Nida Dergisi

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Nida.jpg

“SİYASET Mİ? POLİTİKA MI?”
Haziran/Temmuz ‘10

‘Siyaset’ kavramının önemine vurgu yapan dergi, temelde siyasetin ifade ettiği anlamı esas alarak, olması gereken üzerine değerlendirmeler yapıyor. “Bugün, insanları yönetme sanatı, devlet idaresi ve işleri anlamında kullanıldığı aşikâr olan siyaset, bu haliyle anlam havzasından çıkartılmış bulunmaktadır. Bu durum, daha çok politikayla eşanlamlı görülmesi ile ilişkilendirilebilir. Batılı bir kavram olan politika, ahlak ve dinden sıyrılarak makyavelist bir öğretiyle insanların birbirini sömürebilme ustalığının ve de ikiyüzlülüğün adı olmuştur. Siyaseti; ‘gerek aile, gerek insanlar ve gerekse mevcut kurumlarla ilişkilerimizde meşru bir amaca ulaşmak için takip edilen meşru yol ve yöntemlerin tamamı’ şeklinde tarif edersek, siyasetin son derece İslamî, insanî ve zarurî bir ihtiyacı karşıladığı ortaya çıkar” diyen Nida Dergisi, önem arz eden bir tanım olarak, Mütefekkir Said Çekmegil’in; “Siyaset, insanın ve insan topluluğunun herhangi bir gayesini tahakkuk ettirmek için yapılan şuurlu davranışlar, sanatkârane vazife görmeler, adil ve usta manevralar gücünün bir adıdır” tanımından hareketle bu kavramın sorgulamasını yapıyor. Ayrıca dergi, bugün sıkça siyaset kavramını gölgeleyen politika kavramını, reel politiğin gündeminden arındırarak sunuyor okuyucularına.
“Dinin; hayata, pratiğe dönük yüzünde, siyasetten arındırılmış bir alan bulmak neredeyse imkânsızla eşdeğerdir. Bu bakımdan, bu sayımızda; siyasetin ne olduğu ve ne olmadığı, hayatımızın neresinde durduğu ve politikayla ilintisi kapsamında; soyut ve somut gerçekliklerle siyasetin, hâlihazırın, Müslümanlar olarak halimizin ilminin portresini çizmeye çalıştık.” şeklinde bu ayın konu çerçevesini belirleyen Nida, bu ay M. Hayri Kırbaşoğlu ile yeni çıkardığı ve çağımız Müslüman’ına hitabeden İlmihal’i (Ahir Zaman İlmihali) üzerine; halimizin ilminden Müslüman’ın siyasetine varan çizgide, verimli bir röportaj gerçekleştirmiş.
Ayrıca; Bahadır Kurbanoğlu ve Abdurrahman Babacan ile de soruşturma yaparak konuyu derinleştirmiş.
Kültür Sanat’ta ise, Şair Osman Özbahçe ile yapılan söyleşi de “kültür-şiir” ilişkisi üzerine önemli ipuçları veriyor.
Dergide yer alan bazı yazarlar ve yazı başlıkları şöyle:
Siyaset Üzerine Bir Çeşitleme
ZÜBEYİR YETİK
Politik Teolojide Din Dilinin Stratejik Ağırlığı
MEHMET ULUKÜTÜK
Sivil İtaatsizlik Eylemleri Ve Dini Değerler
MEVLÜT UYANIK
Dinî Düşüncede Tecdit Karşıtlığının Siyasi ve İdeolojik İçermeleri -Türkiye Örneği-
MUSTAFA ÖZTÜRK
Kimse Allah’ın Halifesi Değildir
İBRAHİM SARMIŞ
Gazze’ye Yardım Filosu ve Düşündürdükleri
MUSTAFA DOĞAN
SÖYLEŞİ: OSMAN ÖZBAHÇE İLE
Türkiye’de şiir, edebiyatın merkezinde durduğu kadar düşüncenin de merkezinde durur.
Şair Gibi Direnen Şiir; Mahmud Derviş
ASAF EMİNGİL
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45

22587.jpg


Nida Dergisi’nin 143. Sayısı Çıktı!


