Önemli Osmanlıca-Türkçe Sözlük (A'dan Z'ye)

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
OSMANLI TÜRKÇESİ - TÜRKİYE TÜRKÇESİ SÖZLÜK ÇALIŞMASI


-A-


â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
â’ik (A.) [ عائق ] engel.
a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb (F.) [ آب ] Ağustos.
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl (A.) [ آبال ] develer.
âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
âbî (F.) [ آبی ] mavi.
âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
âbidât [ آبدات ] anıtlar.
âbide (A.) [ آبده ] anıt.
âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [ عابر ] yaya.
âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ عاج ] fildişi.
âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
acele (A.) [ عجله ] acele.
aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
âcil (A.) [ عاجل ] acil.
âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded (A.) [ عدد ] sayı.
adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [ عدس ] mercimek.
adese (A.) [ عدسه ] mercek.
âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [ عدید ] birçok.
adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
adl (A.) [ عدل ] adalet.
adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
adn (A.) [ عدن ] cennet.
adû (A.) [ عدو ] düşman.
âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
ahad (A.) [ احد ] bir.
ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
âhek (F.) [ آهک ] kireç.
âhen (F.) [ آهن ] demir.
âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
âhire (A.) [ آخره ] son.
ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.

.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
âhur (F.) [ آخر ] ahır.
âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [ عائقه ] engel.
âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [ عاق ] serkeş.
akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [ عقل ] akıl.
âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
akl (A.) [ عقل ] akıl.
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [ آلات ] aletler.
alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
âlû (F.) [ آلو ] erik.
âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, fahişe. 2.alışık.
âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
amd (A.) [ عمد ] kasıt.
amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
amele (A.) [ عمله ] işçi.
amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
amîk (A.) [ عميق ] derin.
âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
âmîn (A.) [ آمن ] amin.
âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
âmir (A.) [ آمر ] emreden.
âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
âmm (A.) [ عام ] yıl.
amm (A.) [ عم ] amca.
ammâ (A.) [ اما ] ama.
ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
amme (A.) [ عمه ] hala.
amûd (A.) [ عمود ] direk.
amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
ân (A.) [ آن ] an.
an (A.) [ عن ] –den, -dan.
ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
ânân (F.) [ آنان ] onlar.
anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât (A.) [ آنات ] anlar.
anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
anber (A.) [ عنبر ] amber.
anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [ عنه ] ondan.
anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
arab (A.) [ عرب ] arap
arabî (A.) [ عربی ] arapça.
arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
arbede (A.) [ عربده ] kavga.
arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
ard (F.) [ آرد ] un.
ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî (F.) [ آری ] evet.
ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
asab (A.) [ عصب ] sinir.
asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
asamm (A.) [ اصم ] sağır.
âsân (F.) [ آسان ] kolay.
âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
asel (A.) [ عسل ] bal.
ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî (A.) [ عصری ] modern.
âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [ آستر ] astar.
âstîn (F.) [ آستين ] yen.
âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
âşâm (F.) [ آشام ] içen.
aşer (A.) [ عشر ] on.
aşere (A.) [ عشره ] onlar.
aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
aşre (A.) [ عشره ] on.
âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
ateh (A.) [ عته ] bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş (F.) [ آتش ] ateş.
âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
avân (A.) [ اوان ] zaman.
âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
âvâz (F.) [ آواز ] ses.
âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
avn (A.) [ عون ] yardım.
avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
avret (A.) [ عورت ] kadın.
âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [ آینه ] ayna.
âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb (A.) [ عذاب ] azap.
azab (A.) [ عزب ] bekar.
azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
azm (A.) [ عظم ] kemik.
âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-B-

