Osman Yüksel Serdengeçti

Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ

Gazeteci-yazar-şair (1917 Akseki-10Kasım 1983 İstanbul).Asıl adı Osman Zeki Yüksel’ dır. Serdengeçti dergisinde bu imzayla çıkan yazılarından dolayı bu soy adla tanındı. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi’ nin de bulunduğu alimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya’da okudu. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944’te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’ e hitaben”Yüksek makamın alçak vekiline”sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçe’ yi bakana verme cesaretini kimse bulamadı, Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi. Hapisten çıkınca ünlü serdengeçti dergisini çıkarmaya başladı. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. Başlığının altında”Allah, Vatan, Millet Yolunda”cümlesi sürekli yer alan dergideki yazılarında sık sık kullandığı”Açın kapıları Osman geliyor”sözü yeni tutuklanmalara hazır olduğunu bildiriyordu. Kendisine Serdengeçti unvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti. (1947-Şubat 1962) Tek parti yönetiminin Islamiyet ve müslümanlar üzerindeki ağır baskılarını protesto eden aydınların önde gelenlerin arasında yer alan Osman Yüksel”Kalemini Hak yolunda bir kılınç gibi kullandı, bu nedenle de Anadolu’da efsanevi bir kahraman gibi tanındı.”(Mehmet Ateşoğlu). 1952 yılında Bağrı yanık adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında”Hak yolunda bağrı yanık yolcular”sözü yer alan bu yayınında da inancının mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara politikaya atıldı, A.P. listesinden Antalya milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965-1969). Batılılaşmayı protesto için meclise kıravatsız milletvekili olarak da ün kazandı. Partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden A.P. ‘den ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayımladığı yazı ve kitaplarla devem etti. Son olarak Yeni İstanbul gazetesinde”Selam”başlığı altında günlük fıkralar yazdı. 10 Kasım 1983’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. (Allah Rahmet eylesin)

ESERLERİ: Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatlar, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocugun Şiir Kitabı.

Şiirlerinden Örnekler

BİR KAHRAMAN BEKLİYORUZ

Kal'a gibi dik başın bulutlara yarışsın,
Dalga dalga saçların rüzgârlara karışsın!

Adını nakşedelim, eski-kadim surlara
Sesini haykıralım asırlardan asırlara...

Savletinden titresin yeniden doğu, batı,
Ve kurulsun Allah'ın ebedî saltanatı...

Ufukları kaplasın bayraklarımız al, al,
Göklerle zaferimizi çizsin vahşi bir kartal!. .

Kahramanlar büyüsün masalda dev misali,
Eğilsin öpsün gökler canım nazlı hilâli...

Ordularım yeniden Tuna'ya akın etsin!
Bir Yıldırım çıksın da uzağı yakın etsin

Selâm dursun karşısında bütün şerefler, şanlar!
Namını tebcil etsin, yıldızlar kehkeşanlar...

İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdâsı var.
Yavuz gibi diyorum: Bu dünya insana dar!

Bir sadâ duymak için sahralara düşeyim.
Helâl olsun bu yolda, varım yoğum herşeyim!

Volkan gibi lav atmış, ne susmuş ne sönmüşüm.
Ben bu imân uğruna çılgınlara dönmüşüm.

Bir deha bekliyoruz, gençliğe mihrap olsun,
Ruhları tutuşturan bir ateş mihrak olsun.

Sinesinde birleşsin sağa sola sapanlar,
Kahrolsun Hak dururken zorbalara tapanlar!

Çık nerdesin zuhur et! Biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında yorgun emekliyoruz...

Musa ol! Hakk'a yüksel! Tecelli et de Tûra.
Zulmet yıkılsın gitsin! Cihan garkolsun nûra!

İstiyorum yeniden bir hilkat istiyorum,
Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.

Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!..

Hapishane Türküsü

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam
İçtiğimiz gözyaşı, ekmeğimiz gam

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Her yeri kaplamış bir kara duman
Geçmiyor, geçmiyor şu kahpe zaman
Bir af çıkmazsa da halimiz yaman

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Feryadıma ses vermez, duvarlar dilsiz
Geçiyor baharlar çemensiz, gülsüz
Kötürüm gibiyim ayaksız, elsiz

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Hep de bize imiş feleğin cevri
Döndü gayrı dünya, değişti seyri
Bu devir alçaklar, korkaklar devri

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Herkesin derdi de başından aşkın
Her kimi gördümse serseri, şaşkın
Yemeksiz, gömleksiz, perişan, düşkün

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Bozulmuş düzeni, çalmıyor sazım
Geçmiyor, geçmiyor kimseye nazım
Ben bir Köroğlu'yum, nerde Ayvaz'ım

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Çıkar avluda volta vururum
Bu sefil hayatı böyle sürürüm
İflah etmez, ben bu yerde çürürüm

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Düşmüşüm yatağa hastayım, hasta
Gözlerim kapıda, kulağım seste
Yastayım kardaşlar yastayım yasta

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Geceler iner de, doğar yıldızlar
Köyümü andıkça yüreğim sızlar
Aklıma geliyor gelinler, kızlar

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Akşam olur, kapılar kitlenir
Kimi kumar oynar, kimi bitlenir
Buraya düşen her derde katlanır

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam

Kimi esrar çeker, düşer dalgaya
Kimi bıçak çeker, girer kavgaya

Yıkılası hapishane damları anam
Yandım Allah yandım, daha mı yanam.

Yangın Var

Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
Ya... Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
Ya ben cehennemdeyim, ya Cehennem bendeydi,
Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.

Bozkır

Hayalimde yemyeşil bir alem kura kura
Giriyorum gün görmüş bağrı yanık Bozkıra

Sabır, tevekkül çile burda sonsuzlaşır
Cihet ebedi silinir, insan mekansızlaşır...

Hep aynı ses, aynı renk, aynı şekil, aynı hat!...
Topraktan ve güneşten gelen sonsuz saltanat!...

Bozkır sükun, bozkır ruh, bozkır bir derviş gibi!
Kendi kendinden geçmiş, Allah'ı görmüş gibi!...

Biz Ademi topraktan yaratmışız diyen din!...
Adını ilan eder her sabah Muhammed'in!...

Yanmış yağız çehreler, yürekler nur içinde,
İnanan seven insan, sonsuz huzur içinde...

Bozkırlarda 'şimdi'nin, 'acelenin' işi yok!
Motor, sür'at asrının korkunç keşmekeşi yok!

Bir meydan okuyuş var, derinde çok derinde
Asya dile gelirken kağnı tekerlerinde!