Ey İnsan!
Eskisini geride bırakıp gelen her sene, her ay ve gün; filizlenen tohum, başağa durmuş buğday ve sesini uzaklara duyurmak isteyen için bir heyecandır. Yeni imkânlar demektir, yeni fırsatlar… Yeni bir heyecan ve yeni bir soluk...
Karanlık ve karamsarlığa rağmen yükselen güneş, yeni ufuk ve istikbale yepyeni fırlatışlarla birlikte gelmiyorsa, nedir karanlıktan farkı!
Gün ve güneş, üzerine hala tüm ışıltısıyla doğuyor, sen bunu görebiliyor ve şükredebiliyorsan, tâkâtin hala yerindedir ey insan! O zaman, insan karanlıklarının da üzerine doğabilirsin. Yüzünü sadece Allah'a dönerek yapmalısın.
Yiyip içme, bencillik, kadir kıymet bilmeme, kibirlilik ve ayyaşlıktan başka her şeyi boş ve kof sayanların da duymasını, görmesini, ışığıyla gözlerini kamaştırması istenen alevi sen yakmalısın...
Nida da bunu bulacaksınız; 'sadece Allah'a dön ve yürü' diyen bir ses duyacak, onun samimi ve sahih çizgisinin izlerini göreceksiniz. Nasihat ederken, zaman zaman da kızarken bulacaksınız… Bilin ki bu yürek sızısıdır, samimidir; okuyun ve dinleyin... Çünkü O, riyakârlığı ve kuru bir kaş çatışı sevmez. Hele hele didişmek hiç değildir derdi. Konuşmaya ve düşünmeye çağırır, "kalıp cümle"lerden uzak durmaya davet eder. Çünkü …
Nida, bu önemli ve güncel konu için İhsan Toker ile "Dışa Dönük" dindarlık ve toplumdaki yansımaları üzerine verimli bir röportaj gerçekleştirmiş. Ayrıca Ramazan'ı "kutsal eğlencelere!" evirmeye çalışan zihniyet üzerine de güzel bir soruşturma sizleri bekliyor.
Nida Dergisi'nin 143. sayısında yer alan yazılardan bazıları:
Dindarlıkta Görselliğin Hâkimiyeti ve Sekülerleşme / MUSTAFA TEKİN
İslam Düşünce Tarihinde "Takiyye"nin Hikâyesi / MUSTAFA ÖZTÜRK
Sembolizm - Şekilcilik /MEHMET ÇOBAN
Gösteriş ve Dindarlık Bir Arada Olmaz / M. KÜRŞAD ATALAR
Toplumun Davranışlarını Eğitim Şekillendirir / İBRAHİM SARMIŞ
Gösterişçi Dindarlık / RAMAZAN ALTINTAŞ
İHSAN TOKER ile Röportaj / Fatih Bütün
Peygamber (Hz.) Muhammed 900 Yahudi'nin Öldürülmesi Emrini Vermiş miydi? / W. N. ARAFAT / Tercüme: Hamid Aydın
Kur'an'ı Anlama ve Tefsir Etmede Usul / MUHAMMED REŞİD RIZA / Tercüme: Orhan Güvel
Islah Geleneğinin Usta Şairi: Muhammed İkbal / ASAF EMİNGİL
Soruşturma: Ramazan ve Kültürel Etkinlikler Üzerine / Hazırlayan: Mücahid Sağman
Çocuk Terbiyesinde Duanın Gücü Ve Annemin Duası / MUSTAFA ÖKKEŞ EVREN
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
NİDA 145
23219.jpg

Bu nidayı duyun!
Nida Dergisi 145. sayısında ‘Modern Eyyamcılık: Sekülerizm’i irdeliyor!

Zaman hızla değişiyor. Şimdi her şey daha dünyevi, daha maddi. Duygular daha az. Peki, Müslümanların durumu ne? Bu gelişmelerden korunaklılar mı? Yoksa herkesten daha mı fazla etkileniyorlar. Referans kaybına mı uğradık? Daha mı duyarsızız?
Dünyevileşme, sekülerleşme konusunda soru da sorun da çok. Ancak bu konuya eğilen, sekülerleşme sorunlarını gündemine alan Müslüman aydınların arttığı da bir gerçek. Nida Dergisi de bu sayısında Sekülerizmi ele almış.

23220.jpg



Kapitalizm insanın k
urdudur
“Kapitalist ilişki biçimleriyle tanıştıkça, ürünlerinden, imkânlarından tattıkça muhafazakâr kesim neyi muhafaza edip neden feragat ettiğini ya da neyi feda ettiğini unutur hatta umursamaz hale geliyor. Ve dahi bunlarla arasındaki ahlaki ölçüleri de aramaz oluyor. Aslında dünya nimetleriyle karşılaşan, ondan rahat bir şekilde faydalanan insan, bütünlüklü bir hayatın, anlam ilişkileri kurulmuş bir zihniyetin ve ilahi hitaba boyun eğmiş bir teslimiyetin sahibi değilse şayet; yüce değerlerle, ahlakla, amaçla ve hedefle arasına koyduğu mesafenin derdinde olmayacaktır.”
Eyyamcılık da Sekülerleşme de boynumuza ilmeğini geçirmiş iki cellat. Kendimizi harcamıyorsa da etrafımızdakileri bir bir eline geçirip davadan, dertten azade kılıyor. Televizyon oluyor, bilgisayar oluyor, mal oluyor, mülk oluyor....

Dergide kimler var?
Derginin bu sayısında, Sekülerliğin yanında Müslüman-eşya ilişkisi bağlamında infaktan arta kalan mal, mülkiyet, zenginlik konularına da yer verilmiş. Özelikle Müslüman’ın mal karşısındaki durumu, zengin Müslüman’ın konumu ve Kur'an’daki izdüşümü, gibi konular hakkında zihindeki ve de gündemdeki sorulara cevaplar bulmak hedeflenmiş. Hakeza postmodern sürecin bir yansıması olarak kabul edilebilecek değişmeler, savrulmalar üzerine de incelemeler yer almış
145. sayıda.
“Sahi, Sekülerizm de Ne Demek” yazısıyla Zübeyir Yetik bu sayıdaki yazarlardan. Diğer yazarlar ise Altan Murat Ünal, Doç. Dr. Mustafa Arslan, Ramazan Yazçiçek, M. Kürşad Atalar, Doç. Dr. Mustafa Öztürk, Prof. Dr. İbrahim Sarmış, Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Aişe Abdurrahman, Psk. Dan. İdris Bilen, Mustafa Ökkeş Evren.

