelmek zayıflamak.
za’ferân (A.) [ زعفران ] safran.
za’fî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
za’fiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet.
zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi.
zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan.
zâbit (A.) [ ضابط ] subay.
zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar.
zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
zabt edilmek ele geçirilmek.
zabt etmek ele geçirmek.
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.
zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı.
zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin.
zâc (A.) [ زاج ] göztaşı.
zâd (A.) [ زاد ] azık.
zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum.
zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat.
zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar.
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma.
zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
zâğ (F.) [ زاغ ] karga.
zağan (F.) [ زغن ] çaylak.
zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler.
zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan.
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe.
zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan.
zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak.
zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre.
zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan.
zahm (F.) [ زخم ] yara.
zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı.
zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı.
zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz.
zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı.
zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz.
zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan.
zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu.
zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu.
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi.
zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden.
zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım.
zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar.
zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık.
zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden.
zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce.
zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler.
zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zamîme (A.) [ ضميمه ] ek.
zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak.
zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden.
zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma.
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
zamm etmek eklemek, arttırmak.
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
zamme (A.) [ ضمه ] ötre.
zan (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zanbak (A.) [ زنبق ] zambak.
zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan.
zann (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zannedilmek sanılmak.
zannetmek sanmak.
zânû (F.) [ زانو ] diz.
zapt bk. zabt.
zapt edilmek ele geçirmek.
zapt etmek ele geçirmek.
zaptiye bk. zabtiyye
zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
zâr (F.) [ زار ] yer.
zâr etmek ağlayıp inlemek.
zâr olmak ağlayıp inlemek.
zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik.
zarar (A.) [ ضرر ] ziyan.
zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören.
zarb (A.) [ ضرب ] vuruş.
zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane.
zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite.
zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama.
zâri’ (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi.
zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe.
zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler.
zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu.
zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar.
zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi.
zâten (A.) [ ذاتا ] aslında.
zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel.
zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı.
zav’ (A.) [ ضوء ] ışık.
zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler.
zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
zâyi’ (A.) [ ضایع ] kaybolan.
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
zâyi’ât (A.) [ ضایعات ] kayıplar.
zebân (F.) [ زبان ] dil.
zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun.
zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi.
zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan.
zeber (F.) [ زبر ] üst.
zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili.
zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama.
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
zebh etmek boğazlamak, kesmek.
zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre.
zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme.
zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı.
zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
olmuş.
zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma.
zeheb (A.) [ ذهب ] altın.
zehr (A.) [ زهر ] çiçek.
zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı.
zehre (A.) [ زهره ] çiçek.
zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş.
zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli.
zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik.
zekan (A.) [ زقن ] çene.
zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik.
zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler.
zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı.
zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma.
zelzele (A.) [ زلزله ] deprem.
zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre.
zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış.
zemîm (A.) [ ذميم ] kötü.
zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme.
zemistan (F.) [ زمستان ] kış.
zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık.
zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme.
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
zemm etmek kötülemek, yermek.
zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı.
zen (F.) [ زن ] kadın.
zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar.
zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah.
zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil.
zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek.
zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil.
zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci.
zencîr (F.) [ زنجير ] zincir.
zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli.
zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık.
zendost (F.) [ زن دوست ] zampara.
zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk.
zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene.
zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas.
zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî.
zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak.
zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü.
zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe.
zer’ (A.) [ زرع ] ekim.
zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı.
zerd (F.) [ زرد ] sarı.
zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali.
zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran.
zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı.
zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı.
zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu.
zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle.
zerîn (F.) [ زرین ] altından.
zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme.
zerrâ’ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi.
zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü.
zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler.
zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran.
zerrin (F.) [ زرین ] altından.
zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı.
zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani.
zevât (A.) [ ذوات ] kişiler.
zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki.
zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar.
zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı.
zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca.
zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca.
zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik.
zevebân (A.) [ ذوبان ] erime.
zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren.
zevrak (A.) [ زورق ] kayık.
zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek.
zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak.
zeyn (A.) [ زین ] süs.
zeyn olmak süslenmek.
zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin.
zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt.
zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık.
zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler.
zıll (A.) [ ظل ] gölge.
zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla.
zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı.
zırh (F.) [ زره ] zırh.
zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı.
zıyâ’ (A.) [ ضياع ] kaybolma.
zıyâ’ (A.) [ ضياء ] çiftlikler.
zî (A.) [ ذی ] sahip.
zi’b (A.) [ ذئب ] kurt.
zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik.
zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel.
zîbak (A.) [ زیبق ] cıva.
zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası.
zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek.
zih (F.) [ زه ] kiriş.
zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı.
zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü.
zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo.
zihin (A.) [ ذهن ] zihin.
zihn (A.) [ ذهن ] zihin.
zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla.
zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel.
zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.
zîk (A.) [ ضيق ] darlık.
zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli.
zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma.
zikr etmek anmak.
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli.
zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı.
zimâm (A.) [ زمام ] yular.
zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan.
zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu.
zîn (F.) [ زین ] eyer.
zinâ’ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki.
zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden.
zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş.
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
zindân (F.) [ زندان ] hapishane.
zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus.
zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam.
zindîk (A.) [ زندیق ] zındık.
zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs.
zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın.
zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı.
zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü.
zirâ’ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
ucu arasındaki uzaklık.
zirâ’at (A.) [ زراعت ] tarım.
zirâ’î (A.) [ زراعی ] tarımsal.
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast.
zîre (F.) [ زیره ] kimyon.
zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek.
zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki.
zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı.
zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst.
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
zirve (A.) [ زروه ] doruk.
zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli.
zişt (F.) [ زشت ] çirkin.
ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik.
zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı.
zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı.
ziyâ’ (A.) [ ضياء ] ışık.
ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı.
ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok.
ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet.
ziyân (F.) [ زیان ] zarar.
ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren.
ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri.
zû’(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık.
zu’bân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar.
zu’m (A.) [ زعم ] sanı.
zuafâ’ (A.) [ ضعفا ] zayıflar.
zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı.
zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken.
zufr (A.) [ ظفر ] tırnak.
zuhr (A.) [ ظهر ] öğle.
zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme.
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler.
zukâk (A.) [ زقاق ] sokak.
zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet.
zulm etmek zulüm yapmak.
zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili.
zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık.
zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran.
zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar.
zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar.
zûr (F.) [ زور ] güç.
zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba.
zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü.
zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar.
zübde (A.) [ زبده ] öz.
zücâc (A.) [ زجاج ] cam.
zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar.
zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk.
zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler.
zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı.
zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan.
zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma.
zükâm (A.) [ زکام ] nezle.
zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler.
zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf.
zülf (F.) [ زلف ] zülüf.
züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.
zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk.
zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler.
zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt.
zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı.
zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı.
zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler.
zürrâ’ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler.
zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler.
zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet.
züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler.
züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller.
 