Kendini vere vere insan toprak anaya
Yavaş yavaş kavuşur sükun'a Nirvana'ya!...

Gelsen De Bir, Gelmesen De..

Artık olan oldu bize
Gelsende bir gelmesen de
Gelemeyiz biz yüzyüze
Gelsende bir gelmesen de

Hep kendini çektin naza
Yok bahara yahut yaza
Bıktım gayrı yaza yaza
Gelsende bir gelmesen de

Demir tavında döğülür
Ağaç yaş iken eğilir
Çocuk küçükken sevilir
Gelsende bir gelmesen de

Bir candır bu, bir andır bu
Giden gelmez, bir handır bu
Dağ-taş değil, insandır bu
Gelsende bir gelmesen de

Göreceğin bir boş kafes
Ceset kalmış, çıkmış nefes
Nerde o can, nerde o ses
Gelsende bir gelmesen de

Serdengeçti artık bitti
Bu ayrılık cana yetti
O bir kuştu, uçtu gitti
Gelsende bir gelmesen de

Ağıtlar

Yıllardır yıllardır hayaller kurdum,
Seni anam gibi aradım durdum... .
Ey benim sevgilim, Ey Anayurdum!...

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Gövden bir yerde, başın bir yerde Senin halin
attı beni bu derde...
Söyle Turan sen nerdesin ben nerde?

Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Turan ellerinden haber gelmiyor!
Ya Rabbi derdimi kimse bilmiyor!
Dört asırdır Türk'ün yüzü gülmüyor!. .

Akşam olur, sabah olur ağlarım.
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?

Kimlere söylesem bilmem derdimi?
Acap dünya böyle zulüm gördü mü?
Bozkurt gitmiş, Ayı basmış yurdumu.

Bozkurdum der, öz yurdum der ağlarım,
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?

Koskoca bir âlem göçmüş yıkılmış
Türbelerin, camilerin yıkılmış
Meydanlara kara putlar dikilmiş!. .

Buhara der, Semerkant der, ağlarım,
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?

Sen ey Hazar, Engin Hazar, Türk Hazar.
Söyle bana sularında kim gezer?
Kâfir Moskof yine mezar mı kazar?

Seyhun gibi, Ceyhun gibi çağlarım,
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım.

Moskof bayrağını çekmiş gemiler,
Yol alırken dalgaların iniler,
Her gelen haberde derdim yeniler!

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Vatanlar, vatanlar esir vatanlar
Ey yüreği vatan için atanlar!
Toplanın elleri silah tutanlar!

Kıyam etsin ölülerim, sağlarım!
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?

Esen yellere bak, sevda yelidir,
Açan güllere bak, bayrak alıdır,
Senden ayrı düşen gönül delidir!

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Duman olup dağlarına ağsam mı?
Yağmur olup bağlarına yağsam mı?
Yıldız olup göklerinde doğsam mı?

Ah çeker de yaşın yaşın ağlarım!
Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?

Doğmuyor, doğmuyor aylar, yıldızlar!
Çalmıyor kırılmış kopuzlar sâzlar!
Karalar bağlamış gelinler kızlar!

Akşam olur sabah olur ağlarım,
Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım!

Allah Allah diyen ezanlar nerde?
Efeler, yiğitler, kızanlar nerde?
Taşkentler, Kırımlar, Kazanlar nerde?

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Artık Dede Korkut öğüt vermiyor,
Gültekin'in bildirgeleri gelmiyor!
Ne söylesem olmuyor, ah olmuyor!. .

Nerde benim, Oral-Altaş dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Sürüler dağılmış yaylamaz olmuş,
Irmaklar kurumuş çağlamaz olmuş,

Nerde benim, Ora!-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Mağripten meşrıkı soranlar hani?
Çin'i Viyana'yı saranlar hani?
Üç kıt'ada dimdik duranlar hani?

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Geçmiş günler birer hayal oldular,
Bedr-i tam idiler hilâl oldular,
Dün cevapken bugün sual oldular!

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım.

Kınaman dostlarım gözümde yaş var!
Şu kara bağrımda bir kara taş var!
Tam elliiki milyon esir kardaş var!

Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur, sabah olur ağlarım!..
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Necip Fazıl'ın kader arkadaşı Osman Yüksel'i rahmetle anıyoruz.
 

MaKBeR

Doçent
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,318
Tepkime puanı
4
Puanları
0
güzel davamın güzel insanı için bi ekde benden....

açın kapıları ben geldim diyecek kadar cesur
kömürlükten milletvekilliğine gidecek kadar istikrarlı
bütün varını yoğunu öğrencilere burs olarak verecek kadar yardımsever
hira dagı kadar müslüman tanrı dagı kadar türk
parkinsonu araba markasına benzetecek kadar espirili
meclisin döner kapısında kalıpta döneklik daha kapıda başladı icerisi allah kerim diyecek kadar nükteli...


O Güzel İnsandan bir anı

Osman Yüksel Serdengeçti milletvekili seçilince Hüseyin Üzmez’e “Ben oraları bilmem , gel beraber gidelim.” Demiş. Meclisin girişindeki dönerli kapıdan önce Hüseyin Üzmez geçmiş, bir müddet ilerlemiş, lakin arkasından ayak sesi gelmediğini hissedince dönüp bakmış ki; döner kapı ile birlikte Osman Yüksel de dönüp duruyor.

Tutup kolundan çekerek kapıdan kurtarmış. Abi hayrola ne dönüp duruyorsun?” dediğinde aldığı cevap meclisin duvarına yazılacak kadar veciz:

-Sorma Hüseyinciğim, döneklik meclisin kapısında başladı. Allah içerde bize yardım etsin.

Bir Serdengeçti klasiği daha:

Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:

-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.

Ya şuna ne dersiniz?

AP milletvekili olduğu dönemde Süleyman Demirel sık sık “Osman Yüksel varken Muhalefete ne gerek var.” Dermiş hatta hiç kravat takmadığı için sitem eder, oturumlara katılmasını istirham edermiş. Serdengeçti de kravatsız milletin vekili olduğunu beyan edermiş, bir defa kravat takmış onda da boynunu değil uçkurunu kullanmış. Boş işler dediği bir oturumda gübre meselesi konuşuluyormuş. Demirel meselenin çözümünü milletvekillerine sormuş. Herkes bir şeyler söylemiş. En son Serdengeçti söz isteyince herkes hayret ve ilgiyle ona doğru dönmüş, işte Serdengeçti’nin çözümü:

Sayın genel başkan bu işin çözümü çok kolay. Şu ön sıralarda oturan yiyip de çıkarmayan vekilleri tarlalarda şöyle bir dolandırıp def-i hacet yaptırın gübre meselesi hallolur.

