Organ Naklİ Ve Vasİyetİ CÂİz Mİdİr?

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Peki, hangi organ naklinde inanç yönğünden mümin-müslüman bir doktor heyeti oluşturuluyor ? Var mı böyle bir uygulama ?..
Yok ! Şu halde biz neden bahsediyoruz ?

Bunlarda müslüman doktor aranmaz ki...
Nakil icin demiyorum ama bir caresizlik varsa müslüman olmayan, kafir bir erkek doktora bir carsafli mü'mine bir bayan da gider dogum icin...
Yapacak bir sey yok...
Degil mi...?
Aynen bunun gibi organ naklini de ele alirsin, bilgin olmadigi bir seyden dolayi da masum olursun...
 

CENGİZHAN

Yasaklı
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
4,261
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Konum
Ankara
Ben bir organını ,başka bir insanın yaşayabilmesi için

vermekden daha büyük bir sevap düşünmüyorum....

Organ bağışı en büyük sevaptır.....
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bunlarda müslüman doktor aranmaz ki...
Nakil icin demiyorum ama bir caresizlik varsa müslüman olmayan, kafir bir erkek doktora bir carsafli mü'mine bir bayan da gider dogum icin...
Yapacak bir sey yok...
Degil mi...?
Aynen bunun gibi organ naklini de ele alirsin, bilgin olmadigi bir seyden dolayi da masum olursun...


Masumiyet ve elde olmadan karşılaşılan hadiselerden elbettekisorumlu olmayız. Ama, organ naklinde kişi aklı başında iken ve sağ iken imza vermiyor mu ?
Yani,bilerek yapılan bir irade beyanı yok mu ?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Ne yapacakti ki, baska caresi de yok... Gücü yetmiyor...
Iki secenek var...
1- Organ nakilcilerini veto edecek, organini ne verecek ne de bagislayacak...
2- Ya da organini bagislayacak... Caresizdir... Müslüman, adil ve güvenilir doktor heyetlerini olusturmada caresizdir insanlar...
 

Turkbeyi

Ordinaryus
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
2,960
Tepkime puanı
273
Puanları
83
Konum
Karaman
Organ nakli ve islam

ORGAN NAKLİ VE İSLAM

Yazar: İslam Fıkhı Ansiklopedisi 2010-01-01

Organ naklı mes`elesinin henüz yirmi-otuz yıllık bir ömrü var. Bu bir bakıma çok kısa bir zaman dilimi, bir bakıma da bu mes`ele ile beraber doğan bir çocuğun şartlarının bulunduğu bir ortamda nemalanmış olması halinde müctehid olabileceği ve onu ve benzeri bir çok mes`eleyi halledebileceği kadar uzun bir süre... Ama teoride böyle olsa da bütün kompleks bir mes`ele, böyle karışık bir zamanda ancak "heyet ictihadı" ile hükme bağlanabilir. Çünkü mes`elenin; biyolojiyi, tıbbı, ahlâkı, hukuku, akideyi vb. ilgilendiren yönleri vardır. Şöyle ki:

1. Hangi organ kişinin hayatiyetinde ne derece fonksiyona sahiptir? Doku uyumu ve nakil başarısı açısından bu operasyonların başarı, ya da kâr ve zarar oranı nedir? Bir insanı oluşturan canlı hücrelerle diğer insanınkiler birbirine ne ölçüde benzer?

2. Ölen bir insanın teorik olarak bütün uzuvlarının bâşkalarına dağıtılması halinde o insan yakınlarına göre ne derece onlarındır? Ölüye ihtiramın sınırı nedir? Diğer yönden, önemli bir organını başkasından alarak yaşayan birisi kendi yakınları için ne derece kendisidir? Elinin nakil olduğunu düşünürsek; çocuğunu okşarken, hanımına dokunurken ne ölçüde bir baba ve bir koca olarak davranabilir, ya da karşısındaki tarafından öyle algılanabilir? Organ naklinin sınırı ne olmalıdır? Aynı mülâhazalarla (eğer bağışlanırsak) faraza, kendisine başkasının "zekeri" nakledilen kocanınhanımı karşısındaki durumu; ya da meselâ rahmi nakil olan bir kadının kocası ve çocuğu karşısındaki durumu ne olacaktır?

3. Böyle bir babadan olacağı varsayılan çocuğun nesebi şaibeli olacak mıdır? Vefat eden ve uzuv alınacak olan tarafın ölümü nasıl tespit edilecektir? Bu, tıbba mı yoksa hukuka mı havale edilecektir? Lütfi DOĞAN hocamızın da değindikleri gibi, komaya giren ve doktarlarca yaşamasından ümit kesildiği için kalbi, böbregi vb. alınmasına karar verilen ama haddizatında ölmeyen bir kimsenin, o sırada doğacak, ölecek ya da bir başkasıyla nikahlanacak eşi ve yakınlarıyla aralarında ne gibi veraset ve sihriyyet problemleri doğacaktır? Faraza kendisine Babasının eli takılan (aksi de düşünülebilir) çocuğun zevciyet ilişkilerindeki ten teması, "hurmet-i masahara"ya yol açacak mıdır. Nakledilecek organ için kimin yetkisine başvurulacaktır? Ölmeden önceki kendi beyanına mı? Velilerin mi? O ya da öbürleri bu yetkiye sahip midir?

Milyonlarca insanı ve bir o kadar da başka canlıyı bir anda öldürmenin tekniğini üreten teknolojinin, hasta bir insanın kısa bir süre daha yaşamasını bu yolla sağlamaya çalışması insanî bir çaba mı yoksa öbür dünyaya inanmamanın ve burada ebedî kalma çırpınışlarının tezahürü mü? Bu yılın başlarında Ingiltere`de yaşanan "böbrek satışı skandali" ve yine kısa bir süre önce Afrika`dan organları alınmak üzere Amerika`ya götürülen çocuklar olayı, çok daha büyük boyutlarda tezahürlerle insanlık önüne çıkmayacak mı? (1990 başları)

4. Hasrın cismanî olduğunu söyleyen ehli sünnet ulemasına göre nakledilen bir organ, meselâ kalb, tekrar dirilmede kimin organı olarak dirilecek? Mü`minden kâfire, kâfirden mü`mine organ nakli yapılabilecek mi? Diyelim bir kâfirin kalbinin mü`mine takılması onun imanına etki edebilecek mi? Ya da bir mü`minin hayatî bir organının bir kâfire takılması iman açısından caiz görülecek mi? Görülürse Akaid kitaplarımızda yer alan "kâfirin ömrünün uzun olmasına duâ edilmez" ve benzeri hükümler yeniden ele mi alınacak?

Bu ve benzeri ihtimallerin bir kısmı elbette çok teferruattır, hatta gülünç de görülebilir. Ama yine de düşünülüp bir heyetçe karara bağlanmaları gerekir. Bu ihtimallerin hepsine müsbet sonuç göstermek de organ naklinin cevazı için elbette şart değildir.

