Onlar ayıpları, kusurları örterlerdi

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
İslam büyükleri, başkalarının ayıplarını, kusurlarını hep örterlerdi. Allahü teâlânın sıfatlarından biri “Settâr”dır. Yâni günahları örtücüdür. Müslümanın da din kardeşinin aybını, kusurunu örtmesi lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını affedicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini affetmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahîmdir. Yâni lutfü, ihsânı boldur ve merhameti çoktur.
Şeddad bin Hakîm buyurdu ki: “Din kardeşinizin hasenatının seyyiatından çok olduğunu gördüğünüz zaman, onu iyilikle anın! Kötülüklerini de görmezlikten geliniz. Sırf başkalarının sözüne itimaden birisini dost veya düşman kabul etmiş olan kimse, sabaha varmaz pişman olur. Zira başkasını tenkid veya tasvip tutumlarının hakikate isabet ettiği, pek az olur. Çoğu zaman bu, taassup ve hissiyatına kapılarak vaki olmaktadır.”
Arkadaşımızın bize karşı olan bir kusuru için, birçok mazeret aramalıdır. Şayet kalbimiz yine mutmain olamazsa, kabahati kendimizde bulmalıyız. Kendi kendimize “Sen ne katı yüreklisin! Arkadaşın sana yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur arıyorsun“ demelidir. Eğer arkadaş, hatasını anlayarak özür dilemişse, hemen affetmeli! Çünkü İmam-ı Şafii hazretleri, gönlü alınmaya çalışıldığı halde rıza göstermeyen kimsenin makbul biri olmadığını bildiriyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Arkadaşının mazeretini kabul etmemek günahtır.”
“Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.”
“Kaba kimseye nazik davranan, zulmedeni affeden, mahrum edene ihsan eden, uzaklaşana yaklaşan yüksek derecelere kavuşur.”
Başkalarının kusurlarını gizlemeye çalışmamız çok iyi olur. Müslüman, kusurları gizleyici olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir Müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder.”
Hikmetler
Mehmet Oruç
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ayıpları örtenin ayıpları örtülür!

Allah dostlarının örnek hallerinden biri de, sır sahibi olmaları, bir kimse hakkında duydukları olumsuz şeyleri yaymamaları idi. Onlar, “Kişilerin kalbleri, sırların kabridir. Eğer, Allah adamları sırları örtmezse, başka kim kalıyor, sır örtecek?” derlerdi.
Öyle sırlar vardır ki, kişinin hayatına mal olur, yine öyle sırlar vardır ki, aileyi, cemiyeti hatta devleti sarsar. Şu zamanda bu ahlâk cidden yabancı olmuştur insanlara. Özellikle, kendisine itimat edilen din adamlarının, kendilerine sır emanet edilen kimselerin buna çok dikkat etmeleri gerekir.
Bazıları, söz taşımakla, sırları açıklamakla ve insanlar arasını bozmakla “fâsık” sıfatına lâyık olmuştur. İsterse haddizatında buna niyet etmemiş bulunsun, niyetleri kötülük olmasın.
Müslüman Müslüman kardeşinin, sırlarını, hatalarını, günahlarını örtmek zorundadır. Bunları başkalarına yayarsa “koğucu” olmuş olur. Hadîste buyurulmuştur ki: “Koğucu kimse, cennete giremeyecektir.”
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: “İyi bir kimse, talihli bir insan, kusurları, günahları, lütuf ve ihsan ile af olunan ve yüzüne vurulmayan kimsedir.”
“(Müminler) büyük günahlardan ve hayâsızlıktan sakınır, öfkelenince kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler.” (Şura 37,38)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Kim, Müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve ahirette aybını örter. Kim, bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allahü teâlâ da onu kıyamet günü sıkıntılardan korur. Kişi, arkadaşına yardımcı olduğu müddetçe, Allahü teâlâ da onun yardımcısı olur.”
İmam-ı Mücahid, Ebû Leheb sûresinin: “Karısı da cehenneme girecek. Hem odun hamalı olarak.” meâlindeki âyet-i celîlesini açıklarken “Ebû Leheb’in karısı, insanlar arasında koğuculuk yapardı” diyor.


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hep kendilerini kusurlu görürlerdi

Tasavvufta, evliyalıkta yüksek derecelere ulaşmış İslam büyükleri hep kendi kusurlarını görürler, kendi kusurları üzerinde o kadar dururlardı ki başkalarının hatalarını kusurlarını görmeye sıra gelmezdi.
İmam-ı Rabbani hazretleri bu konuda en önde olanlardandır. Buyuruyor ki: “Kusurlarım pek çok. İyi anlıyorum ki, sağ omzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. İçimden geleni söylüyorum. Yine iyi anlıyorum ki, hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibadetleri, iyilikleri, sol omzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omzumdaki ise işsiz, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur. Soldaki ise, dolu ve simsiyah olmuş. Ümidim yalnız Allah’ın rahmetindedir. Ancak Onun mağfiretine sığınıyorum. “Allahümme mağfiretüke evsau min zünubi ve rahmetüke erca indi min ameli=Ya Rabbi, senin mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin ise amelimden daha ümit vericidir” duasını kendime tam uygun görüyorum.
Şaşılacak şeydir ki, yüksek derecelerde, durmadan gelen feyzler, nimetler, bu kusurları görmeye yardım ediyorlar. Ayıpları görmek kuvvetini artırıyorlar. Ucb, kendini beğenmek yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde, tevazu yolunu açıyorlar. Kişi ne kadar çok yükselirse, kendini o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek, kendini çok aşağı görmeye sebep oluyor. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar.”
Cenab-ı Hak, kullarının günahlarını örttüğü gibi, kulların da birbirlerinin kusurlarını örtmelerini istemektedir:
“İnanıp hayırlı iş işleyen (mümin)lerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.” (Ankebut 7)
“Allah onların (müminlerin) kötülüklerini örter, onlara işledikleri şeylerin en güzellerinin karşılığını verir.” (Zümer 35)


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
“Siz daha da açarsınız!”