Osman Yüksel Serdengeçti’ye “Senin hastalığının adı ne?”diye sormuşlar. O da; “Vallahi araba markası gibi bir şey . insanın benim de bir parkinsonum olsa diyesi geliyor.”demiş.

Hastalandığı zaman kendini ziyarete gelen Alparslan Türkeş’e “Bak Türkeş, senin en sadık müridin benim, sen “Ey Türk titre ve kendine dön.” Dedin. Ben de titremeye başladım.”demiş.

Hey koca Serdengeçti hey! Parkinson hastalığına yakalandığı zaman, ”Kalk be ne yatıyorsun?” diyenlere “Bir zamanlar dünyayı karıştırıyordum, şimdi çayımı bile karıştıramıyorum.” Diyor ve en büyük esprisini 10 Kasım’da hayata gözlerini yumarak yapıyor.

4 yıl mebus 10 yıl hapis yatan, “Allah’sıza, vatansıza, bayraksıza karşı SERDENGEÇTİ” dergisini çıkaran; her çıkardığı sayıdan sonra “Nasıl olsa tutuklayacaklar.” Deyip emniyete giden ve her gittiğinde de hakikaten tutuklanan; hapse giderken de “AÇIN KAPILARI OSMAN YÜKSEL GELİYOR.” Diyen Serdengeçtilere, dalkavukluğun, iki yüzlülüğün, menfaatperestliğin ayyukaya çıktığı günümüzde ne de çok ihtiyacımız var.

Ne dersiniz?
 

gunduzalp

Kısıtlı Erişim
Kısıtlı Erişim
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
2,954
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Osman Yüksel, İsmet İnönü zamanında büyük ızdıraplar yaşamış bir insandır.Ve evladı hiç olmamış,tevafuktur ki hanımının ismide İsmetmiş,kendisi bundan dolayı demiş ki:Hayatım da iki tane İsmet tanıdım, birisi hürriyetimi,diğeri zürriyetimi kesti:)

Bir diğer nükteli sözüde şudur: Çıkmasını temin ettiği derginin daha çok sayı basmasını talep eden kişiye demiş ki:ben sayıyla kazanmam,tuş ederim...

Bediüzzaman hakkın da takdire şayan görüşleri Tarihçe-i Hayat'ın Tahliller kısmın da yer almaktadır.

Cenab-ı Hakk mekanını cennet eylesin,adam kıtlığı çekilen zamanlarda sivrilen nadir kişilerdendir.
 

çelebi

Üye
Katılım
18 Şub 2007
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Almanya
Serdengeçti abimizle Hüseyin Üzmezin 'Şu bizimkiler' kitabında tanışmıştım. Yürekten insanlara saygı ve sempati duymamak mümkün değil. Allah razı olsun!
 

alparslan44

Paylaşımcı
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
114
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ulkuocaklari.org.tr
3 Mayıs 1944 olaylarında adından söz ettiren gazeteci yazar Serdengeçti Akseki'de 1917 yılında doğmuştur. Asıl adı Osman Zeki Yüksel'dir. İlkokulu Akseki'de ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya'da okudu. Ankara'da Atatürk Lisesini bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944'de meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimini yanda bırakmak zorunda kaldı. Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş'le birlikte bir süre tutuklu kaldı. Tekrar öğrenimine devam etmek istediyse de kabul edilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücele hitaben "Yüksek makamın alçak vekiline" sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçeyi verme cesaretini kimse bulamadı, Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi. Hapisten çıkınca unvanını aldığı ünlü Serdengeçti Dergisini çıkarmaya başladı. Birçok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazılan nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. "Allah, Vatan, Millet yolunda" cümlesiyle başladığı yazılarında sık kullandığı "Açın kapılan Osman geliyor" sözü tutuklanmalara hazır olduğunun bir kanıtıydı. Serdengeçti dergisi sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet karan çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmiştir. (1947 -Şubat 1962) Tek parti yönetiminin İslamiyet ve Müslümanlar üzerindeki ağır baskılarını protesto eden aydınların önde gelenleri arasındadır. 1952 yılında Bağrıyanık adlı mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altoda "Hak yolunda bağrıyanık yolcular" sözü yer alan bu yayınında da inancının mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara politikaya atıldı, Adalet Partisinden Antalya Milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965-1969), partisinin politikası ve parti ileri gidenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden Adalet Partisinden ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayınladığı yazı ve kitaplarla devam etti. Son olarak Yeni İstanbul Gazetesinde "Selam" başlığı altında günlük fıkralar yazdı.

FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ


Türk milliyetçilerine fikirleri, mücadelesi ve şahsiyetiyle bayrak olmuş, öncülerdendir. Ömrünü, Türk-İslam ülküsüne hizmetle geçiren inandığı dava ve ülküsü uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan büyük bir dava adamı, mümtaz bir insandır. Tek parti döneminin Müslümanlar üzerinde uygulamış olduğu her türlü baskı ve zulümlere karşı Atsız, Necip Fazıl gibi dönemin önde gelen şahsiyetleriyle zulme karış direnen yılmaz bir kavga adamıydı. Resmi ideolojinin devlet terörü noktasına varan baskıca uygulamalarına karşı, Müslümanların sesi ve sözcüsü olmuştur.

ESERLERİ


Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatler, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun şiir kitabı, eserlerinden bazılarıdır.

BU KERVAN BÖYLE GİTMEZ!
İster beni hoş görün, ister vurun öldürün,
İster bir cani gibi zindanda süründürün,
Yeter artık illallah! Şu yangını söndürün,

Amerikan dolan bu yangına kâr etmez.
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!

"l love you America" yazılı durur duvarda,
Donanmalar taşıdı yığın yığın hovarda,
Kızlarımız dansetti, salep içtiler barda,

Kimse görmez bunları, haya etmez, ar etmez.
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez

Bankalar mâbed oldu, daktilo sesi dua,
Adet oldu hırsızlık, dalkavukluk ve riya,
Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya,

Vallahi bilmem amma bu millet iflah etmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!..

Her yerde yükselirken âvaze-i sefalet.
Yurdu cennet gösterir radyo denen kör alet,
İlâhi bu ne halet, Ya Rab bu ne dalâlet?

