Önce MÜSLÜMAN olmaklığımızda antak kalalım !

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
29. Küfür Bahsi

Ve dahi küfür üçtür: Küfr-i inadı, küfr-i cehlî, küfr-i hükmî. Küfr-i inadı: Ebu Cehil ve Firavun ve Nemrud ve Şaddad (in bildikleri halde inat ederek yaptıkları) küfür gibi. Bir adam bunları Cehennemliktir deyü hükm eylese hükmü caizdir.

Ve küfr-i cehlî: Avam-ı kâfirlere, bu dinin hak olduğunu bilir ve ezan-ı Muhammedi okunur iken işitirler de "gel müslüman ol" desen "biz atamızdan ve babamızdan böyle gideriz" derler.

Küfr-i hükmî deyü tazim olunacak yerde tahkir, tahkir olunacak yerde tazim eder ise buna küfr-i hükmî derler, bu dahi küfürdür.

Ve tazim olunacak şeye; Allahu azimü'ş-şan'ın evliyasına ve enbiyasına ve ulemasına ve ilm-i fıkıh kitaplarına ve fetva-yı şeriflere tazim edecek iken tahkir eder ise ol dahi küfürdür. Ve tahkir olunacak şeye tazım; kâfirlerin âyin-i dinlerini beğenmek ve zünnarını kuşanmak ve şapka giymek ve muhabbet edip onlara el kavuşturmak gibi, bunların cümlesi küfürdür demişler.

Küfrün yedi zararı vardır:

1. Dini ve nikâhı gider,

2. Boğazladığı yenmez,

3. Helali (hanımı) ile ettiği cima zina olur,

4. Ol adamı öldürmek vacip olur,

5. Cennet ondan ırak olur,

6. Nar-ı Cehîm (Cehennem ateşi) ona yakın olur,

7. Ol halde ölürse namazı kılınmaz.

Rızasıyla "filan şey filan adamdadır yahut yoktur kâfir olayım, cehûd olayım" deyü yemin eylemiş olsa, ol şey ol adamda ister olsun ister olmasın rızayı küfürdür (küfre razı olmaktır), tecdid-i iman ve nikâh (iman ve nikâhı yenilemek) lazımdır. "Zina ve livata helal olaydı, ben de işlese idim" deyü temenni ederse bu dahi küfürdür. Allahu azimü'ş-şan sakınmaktan münezzehtir. Bir adam dese ki "cemî-i peygamberlere inandım amma Âdem aley-hi's-selâm peygamber midir değil midir bilmezin (bilmiyorum)" dese kâfir olur. Bir kimse Hazreti Muhammmed aleyhi's-selâm'ın âhır zaman peygamberi olduğunu bilmese kâfir olur. Bir kimse "peygamberlerin dediği gerçek ise biz kurtulduk" dese kâfir olur demişler. -Birgivî merhum diyor ki: "Bu fakirin anladığı, bu sözü şek (şüphe) tarikiyle derse küfürdür, eğer ilzam tarikiyle derse küfür değildir-. Bir kimseye "gel namaz kıl" deseler ol da kılmazın dese kâfir olur demişler, amma muradı senin sözünle kılmazın Allah Taâlâ'nın emri olduğu erilden kıların dese kâfir olmaz.

Bir kimseye "gel tıraş ol ve tırnakların(ı) kes, zira sünnet-i Resûl'dür" deseler o da yapmasa) kâfir olur demişler. Sair sünnetler de böyledir. Hususan şol sünnetler ki sünnetliği maruf ve sübütu tevatür ile sabit ola; misvak gibi. -Birgivî merhum buyurur ki:" Bu fakirin anladığı, bu sözü, sünnetliği inkâr tarikiyle deseler küfürdür ve eğer muradı senin emrinle işlemezin belki Resûlüllah'ın sünneti olduğu ecilden işlerin dese küfür değildir". Nitekim muhakkıkîn (tahkik ehli âlimler) böyle tafsil etmişlerdir-. Bir kız ile bir oğlan âkil ve baliğ olsalar, onları nikâh etseler ve sıfât-ı imanı sual etseler, bilmeseler onlar müslüman değildir. Ve onları müslüman edip imanını ve islâmını öğretip badehu (sonra) nikâhlarını kıyarlarsa nikâhları nikâh olur.

Ve dahi bir kimse bıyıkların(ı) kırkdıkda yanında duran adam "bir şeye yaramadı'" dese küfürden korkulur, zira sünneti tahfif etmiş (hafife almış) olur.

Ve dahi bir adam harir esvap (ipek elbise) giyse, bir ahar (başka) kimse dahi mübarek olsun dese küfürden korkulur. Ve dahi bir kimse bir mekruhu işlese -meselâ kıbleye karşı ayağın(ı) uzatıp yatmak yahut tükürmek, kıbleye karşı bevl etmek (işemek) gibi- bunları işleyen adama "bu mekruhtur, işleme" deseler, ol adam da ona "her günahımız bu kadar olsa" dese küfründen korkulur yani mekruhu bir şeyden saymadığı için. Ve dahi bir adamın hizmetkârı kapıdan içeri girse, efendisine selâm verse, efendisinin yanında bir adam olsa da dese ki "sus, edepsiz efendisine selâm verir mi?" dese ol adam kâfir olur, amma muradı âdâb-ı tarikat olup selâmı kalpten vermek gerek idi demek ise küfür olmaması zahirdir. Ve dahi bir adam bir adamın gıybetinde bir şey söylese, yanında birisi" ne lazım gıybet etme" dese, ol adam "bu bir şey midir?" dese kâfir olur demişler, haramı istihsan ettiği (güzel gördüğü) için.

Bir kimse dese ki "Allah Taâlâ bana Cennet verirse sensiz girmezem" dese yahut "filan ile Cennet'e girmeğe emr olunsam girmezem" yahut "Allah Taâlâ bana Cennet verse dilemezin lakin dîdarın görmesin dilerim" dese bu cümle küfürdür demişler.

Bir kimse "iman artar veya eksilir" dese küfürdür demişler. -Fâzıl Birgivî bu makamda buyurur ki : "Bu fakirin anladığı oldur ki, mü'menun bih (inanılan şey) itibariyle artar eksilir dese küfürdür demişler amma yakîn ve kuvvet-i sıdk itibariyle küfür değildir. Zira müçtehidînden çok kimseler imanın ziyade ve noksanına kaildirler"-.

Bir kimse kıble ikidir; biri Kabe biri Kudüs'tür dese küfürdür demişler. —Birgivî merhum buyurur: Bu fakirin anladığı, şimdiki halde ikidir dese küfürdür amma "Bey- t-i mukaddes kıble idi sonra nesh olup kıble Kabe oldu" dese küfür değildir-.

Bir kimse bir âlime buğz etse ya söğse bir sebepsiz, onun üzerine küfürden korkulur.

Bir kimse "kâfirlerin işi güzeldir" itikat etse küfürdür demişler.

Bir kimse taam yer iken "söylemek mecusîlerden iyi nesnedir" dese yahut "hayız ve nifas halinde avretiyle yatmak mecusîlerden güzel nesnedir" dese ol kişi kâfir olur demişler.

Bir kimse "sen mümin misin?" dese ol dahi "inşaallah" dese, teviline kadir olmasa küfürdür demişler.

Bir kimse evladı ölen kimseye "Tanrı'ya senin oğlun gerek oldu" dese kâfir olur demişler.

Bir avret beline bir kara ip bağlasa, "bu nedir?" deseler, "zünnardır" dese kâfire olur demişler ve erine haram olur.

Bir kişi haram taam yedikte "bismillah" dese kâfir olur demişler. -Birgivî hazretleri buyurur ki: Bu fakirin anladığı haram li-aynihi olursa; sücü (şarap) gibi ve murdar olmuş hayvan eti ve yağı gibi, eğer haram li-aynihi olduğunu bilirse. Zira ismullâhı (Allah'ın ismini) tahfif etmiş olur, zira mansûsdur (nasla tayin edilmiştir). İmamlarımızdan mervidir ki bir kimse bir taama gadap edip "bismillah" dese kâfir olmaz-.