Allah nezdinde en makbûl kul Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan kuldur. Çünkü Allahü teâlâ ayıpları örten, günahları affeden, kulun kusurlarından vazgeçendir. Hal böyle olunca kul kim oluyor ki, kendi gibi veya kendinden daha üstün bir insanın kusurlarından vazgeçmiyor, affetmiyor. Halbuki kedisi de onun gibi bir kuldur. Nasıl olur da yaratan affederken o affetmez!
Hazreti İsa havârilerine sorar:
- Siz uykuda olan kardeşinizin mahrem yerini rüzgârın açtığını görürseniz ne yaparsınız?
- Biz onu setreder, örteriz.
- Hayır! Siz onun avretini daha da açarsınız.
- Hayret! Neden böyle yapalım?
- Sizden biri kardeşinin hakkında konuşulan bunun kusurunu gösteren bir lafı dinler, ona bazı ekler yaparak daha büyük bir yaygara ile etrafa yayar.
Eksem bin Sayfî şöyle buyurdu: “Koğucunun alâmetlerinden biri de, insanlar arasında rezil biri olması. Kimse onu şerefli bir kimse olarak görmez.”
Yahya bin Ebî Kesir buyurdu ki: “Koğucu kimse, sihirbazdan daha şerlidir. Fakat kimse bunun farkına varmaz. Zira koğucu adam, bir sihirbazın bir ayda yapamadığı kötülüğü bâzan bir saatte yapar. Zira koğuculuk kanlar dökmüş, malları mahvetmiş, nice büyük fitneler çıkarmış, insanları yurt ve vatanlarından etmiştir. Ve daha nice fitne ve fesada sebeb olmuştur.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar.”
“Kim bir ayıp örterse, diri diri kuma gömülen suçsuz kız çocuğunu kurtarmış gibi sevap olur.”
“Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamet günü onun aybını örter. Kim de Müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, Allahü teâlâ da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hatasız kul olmaz!..

Her insanın hatası, kusuru, günahı olabilir. Hatasız kul olmaz. Bunun için arkadaşımızın bazı kusurları görülünce, onu tamamen terk etmek, onun hakkında ileri geri konuşmak doğru değildir. Çünkü kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
Arkadaşımızın kusurlarını örtmeyip arkasından konuşmak uygun olmadığı gibi yüzüne vurmak da uygun değildir. Çünkü böyle şeyler aranın açılmasına sebep olur. Şeytanın da istediği budur. Onun için, şeytanın istediğini yapmamalı, arkadaşın kusurlarını gizlemeli. Bize karşı işlediği hatalarına gelince, bunu affetmemiz gerekir. Hatta hatasını tevil etmemiz, mazur görmeye çalışmamız vaciptir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, zulmedilmesine de yardımcı olmaz. Kim arkadaşının ihtiyacını giderirse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Kim, Müslümanın sıkıntısını kaldırırsa, Allahü teâlâ da kıyamet günü onun sıkıntılarını kaldırır. Kim, Müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamette onun aybını örter.”
“Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir Müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder.”
Hasanı Basrî buyurdu ki: “Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır. Seni sende olmayanla öven kimsenin, seni sende olmayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın.”
Kişinin arkadaşından gelen olumsuz sözleri araştırması da caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları kötülüğe itmiş olur.”
“Tevbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha müptela olmadan ölmez.”
“Kendine reva gördüğünü, sana reva görmeyenin arkadaşlığında hayır yoktur.”
Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı! Çünkü tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın“ buyurmuştur. (Hucurat 12)


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Rehber kimsenin özellikleri

Abdülkadir Geylani hazretleri buyurdu ki: “İnsanlara rehberlik, liderlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden menedici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması.”
Hâlid bin Safvân şöyle buyurdu: “Koğucu adama çok kızınız! İsterse o doğru olsun. Çünkü koğuculuk bir rivayet, onu kabul etmek de bir icazettir. O halde onu kabul etmek, nakletmekten daha şerlidir.”
Müslüman kadeşimizden duyduğumuz, gördüğümüz her şeyi söylememeliyiz! Arkadaşın hoşlanmadığı şeyleri söylememelidir. Fakat emr-i maruf cinsinden ise, münasip şekilde ikaz edilir.
Arkadaşının bir kusurunu görünce kendi kusurlarını hatırlamalıdır. “Ben kusurlarımı düzeltemediğime göre, arkadaşımı mazur görmem lazımdır” diye düşünmelidir. Bir kusuru ile onu kötü görmeye kalkmak doğru değildir.
Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Arkadaşının kötülüğünü gizleyenin kusurları, kıyamette gizlenir.”
“Arkadaşının aybını görmeyip gizleyen, Cennete gider.”
“Arkadaşının aybını açığa vuranın aybı açığa çıkar. Hatta evinde bile rezil olur.”
“Müslümanın aybını araştıran, ona kötülük etmiş olur.”
“Birini tevbe ettiği günahtan dolayı ayıplayan, aynı günaha maruz kalmadan ölmez.”
Kişinin Müslüman kardeşinden gelen kötü hal doğru bile olsa bunu başkasına söylerse, onun perdesi yırtılmış, günahı meydana çıkarmış olur. Bu da dostun yapacağı iş değildir. Çünkü, gerçek dost kusurları gizler, açığa vurmaz!.
Muhalleb bin Ebî Sufre buyurdu ki: “Şerefli huyların en aşağısı, sırları gizlemek; en yükseği de, kendisine sır olarak söyleneni unutmaktır.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
“Kiminle arkadaş olmak istersin?”