Bütün bu noktaları ve -bilebildiğimiz kadarıyla nasları göz önünde bulundurduğumuzda olur ya da olmaz sonucuna varmadan ve sırf o sonuca varma yolunda olanlara fikri katkıda bulunmak gayesi ile şu bulgulardan söz edebiliriz:

l. Organ nakli ve aynı kategorideki operasyonlar hakkında açık (ibaresi, işareti, delaleti ve iktizasiyla bilgi veren) nas bilinmemektedir. Bu da bu mes`elenin -en menfî ihtimalı alınsa bile- dinin temel esaslarını zedelemeyeceğini gösterir (mi?). Yine aynı itibarla Hanefîlerin "istihsan"ını ya da Malikîlerin "masalih-i mürsele"sini ilgilendirdiğinden maslahata uygun olan uygulamayı tespit, sözkonusu heyet için zor olmayacaktır.

2. "Ölünün kemiğini kırmak, günahta canlısını kırmak gibidir", diğer bir rivayette "... canlı iken kırmak gibidir"(Muvatta, Cenâiz 45; Ebu Davud, Cenâiz 45; Ebu Davud, Cenâiz 60; Ibn Mâce, Cenaiz 63; Müsned, VI/ 58,100,105,169, 200, 264. (Bazı rivayetlerde "mü`minin" ya da "müslimin" kemiğini, denmektedir)) anlamındaki hadis-i şerif, hiç bir surette organ naklinin olamayacağını göstermez. Çünkü çeşitli ameliyatların yapılabileceğini, kangren olmuş bir uzvun kesilebileceğini kabul etmeyen yoktur.

3. Fıkıh kitaplarımızda değişik mes`eleler için sarfedilen bazı ibareler konuya müsbet bazan da menfî yönde ışık tutar gibidir. Meselâ:

a. Başkasının olan bir malı yutan birisinin; bunun ödeneceği terikesi, ya da ödeyecek birisi bulunmaması halinde karnı yarılıp o mal çıkarılabilir.(Ibn Abidîn, NI/246)

b. Malıkîler ve Hanbelîler, yukarıda geçen hadise dayanarak ölen hamile bir kadının çocuğunu almak için karnının yarılamayacağını söylerler. Çünkü böyle bir çocuk adeten yaşamaz. Kesin olan bir saygına (hurmete) mevhum (olabilmesi vehimden ibaret) bir işi sebebiyle saygısızlık edilemez. Şafiîler ise hem bunun için hem de yuttugu mal için karnının yarılabileceğini söylerler.(Vehbe, NI/521. (3) agk.) Malıkîlerin; ölümünden önce başkasına ait çok bir malı (zekat nisabi), kaybından korkma ya da bir özür sebebiyle yutanın karnının yarılabileceğini, hatta bunu mirasçıları ondan mahrum etmek için yutmuşsa az da olsa yarılacağını düşünürsek(3), hamile ile alâkalı hükmün illetinin (dayanağının) kesin bilememe olduğunu anlarız. Eğer durum bugün bunun aksine ise hükmün de değişecegi ortaya çıkar.

c. Aç kalan bir insan, kanı masum bir insandan başka yiyecek bir şey bulamazsa, o mü`min olsun, kâfir olsun, onu öldürmesi, ya da bir organını telef etmesi helâl olmaz. Çünkü o da onun gibi bir insandır. Binaenaleyh, kendini yaşatmak için onu imha edemez. Bunda ihtilaf yoktur (Bu ifade bu konuda icmain bulunduğunu ve canlıdan canlıya organ naklinin caiz olamayacağını gösterir). Bulduğu kişi harbî ve mürted gibi kanı helâl birisi ise bazılarına (kâdi) göre öldürüp yiyebilir. Çünkü öldürülmesi helâldir. Şafiî "ashap" fıkıhçılar da bu görüştedir. Çünkü onun saygınlıgı yoktur ve yabaniler hükmündedir... Eğer masum birini ölmüş olarak bulursa Hanbelî "ashab" fıkıhçılara göre yenmesi helâl olmaz, Imam Şafiî ve bazı Hanefilere göre helal olur. Evla olan da budur. Çünkü dirinin saygınlığı daha büyüktür. (Hükümde birbirine denk görülemezler) (Ibn Kudâme, el-Mugni, VNI/601-602.). (Bu sonuncuların görüşüne göre ölümle karşı karşıya olan birisi bir ölüden organ alabilir).

d. Hanbelîlere göre, yiyecek birşey bulamayıp zor durumda kalan kimsenin, kendi bazı organlarını yemesi caiz değildir. Çünkü bir organını kesmesi belki de onun ölümüne sebep olur ve kendini öldürmüs sayılır.(age. VNI/601) Ama "el-Minhâc" da Nevevî`ye göre, daha sahih (esah) olan, hepsini değil ama organının bir kısmını kesmesinin caiz olmasıdır ve bunun iki şartı vardır:

l. Meyte ve benzerinin bulunamayışı. 2. Kesmedeki tehlike, yemeyi terketmedeki tehlikeden az olması. Tehlike eşit, ya da kesmeden daha fazla olursa kesinlikle haram olur. Ama insanın aynı durumda olan başkaları için organlarını kesmesi de kesinlikle caiz değildir. Çünkü bu, tamamı kurtarmak parçayı feda etmek gibi değildir.(Sirbînî, Mugni`l-Uhtâc, I/190; Vehbe, I/577)

e. Şafiîlere göre insanın kırılan kemiği, temizi bulunamadığı için pis bir madde ile bağlanırsa sahibi mazurdur ve zaruretten ötürü namazı sahihtir, onu çıkarması gerekmez.(Sirbînî, age I6190-191). Eğer isin ehli (uzman doktorlar), insan eti ancak köpek gibi bir şeyin kemiği ile bağlanırsa çabuk tutar derse bu, Esnevî`nin de dediği gibi, özür sayılır. Bağlamasının haramlığı ve çıkarmasının gerekip gerekmeyeceği konularında kendi dışındaki bir insanın (ifadeye göre mü`min olsun kâfir olsun) kemiği (vs.`si) de pis olan kemik hükmündedir. Bu ifadenin zahirine bakılırsa muhterem olan insanla olmayan arasında da bir fark yoktur.(Sirbînî, age I6190-191)

f. Gazalî aç kalan insanların, ölmemek için içlerinden birini yemelerinin "garip mürsel bir maslahat" olduğunu, binanaleyh, caiz olmayacağını söyler.(Bûtî, Davâbitu`1-Maslaha (Sifâu`1-Galîl`den), 222)

Sonuç: 1. Bu fıkıh ibarelerini naslar gibi bağlayıcı saymak zorunda olunmadığı gibi, bütünüyle gözardı etmek de mümkün değildir. Özellikle Ibn Kudâme`nin "ihtilaf yoktur" dediği mes`ele canlıdan canlıya organ naklinin olamayacağını göstermesi açısından önemlidir.