Bir kişi bir gayrıya beddua etse ki "Allah Taâlâ senin canını küfürle alsın"dese kâfir olmasında ulema ihtilaf ettiler. Aslı budur ki, kendinin küfrüne rıza bilittifak küfürdür amma gayrın küfrüne rıza bazıları katında ol dahi mutlak küfürdür ve bazıları katında istihsanen (iyi ve güzel görerek) rıza ise küfürdür, amma "zulüm ve fisktan ötürü azabı dâim Şedid olsun" deyü rıza ise küfür değildir. -Birgivî merhum buyurur ki: Bu kavli esah anlarız, zira Kur'an-ı azim'de Hazreti Musa aleyhi's-selâm kıssasında buna delil vardır-.

Bir kimse "Allah Taâlâ bilir, filan işi işlemedim" dese, hâlbuki işi işlediğini bilse ulema küfründe ittifak ettiler, esah budur ki kâfir olur, vechi budur ki Hak Taâlâ hazretlerine cehl-i mürekkep isbat etmiş olduğu teemmül ile (düşünmekle) zahir olur.

Bir kimse bir avreti şahitsiz nikâh etse, ol er ile avret "Tanrı ve peygamber şahidimiz" deseler ikisi de kâfir olur demişler. Zira Peygamber aleyhi's-selâm gaybı bilmez, gaybı bilir demek olur. Peygamberimiz aleyhi's-selâtü ve's-selâm diri iken gaybı bilmez idi, ahırete rıhlet buyurdukta (göçtükte) kanda (nasıl) bilir demişler.

Bir kimse "ben uğurlananları ve yitikleri bilirim" dese, böyle diyen ve buna inanan kâfir olur. Bir kimse "bana cin haber verir, onun ile bilirim" dese yine kâfir olur. Zira peygamberler gaybı bilmezler, cin(ler) dahi gaybı bilmezler, ancak gaybı bilmek Allah Taâlâ hazretlerine mahsustur ve O'nun bildirdiğini bilir.

Bir kimse Allah Taâlâ'ya and içmek dilese bir ahar (başka) kimse "Ben senin Allah Taâlâ'ya and içtiğini dilemem, talaka ve itâka (boşamaya ve azat etmeye) andını dilerim" dese ulema küfründe ihtilaf ettiler, ekseri kâfir olur demişler.

Bir kimse bir kimseye "senin dîdarın (görme ve bakışın) bana can alıcı gibidir" dese ulema bunda ihtilaf ettiler, ekseri kâfir olur demişler. Zira can alıcı Allah Taâlâ'nın ulu meleğidir ve meleği tahfif küfürdür.

Bir kimse "beynamazlık hoş iştir" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse bir adama "gel namaz kıl" dese ol da "bana namaz kılmak katı iştir" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse "Allah Taâlâ gökte benim şahidimdir" dese kâfir olur. Zira Allah Taâlâ'ya mekân isbat etmiş olur, Allah Taâlâ mekândan beridir.

Bir kimse Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "her yemek yedikte parmağın(ı) yalardı" dese bir ahar (başka) kişi "bu edepsizliktir" dese kâfir olur.

Bir kimse "rızk Allah Taâlâ'dandır lakin kuldan hareket de gerektir" dese bu söz şirktir, zira hareket de Allah Taâlâ'dandır demişler.

Bir kimse "Nasranî (Hıristiyan) olmak Yahudi olmaktan hayırlıdır" dese kâfir olur demişler, 'Yahudi şerlidir Nasranîden" demek gerektir.

Bir kimse "kâfir olmak yeğdir hıyanet olmaktan" dese Ebu'l-Kasım rahmettulahi aleyh kavline göre kâfir olur demişler.

Bir kimse haramdan sadaka verse ve ondan sevap umsa, alan fakir de haramdan olduğun(u) bilse, dua etse, veren dahi âmin dese ikisi dahi kâfir olur demişler.

Bir kimse "benim ilim meclisinde ne işim var" dese yahut "âlimlerin dediğini etmeye kim kadir olur" dese (ve)ya fetvayı yere bıraksa da "nedir bu?" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse hasmına "şer'a gidelim" dese ol dahi "bir muhzır (mahkeme mübaşiri) getirmeyince gitmem" dese yahut "şeriatı ben ne bileyim" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse küfür söylese, bir kişi dahi gülse, gülen dahi kâfir olur. Meğer gülmesi zaruri olsa, öyle olsa küfür değildir.

Bir kimse "Tanrı'dan hâli yer yok" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse "ervâh-ı meşayıh (şeyhlerin ruhları) hazırdır, bilirler" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse "ben şer'i bilmem" dese kâfir olur demişler.

Bir kimse "Âdem aleyhi's-selâm bez dokurdu" dese, birisi dahi öyle dese; "biz çulha oğlanları imişiz" dese kâfir olur demişler.

Bir kişi küçük günah işlese, birisi dahi ona "tevbe et" dese, ol dahi "ne işledim ki tevbe edeyim" dese kâfir olur demişler.

Dahi iki kişi çekişseler, birbirine "gel ilme gidelim" dese, ol dahi "ben ilmi ne bileyim" dese kâfir olur demişler, zira ilmi istihfaftır demişler.

Bir kimseye "zürriyetin kimdir, miletin kimdir, itikatta mezhebin kimdir, amelde mezhebin kimdir?" deyü sual etseler, bilmese, ol adamın zimmîden{Zimmî: İslâm devletinin uyrukluğu ve himayesi altında bulunan gayrı müslim kişi} farkı yoktur.

Bir haram-ı katiyi -ki sücü (şarap) ve hınzır (domuz) eti gibi- helaldir dese ya helal-i katiyi haramdır dese kâfir olur demişler. Cemî-i edyanda (bütün dinlerde) haram olup hilli (helal oluşu) hikmete muhalif olanın helal olmasını arzu etmek küfürdür; zina ve livata ve karnı doyduktan sonra taam yemek gibi. Amma şarabın helal olmasını temenni etmek küfür değildir.

Bir kimsenin Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı muhavere (konuşma) ve laf ve latife arasında istimal etmesi küfürdür demişler.

Bir kimse meselâ bir Yahya adlı kimseye "Ey Yahya (peygamber), Kitab'ı al" (Meryem 19/12) dese kâfir olur, demişler.

Bir kime "şimdi sana söğsem söğmenin adını günah koymuşlar" dese afattır.

Bir kimse "Cebrail buzağısı gibi çırçıplak olmuşsun" dese afattır.

Bir kimse Allah Tebareke ve Taâlâ'dan gayrı eşyaya yemin etse haramdır. Haramı işleyen, mürted (dinden çıkan) ve kâfir olmaz, meğer mansûs aleyh olan (nasla tayin edilmiş olan) harama helal dese kâfir olur.

Ve dahi "oğlum başı için" veya "başım için" kelimelerine yemin billahi atf etse, meselâ "Vallahi oğlum başı için" dese korkulur.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Şer'î Deliller | Din | Mezheb

Ve dahi edille-i şer'iyye (şer'î deliller) dörttür: Kitap, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı müctehid. Kitap, Allahu azimü'ş-şan'ın kelâmına; sünnet, kavl-i Resul, fiil-i Resul, takrîr-i Resul{Kavl-i Resul: Hz. Peygamberin sözü fiil-i Resûl: O'nun davranışı, takrir-i Resul: Başkalarının yapıp da Hz Peygamberin uygun gördüğü veya ses çıkarmadığı şeylerdir. Bu üçü Sünnet'i meydana getirir.}, bu üçüne; icma-ı ümmet, ümmetlerin bir yere cem' olmasına; kıyas, müctehitlerin bir şeyi bir şeye benzetmesine derler.

Ve dahi enbiyanın (peygamberlerin) Allahu azimü'ş-şan tarafından itikadda yani inanmaya müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Ümmetlerin kabul ettiğine şeriat derler.

Ve dahi mezhep deyü yola derler. Bizim iki yolumuz vardır; biri itikad yolu ve biri amel yolu. İtikad yolunda kulağuzumuz Ebu Mansur Matüridî, amel yolunda kulağuzumuz İmam-ı Azam Ebu Hanife. Ve dahi Ebu Mansur Matüridî'nin adı Muhammed, babasının adı Muhammed, dedesinin adı Muhammed, hocasının adı Ebu Ridil İbadî. Ebu Ridil İbadî'nin hocasının ismi Ebu Bekir Cürcanî ve onun hocasının ismi Ebu Süleyman Cürcanî, Ebu Süleyman Cürcanî'nin hocasının ismi Ebu Yusuf ve İmam-ı

Muhammed, bunların cümlesinin hocasının ismi İmam-ı Azam Ebu Hanife rahmetullâhi aleyhi rahmeten vâsiaten.