Nida, Çağdaş İslam Düşünürlerinden biri olarak görülen Hasan Hanefi ile istifadeli ve aynı zamanda kışkırtıcı bir röportajı da okuyucuları için gerçekleştirmiş yeni sayısında.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nida-mart.jpg
İdrak ve Basiret Üzere Teslimiyet



Nida Dergisi 146. Sayısında; ‘Ubudiyet’i irdeliyor!
“İnsanın Allah’a karşı en temel görevi, kendisini yarattığı ve hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan her şeyi var ettiği için O’nu tanımak ve O’na inanmaktır. Bu, Allah’a şükürdür ve aksi ise nankörlük olarak adlandırılır.”
“Özellikle ibadeti ahlaki içeriğinden soyutlayarak anladığımızda, insan-Allah ilişkisi dogmalaşır, donuklaşır ve efendi-köle ilişkisinden öteye geçmeyen, ibadetini sadece bir borç, bir vazife daha üzerinden kalksın diye yapan bir anlayış kendini göstermeye başlar. İşte bu durum, namazın kötülüklerden alıkoymadığı; inancın(!), Allah’a itaat etmeye teşvik etmediği; Müslüman olmanın(!), terazinin bir kefesinde ağırlığından bile bahsedilemediği, yar kenarındaymış gibi ibadet edenleri olan bir topluluğu doğuracaktır doğal olarak.”
Modern dönemde İslam’ı yaşamak, Allah’a ibadet etmek… Müslüman için Modernizm’in etkisinden, sorun olmasından kaynaklanan bir durum söz konusu mudur? İbadet etmenin, dini yaşamanın zaman ve mekan ile ilişkisi var mıdır? Çağın getirdiği sorunlar, ubudiyet telakkimiz, idrak ve basiretten soyutlanan ibadet anlayışı, özgürlük ve kulluk ilişkisi…
Bu ve buna benzer soru(n)lara derginin bu sayısında dosya konusu olarak cevaplar aranmış.
Metin Önal Mengüşoğlu ile Modernite, Modernizm kavramları bağlamında istifadeli bir röportaj yapılmış. Farklı, eleştirel ve tersten bakışlarla, meselenin görülmeyen belki de görülmek istenmeyen yönleri üzerine dikkat çekici tespitler yapılmış.
Ayrıca; ‘Eşya, Teknik, Modernite’ üzerine, Sosyolog Abdurrahman Arslan ile hâlihazır ve muhayyel durumun konuşulduğu bir sohbeti sayfalarına taşımış, Nida.
Çeviri sayfasında bu ayki konuk; Abdurrahman Kevakibi. ‘Diktatörlük, Şan ve Şeref’ başlıklı yazısı ile yer almış dergi sayfalarında.
Nida Dergisi’nin sayfalarını aralama isteği ve heyecanı uyandıran bu sayı da, sizleri bekleyen önemli yazarlar ve yazılardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:


‘Kulluk’ Üzerine
M. Kürşad Atalar
Kulluk Yüceliktir
Zübeyir Yetik
Din Batıl İnancı Yok Etmezse Batıl İnanç Dini Yok Eder
Prof. Dr. İbrahim Sarmış
İbadetlerde Şekil – Mana Bütünlüğü
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Metin Önal Mengüşoğlu ile
Modernizm, Modernite Üzerine
Röportaj: Fatih Bütün
Diktatörlük, Şan ve Şeref
Abdurrahman Kevâkibî
Tarihin Akışına Kim Yön Verecek?
Altan Murat Ünal
Abdurrahman Arslan ile
Eşya, Teknik ve Modernite Üzerine
Söyleşi: Mücahid Sağman
Öğrenilmiş Çaresizlik
İbrahim Taş
Dünden Bugüne Putçuluk Anlayışı
Yılmaz Altunöz
Çiğnenmemiş Kalın Sesliler
Müslime Yazçiçek
Ruh Sağlığı Nasıl Bozulur? Ruh Hasta Olur Mu?
İdris Bilen

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
28230.jpg



Nida Dergisi’nin 147. Sayısı Çıktı!



17022.jpg

Nida Dergisi 147. sayısında “İslâm’ın temel üç özelliği”ni irdeliyor: Tevhid, Fıtrat ve Hikmet...


Yaratılıştan gelen kabiliyetlerimizin toplamı olan fıtratla birebir uyum gösteren dinin adı; İslam. Nitekim Rum Suresi 30. ayet bunu şu şekilde ifade eder: "O halde sen yüzünü hanif olarak dine çevir: Allâh'ın insanları üzerinde yarattığı o fıtrata. Allâh'ın yaratışı için hiç bir tebdil yoktur. İşte dimdik ayakta duran din budur! Ancak insanların çoğu bunu bilmezler."

Bu sebeple olsa gerek, insan, fıtratına yabancılaştığı oranda doğallığını yitirmekte ve İslam ile doğal olarak da Allah (cc) ile arasındaki mesafe de giderek artmakta.

Ve İslam'ın üzerine kurulu olduğu temel diyebileceğimiz tevhid, müntesiplerine, ma'budu birlemeyi emretmekte ve toplumun birliğini (ümmet) hedef olarak göstermekte. Bunu da hikmetli bir şekilde yapmaktadır. Peygambere Kur'an ile birlikte verilen hikmeti anar Kur'an. Ve hikmet bahşettiği kullarının birçok hayra sahip olduğunu da… Bu hikmet ile vahiyden ilham alan peygamber çok iyi bir uygulama (sünnet) ortaya koymuş, insanları tevhide, hikmet ve güzel öğüt ile çağırmış, körü körüne değil bir basiret üzere davet etmiştir.

Allah'tan gelen dinin anlam ve hedeften yoksun olması düşünülemediği gibi akla rağmen bir din olması da düşünülemez elbet. Akletmenin Kur'an'da tamamen olumlanan bir fiil olarak geçmesi, İslâm'ın akla, akletmeye biçtiği değer kadar akletmeden olmayacağını da ortaya koyar. Ki aklı olmayanın sorumluluğunun olmaması bunu açıklar mahiyettedir.

