Yed-i Beyza...
Üye
- Katılım
- 29 Tem 2010
- Mesajlar
- 39
- Tepkime puanı
- 12
- Puanları
- 0
İstanbul, Bursa ve Antalya’daki protestolardan sonra Numan Kurtulmuş yakın ekibi ile birlikte Erbakan’ı Balgat’taki konutunda ziyaret edip 3,5 saat süren bir görüşme yaptı.
Herkes Numan Kurtulmuş’un, 1250 delegeden 310’unun oyuna dayanıp 650 delegenin yeni bir olağanüstü kongre talebini göz ardı ederek ve gençliğin çığ gibi büyüyen protestoları karşısında direnerek Saadet Partisi Genel Başkanlığı görevini sürdüremeyeceğini anladığını, bu yüzden daha fazla tahribata yol açmadan Erbakan’ı ziyaret edip ortak bir çözüm arayışına girdiğini zannetti.
Meğerse Numan Kurtulmuş’un maksadı başkaymış… Erbakan’ı köşeye sıkıştırıp ölümlerden ölüm beğendirerek; ya protestocu gençleri suçlayıp dışlayan bir açıklama yapmak ya da goygoycular tarafından eleştirilip kınanan olayları sahiplenmek gibi iki tercihten birine zorlamak için görüşmeye gittiği medyaya verdiği beyanatlardan açıkça ortaya çıktı.
Şu ifadelere bakar mısınız: “Bu gençler Erbakan’ın adını kullanarak o eylemi yaptılar. Erbakan adına utancımdan yerin dibine girdim. Olaydan en çok Erbakan yıprandı. Erbakan’ın açık tavır göstermesini, onların Millî Görüş ile alakalarının olmadığını açıklamasını bekliyorum.”
Demek ki bu ziyareti Erbakan’la uzlaşmak, soruna çözüm bulmak için değil; kavgayı tırmandırmak, Erbakan’ı taban desteğinden yoksun bırakmak ve yeni zemin kazanıp mücadele için dayanak temin etmek amacıyla gerçekleştirmiş!
…Ve Erbakan’a medya üzerinden mesajlarını gönderme yoluna gittiğine göre herhangi bir uzlaşmaya varılamamış; ortak bir çözüm ümidi de taşımıyor!
Şimdi; Numan Kurtulmuş nasıl bir ayıp yaparsa yapsın, hangi hataları, kusurları işlerse işlesin, ne tür haltlar karıştırırsa karıştırsın… Hangi konuda ne kadar başarısız, beceriksiz ve yeteneksiz olursa olsun, hangi işi yüzüne gözüne bulaştırıp berbat ederse etsin ve içinden çıkılmaz duruma soksun… Hep 3 maymunları oynayıp hiç bir şeyini görmeyen, duymayan ve demeyen dâhili ve harici çevrelere sesleniyoruz: Artık kulaklarınızı, gözlerinizi açın, şu doğruları görün ve söyleyin!
1-İstanbul’daki iftar programını protesto olayı internet sitelerinde açıkça ilan edilip ben geliyorum dediği ve bunu kendisi de söylediği halde gerekli önlemleri almayan Numan Kurtulmuş ve yönetimi asıl sorumlu değil midir?
Bu öngörüsüzlüğün, yeteneksizliğin, kifayetsizliğin, gafletin bedelini Numan Kurtulmuş ve yönetiminin ödemesi gerekmiyor mu? Bunun hesabının Erbakan’dan sorulmaya kalkışılmasının bir mantığı var mıdır?
2-İftar programına katılanların hepsi davetli olduğuna göre ekranlara yansıyan protestocuların sayasının -20/30 kişi denilse de- ekranlara yansıdığı kadarıyla yüzlerce kişiyi bulması nasıl izah edilebilir? Kaldı ki sayıları denildiği kadar bile olsa protestocu 30 kişi davetli olarak bir programa nasıl katılabilir?
Demek ki yüzlerce protestocu bir yerlerden gelmedi, örgüt mensuplarıydı.
3-Eğer bu protestoyu bir provokasyon olarak kendileri bizzat organize edip Erbakan’ı suçlama vesilesi yapmadılarsa; Saadet Partililerin bunca haksızlık karşısında Millî Görüş Liderine sahip çıkmalarından daha tabii ne olabilir? Dolayısıyla meydana gelen olay yaşanan gelişmelerin tabii bir sonucudur.
Alakası olmadığını açıkladığı halde olaydan Erbakan hangi gerekçe ile sorumlu tutulabilir? Numan Kurtulmuş’un düzenlediği bir programın güvenliği de Erbakan’dan mı sorulur?