Cümle nâsın (bütün insanların) üç imamı vardır ki onları bilmek farzdır: Emirde, nehiyde imamımız Kur'an-ı azimü'ş-şan, şeriatta imamımız Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri, nizam-ı âlemde imamımız padişah-ı âlem-penah hazretleridir.

Ve dahi İmam-ı Azamın ismi Numan, babasının ismi Sabit, Sabitin babasının ismi Hürmüz, Hürmüz'ün babasının ismi Tavus, İmam-ı Azam'ın hocasının ismi Hammâd, Hammâd'ın hocasının ismi İbrahim Nehaî, ibrahim Nehaî'nin hocasının ismi İmam-ı Alkame, İmam-ı Alkame'nin hocasının ismi İbn Mesud radıyallâhu taâlâ anhu, İbn Mesud, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemden ahz etmiştir, Resûlüllah aleyhi's-selâm dahi Cebrail aleyhi's-selâmdan ahz etmiştir, Cebrail aleyhi's-selâma Allahu azimü'ş-şan emr eylemiştir.
 

ihvncnr

İhvan Forum Üye
Katılım
12 Eki 2018
Mesajlar
41
Tepkime puanı
7
Puanları
0
görüş birliği sağlamak, mutabık olmak
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
18. Dört Cevher
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hazretleri beni âdeme (ademoğluna) dört cevher vermiştir:
1. Akıl,
2. İman,
3. Haya,
4. Amel-i sâlih.
Bu dördü dört şeyi giderir: Akıl gadabı, iman hasedi, haya ucbu (kendini beğenmişliği), amel-i sâlih gıybeti.
Ve dahi amelin kabul olmasının şartı ve sebebi dörttür:
1. İlim,
2. Niyet,
3. Hulûs,
4. Sabır.
İlim olmayınca amel olmaz, niyet olmayınca amel olmaz, hulûs olmayınca amel makbul olmaz amma sabır cümleden akdemdir (hepsinden öncedir). Allahu azimü'ş-şan "Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara 2/153) buyurdu.
19. Peygamberimizin 20 Vasfı
Ve dahi bizim peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine mahsus yirmi kadar sıfatlar vardır, beyan olunur:
1. İnsanla cine gönderilmiş hak peygamberdir,
2. Şeriatının hükmü kıyamete değin bakidir,
3. Şeriatı evvel geçen peygamberlerin bazı hükmünü nesh etmiştir, şimdi onlar ile amel etmek caiz değildir,
4. Hâtemu'l-enbiyadır,
5. Şefaati ehl-i kebâire (büyük günah sahiplerine) ve ehl-i sağâire (küçük günah sahiplerine) âmdır,
6. Validesinden sünnetli doğmuştur,
7. Tebevvül ve tağavvut ettikte (küçük ve büyük abdest bozdukta) yer yutup misk gibi kokar idi,
8. Mübarek gölgesi asla yere düşmedi,
9. Önünden gördüğü gibi ardından dahi görür idi,
10. Mübarek ayağı kuma bassa iz olmaz, taşa bassa iz olur idi
11. Mübaret cesedine müezziyat olan (eziyet veren) hayvanattan bir şey konmaz idi,
12. Asla ihtilam olmadı,
13. Her nereye gitmek murad eyleseler O'nun nur-ı pâki kendinden evvel varır idi,
14. Her kimin yanına dursa mübarek boyu dört parmak yüksek gösterir idi,
15. O'nun üzerinden bir beyaz bulut eksik olmadı,
16. Salât-ı evvâbîn ve kuşluk ve teheccüd (gece) namazları O'na vacip idi, bize sünnet oldu,
17. Teyemmüm ile namaz kılmak ancak O'nun şeriatıncadır,
18. Uyusa, uyansa abdesti bozulmaz idi, zira peygamberlerin gözleri uyur kalpleri uyumaz,
19. Doğduğu gibi secdeye vardı,
20. O'nun vücud-ı pakı dünyaya gelmezden evvel şeyatîn (şeytanlar) göklere çıkarlar idi, O'nun vücud-ı pakı dünyaya geldikten sonra şeyatîn göklere çıkamaz oldu. Nice hasâis-ı Nebi (Peygamber'e mahsus haslet ve özellikler) vardır, -kütübi mutavvelâtta tafsil olunmuştur-.
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
ulen yukarda islamın şartını birden beşe çıkardın guya çuvaltmış oldun kurandaki bütün ayetlerin islamın şartı olduğunu gizledin şahadet getirene bütün ayetler farzdır onun için kelimeyişahadet islamın tek şartıdır unutma dinini kurandan öğren
ondan bundan değil oku oku anla aklet düşün aklın varsa hepsi şart
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
ulen yukarda islamın şartını birden beşe çıkardın guya çuvaltmış oldun kurandaki bütün ayetlerin islamın şartı olduğunu gizledin şahadet getirene bütün ayetler farzdır onun için kelimeyişahadet islamın tek şartıdır unutma dinini kurandan öğren
ondan bundan değil oku oku anla aklet düşün aklın varsa hepsi şart

Kurandaki ayetlerin hepsine inanmak ve iman etmek farzdır. Ama, hepsi İslâmın şartı değildir ! Yani, bir ayetlere inanırsın da onlarla amel etme şartı yoktur ! Ama, İslâmın 5 şartı ile amel etmek FARZDIR. Bu kadar basit bir inceliği şimdiye kadar analmadığınıza göre bundan sonra da asla anlayamazsınız! Hadi şimdi başka kapıya !...
Not : ULEN senin babandır !
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
hangi ayet size uymaz beyim amel etmezsiniz o ayete uymayın ama orda bulunsunmu diyor
ulen orada firavundan bahsetse korkacan ben firvunmuyum diye hangisine uymayacaksan söyle de bilsin bu millet de
senini tanısın
not ulen dil şivesidir baba lende deriz fark etmez
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
20. Tafsil-i İmân
Ve dahi tafsil-i iman on ikidir: Rabbim Allahu azimü'ş-şan'dır, delilim Allah Taâlâ'nın "Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'adır" (Fatiha 1/1), "Tanrınız bir tek Tanrıdır, O'ndan başka tanrı yoktur, Rahman'dır, Rahim'dir" (Bakara 2/163) kavl-i şerifidir: Nebim (peygamberim) Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, delilim Allah Taâlâ'nın "Şahit olarak Allah yeter; Muhammed Allah'ın resulüdür" (Fetih 48/28-29) kavl-i şerifidir. Dinim din-i islâm, delilim Allah Taâlâ'nın "Gerçekten Allah katında din İslâmdır" (Âli imran 3/19) kavl-i şerifidir. Kitabım Kur'an-ı azimü'ş-şan, delilim "Elif lam mîm. Bu şüphe götürmeyen Kitap'tır" (Bakara 2/1-2) kavl-i şerifidir. Kıblem Kâbe-i şerif, delilim "Öyle ise yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir" (Bakara 2/144) kavl-i şerifidir. İtikadda mezhebim ehl-i sünnet ve'l-cemaat, delilim Allah Taâlâ'nın "Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun, sizi Allah'ın yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın" (En'âm 6/153) kavl-i şerifidir. Zürriyetim: Hazreti Âdem zürriyetindenim, delilim Allah Taâlâ'nın "Rabbin âdemoğlunun sulbünden zürriyetini aldı, onlara 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' dedi ve buna kendilerini şahit tuttu. Onlar da 'evet şahidiz' dediler. Bu, kıyamet günü 'bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz diyedir" (Araf 7/172) kavl-i şerifidir. Milletim millet-i İslâm, delilim Allah Taâlâ'nın "...babanız İbrahim'in milleti. O (Allah) sizi müslüman olarak isimlendirdi" (Hac 22/78) kavl-i şerifidir. Ümmet-i Muhammed'denim, delilim Allah Taâlâ'nın "Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz" (Âli imran 3/110) kavl-i şerifidir. Müminin hakka, delilim Allah Taâlâ'nın "İşte hakikaten inanmış olanlar bunlardır, onlar için Rableri katında dereceler vardır" (Enfal 8/4) kavl-i şerifidir. Elhamdülillâhi ale't-tevfîk ve estağfirullâhe min külli taksir.
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
yav huuuu sen uymuyacağın amel etmiyeceğin ayeti söyle laf kalabalığı yapma
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ وِإِنَّا لَصَادِقُونَ
Enam 146
Bu ayet cari bir hükmü bildirmez.Bize bakan tarafı içerikle ilgili değildir.
Bu türden ayetler İslam şartı değildir.Bilmek de farz değildir.İman müstesna
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ وِإِنَّا لَصَادِقُونَ
Enam 146
Bu ayet cari bir hükmü bildirmez.Bize bakan tarafı içerikle ilgili değildir.
Bu türden ayetler İslam şartı değildir.Bilmek de farz değildir.İman müstesna

