Osman Nuri Topbaş İle Vakıflar üzerine...

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
*Efendim "Vakıf" ne demektir, "vakıf insan" kimdir?

-Vakıf, yaratandan ötürü yaratılanlara merhamet, şefkat ve sevginin müesseseleşmiş halidir. Diğer bir ifade ile Allah'a adanan, yani mülk olarak satın alınmak ve devredilmekten ebediyen men edilen mülkiyetlerdir.
Bunun da gayesi, bütün mahlûkâta, Allah'ın rahmet, şefkat ve merhamet nazarıyla bakmak ve elimizdeki dünyevî emanetleri, yine Cenâb-ı Hakk'ın rızasını gözeterek cömertçe infak edebilmektir. Buna, canını ve malını Allah için hibe edebilme, cenneti satın alabilme yarışı da denebilir. Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de:
"O takvâ sahipleri, kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden (Allah yolunda) infak ederler." (el-Bakara, 3).

"Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet mukâbilinde satın almıştır..." (et-Tevbe, 111)

Hadis-i şerifte buyurulur.
"Kişinin kendi malı, hayır yaparak önceden gönderdiği; mirasçının malı da harcamayıp geri bıraktığıdır." (Buhari)
Onun için kâmil bir mü'min olabilmenin asıl şartlarından biri de "servet emanettir" şuuruyla yaşayabilmektir. Memleketimiz şu sıralar, maddî, mânevî, içtimâî ve iktisâdî buhranlar içindedir. Böyle zamanlarda sadece farz olan zekatla iktifâ edilmemelidir. Cenâb-ı Hak, infâkın haddi hususunda:

"....Sana Allah yolunda ne vereceklerini soruyorlar. "İhtiyaç fazlasını!" de.." (Bakara, 219) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in, Ebû Zer gibi, dünyada bir dikili taşı dahî bulunmayan, fukarâ-i sâbirinden olan bir sahabîye:

"-Çorbana biraz daha su kat ve infakta bulun!" buyurması ne kadar mânidârdır.
İşte bu hassasiyetin müesseseleşmiş şekli olan vakıflar, İslâm'ın, yaratılmış her şeye karşı Müslümana yüklediği bir mesuliyettir.
Vakıf, ihsan yeridir. Maddî ve mânevî olarak muhtaca yürek sergileme mekânıdır. Bu bakımdan vakıf hizmetlerinde bulunan kimselerin, olgun, samîmî ve gönül insanı olması zarûrîdir.
İşte bu hassasiyetler içinde malı ve canı dâhil olmak üzere, sahip olduğu her şeyi Allah yolunda cömertçe sarf eden, ve bu sarfiyatı tevzîde büyük bir titizlik ile hizmet eden şahıslar "vakıf insan" olarak vasıflandırılır. Bu "vakıf insan"lar kendilerini bütün imkanlarıyla hayra sarf etmiş olduklarından, fânî vücudlarının toprak olmasından sonra da rahmetle anılmak sûretiyle ömürleri devam eder.

Vakıf insanının hizmeti sınırlı değildir. Vazifesi, elinin ve yüreğinin uzanabildiği her mekan ve her varlıktır.

Vakıf insanı, ganî gönüllü, yani gönlü zengin insandır. Kalbi zengin olana, cüzdan fakirliği zarar vermez. Kalb zenginliği, kişinin zenginliğidir. Kalbi fakir olana da cüzdan zenginliği bir fayda vermez. Ancak onun fakirliğini arttırır.


Vakıf insanı çilekeş insandır. Zehirle pişmiş aşı yemeye tâliptir. Gönlü muhabbetle dolu olması îcâb eder ki, sırtındaki ve gönlündeki yükler hafiflesin. Tebessüm ve saygı onun karakterinin aslî bir vasfı olmalıdır. "İddia" ve "ben", yani ucub (kendini beğenme hâli) ömrünü tüketmeli, onların yerine "sen" veya "siz" girmelidir. "Ben" ve "iddia" olan yerde ilâhî rahmet tezâhür etmez, zıddına gazab-ı ilâhîye dûçar olunur. Öfke, liyâkatsizlik ve âcizliktir. Zayıfı ezme temâyülüdür. Öfke, yalnız kişinin nefsini semizlendirir. Diğer bir ifade ile "benliğe" bahşiş vermektir.
Muhtaçların hassas zamanları vardır. Onların kırılmamasına çok dikkat etmek îcâb eder. Hiçbir imkânımız yoksa dahî tebessüm ve tatlı söz tasadduk etmeliyiz. Aksi halde onları, gönlünden vururuz. Onların bedduâları da, mâzallah, hüsrana vesîle olur.

Hadis-i şerifte buyurulur:
"Allah bu ümmete aralarındaki zayıfların duâsı, ibâdeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir." (Neseî)


*Efendim, vakıf müessesesi ne zaman ve nasıl başladı?

-Rivâyete göre Hazret-i İbrâhim, kendisini imtihan için insan sûretinde gelen Cebrâîl -aleyhisselâm-'ın Cenâb-ı Hakk'ı üç kere zikri karşısında vecde gelir. Bütün sürülerini ona hibe etmek ister. Cebrail -aleyhisselâm-'ın, kendisinin bir melek olduğunu söylemesi ve sürüleri Hazret-i İbrahim'e iade etmesi üzerine, İbrahim -aleyhisselâm- sürülerini tekrar kabul etmek istemez, o sürüyü satar ve geniş bir arâzî alarak, bu araziyi Müslümanların istifâdesine sunar. Böylece ilk vakıf, bilebildiğimiz kadarıyla, İbrâhim -aleyhisselâm- ile başlamış olur.