4-Numan Kurtulmuş Erbakan ve Millî Görüş davasına karşı bir dizi ayıp, kusur, ihanet, yasalar karşısında da açıkça suç işlemiştir. Saadet Partisi içinde fitne, fesat ve tefrika çıkmasına bizzat kendisi neden olmuştur. Bu yaptıklarından da yapılan tüm ikazlara rağmen vazgeçmeyip sürdürmede ısrarcı olmuştur.
Erbakan’ın kurucu lider olarak Millî Görüş’ün siyasetteki tek temsilcisi Saadet Partisi’ni sahiplenmesi, koruyup kollaması için tedbirler alması hem hakkı, hem de görevidir.
Bu yüzden söz dinletemediği Numan Kurtulmuş hakkında “kaleyi düşmana teslim ediyor”, “sütü bozukluk ediyor” demesi ve camiayı uyarması onun yetkisi, görevi dâhilindedir.
Bu nedenle ortaya çıkan/çıkacak olumsuz gelişmelerden ve olaylardan -baştan beri sebep olan- Numan Kurtulmuş değil de durumu düzeltmeye çalışan Erbakan nasıl sorumlu tutulabilir?
Erbakan’ın bizzat talimat vermediği, organize ve kontrol da etmediği bir olayda herhangi bir aşırılık ve taşkınlık varsa bunun hesabını gerekli tedbirleri almayan Numan Kurtulmuş ve yönetimi değil de ne diye Erbakan versin?
5-Erbakan siyasi mücadelesinden vazgeçip hayatını adadığı ve bir ömür harcadığı Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi’ni Numan Kurtulmuş’un canı istediği gibi tasarrufta bulunmasına razı olmak, isteklerine boyun eğmek zorunda mıdır?
Millî Görüş’e sırtını döndüğünü, gösterdiği güveni kötüye kullandığını, tevdi ettiği emanete ihanet ettiğini, dış mihraklarla işbirliği içinde hareket ettiğini gördüğü Numan Kurtulmuş’a yönelik eleştirilerde bulunma hakkına sahip değil midir?
Bu eleştirilerden doğan ya da doğacak olan tepkilerin ve taşkınlıkların sorumlusu neden Numan Kurtulmuş değil, Erbakan olsun?
6-Numan Kurtulmuş medya aracılığıyla Erbakan’ı protesto olaylarından sorumlu tutup birtakım taleplerde bulunuyor. Oysa hedefindeki kişi olarak protestocuları bizzat kendisinin ikna edip teskin etmesi gerekmiyor mu?
Erbakan yaptığı eleştirilerden, camiaya yönelik çağrılardan ancak hukuk ve yasalar karşısında sorumludur. Bu eleştirilerden ve çağrılardan kaynaklanan, fakat kendisinin organize ve kontrol etmediği tepkilerin şeklinden, biçiminden, sonuçlarından asla sorumlu tutulamaz.
Tam aksine söylemleriyle, politikalarıyla bütün bunlara yol açan Genel Başkan Numan Kurtulmuş her şeyden sorumludur.
Numan Kurtulmuş’a karşı yürüttüğü siyasi mücadeleden Erbakan’ı vazgeçirmeye yönelik bu siyasi taktiklerin ahlaki ve hukuki hiçbir bağlayıcılığı da yoktur.
7-Her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor. Numan Kurtulmuş’un antidemokratik ve despotça yaklaşımları, çetelesi çıkarılamayacak kadar çok hataları, kusurları, ayıpları, falsoları, kifayetsizlikleri, hukuka, ahlaka aykırı tutumları, hezimetle sonuçlanan girişimleri, art arda seri başarısızlıkları karşısında 3 maymunları oynayıp…
Erbakan söz konusu olduğunda gözlerini, kulaklarını 4 açıp adeta yumurtaya kulp takarcasına ilgili ilgisiz her şeyden onu sorumlu tutarak eleştirmeye, karalamaya, suçlamaya çalışanlar.
Sizler, yalnızca bugün değil, 40 yıldır bunu yapıyorsunuz… Erbakan’ın karşısındaki Şeytan olsa sahiplenirsiniz, destek çıkar, savunursunuz!
Oysa Erbakan söylemleriyle, eylemleriyle, yaklaşımlarıyla daima haklı çıktı, hep isabet etti; karşısındakiler ise hep haksız çıktılar, yanlış yaptılar. Geçen zaman ve olaylar bunun şahididir.