Zır cahillere bir şey anlatmak deveyi hendek atlatmaktan zordur ! Bu yüzden bendeniz bir cevap vermemiştim. Bu şekilde belki de yüzlerce ayet vardır. Ama, dedik ya İslâmın inceliklerini anlayacak bir kafaya sahip olmak herkese nasib olmamıştır. Vesselâm.
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Kurandaki ayetlerin hepsine inanmak ve iman etmek farzdır. Ama, hepsi İslâmın şartı değildir ! Yani, bir ayetlere inanırsın da onlarla amel etme şartı yoktur ! Ama, İslâmın 5 şartı ile amel etmek FARZDIR. Bu kadar basit bir inceliği şimdiye kadar analmadığınıza göre bundan sonra da asla anlayamazsınız! Hadi şimdi başka kapıya !...
Not : ULEN senin babandır !

Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir. bakara 2016. ayet
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
Türkçe Transcript (*)
Ve’alâ-lleżîne hâdû harramnâ kulle żî zufur(in)(s) vemine-lbekari velġanemi harramnâ ‘aleyhim şuhûmehumâ illâ mâhamelet zuhûruhumâ evi-lhavâyâ ev mâ-ḣteleta bi’azm(in)(c) żâlike cezeynâhum bibaġyihim(s) ve-innâ lesâdikûn(e)


Abdulaziz Bayındır Meali
Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık[*]. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, azgınlıklarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz doğruyu söyleriz.*


Abdulbaki Gölpınarlı Meali
Biz, Yahudilere, tırnakları bulunan bütün hayvanları ve sırtlarına yapışmış, yahut kemiklerine sıvanmış, yahut da bağırsaklarına karışmış olan yağlardan başka sığır ve koyunun tekmil yağlarını haram etmiştik. Bu da, isyanlarından dolayı onlara verdiğimiz ceza yüzündendi ve şüphe yok ki biz, sözümüzde doğruyuz.


Abdullah Parlıyan Meali
Biz yalnızca Yahudi inancını benimseyenlere, bütün tırnaklı hayvanları yasakladık ve onlara sığır ve koyunların iç yağlarını da yasakladık. Hayvanların sırt tarafındaki ve bağırsaklarındaki yağlar ile kemiğin içindekiler hariç. Böylece işledikleri zulümler yüzünden onları cezalandırdık. Unutmayın biz, sözümüzde duranlarız.


Ahmet Tekin Meali
Yahudiliğin takipçilerine de bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığırların, koyunların ve keçilerin yağlarını da onlara haram kıldık. Kural tanımamaları, hakka riayet etmemeleri, tecavüzleri, isyanları ve zulümleri sebebiyle onları böyle cezalandırdık. Bizim vaatler ve tehditlerle ilgili sözlerimiz doğrudur.*


Ahmet Varol Meali
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Sığırların ve koyunların, sırtlarında bulunan yahut bağırsaklarına yapışık veya kemiklerine karışmış olanların dışındaki içyağlarını haram kılmıştık. Taşkınlıkları yüzünden onları işte böyle cezalandırdık. Şüphe yok ki biz doğru sözlüyüz.


Ali Bulaç Meali
Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.


Ali Fikri Yavuz Meali
Biz, Yahudî'lere tırnaklı hayvanların hepsini haram ettik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da kendilerine haram yaptık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan, yahut kemiklerine karışan yağlar müstesnadır. Bu haramı onlara, zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Şüphe yok ki biz, her hususta sadıkız.


Bahaeddin Sağlam Meali
Yahudi olanlara tırnaklı olan bütün hayvanları haram kılmıştık. Sığır ve koyundan da, sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olan veya kemik ile karışmış olan hariç, diğer yağlarını onlara haram kıldık. Bu, onların azgınlıklarından dolayı onlara verdiğimiz bir ceza idi. Ve şüphesiz Biz, doğru söyleriz.*


Bayraktar Bayraklı Meali
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında veya bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.


Cemal Külünkoğlu Meali
Biz, Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleriz/sözümüzde dururuz! *


Diyanet İşleri Meali (Eski)
Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.


Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık.[201] Biz elbette doğru söyleyenleriz.*


Diyanet Vakfı Meali
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezâdır. Biz elbette doğru söyleyeniz.*


Edip Yüksel Meali
Yahudilere tüm tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığır ve koyunun da yağlarını haram ettik; ancak sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları, veya kemiklerine karışmış olanlar hariç. Aşırı gitmelerinden ötürü onları böyle cezalandırdık. Biz doğru sözlüyüz.


Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.


Elmalılı Meali (Orjinal)
Yehudîlere her tırnaklıyı haram kıldık, bir de bunlara sığır ve en'amdan sırtlarında olan veya bağırsakları üzerinde bulunan veya kemikle ıhtilât eden kuyruk kısmından maada yağlarını dahi haram kıldık fakat bunu onlara bağıyleri yüzünden bir cezâ yaptık, şüphesiz biz her hussuta sâdıkız


Hasan Basri Çantay Meali
Biz, Yahudilere bütün tırnaklı (hayvan) ları haram etdik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da üzerlerine haram kıldık. Bunların sırtlarına veya barsaklarına yapışan, yahud kemiğe karışan (yağlar bu hükümden) müstesnadır. Bu (fahrîmi) onlara, zulümlerinden dolayı, ceza olarak yapdık. Biz elbette doğrucularız.


Hayrat Neşriyat Meali
Yahudi olanlara da bütün tırnaklı (hayvan)ları haram kıldık. Sığır ve davarın iç yağlarını da onlara haram kıldık; ancak sırtlarının veya bağırsaklar(ın)ın taşıdığı ya da kemiğe karışan (yağ)lar müstesnâ. Azgınlıkları sebebiyle onları böyle cezâlandırdık. Ve muhakkak ki biz, elbette doğru (söyleyen)leriz.


Kadri Çelik Meali
Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu zulümleri yüzünden onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlü olanlarız.


Mehmet Türk Meali
(Daha önce de; Mûsa’nın dinini terk edip)1 Yahûdî olanlara bütün tırnaklı hayvanları2 haram kıldık. Ayrıca sığır ve davardan da sırt, bağırsak ve kemik yağları dışında kalan tüm içyağlarını3 haram kıldık. İşte Biz onları, azgınlıkları yüzünden böyle cezâlandırdık.4 Şüphesiz Bizim bu söylediklerimiz, gerçekten doğrudur.*


Muhammed Esed Meali
Biz [yalnızca] yahudi itikadını benimseyenlere bütün tırnaklı hayvanları yasakladık; 137 ve onlara koyun ve ineğin iç yağlarını da yasakladık, (hayvanların) sırt tarafındaki veya bağırsaklarındaki yağlar ile kemiğin içindekiler hariç: 138 böylece işledikleri zulümler yüzünden onları cezalandırdık; zira, unutmayın, Biz sözümüzde dururuz! 139


Mustafa İslamoğlu Meali
Yahudileşenlere[1138] tırnaklı her tür hayvanı haram kıldık; ve onlara ineğin ve koyunun sırt, bağırsak ve kemik yağları dışında kalan içyağlarını da haram kıldık: Onları, değer yıkıcılıkları yüzünden işte bu şekilde cezalandırdık: çünkü Biz, kesinlikle sözümüze sahibiz.[1139]*


Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Ve Yahudiler üzerine her tırnaklı olanı haram kıldık ve onlara sığırdan ve koyundan (çıkarılan) iç yağlarını da haram kıldık. Ancak bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışkan olan veya bir kemikle karışan yağlar müstesna. Bunu onlara haddi tecavüz ettiklerı için bir ceza olarak yaptık. Ve şüphe yok ki Biz elbette sâdıkl

yukarda size onlarca meal verdik şimdi bir müslüman bu ayet bana değil yahudileremi der yoksa
müslümana hangi hayvanlar haram vede murdar der düşünür vede ayetleri takip eder





Arapça Metin
Detaylı İnceleme Yeni
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَمَيْتَةً اَوْ دَمًا مَسْفُوحًا اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقًا اُهِلَّ لِغَيْرِاللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Türkçe Transcript (*)
Kul lâ ecidu fîmâ ûhiye ileyye muharramen ‘alâ tâ’imin yat’amuhu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfûhan ev lahme ḣinzîrin fe-innehu ricsun ev fiskan uhille liġayri(A)llâhi bih(i)(c) femeni-dturra ġayra bâġin velâ ‘âdin fe-inne rabbeke ġafûrun rahîm(un)


Abdulaziz Bayındır Meali
De ki: “Bana gelen vahiyde yiyen kişiye yemesi haram kılınmış bir şey bulamıyorum; ölü (leş), akmış kan, tam bir zararlı olan domuz eti ya da fasıklık edip Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan olursa başka. Kim zorda kalır da isyan etmeden ve aşırıya gitmeden bunlardan yerse senin Rabbin onu bağışlar ve ikram eder.”


Abdulbaki Gölpınarlı Meali
De ki: Bana vahyedilenler arasında ölmüş hayvan etinden, dökülmüş kandan, yahut da domuz etinden başka, yiyene haram edilen bir şey bulamıyorum ben. Şüphe yok ki domuz, pistir ve bir de Allah'tan başkası için kesilen hayvan haramdır ki bu da pek kötü bir şeydir. Ancak zorada kalana, isyan etmeyi kurmamak ve ihtiyaçtan fazla da yememek şartıyla helaldir bunlar ve hiç şüphe yoktur ki Rabbin, suçları örter, rahimdir.


Abdullah Parlıyan Meali
De ki, ey peygamber! “Bana vahyedilenler de leş veya akan kan veya iğrenç bir şey olan domuz eti, ilâhî sınırı aşıp günah işleyerek, Allah'tan başkası adına boğazlanan hayvandan başka yiyecek bir kimse için, yenmesi haram olan hiçbir şey görmüyorum. Ama kişi, ölüm tehlikesi gibi bir zaruret içindeyse, aç gözlüce saldırmadan ve zaruri ihtiyacını da aşmadan yiyebilir, bilin ki Rabbiniz acıyandır, bağışlayandır.”


Ahmet Tekin Meali
“Bana vahyolunan Kur'ân'da, bu haram dediklerinizi yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak ölmüş hayvan-leş, veya akıtılmış kan yahut domuz eti-bu gerçekten pistir, zararlıdır- yahut hak dinin kurallarının dışına çıkma, günah işleme, isyan etme kastıyla Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan olursa bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, helâl saymayarak, zarurî ihtiyaç sınırını aşmadan bunlardan yiyebilir. Rabbin kesinlikle kullarını koruma kalkanına alır, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir." de.


Ahmet Varol Meali
De ki: "Bana vahyedilenler arasında, leş, akıtılan kan, domuz eti -ki bu kesinlikle murdardır- ve yoldan çıkarak Allah'tan başkasının adına kesilmiş olanın dışında (bu sizin haram olduğunu ileri sürdüklerinizden) bir şey yiyene yediğinin haram olduğuna dair bir hüküm bulamıyorum. Kim çaresiz kalarak (haram kılınmış olanlardan) taşkınlık etmeden [17] ve aşırıya gitmeden yerse (bilsin ki) Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir."*


Ali Bulaç Meali
De ki: 'Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardırya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla(bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.


Ali Fikri Yavuz Meali
(Ey Rasûlüm) de ki: “- Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi, haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar var: Ölü, yahut akıtılan kan, yahut domuz eti ki, o şüphesiz bir pistir, yahut Allah'dan başkasının adına bir fısk olarak boğazlanan. Bununla beraber her kim bunlarda çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak üzere yiyebilir. Çünkü Rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.


Bahaeddin Sağlam Meali
De ki: “Bana vahyedilenler içinde yiyebilen için haram olan bir şey bulamıyorum; meğerki o şey leş veya akıtılmış kan veya domuz eti –çünkü o pistir- veya kanunsuz olarak, Allah’tan gayri şeylere kesilen bir kurban ise…” Kim, istemeyerek veya haddi aşmayarak bunlardan yemek zorunda kalırsa, bilsin ki Rabbin, Gafur ve Rahimdir.


Bayraktar Bayraklı Meali
De ki: “Bana vahyedilende, leş veya akan kan veya iğrenç bir şey olan domuz eti ya da üzerinde Allah'tan başka bir ismin anıldığı günahkârca bir kurban dışında, yenmesi yasak olan hiçbir şey bulamıyorum. Ama kişi zaruret içindeyse, başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere yiyebilir. Rabbin affedicidir; merhamet sahibidir.”


Cemal Külünkoğlu Meali
De ki: “Bana vahyedilenlerde leş, akan kan, iğrenç bir şey olan domuz eti, üzerinde Allah'tan başka bir ismin anıldığı kurban dışında yenmesi yasak olan hiçbir şey görmüyorum. Kim de çaresiz kalırsa açgözlüce saldırmadan ve zaruri ihtiyacını da aşmadan (isteksiz olarak yerse bunda bir sakınca yoktur). Çünkü, şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”


Diyanet İşleri Meali (Eski)
De ki: "Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti ki pistir ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum; fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir." Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder.


şimdi yukardaki ayetide okursan bu gün eşegi atı buna benzer hayvanları kim haram kıldı diye düşün derim
nasıl yahudilere inen ayetlere meyletmiş bir topluluk olduğumuzu görürsünüz işte iki ayette kıyaslanıp
amelel etmemizi gerektirir
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
kurandaki bütün ayetler farz dır hepsi ile amel etmek yükümlülüğü vardır
vay efendim bak bu ayete
Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir. bakara 2016. ayet