eLiFNuR

Asistan
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
492
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Web sitesi
eLiFNuRuNPeNCeReSi.blogcu.com
ADİGE BATUR kardeş ALLAH senden razı olsun yaaa :) harikulade bir paylaşım..osmanlı denilince akan sular duruyor bende nedense :) asalet var..bambaşka...çıktılarını almalıyım ve konuşma düzenimi böyle ayarlamalıyım sanırımm :)
bu arada biz ukala diye hep patavatsızlara deriz ama osmanlıcada anlamı tamamen aksi...
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
çok ilginç di mi arkadaşlar :)
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
adige.
Allah senden razı olsun.
çok emek verdin, biliyorum.
bu sözlükten her faydalandığımda seni hayırla anıyorum.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
Teşekkür ederim kardeşler, Allah sizden de razı olsun.

Sözlüğü karıştırdıkça Ecdadımızın bize ne kadar güzel bir dil hazinesi bıraktığını anlıyor insan...
 

El-HaYa

Üye
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Selamun Aleykum

ALLAH razi olsun

acaba bunun boyle arabca-turkce halinde bir sozluk varmidir? :confused1:
 

shadow

Asistan
Katılım
8 May 2007
Mesajlar
212
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Osmanlı döneminde "çay" konusunda- demlenişinden ikramına kadar- 3 kitap yazılmış...

Tabi biz bunları bilmiyoruz....

dedelerimizden kalma bu kitapları okuyamıyoruz da...

Agop Dilaçar sağolsun...:)
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Osmanlı döneminde "çay" konusunda- demlenişinden ikramına kadar- 3 kitap yazılmış...

Tabi biz bunları bilmiyoruz....

dedelerimizden kalma bu kitapları okuyamıyoruz da...

Agop Dilaçar sağolsun...:)

Öz kültürümüze bir gün içinde bizi yabancı eden batılı felsefelerle büyütülmüş kurtarıcılar sağolsun ne diyelim, nasıl okuyalım. Onlar okuttuda bizmi okumadık.
 

shadow

Asistan
Katılım
8 May 2007
Mesajlar
212
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Öz kültürümüze bir gün içinde bizi yabancı eden batılı felsefelerle büyütülmüş kurtarıcılar sağolsun ne diyelim, nasıl okuyalım. Onlar okuttuda bizmi okumadık.

Tatlıses-Oxford hesabı olmuş bu biraz ama haklısınız....

Cumhuriyet dönemine inmek gerekir...

geç kalmış sayılmayız değil mi?
 

nur_eslem

münzevi...
Katılım
30 May 2008
Mesajlar
1,131
Tepkime puanı
287
Puanları
0
Konum
....
arada açıp faydalanabileceğimiz çok güzel bir paylaşım.teşekkür ederiz...
(kamusi türki'm olmasına rağmen hemde :D)
 
Üst