"nurlu süleymanın" -"nursuz cevaplari"

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Kadir çöpdemir in sorularına verdiği cevaplardan bi kaçı:

Soru: Söyledikleriniz arasında tutarsızlık yokmu ? Mesela zamanında "Türban benim namusumdur" dediniz sonra Kanal D de abbes güçlünün programında "önemli olan okuma, türban değil" dedini. Aradan çok sene geçmedi ama sizde de ciddi bir tavır değişikliği var

Cevap: Türban benim numusumdur diye bir sözüm yoktur , bana atfedilmişse bilemem, bana gelip giden türbanlı öğrenci grupları olmuştur. ben onlara bunu inanç için yapıyorsanız yanınızdayım ama siyasi bir görüşe alet oluyorsanız bu savunulamaz demişimdir. Yalnız bu günkü hadise o değildir.
Başını bağlamış olmak başka bir şeydir. türbanl takmak başka bir şeydir. Benim kız kardeşiminin resmi var şurada bak, görüyormusun başı bağlı. Ama başını bağlayarak başkasına b" ben müslümanım, sen değilsin" demiyor. Mesela kız kardeşim afife hanım n kızınında başı bağlı değil ama kızına "ben müslümanım sen değilsin" demiyor

Soru: Türbanlılar böylemi diyor sizce?]
Cevap: Tabi, imaj odur. Türbanı takan kişi türbansıza "ben müslümanım sen değilsin" mesajı veriyor. Bu ayrıcalıktan dolayı ülkenin yasama organları, anayasa mahkemesi, danıştayı okullarda türban takılmasını uygun görmüyor, müsaade etmeyen ben değilim, onlar etmiyor.

Soru: E yasalar insanların ihtiyaçlarına göre belirlen miyor mu?
Cevap: Devletiniz size dini siyasete alet etmeyin diyor. Buda bir devrimin icabıdır. Siz bu icaptan cayarak " ben istersem başımı örterim fes giyerim" diyemezsiniz. Türban hakkında diyeceklerini anayasa mahkemesine ve danıştaya desin. "biz bu türbanı inanç özgürlüğünün şartı sayıyoruz" diyenler varya onlara desin. Bunları demeyip bana gelerek "sen eskiden böyle dedin şimdi şöyle dedin demesin kimse"
 

milligorus

Üye
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
34
Tepkime puanı
0
Puanları
0
nezaman bu nurcular bizim sözümüzü dinleyecek yahu ?
dün nurlu süleyman diye peşinizden koştuğunuz adam şimdi sizin kızlarınızı arabistana yolladı ..hani nerde bunun nuru ..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Işık süvarisi ecevitten de deyişler yok mu :O
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Akl-ı Selim Sahiplerine Özel

Şeytan-ı ins, şeytan-ı cinnîden aldığı derse binaen; hizb-ül Kur'anın fedakâr hâdimlerini hubb-u câh vasıtasıyla aldatmak ve o kudsî hizmetten ve o manevî ulvî cihaddan vazgeçirmek istiyorlar. Şöyle ki:
İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz'î-küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir, ehl-i dünya için de gayet dağdağalıdır; çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zaîf damarıdır. Yani: Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu mağlub eder. Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zaîf damarından ehl-i ilhadın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor. Hakikî olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar.(Hâşiye)
Ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'anda arkadaşlarım! Bu hubb-u câh cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine
________________________
(Hâşiye): O bîçareler, "Kalbimiz Üstad ile beraberdir" fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, "Kalbim safidir. Üstadımın mesleğine sâdıktır." demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona "Namazın bozuldu" denildiği vakit, o diyor: "Neden namazım bozulsun, kalbim safidir."