Nida Dergisi, 147. Sayısını, İslâm'ın tevhid, fıtrat ve hikmet dini oluşu etrafında, 'hikmetli bir din olmasından muradın ne olduğu', 'tevhid'in bu anlamda nasıl bir anlam havzasına sahip olduğu', 'fıtratın ifade ettiği mânâ ve İslam'ın vahiy/akıl rehberliğinde yol alan bir din oluşu' vb. sorgulamalar dairesinde işlemeye çalışıyor.




Nida Dergisi'nin bu sayısında sizleri bekleyen yazılardan bazıları şunlar:

Hikmet'li ve Dinamik Bir İslâm'ı Keşfetmek
Hikmet Zeyveli

Yaratılış Gerçeği ve Tevhid -Varlık ve Tevhid-
Ramazan Yazçiçek

Akıl - Vahiy Bütünlüğü
Altan Murat Ünal

Fıtrat Üzerine Bir Çeşitleme
Zübeyir Yetik

İslâm Tevhid'dir
Adil Akkoyunlu

Akıl, Güç, İhtişam
Yılmaz Altunöz

Allah Katında Samimi, Akıllı ve Bilgili Kişilerin Değeri Vardır
Prof. Dr. İbrahim Sarmış

Nurettin Özcan ile
Tanzimat Dönemi Özelinde Entelektüelliğe Genel Bir Bakış
Röportaj: Fatih Bütün

Modernizm Üzerine İki Farklı Değerlendirme
Mücahid Sağman

Leheb Suresi Tefsiri
Hamîduddîn el-Ferâhi

İnsan ve İstibdâd
Abdurrahman Kevâkibî

Kenan Çayır ile Edebiyat ve İdeoloji İlişkisi Üzerine
Söyleşi: Mücahid Sağman

Annelik Yoksa Çocukluk da Yoktur
Mustafa Ökkeş Evren

Eskici Geçiyordu Durdurdum
Müslime Yazçiçek



Prof. Dr. Mustafa Sercan ile
Ülkemizdeki Ruh Sağlığı Hizmetleri ve Ruh Sağlığı Yasası Üzerine
Röportaj: İdris Bilen

Zor Yokuşu Aşmak
Mustafa Akçay

Tel.: 0 422 321 21 87
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
27327.jpg


148. SAYISI ÇIKTI



Aile kurumumuz neden yozlaştı?
Nida dergisi 148. sayısında, ailenin serüvenini tüm detaylarıyla ele alıyor.



Ailede yaşanan yozlaşma, sonradan ortaya çıkmış bir bozulma mıdır, yoksa bozulmuşluğun modern görünümü, yeni bir türü müdür?
“Aileler gittikçe bozuluyor, yozlaşıyor.”, “Aile kurumu her geçen gün sekülerleşiyor.” serzenişi, eskinin aile anlayışı ve yaşayışının doğruluğunu dayatan, çözüm olaraksa eskiye dönmeyi telkin eden samimi bir iç yangınına benziyor.
Peki, gerçekten bir bozulma yok mudur? Tabii ki vardır. Bozulmayı fıtrat ve fıtrat dini İslâm’dan uzaklaşma olarak anlarsak; ‘bozulma’ insanların ve çekirdeği insan olan kurumların her devirde yaşadığı temel bir sıkıntıdır.
Evet, aile insanla birlikte bozulmaktadır. Bu noktada, şöyle bir soru soruluyor: Bahsedilen bozulma, ‘doğrudan yanlışa’ dönük bir bozulma mıdır, yoksa ‘yanlıştan bir başka yanlışa’, yönünde midir? Şu soru da elzemdir: Bozulmanın ailede aldığı yeni şekli, Müslüman idrakindeki hangi zafiyet beslemekte, büyütmektedir?
Birçok Müslüman entelektüelin sitayişle dile getirdiği; “Müslüman’ın aile geleneği” terkibiyle hangi devirdeki geleneğe işaret edildiğini sorsak ne yanıt alırız sizce? Bu anlamda, “gelenek oluşturma” veya “gelenek savunusu”nun, niyeti böyle olmasa da ‘tabulaştırmaya’ dönük bir savunu olduğunu düşünmek acımasızca mı olur sizce?
Nida dergisi bu sayısında, ailenin serüvenini yazılar, röportaj ve soruşturmayla inceliyor, açıyor, zenginleştiriyor. Bazı yazılar üzeri küllenmiş bilgilerimizi hatırlatırken, bazılarıysa yeni ufuklara yelken açtırıyor ama hepsinin amacı ‘yozlaşmaya karşı, özü tevhid olan anlayışı kavramak ve geliştirmek…
27329.jpg

