"Obama'nın Savaşları" kitabı ABD'yi karıştırdı

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
"Obama'nın Savaşları" kitabı ABD'yi karıştırdı

Bob Woodward'ın pazartesi günü raflarda yerini alacak yeni kitabı "Obama'nın Savaşları", henüz daha yayınlanmadan ABD'yi karıştırdı.


Afganistan savaşı etrafında ABD yönetimi içindeki derin çatlağın perde arkasını anlatan Woodward, CIA'nin Afganistan'da Afganlılardan oluşan 3 bin kişilik paramiliter bir kontrgerilla örgütü kurduğunu gibi çarpıcı bilgileri de deşifre ediyor. 23.09.2010 09:10 (ANKA) - Bob Woodward'ın pazartesi günü raflarda yerini alacak yeni kitabı "Obama'nın Savaşları", henüz daha yayınlanmadan ABD'yi karıştırdı. Afganistan savaşı etrafında ABD yönetimi içindeki derin çatlağın perde arkasını anlatan Woodward, CIA'nin Afganistan'da Afganlılardan oluşan 3 bin kişilik paramiliter bir kontrgerilla örgütü kurduğunu gibi çarpıcı bilgileri de deşifre ediyor.
Washington Post gazetesinin efsane yazarı Bob Woodward'ın pazartesi günü raflarda yerini alacak yeni kitabı "Obama'nın Savaşları", henüz yayınlanmadan politik gündeme damga vuruyor. Obama yönetiminin tüm üst düzey yetkilileri, kabine üyeleri ve Obama arasında başta Afganistan savaşı olmak üzere yaşanan görüş ayrılılıkları, çekişmeler ve dedikodular ile ilgili detaylar çok konuşulacak.
Watergate skandalını ortaya çıkaran iki gazeteciden biri olan ve Carl Bernstein ile birlikte bu skandalı anlattıkları "Başkanın Bütün Adamları" kitabıyla tüm dünyada ünlenen Woodward, bu kez Afganistan'da devam eden savaş konusu başta olmak üzere Obama yönetimi içindeki derin çatlaklara ışık tutuyor.
Washington Post gazetesinde Çarşamba günü yayınlanan bazı ön alıntılara göre Obama, göreve geldikten sonra uzun süre Afganistan'dan çıkışın en kestirme yolunu bulmaları için askeri yetkililerini sıkıştırıp durdu. Ancak ordu yetkilileri çıkış yerine sürekli olarak, oradaki askeri varlığın 40 bin asker daha artırılması gerektiği yönünde raporlar verdi. Joe Biden'in başını çektiği ekip ise en fazla 20 bin asker daha gönderilmesini isteyince Obama oturup kendi stratejisini kendisi yazmış ve asker sayısını da 30 bin olarak belirlemiş.
Çok özel toplantı notlarına ulaşan Woodward, kitabında Obama'nın bu konuda Hillary Clinton ve Robert Gates ile de farklı düşündüğünü de açıklıyor. 26 Ekim 2009 tarihinde Gates ve Clinton'un da bulunduğu toplantıda Obama, ordudan gelen 40 bin ek asker talebini reddederken, "Bunu 10 yıl sürdürmeyeceğim. Afganistan'ı uzun süreli inşa sürecine girmeyeceğim. Trilyonları harcamayacağım" diye konuşmuş.

-OBAMA: "TERÖRÜ İÇİMİZE SİNDİREBİLİRİZ"-

Woodward kitabında Obama ve Beyaz Saray'ın önüne sürekli olarak "ABD topraklarında bir terör saldırısı tehdidi gerekçesi" çıkarıldığına dikkat çekiyor. Obama, Temmuz ayında Woodward ile görüşürken de, "Terörü içimize sindirebiliriz. Onu engellemek için yapabileceğimiz herşeyi yaparız ama 11 Eylül'ü, en büyük terör saldırısını bile sindirebildik ve biz güçlüyüz" şeklinde konuşmuş. Ancak Obama'ya göre ABD içinde bir nükleer saldırı, "oyunu değiştirecek" bir olay olur.
Woodward, kitabında, Obama'nın Afgan Savaşının süresi, çekilme takvimi, ordaki askeri varlığın artırılması gibi konularda başta Genelkurmay Başkanı Mike Mullen ve şu anda Afganistan'daki savaşın komutanı olan David Petraeus olmak üzere askeri yetkilileri ile görüş ayrılığı yaşadığı görüş ayrılıklarını ve sert tartışmaları, 20'den fazla kapalı kapı strateji toplantısının ve Obama ile kabinesinin üyelerinin 40'tan fazla özel görüşmesinin detaylarını vererek yansıtıyor.