Bâyezid-i Bistamî hazretlerine, “Sen halktan kiminle arkadaşlık yapmak istersin?” diye sorulduğunda şöyle cevap verir: “O kimse ile ki, benim hakkımda her şeyi bilir. Fakat, Allahü tealanın örtmesini istediklerini örter!”
Zünnun-i Mısrî hazretleri de şöyle demiştir: “Seni masum, hatasız olarak görmek isteyen bir kimsenin arkadaşlığında hayır yoktur. Öfkelendiği zaman arkadaşının sırrını ifşa eden bir kimse alçaktır. Çünkü normal zamanda sır saklamak tabiatın gereğidir, herkes bunu yapabilir. Önemli olan kızgınlık halinde bunu yapabilmesidir!”
Başka biri, “Sırrı gizlerim ve gizlediğimi de gizlerim” demiştir.
İbni Mutez bunu şöyle belirtmiştir: “Bana emanet edilen sırrı göğsüme yerleştiririm de göğsüm o sırra mezar olur.”
Başka biri de, İbni Mutez’in bu sözlerine şunları ilave eder: “Göğsümdeki sır, kabrinin içinde yatan bir kimse gibi değildir. Çünkü kabirde yatanı görürüm ki, bir daha dirilip haşrolmayı bekliyor. Fakat ben göğsümdeki sırrı öyle unuturum ki, sanki hiçbir zaman o sırra muttali olmamışımdır. Eğer benimle onun arasında sırrı sırdan gizlemek mümkün olsaydı, sır da bilmezdi.”
İbrahim bin Edhem hazretlerinin arkadaşlarından bazıları, bir müddet onun ziyaretine gelmemişler. Sonra tekrar geldiklerinde onlardan birisi İbrahim Ethem’in bir dostu aleyhinde konuşmuş bunun üzerine İbrahim Ethem ona demiş ki: “Vallahi bizi ziyareti terk etmen bizim için bir ganimetmiş! Baksana kardeşimiz hakkında düşmanlık telkin ettin, kalbimi de meşgul kıldın. Keşke bugün beni ziyaret etmemiş olsaydın.”
Ebu Said el-Hudrî Peygamber Efendimizden şunu nakleder: “Bir kardeşinin kusurunu görüp de örten bir mü’min Allah’ın cennetine girer.”
Bir gün de, Hazreti Peygamber kendisine, işlediği günahı haber veren Maiz bin Mâlik’e şöyle demiştir: “Bunu örtmüş olsaydın senin için daha hayırlı olurdu.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Şerrinden Allaha sığınılacak kimse

Bir insanın iyilikleri ve kusurları da olur. Kusur araştırmak münafıklık alametidir. Mümin mazeret arar. Münafık suç araştırır. Kerem sahipleri arkadaşların kusurlarını bağışlar. Hadis-i şerifte, “Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü komşudan Allahü teâlâya sığının!” buyuruldu.
İyiliği kötülüğüne galip gelen kimse, iyi insan demektir. Arkadaşımız hakkında kötü konuşmamak ve ona suizan etmemek üzerimize borçtur. Kusurları örtmek ve onları görmezlikten gelmek er kişinin, salihlerin işidir. En üstün derece kötülükleri gizleyip iyilikleri açıklamaktır.
Bir insan kendisi için sevdiğini, başkası için de sevmedikçe kâmil mümin olamaz.
Arkadaşlığın en düşük derecesi, onun bize yapmasını istemediğimiz şeyleri yapmamaktır. Onun bize yapmasını istediğimiz şeyleri ona yapmaktır.
Her insan, kendi kusurlarının örtülmesini ister. Beklediğinin aksi yapılırsa ona karşı nefret ve kin hissi uyanır. Arkadaşına karşı kin ve hasedi olan kimsenin imanı zayıf ve sonu tehlikelidir.
Mansur bin Zâzân diyordu ki: “Vallahi ben, yanımda oturan herkesle mücadele halindeyim! Yanımdan ayrılıncaya kadar savaşıyorum onunla. Çünkü boş bulunduğum an o, gerçek dostumla benim arama düşmanlık sokacak, yahut da beni gıybet etmiş birisinin gıybetini bana ulaştırmaktan kendisini alamayacak da bu yüzden beni sıkıntıya uğratacak.”
Hazreti Abbas, oğlu Abdullah’a şöyle demiştir: “Şu beş nasihatimi unutma:
1- Sakın onun hiçbir sırrını ifşa etme.
2- Sakın onun yanında hiç kimsenin aleyhinde bulunma.
3- Sakın ona yalan söyleme.
4- Sakın onun hiçbir emrine isyan etme.
5- Sakın o, senin herhangi bir hıyanetine muttali olmasın.
Şa’bî hazretleri şöyle demiştir: “Hazreti Abbas’ın bu beş nasihatinin her biri bin altından daha hayırlı ve faydalıdır.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Müslümanın vasıfları

Müslüman; ağırbaşlı, vakarlı, ağzından çıkan her kelimeye dikkat eden, nerede ne konuşacağını bilen kimsedir. Kimseyi üzmez, kimseye sıkıntı vermez. Yumuşak huylu ve sabırlıdır. Yumuşak huylu ve sabırlı olmak, takva sahiplerinin özelliklerindendir. Nitekim Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, yumuşak huylu ve sabırlı kullarını övmektedir. Şûra suresinde mealen buyuruldu ki:
“Kim ki, sabreder, kusurları örter ve bağışlayıcı olursa, işte muhakkak ki, bu, yapılmaya değer işlerdendir. Mert ve azimli kimselerin yaptığı iştir.”
Hazreti Peygamber de şöyle buyurmuştur:
“Tehassüs ve tecessüs etmeyin. Aranızdaki bağları koparmaym. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz.”
Tecessüs, başkasının hakkındaki haberleri merak etmek ve araştırmak demektir. Tehassüs ise, onu göz hapsinde tutmak, takip etmek demektir. Madem Peygamber Efendimiz bu hareketleri yasaklamıştır, o halde mü’minlerin ayıplarını örtmek, onların ayıplarını görmezlikten ve bilmezlikten gelmek, dindar kimselerin ahlâkındandır.
Arkadaşının aynen kendisi olduğunu kabul ederek, kendi ayıplarının açıklanmasını istemediği gibi onun da ayıplarını gizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Arkadaşının ayıplarını örten kimsenin, Allahü teâlâ, dünya ve ahirette kusurlarını örter. Bir ölüyü diriltmiş gibi olur.”
Mü’minin güzel taraflarını söylemek, kötü taraflarını örtbas etmek hususunda Resulullahın duasında Allah’ı bu vasıf ile vasıflandırması senin için en büyük delildir.
Nitekim o duada şöyle denildi: “Ey iyiliği izhar eden ve kötülüğü örten Allah!”
Ebu Said es-Sevrî şöyle demiştir: “Herhangi bir kimseyle arkadaşlık yapmak istediğin zaman, onu öfkelendir. Sonra senin durumunu ondan sormak için birini gönder. Eğer buna rağmen o, hakkında iyi şeyler söyler, sırrını saklarsa onunla arkadaşlık yap!”




