Obama'nın IŞİD ile savaşı ve Musul etkeni

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
IŞİD'i hava operasyonları ile yok etmek mümkün değil. Operasyona dair en başarılı senaryo, Irak ve Suriye kent merkezlerindeki IŞİD güçlerinin dağıtılması olur. Geçmişte El Kaide örneğinde de görüldüğü üzere, bu tür örgütler ancak kendi içlerinde yaşanacak olası bir rekabetin etkisiyle zayıflatılabilir.


İbrahim El Maraşi


Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın 10 Eylül 2014 akşamı yaptığı açıklama ile Irak ve Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) yönelik hava saldırılarının hem Irak hem de Suriye'de arttırılacağını duyurması, söz konusu harekatın kapsamı ve başarısına dair spekülasyon yarattı.
Tartışmaların odak noktasında, hava saldırılarının IŞİD'i yok edip edemeyeceği; Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi Avrupalı ve bölgesel müttefiklerin rolünün ne olacağı; Suriye'nin topraklarına düzenlenecek hava saldırılarına ne tepki vereceği; Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Irak ordusu gibi sahadaki aktörlerin örgüt ile etkin bir biçimde savaşıp savaşamayacağı soruları yer alıyordu.

Bu tartışmada öne çıkmayan çok önemli bir mesele daha vardı ki, o da olayların ardından nüfusu
yaklaşık 1 milyon kadar kalan Musul halkının bu dinamikte ne şekilde yer alacağıydı. Obama'nın stratejisinin kısa ve uzun vadeli uygulanabilirliğini değerlendirmek için Musul'daki sivil nüfus ve onların IŞİD ile ilişkisinin dikkate alınması şart.


IŞİD'in Musul'u ele geçirmesinin arifesinde, bölge halkı iki seçenek ile karşı karşıya kaldı: Ya Irak güvenlik güçleri yönetimini kabul edeceklerdi ya da IŞİD'e göz yummayı sürdüreceklerdi.



IŞİD ve kendini halife ilan eden lideri Ebu Bekir Bağdadi'nin yükselişi, Bağdadi'yi meşhur Abbasi Halifesi Harun Reşit (763-809) ile kıyaslayan makaleler yazılmasına yol açtı. IŞİD'in "hilafeti" ile Abbasi halifelerinin mirasının nasıl birbirinden farklı olduğunu ortaya koyan bu tür yazıları nostaljik açıdan ilginç buluyorum. Ancak daha yerinde bir tarihi benzeşim kurmak istersek, 1494-1498 yıllarında Yeni Kudüs ilan ettiği Floransa kentine hükmeden Vaiz Girolamo Savonarola ile kıyas yapmamız lazım.

Musul, tıpkı Savonarola'nın Floransası gibi. Savonarola da, Bağdadi de ellerindeki toprakları, yeni ve bağnaz bir proto-devletin çekirdeği olarak tasavvur ettiler. Buraları ahlaksızlıklardan temizlemek adına, putperestlik olarak görülen sanat ve mimariden tutun, ahlak dışı sayılan davranışlara kadar birçok şeyi yasakladılar. Her ikisi de güçlü düşmanlar haline geldiler. Biri Hristiyanların hamisi Papa VI. Alexander, diğeri ise Müslümanların kutsal topraklarının koruyucusu Suudi Arabistan Kralı tarafından kınandı; zira bu liderlerin din konusundaki tekellerine meydan okumuşlardı.


Floransa halkı en sonunda Savonarola'ya düşman oldu ve vaizin 1498 yılındaki idamını memnuniyetle karşıladı. İşte yaptığımız beyin jimnastiğinin tam bu noktasında, siyasi tartışmalarda dikkate alınmayan etken devreye giriyor: Musul'daki sivil nüfus, Bağdadi yönetimi altında nasıl bir yaşam sürüyor ve devam eden hava harekatı esnasında nasıl tepki verecek?


Musul etkeni


Sakinleri arasında çok sayıda Irak ordusu mensubu bulunmasından dolayı "subay şehri" olarak bilinen Musul'da, Nuri Maliki'nin başbakanlığı döneminde huzursuzluk baş gösterdi. IŞİD'in 2014 yazında kenti ele geçirmesinin arifesinde, bölge halkı iki seçenek ile karşı karşıya kalmıştı: Ya sık sık vatandaşları topluca tutuklayan Irak güvenlik güçlerinin yönetimini kabul edeceklerdi ya da IŞİD'e ve zorbalıklarına göz yummayı sürdüreceklerdi.


Haziran 2014 itibarıyla Irak güvenlik güçleri ve beraberinde de kent nüfusunun önemli bir bölümü kaçınca, bu ikilem de tartışma konusu olmaktan çıktı. Musul'da kalanlar IŞİD'e ya aktif bir şekilde destek verdiler ya da boyun eğdiler.


Musul'daki atmosferi hesaplamak güç; ama IŞİD şehirde güvenlik ve istikrarı sağlamış durumda.
ABD'nin hava saldırılarının devamının gündemde olduğu süreçte, bunun günlük hayatı nasıl etkileyeceği bilinmiyor.


Çoktan başlamış olan hava saldırıları eğer Musul dışındaki IŞİD güçlerini hedef alacak şekilde devam ederse, kent sakinlerinin kararsızlığı da sürecektir. Fakat saldırılarda su ve elektrik şebekeleri zarar görüp IŞİD'in temel hizmetleri vermesine engel olur veya bizzat şehre saldırılırsa ki, bu durumda IŞİD'i hedeflerken mutlaka sivil ölümleri de yaşanacaktır, Musul halkının bir kısmı IŞİD'i destekleyecek ya da hava saldırılarına yol açan örgüte öfke duyacaktır.