-BEYAZ SARAY DEĞİL ADETA BİZANS SARAYI-

Bu tartışmalara zaman zaman oldukça şahsileşmiş. Obama'nın ulusal güvenlik danışmanı emekli general James Jones, Obama'nın yakın siyasi danışmanları hakkında, "su böcekleri" , "politbüro" , "mafya", "kampanya takımı" gibi nitelemelerde bulunmuş. Orgeneral David Petraeus da, Obama'nın başdanışmanı David Axelrod hakkında, "tam bir yönlendirme uzmanı" ifadesini kullanmış.
Obama yönetimi içindeki güvensizlik 2008 yılına kadar gidiyor. Obama, parti içindeki rakibi Hillary Clinton'a üst düzey bir görev teklif edeceğini söylediğinde Axelrod, "Hillary'e nasıl güvenebilirsin?'' diye tepki göstermiş. Başkan yardımcısı Joe Biden ise Afganistan konusundaki baş diplomat olan Richard Holbrooke hakkında, "Bugüne kadar tanıdığım en egoist p.ç"ifadesini kullanmış.

-CIA, 3 BİN AFGAN'DAN OLUŞAN BİR KONTRGERİLLA ÖRGÜTÜ KURMUŞ-

Kitabın en çok konuşulacak bilgilerinden biri de ABD Merkezi istihbarat kurumu CIA'nın Afganistan'da, "Kontrterör Takip Timleri" adıyla Afganlılardan oluşan 3 bin kişilik bir paramiliter örgüt kurması. Woodward, "oldukça seçkin ve iyi eğitilmiş" olduğunu belirttiği bu özel grupların, Afganistan ve Pakistan'da Taliban ve El kaide hedeflerine yönelik çalışma ve operasyonlar yaptığını belirtiyor. Öte yandan bugün NPR radyosu da bir üst düzey güvenlik yetkilisine bu iddiayı sorduklarını ve onun da doğruladığını yayınladı. NPR, bu Afgan paramiliter örgütün, sınırı geçerek Pakistan içinde de operasyonlar yaptığını doğrulattıklarını belirtti.

-KARZAİ MANİK DEPRESİF, KANSERİN KÖKÜ PAKİSTAN'DA-

Woodward'ın kitabında ABD istihbaratının Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai hakkında, "Manik depresif. İlaçlara bağımlı" raporu bulunduğunu da yazıyor. ABD Büyükelçisi Karl Eikenberry ise, "Kanserin kökü Pakistan'da" ifadesini kullanmış. Obama'nın başkan seçildiğinde kendisine CIA tarafından verilen brifinglerde, Pakistan "güvenilmez ortak" olarak nitelendirilmiş ve bu ülkenin istihbarat servisinin, Taliban'a yasadışı yardım, silah ve para sağlamasını engellemediği dile getirilmiş.