-B-

bâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip.
ba’de (A.) [ بعد ] sonra.
ba’dehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra.
ba’delmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’demâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle.
ba’dezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle.
ba’s (A.) [ بعث ] diriliş.
ba’süba’delmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş.
ba’zan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman.
bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata.
bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan.
bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya.
bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru.
bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm (F.) [ بادام ] badem.
bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken.
bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt.
bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze.
bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap.
bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci.
bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen.
bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen.
bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen.
bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan.
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket.
bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl.
bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ.
bağal (F.) [ بغل ] koltuk.
bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan.
bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe.
bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan.
bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire.
bâh (A.) [ باه ] cinsel güç.
bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar.
bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli.
bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit.
bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep.
bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci.
bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili.
bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar.
bahîl (A.) [ بخيل ] cimri.
bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı.
bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden.
bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz.
bahr (A.) [ بحر ] deniz.
bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu.
bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz.
bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi.
bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz.
bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu.
bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus.
bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz.
bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
bahs etmek ele almak, söz etmek.
bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan.
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan.
bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş.
baht (F.) [ بخت ] talih.
bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık.
bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak.
bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle.
baîd (A.) [ بعيد ] uzak.
bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan.
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile.
bâk (F.) [ باک ] korku.
bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar.
bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye.
bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş.
bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız.
bâl (F.) [ بال ] kanat.
bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy.
bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu.
bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı.
bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan.
bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan.
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık.
bâliş (F.) [ بالش ] yastık.
bâm (F.) [ بام ] dam, çatı.
bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile.
bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin.
bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli.
bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış.
bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım.
bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
bâr vermek meyva vermek.
bârân (F.) [ باران ] yağmur.
bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu.
bârber (F.) [ باربر ] hamal.
bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur.
bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir.
bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından.
bârid (A.) [ بارد ] soğuk.
bârîk (F.) [ باریک ] ince.
bârika (A.) [ بارقه ] şimşek.
bâriz (A.) [ بارز ] belirgin.
bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu.
bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı.
basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi.
basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü.
basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay.
bast (A.) [ بسط ] yayma.
batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde.
bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş.
batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde.
batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş.
batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
batt (A.) [ بط ] kaz.
battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı.
bâyi (A.) [ بایع ] satıcı.
bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar.
baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan.
bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri.
bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman
bazı (A.) [ بعض ] kimi.
bâzî (F.) [ بازی ] oyun.
bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak.
bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.
be’s (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan.
bebr (F.) [ ببر ] kaplan.
becâ (F.) [ بجا ] yerinde.
becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi.
beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru.
bed (F.) [ بد ] kötü.
bed’ etmek başlamak.
bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan.
bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden.
bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız.
bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli.
bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedâyi’ (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler.
bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz.
bedbaht etmek mutsuz etmek.
bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar.
bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu.
bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk.
bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü.
beddil (F.) [ بددل ] ödlek.
bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç.
bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller.
bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli.
bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça.
bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten.
bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı.
bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu.
bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu.
bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk.
bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu.
bedî’ (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni.
bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey.
bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden.
bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz.
bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli.
bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin.
bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk.
bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan.
bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma.
bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz.
bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış.
bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı.
bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz.
bedr (A.) [ بدر ] dolunay.
bedre (A.) [ بدره ] para kesesi.
bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı.
bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
bedrûd (F.) [ بدرود ] veda.
bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli.
bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız.
bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter.
bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz.
bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk.
bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek.
begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece.
behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik.
behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber.
behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
beher (F.) [ بهر ] her, her biri.
behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü.
behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî.
behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık.
behişt (F.) [ بهشت ] cennet.
behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik.
behiyye (A.) [ بهيه ] güzel.
behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan.
behre (F.) [ بهره ] nasip.
behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan.
beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık.
bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş.
bekâm olmak muradına ermek.
bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar.
bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü.
beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet.
bel (A.) [ بل ] belki.
bel’ (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma.
bel’ edilmek yutulmak.
bel’ etmek yutmak.
belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet.
belâ (A.) [ بلی ] evet.
belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık.
belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış.
belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik.
belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar.
belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket.
beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket.
beledî (A.) [ بلدی ] kentli.
belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye.
belî (A.) [ بلی ] evet.
belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
beliyyât (A.) [ بليات ] belalar.
belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki.
belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe.
benâdir (A.<F.) [ بنادر ] limanlar.
benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında.
benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları.
benât (A.) [ بنات ] kızlar.
bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
bend olmak bağlanmak.
bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle.
bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler.
bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik.
bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim.
bender (F.) [ بندر ] liman.
bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım.
bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe.
benefşî (F.) [ بنفشی ] mor.
beng (F.) [ بنگ ] esrar.
bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş.
benî (A.) [ بنی ] oğullar.
benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları.
benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları.
bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası.
benû (A.) [ بنو ] oğullar.
ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
berâ’et (A.) [ برائت ] aklanma.
berâ’et etmek aklanmak.
berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit.
berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik.
berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar.
berâyı (F.) [ برای ] için.
berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için.