Nida dergisinin bu sayısında, önemli yazarlar ve yazılardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Kur’an Bağlamında “Cahiliye” Kavramını Yeniden Düşünmek, Doç. Dr. Mustafa Öztürk
Aile, Kaybedilen Mücevher, Nurettin Özcan
Aile, Modernlik ve Müslümanlar, M. Kürşad Atalar
Hâne-i Saadet’te Rahmet İlişkileri, Hatice Kübra GÖRMEZ
Değerlerimizin Korunmasında Ailenin Rolü, Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Çalışma Hayatı ve Kadın, Prof. Dr. İbrahim Sarmış
Modernleşme ve Ailenin Çöküşü, Altan Murat Ünal
Aile Yıkılınca, Adil Akkoyunlu
Sorumluluk Olarak “Kavvam”, Yılmaz Altunöz
Celalettin Vatandaş ile Türkiye’de Aile Araştırmaları Üzerine, Röportaj: M. Kürşat Gürsoy
Leheb Suresi Tefsiri – 2, Hamîduddîn el-Ferâhi
Bir Şehr-i Sivas ki…, Mücahid Sağman
Gurbet, Cumali Ünaldı
Gönül YONAR İle Söyleşi ‘İki Kere İkinin Dört Etmediği Yer: Fantastik’ Üzerine, Söyleşi: Bünyamin GÜLBAY
Sahife-i Surur-ul Cedid, Mukızoğlu Cemal Haktanır
İrtibat İçin:
Tel. : 0 422 321 21 87
Web: nidadergisi.com
e-Mail: [email protected]
Mücahit Sağman haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
28388.jpg


Nida dergisi 'ELEŞTİRİYİ' inceliyor…


Nida Dergisi 149. sayısında; “Mümeyyiz Aklın İbadeti” olarak ‘ELEŞTİRİYİ’ inceliyor… Önemli yazı ve yazarlarla Nida'nın son sayısı dopdolu...

Haber Merkezi / TİMETURK

Müslümanların zinde oldukları, karanlıkları hakikat ışığıyla aydınlattıkları dönemlere bakıldığında, bu dönemlerin, Müslümanların ‘eleştiriyi’ en iyi işlettikleri dönemler olduğu kolaylıkla görülecektir.
Uzun yıllar Müslümanlar eleştirel damarı korumuş ve eleştiriyi, hakikate ulaşmanın bir yolu ve aracı bellemişlerdir. Eleştirdikçe, bilgi ve kültürün üretildiğini, matlaşmış akılların ışıldamaya başladığını görmüşlerdir.
Bu gelişim ve üretimi, gâh bir fikri ekol eleştirilerek gâh gayri-müslimlerin ürettiği düşünceler eleştirilerek gâh yine bir dönem akide gibi korunan dogmalar eleştirilerek sağlanmıştır.
Dikkat buyurunuz, Müslüman yoğunluklu coğrafyalarda içtihada, düşünceye, üretkenliğe açık alanların bile ‘inanç’ kılığına sokularak dokunulmaz kılındığına… Felsefe’den tefsire, hadisten fıkha kadar birçok alan, tümden değilse de bu kategoride değerlendirilebilir. Bu alanlardaki ‘eleştirileri’ çıkarınız, geriye ne kalacaktır ciltli birkaç eserden başka?
Eleştiri, bazen ‘doğru ve yanlışın tahlili’, bazense yanlışın gösterilmesi ve kınanmasının adı olmuştur. Tüm bunlara rağmen Müslüman algısında ‘eleştiri’, doğruya ulaşma ve fikri sıçramanın aracı olmuştur. Çünkü ‘eleştirel bakış’ bilgiyi üretmiş, bilgi düzeyiyle paralel olarak ya gelişmiş veya yerinde saymıştır.
Taklit ise, eleştirelliğin durdurulması ve bilginin kaybolması; aklın, ışıltısını yitirmesidir.
Bu sebeple, bilgi esasıyla yapılan eleştirelliğin, Müslüman bilinç ve ufkunu geliştireceğini, İslâmi kaideleri her daim ayakta tutacağını; ‘uyum’un ise bilinci köreltip akılların ışıltısını alacağını ve İslami bir takım nosyonlarla kurgulanmış olsa bile Müslüman akıl ve idrakini donduracağına inanırız.
‘Muhalif’ olmayı hele de muhalif kalmayı sevmez; İslâmi kaidelere muvafık olmayı ve mü’minler topluluğuyla müttefik olmayı ibadet biliriz. İslami ilke ve prensiplerin, ancak bu damarın sıcak tutulması sayesinde korunacağını ve ‘ittifak noktamız olarak belireceğini’ düşünürüz. ‘Eleştirel perspektif’ dominant bir bakışı ifade eder.
Bu konuda gerek teorik gerekse bizzat eleştirinin ‘pratiği mahiyetinde’ yazılar yer aldı dergi sayfalarımızda.
İslami bilincin; bilgi, birikim ve eleştirel duruşla geliştirilebilir ve korunabilir olduğu kanısındayız. Olaya İslami bilinçlenme noktasından bakıyor ve İslami bilincin ve aklın gelişim hanesine yazılması söz konusu olmayan süreçle zihnen ‘uyum’ ve ‘uzlaşı’ sağlanmadan, diri bir perspektifle yol alınması gerektiğini vurguluyoruz.
Nida Dergisi’nin sayfalarını aralama isteği ve heyecanı uyandıran bu sayı da, sizleri bekleyen önemli yazarlar ve yazılardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Dünümüz, Bugünümüz ve Müslümanlığımız Hakkında
Birkaç Öz-eleştirel Not
MUSTAFA ÖZTÜRK
Siyasetsizliğimizin Alternatifsizliği
ARİF ARCAN
Eleştirel Bakış ve Müslümanlar
M. KÜRŞAD ATALAR
Gelenekçilik, Eleştiri ve Uzlaşmacılık Üzerine
Prof. Dr. İBRAHİM SARMIŞ
ÖMER MAHİR ALPER ile
Eleştiri ve Uyum Üzerine
Röportaj: Mücahid Sağman – M. Turan Çalışkan
Kısa Bir Demokrasi Kritiği
NUSRET ALTUNDAĞ
Tasavvufun Ahlakiliği ve Yeni Bir Eleştirinin Gerekliliği
M. TURAN ÇALIŞKAN
Ben Ne Zaman Müslüman Olacağım
ADİL AKKOYUNLU
Eleştirel Tutum Hiç Olmadı, Yeni Başlayacak
ZÜBEYİR YETİK
Müslüman Edilgen Değil Eleştireldir
ALTAN MURAT ÜNAL
İstibdâd ve Ondan Kurtuluş
Abdurrahmân Kevâkibî
Tercüme: Selahattin Yıldırım
Hamîduddîn El-Ferâhî ve Müfredât-ul Kur’an İsimli Eseri
ORHAN GÜVEL
Furkan Suresi 30. Ayet Tefsiri
Abdulhamid Bin Bâdis
Tercüme: Orhan Güvel
Geronimo Ölürken
CUMALİ Ü. HASANNEBİOĞLU
Sahife-i Surur-ul Cedid 2. Bab
MUKIZOĞLU CEMAL HAKTANIR