2. Organ naklinin bir kalemde caiz olduğunu söylemek, aynı zamanda alternatif çarelerin de önünü tıkamak ve insanî gibi görülen bir uygulamanın, daha insanî olana engel olması anlamına gelebilir. Nitekim yakınlarda dinlediğim bir radyo haberine göre ABD`inde kadavra görevi üstlenecek yapay bir vücut geliştirilmiştir.

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/8551/organ-nakli-ve-islam.html
 

Turkbeyi

Ordinaryus
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
2,960
Tepkime puanı
273
Puanları
83
Konum
Karaman
Soru

Organ bağışlamak helal midir? Gayr-i müslimden organ almak ya da ona organ bağışlamak uygun mudur? O organla işlenen günahtan kim sorumludur?
Kullanıcı: kobra | Tarih: 25-Mart-2007, Saat: 14:41:21​
Cevap

Değerli kardeşimiz;
Hastalık ve tedavi konusunda kamuoyunun genel dinî telakkisini belki de en çok meşgul eden meselelerden birisi organ naklidir. Günümüzde organ nakli konusu, alternatifsiz bir tedavi yöntemi olması yüzünden tıp ilminin önemli bir uğraşısı olduğu gibi, organı veren ve alan iki tarafın da insan olması ve insan uzvu üzerinde tasarruf yapılmasını gerektirmesi sebebiyle konu din, hukuk ve ahlâkı da yakından ilgilendirmektedir. Burada sadece konunun dinî öğreti ve telakkiyi ilgilendiren kısmı üzerinde durulacaktır.

Kısa bir tarihçe vermek gerekirse, yaklaşık XVI. yüzyılda başlayan otoorgan nakli giderek geliştirilmiş, XIX. yüzyılda insandan insana doku ve organ nakline başlanmış, önceleri deri, damar, kas nakli şeklinde başlayan bu tedavi yöntemi giderek geliştirilerek kalp, karaciğer, böbrek, kemik iliği, kornea gibi hayatî organların nakli aşamasına gelinmiş, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bunda da başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Artık organ nakli günümüzde, diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de binlerce ölümcül hasta için bir ışık ve yaşama ümidinin kaynağı durumundadır. Ancak, insandan insana organ nakli böylesine önemli bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra, bazı dinî ve hukukî sorunları da beraberinde getirmiş ve konu değişik çevrelerde farklı açılardan tartışılmaya başlanmıştır.

Organ naklinin İslâm’ın prensip ve amaçlarıyla ilişkisini kurarken konu iki ayrı açıdan ele alınabilir. Birincisi, organ naklinin itikadî (inanç esasları) ve uhrevî (âhiret hayatına ilişkin sonuçları) açıdan değerlendirilmesi. İkincisi de, organ naklinin İslâm hukukunun ilke ve gayeleri açısından incelenip câiz olup olmadığının araştırılması.

1. İtikadî ve Uhrevî Açıdan

Organ naklinin itikadî ve uhrevî açıdan değerlendirilmesi, bunun cismanî haşir inancıyla, organların sorumluluğu ve kıyamet günü şahitliği meselesiyle ve genel olarak dinî sorumluluk esaslarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağı gibi tartışmaların açılmasını ve bu konularda belli bir sonuca varılmasını gerekli kılmaktadır.

Cismani haşir ve o organla işlenen günah

Ehli sünnet bilginlerinin ve kelâmcıların çoğunluğu, âhirette haşrin cismanî olacağı, insanın ruh ve bedeniyle birlikte diriltilip böylece haşrolacağı, hesaba çekileceği, ceza veya ödüle muhatap olacağı görüşündedir. Kur’an âyetleri de bu görüşü doğrular mahiyettedir (bk. Tâhâ 20/55; elHac 22/5, 7; enNûr 24/20; Yâsîn 36/7879; elKıyâme 75/34). Âhirette haşrın cismanî (bedenî) olacağı inancının, organ naklinin tereddütle karşılanmasında kısmen de olsa etkisi vardır. Ancak konu yakından incelendiğinde organ naklinin cismanî haşirle doğrudan ilişkisi, daha doğrusu organ naklinin cismanî haşir inancını zedeleyen bir yönü bulunmadığı, nakledilecek organın tekrar asıl sahibine döneceği ifade edilebilir. Nitekim organların toprakta çürümesi, yanıp kül olması, hayvanlar tarafından parçalanıp yenmesi de onun tekrar asıl sahibinde haşrolunmasına engel değildir. Gerçekten Kur’ânı Kerîm’de (elKıyâme 75/34) âhirette insanın bütün uzuvlarının en ince ayrıntıya kadar toplanacağı ifade edilir. Bu ve benzeri delillerden yola çıkan İslâm bilginleri de herkesin aslî parçalarının kendisiyle haşrolacağı görüşündedirler.

Emanetle işlenen günahın sorumluluğu

Takma organın yeni sahibinde sevap veya günah işleyen bir kişinin cüzünü oluşturması da tamamen bu yeni sahibiyle alâkalı bir meseledir. Çünkü sorumlulukta aslolan iradedir, sorumlusu da o organları kullanan şahıstır. Nitekim emanet olarak verilen bir şeyle birisine zarar verilirse, bundan asıl mal sahibi değil, onunla zarar veren kimse sorumlu olur.

Kıyamette organların şahitliği

Kıyamet gününde organların şahitliği meselesine gelince, bu husustaki âyet ve hadisler organların âhirette lisânı hâl ile konuşacağı şeklinde anlaşılabileceği gibi, Allah’ın huzurunda insanın hiçbir mazeret ileri sürme ve yalan beyanda bulunma imkânının olmayacağı, her şeyin apaçık ortada olacağı anlamında da yorumlanabilir. Bu konudaki âyetler (enNûr 24/24; Fussılet 41/19, 21, 22) gerçek anlamında alınsa bile yine organ nakline engel bir delil teşkil etmez. Zira her şey Allah’ın bilgisi dahilindedir ve organlar her bir bedende bulundukları süre içinde olup bitene şahitlik edebilirler.

Dini sorumluluk açısından ve Müslim-gayr-i Müslim olması bakımından


Konuya genel olarak dinî sorumluluk esasları açısından bakıldığında ise, öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, duygu, düşünce, akıl, inanç gibi mânevî, ruhî özellikler, organların biyolojik yapısına bağlı olmadığından, organ nakliyle kişilik transferi olmamaktadır.

Diğer taraftan, dikkatten uzak tutulmaması gereken bir husus, İslâm dininin, cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun her insana insan olarak baktığı ve eşit bir yaşama hakkı tanımış olduğudur. Şu halde organ veren kimsenin veya organ verilen şahsın fâsık yahut gayri müslim olması gibi şahsî durumlarından ötürü diğer tarafın dinen sorumlu olabileceğinin ileri sürülmesi de isabetli olmaz. İslâm tedaviye önem vermiş, her insana tedavi olmada eşit haklar tanımış, bir insana hayat vermeyi bütün insanlığa hayat verme mesabesinde görmüştür (elMâide 5/3). Buna göre, organ nakli açısından müslüman ile gayri müslim, dindar ile fâsık ayırımı yapılması doğru olmaz. Kaldı ki doğruya hidayet eden de, eceli takdir eden de Allah’tır. Sorumlulukta herkesin kendi hür iradesi esastır. Bu sebeple, müslüman veya dindar olmayana organ vermenin, onun günah işlemesine yardımcı olmak veya ömrünü uzatmak olarak değerlendirilmesi İslâm’ın bu konudaki genel esasları ile bağdaşmaz.