Peygamber Efendimiz -sallallahü aleyhi ve sellem-:
"Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gök?yüzündekiler de size merhamet etsin!" buyurmuşlar ve kendileri de Medine-i Münevvere'de sahibi bulundukları yedi ayrı hurmalığı vakfetmişlerdir. Fedek ve Hayber'in fethinden sonra, buralarda kendi hisselerine düşen hurmalıkları da Allah yolunda vakfetmişlerdir.
Peygamber Efendimizin bu hâlini gören ashâb-ı güzîn de ellerindeki pek çok mal ve mülkü vakfetme yarışına girmişlerdir. Hazret-i Cabir, Ashabın bu coşkusunu şöyle anlatır:

"-Muhâcir ve ensârdan imkan sahibi olup da vakfı bulunmayan tek kişi bilmiyorum."
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
*Ecdadımızın devrinde vakıf hizmetleri hakkında bilgi verir misiniz?

-Ashâbın infâk seferberliğinden nasîb alan Osmanlılar, vakıf mevzûunda pek büyük hizmetlerde bulundular. Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlı devrinde yaşadı. Osmanlılar'da vakıf, millet sayesinde kazanılan serveti, tekrar o toplumun istifâde ve hizmetine sunan birer vefâ müessesesi şeklindedir. Bu müesseseler, merhamet ve insâniyeti öne çıkaran bir anlayışın ortaya koyduğu gönül mahsûlü eserlerdir.


Bu aziz millet, binlerce vakıfla toplumu şefkat ve merhametle bir ağ gibi örmüş ve âdeta sarılmadık yara bırakmamıştır. Câmî, mescid, tekke, medrese, kervansaray, han, hamam, dâru'ş-şifâ, kuyu, su yolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, iskeleler, deniz fenerleri, ve benzeri pek çok hizmet müessesesinin inşası, tamir ve her türlü ihtiyaçlarının temini, vakıflar eliyle gerçekleşmiştir.

Toplumun geneline hitap eden bu hizmetlerin yanı sıra, daha çok muzdarip ve mahzun gönüllerin îmarına hizmet eden husûsî vakıflara da büyük önem verilmiştir.
Bunlar, esir ve köle âzâd etmek, fakirlere yakacak te'mîn etmek, efendileri tarafından azarlanmaması için, hizmetçilerin kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, yetim kızlara çeyiz hazırlamak, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakir ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek... gibi daha pek çok hususta toplumun ihtiyaç sahiplerini kucaklamıştır. Bugün bu duygu derinliğine hayalimiz bile varamaz. Bunlar incelmiş ve zarifleşmiş büyük rûhların mahsulleridir.

Osmanlı'da vakıf duyarlılığı o kadar zirveleşmişti ki, insanlara hizmet kemâl noktasına ulaştıktan sonra hayvanlara da hizmet çığırı açılmıştır. Yaralı kuşlara, hasta hayvanlara bile tedavi merkezleri kurulmuştur. Kış aylarında kuşların beslenmesi, göç edememiş olan hasta ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvîsi gibi uzayıp giden daha pek çok maksadla muhtelif vakıflar te'sîs edilmiştir.

*Vakıfların fertlere ve toplumlara ne gibi tesirleri olmuştur?


-Vakıflar, toplumun merhamet âbideleridir. İnfakların en güzel tevzî yerleridir. Bu itibarla toplumun huzur ve sükununu sağlamak gibi son derece ehemmiyetli bir vazife icra ederler. Yani kardeşlik duygularını güçlendirir, zengin ve fakir arasındaki kin ve husumeti kaldırırlar. Bugün buna ne kadar muhtacız...

Vakıfların en mühim faydalarından biri de, isrâf ve sefâhatten alıkoymasıdır. Bununla birlikte vakfın asıl gâyesi, Allâh'ın yüce rızâsına nâil olup âhıret selâmetine ermektir. Tâ başlangıcından beri vakıflar bu minvâl üzere kurulmuş, bu minvâl üzere devam etmiştir. Öyle ki bu gâye, "et-takarrub ilâllâh" (Allah'a yakınlık vesilesi) şeklinde vecîzeleştirilmiş ve vakfın sıhhat şartlarından biri olarak kabûl edilmiştir.
Bu itibarla mübârek ecdâdın ihlâsla kurduğu vakıflar, kıyâmete dek faâliyetlerinin devam etmesi duâ ve temennîsi ile te'sîs edilmiştir. Bugünkü toplumumuz dahî, o âlicenap ecdâdımızın müesseselerinin nîmetlerinden istifade halindedir. Câmîler, çeşmeler, askerî kışlalar, hastahâneler, hattâ içtiğimiz sular ve daha isimlerini sayamadığımız nice hayır hizmetleri, bugün onlardan kalan muazzez emânet ve hâtırâlardır. Vakıflar, tarihten günümüze âdeta, müstesna bir medeniyet menbâı olmuşlardır.
 
Üst