----------

Hataları ortaya dökmek hastalıktır!

Başkasının kabahatlerini örtmeyip daha fazla ortaya çıkarmak insanoğlunun müzmin bir hastalığıdır. Bunun sebebi de kıskançlık ve haseddir. Zira kıskanç ve hasedçi bir kimsenin içi kötülüklerle doludur. Fakat o kötülükleri içinde hapseder, gizler, fırsat bulmadıkça onları açığa vurmaz. Ne zaman bir fırsat bulursa, hayâ ortadan kalkar, içindeki pislikler dışarıya çıkmaya başlar. Bunun için bir kimsenin içi hased ve kıskançlıkla doluysa, böyle bir kimseden uzaklaşmak en uygun bir davranış olur.
Hikmet ehli zatlar şöyle demişlerdir: “Açık azarlama, kötüleme içte gizlenen hasedden daha iyidir. Hasetçi bir kimseye karşı gösterilen nazikane hareketler, gittikçe onun vahşetini kabartmaktadır.”
Kalbinde herhangi bir Müslümana karşı kin bulunan bir kimsenin imanı zayıf olduğu gibi, sonu da tehlikelidir. Böyle bir kalp habis olduğu için Allahü teâlâ’nın huzur-u ilahîsine layık değildir.
Kişi kendi için neyi seviyorsa, Müslüman kardeşi için de onu sevmedikçe imanı tamam olmaz. Arkadaşlık derecelerinin en azı, kişinin kendisi için istediğini kardeşi için de istemesidir. Şüphe yoktur ki, kardeş kardeşinden aybını örtmesini, kötü taraflarından söz etmemesini, ayıplarını açığa vurmamasını bekler. Eğer kardeşi bunun tersini yaparsa, onun hakkında öfkesi kabarır. Kardeşinden beklediğinin aksini ona yapmak elbette insafsızlıktır. Böyle bir kimseye, Kur’an-ı kerimde azap va’dedilmiştir. Âyet-i kerimede, “Büyük günahlardan ve hayâsızlıktan sakınır, öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler.” (Şûra 37, 38) buyuruldu.
Başka bir hadis-i şerifte de, “Müslüman, Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, zulmedilmesine de yardımcı olmaz. Kim arkadaşının ihtiyacını giderirse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Kim, Müslümanın sıkıntısını kaldırırsa, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarını kaldırır. Kim, Müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamette onun aybını örter” buyuruldu.


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ahmağın kalbi ağzındadır!..

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Bir Müslüman, kardeşinin kendisine emanet ettiği sırrını ifşa etmemesi gerekir. İfşa etmemek için o sırrı inkâr edebilir. Kişinin, sır ve ayıplarını örtmek için yalan söylemesi nasıl caiz ise, Müslüman kardeşi hakkında da aynı şeyi yapabilir. Çünkü kardeşi ile kendisi arasında fark yoktur. İkisi ancak bedenle ayrılırlar, hakikatte ise bir şahıstırlar. İşte kardeşliğin hakikati budur.
Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Müslüman kardeşinin ayıbını örten bir kimse sanki diri diri gömülen bir kız çocuğunu kurtarmıştır.”
“Kişi etrafına bakınarak konuşursa, o konuşma oradakiler için bir emanettir.”
“Aynı mecliste oturan iki kişi emanetle otururlar; (manevi teminat almış olurlar). Bu bakımdan hiç kimse için helâl değildir ki arkadaşının ifşa edilmesi hoşuna gitmeyen herhangi bir sırrını ifşa etsin.”
Ediblerden birisine denildi ki: “Senin sır saklaman nasıldır?” O edib de şöyle cevap verdi: “Ben sırrın mezarıyım!” Denilmiştir ki: “İnsanların göğüsleri sırların mezarlarıdır.”
Yine şöyle denildi: “Ahmak bir insanın kalbi ağzındadır, akıllı bir kimsenin dili ise kalbindedir.” Yani ahmak kimse nefsindekini gizlemeye gücü yetmez ve bilmediği halde açığa vurur. İşte bundan dolayıdır ki ahmak bir kimsenin dostluğunu kesmek ve onun sohbetinden uzak durmak gerekir. Hatta ahmakları görmekten bile kaçınmalıdır.
İmam-ı Şarani hazretleri buyurdu ki: “Ey Müslüman! Din kardeşlerinin ve başkalarının sırlarını ifşâ etmekten sakın. ‘Ben bunu kasdetmemiştim!’ diye kendini mazur göstermeye kalkma. Unutma ki sen fitne ve garabetlerle dolu olan onuncu hicret asrının ikinci yarısında bulunuyorsun...”
Hadis-i şerifte, “Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları kötülüğe itmiş olur” buyuruldu.





----------

İyiler kötülükleri gizler

En kötü şey kişinin Müslüman kardeşi ile münakaşa etmesi, onun yanlışlarını ortaya çıkarmasıdır. Çünkü başkasının konuşmasını tenkid eden bir kimse, konuşmacıyı cehalet ile itham ediyor veya bu konuştuğu konunun hakikatini anlamaktan gafil olmakla suçluyor demektir. Bütün bunlar Müslüman kardeşine hakarettir. Karşısındaki insanı intikama ve nefrete sürükler.
İyi bir kimse, arkadaşlığını kestiği kimsenin kötülüklerini gizler, iyiliklerini söyler. Kötü alçak bir kimse ise, onunla arkadaşlık kesildiğinde dostunun iyi taraflarını örtbas edip, iftiralar atar.
Hasan Basrî hazretleri şöyle demiştir: “Bin kişinin sevgisiyle bir kişinin düşmanlığını satın alma!”
İbn Abbas, Hazreti Peygamberden şöyle rivayet eder: “Sakın kardeşinle mücadele etme! Onunla alay etme! Ona yerine getiremeyeceğin bir sözü verme.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Haksız olduğu halde, haksızlığını anlayıp mücadeleyi bırakan bir kimse için cennetin etrafında bir köşk inşa edilir. Haklı olduğu halde tatsızlık olmasın diye, herhangi bir meselede mücadeleyi terk eden bir kimse için ise cennetin en yüce ve yüksek yerinde bir köşk yapılır.”
“Birbirinize sırt çevirmeyin. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinizi kıskanmayın. Aranızdaki sevgi ve muhabbeti kesmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Çünkü Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu yardımlarından mahrum etmez. Onu mahcub etmez. Müslüman kardeşini tahkir etmek, şer olarak kişiye yeter de artar. Müslümanın kanı, malı, namusu diğer Müslümana haramdır.”
“Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar.”
“Kim bir ayıp örterse, diri diri kuma gömülen suçsuz kız çocuğunu kurtarmış gibi sevap olur.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
‘Nereye?’ diye sormazlardı