Zorbalık, cebr-ü şiddet kimseye gık dedirtmez
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!,

Haykırırım hakkı her sözüm ağır olsa da,
Şaklasa kamçı, sırtım onmaz yağır olsa da,
Duyulmaz mı bu feryat insan sağır olsa da,

Bu derde çâre lâzım, nutuklarla iş bitmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!.

Cenk Türküsü


Sabahlar olmadan çıktım köyümden
Ayrı düştüm yaranımdan evimden
Nedeyim vazgeçtim ben her şeyimden

Vatansız malı mülkü ne derim
Elimde süngüm cenge giderim

Hısımlar komşular siz hoşça kalın
Ara sırada bir haber salın
Yurt için gidiyorum müsterih olun

Ne yapım böyle imiş kaderim
Elimde süngüm cenge giderim

Kara gözlü anam neden ağlarsın
Ağlarsında yüreğimi dağlarsın
Sabaha doğru ben gideceğim
Akşamdan azığımı bağlarsın

Ağlama kız ana Huda’mız kerim
Elimde süngüm cenge giderim

Gel ey ela gözlü güneş yüzlü yar
Gidip de gelmemek gelip de görmemek var
Son olarak beni bir kerecik sar

Vatanımdır şimdi benim sevgilim
Elimde süngüm cenge giderim

Dedem kayıp olmuş Yemen çölünde
Amcam şehit oldu urum elinde
Babamın ruhu Çanakkale’de

Beşikte bırakmış beni pederim
Elimde süngüm cenge giderim

Mübarek kaza ,cenk,düğüş,sefer
Böyle buyurmuş ulu peygamber
Demiş ki: “Yurt için can veren erler
Mahşerde benimle beraber”

Tanrının buyruğu buna ne derim
Elimde süngüm cenge giderim

Canlandı gözümde yeniden mazi
Ölürsem şehidim kalırsam gazi
Bitiyor Mehmet ‘ in burada sözü


SAYGILARIMLA
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
ALLAH MÜSLÜMAN TÜRKÜ KORUSUN
 

undersecretary

Doçent
Katılım
3 Ara 2006
Mesajlar
720
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
73
Osman Yüksel Serdengeçti, bir devre adını yazdıran bir yiğitti...
İsmi duyulunca din düşmanlarının irkildikleri bir abide şahsiyetti...bir çok kitabını okudum...
Zayıf bünyesine rağmen döneminde islama yapılan her türlü saldırıya karşı bünyesini siper etmiş ve Üstad Hazretleri tarafından oğlum olsaydı adını Osman Yüksel koyardım sözleriyle tebrik edilmiştir.
Günümüzde birçok insan bilmiyor ama bilenler yeter inşaAllah...
 

polatini

Kıdemli Üye
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
3,538
Tepkime puanı
1,017
Puanları
0
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ



Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. 1917’de Antalya ilinin Akseki ilçesinde doğdu. Bu ilçenin en eski ve en büyük ailelerinden birine mensuptur. Babası Müftü Hacı Selim’dir. İlkokulu Akseki’de, orta ve liseyi Antalya’da bitirdikten sonra 1940’da Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Felsefe bölümüne girdi.

Üniversite kampüsünde binlerce öğrencinin önünde okuduğu "Moskofname" adlı şiiriyle ilk defa sesini duyurur. Ülke çapında ünlenlenmesi ise "Sabahattin Ali" davası ile olur. Sabahattin Ali'ye tokat attığı için Cürmümeşhut mahkemesine götürülür ve 12,5 lira para cezasına çarptırılır. Davanın ikinci celsesinde hükümetin aldığı güvenlik tedbirlerine rağmen onbinlerce insan “Kahrolsun komünistler!” diye bağırarak Türkiye’yi inletirler ve Sabahattin Ali'yi yuhalarlar. Tarih 3 Mayıs 1944’tür ve hemen ertesi günü yapılan tevkiften Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’de nasibini alır. Dönemin hükümetinin tabutluk ve işkence hanelerinde bir süre misafir(!) edilir.

1940-1947 arasında çeşitli gazetelerde yazılar yazdı. Tek sayı çıkarabildiği “Bağrıyanık” adlı mizah gazetesi yasak yayın sayılır. Daha sonra, 20 Nisan 1947’de SERDENGEÇTİ isminde bir dergi çıkarmaya başlar. Zamanla dergisinin adı kendi adı olarakta anılmaya başlandı. Derginin ilk sayısı defalarca basıldı. "Bir fakültenin iç yüzü" ve "Azap hücrelerinde" yazılarıyla fakülteden kaydı silindi. Yapılan soruşturma ve mahkemeden sonra suçsuzluğu anlaşıldı ve serbest bırakıldı. Atıldığı fakülteye yeniden girmek için ilgililer nezdinde çalmadık kapı bırakmadı ise de fakülteye giremedi ve diplomasını alamadı. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben “Yüksek vekaletin alçak vekiline” başlıklı dilekçe yazarak vekile ulaştırdı. Bunun için tekrar tutuklanarak hapse girdi. Hapisten sonra SERDENGEÇTİ’yi çıkarmaya devam etti, fakat dergi haksız zulüm ve yöneticilerce toplatılıyordu. 40 yıl boyunca 33 sayı çıkartabildi. Her sayı ayrı adreslerde basıldı. Her sayı sonrası hapse giriyordu ve dergi çıkmaz oluyordu. Bu işten para da alamıyordu. Bütün neşriyat hayatında savcılarla ve Bab-ı Adi simsarlarıyla uğraşıyordu. Bütün bunlara rağmen davasından, yolundan vazgeçmedi.

Yazılarını cesurca yazması, yalınkılıç bir dil kullanması eserlerinin en çarpıcı özelliğidir. Onun zamanında kimsenin söyleyemeye cesaret edemediği şeyleri o yazmıştır. Hatta bu sebepten dolayı okulunu da bitirememiştir.

1954 yılında Antalya’dan milletvekili oldu. Politikayı hiçbir zaman becerememiştir. Protokollerden her zaman uzak durmaya çalışmıştır. 1961 yılında Konya’dan aday oldu fakat faaliyet gösteremeden yıllar önceki bir yazısından dolayı hapse girdi. Millet aşkına atıldığı siyaset onu hep itmiş ve dışlamıştır. Osman Yüksel uzaktan akrabası olan bir ailenin kızı olan İsmet hanımla evlenmişti. Bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Fakat, oğlu 2 yaşına gelmeden öldü. Bir daha da çocukları olmadı. Siyasetten çekildikten sonra hayatını Ankara, Antalya, Akseki ve İstanbul’da dolaşarak geçirdi.