İrtibat İçin:
Tel. : 0 422 321 21 87
Web: nidadergisi.com
e-Mail: [email protected]
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nida-dergisi150.jpg

Nida Dergisinin 150. Sayısı Çıktı!


Nida Dergisi, 150. sayısında kurban konusunu dosya olarak gündeme getiriyor.

Allah’ın rızası gözetilerek yapılan hangi iş insanı Rahman’a yaklaştırmaz ki? O’na secde edip sadece O’na boyun eğerek, O’nun adı yüceltilerek yapılan hangi iş, hangi secde temizlemez ki insanı?
Bundan dolayıdır ki; özü korumalıdır insan. Yaptığı işi niçin yaptığını ve O’ndan ne gibi bir mükâfat umduğunu bilmesi için, yapılan işin özü unutulmamalı? Özün kaybolduğu yerde şeklin bir anlamı kalır mı? Getirdiği külfetten başka… Kurban da, bu öz-şekil dengesi zamanla yitirilmiş ibadetler cümlesindendir. Şekil, bir gelenek olarak korunmuşsa da; öz, şeklin çok ama çok gerisinde kalmıştır.
Kurban; mitolojik anlatı ve muhayyilelerden, hayatın bam teline dokunan bir gerçekliğe; şekilsel bir takım ritüellerden, derunundaki öze doğru anlaşılması gereken bir adanma ve bu adanmanın şahsında adanışın sembolü… Yüce bir davranış olarak, canını veren bir kurbanlıktan mülhem; can ile en sevilen ile sınanmanın/ adanmanın sembolü… Mesela; kurban denince neden ilk akla gelenlerden olurlar İbrahim ve Meryem. Kurban; yak(ın)laşmak, ada(n)mak için sembol olunca İbrahim ve Meryem’de adananlar ve kendini adayanlar için, Allah’a yakın olmak isteyenler için bir sembol isim ve en güzel örneklerden biri oluveriyorlar haliyle…
Hak ile halk arasında, hangisinden yana muteber görülmek isteyeceği konusunda derin karmaşa ve çelişkiler yaşanan bir toplumda, kurban veya başka bir ibadet konusunda gösterilen tavır adeta; hem Allah’ı hem de toplumu razı etmenin(!) kurnazlığı ya da daha iyimser bir söyleyişle, tatmin ediciliği olsa gerek. Ve bu yüzdendir ki; lazım olduğunda tanrılarının payından değil de Allah’ın hakkından alan, oradan feragatte bulunan müşriklere uyarı için ayet inmiştir. Bu teşebbüs tehlikeli olduğu kadar bir o kadar da ahlakilikten uzak. Açmazlarımızı dinin ritüeli olarak düşündüğümüzde ya da öyle geldiği ve öyle gördüğümüz için kabul ettiğimizde dinin şiarlarını gözardı etmiş, özünü de yadsımış oluyoruz. Bilinç ve basiretten ayrı düşünülemeyecek olan ve ancak böyle olduğunda anlam kazanıp yerine getirilecek olan ibadetler asli olanı ifade eder. Böyle bir kurban Allah’a yaklaştırır. Böyle bir kurban, adamak ve adanış için rehber olup verebilmenin, fedakârlığın, paylaşmanın vesilesi olur. Değilse kurban ve bayram et şöleni gibi karşılanır, kurban kesildiği için maksadın hâsıl olduğu düşünülüp rahatlanır.”
Bu vesileyle istifade olacak bir sayıyla daha birlikteyiz ve bu sayımızda da düşünce dünyamıza ortak olun istiyoruz. Birlikte düşünelim, birlikte mütalaa edip düşündürelim.
Nida Dergisi’nin sayfalarını aralama isteği ve heyecanı uyandıran bu sayıda, sizleri bekleyen yazarlar ve yazılardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:


Aldanmak Öldürür
Nurettin Özcan
Bir Soru Olarak Kurban
Mehmet Ulukütük
Dinî Bir Şiar Olarak Kurban
Mustafa Öztürk
Kimlik İdeoloji ve Siyaset (I)
Arif Arcan
Hangi Müslümanlar Yükselişte
M. Kürşad Atalar
Yakınlaşırken Uzaklaşmak
Ferda Kürün

Şinasi Gündüz ile Kurban Üzerine
Röportaj: Muhammed T. Çalışkan

Kurban Bizden Ne İstiyor
Adil Akkoyunlu
Ölüler Kitabı İçin Dibace
Cumali Ünaldı
Bir Evlilik Teşebbüsünün “Yoldaki İşaretler”i
Ali Yalçın
Sahife-i Surur-ulCedid 3. Bab
Mukızoğlu Cemal Haktanır

İrtibat: 0 422 321 21 87
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Yardımlaşma, gösteriş imtihanında
kapak-151.jpg



Nida dergisi gösteriş ve medyatikleşmeyle imtihanında olan "yardımlaşma" konusunun yer aldığı 151. sayısıyla okuyucuları selamlıyor.