(Orjinal Sayfa443)
veya ehl-i dalaletin propagandacılarına veya şeytanın şakirdlerine deyiniz ki: "Evvelâ rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccüh-ü rahmetin in'ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir.. çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!"
Hubb-u câh hissi eğer susturulmazsa ve izale edilmezse, yüzünü başka cihete çevirmek lâzımdır. Şöyle ki:

Risale- nurdan
 
H

hiç

Guest
"dün dün'dür,bugün bugün'dür.."
şartlar degişir demirel degişir...bir aralar yavuz donat'a Kur'an önünde roportaj da vermişti hani şu muhafazakarlık rüzgarı efil efil estigi dönemde...
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Siyaset, en kısa tanımıyla, iktidarı ele geçirme ve elde tutma yöntemlerini içerir. Modern siyaset biliminin kurucusu kabul edilen İtalyan düşünür Makyavel, ünlü Hükümdar isimli kitabında, daha ziyade, iktidarın nasıl elde tutulacağının derslerini verir. Özetle, gücü elinde tutmak için yöneticinin her türlü yolu deneyebileceğini söyler. Ama, Hükümdar’ın bugün bile en fazla tartışılan öğütleri yalan ya da riyakârlık diyebileceğimiz esaslara dayanır. “Halkına dürüst, şefkatli, adil ve dindar görün” der meselâ Makyavel, “ama sakın bu vasıflara gerçekten sahip olmaya kalkma! Çünkü, bir hükümdarın en büyük düşmanları bu vasıflardır.” Bu, iktidarı (ele geçirme ve) elde tutma adına yalan ve riyaya girmekten başka bir şey değildir.
Her şeyin dünyevileştirildiği, dünyevî olanın kutsallaştırıldığı modern zamanlarda siyaset, sistemli ve planlı propagandaya, propaganda ise Makyavel’in öğütleri doğrultusunda yalana dayanır hale gelmiş; bu uğurda en kutsal değerleri bile kendisine âlet edebilecek bir mahiyet kazanmış; ille de belli ilkeleri korumak isteyen bireyleri ve anlayışları öğütmeye aday bir şekle bürünmüştür. Said Nursî’nin geçen yüzyılın başında şeytan ile birlikte siyasetin de şerrinden Allah’a sığınması boşuna değildir.
Bir bireyin herhangi bir kutsal adına değil, kendi namına ve elbette günahlarını da kendisiyle sınırlı kalarak siyasete, yani iktidar mücadelesine, girmesi sonuçta bir tercihtir. Ama kutsal ve dinî bir bayrak altında yürütülecek iktidar mücadelesinin en başta o kutsala ve dinî değerlere zarar vereceği açıktır.
Peki, ilkelerimizi koruma endişesiyle siyasete yani iktidar yarışına girmeyişimiz, yaşadığımız ortamda hiçbir siyasî tercih yapmayacağımız anlamına mı gelir? Hayır. 4. Mesele’deki izahla, en merkezden başlayarak her dairede önem derecesi farklı olsa bile insanın üzerine sorumluluklar ve tercihler düşmesi kaçınılmazdır. Diğer bir deyişle, dışında kaldığımız siyasî sistemle ilgili tek bir oyla dahi olsa tercihte bulunmak da kulluğumuzun dahilindedir.
İşte tam bu noktada, hayatı boyunca şeytan ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınan Said Nursî’nin bir başka ölçüsü çıkar karşımıza: Ehven-i şer. Yani, iki kötüden daha az kötü olanı tercih etmek. Bu, hem hikmetli, hem de şefkatli bir ilkedir. Ayrıca, hem ideali, hem de gerçekçiliği içinde barındırır.
Ehven-i şer ölçüsü, bir yandan, iktidar mücadelesinin içinde olmayacağımızın, pastadan pay kapma veya maddî-manevî bireysel-kurumsal rant sağlama peşinde koşmayacağımızın beyanıdır. “Ben bu kirletilmiş oyunda yokum!” diyerek oyunun aktörlüğünü reddetmektir. Ve aslında oyunun kurallarını kabul etmediğini fiilen söylemektir. Öte yandan ise, fiilî durumun daha büyük şerler üretmesine katkıda bulunmamak için tavır almaktır. Siyaset arenasında aktör ya da dublör olmaya soyunanlar içinde daha büyük zararlar verene engel olma sorumluluğunu yerine getirmektir.