Osman Yüksel hayatının son dönemlerine doğru Parkinson hastalığına yakalanır. O aldırmaz, zaman zaman hastalığını da alaya alır. Bir hemşehri ziyaretinde gece su içmek için kalktığında düşer ve kalçasını kırar. Yatış o yatış bir daha yerinden kalkamaz. Önce Konya Üniversitesinde sonrada Hacettepe Üniversitesinde tedavi görür. Yurdun dört bir tarafından ziyaretçileri gelmektedir. Tarihler 10 Kasım 1983’ü gösterdiği zaman Hakk'ın rahmetine kavuşur. O, dünyaya, kabına sığmayan insan şimdi Cebeci Asrî mezarlığında mütevazı kabrinde yatmaktadır.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
-"madem ki şart o zaman ha belime ha boynuma" diyen, kravatı beline dolayan adam. :)
üzmez'in kitabında geçtigine göre bin yıl hapis yatsa hiç şikayet etmezmiş, dışarıda ve bu düzen içinde yaşayamadıgından yakınırmış necip fazıl bir gün kalmaya tahammül edemezken.
 

Gülzar-ı İrfan

..............
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
6,736
Tepkime puanı
436
Puanları
0
Bir Serdengeçti klasiği daha:

Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:

-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil. :O


ALLAHA EMANET OLUN
 

Gülzar-ı İrfan

..............
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
6,736
Tepkime puanı
436
Puanları
0
Osman Yüksel Serdengeçti milletvekili seçilince Hüseyin Üzmez’e “Ben oraları bilmem , gel beraber gidelim.” Demiş. Meclisin girişindeki dönerli kapıdan önce Hüseyin Üzmez geçmiş, bir müddet ilerlemiş, lakin arkasından ayak sesi gelmediğini hissedince dönüp bakmış ki; döner kapı ile birlikte Osman Yüksel de dönüp duruyor.

Tutup kolundan çekerek kapıdan kurtarmış. Abi hayrola ne dönüp duruyorsun?” dediğinde aldığı cevap meclisin duvarına yazılacak kadar veciz:

-Sorma Hüseyinciğim, döneklik meclisin kapısında başladı. Allah içerde bize yardım etsin. :crying:


ALLAHA EMANET OLUN
 

NehaR

HüZüNBaZ
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
745
Tepkime puanı
151
Puanları
0
Konum
Burda :)
Osman Yüksel Serdengeçti, 40’lı yıllarda TRT radyosunda konuşurken içinde “Allah” geçen bir cümle kurduğu için mahkemenin yolunu tutar.

Duruşma sırasında hakim Serdengeçti’nin savunmasını ister.

O’da anlatmaya başlar.

“Efendim, halk arasında “Allah selamet versin, Allah’a ısmarladık” gibi dil alışkanlığı cümleler kurulur. Ben de olsa olsa böyle bir şey söylemişimdir.”

Bu izahatın ardından hakim tekrar sorar.

“Evladım sen bu ülkede Allah demenin yasak olduğunu bilmiyor musun?”

Serdengeçti “yutkunmadan” cevap verir.



“Allah Allah...!”

Nüktedan bir kişiliğe sahip olan serdengeçti aynı zamanda şairdi...Sakarya türküsü adlı şiirinde şöye diyor;

“Trenimiz geçerken Sakarya kenarından,

Rüzgarlar esiyordu şehitler diyarından.

Dağlar rükûa varmış kabul olmuş dilekler,

Göklerden halka halka iniyordu melekler.”

“Ey bu ıssız yerlerde sükut eden sırların

Ulvî bir ilham ile manasına erenler!

Ey bir karış yer için dağ gibi can verenler,

Ey bu yollardan hergün geçen kara trenler,

Durun, susun, dinleyin...

Burada her bir zerre nabız gibi atıyor,

Sakarya ufukları kıpkızıl, gün batıyor.”
 

polatini

Kıdemli Üye
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
3,538
Tepkime puanı
1,017
Puanları
0
bir Serdengeçti anısı:

Milletvekilliği sırasında kravat takmadığı için uyarı almıştır, uyarıları dikkate alınmayınca genel kurula girişi yasaklanmıştır. Bu kez beline bağladığı kravatla içeri girmiş, yakasına takması gerektiğini söyleyenlere ise, “Kanunda nereye takılacağı belli değil. İstediğim gibi takarım” demiştir.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Bu gün Ölüm Yıldönümü Rahmetle Aanıyoruz

Osman Yüksel Serdengeçti (1917 - 1983)


1056.jpg

Asıl adı Osman Zeki Yüksel' dir. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi' nin de bulunduğu alimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur. İlkokulu Akseki'de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya'da okudu. Ankara'da Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944'te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş' le birlikte bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel' e hitaben çok sert bir yazı kaleme aldı. Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi. Hapisten çıkınca ünlü Serdengeçti dergisini çıkarmaya başladı. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. Başlığının altında "Allah, Vatan, Millet Yolunda" cümlesi sürekli yer alan dergideki yazılarında sık sık kullandığı "Açın kapıları Osman geliyor" sözü yeni tutuklanmalara hazır olduğunu bildiriyordu. Kendisine Serdengeçti unvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti. (1947-Şubat 1962) 1952 yılında Bağrı yanık adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında"Hak yolunda bağrı yanık yolcular" sözü yer alan bu yayınında mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara politikaya atıldı, A.P. listesinden Antalya milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965-1969). Partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden A.P. 'den ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayımladığı yazı ve kitaplarla devem etti. Son olarak Yeni İstanbul gazetesinde"Selam"başlığı altında günlük fıkralar yazdı.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Osman Yüksel Serdengeçtinin Hayatı ve Düşünce Yapısı