Nida dergisi “gösteriş ve medyatikleşmeyle imtihanında” ‘yardımlaşma’ konusunun yer aldığı 151. sayısıyla okuyucuları selamlıyor.

Dergide, geçtiğimiz günlerde yaşanan Van depreminden hareketle depreme dair incelemeler ve Van depreminin bıraktıklarına ek olarak yardımlaşma ahlâkının irdelenmesi var. Fatih Bütün’ün “Van Depremi, İlahi İradeden Bağımsız Telakkiler ve İhmâller” üzerine Ramazan Yazçiçek ile yaptığı röportaj ve Mücahid Sağman’ın “Edebiyat Dergileri” üzerine Aykut Ertuğrul ile yaptığı söyleşi de okuyucuları bekliyor. Özellikle yardımın ne olması gerektiğinin gündeme taşındığı bu sayıda istifade edilecek birçok yazar var: Hikmet Zeyveli, Mustafa Öztürk, İbrahim Sarmış, Kürşad Atalar, Ferda Kürün, Adil Akkoyunlu, Altan Murat Ünal, Cumali Ünaldı ve daha birçok yazarla Nida dergisi, biz okuyucularını bekliyor.

Esad Eseoğlu haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nida-dergisi-152-mart2012.jpg


Nida Dergisi’nin 152. Sayısı Çıktı!



Nida Dergisi 152. sayısında aldanmaya karşı ‘ilahi vaad’în bir kez daha hatırlanışını kapağına taşımış…

Bu ay, 152. sayısını yayınlayan Nida Dergisinin tanıtım bülteni:
‘İnsan hareket ettikçe tarih de hareket eder.’ der Malik bin Nebi.
İnsan hareket ettikçe hak eder, çünkü insan için yapıp-etmelerinin karşılığı vardır. Yapıp-etmesinin, ter döktüğünün karşılığıdır kendisine helal olan.
İnsan yürürse tarih yürür, toplum miskinlikten, meskenetten, acizlikten kurtulur. Akıllar, idrakler bileylenir, ışıldar. Hareket eden insanın, toplumun çözümleri vardır. Hareket etmeyenlerin ise bahaneleri, acizlik ve tembellikleri, vehimleri ve uydurdukları, hallerine göre yonttukları dinleri…
Müslümanların; kavramlarını, idraklerini, heyecanlarını, bedeni ve zihni hareketliliklerini kaybedişleri, nereye, tarihin hangi aralığına denk düşmektedir? Hangi arada insanoğlu şımarıklığa, azgınlığa ve dindarlıkta gösterişe razı olmuştur? Üstelik bundan kurtulmanın yolunu aramayı bile unutmuştur hatta umursamaz olmuştur, ne zamandan beri?

Vicdan ayaklanması çağrısı yapılmalıdır! Vicdanına, tüm dürüstlüğünü kuşanarak dönen insan; adaletsizliğine, israfına, riyakârlığına, gösterişine gerekçe bulamayacaktır. ‘Ama bu gerekliydi’ diyerek, halini makulleştirmeyecek ve hatasını görecektir.
İşte o vakit insan, Allah’ın vaadine göz dikebilecek ve gönül huzuruyla ellerini Allah’a açıp ‘Ben vüs’atimle, bedel ödemek, acı çekmek pahasına imtihanımı verdim, senden vaadini bekliyorum’ demeye hak kazanacaktır.
Dergimizde bu ay; İslâm’ın insanlığa vaadine dönük yazılarla birlikte, röportaj ve soruşturma okuyacaksınız. Münekkid bir gözle okumanız, eleştirmeniz, doğruyu alıp tefekkür etmeniz, tefekkürünüzde yeni ufuklara kapı aralayarak düşünmeniz, yanlışları ise bize de bildirmeniz ve birlikte düşünüp tashih etmemiz ümidini her ayki gibi taşıyoruz.
Sizler ve dergimiz adına tüm yazarlarımıza ve sizlere hürmetle saygılarımızı sunarak, bu ay şu yazı ve yazarlarla buluşacağınızı fısıldıyoruz kulaklarınıza…

Sizler Yaptığınız Şeylersiniz Söylediğiniz Değil
Nurettin Özcan

Kur’ân’ın Evrenselliği ve Tarihselliği Üzerine
Hikmet Zeyveli

Çeşitli Vaadlere Özet Bakış
Hüseyin Karatay

İslâm İnsanlara Ne Vaad Eder
Ömer Şevki Hotar

İslâm İnsanlığa Ne Vadediyor
M. Kürşad Atalar

Vaat Edebilmek için, Vaat Edebilecek “Dil” Lazım
Zübeyir Yetik

Vaadin Önündeki Engeller
Ferda Kürün

SORUŞTURMA; Ramazan Yazçiçek, Mustafa Aslan, Hayri Kırbaşoğlu
Hazırlayan: Yunus Polat

İnsanın Özgürlük Arayışı ve Kader
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İlhami Güler ile
Röportaj: Muhammed T. Çalışkan

Fil Suresi
Emin El-Islâhi

Murat Belge İle Romanın Türkiye Toplumunun Oluşumundaki Yeri Üzerine
Söyleşi: Şebnem Zeyveli

İrtibat: 0 422 321 21 87
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Vicdan ayaklanması çağrısı yapılmalı

nida-152.jpg



Nida dergisi 152. sayısıyla aldanmaya karşı “ilahi vaad”i hatırlamaya davet ediyor.