Bir Müslümanın arkadaşını ya-lanlaması, onun sırrını açıklaması güzel ahlâka ters düşer. İlk devir Müslümanları arkadaşlarını üzmekten o kadar kaçınmış ve sakındırmışlar ki, ondan daha iyisini yapmak mümkün değildir. Arkadaşlara yardım etmede, iyilikte o kadar teşvikte bulunmuşlardır ki, artık kimsenin aklına arkadaşımdan bana zarar gelir düşüncesi gelmemiş. Kişinin arkadaşı, sen arkadaşına ‘kalk!’ dediğin zaman, o da ‘nereye’ derse, böyle bir kimseyle arkadaşlık yapma! Aksine arkadaşlık ‘nereye?’ diye sormak değil, derhal kalkıp sormaksızın arkadaşına tâbi olmaktır.
Ebu Süleyman ed-Daranî şöyle demiştir: “Irak’ta bir arkadaşım vardı. Sıkıntıya düştüğüm zaman ona gidiyordum. O da kesesini bana atar istediğimi kesesinden alırdım. Bir gün kendisine gittim, sıkıntıda olduğumu söyledim. O bana dedi ki: ‘Ne kadar istiyorsun?’ Bunun üzerine onun arkadaşlığı benim gözümden düştü, arkadaşlığı bıraktım.”
Ebu Umame Bahilî’nin rivayet ettiği hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: Resulullah Efendimiz, biz münakaşa ederken çıkageldi. Bu durumumuzu görerek üzüldü. Bize buyurdu ki: “Ey eshabım! Tartışmayı bırakın. Çünkü o, arkadaşlar arasında düşmanlığı körükler.”
Eskiler, “Arkadaşından bir mal istediğin zaman, o da sana ‘Ne yapacaksın?’ diye sorarsa o, arkadaşlık hakkını terketmiş olur” demişlerdir. Arkadaşlığının devamı ve payidar olması, ancak sözde, fiilde ve şefkatte uygun hareket etmeye bağlıdır.
Nitekim Ebu Osman Hıyfî şöyle demiştir: “Arkadaşlara uymak onlara şefkat göstermekten daha hayırlıdır.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Muhakkak ki, malınızı vermek suretiyle herkesi memnun edemezsiniz. Fakat güler yüzle ve güzel ahlâk ile memnun edin.”
“Bir kimsenin ayıbını örten hiçbir kul yoktur ki, Allahü teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örtmesin.”




----------

“Gizli halleri araştırmayın!”

İlk devir Müslümanları gizli kusurların ifşa edilmemesi hususunda birbirlerini uyarırlardı. Abdurrahman bin Avf hazretleri şöyle anlatıyor:
Bir gece Halife Hazreti Ömer’le birlikte Medine sokaklarında dolaşıyorduk. Bir ara gözümüze bir ışık ilişti. Oraya doğru yürüdüğümüzde bunun bir evin penceresinden geldiğini gördük. İçeriden bağrışmalar ve birtakım gürültüler geliyordu. Bunun üzerine Hazreti Ömer elimden tutarak şöyle dedi:
- Bu ev kimindir biliyor musun?
- Hayır bilmiyorum.
- Bu ev Rabia bin Ümeyye bin Halef’in evidir. Onlar şu anda içki içiyorlar. Ne yapalım?
- Ya emîr’el-mü’minîn! İzinsiz içeri girersek, Allahü teâlânın yasaklamış olduğu bir fiili yapmış oluruz. Çünkü Allahü teâlâ ‘Sakın tecessüs etmeyiniz (gizli hâlleri araştırmayınız!)‘ (Hucurat/12) buyurmaktadır.
Bunun üzerine Hazreti Ömer gerisin geriye döndü ve onları olduğu gibi bıraktı. Onun bu hareketi, kulların ayıbının örtülmesinin lazım olduğuna ve başkasının kusurunu aramanın yasak olup terk edilmesi gerektiğine delâlet eder. Nitekim Hazreti Peygamber, Hazreti Muaviye’ye şöyle buyurmuştur: “Eğer halkın kusurlarını araştırırsan onları ifsad edersin veya ifsadlarına sebep olursun.”
Hadis-i şeriflerde şöyle buyuruldu:
“Ey lisanlarıyla iman edip de kalplerine iman girmeyenler! Sakın Müslümanların gıybetini yapıp kusurlarını araştırmayın; çünkü kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa Allahü teâlâ da onun kusurunu araştırır. Allahü teâlâ da kimin kusurunu araştırırsa, onu evinin içinde dahi olsa rezil eder.”
“Allahü teâlâ bu dünyada herhangi bir kulunun ayıbını örtmüşse o ayıbı ahirette teşhir etmemesi keremine daha lâyıktır.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Sen üç kere isyan ettin!”