Monday, May 11, 2009 at 2:06pm

Hayatı

66 yıllık hayatının büyük bir kısmı, akıl almaz mücadelelerle geçen, hapishaneleri mekân tutan, bildiğini söylemekten çekinmeyen dava insanının asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir..
Serdengeçti dergisinde bu imzayla çıkan yazılarından dolayı bu soy adla tanındı. Merhum Akseki Müftüsü Salim Yüksel’in oğludur. Eski Diyanet İşleri Başkanlarından merhum Ahmet Hamdi Akseki’nin yeğenidir. Antalya'nın Akseki ilçesinde 25 Temmuz 1917'de içlerinde âlimler yetiştirmiş bir aileye mensup olarak dünyaya gelmiştir. Akseki’nin köklü sülalelerinden Yüksel ailesine mensup olan Serdengeçti, ailesinin "Ülkeyi kolayca ve daha çabuk olarak gençler refaha ulaştırır" görüşü ile babası tarafından titizlikte yetiştirilmiştir. Muhyiddin Arabî, İmamı Gazali, Hasan Basri gibi büyüklerin manevi havasını koklayarak büyüyecektir. Babasının bu gayreti gelecekte Serdengeçti'yi meydana getirecektir İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya’da okur. Okul sıralarında sadece okulda değil bulunduğu ilçede de adından söz edilmeye başlanır. Ortaokul dönemini devamlı kitap okuyarak geçiren Serdengeçti, Yunus Emre'yi, Mevlana'yı, Mehmet Akif'i kendisine manevi bir hava vermesi sebebi ile çok severdi. Onlar kendisi için manevi birer üstattılar.. Çünkü bu manevi hocalardan aldığı manevi dersler ancak bu döneminde hayatına şekil verir, kalıba girer ve benimserdi. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944’te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Bir süre tutuklu kalır. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmez. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’ e hitaben meşhur “Yüksek makamın alçak vekiline” sözleriyle başlayan bir dilekçe yazar. Dilekçe’yi bakana verme cesaretini kimse bulamaz ve Osman Yüksel Serdengeçti tekrar hapishaneye gönderilir.
Hapisten çıkınca ünlü Serdengeçti dergisini çıkarmaya başlar. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açılır ve sık sık tutuklanıp serbest bırakılır. Başlığının altında “Allah, Vatan, Millet Yolunda” cümlesi sürekli yer alan dergideki yazılarında sık sık kullandığı “Açın kapıları Osman geliyor” sözü yeni tutuklanmalara hazır olduğunu bildiriyordu. Kendisine Serdengeçti unvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkûmiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti.
1952 yılında Bağrı Yanık adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında “Hak yolunda bağrı yanık yolcular” sözü yer alan bu yayınında da inancının mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekili seçilerek meclise girer. Batılılaşmayı protesto için mecliste kravatsız milletvekili olarak da ün kazanır. AP’nin politikasına ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden AP’den ihraç edildi.
Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayınladığı yazı ve kitaplarla devem eder. Son olarak Yeni İstanbul gazetesinde “Selam” başlığı altında günlük fıkralar yazar.
Tek parti yönetiminin halk üzerindeki ağır baskılarını protesto eden aydınların önde gelenlerin arasında yer alan Osman Yüksel “Kalemini Hak yolunda bir kılıç gibi kullandı.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Düşünce Yapısı