-TELEFON NUMARASINI HALKA AÇIK TELEFON REHBERİNDE TUTUYOR-

"Obama's Wars (Obama'nın Savaşları)" 67 yaşındaki efsane gazeteci Bob Woodward'ın 16'ncı kitabı. Bunlardan 12'si ABD'de uzun süre en çok satanlar listelerinin ilk sırasında yer aldı. Tam adı Robert Upshur Woodward olan Washington Post yazarı, mesai arkadaşı Carl Bernstein ile 1972 yılında Demokrat Parti merkezinin de bulunduğu Watergate iş hanındaki bir polisiye olayı soruşturmaya başlamış ve sonunda ABD Başkanı Richard Nixon'un 1974 yılında istifa etmesine neden olan Watergate skandalını ortaya çıkarmıştı. İkilinin bu olayı anlattığı 1974 tarihli "Başkanın Bütün Adamları" adlı kitap daha sonra sinema filmine de dönüştürülmüş ve bütün dünyada ünlenmişti. Woodward'ın 2 kitabı daha sinemaya aktarılmıştı. Washington DC'de yaşayan ünlü gazeteci devlet içinden iyi kaynaklara sahip olması nedeniyle sürekli dikkate alınan bir gazeteci.
Şöhretine rağmen Washington DC telefon rehberinde açıktan telefon numarası bulunan önemli birkaç kişiden biri. Woodward, telefon numarasını herkese açık yerde tutmayı, "potansiyel yeni kaynakların istedikleri zaman kendisine ulaşabilmesini sağlamak" olarak açıklıyor.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hasan Köni: Obama’ya yardım etmek lazım


Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni, füze kalkanına Türkiye’nin neden ‘evet’ demesi gerektiğini şöyle anlattı:
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni, “Türkiye’nin tavrı, dünyanın da geleceğini belirleyecek. Eğer Ankara füze kalkanına ‘evet’ derse, bu Amerikan Kongresi’nin üçte birinin yenileneceği 28 Kasım seçimlerinde Obama’nın elini güçlendirir. Aksi takdirde, ABD’de hızla güçlenen savaş yanlısı neo-con’lar tekrar Beyaz Saray’a egemen olursa 2012’de İran’a saldırı kaçınılmaz” diyor.
ABD ile Türkiye’nin ilişkileri Körfez Savaşı’ndan bu yana eskisi gibi değil. Türk diplomasisi ne yaparsa yapsın, Washington’da ‘güvenilir müttefik’ imajını yeniden kazanamıyor. Amerika cephesinde Türkiye’ye karşı ciddi bir dezenformasyon var, özellikle neo-con’lar ve Yahudi lobisi, gerek ‘komşularla sıfır sorun politikası’, gerek ‘Mavi Marmara’ sonrasında İsrail ile kopma noktasına gelen ilişkileri öne sürerek, Türkiye’nin artık karşı cephede yer aldığı görüşünü pompalıyor…
Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Profesörü Hasan Köni, asıl şimdi çok ciddi bir meseleyle karşı karşıya kaldığımızı söylüyor. Mesele, Rusya Devlet Başkanı Putin’in adını duyduğunda sinirlerini zıplatan ‘füze kalkanı’ projesi… İran’ı söylemeye bile gerek yok, Ahmedinecad, ‘füze kalkanı’nı doğrudan ülkesine karşı silah çekmek gibi görüyor, ki haklı! Suriye desen, keza… Ve Türkiye bu iki komşusuyla bırakın sıfır sorunu, tarihinin en iyi ilişkilerini kurmuş durumda. İşte bölgede böylesi bir barış havası hakim olmuşken, NATO aracılığıyla ABD; İran ve Suriye’ye karşı füze kalkanını Türkiye’ye kurmak istiyor. Tam da bıçak sırtı bir durum. Köni; “Füze kalkanına ‘Evet’ dersek, Tahran ve Şam ile ilişkiler bozulabilir, NATO’ya ‘Hayır’ dersek, zaten Türkiye’yi eksen kaymasıyla suçlayanların ekmeğine yağ süreriz” diyor ve aslında Türkiye’nin tercih şansının olmadığını söylüyor. Köni’ye göre, bu mesele Türkiye’yi köşeye sıkıştırma operasyonlarından en tehlikelisi… Sebebi, Türkiye’nin bağımsız dış politika izlemesinden ‘derin Amerika’nın hiç hoşnut olmaması… Ona göre, Türkiye kararını verirken salt bölgeyi değil, tüm dünyayı düşünmeli!.. Tam da 28 Kasım’da Amerikan Kongresi’nin üçte birinin yenileneceği seçimlerin arifesinde… Zira Obama’nın eli her geçen gün zayıflarken, savaş çığırtkanlığı yapan neo-con’lar güçleniyor. Eğer ki Beyaz Saray’dan savaş karşıtı Obama giderse, yerine gelecek yeni bir şahin olacak. Ve büyük olasılıkla George W. Bush’u bile mumla aratacak. Yani Körfez yine kan ve ateşe bulanacak. Üstelik bu kez savaş alanı Irak değil, İran olacak! Köni, “Şimdiden tarih bile belirlediler. 2012’den sonra İran’a bir saldırı olması muhtemel. Bunun Türkiye için en iyimser karşılığı bile ekonominin ve siyasal yapının krize girmesi olur” diyor.
İşte bu nedenle, Ankara’nın füze kalkanını kabul etmesi gerektiğini söylüyor Köni, tabii ki sıkı pazarlık edip, kendini olabildiğince güvene alarak. İran ve Suriye ile ilişkilerini bozmayacak bir şekilde. Çünkü Obama’nın Türkiye’nin bu desteğine gereksinimi var. Aslına bakarsanız, dünyanın da Obama gibi bir ABD Başkanı’na…
AMERİKA, MÜSLÜMAN KİTLEYİ İKİYE AYIRIYOR
Hocam, nedir bu füze kalkanı meselesi? Artısı eksisi ne olur?