Hazreti Ömer, bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında geziyordu. Bir evden şarkı türkü sesleri geldiğini işitti. Duvarı aşıp içeri girdiğinde, yanında bir kadın ile şarap bulunan bir erkek gördü. Bunun üzerine şöyle haykırdı:
- Ey isyankâr! Bu yaptığın yanına mı kalacak sandın?
Ev sahibi Hazreti Ömer’in bu hiddetli haline rağmen şu cevabı verdi:
- Ya emîr’el-mü’minîn! Acele etme! Beni dinle: Allah’a karşı ben bir kere isyan ettimse, sen üç kere isyan ettin. Şöyle ki: Allahü teâlâ ‘Sakın tecessüs etmeyiniz’ (Hucurat/12) dediği halde sen tecessüs ettin. O, ‘(Câhiliyye devrinde yapıldığı gibi) evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. Lâkin iyilik ve hayır, haramlardan sakınanın iyiliğidir’ (Bakara/189) demiştir. Oysa sen içeriye duvardan tırmanarak girdin. Yine Allah ‘Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, izin alıp sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki,düşünür, hikmetini anlarsınız‘ (Nûr/27) buyurduğu halde sen izin almaksızın ve selâm vermeksizin içeri daldın...
Doğruyu kimden işitirse işitsin hemen kabul eden Halife, birden sakinleşti, sessizce evden çıkıp gitti...
Adamın birisi Abdullah bin Ömer’e ‘Ya Ebu Abdurrahmân! Hazreti Peygamber kıyamet günündeki necvâ (gizli soruşturma) hakkında ne söyledi?’ diye sordu. İbni Ömer de Hazreti Peygamberin bu konuda şöyle buyurduğunu söyledi: “Allahü teâlâ mü’min kuluna yaklaşır. Onu himayesine alıp halkın gözünden gizleyerek kendisine ‘Şu günahı biliyor musun?’ diye sorar. O da ‘Evet, biliyorum ve onu işledim’ der. Böylece Allahü teâlâ ona bütün günahlarını ikrar ve itiraf ettirir. Bu şekilde kişi kesinlikle helâk olduğunu görür. Allahü teâlâ ona ‘Ey kulum! Ben dünyada senin bu günahlarını ancak bugün affetmeyi irade ettiğim için örttüm’ der Bunun üzerine kişiye hasenat defteri verilir. Kâfirler ile münâfıklara gelince, bunlar hakkında hafaza melekleri şöyle haykırırlar: Bunlar rablerini yalanlayan kimselerdir. Allah’ın lâneti zâlimler üzerinedir.”


 

Zirve-i-Hiç

Paylaşımcı
Katılım
20 Tem 2010
Mesajlar
103
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Konum
Nasib
Web sitesi
www.marifetatolyesi.blogcu.com
Allah cc. razı olsun..BUnca kusurumuza rağmen bunca isyanımıza ve KUL suzluğumuza rağmen tüm ayıplarımızı SETREDİYOEKEN Rabbim..biz bu ayıbı din kardeşimize yapabilme lüxüne sahipmişsiz gibi davranmıyormuyuz..ÖRTENİ örterler öyle ya...
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Onlar hep güzellikleri görürlerdi

Mâlik bin Dinar şöyle anlatır: “Hazreti İsa beraberinde havariler olduğu halde bir köpek leşinin yanından geçer. Havariler ‘Bu köpeğin kokusu amma da fena’ derler. İsa aleyhisselam ‘Onun dişinin parlaklığı, beyazlığı ne de güzeldir’ diye karşılık verir... İsa aleyhisselam bu sözüyle havarilerinin, ölmüş köpeğin bile aleyhine konuşulmamasını istemediğini ifade eder. Allah’ın mahluku hakkında güzelden başka bir şey söylememesini ister.”
İbni Abbas şöyle demiştir: “Sen, arkadaşının ayıplarını, kusurlarını belirtmek istediğin zaman, kendi kusurlarını hatırla, onun yerine kendi ayıbını belirt!”
Ebu Hüreyre hazretleri şöyle demiştir: “Sizden bir kimse Müslüman kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği görmez!”
Hasan-ı Basrî hazretleri şöyle demiştir: “Ey Âdemoğlu! Sen imanın hakikatini ancak sende mevcut olan bir ayıptan dolayı halkı ayıplamayı terk ettikten sonra elde edebilirsin. Ancak o ayıbın ıslahına başlayıp nefsinde bulunan o ayıbı ıslah ettikten sonra elde edebilirsin. Bunu yaptığın zaman senin meşguliyetin, nefsin hakkında olur. Allah nezdinde kulların en sevimlisi böyle olanıdır.”
Ali bin Hüseyin gıybet yapan birini görünce şöyle dedi: “Gıybetten kaçın! Çünkü gıybet, insan köpeklerinin katığıdır.”
Hazreti Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden mücâhirler affolunacakların dışındadırlar. Kişinin gizlice işlediği kötülüğü sağda solda söylemesi mücâhirliğe girer.”
Yine bu konu ile ilgili olarak Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Dinlenilmelerini istemeyen kimselerin konuşmalarını dinlemek isteyen kişinin kulağına kıyamet gününde eritilmiş kurşun akıtılır.”
“Kıyâmet günü, bir kimsenin sevâb defteri açılır. Yâ Rabbî! Dünyada iken, şu ibâdetleri yapmıştım. Sahîfede bunlar yazılı değil, der. Onlar, defterinden silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı, denir.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Misafir gördüğünü söylememelidir!

Mısır evliyâsından Ali Havâs Berlisî hazretleri buyurdu ki: “Dostunu, ahbabını ziyâret eden, ziyâret ettiği kimsede gördüğü ayıp ve hatalarını kimseye söylemeyip, onda gördüklerini saklayabilecekse, ziyârete gitmesi edebdendir. Eğer gördükleri ayıp ve hatalarını muhâfaza edemeyip başkalarına söyleyecekse, ziyâreti terk etmesi daha iyidir.”
Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah herkesin kendi aybını görmesini isterdi. Eğer insan kendi ayıplarıyla meşgul olursa; başkalarının ayıplarını görecek ve onlarla uğraşacak zaman bulamayacağını beyan eder ve “İnsanların pek çoğu hatâ içindedir. Bu halleriyle kusurlarını unutup, başkalarının hatalarını anlatan ve onlarla uğraşan da yine kendileridir” buyurdu.
Ebu Süleyman Darani buyurdu ki: “Kul, Allahü teâlâdan hayâ ederse, Allahü teâlâ onun ayıplarını örtüp, insanlardan gizler, hatâlarını affeder. Kıyâmet günü onun hesabını kolay eyler.”
Ali bin Muhammed buyurdu ki: “İnsanların kalblerini kazanmayı, hoşnut ve râzı etmeyi isteyerek, herkese iyilik et İyilikten ayrılma. Bu yolda insanlara hizmetin devamlı olsun. Çünkü insan, iyiliğin kölesidir. Sana bir sıkıntı ve zarar gelirse, sen bunu yapanlara karşı gücün yettiğinde affedici ve hatâlarını görmeyici ol!”
Muhammed Sübkî’nin şiirlerinden birisinin tercümesi şöyledir:
“Arkadaşını, her hatâsından dolayı ayıplama, yoksa arkadaşlarını kaybedersin, insanlara, huylarına göre muâmele et. İnsanlarla, onlara uyum göstermek sûretiyle arkadaşlık et. Onlara devamlı i’tirâz edici olma. Eğer birisi senden bir şey isterse, ona yüzünü ekşitme. Senin böyle yapman, onun için öldürücü zehirdir. Hayatta olduğun müddetçe, ne bir arkadaşını, ne bir yakınını, ne de tanımadığın kimseyi kendinden uzaklaştırma. Kimsenin hatâlarını araştırma!”