şimdi savaş zaruri oldu yapmayacakmısınız zize farz kılındı amel etmek zorundasınız istemesenizde
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
16. İmân Ve İslâm
Ve dahi iman ve islâm ikisi birdir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu azimü'ş-şan'dan getirdiği şeyleri dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektir; buna iman ve islâm derler.
Ve dahi din ve millet ikisi birdir. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu azimü'ş-şan'dan itikada müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Şeriat: Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâmın Hak Taâlâ'dan a'mâle (muamelât, ibadet) müteallik getirdiği şeylere şeriat derler.
Ve dahi iman-ı icmali kâfidir, tafsil dahi lazım değildir.{İcmali iman: Peygamberin tebliğ buyurduğu şeylerin hepsine birden, toptan inanmak; Tafsili iman: iman esaslarına, Kitap ve sünnetle gelen şeylerin hepsine, hükümlerini bilerek, tasdik ederek inanmaktır.} Mukallidin imanı, sahihtir ve bazı yerde tafsil dahi lazımdır.
İman dahi üç kısımdır: îman-ı taklidi, iman-ı istidlâlî, iman-ı hakikî.
İman-ı taklidi; farzı, vacibi, sünneti, müstehapları bilmez, anasından babasından gördüğü gibi yatar kalkar, onun imanından korkulur.
İman-ı istidlali; farzı, vacibi, sünneti, müstehabı hem bilir hem amel eder ve hem bildirir, üstaddan varmış öğrenmiş, onun imanı kuvvetlidir.
İman-ı hakikî; cümle âlem bir yere gelse Rabbisini inkâr etseler ol etmez, asla kalbine şek ve şüphe gelmez, onun imanı enbiya (peygamberler) imanı gibidir, (diğer iman nevilerinin) cümlesinden âlâdır.
Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye (şerî hükümler) amele müteallıkdır, imana müteallik değildir. Yalnız iman ile Cennet'e girilir, yalnız amel ile Cennet'e girilmez; iman amelsiz makbuldür amma amel imansız kabul değildir; iman husemaya (yakınlara) verilmez, amelin sevabı verilir; iman vasiyet olmaz, amel vasiyet olur; ameli terk eden kâfir olmaz, imanı terk eden kâfir olur. Cemî-i enbiyaların (bütün peygamberlerin) imanı birdir, ahkâmlarında ihtilaf vardır.
Ve dahi iman iki nevidir: Biri iman-ı hılkî, biri iman-ı kesbî.
îman-ı hılkî ahd-i mîsak vaktinde kulların belî (evet) demesidir.{îman-ı hılkî: Yaratılıştan gelen iman. Kur'an'da ifade edildiğine göre Yüce Allah ruhları yarattığı zaman onlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuş, onlar da "belâ" (evet) demişlerdir. Bu konuşmaya "elest bezmi" denir (bk. A'raf
7/172). İman-ı kesbî: Kazanılan, elde edilen, farkına varılan iman.} İman-ı kesbî ba'de'l-bülûğ (bulûğa erdikten sonra) cemî-i müminlerin (bütün müminlerin) imanı birdir, amelleri bir değildir.
Ve dahi iman ile amel beyninde (arasında) fark: İman kâfir ile müslime tâbidir; iman farz-ı dâimdir, amel farz-ı muvakkattır; iman kâfir ile müslime farzdır, amel yalnız müslime farzdır.
Ve dahi iman sekiz nevidir:
İman-ı metbû: Melekler imanıdır; îman-ı ma'sûm: Enbiya imanıdır; İman-ı makbul: Müminler imanıdır; İman-ı mevkuf: Ehl-i bidat imanıdır; İman-ı merdut: Münafıklar imanıdır; İman-ı taklit: Anasından babasından görmüş, üstattan ögrenmeyenin imanıdır, onun imanından korkulur; İman-ı istidlali: Mevlâ-yı müteâli delil ile bilendir, onun imanı kuvvetlidir; İman-ı hakikî: Cümle âlem bir yere gelseler, Rabbisini inkâr etseler ol inkâr etmez ve asla kalbine şek ve şüphe gelmez, bu cümleden a'lâdır.
Ve dahi imanın hükmü üçtür:
1. Boynu kılıçtan kurtulur,
2. Malı haraçtan{Haraç: Müslüman bir ülkedeki gayrı müslimlerden alınan toprak vergisi.} kurtulur,
3. Cesedi Cehennem'de muhalled (ebedi) kalmaz, yanar ise de çıkar.
"Âmentü billahi... ilâ ahırihi": Buna sıfât-ı iman ve mü'menün bih ve zat-ı iman ve aslî iman denilir, -ululuğuna binaen ve şerefine binaen-
Ve dahi imanın medarı ikidir: Akıl olmak, baliğ olmak (akıllı olmak ve buluğ çağına girmiş olmak). İmanın aslı ikidir: Âlemin yaratılması, Kur'an-ı azimü'ş-şan'ın inmesi. Delili ikidir: Delil-i aklî, delil-i naklî. İmanın rüknü ikidir: İkrarım bi'l-lisan (dil ile ikrar) ve tasdîkun bi'l-cenan (kalp ile tasdik); bunların da şartı ikidir: Kalbin şartı şek olmamak, dilin şartı temyiz etmek.
Ve dahi iman mahlûk mudur, gayrı mahlûk mudur (yaratılmış mıdır, yaratılmamış mıdır?) Allahu azimü'ş-şan'ın hidayeti olduğu haysiyetten gayrı mahlûktur amma abdin (kulun) tasdik ve ikrar etmesi cihetiyle mahlûktur. İman cemi' midir, tefrik midir? Kalpte cemi'dir, azada tefrîkdir.{îman kalpte bir bütündür, bütün iman esasları bu bütünlüğün içindedir, fakat imanın, iman esaslarının insanın organları üzerindeki görünümleri, tezahür ve tecellileri farklı olabilir.}
Yakîn: Allahu azimü'ş-şan'ın zatını kemaliyle bilmek,
Havf: Allahu azimü'ş-şan'dan korkmak, Reca: Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek,
Mahabbetullah: Allah'a ve Resulüne muhabbet etmek,
Haya: Allah'tan ve Resulünden utanmak, Tevekkül: Cemî-i umurunu (bütün işlerini) Allah'a ısmarlamak.
Ve dahi iman ve islâm ve ihsan neye derler?: İman altı şeye inanmağa derler,
İslâm Allahu azimü'ş-şan'ın emrini tutmaya ve nehyinden ictinab etmeye (kaçınmaya) derler,
İhsan: Allahu azimü'ş-şan'ı görür gibi ibadet etmeye derler.
Ve dahi iman ve marifet ve tevhid ve şeriat ve din ve millet neye derler?:
İman: Luğatta mutlak tasdik etmeye derler, şer'de altı şeyi tasdik etmeye derler,
Marifet: Allahu azimü'ş-şan'ı kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan beri bilmektir.
Tevhid: Allahu azimü'ş-şan'ı birlemektir,
Şeriat: Allahu azimü'ş-şan'ın emrine inkıyad (uymak) ve nehyinden ictinab etmektir (kaçınmaktır),
Din ve millet: Bu cümlesi üzerine ölünceye dek dâim olmaktır.
Ve dahi iman beş kalenin içinde hıfz olur (korunur):
1. Yakîn,
2. İhlas,
3. Eda-yı farz (farzları yerine getirmek),
4. İtmam-ı sünnet (sünnetleri tam yapmak),
5. Hıfz-ı edep (edebi muhafaza)dir.
Her kim bu beş şeyi hıfz eder ise imanını hıfz etmiş olur, birini terk eder ise düşman galip olur. (İmanın düşmanı) dörttür: Sağda neva, solda nefis, önde dünya, ensede şeytan imanı almak diler. İmanımızı Allah Taâlâ düşmanların şerrinden emin eyleye.
"La ilahe illallah" demenin mâna-yı şerifi, ibadete layık ve müstahak, Allahu azimü'ş-şan'dan gayrı bir zat yoktur, ancak Allahu azimü'ş-şan vardır ve birdir, şeriki ve nazîri yoktur, mekândan münezzehtir.
"Muhammedun resûlüllâh" demenin mânası Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem Allahu azimü'ş-şan'ın hak resulüdür, biz de O'nun ümmetiyiz, elhamdülillah.
Ve dahi kelime-i tevhidin sekiz ismi vardır:
1. Kelime-i şehadet getirmek,
2. Kelime-i tevhid,
3. Kelime-i ıhlas,
4. Kelime-i takva,
5. Kelime-i tayyibe,
6. Davetü'l-hak,
7. Urve-i' vüska,
8. Kelime-i semeretü'l-Cennet.
Ve dahi (kelime-i tevhidin) şartı; ihlas, niyet, ve mânasını bilmek ve tazim ile getirmek(tir).
Ve zikir eden kimse dört şeye muhtaçtır: Tasdik, tazim ve halavet (tat ve zevk almak) ve hürmet. Tasdiki terk eden münafıktır, tazimi terk eden mübtedi'dir, halaveti' terk eden müraidir, hürmeti terk eden fâsıktır, eğer inkâr ederse kâfir olur.
Ve dahi zikir üç nevidir: Zikr-i avam ve zikr-i havas ve zikr-i ehass. Zikr-i avam cahillerin zikri ve zikr-i havas âlimlerin zikri ve zikr-i ehas enbiya(nın) zikri(dir).
Ve dahi zikir edecek aza üçtür:
1. Lisan ile zikir ki kelime-i şehadet getirmek,
2. Tevhid ve teşbih ve Kur'an okumak,
3. Kalp ile zikirdir.
Ve dahi kalbin zikri üç nevidir:
1. Allahu azimü'ş-şan'ın sıfatlarına dâll olan (delâlet eden) delilleri tefekkür etmek,
2. Ahkâm-ı şer'iyyenin delilerini tefekkür etmek,
3. Mahlûkatın sırrını tefekkür etmek, -sarı karıncadan kıla varınca(ya kadar)-.
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hazretleri "Kullarım, siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi rahmet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni dua ile zikr ederseniz ben de sizi icabet ile (duanızı kabul etmek ve ona karşılık vermekle) zikr ederim. Ve eğer siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi naîmim (nimet ve Cennetim) ile zikr ederim. Ve eğer siz beni tenhalarda zikr ederseniz ben de sizi cemiyet-i küb-rada zikr ederim. Ve eğer siz beni yoklukta zikr ederseniz ben de sizi yardımım ile zikr ederim. Ve eğer siz beni icabet ile zikr ederseniz ben de sizi hidayet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni sıdk ile ve ıhlas ile zikr ederseniz ben de sizi halas ve necat ile zikr ederim. Ve eğer siz beni Fatiha-yı şerife ile ve Fatiha-yı şerife'nin içinde olan rubûbiyet (rablık) ile zikr ederseniz ben de sizi rahmetim ile zikr ederim" deyü buyurur.
Ve dahi zikir etmenin yüz kadar faidesini ulema beyan etmiş, bazısını zikr edelim: Allahu azimü'ş-şan ondan razı olur, melekler razı olur, şeytan gamlanır, kalbi dakik ve yumuşak olur, ibadete haris olur, kalbinden gamı gider, kalbini ferahlandırır, yüzünü nurlandırır, şecaat sahibi olur, muhabbe-tullâha vasıl olur, ona marifetulahtan bir kapı açılır ve dahi seksen ahlâk-ı hamideyi (övülmüş huyu) cem etmiş olur.
"Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resûlühu" demenin mâna-ı şerifi dahi budur ki, âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri Allahu azimü'ş-şan'ın hem kuludur ve hem resulüdür. Yedi ve içti ve hatunlar nikahladı, oğulları ve kızları oldu -cümlesi Hazreti Hadice'den olmuştur, İbrahim'den gayrı, İbrahim Mâriye adlı cariyeden olmuştur, memeden kesilmeden vefat etmiştir-, cümle evlatları kendisinden evvel vefat etmiştir, -Fatıma radıyallâhu taâlâ anhadan gayrı-, onu Hazreti Ali kerremallâhu vechehuye tezvic etmiştir. Hazret-i Hasan ve Hazreti Hüseyin radıyallâhu taâlâ anhum Hazreti Ali'den olmuştur. Bu cümle kızların içinde Hazreti Fatıma efdaldir ve Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin sevgilisidir.
Resûl-i Ekrem'in on bir hatunu vardır: Hazreti Hadice ve Şevde ve Aişe ve Hafsa ve Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe ve Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt. Huzeyme ve Meymûne ve Cüveyriye ve Safiyye radıyallâhu taâlâ anhünne.
Dahi (Hazreti Muhammed) insan ile cine hak ile bâtılı, haram ile helali, dünya fani ahıret baki olduğunu, ilmihal-i dini talim ile gelmiş hak peygamberdir.
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
cübeli gibi ordan kaynak burdan kaynak kuranda yok çünki siz kurana göre yaşamıyorsunuz dedi kodu islamı sizinkisi devam edin
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Dinime dahleden bari muselman olsa !..
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Ehl-i Sünnet Olanların On Alâmeti