Biliyorsunuz, Bush döneminde füze kalkanı Orta Asya politikaları nedeniyle önce Rusya’ya karşı düşünülüyordu. Hatta hatırlarsınız, o zamanlar turuncu devrimler yapılıyordu. Kırgızistan’dan Kafkaslara kadar… Fakat barış için gelen Obama, Rusya’yı karşısına almadı. Bunun üzerine füze kalkanlarının yerleri değişmeye başladı. Füzeler Polonya’ya, radar ve izleme sistemleri de Slovakya’ya yerleştirileşecekti…
Neden ikisi bir arada kurulmuyor?
Çünkü ikisi bir arada olursa, karşı bir operasyonda bunların ikisini birden vurmak mümkün… Füze atıldığı zaman radar sistemi tespit edecek, hemen bir füze atılacak ve karşı taraftan atılan o füze havada karşılanacak. Patriot modeli buydu. Fakat Rusya buna çok itiraz etti, Obama da değiştirdi… Bunun üzerine Romanya ve Türkiye üzerine doğru gelmeye başladılar. Bu tabii başka büyük politikanın bir parçası.
Nasıl?
Amerika Irak’tan çekilince, Yahudi lobisi buna karşı çıktı. Hatta diyorlar ki, “Afganistan’daki savaş Çin ve Hindistan üzerine yıkılabilir. Yani Amerika onlara destek verir, onlar o savaşla uğraşır, oradan buraya kadar gelecek bir tehlike yok. Asıl tehlike Ortadoğu’da!” Niye? Çünkü Ortadoğu’da İran var. Amerika buradan çıkarsa, boşluk olur. İsrailli stratejistler bir bir saymış. “Mısır kendi içiyle boğuşuyor, Suudi Arabistan ve Körfez şeyhlikleri, ki Amerika şu anda bunlara Pentagon’un emriyle 123 milyar dolarlık silah satmış bulunuyor, ama bunlar bu silahları kullanamaz ve kendilerini koruyamazlar. Bir de Türkiye var. Ama o da, Başbakan Erdoğan ve AK Parti nedeniyle güvenilmesi mümkün olmayan bir müttefik. Yani bir savaş halinde, bize yardım eder mi, etmez mi, Amerika’nın yanında yer alır mı, almaz mı, belli değil. Çünkü komşularıyla sıfır çatışma politikası izliyor. Ona da güvenilmez. Tek güvenilecek ülke İsrail. O halde, Amerika Irak’tan çekilmemeliydi” diyorlar. Peki Pentagon’a ve Musevi lobisine mecbur kalan Obama ne yapıyor? Füze kalkanını Rusya da itiraz ettiği için aşağıya doğru kaydırıyor. Peki düşman kim?
İran ve Suriye…
Evet. Çünkü lobinin düşmanı bunlar. Otomatikman Amerika’nın da düşmanı tabii! İşte Türkiye burada sıkışıyor. Diyor ki, “Niye İran ve Suriye düşmanım olsun. İşte, Çin’le askeri tatbikat yapıyoruz, izin veriliyor, uçaklar İran üzerinden Türkiye’ye geliyor. Sonra petrol anlaşmamız var, doğalgaz anlaşmamız var… Günde 4 uçak iniyor İran’dan Türkiye’ye… İki halk arasında bir kaynaşma var. Suriye’de de benzer gelişmeler yaşanıyor…
Yani Türkiye ne İran’ı ne de Suriye’yi tehdit olarak görmüyor?
Hayır. Peki Amerika ve lobi ne yapıyor, Şiilere karşı Sünnileri silahlandırıyor. Yani silah sattığı ülkelere bakıyorsunuz, Suudi Arabistan, Körfez şeyhlikleri, Türkiye, Kuveyt, hep Sünni… İran, Lübnan, belki Suriye, Şii. Böylece Amerika Ortadoğu’daki Müslüman kitleyi bir nevi ikiye ayırıyor ve bir çatışma ortamı yaratıyor. Türkiye bu kadar dostluk içinde olayları götürüyor ve de dikkat ederseniz aynı zamanda “PKK sorununu çözeceğim” diyor. Ama çözebilmesi için Kürtlerin bulunduğu çevreleri de denetim içine alması lazım. Yani Suriye ile sırf Arap Müslüman diye, İran’la Müslüman diye dostluk sürdürmüyor. PKK’yı oralardan çevreliyor. Güya Amerika’nın bu konuda desteğini almaya çalışıyor, ki Amerika’ya da güvenmiyor.
Niye güvenmiyor?
Çünkü Amerika Afganistan’dan Pakistan’a insansız uçaklarla terörist birliklerini bombalıyor ama işgal ettiği Irak’taki dağlarda bulunan PKK’ya tek kurşun atmış değil. Halbuki aynı imkanlar orada da var. Peşinden de diyor ki, “Size istihbarat veriyorum.” Ama o yeterli değil. Peki sen Afganistan’dan Pakistan’ı insansız uçaklarla vuruyorsun da burada niye bunu yapmıyorsun? Madem bir Irak devleti kurmak istiyorsun, Barzani ile yakınlığın var, dağlardaki bu yasal olmayan gücü bertaraf et. Ama etmiyorlar.