2. İslâm Hukuk Prensipleri Açısından


İslâm hukuku açısından organ naklinin hükmüne, câiz olup olmadığına gelince; çağımızda güncelleşen bu mesele hakkında gerek naslarda gerek klasik fıkıh kitaplarında açık bir ifadenin bulunmayacağı açıktır. Kur’an ve Sünnet gerekli gördüğü bazı konularda ayrıntılı hükümler koymakla beraber, genelde her hukukî olaya ayrıntıyla inmeyip, bütün devir ve dönemlerde ortaya çıkabilecek problemler için geçerli birtakım ilke ve ölçüler koymakla yetinmiştir. Bu, Kur’an ve Sünnet’in kıyamete kadar müslümanlar için kaynak ve ölçü olmasının tabii sonucudur. Klasik fıkıh kitapları da, Kur’an ve Sünnet ışığında kendi devirlerinin problemlerini çözmüş, müslümanlara günlük yaşayışları için kılavuzluk etmiş, onlara yardımcı olmuştur. Bu duruma göre, günümüzdeki organ naklinin hükmünü, nasların ve İslâm hukukçularının benzeri olaylar karşısında gösterdiği tavıra ve gözettiği gayeye bakarak kavramak mümkündür.

Zaruretler haramı helal kılar

Kur’an’da (elBakara 2/173; elMâide 5/3; elEn‘âm 6/119, 145) ve hadislerde (Müsned, V, 96, 218; Ebû Dâvûd, “Et‘ime”, 36) insan hayatını tehdit eden bir açlık ve zaruret halinde haram fiillerin mubah hale geleceği ve günahın kalkacağı bildirilmiştir. İslâm ölüye değer vermekle birlikte, insana ve hayata daha çok değer vermiş, hayatı korumayı dinin beş temel maksadından biri saymıştır.

İslâm hukukçuları da hayatı tehdit eden açlık zarureti karşısında kalan kimsenin ölü insan eti bile yiyebileceğini, tedavi maksadıyla haram ve necis şeyleri kullanabileceğini, kemik, diş, kan gibi insan parçalarıyla tedavi olabileceğini, yavruyu kurtarmak için ölen annenin karnının yarılabileceğini, yutulmuş mücevher gibi değerli bir malı çıkarmak için ölünün karnının açılabileceğini belirtmişlerdir. İslâm hukukçularının bu ve benzeri fetvaları günümüzdeki organ nakline bir hayli ışık tutmaktadır. Ancak bu gibi durumlarda belirtilen çözümleri benimsemeyen fakihler de vardır.

Bu durum, fıkhın "Zaruretler, mahzurlu (sakıncalı) olan şeyleri helal kılar" ve "Zararın ağır olanı, daha hafif olanıyla giderilir" genel kaidelerine uyan bir davranıştır. Ayrıca, zaruret halinde "iki şerden ehven olanı tercih edilir" görüşüne de uygundur. Çünkü burada bir hayatı kurtarmak söz konusudur.

Kadavradan organ nakli

Çağdaş İslâm bilginleri ve fetva kuruluşları, ölüden (kadavra) tedavi maksadıyla organ alınmasına ve hastaya nakledilmesine, çeşitli gerekçelere istinaden cevaz vermişlerdir. Bu cümleden olarak, ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu daha önceki kararlarının yanı sıra 03.03. 1980 tarih ve 396/13 sayılı kararı ile, belli şartların bulunması halinde ölüden diriye organ naklinin câiz olduğuna fetva vermiştir. Aynı şekilde Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Başkanlığı’na bağlı Fetva Kurulu’nun 24. 12. 1979 tarih ve 132/79 sayılı, 14.09.1981 tarih ve 87/81 sayılı kararları ile, Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren Dünya İslâm Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi’nin ve Mısır’daki Ezher Fetva Kurulu’nun kararları ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı kararı da bu yönde olup, bu kararda ölüden organ nakli belli şartlarla câiz görülmektedir. Çağdaş İslâm bilginlerinin büyük bir kısmı da ferdî olarak bu paralelde fetva vermiştir.

Yukarıda işaret edilen kurullar ve şahıslar, ölüden diriye organ naklinin câiz olabilmesi için şu şartların bulunması gerektiğini belirtirler:

1. Organ naklinde zaruretin bulunması,

2. Konunun uzmanlarında hastanın bu tedavi ile iyileşeceğine dair güçlü bir kanaatin oluşmuş bulunması,

3. Ölümünden önce kendisinin veya ölümünden sonra mirasçılarının onayının alınmış olması,

4. Tıbbî ve hukukî ölümün kesinleşmiş olması,

5. Organın bir ücret ve menfaat karşılığında verilmemiş olması,

6. Alıcının da buna razı olması.

Söz konusu kurullar ve bilginler, ölüden organ nakline fetva verirken genellikle, zaruret halinde haramı işlemeye, necis ve haramla tedavi olmaya ruhsat veren nasları ve bunlardan kaynaklanan fıkhî kuralları ve ictihadları delil olarak göstermektedirler. Ayrıca, zaruretteki kimsenin ölü insan etinden yiyebilmesi, deve idrarıyla tedavi olabilmesi, ipek ve altın kullanabilmesi, insan vücuduna ölünün kemiğinin veya dişinin takılabilmesi, cenini kurtarmak için ölü annesinin karnının yarılabilmesi, annenin hayatını kurtarabilmek için karnındaki ölmüş ceninin parçalanarak çıkarılabilmesi gibi ruhsat hükümlerini örnek göstererek bunların gerekçelerini esas almaktadırlar.

Ölüden organ naklini câiz görmeyen bazı çağdaş bilginler ise, insan ölüsünün saygınlığını ve dokunulmazlığını, “Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir” meâlindeki hadisi (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 60; elMuvatta’, “Cenâiz”, 45), cismanî haşir ve organların şahitliği inancını, hilkati (aslî yaratılış) bozmanın câiz olmaması ilkesini gerekçe göstermektedir. Ancak bu görüşün ve dayanaklarının, İslâm’ın yukarıda zikredilen ilke ve gayeleri karşısında daha zayıf kaldığı açıktır.