Aynı zamanda, ehven-i şer bize hiçbir siyasî aktörü idealize edilemeyeceğimizi ve onunla gönül ilişkisi kuramayacağımızı ders verir. Tekrar edecek olursak, karşımızda iki kötü vardır ve görevimiz ilkelerimiz adına “daha az kötü”yü tercih etmektir. İyi ile kötüden iyi olanı seçmek veya iki iyiden daha iyiyi tercih etmek değil! Bu ise bizi siyasî aktörlerin şahıslarına değil, siyasî fiilleri ve tavırlarına odaklanma noktasına getirir.
Merhum Adnan Menderes’i “İslâm Kahramanı” diye nitelerken, hiçbirimiz Bediüzzaman’ın onun şahsî hayatında iyi bir Müslüman olup olmadığıyla ilgilenmediğini biliriz. Menderes’i İslâm kahramanı kılan şey, siyasî tavır, karar ve uygulamalarıyla sonuçta İslâm’a hizmet etmiş olmasıdır.
Aynı Bediüzzaman, hayatı boyunca siyaset karşısında ilkeli duruş sahibi olabildiği ve hiçbir siyasî aktörle gönül ilişkisi kurmadığı için—Meşrutiyet yıllarında Jön Türkleri eleştirdiği gibi—Adnan Menderes’e yazdığı mektuplarda onu dolaylı olarak eleştirme ve tavsiyelerde bulunma rahatlığını gösterebilmiştir. Ayrıca, hem dine, hem dindarlara ve bu arada en çok da kendisine zulmeden bir partinin günahlarını, o partiyi destekleyenlerin tamamına genellememiş, çok az sayıdaki ileri gelenleriyle sınırlayarak tarafgirlikten ve şefkatsizlikten uzak durmanın örneğini sergilemiştir.
Seçimlerde oyunuzla daha az kötü olduğu için tercih ettiğiniz siyasî bir aktörü yanlış siyasî tavırlarından ötürü eleştirebilmek, onunla ideolojik ya da gönül bağı kurmadığınızın delilidir. İktidarı herhangi dinî ya da seküler bir ideolojinin vazgeçilmez aracı görmek, kaçınılmaz olarak, kimi aktörleri idealize etmeyi, yanlışlarını doğru görmeyi veya tevil etmeyi, ve bazen gerçeğine gözünü kapayıp hayalî şahsiyetler icat etmeyi sonuç verecektir. Bu ise, ilkelerin değil liderlerin, özgürlüğün değil tâbiyetin, adalet ve şefkatin değil tarafgirlik ve haksızlığın, fiil ve tavırların değil şahısların ön plana çıkıp kuvvet kazanması demektir.
Dünyevî bir kurum olarak devlet ve iktidara hiçbir dinî değerin feda edilemeyeceğini, din adına iktidar mücadelesine girişmenin en çok dini örseleyeceğini öğreten ehven-i şer ilkesini Bediüzzaman takipçileri onun vefatından sonra da izlemeye devam ettiler. Ve zaman bu ilkenin haklılığını gösterdi…
Uzun lafın kısası, bugün, bir zamanlar ehven-i şer olarak kabul edilip desteklenen bir şahsiyet, dün yaptıklarının ve söylediklerinin tam zıddına sözler söylüyorsa, bu, ehven-i şer ilkesinin veya bu ilkeyi izleyenlerin dün yanlış yaptığını mı gösterir? Hayır! Olsa olsa, zikzaklar çizen bu şahsın kısa ikbal ve geleceğini artık siyasî bir düzlemde aramayacağını, iktidara gelmek için seçim yoluyla milletin desteğine ihtiyaç duymadığını, muhtemelen bir “ara rejim” veya “olağanüstü yönetim” kurgusu içinde olduğunu gösterir. Dünkü siyasî sevapları da onundur, bugünkü demokrasi karşıtı günahları da.
O dün izlediği siyasetle genel anlamda doğru yapmıştı ve desteklenmeyi hak etmişti. Bugün ise eleştirilmeyi, en çok da milletin demokratik desteğini hiçe saydığı ve tutarsızlık içine düştüğü için eleştirilmeyi hak ediyor. Ehven-i şer ilkesinin takipçilerinin ise o kişiyi dün daha kötü’ye karşı tercih etmeleri eleştirilemez. Veya onun bugünkü tutarsızlıklarından ötürü sorumlu tutulmaları düşünülemez.
Dün dündür, bugün bugündür!
M. Çiftkaya
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ezberler dökülmüş, yanlışlar savunulmuş yine...