“Çünkü davamız, Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu mukaddes dava karşısında biz, nefsimizi sildik, kendimizi bildik. 1940 yılından beri kötü niyetlere, şer kuvvetlere karşı amansız bir mücadele açmış bulunuyoruz. Yıllardır bin bir facia ile dolu mücadele hayatımızda, türlü mahkûmiyet ve mahrumiyetlere uğradık. Üniversitelerden mi kovulmadık? Kollarımıza kelepçeler, şehirlerden şehirlere mi sürülmedik? Hangi birinden bahsedelim.
Bütün bunlara rağmen sinmedik, yılmadık, ölmedik... Çünkü O’na inanıyoruz. O’na güveniyoruz. Hiç ölmeyene, hiç solmayana, eşi nazir olmayana gönül verdik. Mücadeleye, er meydanına yalın kılıç atılanların, Serdengeçtiler kafilesine yeni katılanların pervasızlığı, imanı, heyecanı, zindeliği var içimizde... Kim ne derse desin, önümüze hangi engel çıkarsa çıksın, bu ateş sönmeyecek, bu dava ölmeyecek. Serdengeçti yolundan dönmeyecek.”
Bir topluluk içerisinde derhal kendisini belli eden, dikkatleri üzerine çeken bir kişiliği vardı. Yasak, kural, baskı tanımayan bir karakter taşıyordu. Başkalarının tesirlerine kapılmaz, kendisi çevreye tesir ederdi. Serapa espri dolu bir konuşma ve yazı üslubu vardı. Sempatik, cesur ve ataktı. Şahsiyetinin temel esaslarını içerisinde yetiştiği İslamî iklimden almış; dinî, tarihî, edebî eserleri okuyarak kültürünü zenginleştirmişti. Aynı zamanda şairdi.
Yüksel Serdengeçti, bütün cesaret ve şecaatine rağmen daima aksiyonu değil, fikri önplanda tutmuştur. Serdengeçti; mücadele ruhunu, heyecanını cemiyet ve cemaat şuurunu verenin M. Akif olduğunu cemiyet karşısında onun gibi düşündüğünü, kâinat, varlık, hak karşısında ise Mevlanaların, Yunusların yolunda olduğunu dile getirmiştir.
Namık Kemal'le M. Akif'in kendisine son derece tesirleri olduğunu şu sözleri çok iyi anlatmaktadır: “Eğer karşımıza öldüremedikleri, saklayamadıkları bir Namık Kemal bir Mehmet Akif çıkmasaydı biz de sapanlar ve sapıtanlar güruhuna katılacaktık. Biz Namık Kemal'den vatan ve hürriyet sevgisini öğrendik. Fakat bu vatan mücerret-i nazari idi. Akif bu mücerret vatanı müşahhaslaştırdı, boş kalıba ruh verdi, ses verdi... Namık Kemal'in hürriyeti Akif'te istikbal oldu bayraklaştı.”
İnsanlığın en alevli dönemi olan gençlik yıllarını çevresine nefislere hoş gelen şeylerin kötü olduğunu söylemeyi ve bunları anlatmayı kendisine düstur edindi. Kendisinin adı ise fikir meydanlarında söz edilmekte, konuşulmaktadır. Bu hal ileride fikir ustalığının ve getireceği depremin habercisidir. Temaşa ve tefekkür, o zekânın ve getirdiği çözümlerin kaynağını oluşturacak niteliktedir.
Şu anda olduğu gibi o zamanlarda da yanlış anlatılan mevzuların asılsız olduğunu bilir ve bu vesile ile araştırmaya doğruları ve yanlışları ayırma ile başlar. O zamana kadar ki hedefi öğretmenlik olan Serdengeçti, Ankara Felsefe bölümüne kaydolur. Bu bölüme kaydolmasının sebebini ise kendi ifadesi ile “Felsefe tahsil ederek büyük filozofların sistemleri üzerinde duracak, onlardan aldığım ilhamla, ışıkla kültür hayatının geçirmekte olduğu buhranları anlayacak; karanlıklara faydalı olmaya çalışacaktım” bu şekilde anlatır. Ama hayal kırıklığına uğrayacaktır. Felsefe bölümündeki öğrencileri şöyle anlatır: “Her şeyi bilirim iddiasında yazacak ve okuyacak bu zavallılar Karl Marx’ı Marka, Engels'i Engel olarak yazacak ve okuyacak kadar ideolojilerinin yabancısıdır. Bunlar ceplerinde para olunca kapitalist sistemi kabul eder, parası bitince yaman birer proleter olurlar. Şehvetleri gıcıklanınca ise, serbest çiftleşme taraftarı olurlar. Ellerine beş on kuruş geçti mi doğru meyhaneye giderler yahut bir yerde toplanarak bu iffetsizler, ********ler grubu Stalin'in şerefine kadeh kaldırırlar” Aynen bu gün de böyle olduğu gibi…
Bir nüktesi: Bir gün Meclis kürsüsünde konuşurken konuşmasının sabote edilmesi üzerine “Bu meclistekilerin yarısı eşektir” demiştir. Ancak bu sözü söylemesinin ardından herkes kendisinden sözünü geri almasını ister. Osman Yüksel arkadaşlarının ısrarlı ricaları sonucu tekrar kürsüye çıkar ve zekâsını gösteren şu sözleri söyler: “Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir.”
Şu sözleri olduğumuz yerde titrememiz için kafidir..
“Ey bu toprakları tam bin yıldır kanıyla sulayan Müslüman Türk!
Bugün çok büyük tehlikeler karşısındasın. Her tarafın düşmanlarla sarılmıştır. Bunlardan da tehlikeli iç düşmanların vardır. Bunu görmezsen, sen kendine dönemezsen, seni öyle bir döndürecekler öyle bir benzetecekler ki buna sende şaşırıp kalacaksın. Zira kuvvetli olan, her zaman her yerde zayıfı döndürür, kendine benzetir. Düşman, insanın ve milletlerin üzerinde yalnız topla tüfekle gelmez... Bazen ve ekseriya türlü propaganda, türlü vasıtalar filmler, kitaplar, mecmualar, yabancı zevkler, eğlenceler,adetler kısaca yabancı kültürlerdir...”
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
“Mabetsiz Şehir” isimli eserinden yolunu, yolumuzu anlatan bir yazı…
Biz "Tanrı dağı" kadar Türk,
"Hıra dağı" kadar Müslüman’ız!
“Serdengeçtiler kelimenin tam manasıyla milliyetçidirler. Milliyetçilik, bizim için bir vasıta değil, bir gayedir. Millet, vatan, mukaddesat gibi kimsenin itiraz edemeyeceği, hassas, muteber kelimelerin arkasına sığınıp oradan şahsi menfaatlerini müdafaa edenler, bir memleket kadar genişleyen ihtiraslarını yurtseverlik şeklinde gösterip, milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi büyük servetlere, yüksek menfaatlere erişmek için vasıta olarak kullananlar vardır.
Biz temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli Türk Gençleri, bu türlü bir milliyetçilikten nefret ediyoruz! Bizim milliyetçiliğimiz hususi vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakk'a tapan, halkı tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir.
Şu üzerlerinden büyük menfaatlerin ağır silindiri geçmiş, dümdüz olmuş, yol olmuş şahsiyetsizler, şu zamanın kıymet ve kuvvetlerini alkışlayanlar, her ne pahasına olursa olsun biraz daha, bir gün daha yaşamayı kendilere değişmez düstur edinenler bizden değildirler.
Milli bayram olarak kabul olunan günlerde meydanlarda sözlerine "Çünkü biz..." ile başlayıp son nefeslerini “...etrafında sımsıkıyız”la verenler, görünüş, gösteriş, merasim milliyetçileri hakeza bizden değildir. Biz bu vatanı ve bu milleti hangi zihniyetin, hangi imanın kurtardığını biliyoruz. Onu milli ukalalardan öğrenecek değiliz. Yapılan bunca iğfallere, bunca menfi telkinlere, sapıtma ve saptırma gayretlerine sapmadık, sapıtmadık, ayaktayız; dipdiriyiz... Vatanı uçsuz bucaksız toprakları, hür gökleri, engin denizleriyle aşkla, heyecanla kucaklıyoruz. Altında yüz binlerce şehidin yattığı bu toprakları, üzerinde yaşayanların karınlarını doyurdukları, semirip yağlandıkları alelade bir toprağa, bir çiftliğe tercüme ettirmeyiz. Milletimize, vatanımıza ta derinden, asırlar ve nesiller arkasından gelen bir ruhla bağlıyız. Onu menfaatsiz, karşılıksız, mecnunlar gibi, karasevdalılar gibi seviyoruz. Henüz yeniyiz, genciz.
Alnımız hiçbir fesat ocağında kararmamış, elimiz hiçbir harama uzanmamış. Üzerimize menfaat balçığından bir zerre çamur sıçramamıştır. Ruhumuzu, kalbimizi bütün safiyet ve samimiyetimizle açıyoruz. Onunla ağlayıp onunla güleceğiz. Onunla yaşayıp onunla öleceğiz. Nereden, ne zaman, nasıl gelirse gelsin. Her türlü kötülükle amansız bir şekilde mücadele edeceğiz. Bu yolda yardan değil, serden bile geçmeye hazırız.
Bütün gayemiz küçük Asya insanının, o bilinmez, o görünmez, bir avuç toprak kadar mütevazı, fakat o kadar manalı ruhunu anlamak, “Bu topraklar için toprağa düşenlerin” çocuklarını bu topraklar üzerinde mesut ve bahtiyar görmektir.
İstanbul muhitinde yetişenler, suyun öte tarafından gelenler kadim Anadolu sekenesinin ruhunu bir türlü anlayamadılar, anlamadılar, onunla oynadılar. Onun yüzsuyu hürmetine şanlar, şerefler kazandılar. Fakat ondan, o sessiz varlıktan daima ayrı kaldılar. Kendi isteklerini milli istekler gibi gösterdiler. Milletle aralarındaki uçurumu siyaset icabı nutuklarla, sözle, edebiyatla doldurmaya çalıştılar. Köylü diliyle konuşmaya yeltendikleri, Türkçecilik yaptıkları halde ne millet onları anladı; ne onlar milleti... Çünkü bu adamlar milleti içten, gönülden aşkla sevmediler. Milli davalar diye ortaya atılan davalar milletle zerre kadar alakası olmayan kendi, şahsi davaları idi. Bu, milletin kadim müesseselerinin yıkılması, mukaddeslerinin ayaklar altında çiğnenmesi, namuslu adamlarının susturulmasına muvaffak oldu. Bu kıtaller, bu cinayetler, hep inkılâp diye diye yapıldı. Bugün meçhul şehidin kemikleri üzerinde yükselen soğuk beton binalar ve bu binalar içinde işlenen günahlar, zinalar Anadolu ruhunu derinden derine şiddetle sarsıyor. Varlığından, dayandığı, inandığı, ezeli ve ebedi kıymetlerinden, kuvvetlerinden uzaklaştırılan millet, şimdi şerha şerha yaralıdır; kaybettiği büyük imanını arıyor. Bizim en büyük gayemiz, milletimize imanını, haklarını iade etmek, mukaddeslerini gasıplarını elinden kurtarmaktır. Serdengeçti işte bu gaye ile çıkıyor.
Soyuna, köküne, vatanına bağlı Türk Gençliği iş delalet ve ihanetlere olduğu kadar, dış tehlikelere karşı da manevi seferberliği tamdır. Herkes şunu bilsin ki dostlarımız kadar düşmanlarımızın da peşindeyiz. Biz, bir zamanlar üç kıta ve yedi denize hükmeden, güngörmüş bir ırkın gözü tok çocuklarıyız.
Aç gözlüler, Anadolu'da hak iddiasına kalkışan profesör bozuntuları eğilsinler tarihe bir daha baksınlar. Biz Malazgirt'ten bu yana topraklar için kaç nesli birden harcamışız.
Biz yalnız memleketler değil, beldeler, kıt'alar, iklimler terk ettik, çok geriledik, artık çekilmek yok!.. Elimizde kalan bu topraklar, son parçamız, son damlamızdır. Son nefer, son nefes ve son damla kanımıza kadar savaşacağız. Yeryüzünde müstakil tek Türk Milleti, tek Türk Devlet’iyiz. "Mete"den Milli Mücadele'de can veren son şehide kadar büyük tarihin mesuliyetini omuzlarımızda taşıyoruz.”