.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun.
berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme.
berd (A.) [ برد ] soğuk.
berde (F.) [ برده ] köle.
berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden.
berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu.
bere (F.) [ بره ] kuzu.
berehne (F.) [ برهنه ] çıplak.
berekât (A.) [ برکات ] bereketler.
bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur.
berevât (A.) [ بروات ] beratlar.
berf (F.) [ برف ] kar.
berfîn (F.) [ برفين ] karlı.
berg (F.) [ برگ ] yaprak.
bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr.
berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev.
berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ.
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş.
berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak.
berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı.
berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce.
berk (A.) [ برق ] şimşek.
berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden.
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel.
bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu.
bermu’tâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince.
bernâ (F.) [ برنا ] genç.
berpâ (F.) [ برپا ] ayakta.
berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta.
berrak (A.) [ براق ] duru.
berren (A.) [ برا ] kara yolu ile.
berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili.
bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi.
bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş.
bertaraf etmek gidermek.
bertaraf olmak giderilmek.
berter (F.) [ برتر ] daha üstün.
berterîn (F.) [ برترین ] en üstün.
bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi.
berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi.
bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok.
besâ (F.) [ بسا ] nice.
besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler.
besend (F.) [ بسند ] yeterli.
besende (F.) [ بسنده ] yeterli.
beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne.
besî (F.) [ بسی ] birçok.
besîm (A.) [ بسيم ] güleç.
beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste.
bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci.
bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı.
beşâret (A.) [ بشارت ] müjde.
beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık.
beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri.
beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî.
beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji.
beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık.
beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci.
beşûş (A.) [ بشوش ] güleç.
beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle.
betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli.
bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme.
bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili.
bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji.
bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı.
bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar.
bey’ (A.) [ بيع ] satış.
beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl.
beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme.
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç.
beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge.
beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz.
beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna.
beyn (A.) [ بين ] ara, orta.
beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında.
beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit.
beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe.
beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme.
beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi.
beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz.
beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye.
beyzî (A.) [ بيضی ] oval.
beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç.
bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu.
bezir (A.) [ بذر ] tohum.
bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar.
bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten.
bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife.
bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı.
bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi.
bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.
bi’r (A.) [ بئر ] kuyu.
bi’set (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
bîaman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız.
bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez.
bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz.
bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz.
bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz.
bîcan (F.) [ بی جان ] cansız.
bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı.
bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar.
bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
bîd (F.) [ بيد ] söğüt.
bid’at (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm.
bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim.
bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık.
bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli.
bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç.
bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.
bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt.
bîdil (F.) [ بيدل ] aşık.
bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz.
bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz.
bîeman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan.
bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı.
bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz.
bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz.
bîh (F.) [ بيخ ] kök.
bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz.
bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız.
bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek.
bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allah’a şükürler olsun.
bihâr (A.) [ بحار ] denizler.
bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz.
bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz.
bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız.
bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan.
bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle.
bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz.
bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz.
bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz.
bihişt (F.) [ بهشت ] cennet.
bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi.
bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude.
bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız.
bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar.
bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız.
bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
bîl (F.) [ بيل ] bel.
bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler.
bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz.
bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden.
bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet.
bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız.
bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin.
bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine.
bilâmâni’a (A.) [ بلامانعه ] engelsiz
bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca.
bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden.
bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca.
bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden.
bilâte’ehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden.
bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.
bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce.
bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız.
bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz.
bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle.
bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki.
bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele.
biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden.
bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile.
bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek.
bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek.
biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak.
billûr (A.) [ بلور ] kristal.
bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen.
bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.
bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü.
bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek.
bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün.
bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak.
bîm (F.) [ بيم ] korku.
bîma’nâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız.
bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta.
bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar.
bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız.
bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak.
bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız.
bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız.
bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz.
bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz.
bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden.
bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz.
bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz.
bin (A.) [ بن ] oğul.
binâ (A.) [ بناء ] yapı.
bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören.
binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak.
binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre.
binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı.
bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış.
bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz.
bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz.
bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz.
bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz.
bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul.
bînî (F.) [ بينی ] burun.
bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez.
binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak.
binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten.
bint (A.) [ بنت ] kız.
bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz.
bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden.
bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.
bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.
birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş.
bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız.
bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz.
birinc (F.) [ برنج ] pirinç.
birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş.
bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı.
biryân (F.) [ بریان ] kebap.
bisât (A.) [ بساط ] yaygı.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız.
bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız.
bîser (F.) [ بی سر ] başsız.
bîst (F.) [ بيست ] yirmi.
bister (F.) [ بستر ] yatak.
bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız.
bisyâr (F.) [ بسيار ] çok.
bîşe (F.) [ بيشه ] orman.
bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman.
bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz.
bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz.
bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız.
bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz.
bîtâb kalmak bitkin düşmek.
bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince.
bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen.
bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız.
bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan.
bittab’ (A.) [ بالطبع ] doğal olarak.
bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle.
bîve (F.) [ بيوه ] dul.
bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız.
bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın.
bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış.
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden.
bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak.
bostân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bû (F.) [ بو ] koku.
bu’d (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut.
bu’diyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe.
bûd (F.) [ بود ] varlık.
buğrâ (F.) [ بغرا ] turna.
buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler.
buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar.
buhl (A.) [ بخل ] cimrilik.
buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz.
buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
buhûr (F.) [ بخور ] tütsü.
buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı.
buk’a (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke.
buk’avî (A.) [ بقعوی ] yerel.
bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke.
bûm (F.) [ بوم ] baykuş.
bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem.
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.
bûr (F.) [ بور ] kumral.
burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi.
burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil.
bûriya (F.) [ بوریا ] hasır.
burûc (A.) [ بروج ] burçlar.
burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bûs etmek öpmek.
bûse (F.) [ بوسه ] öpücük.
bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota.
bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar.
butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
bûy (F.) [ بوی ] koku.
bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu.
bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun.
bühtân (A.) [ بهتان ] iftira.
bühtân etmek iftira etmek.
bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama.
bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey.
büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler.
büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri.
bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce.
bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu.
bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli.
bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı.
bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik.
bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel.
bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina.
bünye (A.) [ بنيه ] yapı.
bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı.
bürde (A.) [ برده ] hırka.
bürhân (A.) [ برهان ] kanıt.
bürîde (F.) [ بریده ] kesik.
bürka (A.) [ برقع ] peçe.
bürnâ (F.) [ برنا ] genç.
bürrân (F.) [ بران ] keskin.
bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma.
büstân (F.) [ بستان ] bahçe.
büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde.
büt (F.) [ بت ] put.
büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane.
bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan.
bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler.
büz (F.) [ بز ] keçi.
büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek.
büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar.
büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu.
büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular.
büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-C-