Diriden diriye nakil

Diriden diriye organ naklinin hükmüne gelince; bazı çağdaş İslâm bilginleri ve fetva kurulları belli şartlarla buna da cevaz vermişlerdir. Bu cümleden olarak Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı’na bağlı Kuveyt Fetva Kurulu’nun 24.12.1979 tarih ve 132/79 sayılı kararında Suudi Arabistan’daki Dünya İslâm Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi’nin 1928 Ocak 1985 tarihinde Mekke’de düzenlenen VIII. Dönem Toplantısı’nda alınan kararlarda ve İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı 20.03.1990 tarih ve 6/58 sayılı kararlarında diriden diriye organ nakli, belli şartlarla câiz görülmüştür. Bunun cevazı için ileri sürülen şartlar ise şunlardır:

1. Zaruretin bulunması.

2. Vericinin izin ve rızâsının bulunması.

3. Organın alınmasının, vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacak olması ve bu durumun tıbbî raporla belgelendirilmesi,

4. Konunun uzmanlarında operasyon ve tedavinin başarılı olacağına dair güçlü bir kanaat oluşmuş bulunması,

5. Yeterli tıbbî ve teknik şartların bulunması,

6. Organ vermenin ücret veya belli bir menfaat karşılığı olmaması.

Bu fetvanın dinî dayanağı olarak yukarıda zikredilen deliller, özellikle “Kim bir insana hayat verirse, bütün insanlara hayat vermiş gibidir” (el-Mâide 5/32) ve “İyilik ve takvâ üzere yardımlaşınız” (el-Mâide 5/2) meâlindeki âyetler ile yardımlaşmayı, dayanışmayı, fedakârlığı, zararı önleyip faydalıyı hâkim kılmayı emir ve tavsiye eden hadisler gösterilmektedir.

Diriden diriye organ naklini câiz görmeyen çağdaş İslâm bilginlerinin sayısı, ölüden organ nakli konusundakine göre biraz daha fazladır. Bu görüşün sahipleri gerekçe olarak da, insanın kendi organlarına mâlik olmadığını ve onlar üzerinde tasarruf yapma hakkının bulunmadığını, insanın saygıdeğer ve dokunulmaz olduğunu, organ naklinin hilkati (aslî yaratılış) değiştirdiğini, iki taraf için de denk bir tehlike teşkil ettiğinden bunun zararın zararla giderilmesi kabilinden olduğunu ileri sürmektedirler.

Ancak, diriden alınan her organ ve dokunun aynı sonucu doğurmadığı ve aynı derecede hayati tehlike, sağlık bozukluğu veya görünüm çirkinliği meydana getirmediği açıktır. Vericiyi riske sokmadığı, sağlığını veya görünümünü bozmadığı takdirde, tıbbî verileri esas almak ve organ nakline zarureten başvurulan alternatifsiz bir tedavi yöntemi olduğu sürece olumlu bakmak, herhalde İslâmî prensiplerle ve dinî hükümlerin amaçlarıyla daha uyumlu bir tavır olacaktır.

Organ bağışlama durumuna gelince; bu, sahasında otorite olan ve itikadı sağlam bir doktorun gözetim ve denetiminde olmalıdır. Sonra da, "kendi nefislerinizi öldürmeyin" (en-Nisâ, 4/29) ve "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın " (el-Bakara, 195) ayet-i kerimeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Şunu da unutmamalıdır ki, bu iş organ bağışlayana zarar vermemeli, buna zorlanmamalı, bu iş için aldatılmamalıdır.

Bu ölçüler kan bağışı için de geçerlidir.

Kendi vücudundan organ nakli

Öte yandan, kişiye kendi vücudundan organ veya doku nakli meselesi önemli tereddütlere yol açmamış; İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı olan İslâm Fıkıh Akademisi’nin 11.02.1988 tarih ve 4/1 sayılı kararında, sağladığı yarar, getireceği zarardan fazla olmak, biyolojik veya psikolojik açıdan kişiyi sıkıntıya sokan bir kusur veya rahatsızlığın giderilmesi amacına yönelik bulunmak şartıyla bu tür tıbbî operasyonların câiz olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık aynı kararda, kişinin hayatiyetine son veren, yine hayatiyetine son vermese de vücudun temel fonksiyonlarından birini tamamen sona erdiren organ yahut organların alınması yoluyla diriden diriye organ naklinin câiz olmadığı vurgulanmıştır.

İslam’ın insan hayatına verdiği önem

Hayatı, ölümü ve ölüm ötesini tabii birer hadise ve kademe olarak tanıtıp anlamlı hale getiren İslâm dininin dünyada insanların fert ve toplum olarak sağlık, huzur ve güven içinde yaşamasına önem verdiği, bunu sağlayıcı tedbirlerin bir kısmını emrettiği, bir kısmını da insanların çaba ve inisiyatiflerine bırakıp ilke olarak teşvik ettiği bilinmektedir.

Böyle olunca müslüman toplumların, yeni bir tedavi yöntemi olan organ nakli konusunda başlangıçta mütereddit davranması, hatta toplumsal refleksle karşı bir tavır sergilemesi ve bu konuda birtakım dinî gerekçeler üretmesi mâkul karşılanabilir. Bu tarz bir direnç, geleneksel toplumların her bir yenilik karşısında dağılıp parçalanmasını önleyici ve toplumsal yapıyı koruyucu bir sigorta işlevi de görmektedir.

Ancak, organ naklinin artık alternatifsiz bir tedavi yöntemi olarak insanları hayata döndürdüğü görüldükten sonra bu tereddütlerin ve çekimser tavrın terkedilmesi, hatta bu yönde ciddi adımların atılması, kamuoyu oluşturulması ve bunu sağlayacak kurumların kurulması gerekir.

İnsan hayatına çok değer veren bir dinin mensubu olan Müslümanların bu konuda dünyaya öncülük ve örneklik etmesi bile beklenir.

Organ Satışı

Cenabı Hak Kur'an-ı Kerim'de, "Andolsun, Biz Âdemoğullarına (güzel şekil, mîzac ve aklî kabiliyetler vermek suretiyle) çok ikramda bulunduk. Onları havada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık" (el-İsrâ,17/70) buyurarak insanın şerefli bir varlık olduğunu bildirmektedir.

Cenabı Hakk'ın insanoğluna bahşettiği şeref şundan da anlaşılmaktadır ki; hür bir insanı köleleştirip satmak caiz değildir (İbn Miftâh, Şerhul-Ezhâr, 3/30; İbn Hazm, el-Muhallâ, 9/17; el-Huliyy, Şerâiul-İslâm, 2/ 16).

İbn Kudâme, bu hükümle ilgili olarak, "Bu hükme kimsenin muhalefet ettiğini bilmiyoruz" demektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 302).

Bu hüküm hadis-i şeriflerle de sabittir. İmam Buhârî ve diğerlerinin Ebû Hureyre'den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

"Cenabı Hak şöyle buyurmuştur: Üç kişi var ki kıyamet gününde ben onların hasmıyım: 1- Benim adıma bir söz verip de sonra verdiği sözden cayan kimse, 2- Hür bir şahsı satıp da parasını yiyen kimse, 3- Ücretle birini tutup da, adam işi yaptığı halde ücretini vermeyen kimse" (İbn Hacer, Fethul-Bârî, IV, 417; el-Aynî, Umdetül-Karî, XII, IV).