Ve dahi Ehl-i sünnet olanların on alameti vardır:
1. Cemaata müdavemet eder,
2. Fâsık (günahkâr) demeyip imama uyar, {Ehl-i sünnete göre mümin ve imamlık şartlarına sahip fakat günah işleyen kişilerin arkasında namaz kılınır. Günahkârlığını gerekçe göstererek imamın arkasında namaz kılmamak bir fitne unsuru olarak görülmüş ve uygun bulunmamıştır.}
3. Edik üzerine meshi caiz görür,
4. Ashaba ve Resûlüllah'a ar verir söz söylemez,
5. Padişaha kılıç çekmez,
6. Dinde bi -gayr-ı hakkın mücadele etmez,
7. Dinde şek (şüphe) etmez,
8. Hayrı, şerri Allah Teâlâ'dan bilir,
9. Ehl-i kıbleyi tekfir etmez (namaz kılana kâfir demez),
10. Dört ashabı diğer ashab üzerine tercih eder,
İşte ol on alamet bunlardır. Ondan sonra dört ashab'ın içinde Ebu Bekiri's-Sıddîk cümlesinden uludur ve ondan sonra Hazreti Ömer uludur, ondan sonra Hazreti Osman uludur, ondan sonra Hz. Ali uludur.
Ebu Bekir radıyallâhu anhu iki yıl üç ay ve yirmi gün hilafet etti. Ömeru'l-Faruk radıyallâhu anhu on sene altı ay dört gün hilafet etti. Osman-ı Zi'n-Nureyn radıyallâhu anhu on bir sene on bir ay ve on sekiz gün hilafet etti. Hazreti Ali radıyallâhu anhu dört sene on ay ve bir gün hilafet etti. Ve oğlu Hasan radıyallâhu anhu altı ay hilafet etti. Cümlesi otuz yıldır.
Ve dahi keramet-i evliya (velilerin kerameti) haktır. Cümle velilerin efdali (en faziletlisi) Hazreti Ebu Bekiri's-Sıddîk' tir, hilafeti haktır, icma-ı ümmet ile sabittir, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemin kayın atasıdır, kızı Aişe anamızı Resûlüllah'a tezvic eylemiştir, hakikat ilminde mahirdir, cümle malım hak yolunda sarf etti, ta kim bir habbe kalmadı, hurma lifinden eğnine setr-i avret edecek kadar şey giydi. Cebrail aleyhi's-selâm dahi onun giydiği gibi giyip Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme geldi, Resûlüllah onu bu halde görecek saadet ile "Ya karındaşım Cebrail, bu halde ben seni görmedim idi, bu hal ne aceptir" deyü buyurdukta Cebrail aleyhi's-selâm "Ya Resûlallah, şimdi sen beni bu halde gördün, ne kadar melekler var ise cümlesi bu haldedir. Sebebi oldur ki Allahu azimü'ş-şan hitap etti ki Ebu Bekir kulum cümle emlâkını benim rızam için benim yoluma sarf eyledi, hurma lifinden dona girdi, ey benim meleklerim sizler dahi o dona girin deyü emr eyledi. Cümle melekler bu haldedir" deyü buyurdu. Onun için "sıddîk"denildi.
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ömer radıyallâhu anhudur, hilafeti icma-ı ümmet ile sabittir, şeriat ilminde mahirdir. Bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine bir münafık ile bir Yahudi
dava ile geldiler, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri davalarını hükm etti, hak yahudinin elinde çıktı. Ol münafik razı olmayıp Resûlüllah ol dem onlara "Ey kişi Ömer'e varın, sizin davanızı görsün" deyü buyurdu. Onlar Hazreti Ömer'e geldiler.
Ayıttı (dedi): Ey kişi neye geldiniz? Münafık ayıttı: Bu yahudi ile davam vardır.
Hazreti Ömer buyurdu: Sahib-i şeriat (Peygamber) var iken ben davayı nasıl göreyim?
Münafik ayıttı: Biz Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme vardık, davayı yahudiye hükm eyledi, ben razı olmadım.
Heman Ömer radıyallâhu anhu onlara "Siz eğlenin, ben sizin davanızı fasl edeyim" dedi. İçeriye girdi, satırı eteğinin altına alıp bunların yanına geldi, hemen çektiği gibi ol münafığın kellesini uçurdu, "Resûlüllah'ın hükmüne razı olmayanın hali budur" dedi. Onun için ona Ömeru'l-Faruk denildi ve Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri "Hak ile bâtılı ayırt edici Ömer'dir" dedi.
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Osman-ı Zi'n-Nûreyn radıyallâhu anhudur, hilafeti haktır, icma-ı ümmet ile sabittir. Resûlüllah ona birbiri ardınca iki kızın(ı) vermiştir, kızı vefat ettikte "Bir dahi olsa verirdim" demiştir. Sonraki kızını verdikte Hazreti Osman'ı gayet medh etmiş idi. Tezvic ettikten sonra kızı buyurdu ki "Ey benim gözüm nuru atam, siz Hazreti Osman'ı gayet medh eylediniz, buyurduğunuz kadar değil" dedikte Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri kızına "Ey benim kızım, Hazreti Osman'dan gökteki melekler hayâ ederler" buyurdu. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri ona iki kızın(ı) verdikten ötürü Osman-ı Zi'n-Nûreyn (iki nur sahibi) denildi. Resûlüllah'ın damadıdır, marifet ilminde mahirdir.
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ve radıyallâhu anhudur, hilafeti icma-i ümmet ile sabittir, Resûlüllah'ın damadıdır. Kızı Fatıma anamızı ona tezvic etmiştir, tarikat ilminde mahirdir. Bir gulamı var idi, bir gün gulam murad eyledi ki şu efendimi tecrübe edeyim. Vakta ki Hazreti Ali taşrada idi, gıdamın katına gelip bir hizmet buyurdu. Gulam sükût eyledi. Ondan Hazreti Ali kerremellâhu vechehu gulama "Ya gulam ben sana ne yaptım ve hatırınız neden münkesir oldu (kırıldı) ve benim nemden incindin" dedikte gulam gelip elin öptü "sen bana bir şey yapmadın, ben bugün senin abdinin (kölenim), muradım seni tecrübe etmek idi, hakka (hakikaten) velisin" dedi.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Ahkâm-ı Şerriye Sekizdir:

Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye sekizdir: Farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh, müfsit.
Farz oldur ki onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüphesiz delil" ile belli olmuş ola; iman, Kur'an, abdest almak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, cünüplükten gusül etmek gibi.
Farz dahi üç nevidir: Farz-ı dâim, farz-ı muvakkat, farz-ı ale'l -kifaye. Farz-ı dâim "Amentü billahi ilâ ahırihi" bilip ve inanıp daim ittikat etmeye derler. Farz-ı muvakkat amelin vakti geldikte işlediğimiz farz olan amellere derler. Farz ale'l-kifaye onu elli adamdan yahut yüz adamdan birisi işlese sairlerinden sakıt olur; selâm almak ve selâm vermek gibi, cenaze namazı kılmak ve cenazeyi gasl etmek (yıkamak) gibi, sarf ve nahiv (Arapça dilbilgisi) okumak ve hafız olmak ve ilm-i vücûh (Kur'an'ın değişik okuma şekilerini veren ilim) öğrenmek gibi.
Ve dahi bir farz içinde beş farz, vardır: Bu farzın ilmi farz, ameli farz, miktarı farz, itikadı farz, ihlası farz, inkârı küfürdür.
Vacip oldur ki onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüpheli delil" ile belli olmuş ola. Vacip olduğuna inanmayan kâfir olmaz lakin işlemeyen Cehennem azabına layık olur. Meselâ salat-ı vitirde (vitir namazında) Kunut duası okumak ve hacılar (kurban) bayramında kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fitre vermek gibi.
Ve dahi bir vacip içinde dört vacip bir farz vardır: İlmi vacip, ameli vacip, miktarı vacip, itikadı vacip, ihlası vacip, riyası haram.
Ve dahi sünnet; onu Resûlüllah sallallâhu aheyhi ve sellem hazretleri bir kere (ve)ya iki kere terk etmiş ola. Terk edene azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum olmağa layık olur. Meselâ misvak istimal etmek ve ezan ve ikamet ve cemaatla namaz kılmak ve evlendiği gece taam (yemek) yedirmek ve çocuğunu sünnet etmek gibi.
Sünnet dahi üç nevidir: Sünnet-i müekkede, sünnet-i gayrı müekkede, sünnet-i ale'l-kifaye. Sünnet-i müekkede olan sabah namazının evvel sünneti ve akşam namazının ve yatsı namazının son sünnetleri ve öğle namazının evvel ve son sünnetleri gibi. Bunlar sünnet-i müekkededir, asla terk olunmaz. Sünnet-i gayrı müekkede olan ikindi ve yatsı namazının evvel sünnetleri. Bunlar bazan terk olunursa bir şey lazım gelmez ama her zaman terk olunur ise itaba ve şefaattan mahrum olmağa sebep olur. Sünnet-i ale'l-kifaye beş, on adamdan birisi işlerse sairlerinden sakıt olur; selâm vermek ve itikâfa {İtikâf: Ramazanın son on gününde mescidin veya evin bir köşesine çekilerek dünya işlerinden
uzaklaşmak, yeme içme, konuşma ve uykuyu en aza indirerek ibadetle meşgul olmak.} girmek ve meşru olan işlerinin evvelinde "besmele-i şerife" demek gibi.
Eğer taam (yemek) evvelinde besmele-i şerife demezse üç zararı vardır:
1. Şeytan beraber eki eder (yer),
2. Yediği taam bedenine maraz (hastalık) olur,
3. Yediği taamda bereket olmaz.
Eğer besmele der ise üç faidesi vardır:
1. Şeytan beraber eki etmez,
2. Yediği taam bedenine şifa olur,
3. Taamda bereket olur.
Ve dahi müstehap; onu Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ömründe bir kere yahut iki kere işlemiş ola. İşlemeyene azap da ve itab da olmaz, şefaattan mahrum kalmak da olmaz lakin işleyene sevap çoktur demişler. Nafile namaz kılmak ve nafile oruç tutmak ve nafile sadaka vermek gibi.
Müstehap dahi üç nevidir: Müstehap, âdap, mendup. Bu üçünün de sevabı birdir lakin bazılar(ı) bazından ziyadedir demiş.
Ve dahi mubah oldur ki onun ne işlemesinde sevap var ve ne terkinde azap var; yürümek ve oturmak ve ev almak ve helalinden türlü taam yemek ve helalden türlü libas giymek gibi.
Ve dahi haram olur ki onu Allahu azimü'ş-şan hazretleri nehy etmiş ola yani kullarına işleme(yi)n demiş ola.
Haram dahi iki nevidir: Biri haram lî-aynihi ve biri haram li-gayrihi. Evvelki adam öldürmek ve zina ve livata etmek ve hamr(şarap) içmek ve hınzır(domuz) eti yemek gibi. Bir adam bunları işler iken besmele-i şerif dese yahut helaldir dese kâfir olur, ama bunları dememiş olsa kâfir olmaz ama Cehennem azabına layık olur. Ve eğer musir olup tevbesiz ölürse imansız gitmeye sebep olur, (haram li-aynihinin haramlığına) inanmayan kâfir olur. Haram li-gayrihi olan; bir adam bir adamın bağına girip sahibinin izni yok iken meyvesini koparıp yemiş ve eşyasını ve akçesini çalıp harcamış. Ol adam besmele dese yahut helaldir dese kâfir olmaz. Ol adamın (mal sahibinin) hakkıdır, alır. Bir adamda altı buçuk arpa ağın hakkı olsa yarın yevm-i kıyamette cemaat ile kılınmış yedi yüz rekât kabul olmuş namazın sevabını Hazreti Mevlâ alıverse gerektir.{Haram li-aynihide haram olan şeyin bizzat kendisi haramdır, haram Ii-gayrihide ise şeyin bizzat kendisi helaldir ama elde ediliş ve kullanılış tarzı haramdır; çalıntı meyve örneğinde olduğu gibi. Onu haram kılan meyve oluşu değil çalıntı oluşudur}
Ve dahi mekruh, kişinin işlediği amelin sevabını gideren şeye derler. Mekruh dahi iki nevidir: Biri kerahet-i tahrimiye ve biri kerahet-i tenzihiye. Kerahet-i tahrimiye vacibin terkidir, harama karib (yakın)dir; kerahet-i tenzihiye sünnetin terkidir, helale karibdir. Kerahet-i tahrimiye işleyen eğer kast ile işlerse âsi ve günahkâr olur, Cehennem azabına layık olur ve namazda ise ol namazın cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve gidermek için) iadesi vacip olur; eğer sehiv (yanılma) ile işlerse secde-i sehiv ile sakıt olur. Kerahet-i tenzihiye işleyene azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum kalmağa müstahak olur, -eğer musir olur ise-; at eti ve kedi ve fare artığı yemek gibi.
Ve dahi müfsit, kişinin işlediği amelleri temelinden giderene derler; imanı ve nikâhı ve haccı ve zakâtı ve bey'i ve şirayı (alım ve satımı) bozan gibi.
 
Üst