Çünkü çatışmanın sürmesi işlerine geliyor, öyle mi?
Evet… Türkiye de, “İşbirliği yapıyoruz” diyor ama bu konuda Amerika’ya güvenmiyor.
Füze kalkanına ‘evet’ demekten başka çaremiz yok!..
Amerika da Türkiye’ye güvenmiyor… Bu yüzden PKK’yı orada tutmak istiyor.
Evet.
Peki güvense, PKK konusunda daha farklı bir noktada olabilir miydik bugün?
Hayır, olamazdık. İsrail’in istediği şu; ileride orada bir Kürt yapısı doğarsa Araplar bunlarla boğuşacaklar ve İsrail’i rahat bırakacaklar. Bütün sistem bunun üzerinden gidiyor. Türkiye de bunu biliyor ama müttefik olduğu için yutuyor. Aslında bir sürü şeyi mecburen yutuyor. Çünkü komşularıyla dostluğunu sürdürmek zorunda. Yani hem PKK olayını çözebilmek için, hem de Kürt açılımını rahat yapabilmek için… Tabii peşinden de ekonomik açılımı… Ama bu füze sistemleri yerleştirildiğinde Türkiye’nin Müslüman ülkelere olan olumlu yaklaşım, sıfır sorun ve dostluk politikaları pek inandırıcı olmayacak. Diyecekler ki, “O da Amerika’nın yanında, biz Şiilere karşı tavır aldı. Zaten onun yörüngesinden de çıkamıyor.”
Öte yandan Amerika açısından bakıyorsunuz, İran’a karşı yapılan yaptırımlara karşı Türkiye Birleşmiş Milletler’de olumsuz oy vermiş, peşinden Çin’le bir askeri tatbikat yapmış, sonra İsrail’le aramızda geçen Mavi Marmara krizi var… Amerikan think tank’lerinde, ki belli bir lobi bu think tank’lere hakim, Türkiye’nin ekseninin kaydığı görüşülüyor ve gerek Avrupa’da gerek Amerika’da İslamcı çevrelere karşı büyük bir reaksiyon var, bunu da Amerika’daki neo-conlar ve muhafazakâr çevreler destekliyor. Şimdi bütün bunların üzerine bir de “Biz bu füzelerin topraklarımıza yerleştirilmesini istemiyoruz” dersek, Türkiye çok zor durumlara düşebilir. Türkiye bu karardan kurtulmak için topu NATO’ya atıyor. Bu bir NATO kararı olsun, İran ve Suriye’nin adı geçmesin istiyor. Ama bunda da başarılı olamayacak galiba.
Bu karar NATO’da oylanırsa da sonuç ‘evet’ çıkacak deniyor…
NATO zaten garantili… Amerika’nın yönettiği bir örgüt. Garantili evet çıkacak. Türkiye, içeride bir direnme olur diye düşünüyor. Mesela Fransa’nın böyle bir direnişi var. Diyor ki, “Füzeleri koyduk diyelim, bir saldırı karşısında kim karar verecek?”
Yani tetiği kim çekecek?
Evet. Orada bir belirsizlik var.
Peki tetik NATO’nun mu, yoksa Amerika’nın mı elinde?
Dışarı vermiyorlar… Sonra Patriot füzeleri için Türkiye diyor ki, “Yeterli değil.” Gerçekten de öyle… Bütün ülkeyi korumuyor. Yani kalkanlar bizim ülkemize kurulursa bir sürü kalkan almak lazım… Ama bu mümkün değil. Sonra bunların parasını kim ödeyecek? Hediye olacaksa eyvallah, kurarız. Bedava sirke baldan tatlıdır. Ama 7 milyar dolar ödeyeceksek niye kuralım? Bir de biliyorsunuz bu sırada, teröristlerle başa çıkamıyoruz ama 100 tane de F-35 alıyoruz. Onlar ne işe yarıyor bilmiyorum. Yani düşman kim? Yunanistan’la dostluk içindeyiz. Zaten NATO ülkesi, savaşamıyoruz. Rusya’ya karşı 100 tane F-35 az, onunla savaşacak halimiz yok. Öte yandan İran’la, Suriye’yle dostluk, Irak’la yakın ilişkiler içindeyiz. Bu büyük düşmanı bir türlü tespit edemiyoruz.
Ama alıyoruz…