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Akıllı kimse, sır küpüdür

Sırrı gizlemek, iyi kimselerin ahlâkındandır. Sırrı gizlemek, yapılan işlerin zarardan en uzak olanıdır. Sırrı gizlemek, insanın kötülüklerden uzak kalmasını temin eder. Sırrını herkese söylemek ise, pişmanlık meydana getirir.
Hikmet sahipleri; “Sırrını dirayetli bir kimseye veren zelîl olur. Sırrını câhil bir kimseye bırakan kaybeder. Kim de sırrı ile baş başa kalırsa, ganimete konar.”, “Akıllı kimse, sır küpüdür” demişlerdir.
Hazreti Ali buyurdu ki: “Sırrın senin esîrindir. Onu açıklarsan, sen onun esîri olmuş olursun.”
Sırrını muhafaza eden, kötülüklerden korunur. Sırrı başkasına söylemekte pek çok zararlar vardır. Gizli sırlardan öyleleri vardır ki, o ortaya çıkınca baş gider. Böyle bir sırrı ifşa eden kimseye ne kadar ceza verilse yeridir. Sırları, sırrı açmaya lâyık olmayan dostundan gizle. Böyle bir dost, sırrını senin düşmanına açabilir.
Peygamber Efendimiz; “Kim, bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allahü teâlâ da onu kıyamet günü sıkıntılardan korur. Kim, Müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve ahirette aybını örter. Kişi, arkadaşına yardımcı olduğu müddetçe, Allahü teâlâ da onun yardımcısı olur.” buyurmuştur.
Fatih Sultan Mehmet Han, “Yapacağım işleri, sakalımın bir kılı bilse, onu kopartırım” demiştir. Sırrını söyleyen ekseriya pişman olur.
Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de, âdeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“İki kişiden birinin, diğerinin duyulmasından hoşlanmadığı, aralarında konuştukları bir şeyi, başkasına söylemesi helal olmaz.”
“Allah indinde, insanların en kötüsü, birbirinin sırrını başkasına söyleyen karı-kocadır.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kendi ayıbı ile uğraşana ne mutlu!

Allah adamları başkalarının ayıplarıyla değil, kendi ayıplarıyla meşgul olurlardı. Böyle yapmalarının sebebi, dinimizin böyle emretmesiydi. Nitekim, hadis-i şerifte, “Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıpları ile uğraşmak onu, insanların ayıpları ile uğraşmaktan alıkoymuştur” buyurulmuştur. İnsanların ayıplarına bakan kimseler Allahü tealanın rahmetinden uzak kalırlar.
Zeyd el-Kummî diyor ki: “Ben ilâhî kitabların bazısında şöyle bir metin okudum: “Ey âdemoğlu! Sana iki adet torba verdik, biri önünde, diğeri de arkanda. Arkandaki torbada kendi ayıpların, önündeki torbada ise başkalarının ayıpları var. Arkandaki torbaya bakarsan insanların ayıplarına bakmaktan seni alakor.” Yine o diyordu ki: “Biriniz ayıplarını yakinen bildiği halde kendini hoş görür de, din kardeşine zan üzerine buğzeder! Akıllılık bu mudur?”
Bişri-Hâfî diyordu ki: “Şaşarım o adamın aklına ki, din kardeşini gıyabında çekiştirir de, yüz yüze gelince ona sevgi izhar eder ve hemen onu övmeye başlar. Kim insanların şeref ve haysiyetiyle oynadığı halde ‘Allahın kendisini sevdiğini’ iddia ederse, şüphesiz o bir yalancıdır.”
Yahyâ bin Muâz derdi ki: “Kişinin, kimseyi kınamaması akıllı oluşundandır. Ben bâzan birisini bir günahı sebebiyle kınamıştım da bu yüzden aynı günaha yirmi sene sonra ben de uğratıldım. Bize ulaşan habere göre, İsâ aleyhisselâm şöyle buyururmuş: “Sizler köle sahibleri gibi insanların ayıplarına bakmayınız; kendi kusurlarınıza bakınız.”
Ebü’l-Kâsım Nasrabâdî buyurdu ki: “Tasavvufun aslı, Kitâb ve Sünnete uymak, bid’at ve nefsin arzularını terk etmek, Allah adamlarına hürmet ve sevgi göstermek, insanların hatâlarını hoş görmek, ibâdetlere de devam etmektir.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Güzel ahlâk ve kötü ahlâk