câ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam.
ca’l (A.) [ جعل ] yapma.
ca’lî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte.
câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer.
câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı.
câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde.
câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı.
câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü.
câh (F.) [ جاه ] makam, mevki.
câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan.
câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz.
câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce.
câiz (A.) [ جائز ] uygun.
câize (A.) [ جائزه ] ödül.
câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici.
câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici.
câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam.
câme (F.) [ جامه ] giysi.
câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop.
câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi.
câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası.
câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin.
câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı.
câmi’ (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami.
câmia (A.) [ جامعه ] topluluk.
câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk.
câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız.
cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili.
cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili.
cânân (F.) [ جانان ] sevgili.
cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili.
cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.
cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu.
canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan.
cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen.
cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan.
cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan.
canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan.
cânib (A.) [ جانب ] taraf.
cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan.
cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden.
cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden.
cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine.
cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan.
cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar.
câr (A.) [ جار ] komşu.
cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte.
câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.
câriye (A.) [ جاریه ] halayık.
cârû (F.) [ جارو ] süpürge.
cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge.
câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık.
câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
cây (F.) [ جای ] yer.
câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam.
câyi’ (A.) [ جایع ] aç.
câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef.
câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici.
câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik.
cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli.
câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik.
cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar.
cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık.
cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.
cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.
cebel (A.) [ جبل ] dağ.
cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.
cebîn (A.) [ جبين ] korkak.
cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir.
cebr etmek zorlamak.
cebren (A.) [ جبرا ] zorla.
cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla.
cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler.
cedd (A.) [ جد ] ata.
cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele.
cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu.
cedîd (A.) [ جدید ] yeni.
cedîde (A.) [ جدیده ] yeni.
cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge.
cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme.
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.
cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden.
cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş.
cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.
cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.
cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.
cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen
sevgili.
cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.orospu.
ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem.
cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim.
cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik.
cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama.
cehd etmek çalışıp çabalamak.
cehele (A.) [ جهله ] cahiller.
cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.
cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik.
cehren (A.) [ جهرا ] açıkça.
celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik.
celâl (A.) [ جلال ] ululuk.
celb (A.) [ جلب ] kendine çekme.
celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.
celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.
celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu.
celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı.
celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar.
celîl (A.) [ جليل ] ulu.
celîs (A.) [ جليس ] arkadaş.
cellâd (A.) [ جلاد ] cellat.
cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık.
celse (A.) [ جلسه ] oturum.
cem’ (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul.
cem’ edilmek toplanılmak.
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.
cem’an (A.) [ جمعا ] toplam.
cem’iyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler.
cem’iyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk.
cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler.
cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler.
cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık.
cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar.
cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler.
cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği.
cemel (A.) [ جمل ] deve.
cemî’ (A.) [ جميع ] tümü.
cemî’an (A.) [ جميعا ] tümüyle.
cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel.
cemîle (A.) [ جميله ] iyilik.
cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum.
cemm (A.) [ جم ] kalabalık.
cenâb (A.) [ جناب ] hazret.
cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali.
cenâh (A.) [ جناح ] kanat.
cenb (A.) [ جنب ] taraf.
cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.
ceng (F.) [ جنگ ] savaş.
ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.
cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı.
cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık.
cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı.
cengel (F.) [ جنگل ] orman.
cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler.
cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe.
cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet.
cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan.
cenûb (A.) [ جنوب ] güney.
cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı.
cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı.
cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu.
cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu.
cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait.
cerâd (A.) [ جراد ] çekirge.
cerâhat (A.) [ جراحت ] yara.
cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler.
cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar.
cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik.
ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak.
cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım.
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.
cerge (F.) [ جرگه ] küme.
cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme.
cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.
cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.
cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak.
cerîha (A.) [ جریحه ] yara.
cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.
cerrâh (A.) [ جراح ] operatör.
cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük.
cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik.
cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk.
cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük.
cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı.
cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi.
cev (F.) [ جو ] arpa.
cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak.
cevâd (A.) [ جواد ] cömert.
cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher.
cevâmi’ (A.) [ جوامع ] camiler.
cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar.
cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar.
cevân (F.) [ جوان ] genç.
cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler.
cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar.
cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme.
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.
cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.
cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti.
cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.
cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.
cevf (A.) [ جوف ] boşluk.
cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas.
cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci.
cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.
cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış.
cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.
cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi.
cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk.
cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan.
cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili.
cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu.
ceyb (A.) [ جيب ] cep.
ceyş (A.) [ جيس ] asker.
ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel.
cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza.
cezâir (A.) [ جزائر ] adalar.
cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük.
cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme.
cezb edilmek kendine çekilmek.
cezb etmek kendine çekmek.
cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş.
cezer (A.) [ جزر ] havuç.
cezîre (A.) [ جزیره ] ada.
cezm (A.) [ جزم ] kesin karar.
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.
cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli.
cibâl (A.) [ جبال ] dağlar.
cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış.
cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış.
cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.
cidâl (A.) [ جدال ] mücadele.
cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci.
cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar.
cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak.
ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli.
ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık.
cîfe (A.) [ جيفه ] leş.
ciger (F.) [ جگر ] ciğer.
cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.
cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat.
cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan.
cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş.
cihâd etmek din uğrunda savaşmak.
cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem.
cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı.
cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator.
cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş.
cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator.
cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.
cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan.
cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça.
cihâr (F.) [ چهار ] dört.
cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça.
cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler.
cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.
cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.
cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila.
cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı.
cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap.
cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma.
cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri.
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.
cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan.
cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan.
cimâ’ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki.
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.
cinâ’î (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili.
cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler.
cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen.
cinâze (A.) [ جنازه ] tabut.
cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu.
cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.
cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy.
cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel.
cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim.
cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden.
cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel.
cismen (A.) [ جسما ] bedenen.
cisr (A.) [ جسر ] köprü.
civan (F.) [ جوان ] genç.
civânân (F.) [ جوانان ] gençler.
civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli.
civânî (F.) [ جوانی ] gençlik.
civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu.
civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre.
cîve (F.) [ جيوه ] cıva.
cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi.
cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama.
cû (F.) [ جو ] çay, ırmak.
cû’ (A.) [ جوش ] açlık.
cûce (F.) [ جوجه ] civciv.
cûd (A.) [ جود ] cömertlik.
cuğd (A.) [ جغد ] baykuş.
cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha.
cum’a (A.) [ جمعه ] cuma.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık.
cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili.
cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet.
cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama.
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.
cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu.
cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan.
cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku.
cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama.
cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak.
cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak.
cûyende (F.) [ جوینده ] arayan.
cübn (A.) [ جبن ] korkaklık.
cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı.
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.
cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık.
cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar.
cüft (F.) [ جفت ] çift.
cüfte (F.) [ جفته ] çifte.
cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller.
cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller.
cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı.
cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme.
cülûs etmek tahta geçmek.
cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan
hükümdar için yazılan şiir.
cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası.
cümel (A.) [ جمل ] cümleler.
cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce.
cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle
cümûd (A.) [ جمود ] donukluk.
cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul.
cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan.
cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma.
cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.
cündî (A.) [ جندی ] usta binici.
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.
cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç.
cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular.
cürm (A.) [ جرم ] suç.
cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası.
cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı.
cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama.
cüvâl (F.) [ جوال ] çuval.
cüvân bk. civan.
cüz’ (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı.
cüz’î (A.) [ جزئی ] çok az.
cüz’iyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.
cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam.
cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Ç-