Buna rağmen inadına hep Erbakan’ı suçladınız, karaladınız, haksız çıkarmaya çalıştınız.
Çünkü Numan Kurtulmuş vakası bir ilk değildir. Erbakan’a karşı ilk bayrak açan Millî Selamet Partisi ilk Genel Sekreteri Gündüz Sevilgen oldu.
Millî Selamet Partisi’nin 48 milletvekilinin 25’i peşine takılıp gitti. Herkes Erbakan’ı suçladı ama onların tamamı siyasetten silindiler, unutulup gittiler.
Sonra Turgut ve Korkut Özal kardeşler bayrak açtılar. Herkes yine Erbakan’ı suçladı ama Kongreyi kaybettiler. Sonra 12 Eylül askeri darbe sürecinde Erbakan yasaklı iken önlerine çıkan fırsatta ANAP’ı kurup iki dönem iktidar oldular. Onlar da siyasetten tamamen silindiler.
Arkasından Tayip Erdoğan ve arkadaşları Erbakan’a bayrak açtı. Yine herkes Erbakan’ı suçladığı halde 28 Şubat sürecine ve siyasi yasaklı olmasına rağmen onlar da Fazilet Partisi kongresini kaybettiler. Sonra ayrılıp AKP’yi kurdular ve iki dönemdir de iktidardalar. Ancak onların da sonu pek parlak gözükmüyor.
Şimdi de Numan Kurtulmuş bayrak açmış Erbakan’a, Millî Görüş’e karşı isyanları oynuyor. Ne var ki bu kez konjonktür nedeniyle siyasi yelpazede bunun ayrılıp gidebileceği bir yer yok. Bu yüzden ayrılmak istemiyor, Millî Görüş’ü siyasi haritadan silip Erbakan dönemine son vererek kendine bir yer açmak istiyor.
Ve herkes gözü kapalı onu destekleyip Erbakan’ı suçluyor!
Dinlisi, dinsizi, münafığı, ilgilisi, ilgisizi, herkes atını itini nallayıp Numan Kurtulmuş yanında konuşlanmış Erbakan’a hücuma geçmiş durumda…
Erbakan’ın ise yanında yine sadece bir avuç hakkı üstün tutan şuurlu mümin var!
Sonucunu yaşarsak birlikte göreceğiz.
Ama değişmez hakikat, sonucu bizlere baştan müjdeliyor:
Vel akibetü lil müttakiyn!
Zafer inananlarındır.
Herkes Numan Kurtulmuş’un, 1250 delegeden 310’unun oyuna dayanıp 650 delegenin yeni bir olağanüstü kongre talebini göz ardı ederek ve gençliğin çığ gibi büyüyen protestoları karşısında direnerek Saadet Partisi Genel Başkanlığı görevini sürdüremeyeceğini anladığını, bu yüzden daha fazla tahribata yol açmadan Erbakan’ı ziyaret edip ortak bir çözüm arayışına girdiğini zannetti.
Meğerse Numan Kurtulmuş’un maksadı başkaymış… Erbakan’ı köşeye sıkıştırıp ölümlerden ölüm beğendirerek; ya protestocu gençleri suçlayıp dışlayan bir açıklama yapmak ya da goygoycular tarafından eleştirilip kınanan olayları sahiplenmek gibi iki tercihten birine zorlamak için görüşmeye gittiği medyaya verdiği beyanatlardan açıkça ortaya çıktı.
Şu ifadelere bakar mısınız: “Bu gençler Erbakan’ın adını kullanarak o eylemi yaptılar. Erbakan adına utancımdan yerin dibine girdim. Olaydan en çok Erbakan yıprandı. Erbakan’ın açık tavır göstermesini, onların Millî Görüş ile alakalarının olmadığını açıklamasını bekliyorum.”
Demek ki bu ziyareti Erbakan’la uzlaşmak, soruna çözüm bulmak için değil; kavgayı tırmandırmak, Erbakan’ı taban desteğinden yoksun bırakmak ve yeni zemin kazanıp mücadele için dayanak temin etmek amacıyla gerçekleştirmiş!
…Ve Erbakan’a medya üzerinden mesajlarını gönderme yoluna gittiğine göre herhangi bir uzlaşmaya varılamamış; ortak bir çözüm ümidi de taşımıyor!