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Güzel ahlâk çok kıymetlidir. Çünkü, peygamberlerin efendisi Muhammed aleyhisselamın sıfatıdır. Sıddîkların amelinin en faziletlisidir. Güzel ahlâk, imanın yarısıdır, muttakîlerin yorucu çalışma sonunda elde ettikleri meyvedir.
Kötü ahlâk ise öldürücü zehirdir. İnsanı mahvedici rezâletlere, felaketlere sürükler. Cenab-ı Haktan uzaklaştırır, kişiyi şeytanın eline teslim eder. Kötü ahlâk Cehenneme, güzel ahlâk Cennete götürür.
Kötü ahlâk, kalbin manevi hastalığıdır. Kötü ahlâk ebedî hayatı öldüren hastalıktır! Bu bakımdan sadece bedeni yok eden hastalıkla bu korkunç hastalığın arasındaki nisbet kıyas edilmeyecek kadar büyüktür. Bedenlerin hastalığında fâni hayatın elden çıkmasından başka bir zarar olmadığı halde, tedavi için doktorların hummalı çalışmaları devamlı bir şekilde olmuştur ve oluyor. Aynı gayret manevi tedavi için gösterilmiyor.
Beden rahatsızlığı zaten geçici olan dünya hayatını bitiriyor, diğeri ebedi cennet hayatını yok ediyor. Kalb hastalığı bu kadar önemli olduğu halde, çok kimse buna değil maddi hastalığın tedavisine önem veriyor.
Kötü huylar, insanın kalbini, rûhunu hasta eder. Bu hastalığın artması, kalbin, rûhun ölümüne yâni küfre sebep olur. Adamın îmânı gider haberi bile olmaz. Kötü huyların en kötüsü olan şirk, yâni küfür ise, kalbin, rûhun en büyük zehiridir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Şu iki şeyden daha kötüsü yoktur: Allah’a şirk koşmak ve Onun kullarına zararlı olmak. Şu iki hasletten de daha üstünü yoktur: Allah’a iman etmek ve Onun kullarına faydalı olmak.”
Kalb hastalıklarının şirkten, îmânsızlıktan sonra en kötüsü, bid’at işlemektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Bid’at ehline sert davran! Allah, onlara düşmandır.”
“Bid’at sahibine hürmet eden, İslamiyet’i yıkmaya yardım etmiş olur.”


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kötü ahlâk, kötü huy nedir?

Kötü huyun, kötü ahlâkın tarifi, kişiye göre, inanca göre değişir. Mesela, Hristiyanlıkta, şarap içmek iyi sayıldığı, dinî merasimlerinde, kırmızı şarap içtikleri için, onlara göre şarap içmemek kötü huydur. Mesela Hindular için, ineğe tapmamak, ona gereken saygıyı göstermemek kötü huydur. Bunun için önce neye göre iyi veya kötü bunu bilmek lâzımdır.
Müslümanın iyi veya kötüde ölçüsü, dinimizdir. Dinimiz bir şeyin kötü olduğunu bildirmiş ise, bütün insanlar onu iyi bilse Müslümanın düşüncesinde en ufak bir değişiklik olmaz.
İnsana dünyada ve âhirette zarar veren her şey, kötü ahlâktan meydâna gelmektedir. Yâni, zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır.
Kötü huylardan kurtulmak için Müslümanın her şeyden önce kalbini temizlemesi lâzımdır. Çünkü, kalb, bütün bedenin reîsidir, başıdır. Bütün uzuvlar kalbin emrindedir. Peygamber efendimiz “İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu, kalbdir” buyurdu.
Hasan Basrî hazretleri buyurdu ki: “Güzel ahlâk; güler yüzlülük, cömertlik ve insanları ezmemek demektir.”
Vâsıtî hazretleri de şöyle demiştir: “Güzel ahlâk hiç kimse ile çekişmemek ve hiç kimseyi çekiştirmemektir. Bu da Allahü teâlâyı iyi bilmekten ileri gelir.”
Yine Vâsıtî bir defasında da şöyle demiştir: “Güzel ahlâk, genişlik ve darlıkta halkı razı etmeye çalışmaktır.”
Sehli Tüsterî’den güzel ahlâkın ne olduğu sorulduğunda şöyle buyurdu: “Güzel ahlâkın en küçük derecesi meşakkatlere göğüs germek, karşılık beklememek, zâlime merhamet etmek, onun için af dilemek ve bütün insanlara (veya zâlime) karşı şefkatli olmaktır.”
Başka bir zaman da şöyle buyurdu: “Güzel ahlâk rızık konusunda kaygılanmamak ve Allah’a güvenmektir. Allahü teâlânın kuluna kefil olduğuna ve vereceğine inanmak, Allah’a itaat edip kendisiyle Allah arasında ve insanlarla olan münasebetlerinde Allah’a isyan etmemektir.”



 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kötü ahlâk, kötü huy nedir?

Kötü huyun, kötü ahlâkın tarifi, kişiye göre, inanca göre değişir. Mesela, Hristiyanlıkta, şarap içmek iyi sayıldığı, dinî merasimlerinde, kırmızı şarap içtikleri için, onlara göre şarap içmemek kötü huydur. Mesela Hindular için, ineğe tapmamak, ona gereken saygıyı göstermemek kötü huydur. Bunun için önce neye göre iyi veya kötü bunu bilmek lâzımdır.
Müslümanın iyi veya kötüde ölçüsü, dinimizdir. Dinimiz bir şeyin kötü olduğunu bildirmiş ise, bütün insanlar onu iyi bilse Müslümanın düşüncesinde en ufak bir değişiklik olmaz.
İnsana dünyada ve âhirette zarar veren her şey, kötü ahlâktan meydâna gelmektedir. Yâni, zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır.
Kötü huylardan kurtulmak için Müslümanın her şeyden önce kalbini temizlemesi lâzımdır. Çünkü, kalb, bütün bedenin reîsidir, başıdır. Bütün uzuvlar kalbin emrindedir. Peygamber efendimiz “İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu, kalbdir” buyurdu.
Hasan Basrî hazretleri buyurdu ki: “Güzel ahlâk; güler yüzlülük, cömertlik ve insanları ezmemek demektir.”
Vâsıtî hazretleri de şöyle demiştir: “Güzel ahlâk hiç kimse ile çekişmemek ve hiç kimseyi çekiştirmemektir. Bu da Allahü teâlâyı iyi bilmekten ileri gelir.”
Yine Vâsıtî bir defasında da şöyle demiştir: “Güzel ahlâk, genişlik ve darlıkta halkı razı etmeye çalışmaktır.”
Sehli Tüsterî’den güzel ahlâkın ne olduğu sorulduğunda şöyle buyurdu: “Güzel ahlâkın en küçük derecesi meşakkatlere göğüs germek, karşılık beklememek, zâlime merhamet etmek, onun için af dilemek ve bütün insanlara (veya zâlime) karşı şefkatli olmaktır.”
Başka bir zaman da şöyle buyurdu: “Güzel ahlâk rızık konusunda kaygılanmamak ve Allah’a güvenmektir. Allahü teâlânın kuluna kefil olduğuna ve vereceğine inanmak, Allah’a itaat edip kendisiyle Allah arasında ve insanlarla olan münasebetlerinde Allah’a isyan etmemektir.”


 
Üst