İnsanın kendisinin satılması caiz olmadığı gibi, onun bir cüz'ünün, organının satılması da caiz değildir. Çünkü bu alış-verişte insana ve parçaya hakaret, onun şerefini düşürme vardır. Hanefi fakihleri bu görüşü savunurlar. Yukarıda geçen Ebû Hüreyre hadisiyle amel edip "Hür insanın alınıp satılması nasıl caiz değilse, ona ait bir cüz'ün satılması da caiz değildir. Çünkü ona ait cüzlerin hükmü kendisinin hükmü gibidir" derler (Kemalü'd-Din Muhammed b. Abdül-Vahid, Şerhu Fethi'l-Kadir, VI, 63). Buna dayanarak insana ait cüzlerden başka yollarla faydalanmak da haram kabul edilmiştir. Bunlardan saç ve tırnak gibi cüzlerden istifade edilmez, bunlar gömülür (en-Nevevî, Şerhu Müslim, XIV, 103). Çünkü Resulullah (a.s.m.): "Saça saç ekleyene ve eklettirene, dövme yapana ve yaptırana Allah lânet etsin " (Tirmizî, Libâs, 25) buyurmuştur.

Ancak, organ nakli yapılmadığı takdirde, ikinci şahıs için hayatî tehlike söz konusu ise, alıcının satın alması caizdir. Bu satıştan doğacak günah, organı satana aittir (Muhammed Vefâ, Bey'ul-A'yânil-Muharrame, s. 110-113).

Sonuç:

Zaruret halinde organ naklini caiz gören âlimlerimizin düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz.

1- "Bir insanın yaşamasına vesile olmanın bütün insanların hayatına vesile olmak manasına geleceği" (el- Maide Suresi, 5/32) prensibinden hareketle caizdir demişlerdir.

2- İslam'ın kolaylık dini olmasını göz önünde bulundurmuşlardır.

3- Kan nakli bugün caiz görülüyorsa organ nakli de -insanın hürmetine uygun hareket etmek şartıyla- caizdir mantığı da yürütülmüştür.

4- Organını bağışlayan kişi, organını verdikten sonra yaşayamayacaksa buna katiyen cevaz verilmemiştir. Çünkü bir canı kurtaralım derken diğer canı öldürmek caiz değildir.

5- Yaşayan birinin böbreklerinin ve gözlerinin biriyle, kan ve dişlerinin bağışlanması, o şahsın iznine tabidir. Razıysa, verir.

6- Organ nakli yapılmadan evvel, konunun uzmanlarında hastanın bu tedavi ile iyileşeceğine dair güçlü bir kanaatin oluşmuş bulunması gerekir.

7- Nakli yapılacak organ bir ölüden olacaksa, ölümünden önce kendisinin veya ölümünden sonra mirasçılarının onayı alınmalıdır.

8- Diğer yandan organın alınması, vericinin hayatını ve sağlığını bozmayacağına dair güçlü bir kanaat oluşmuş olmalıdır.

9- Organ nakli, hemen içine girilecek bir iş olarak değil, son çare olarak düşünülmelidir. Çok mecbur kalındığında, iki zarardan biri tercih edilerek, ölmektense, bir insanın organıyla yaşamak tercih edilebilir. Buna da yine, hem dini alanda hem de tıp ve psikoloji alanında işin mütehassısları tarafından karar verilmelidir.

Önemli bir mesele de şudur: Organ naklini son çare olarak görmemek gerekir. Zira Hz. Peygamber Efendimiz'in (a.s.m.) sahih hadisiyle ihtiyarlık ve ölüm hariç her hastalığın tedavisi bulunacaktır. Organ ve doku naklinin de dini prensiplere riayet çerçevesi içinde tedavisinin bulunabileceği fikri daima canlı kalmalıdır. Çünkü bütün çalışmalar, yalnız nakil üzerinde yoğunlaşırsa, naklin dışındaki çıkış yolları elbetteki tıkanacak bir türlü başka tedavi şekli bulunamayacaktır. Bunun içindir ki, meselenin ehilleri, nakle verdikleri önem kadar en azından başka alanlarda da çalışmalarını yoğunlaştırmalıdırlar. Aksi takdirde şimdilik çare olarak görülen nakille ilgili bilgi gelişimi temin edilirken daha insanî çıkış yolları kapatılmış olacaktır.

Bu vesile ile bu meselede sıkça sorulan bir hususa da açıklık getirelim:

Ölmeden önce göz ve böbrek gibi bir organını bağışlayan kimse, bu organlarının öldükten sonra bir hastaya takılmasıyla şüphesiz sevap kazanacaktır. Çünkü bu sayede başka bir insan sıhhate kavuşmuş, hayata dönmüştür.

Domuz kalb kapakçığı ve domuz kalbi insana nakledilebilir mi? Böyle bir nakil caiz mi?

Domuz eti ve domuzdan edinilen ürünler dinen haramdır. Ancak ortada zorunlu bir durum varsa, bu zorunluluk hayatı etkileyen bir sağlık meselesi ise ve başka bir maddeden yapılan bir kapakçık yoksa bu durumda domuz kalp kapağının kullanılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

Domuz kalbinin insan kalbine uyumlu olmasından dolayı domuzdan kalp kapakçığı nakli yapılmaktadır.

Zaruri durumlarda haramlar mubah olur. Bu bakımdan kalp hastası olan bir hastanın tedavisi için domuz kalbinin kullanılması caizdir. Ancak zaruret yoksa caiz olmaz.

Yaşama ümidi kalmayan hastanın fişi çekilerek organları alınabilir mi?

İslam dinine göre kişinin kendi canına kıyması (intihar) yasak olduğu gibi tıbbi verilere göre yaşama ümidi kalmamış veya şiddetli acılar hisseden bir insanın yaşamına bir başkası eliyle son verilmesi talebi olan ötenazi de yasaktır.

Ancak yoğun bakım cihazına bağlı olarak yaşamını sürdüren kimsenin, solunum cihazından kurtarılmasının iki şartının bulunması durumunda caiz olacağı ifade edilmiştir. Bu şartlar;

1. Kalp ve solunum tamamen durmuş ve uzman tabiplerin, bu durumdan geri dönüşün artık imkansız olduğu sonucuna varmaları.

2. Beynin bütün fonksiyonları kesin olarak durmuş ve uzman tabipler bu durumdan geri dönüş olmadığını ve beynin çözülmeye başladığına hükmetmiş olmalı.