ee ne de olsa nurlu süleyman buyurmuş: "dün dündür, bugün bugündür"

Yukarıda ki yazı da sanki nurlu süleymandan ders alınmış bir tarzda yazılmış...

Önceden ehveni şer idi de şimdi falan filan...
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Bu ifadenin aslı "ehven-i şerreyn" yani, iki kötünün hafif olanı, şeklindedir. Önemli bir fıkıh yani, Islâm hukuku kaidesidir. Islâm hukukuna göre hazırlanan "Mecelle" mize; "ehven-i şerreyn ihtiyar olunur" diye geçmiştir ki, başka ihtimal (alternatif) yoksa ve yapmak zorunda olduğumuz şeyler kötü şeylerse en hafifini seçmek mecburiyetindeyiz, demektir. (Md.29) Aynı zamanda Mecellemizde üç madde daha vardır: Iki fesatla karşılasıldığında hafif olanı yapılır, büyüğünün çaresine bakılır", "Büyük zarar küçük zararla giderilir"; "Genel zararı önlemek için kısmî zarar seçilir" (md. 26,27,28). Bugünkü Türkçe ile aktardığımız bu maddeler Islâm hukuku açısından önemli maddelerdir ve bilinmeleri halinde günlük hayatımızda birçok problemimizi hallederler. Ancak ifadelerden de anlaşılacağı gibi, iki kötüden hafif olanının yapılabilmesi için, hayır olan ihtimal (alternatıf) bulunmaması ve ikisinden birini mutlaka yapmak zorunda kalması şartları vardır. Buna göre; şerlerin yanında bir de hayır varsa veya hayır olmasa bile şerlerin hiç birini yapmadan da olunabiliyorsa şerrin hafif olanı da yapılamaz. Meselâ: Yaralı bir adamın, .secdeye gidince yarası akıyorsa ima ile oturarak kılar. Çünkü secdeyi terketmek namazı abdestsiz kılmaktan daha hafif bir zarardır. Bir adamın tavuğu başkasının değerli bir incisini yutsa, incinin sahibi tavuğun parasını verip onu kesebilir, diğeri vermemezlik edemez. Hamile bir kadın öldüğünde, çocuğunun canlı olduğu umuluyorsa kadının karnı yarılıp çocuk çıkarılır. Etrafa yayılmasından endişe edilen bir yangını söndürmek için gerekirse itfaiye birisinin evini yıkabilir. Susuzluktan ölmek üzere olan birisi, şaraptan değil de biradan ölmeyecek kadar içer. Millete ve inanca en az zararlı olan partiye rey verir. Sünnetten ya da farzdan birinin mutlaka gideceği yerde, kalbi kan aglayarak sünneti bırakır farzı yapar...(Daha geniş bilgi için bk. Ali Haydar Efendi, dürer I/83 vd; M.Sıddık el-Burnû el-Veciz 82 vd)
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
İslam'da alay etmenin hükmü!

Ezberler dökülmüş, yanlışlar savunulmuş yine...

ee ne de olsa nurlu süleyman buyurmuş: "dün dündür, bugün bugündür"

Yukarıda ki yazı da sanki nurlu süleymandan ders alınmış bir tarzda yazılmış...

