Nurlardan bir hakikat dersi

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kainatın hakikatı; esma-i İlahiyeye istinad eder… Hatta muhakkikîn-ı evliyanın bir kısmı demişler: “Hakikî hakaik-ı eşya esma-i İlahiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir.” Sözler


Âlemin varlığı bir hakikat; Mucid ismine dayanıyor. Bu âlemde her şeye bir suret, bir şekil verilmiş olması da ayrı bir hakikat; bu da Musavvir ismine dayanır. Her suretin ayrıca benzetildiği, en güzel bir biçime sokulduğu da bir başka hakikat; bu da Müzeyyin ismine dayanır. Bu ziynette rengin de ayrı bir yeri vardır; Mülevvin ismine dayanır. Ölümün hakikati Mümit ismine, hayatınki Muhyi ismine dayanır... Misaller çoğaltılabilir.


İnsanoğlunun eserlerinde de bunun bir misalini görmüyor muyuz? Kütüphaneden bir kitap çekerek bu nedir diye sorsanız “kitap” diye cevap alırsınız. Demek ki, kitap o şeyin mahiyetidir. Kitabın sureti, şekli, cildinin boyası vesaire ise suret kelimesinde dahildir. O kitap mânâsı, elimizdeki kitapta tahakkuk etmesi cihetiyle de hakikat olur. Bu hakikat onu yazanın bir ismine dayanır. Eğer o eser bir tıp kitabı ise onda “tabip” ismi tecelli etmiştir. Daha doğrusu o kitabın hakikati, gerçekte, tıp ilmi ve tabip ismidir.


İşte “hakiki hakaik-i eşya esma-i İlahiyedir” hakikatine bu misalle bir derece bakılabilir.


“Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir” ifadesine gelince: Zat olmasaydı gölgeden söz edilemezdi. Tıp ilmi ve tabip ismi de olmasaydı bu kitap varlık sahasında boy gösteremezdi. Demek ki, onun varlığı gölge makamında; aslı ise tıp ilmi ve tabip ismi.


İlim sıfatı, tecelli olmaksızın bilinmez ve görünmez. Ancak böyle bir eser o isme ayna olur ve onu gösterir. Ama yine de elimizdeki bir eserin yaprakları ile yazarının ilmi arasında bir ilgi kurmak, o sayfalarda ilmin mahiyetini aramak boş bir çabadır. İlim sıfatı, mahiyetiyle yine bizce bilinmemektedir. Biz o kitapta o ilmin zatını değil, bir tecellisini seyretmiş ve mahiyetini değil varlığını bilmiş oluyoruz. Nitekim, gölgede, gölge sahibinin varlığını görürüz, ama onun sıfatlarını, meselâ ilmini, irfanını, güzel ahlakını seyredemeyiz.


Gölgenin varlığı, aslın varlığı yanında çok sönük kalır; derece itibariyle onun çok aşağılarında bulunur. Bir de o gölgenin gölgesini düşünelim! Bu ikinci gölgenin varlığı ile birinci gölge arasındaki farklılık, asıl birinci gölge arasındaki fark kadardır. Yani bu ikinci gölge ilk gölgeye göre çok daha aşağı bir varlık mertebesine sahiptir.


Bir cismin aynadaki tecellisi onun bir bakıma gölgesidir. Yani onun varlığı ile gölge varlık arasında büyük farklılıklar vardır. Bir taşın aynadaki görüntüsünde sertlik bulamazsınız. O gölge, taşı gösterir, taştan haber verir, ama taşın varlık mertebesinin yanında onun derecesi ancak bir gölge kadardır. Bu gölgenin karşısına bir ayna daha tutalım ve o gölge o ikinci aynada tecelli etsin. İşte bu ikinci gölge varlığa “gölgenin gölgesi” denilir.


Tasavvufta, mahlukat âlemi yaratılmadan, onların İlâhî ilimdeki taayyünlerine ayan-ı sabite adı verilir ve bu ilmî vücutlara, İlâhi isimlerin gölgeleri denilir. O ilmî varlık, şehadet âlemine getirildiğinde gölgenin gölgesi kadar bir varlık mertebesine sahip kılınır. Zira, eşya ayan-ı sabitenin gölgeleri, ayan-ı sabite de esma-i İlâhiyenin gölgeleridir.


Aynı manayı Nur Külliyatında da yakalamak mümkün?


Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ında, “Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor,” buyurur.

Aynı eserde şöyle bir cümle de geçer:

“Şu mahlukat, izn-i İlahî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor… âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahiri giyidiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor.”


Bu cümlede, ilim dairesi “âlem-i gayb,” kudret dairesi ise “âlem-i şehadet” olarak alınmıştır.

Prof. Dr Alaaddin Başar
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
bu güzel yazı için teşekkürler sayın Altın Nesil...

Musa Tur dağında.. Rabbim seni görmek istiyorum dedi.. Allah O'na dedi ki sen beni göremezsin benlikle göremezsin dedi... ama Şu dağa Bak oraya gölgem tecelli edecek dedi.. Musa gölgesinin tecellisiyle dağ yok olunca kendinden geçti...

işte sizde bu yazılarda ki Allahın gölgesini(sıfatlarının tecellisini) görürseniz Allahın gölgesi sizin benlik dağınıza tecelli edip O dağı paramparça edecektir :)

HU...
 
Üst