Savonarola'nın aksine, Bağdadi'nin elinde savaş tecrübesi olan, denetimi altındaki yerlerde ve ötesinde korku salmayı başarmış, disiplinli bir askeri güç mevcut. Durumun Musul halkı için hayatı çekilmez hale getirip getirmeyeceğini ise önümüzdeki haftalarda ve aylarda göreceğiz.


IŞİD savaşçıları, Musul gibi büyük bir şehrin dokusu içinde eriyip kaybolabildikleri müddetçe hava saldırılarına dayanabilirler. Onları kentten çıkarmak bir sokak savaşı gerektiriyor ki, Irak ordusu şu aşamada böyle bir yeterliliğe sahip değil. Bununla birlikte, Musul'un sivil halkı IŞİD'i barındırıp beslemek istemez ve işbirliğine yanaşmazken, örgütün Amerikan saldırıları karşısında nasıl ayakta kalacağı da belirsiz.


Musul'un sakinleri, IŞİD'e maddi destek sağlamamakta diretir veya örgütü etkin bir biçimde protesto ederek Bağdadi'nin temsilcisi olmaya soyunduğu Müslümanlar nezdinde meşruiyetini kaybettiğini gösterirlerse, örgütün Suriye'deki operasyon üssü olan Rakka ile Irak'ın Felluce ve Tikrit kentleri gibi, bu çatışmanın içinde yer alan daha küçük ölçekli diğer şehir merkezleri açısında da örnek teşkil edebilir. Nitekim IŞİD'e devlet görüntüsü veren, bu dört şehirdeki varlığıdır.

Bahsi geçen şehir merkezlerindeki siviller, hava saldırıları neticesinde IŞİD'in zayıfladığı algısına kapılsalar dahi, hükümet güçlerinin dönüşüne de, kazanan tarafın getireceği adalete de ihtiyatla yaklaşacaklardır.

Irak'taki şehir ve kasabalardaki nüfus, diğer aşiret güçleri ya da neo-Baasçıların bölgeyi ele geçirmesine yol açabilir. Rakka'daki vatandaşlar, hava harekatı yüzünden sıkıntı çekmeleri halinde, kentin ÖSO tarafından ele geçirilmesini sağlayabilirler. Dolayısıyla hava operasyonu bu bağlamda, ne Şam ne de Bağdat'ın hızlı kazanımlarla gücünü yeniden ortaya koyabilmesini garanti ediyor.

Bu harekat, IŞİD'i yok etmeyecektir. IŞİD, tıpkı El Kaide gibi, bir fikri temsil ediyor. Operasyona dair en başarılı senaryo, Irak ve Suriye kent merkezlerindeki IŞİD güçlerinin dağıtılması olur.


Hava saldırılarının etkililiği

IŞİD'e karşı düzenlenecek hava saldırılarının ne kadar etkili olacağını belirlemenin tek yolu, ABD ve NATO'nun geçmişte kara savaşı yürüten yerel gruplarla koordinasyon içerisinde gerçekleştirdiği operasyonları incelemekten geçiyor. 1998'deki Kosova hava harekatı, Kosova Kurtuluş Ordusu güçlerine yardım ederek Yugoslav silahlı kuvvetlerinin çekilmesine yol açmıştı. Lakin Slobodan Miloseviç hükümeti ancak Belgrad vurulunca teslim olmaya mecbur kalmıştı.

Oysa IŞİD örneğinde tüm ülke örgütün elinde değil. Dolayısıyla buradaki durumu, NATO'nun Kuzey İttifakı askerleri ile koordinasyon içinde Afganistan'a düzenlediği ve sonunda Taliban'ın Kabil'den çekilmesine yol açan 2001'deki hava operasyonu ile karşılaştırmak daha doğru olur. El Kaide ve Taliban'ın yöneticileri, harekata rağmen kaçıp hayatta kalmayı başardılar. Taliban, şehir içinden yönetimi bir kenara bırakıp ülkenin kırsal kesimlerindeki büyük bölgeleri ele geçirdi, özellikle bomba yüklü araçlar ve intihar bombacıları ile kentlere saldırılar düzenlemeye başladı.

Obama'nın ilan ettiği harekat, IŞİD'i yok etmeyecektir. Zira IŞİD, tıpkı El Kaide gibi, bir fikri temsil ediyor. Operasyona dair yegane başarılı senaryo, Irak ve Suriye kent merkezlerindeki IŞİD güçlerinin dağıtılmasıdır. Yoğun bir hava saldırısı ve beraberindeki iç karışıklık, IŞİD'i Irak şehirlerinden çekilerek faaliyetlerini kırsal bölgelerden sürdürmeye ya da Suriye kaosuna geri dönmeye mecbur bırakabilir. Fakat örgüt yine de 2011-2013 yıllarında olduğu gibi Irak şehirlerinde bombalı intihar saldırıları düzenleme kabiliyetine sahip olacaktır.


Son on yılda katıldığım televizyon programlarında bana El Kaide'nin nasıl yenilebileceğini sorduklarında verdiğim yanıt, bunun imkansız olduğu şeklindeydi. Çoğu zaman terör örgütleri ancak kendi içlerinde bir rekabet sorunu yaşadıklarında zayıflar. El Kaide halihazırda böyle bir hizipleşmeden muzdarip oldu. IŞİD'in de alacağı olası bir yenilgi karşısında birlik içinde kalıp kalamayacağı ya da aslında bu savaşı doğrudan ABD'ye taşıyıp taşımayacağını ise henüz bilmiyoruz.


İbrahim El Maraşi, San Marcos'taki California Eyalet Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. Maraşi'nin 'Iraq’s Armed Forces: An Analytical History' adlı bir kitabı bulunuyor.

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/obamanin-isid-ile-savasi-ve-musul-etkeni
 
Üst