Önceden ehveni şer idi de şimdi falan filan...

Bir insanın kendini diğer insanlardan büyük görmesine, üstün tutmasına "kibir" denir. Kibirli kişiler, diğer insanlara karşı, onları aşağı gördüklerini hissettiren bir tavır sergilerler. Ancak kibiri yalnızca insanlara karşı gösterilen bir tavır bozukluğu olarak düşünmek doğru olmaz. Çünkü kibirli insanlar aynı zamanda Allah'ın dinine uyma, doğru yola davet edildiğinde bu yola icabet etme konusunda da büyüklenirler.

İnsan, vicdanıyla hareket etmediği, nefsinin telkinlerine uyduğu, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ahlakı uygulamadığı müddetçe nefsinin bu tuzağına düşecektir. Çünkü Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, ". nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53) Şeytanın telkinlerine uyan ve kendilerini hiçbir gerçekliği olmayan üstünlüklere sahip gören kişiler, artık tamamen nefislerinin kontrolünde hareket ederler. Bundan dolayı da kibirli olmaları ya da diğer bir deyişle büyüklenmeleri kaçınılmazdır.

Kibir, şeytanın da en belirgin özelliklerinden biridir. Kuran'da bildirildiği gibi Allah, meleklere Hz. Adem'e secde etmelerini emrettiğinde İblis hariç hepsi secde etmiş, İblis ise secde etmekte direnmiştir. Kuşkusuz bunun sebebi, kendisini Hz. Adem'den üstün görmesi ve bundan dolayı büyüklenmesidir. Kuran'da şeytanın bu durumu şöyle anlatılır:

Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (Bakara Suresi, 34)

... sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Allah) "Öyleyse ordan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." (Araf Suresi, 11-13)

Ancak ne şeytanın, ne de onun sahte çağrılarına uyanların herhangi bir üstünlükleri yoktur. Aksine bu kişilerin Allah'ın herşeyin üstünde güç sahibi olduğu gerçeğini inkar ederek içine düştükleri akılsızlık, onları küçük düşürmektedir. Allah Kuran'da kendilerince "büyüklük" iddiasında olanlar için ". onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur..." (Mümin Suresi, 56) şeklinde haber vermiştir. Bu ayetten de anlamaktayız ki, inkarcılar ne kadar arzu etseler de istedikleri büyüklüğe ulaşamazlar. Çünkü büyüklük yalnızca Allah'a aittir ve Allah ancak kendisine itaat eden kullarını yüceltir. Azgın inkarcıları ise hem dünyada, hem de ahirette küçük düşürür. Yukarıdaki ayetin ardından gelen ayetlerde de Allah, inkarcıların nasıl bir körlük ve kavrayışsızlık içinde olduklarını şöyle bildirmiştir:

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz. Şüphesiz kıyamet-saati, yaklaşarak gelmektedir; bunda hiçbir kuşku yok. Ancak insanların çoğu iman etmiyorlar. (Mümin Suresi, 57-59)

Yukarıdaki ayetlerde de dikkat çekildiği gibi insanların çoğu Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü kavrayamadıkları için, kendilerine bir lütuf olarak verilen özelliklerden dolayı kibirlenir ve büyüklenme hevesine kapılırlar. İşte bu insanların içlerindeki kibiri dışarı vurma yöntemlerinden bir tanesi insanlarla alay etmektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, onları küçük gördüklerini hissettirerek kendilerini yüceltebileceklerini zannederler. Bunlardan dolayı da din ahlakından uzak olan cahiliye toplumlarında "alaycılık" çok yaygın bir davranıştır.