Şimdi; Numan Kurtulmuş nasıl bir ayıp yaparsa yapsın, hangi hataları, kusurları işlerse işlesin, ne tür haltlar karıştırırsa karıştırsın… Hangi konuda ne kadar başarısız, beceriksiz ve yeteneksiz olursa olsun, hangi işi yüzüne gözüne bulaştırıp berbat ederse etsin ve içinden çıkılmaz duruma soksun… Hep 3 maymunları oynayıp hiç bir şeyini görmeyen, duymayan ve demeyen dâhili ve harici çevrelere sesleniyoruz: Artık kulaklarınızı, gözlerinizi açın, şu doğruları görün ve söyleyin!
1-İstanbul’daki iftar programını protesto olayı internet sitelerinde açıkça ilan edilip ben geliyorum dediği ve bunu kendisi de söylediği halde gerekli önlemleri almayan Numan Kurtulmuş ve yönetimi asıl sorumlu değil midir?
Bu öngörüsüzlüğün, yeteneksizliğin, kifayetsizliğin, gafletin bedelini Numan Kurtulmuş ve yönetiminin ödemesi gerekmiyor mu? Bunun hesabının Erbakan’dan sorulmaya kalkışılmasının bir mantığı var mıdır?
2-İftar programına katılanların hepsi davetli olduğuna göre ekranlara yansıyan protestocuların sayasının -20/30 kişi denilse de- ekranlara yansıdığı kadarıyla yüzlerce kişiyi bulması nasıl izah edilebilir? Kaldı ki sayıları denildiği kadar bile olsa protestocu 30 kişi davetli olarak bir programa nasıl katılabilir?
Demek ki yüzlerce protestocu bir yerlerden gelmedi, örgüt mensuplarıydı.
3-Eğer bu protestoyu bir provokasyon olarak kendileri bizzat organize edip Erbakan’ı suçlama vesilesi yapmadılarsa; Saadet Partililerin bunca haksızlık karşısında Millî Görüş Liderine sahip çıkmalarından daha tabii ne olabilir? Dolayısıyla meydana gelen olay yaşanan gelişmelerin tabii bir sonucudur.
Alakası olmadığını açıkladığı halde olaydan Erbakan hangi gerekçe ile sorumlu tutulabilir? Numan Kurtulmuş’un düzenlediği bir programın güvenliği de Erbakan’dan mı sorulur?
4-Numan Kurtulmuş Erbakan ve Millî Görüş davasına karşı bir dizi ayıp, kusur, ihanet, yasalar karşısında da açıkça suç işlemiştir. Saadet Partisi içinde fitne, fesat ve tefrika çıkmasına bizzat kendisi neden olmuştur. Bu yaptıklarından da yapılan tüm ikazlara rağmen vazgeçmeyip sürdürmede ısrarcı olmuştur.
Erbakan’ın kurucu lider olarak Millî Görüş’ün siyasetteki tek temsilcisi Saadet Partisi’ni sahiplenmesi, koruyup kollaması için tedbirler alması hem hakkı, hem de görevidir.
Bu yüzden söz dinletemediği Numan Kurtulmuş hakkında “kaleyi düşmana teslim ediyor”, “sütü bozukluk ediyor” demesi ve camiayı uyarması onun yetkisi, görevi dâhilindedir.
Bu nedenle ortaya çıkan/çıkacak olumsuz gelişmelerden ve olaylardan -baştan beri sebep olan- Numan Kurtulmuş değil de durumu düzeltmeye çalışan Erbakan nasıl sorumlu tutulabilir?
Erbakan’ın bizzat talimat vermediği, organize ve kontrol da etmediği bir olayda herhangi bir aşırılık ve taşkınlık varsa bunun hesabını gerekli tedbirleri almayan Numan Kurtulmuş ve yönetimi değil de ne diye Erbakan versin?
5-Erbakan siyasi mücadelesinden vazgeçip hayatını adadığı ve bir ömür harcadığı Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi’ni Numan Kurtulmuş’un canı istediği gibi tasarrufta bulunmasına razı olmak, isteklerine boyun eğmek zorunda mıdır?
Millî Görüş’e sırtını döndüğünü, gösterdiği güveni kötüye kullandığını, tevdi ettiği emanete ihanet ettiğini, dış mihraklarla işbirliği içinde hareket ettiğini gördüğü Numan Kurtulmuş’a yönelik eleştirilerde bulunma hakkına sahip değil midir?
Bu eleştirilerden doğan ya da doğacak olan tepkilerin ve taşkınlıkların sorumlusu neden Numan Kurtulmuş değil, Erbakan olsun?
