Kaptan
Mecra Yazarı
İslami görevlerimiz arasındaki ilişkiyi doğru bir biçimde kurmak belki bugün en çok ihtiyaç hissettiğimiz meselelerden. Takva ile dava arasındaki ilişki de bu bağlamda üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Hidayete eren, İslami bir bilince kavuşan bir insanın kendi dini yaşantısını nasıl inşa edeceği konusu üzerinde genişçe durulması gerekiyor. Biz bu yazıda o konunun bir alt başlığı olan takva ve dava arasındaki ilişkiyi ele almaya çalışacağız. Amacımız takvanın önemini ve İslami mücadeleye(davaya) önceliğini vurgulamak ve bu vesileyle kendi pratiğimizin bir özeleştirisini yapmaktır.
Takvadan ne anlamalıyız?
Takva, Allah’la ilişkilerin güçlü olması halidir. Takva, dini bir bütün olarak kavrama ve Allah’ın emirlerine karşı son derece duyarlı olmaktır. Allah’ın emirlerine karşı gelmekten, onun emirleri konusunda gevşek davranmaktan ‘sakınmaktır’.
Takva, nefsin terbiye edilmesini birinci vazife olarak gören bir bilinçlilik halidir. Kulluğumuzda önümüze dikilen asıl engelin toplum değil, nefs engeli olduğunu idrak etmektir. Zira toplumun bizim üzerimizde emredici bir yetkisi yoktur. Ama nefsimiz emredicidir ve bizi çok kolay hevasına uydurabilmektedir.
Takva, sadece bazı amelleri yapma hali, yapıyor olma hali de değildir. Namaz kılmak, oruç tutmakla takva elde edilmiştir denilemez. Bunlar nasıl yapılıyor, hakkıyla, titizlikle, bütün şartlarına riayet edilerek mi yapılıyor, maksadına ve ruhuna uygun bir şekilde mi yapılıyor vb. sorulara müsbet cevap verilebildiğinde ancak takvadan bahsedilebilir.
Dolayısıyla takva ‘ibadetlerimizi’ ‘kalite kontrolü’nden geçiren bir duyarlılık halidir. Takvayı bu nedenle ‘kaliteli kulluk’ olarak da tarif edebiliriz.
Takvadan ne anlamalıyız?
Takva, Allah’la ilişkilerin güçlü olması halidir. Takva, dini bir bütün olarak kavrama ve Allah’ın emirlerine karşı son derece duyarlı olmaktır. Allah’ın emirlerine karşı gelmekten, onun emirleri konusunda gevşek davranmaktan ‘sakınmaktır’.
Takva, nefsin terbiye edilmesini birinci vazife olarak gören bir bilinçlilik halidir. Kulluğumuzda önümüze dikilen asıl engelin toplum değil, nefs engeli olduğunu idrak etmektir. Zira toplumun bizim üzerimizde emredici bir yetkisi yoktur. Ama nefsimiz emredicidir ve bizi çok kolay hevasına uydurabilmektedir.
Takva, sadece bazı amelleri yapma hali, yapıyor olma hali de değildir. Namaz kılmak, oruç tutmakla takva elde edilmiştir denilemez. Bunlar nasıl yapılıyor, hakkıyla, titizlikle, bütün şartlarına riayet edilerek mi yapılıyor, maksadına ve ruhuna uygun bir şekilde mi yapılıyor vb. sorulara müsbet cevap verilebildiğinde ancak takvadan bahsedilebilir.
Dolayısıyla takva ‘ibadetlerimizi’ ‘kalite kontrolü’nden geçiren bir duyarlılık halidir. Takvayı bu nedenle ‘kaliteli kulluk’ olarak da tarif edebiliriz.