Alaycı insanlar içlerindeki büyüklük hevesi nedeniyle sürekli herkesin eksik yönünü görür, güzel yönlerini ise fark edemezler. Bu tip kişilerin her birinin kendilerine göre kibirlendikleri bazı özellikleri vardır. Örneğin kimi başarısından, kimi güzelliğinden, kimi de zenginliğinden dolayı kibirlenir. Bundan dolayı da bu yönlerde eksiği olan insanlarla karşılaştıklarında onların eksiklikleriyle alay ederler. Kendilerine bu özellikleri verenin Allah olduğunu ve dilediği her an geri alabileceğini düşünmeksizin böylesine azgın bir tutum sergilerler.

Cahiliye toplumlarında din ahlakından uzak olan yapı sebebiyle, alaycılık yaşamın kopmaz bir parçası halini almıştır. Çocuklar, gençler hep bu kültür ve ahlakla birlikte büyürler. İlerleyen sayfalarda din ahlakından uzak insanların kendi aralarında yaşadıkları alaycılık örneklerinden de söz edeceğiz. Ve bu tavırlarıyla kendi kendilerini nasıl sıkıntılı bir ortama soktuklarına şahit olacağız.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ezberler dökülmüş, yanlışlar savunulmuş yine...

ee ne de olsa nurlu süleyman buyurmuş: "dün dündür, bugün bugündür"

Yukarıda ki yazı da sanki nurlu süleymandan ders alınmış bir tarzda yazılmış...

Önceden ehveni şer idi de şimdi falan filan...

Onu ehveni şer eden neydi ki acaba? Nurlu Süleyman'dan değil de ilim irfan ehlinden ders alsa idiniz ehveni şer olarak başka adreslerde görürdünüz belki. Hala aynı terennüm... Dün ehveni şer idi bugün şer... Dersi veren nurlu süleyman... Dün nurlu süleymanımız vardı az bir zaman önceye kadar da ışık süvarisi ecevit... Peki bugün kim var ehveni şer listenizde? baykal, uzan, sezer... doğrusu cemaatimizi kim savunursa olacak herhalde.
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
28 Şubat?

Onu ehveni şer eden neydi ki acaba? Nurlu Süleyman'dan değil de ilim irfan ehlinden ders alsa idiniz ehveni şer olarak başka adreslerde görürdünüz belki. Hala aynı terennüm... Dün ehveni şer idi bugün şer... Dersi veren nurlu süleyman... Dün nurlu süleymanımız vardı az bir zaman önceye kadar da ışık süvarisi ecevit... Peki bugün kim var ehveni şer listenizde? baykal, uzan, sezer... doğrusu cemaatimizi kim savunursa olacak herhalde.

28 ŞUBAT?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
doğrucudavut abim,

ne dediğinizi, ne demeye çalıştığınızı anlayamıyorum abim.. Biraz daha açık olsanız.. Size zahmet..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Demek basiretim bağlanmış.. Ne denildiğini gine anlıyamadım.. Siz başlıktaki şahısla ilgili ne diyorsunuz abim şimdi?
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a

Siteye taşıdığımız yazı aslında "Said Nursiye İhanet ediliyor 2" olmalıydı....

Adı "nur" ve "nurcu" olanların hakikat de "nursuz olduğunu isbat etmek, adı "nur" koyulanların tadı nur değil demeye getirmekti niyetimiz....

Said Nursiye ihanet ediliyor...
Siyasete karşı duruşuna mukabil sözde bağlıları siyasilerin yandaşı oluveriyor...
Sözde talebeleri siyaset e alet oluyor...
Her sözü ve hareket i mümin e muhalefet eden bir adama "nurlu" diyebiliyor...

İkinci ciddi bir husus "milli görüşçülerin" kendilerine çıkaracak dersleri yok gibi böyle konularda yoğunlaşmaları dikkatlerden kaçmıyor.

Diyecek çok ama akııllı gardaşlara bu kadar ipin ucu yeterli..
Son devrin en büyük İslam Mütefekkirlerinden Said Nur a ihanet ediliyor...
Hem de onun namına ... Onun adına... "davam" dediği davaya...
Selam ve dua ile...
 
Üst