-Ç-

çâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk.
çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk.
çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk.
çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden.
çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici.
çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çağz (F.) [ چغز ] kurbağa.
çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur.
çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç.
çâk etmek yırtmak.
çâk olmak yırtılmak.
çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr.
çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık.
çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç.
çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak.
çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık.
çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak.
çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara.
çâme (F.) [ چامه ] şiir.
çâne (F.) [ چانه ] çene.
çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı.
çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk.
çâr (F.) [ چار ] çare.
çâr (F.) [ چار ] dört.
çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve.
çardak (F.) [ چارطاق ] çardak.
çârdeh (F.) [ چارده ] ondört.
çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.
çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan.
çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan.
çâresâz olmak çare bulmak.
çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma.
çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam.
çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe.
çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.
çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh.
çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen.
çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı.
çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön.
çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı.
çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf.
çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba.
çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır.
çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü.
çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.
çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni.
çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici.
çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti.
çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla.
çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur.
çehâr (F.) [ چهار ] dört.
çehre (F.) [ چهره ] yüz.
çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam.
çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış.
çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç.
çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç.
çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü.
çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.
çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik.
çenâr (F.) [ چنار ] çınar.
çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak.
çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca.
çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca.
çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng.
çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel.
çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi.
çep (F.) [ چپ ] sol.
çerâ (F.) [ چرا ] otlama.
çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak.
çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil.
çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma.
çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler.
çerb (F.) [ چرب ] semiz.
çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.
çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.
çerm (F.) [ چرم ] deri.
çeşm (F.) [ چشم ] göz.
çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler.
çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız.
çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme.
çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye.
çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen.
çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek.
çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl.
çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik.
çihâr (F.) [ چهار ] dört.
çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.
çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki.
çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç.
çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir.
çihil (F.) [ چهل ] kırk.
çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak.
çihre (F.) [ چهره ] yüz.
çil (F.) [ چل ] kırk.
çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.
çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken.
çimen (F.) [ چمن ] çimenlik.
çîn (F.) [ چين ] kırışık.
çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak.
çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli.
çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin.
çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su.
çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin.
çîz (F.) [ چيز ] şey.
çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta.
çûbân (F.) [ چوبان ] çoban.
çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak.
çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çünki (F.) [ چونکه ] çünkü.
çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak.
çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık.
çüvâl (F.) [ چوال ] çuval.
çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-D-

dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.
dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.
dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.
dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.
dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.
dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.
dâdû (F.) [ دادو ] dadı.
dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.
dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.
dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.
dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.
dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.
dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.
dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.
dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.
dâhil olmak içeri girmek.
dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.
dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.
dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.
dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.
dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.
dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.
dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.
dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.
dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.
dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.
dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.
dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.
dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.
dâll (A.) [ دال ] delalet eden.
dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.
dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.
dâmân (F.) [ دامان ] etek.
dâmen (F.) [ دامن ] etek.
dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.
dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.
dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.
dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.
dân (F.) [ دان ] bilen.
dân (F.) [ دان ] kap.
dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.
dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.
dânende (F.) [ داننده ] bilen.
dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.
dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.
dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.
dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.
dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.
dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.
dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.
dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.
dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.
dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.
dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.
darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.
darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.
darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.
darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.
darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.
dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.
dârende (F.) [ دارنده ] sahip.
darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.
dârû (F.) [ دارو ] ilaç.
dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.
dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.
dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.
dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.
dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.
dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.
dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.
dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.
dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.
dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.
dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.
dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.
dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.
dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.
dâs (F.) [ داس ] orak.
dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.
dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.
dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
davet (A.) [ دعوت ] çağrı.
dâye (F.) [ دایه ] dadı.
dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.
deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.
debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.
debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.
debir (F.) [ دبير ] katip.
ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.
def (F.) [ دف ] tef.
def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.
def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.
defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.
defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.
defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.
define (A.) [ دفينه ] gömü.
defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.
defter (A.) [ دفتر ] defter.
defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.
deh (F.) [ ده ] on.
dehâ (A.) [ دها ] dahilik.
dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.
dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.
dehân (F.) [ دهان ] ağız.
dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.
dehen (F.) [ دهن ] ağız.
dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.
dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.
dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.
dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.
dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.
dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.
dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.
delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.
delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.
delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.
dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.
dem (A.) [ دم ] kan.
dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.
demâdem (F.) [ دمادم ] her an.
dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.
demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.
denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.
dendân (F.) [ دندان ] diş.
dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.
denî (A.) [ دنی ] alçak.
der (F.) [ در ] kapı.
derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.
derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.
derâz (F.) [ دراز ] uzun.
derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.
derbâr (F.) [ دربار ] saray.
derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.
derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.
derc edilmek içine alınmak.
derc etmek içine almak.
derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.
derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.
derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.
derdest edilmek yakalanmak.
derdest etmek yakalamak.
derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.
derecât (A.) [ درجات ] dereceler.
derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.
dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.
derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.
dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.
derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.
derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
derhâtır eylemek hatırlamak.
derhor (F.) [ درخور ] layık.
derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.
derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.
derk etmek anlamak, idrak etmek.
derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.
dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.
dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.
dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.
derre (F.) [ دره ] dere.
dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.
dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
deruhde etmek üstüne almak.
derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.
derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.
dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.
deryâ (F.) [ دریا ] deniz.
deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.
derzî (F.) [ درزی ] terzi.
desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.
desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.
desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.
dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.
dest (F.) [ دست ] el.
destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.
destâr (F.) [ دستار ] sarık.
destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.
destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.
destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.
destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.
deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.
destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.
destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.
destî (F.) [ دستی ] testi.
destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.
destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.
destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.
destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.
destres olmak ulaşmak, elde etmek.
destres olunmak ulaşılmak.
destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
deşne (F.) [ دشنه ] hançer.
deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.
devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.
devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
devâir (A.) [ دوائر ] daireler.
devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
devât (A.) [ دوات ] divit.
devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.
deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.
deverân etmek dönmek, dolanmak.
devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.
devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.
devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.
devre (A.) [ دوره ] dönem.
dey (F.) [ دی ] kış.
deyn (A.) [ دین ] borç.
deyr (A.) [ دیر ] manastır.
dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.
dırâz (F.) [ دراز ] uzun.
dî (F.) [ دی ] dün.
dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.
dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.
dîde (F.) [ دیده ] görmüş.
dîde (F.) [ دیده ] göz.
dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.
dîg (F.) [ دیگ ] tencere.
diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.
dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.
dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.
dih (F.) [ ده ] köy.
dihât (F.) [ دهات ] köyler.
dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.
dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.
dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
dil (F.) [ دل ] gönül.
dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.
dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.
dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.
dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.
dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.
dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.
dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.
dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.
dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.
dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.
dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.
dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.
dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.
dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.
dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.
dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.
dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.
dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.
dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.
dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.
dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.
dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.
dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.
dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.
dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.
dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.
dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.
dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.
dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.
dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.
dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.
dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.
dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.
dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.
dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.
dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.
dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.
dînî (A.) [ دینی ] dinsel.
dîr (F.) [ دیر ] geç.
dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.
diraht (F.) [ درخت ] ağaç.
dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.
direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.
dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.
dirîğ etmek esirgemek.
dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.
dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.
dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.
dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
getirildiği eser.
dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.
dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.
diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.
dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.
dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.
dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.
dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.
duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.
dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.
dûd (F.) [ دود ] duman.
dûde (F.) [ دوده ] is.
dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.
dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.
duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.
duht (F.) [ دخت ] kız.
duhter (F.) [ دختر ] kız.
duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.
duhûl etmek girmek, içeri girmek.
duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.
dumûr (A.) [ دمور ] körelme.
dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.
dûr (F.) [ دور ] uzak.
dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.
dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.
dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.
durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.
durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.
dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
dûş (F.) [ دوش ] dün gece.
dûş (F.) [ دوش ] omuz.
dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.
dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.
dü (F.) [ دو ] iki.
dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.
dübb (A.) [ دب ] ayı.
dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.
dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.
dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.
dühül (F.) [ دهل ] davul.
düm (F.) [ دم ] kuyruk.
dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.
dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.
dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.
dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.
dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.
dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.
dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
dürd (F.) [ درد ] tortu.
dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.
dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.
dürer (A.) [ درر ] inciler.
dürr (A.) [ در ] inci.
dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.
dürre (A.) [ دره ] iri inci.
dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.
dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.
dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.
dürûs (A.) [ دروس ] dersler.
dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.
düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.
düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.
düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.
düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.
düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.
düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.
düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.
düvel (A.) [ دول ] devletler.
düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.
düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.
düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.
düzd (F.) [ دزد ] hırsız.
düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.
düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-E-