Belirtilen bu şartların gerçekleşmesi durumunda hastanın bağlı olduğu yoğun bakım cihazı kapatılabilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

25-Mart-2007 - 14:52:32
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
ta ilk başta yazan kardeşim her şeyi yazmış daha onun sözü üstüne laf demek ya cahillik ya küstahlık yada ahmaklık olur ayetlerle sabit hadislerle sabit
hiç kimse kendini haklıya çıkarmasın kendi mülkü olmayan emanet edilene hıyaneti nasıl savunurlar anlam veremeyiz
yoksa siz ALLAH c.c. dahamı merhametlisiniz
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bir insan ölmemek icin (böyle bir durum olabilir mi bilmem ama, olabilir, depremde binanin altinda günlerce kalan biri ölmüs bir insanin etini yiyerek hayatta kalabilir) ölü insanin etini bile yer ve bu caizdir...
Organ nakli elbette haramdir caiz degildir...
Bir insanin yasamasi noktasinda organ naklinden baska bir care yoksa haramla tedavi helale dönüsür....

Ahmak, küstahlik ve cahillik terimleri bu sayfalara pek yakismiyor, kullananlara ithaf olunur...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı :
Zaruret halinde organ naklini caiz gören âlimlerimizin düşüncelerini şöyle sıralayabiliriz.
1- "Bir insanın yaşamasına vesile olmanın bütün insanların hayatına vesile olmak manasına geleceği" (el- Maide Suresi, 5/32) prensibinden hareketle caizdir demişlerdir.


Yaw biz yukarıda hem bu ayetin tefsrini yazmışız hem de zaruret konusunu işlemişiz ve
demişiz ki; Maide Sûresi 31. ayetin mealinde ]“Her kim birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.”«Bir şahsı yangından, suya gark olmaktan, açlıktan, soğuktan, şiddet-i hararetten ve sair mühlik olan şeylerden kurtarırsa cemi-i nâs'ı kurtarmış gibi olur» demektir.
Çünkü; ihyanın manâ-yı hakikisi beşer için mümkün olmadığından helâkten kurtarmasına ihya denilmiştir. ,
Yaw zarurete kim karar verecek ? Bugün ülkemizde Ramazan günü doktora giden hastaların bir çoğuna rhatasızlığını ifade eder etemz hemen ilk olarak "Oruç tutuyor musun?" sorusunu soran ve hiç muayene etmeden de "Oruç tutmayacaksın!" diyen doktorlar var. Yani, hiç inanmıyor, atesit doktorlar ! Zaruret konusunu bunarın raporlarıyla mı öğreneceğiz ?
Kendinize gelin ve bulanık suda balık avlamayın diyorum !

Herhalde duvarlara hitab etmişiz !


 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
organ-nakli-caiz-mi.jpg



Son dönemde yaşanan nakil faciaları organ naklinin ve organ bağışının mahiyetini tekrar gündeme getirdi. Özellikle İki kol ve bacak nakli yapılmak istenilen Şevket Çavdar’ın ölmesi ve alınan kol-bacakların zayi olması bu işin önemini bir kere daha ortaya koydu. Asrın Fıkıh üstadlarından Mehmet Talu hocaefendi dinimeseleler.com adlı internet sitesinden bu konuya açıklık getirdi.
Organ naklinin caiz olabilmesi için hayati bir mesele olması ve organı veren kişinin ya hayatta olup kendisine hiçbir zarar gelmemesi veya tam ölmüş olması gerekiyor.

İŞTE O FETVA:

Organ bağışı yapmak helal midir yoksa haram mıdır?

Cevap

Bismillahirrahmanirrahim

Öncelikle organ bağışı ifadesi yanlıştır. Çünkü malın bağışı yapılabilir. İnsan ve insanın parçası olan organ ise mal değildir ve bunun bağışı yapılamaz. Çünkü insan mükerrem, değerli bir varlıktır. Bedenimiz ve canımız bizim tasarrufumuzda değildir, bize emanettir.

Bu nedenle organ bağışı yerine organ nakli kavramını kullanalım.

Organ nakli konusu oldukça yeni bir meseledir. Bu nedenle organ nakli meselesi fıkhî açıdan yeterli derecede henüz incelenememiştir.

Organ naklinin kısaca tarihçesini vermek gerekirse, yaklaşık 18. yüzyılda başlayan organ nakli, giderek geliştirilmiş 19. yüzyılda insandan insana doku ve organ nakline başlanmış, önceleri deri, kas nakli şeklinde başlayan bu tedavi, giderek gelişmiş kalp, böbrek, kemik iliği gibi hayati organların nakli konumuna gelmiştir.

Ancak insandan insana organ nakli, böylesine önemli bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra, bazı dini ve hukuki sorunları da beraberinde getirmiştir.

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih (açık) bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu işlemin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış umumi hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet\’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri, İslam fakihleri tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, insan mükerrem ve muhterem bir varlıktır. Yarattıkları içinde ALLAH Teâlâ onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam fakihlerince caiz görülmemiştir. Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.

Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, Kitap ve Sünnet bunları tespit etmiştir.


Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap… vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak zaruret halinde bunlardan zaruret miktarında, ölmeyecek kadar yenilip içilmesinin meşru olduğu beyan buyrulmuştur.

Söz konusu ayet-i celilelerden, İslam fakihleri, zaruretlerin bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır.

O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için:

Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı; hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı (Haram ile tedavinin hükmü); organ ve doku nakli caiz ise, hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

İslam fakihleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına; başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin nakline; bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nispetle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Çünkü insanlığın menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak genel bir zararın önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer’i hikmetlerin meydana gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyla ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin aksine işlemlere katlanmak, İslamî hükümlerin bir gereğidir.

İslam fakihleri, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli de tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir.

Tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmaları caizdir.

Yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp nakli de caizdir.

Fetevayı Hindiye adlı esere baktığımız zaman, Ebu Hanife’nin talebelerinden olan aynı zamanda da mezhebini toplayan İmamı Muhammed El-Hasan Eş-Şeybani’nin bu konuya ışık tutması açısından şu sözünü görürüz: Kişinin tedavi için koyun, katır, at gibi hayvanların kemiğini kullanması caizdir. Lakin necaset li aynihi olduğu için domuzun; hürmetine, kıymetine binaen de insanın kemiğini tedavi için kullanılması tahrimen mekruhtur.

Bu görüşe göre insan, ister canlı olsun ister ölü olsun cüzünden (parçasından) istifade etmek caiz değildir. Zira insan keremli bir varlıktır, cüzlerinin bezl edilmesi, uluorta saçılması caiz olmaz. Hz.Aişe (R.Anha) validemizden rivayet edilen Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin “Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir” hadis-i şerifi bu görüşü teyit etmektedir.

Günümüzdeki organ naklinin caiz olup olmadığına gelince; güncel olan bu mesele hakkında ne nasslarda, ne de elimizde mevcut olan klasik kitaplarda açık bir ifadenin bulunmadığı bir gerçektir. Böyle olunca, İslam ulaması yeni bir tedavi şekli olan organ nakli konusunda başlangıçta tereddüt etmişlerdir. Ancak organ naklinin günümüzde önemli bir tedavi şekli olması görüldükten sonra, bu tereddütler ve çekimserlikler terk edilmiştir.

Aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku nakli caizdir:

a- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir doktor tarafından tespit edilmesi,

b- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine doktorun çok kuvvetli bir tıbbi bilgiyle inanması, zann-ı galibinin bulunması,

c- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, ölümünün kesin olması. Bu da İslam hukukuna göre kalbin ve dimağın her ikisinin ölmesi ile olur. Zira ölünün yıkanması, kefenlenmesi, hanımının iddeti ve miras gibi şer’i olan hükümler, bu ikisinin kalp-dimağ ölümüne bağlıdır. Dolayısıyla kişi tıbben öldü deyip de, kalbi daha henüz atma esnasında, uzvunu alıp başkasına nakil etmek caiz değildir.


d- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında, ölmeden önce buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,

e- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,

f- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.

Şu kadar var ki, kişinin organ nakli konusunda evvela şu aşağıdaki tertibe riayet etmesi de gerekir.

1- İnsanın kendi vücudundan organının kendisine nakli. Damarı, derisi, kemik parçası v.s. cüzlerinin hasta olan kısmına aktarılması gibi.
2- Kişinin madeni, platin gibi eşyalardan istifadesi.
3- Kişinin temiz olan tezkiye edilmiş hayvanın cüz\’ünden istifadesi.
4- Domuz ve köpeğin gayrisinde olan hayvanlardan istifadesi.
5- Köpekten istifade mümkün değil ise domuzdan istifadesi.
6- Ölmüş olan insandan istifadesi.
7- Canlı olan insandan istifadesi, eğer organını veren kişinin hayatına herhangi bir zarar getirmiyor ise.

Bütün bu kısımlar, yukarıdaki şartları haiz olunca, organ naklinin cevazı hususu alimler arasında itibar görmüştür. Ancak canlı kimseden, canlı kimseye organ naklinde muhalefet eden âlimler, diğer iki kısma nispetle daha fazladır. Bunun sebebi, insan kendi cüzüne malik değildir ki onda tasarruf etsin. Ancak şiddetli zaruret halinde ve organı alınan kimseye hiçbir zarar gelmeyecekse, bu kısımda da nakle cevaz verilmiştir.

Bir kimsenin ölümüne yol açacak bir organını hayatta bulunduğu sürece alıp başkasına nakletmek caiz değildir, katl¬dir. Ancak ölümünden sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliğini gidermek için ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesine dayanılır. Çünkü darda kalan kimsenin domuz eti ve leş gibi şeyleri yemesi caiz olur. Hatta açlıktan ölmemek için ölmüş insanın etini yemek bile meşru sayılmıştır. Netice olarak, estetik, güzellik için ve zaruret olmaksızın organ naklinin ve fıtratın değiştirilmesinin caiz olmadığı aşikârdır. Yukarıda bahsedilen zaruret, İslam âlimlerinin beyan ettiği aza veya canın helak olması durumudur. Hacet ile zarureti karıştırmamak lazımdır.

www.dinimeseleler.com
 

Mekkem

Doçent
Katılım
29 Ağu 2009
Mesajlar
672
Tepkime puanı
208
Puanları
0
caiz diye kalbim hariç bütün organlarımı bağışlamayı düşünüyorum. Şimdilik vasiyet ettim gidip gerekli imzaları da atmak gerekiyor galiba.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Ayni seyler...
Neticede sartlara havi ise caiz'dir...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YUKARIDAN ALINTI :
Ancak ölümünden sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliğini gidermek için
ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesine dayanılır.


Bu yazı sanırım Mehmet talû adlı şahsın hazırladığı bir yazı...Bildiğimiz kadara bu dini meselelerüzerine bir de kitabı olsa gerek...
Meseleye çok güzel ve ilmi bir giriş yapmakla birlikte yukarıya alıntıladığım paragrafla son bölümlerde tabir-i caizse "bir çuval inciri berbat etmiş" hocaefendi! ...
Nasıl mı ? Şöyle :
Bakınız ; demiş ki, ölen bir insanın organı alınabilir ! Peki, canlı iken "mal" olmayan bir organ, cansız insan vücudunda "mal" a mı dönüşüyor da alınması caiz oluyor ? O ölen insanın alınan organı olmadan mı haşre çıkacak ? Ona organını ne yaptığı sorulmayaca k mı acaba ? "Zaruretler haramalrı mubah kılar" hususi kaidesini buraya nasıl uygulayabiliriz? Varmı böyle bir keyfilik ? Bence, Mehmet Talû Efendi bu konuyu birdaha etraflıca ve teemmül ederek araştırıp-düşünmeli , ve fetvasını da öyle vermelidir.Yoksa, vebâlden müstağni olmaz haberi ola !
 

Mekkem

Doçent
Katılım
29 Ağu 2009
Mesajlar
672
Tepkime puanı
208
Puanları
0
onu bırakmaya gönlüm razı değil o benimle gelsin.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
YUKARIDAN ALINTI :
Ancak ölümünden sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliğini gidermek için
ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesine dayanılır.

Bu yazı sanırım Mehmet talû adlı şahsın hazırladığı bir yazı...Bildiğimiz kadara bu dini meselelerüzerine bir de kitabı olsa gerek...
Meseleye çok güzel ve ilmi bir giriş yapmakla birlikte yukarıya alıntıladığım paragrafla son bölümlerde tabir-i caizse "bir çuval inciri berbat etmiş" hocaefendi! ...
Nasıl mı ? Şöyle :
Bakınız ; demiş ki, ölen bir insanın organı alınabilir ! Peki, canlı iken "mal" olmayan bir organ, cansız insan vücudunda "mal" a mı dönüşüyor da alınması caiz oluyor ? O ölen insanın alınan organı olmadan mı haşre çıkacak ? Ona organını ne yaptığı sorulmayaca k mı acaba ? "Zaruretler haramalrı mubah kılar" hususi kaidesini buraya nasıl uygulayabiliriz? Varmı böyle bir keyfilik ? Bence, Mehmet Talû Efendi bu konuyu birdaha etraflıca ve teemmül ederek araştırıp-düşünmeli , ve fetvasını da öyle vermelidir.Yoksa, vebâlden müstağni olmaz haberi ola !

Akciger iki parcadir... Sag taraf, sol taraf...
Doktorlar bazi hastalarin sag cigerini alir ya da sol cigerini bazen de 1.5 kismini alir cöpe atar....

Bu hasta ölünce Allah ona: "Nerede bu 1.5 Akciger kismin...?" diye soracak degil mi Fakiri...

Allah'im aklimi zayi kilma...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
caiz diye kalbim hariç bütün organlarımı bağışlamayı düşünüyorum. Şimdilik vasiyet ettim gidip gerekli imzaları da atmak gerekiyor galiba.

Herhanig dini bir konu olursa olsun, şüphe oldu mu terki gerekiyor... Buna çok dikkat etmek lazım.
Öyle "Uydum kalabalığa-haydi çıkalım balığa !"tekerlemesiyle ne hayır yapılır, ne de ibadet !...
Kendinize gelin !
 
Üst