Alıyoruz. Bu durum çok tehlikeli. Niye tehlikeli? 28 Kasım 2010’da seçimler var. Amerikan Kongresi’nin üçte biri yenilenecek. Obama devamlı imdat yazıları gönderiyor. “İmdat! Neo-conlar, muhafazakârlar iktidara geliyor, bize destek olun, 3 dolar, 5 dolar gönderin” diye… Ben ona Başbakan olduktan sonra bir tebrik mesajı göndermiştim, ondan beri sanki Demokrat Parti’nin üyesiymişim gibi bana da geliyor bu yazılar. Amerika’daki öğretim görevlisi arkadaşlara diyorum ki, “Ya ben para gönderemiyorum, şu adama para gönderin de şu neo-conlar gelmesin.”
Niye neo-conlar başa gelmesin? Tehlike ne?
Neo-conlar, Irak ve Afganistan savaşlarının devam etmesini istiyor. “Amerika’nın asıl gücü, askeri gücüdür. Obama, İkinci Dünya Savaşı’ndaki İngiliz Başkan Neville Chamberlain gibi… Nasıl ki o ülkeyi Almanlara, Hitler’e karşı yatıştırırken Almanlar dünyaya saldırdı, Obama da öyle korkak, düşmanlarımızın cesaretini artıracak. Halbuki Amerika askeri gücünü kullanmalıdır” diyorlar. Şimdi 28 Kasım’da Amerikan Kongresi’nin üçte biri yenilenip, bu Çay Partisi (Tea Party) taraftarları, neo-conlar ve muhafazakârlar işbaşına geldiğinde hem Türkiye’yi fazla sıkıştıracaklar hem de bu bölgede savaş çıkarma imkanı çok daha fazla artacak. Hatta bunlar diyorlar ki, “Bir daha Obama seçilmemeli. Seçilirse bizim için felaket olur!” Obama da diyor ki, “Yeniden bu askeri harcamalar için milyonlarca dolar yatırmak istemiyorum! Çünkü ekonomiyi çökertiyor.”
Şimdi bu füze kalkanı meselesinin bir başka boyutu daha var. Bu boyut çok önemli. Çünkü bu söylediklerimi teyit ediyor. Obama, Washington Post’un baş yazarı Bob Woodward’ı çağırıyor. Diyor ki, “Bob yaz!” Yazdıkları, kitap olarak Obama’nın Savaşları adıyla geçen hafta çıktı. Kitabın eleştirilerini ve özetini okudum, Obama diyor ki “Aynen Vietnam Savaşı’nda olduğu gibi, Amerikan ordusu beni kandırıyor. Savaşın kötü gittiğini biliyorum, buraya daha fazla asker göndermek istemiyorum. Ama beni sıkıştırdıkları için savaşı bitirmeye çalışmama rağmen mecbur oldum, Amerikan Askeri Akademisi’nde tekrar asker göndermeye karar verdiğimi söylemek zorunda kaldım. Ama onlar 40 bin asker isterken ben 30 bin gönderdim” diyor. Bunun sebebi de Musevi lobisi ile milyarca dolarlık üretim yapan silah şirketleri, ki bu lobilerin bazıları o silah şirketlerinin de sahibi. Sonra Michael Moore bir açıklama yaptı. “Niçin askerler bu kadar çok baskı yapıyorlar?” diye soruyor, yanıtını da şöyle veriyor. “Çünkü askerler Pentagon’dan tekavüt olunca yüksek maaşlarla bu lobilerde görev alıyorlar.”
OBAMA, Burger King’de HAFTANIN ÇALIŞANI! 
Obama, askerle çatışırsa ne olur?
Eisenhower 1961’de başkanlıktan çekilirken diyor ki, “Savaşa daima hazır olmalıyız ama askeri endüstriyel kompleksin de kendi çıkarları için savaş çıkartabileceğini unutmamamız ve bunları da denetim altına almamız lazım!” Moore’un yazısının başlığı ne biliyor musunuz? “Demokrasilerde askeriyenin sivil yönetimin denetimi altında olduğu şaka mı?” Sonra da şöyle diyor: “Peki Obama’nın Amerikan anayasasının ikinci maddesinin ikinci fıkrasına göre ordunun başkomutanı olması, hazineden para alabilmek için kongreden izin çıkması? İşte bütün bunlar da Anayasa’nın bir kağıt parçası olduğunu gösteriyor. Asıl karar verenler silah üretim şirketleri, Amerika içindeki bu tür lobiler! Obama da Burger King’te haftanın çalışanı olarak seçiliyor!” Türkiye’ye bağlayalım konuyu, bu durumda Patriot füzelerinin yerleştirilmesini reddettiğimizi düşünelim.
O zaman hem Obama’nın eli sıkışacak diyorsunuz hem de Türkiye’nin…