6-Numan Kurtulmuş medya aracılığıyla Erbakan’ı protesto olaylarından sorumlu tutup birtakım taleplerde bulunuyor. Oysa hedefindeki kişi olarak protestocuları bizzat kendisinin ikna edip teskin etmesi gerekmiyor mu?
Erbakan yaptığı eleştirilerden, camiaya yönelik çağrılardan ancak hukuk ve yasalar karşısında sorumludur. Bu eleştirilerden ve çağrılardan kaynaklanan, fakat kendisinin organize ve kontrol etmediği tepkilerin şeklinden, biçiminden, sonuçlarından asla sorumlu tutulamaz.
Tam aksine söylemleriyle, politikalarıyla bütün bunlara yol açan Genel Başkan Numan Kurtulmuş her şeyden sorumludur.
Numan Kurtulmuş’a karşı yürüttüğü siyasi mücadeleden Erbakan’ı vazgeçirmeye yönelik bu siyasi taktiklerin ahlaki ve hukuki hiçbir bağlayıcılığı da yoktur.
7-Her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor. Numan Kurtulmuş’un antidemokratik ve despotça yaklaşımları, çetelesi çıkarılamayacak kadar çok hataları, kusurları, ayıpları, falsoları, kifayetsizlikleri, hukuka, ahlaka aykırı tutumları, hezimetle sonuçlanan girişimleri, art arda seri başarısızlıkları karşısında 3 maymunları oynayıp…
Erbakan söz konusu olduğunda gözlerini, kulaklarını 4 açıp adeta yumurtaya kulp takarcasına ilgili ilgisiz her şeyden onu sorumlu tutarak eleştirmeye, karalamaya, suçlamaya çalışanlar.
Sizler, yalnızca bugün değil, 40 yıldır bunu yapıyorsunuz… Erbakan’ın karşısındaki Şeytan olsa sahiplenirsiniz, destek çıkar, savunursunuz!
Oysa Erbakan söylemleriyle, eylemleriyle, yaklaşımlarıyla daima haklı çıktı, hep isabet etti; karşısındakiler ise hep haksız çıktılar, yanlış yaptılar. Geçen zaman ve olaylar bunun şahididir.
Buna rağmen inadına hep Erbakan’ı suçladınız, karaladınız, haksız çıkarmaya çalıştınız.
Çünkü Numan Kurtulmuş vakası bir ilk değildir. Erbakan’a karşı ilk bayrak açan Millî Selamet Partisi ilk Genel Sekreteri Gündüz Sevilgen oldu.
Millî Selamet Partisi’nin 48 milletvekilinin 25’i peşine takılıp gitti. Herkes Erbakan’ı suçladı ama onların tamamı siyasetten silindiler, unutulup gittiler.
Sonra Turgut ve Korkut Özal kardeşler bayrak açtılar. Herkes yine Erbakan’ı suçladı ama Kongreyi kaybettiler. Sonra 12 Eylül askeri darbe sürecinde Erbakan yasaklı iken önlerine çıkan fırsatta ANAP’ı kurup iki dönem iktidar oldular. Onlar da siyasetten tamamen silindiler.
Arkasından Tayip Erdoğan ve arkadaşları Erbakan’a bayrak açtı. Yine herkes Erbakan’ı suçladığı halde 28 Şubat sürecine ve siyasi yasaklı olmasına rağmen onlar da Fazilet Partisi kongresini kaybettiler. Sonra ayrılıp AKP’yi kurdular ve iki dönemdir de iktidardalar. Ancak onların da sonu pek parlak gözükmüyor.
Şimdi de Numan Kurtulmuş bayrak açmış Erbakan’a, Millî Görüş’e karşı isyanları oynuyor. Ne var ki bu kez konjonktür nedeniyle siyasi yelpazede bunun ayrılıp gidebileceği bir yer yok. Bu yüzden ayrılmak istemiyor, Millî Görüş’ü siyasi haritadan silip Erbakan dönemine son vererek kendine bir yer açmak istiyor.
Ve herkes gözü kapalı onu destekleyip Erbakan’ı suçluyor!
Dinlisi, dinsizi, münafığı, ilgilisi, ilgisizi, herkes atını itini nallayıp Numan Kurtulmuş yanında konuşlanmış Erbakan’a hücuma geçmiş durumda…
Erbakan’ın ise yanında yine sadece bir avuç hakkı üstün tutan şuurlu mümin var!
Sonucunu yaşarsak birlikte göreceğiz.
Ama değişmez hakikat, sonucu bizlere baştan müjdeliyor:
Vel akibetü lil müttakiyn!
Zafer inananlarındır.