Eserleri
Mabetsiz Şehir,
Bir Nesli Nasıl Mahvettiler,
Bu Millet Neden Ağlar,
Gülünç Hakikatler, Akdeniz Hilal’indir,
Ayasofya Davası,
Türklüğün Perişan Hali,
Mevlana ve Mehmet Akif,
Kara Kitap, Radyo Konuşmaları ve Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı.
 

Gök-Han

Ordinaryus
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
929
Puanları
0
Konum
EsEs
Web sitesi
gokhanyavuz.blogcu.com
Bir kürsü konuşmasında,
Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:
-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.

Hem "yazıları" hem de "yaşantısı" ve özellikle de "esprili kişiliği" ile!..Meselâ; "Geldi İsmet, kesildi kısmet" sözü ona aittir... "İsmet"ten kastı, sadece İsmet İnönü değildir elbet!.. Eşinin adı da "İsmet"tir ve bir türlü "çocukları" olmaz!..Bu yüzden de şöyle der:"İki İsmet'ten çok çektim.Biri Hürriyet'imden etti, biri Zürriyet'imden!'Gerçekten de;Merhum Osman Yüksel'in "ikinci" ve hatta "birinci" adresi hep "hapishaneler" olmuştur!.. Hayatının büyükçe bir kısmını hapishanelerde geçirmiştir.Hatta, denilir ki;"Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek hiç hapse girmeyi istemezdi, merhum Serdengeçti de hapisten çıkmayı!"



'allah cc rahmet eylesin...'
 

z£LaL

Börtecine
Katılım
12 Eki 2009
Mesajlar
3,828
Tepkime puanı
561
Puanları
0
Konum
izmit/istanbul
AYASOFYA

Ey İslam'ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Şerefelerinde fethin, Fatih'in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!...
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta maveradan gelen ezanlar?...
Hani o ilahi devir, ilahi nizamlar?...

Ayasofya ses vermiyor,
Ayasofya bir hoş,
Ayasofya bomboş!...

Hani nerede?
Şu muhteşem minberde,
Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde,
Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?...

Ayasofya! Ayasofya!...Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!...

Hani nerede?
Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur'an sesleri?...
Kur'an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!...
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!...

Fethin, Fatih'in mabedinden kitab-ı mübini,
Bu ulu dini kaldıran kim?
Dinimize, imanımıza saldıran kim?
Mabedimin göğsüne uzanan namahrem eli,
Kimin elidir?!...
Söyle Ayasofya, söyle.
Seni puthane yapan hangi delidir?!...

Elleri kurusun, dilleri kurusun!
Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!...

Ayasofya,
Ey muhteşem mabet;
Gel etme,
Bizi terketme!...
Bizler, Fatih'in torunları, yakında putları devirip,
Yine seni camiye çevireceğiz...

Dindaşlarımızla,
Kanlı göz yaşlarımızla,
Abdest alarak secdelere kapanacağız,
Tekbir ve tehlil sadalarıboş kubbelerini yeniden dolduracak
İkinci bir fetih olacak,
Ezanlar bu fethin ilanını,
Ozanlar destanını yazacaklar...

Putperest Roma'ya yeni bir mezar kazacaklar, sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek! Şerefelerin yine Allah'ın ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed'in aşkına, şerefine ışıl ışıl yanacak; bütün cihan Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanacak!...

Bu olacak Ayasofya,
Bu muhakkak olacak...
İkinci bir fetih, yine bir ba'sü ba'delmevt...
Bugünler belki yarın, belki yarından da yakındır,
Ayasofya, belki yarından da yakın!...


OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ
 

z£LaL

Börtecine
Katılım
12 Eki 2009
Mesajlar
3,828
Tepkime puanı
561
Puanları
0
Konum
izmit/istanbul
Ey bu toprakları tam bin yıldır kanıyla sulayan Müslüman Türk!
Bugün çok büyük tehlikeler karşısındasın. Her tarafın düşmanlarla sarılmıştır. Bunlardan da tehlikeli iç düşmanların vardır. Bunu görmezsen, sen kendine dönemezsen, seni öyle bir döndürecekler öyle bir benzetecekler ki buna sende şaşırıp kalacaksın. Zira kuvvetli olan, her zaman her yerde zayıfı döndürür, kendine benzetir. Düşman, insanın ve milletlerin üzerinde yalnız topla tüfekle gelmez... Bazen ve ekseriya türlü propaganda, türlü vasıtalar filmler, kitaplar, mecmualar, yabancı zevkler, eğlenceler,adetler kısaca yabancı kültürlerdir...

Osman Yüksel SERDENGEÇTİ
 
Üst