-E-

eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.
eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
deneyimsiz.
ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
ebî (A.) [ ابی ] baba.
ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
ebleh (A.) [ ابله ] bön.
eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
ebr (F.) [ ابر ] bulut.
ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.
ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.
ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.
ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
efsâr (F.) [ افسار ] yular.
efser (F.) [ افسر ] subay.
efser (F.) [ افسر ] taç.
efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
eger (F.) [ اگر ] eğer.
ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
mensup.
ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
veya görüşe mensup.
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.
ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
ekall (A.) [ اقل ] en az.
ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
ekl (A.) [ اکل ] yeme.
ekl edilmek yenilmek.
ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.
el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
elf (A.) [ الف ] bin.
elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
elvân (A.) [ الوان ] renkler.
elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
elviye (A.) [ الویه ] sancaklar
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.
em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
emân (A.) [ امان ] aman dileme.
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
emel (A.) [ امل ] arzu.
emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.
enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
enbân (F.) [ انبان ] heybe.
enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
encâm (F.) [ انجام ] son.
encîr (F.) [ انجير ] incir.
encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
endek (F.) [ اندک ] az.
ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
endişeli (F.-T.) kaygılı.
endîşenâk olmak kaygılanmak.
endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
endûh (F.) [ اندوه ] keder.
ene (A.) [ انا ] ben.
enf (A.) [ انف ] burun.
enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
engâr (F.) [ انگار ] san.
engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
engübin (F.) [ انگبن ] bal.
engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
enver (A.) [ انور ] çok parlak.
enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.
erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
erba’ (A.) [ اربع ] dört.
erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
erc (F.) [ ارج ] değer.
ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
erganun (F.) [ ارغنون ] org.
ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
erîke (A.) [ اریکه ] taht.
eriş (F.) [ ارش ] arşın.
erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar. 4.önderler.
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
erre (F.) [ اره ] testere.
ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
erzen (F.) [ ارزن ] darı.
erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.
es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
esb (F.) [ اسب ] at.
esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
esed (A.) [ اسد ] arslan.
esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.
eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
ester (F.) [ استر ] katır.
esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
esved (A.) [ اسود ] siyah.
esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.
eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.
et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.
evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
evân (A.) [ اوان ] çağ.
evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.
ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-F-

fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
fâik (A.) [ فائق ] üstün.
fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
fâl (F.) [ فال ] fal.
falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.
fâlic (A.) [ فلج ] felç.
fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
fâm (F.) [ فام ] renk.
fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
fâr (A.) [ فار ] fare.
farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
fâris (A.) [ فارس ] atlı.
fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
fehm (A.) [ فهم ] anlama.
fehm eylemek anlamak.
fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
fem (A.) [ فم ] ağız.
fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
fend (F.) [ فند ] hile.
fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
fennî (A.) [ فنی ] teknik.
fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
fer (F.) [ فر ] parlaklık.
fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
ferâmuş etmek unutmak.
ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
feres (A.) [ فرس ] at.
ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.
ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.
ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.
fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.
feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.
fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.
fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.
fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
fevâhiş (A.) [ فواحش ] fahişeler.
fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
feverân etmek fışkırmak.
fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
fevrî (A.) [ فوری ] âni.
fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.
fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.
fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.
fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.
fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
fil (A.) [ فيل ] fil.
filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.
filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.
fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
firâr etmek kaçmak.
firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
firîfte olmak aldanmak.
firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
firişte (F.) [ فرشته ] melek.
firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
fityân (A.) [ فتيان ] gençler.
fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
füls (A.) [ فلس ] mangır.
fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı.
füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
füzûn (F.) [ فزون ] fazla.
 
Üst