Evet.
Davutoğlu nasıl bir karar verir sizce?
Kabul edecek. Yani bu Türkiye’yi sıkıştırma operasyonu… Birtakım psikolojik operasyonlardan bahsediliyor ya, işte bu psikolojik operasyonların büyüğü. Amerika, Türk hükümetini sıkıştırıyor. Halbuki Türkiye’nin bu alanlara sadece kültürel açıdan bir yaklaşımı ve ihtiyacı yok, aynı zamanda ekonomik açıdan da ihtiyacı var. Yani terörü çözerken hem refahı artıracaksınız hem özgürlükleri hem de dış alandaki tehditleri denetim altına alacaksınız. Biz üçünü de yapmaya çalışıyoruz, ama füze kalkanı gibi atış ve ateşlemesinin elinizde olup olmayacağı belli olmayan tehlikeli bir silahı topraklarınıza koyduğunuz zaman olayın nereye gideceğini de bilemiyorsunuz. Şu anda çok fazla iç konularla, başörtüsünün nasıl bağlanılacağıyla meşgul olduğumuz için bu dış konunun ağırlığı pek dikkati çekmiyor.
Peki 28 Kasım’da neo-con’lar kazanırsa ne olur?
Amerikan politikası yeniden militarize olur, askerileşir. Pentagon’un 10 yıllık bütçesi 89 milyar dolar, bu daha da artabilir. O zaman müttefiki olan ülkelerde de tekrar askerlere önem veren bir dönüş başlayabilir.
Türkiye’de de asker yeniden güçlenebilir yani?
Evet. AK Parti bütün bunları gözden geçiriyordur. Tabii yeniden muhafazakârların seçimle işbaşına gelmesi ve Ortadoğu’da savaş istemeleri veya 2012’den sonra İran’a bir saldırının olabilmesi Türkiye’nin şimdiye kadar getirdiği bu ekonomik ve siyasal yapılarda bir sarsıntı meydana getirebilir. Yani füzeden başlayarak Amerika’nın politikası bir riskli ortama doğru ilerleyebilir. İşte bu yüzden Obama’ya yardım etmek lazım.
GÜLEN CEMAATİ PARA YARDIMI YAPABİLİR!
Türkiye Obama’ya nasıl yardım edebilir?
Oradaki Türk lobisinin Obama’nın siyasi hareketine destek vermesi gerekiyor. Çünkü Washington Post aynı zamanda hangi senatöre ne kadar para gittiğinin hesaplarını da yayınlıyor. Böyle 3 milyon dolarlar, 5 milyon dolarlar toplanıp toplanıp gidiyor.
Türkler böyle yardımlar yapıyor mu?
Tabii… Belli gruplara para veriyorlar.
Gülen Cemaati Amerika’da çok güçlü… Onlar destek veriyorlar mıdır?
Eğer olayı fark ediyorlarsa, Obama’nın arkasında durmaları lazım. Yoksa Türkiye’nin şimdiye kadar geliştirdiği Afrika, Asya ve Ortadoğu gelişmeleri bu son değişikliklerle birlikte askeri bir politika tekrar oturursa tamamen suya düşebilir. Bakın, Türkiye giderken giderken pat diye bir zelzele oldu 1999’da, sonra 2001 krizi geldi, ki Amerika’nın sayesinde geldi, zaten bütün krizler öyle geliyor, ne oldu, yere yapıştık. Onun üzerine hükümet değişti. Zaten ekonomiyi tutmayan hükümet ağzıyla kuş tutsa başarılı olamıyor.
Bu son krizi iyi atlattık. Ama diyorsunuz ki şimdi Amerika’daki 28 Kasım seçimleri çok önemli?
Evet. Çünkü asıl olay buradan gelişiyor.
O zaman 15-16 Kasım’da Lizbon’daki toplantıda Türkiye’nin kararı ne yönde olursa Obama’nın elini güçlendirmiş oluruz?
Kabul edeceğiz, başka çaremiz yok.
Türkiye’nin hayır deme şansı var mı?
İkinci defa Amerika’ya hayır deme şansımız var mı, İran’dan sonra?
Ya Irak’tan sonra?
Irak’ta hayır dedik ama ondan sonra onu düzeltmek için vermediğimiz bir canımız kaldı. Afganistan’a asker gönderdik, her türlü kalkış İncirlik üzerinden oldu, ama Amerika onu bir türlü affedemedi. Şimdi İran konusunda bir rahatsızlık var, Çin’le yaptığımız askeri tatbikatlar var. Bir de bunun üzerine füze kalkanını istemiyoruz. Biz bu ülkelerle zaten dostuz, kusura bakmayın diyebilir miyiz?
 
Üst