İslâm’ın insanlığa dönük vaadinin hatırlatıldığı yazıları barındıran ve özellikle bu konuyu “Müslümanların kavramlarını, idraklerini, heyecanlarını, bedeni ve zihni hareketliliklerini kaybedişleri, nereye, tarihin hangi aralığına denk düşmektedir?” sorusuyla irdeleyen Nida dergisi, “Vicdan ayaklanması çağrısı yapılmalıdır.” seslenişiyle dikkat çekiyor.
Nurettin Özcan, Hikmet Zeyveli, Hüseyin Karatay, Ömer Şevki Hotar, M. Kürşad Atalar, Zübeyir Yetik, Ferda Kürün ve Ramazan Altıntaş Nida dergisinin mart- nisan sayısında yazıları olan isimler. Ayrıca Yunus Polat’ın hazırladığı ve Ramazan Yazçiçek, Mustafa Aslan ve Hayri Kırbaşoğlu ‘nun yer aldığı soruşturma da okuyucuları bekliyor. Derginin bu sayısında Muhammed T. Çalışkan’ın İlhami Güler ile yaptığı röportaj ve Şebnem Zeyveli’nin Murat Belge ile ‘romanın Türkiye toplumunun oluşumundaki yeri’ üzerine yaptığı söyleşi de bulunmakta.

Esad Eseoğlu haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Fetih ve gazaların amacı neydi?

kapak.jpg



Nida dergisi 153. sayısında “Dinî Yayılma” başlığı altında “Tebliğ ve Islah Hareketi mi? İdeolojik Bir Hedef mi?” sorularıyla okurlarını selâmlıyor.


Her din, ideoloji ve görüş için söz konusu olan yayılma ve kabul görme arzusunun irdelendiği dergide bu yayılma ve kabul görme arzusunun ahlâki bir temeli olup olmadığı ve bu doğrultuda bu ahlâkî temelin çerçevesi inceleniyor. Nida dergisinin 153. sayısında “Tebliğ ile yayılmacılık arasında bir ilişki var mıdır? Fetih diye kavramsallaştırılan veya gaza ideolojisi olarak karşımıza çıkan şey, bir ‘İslâm’ ve ‘kültür’ taşıma mıdır yoksa ideolojik bir hedef midir? İslâm adına hareket eden yapı veya organizasyonların faaliyetlerinin yayılma bağlamında tahlili nedir? Gözetilmesi gereken ahlâki ve ilkesel sınırlar nelerdir?” sorularına cevaplar aranıyor.
Dergide “klasik anlamdaki fetih ve gaza ideolojisi” eleştirel bir dille ele alınırken Nida dergisinde emeği geçenler meselelerini şu şekilde açıklıyor: “Meselemizin tarihin bir sayfa ve karesini karalamak olmadığı, bilakis bugüne yön veren saikler olarak sağlam tahlil edilmesi ve bugüne yön vermeyen ya da vermemesi gereken yerlerde ise bir misyon yükleme eğilimine girmemek gerektiğinin analizini sunmak olduğu bilinmelidir.”
Derginin bu sayısında Hikmet Zeyveli “Hudeybiye Seferi ve Fetih Sûresi”, Nurettin Özcan “Osmanlı’nın Gaza Anlayışından Günümüze Kısa Bir Tahlil”, M. Kürşad Atalar “Hakk’ı Yaymak Gerekir”, Ümit Aktaş “Osmanlı Gaza İdeolojisi ve Günümüzün Fütuhatçı Zihniyeti”, Mustafa Arslan “İslam ‘Savaşçı’ Bir Stratejiyle mi Gelişti”, Ömer Şevki Hotar “İslâmî Yayılmacılık”, Murat Kayacan “Ali Şeriati ve Kur’an- ı Kerim”, Selma Elmas “Kadim Bir Bilge: Dersu Uzala”yazılarıyla dergide yer alıyorlar. Ayrıca Abdulkadir Satış’ın Atasoy Müftoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdiği dergide Mücahid Sağman’ın Cemal Şakar İle Dil Bağlamında İmge ve Gerçeklik Üzerine yaptığı söyleşi yer alıyor. Yine bu sayıda Âdem Apak, Mustafa Tekin ve Cengiz Çağla’nın yer aldığı bir soruşturma mevcut.


Esad Eseoğlu haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Fetih ve gaza ideolojisi Nida’da

Nida dergisi, klasik anlamdaki fetih ve gaza ideolojisini eleştirel bir dille ele alırken; meselenin, tarihin bir dönemini karalamak olmadığı, bilakis bugüne yön veren saikler olarak sağlam tahlil edilmesi ve bugüne yön vermeyen ya da vermemesi gereken yerlerde ise bir misyon yükleme eğilimine girmemek gerektiğinin analizini sunmak olduğunu vurguluyor





Dünya Bülteni/ Kültür Servisi
Her din, ideoloji ve görüş için söz konusu olan yayılma ve kabul görme arzusunun ahlaki bir temeli var mıdır ve bu ahlaki temelin çerçevesi nedir? Tebliğ ile yayılmacılık arasında bir ilişki var mıdır? Fetih diye kavramsallaştırılan veya gaza ideolojisi olarak karşımıza çıkan şey, bir 'İslâm' ve 'kültür' taşıma mıdır yoksa 'ideolojik' bir hedef midir? İslam adına hareket eden yapı veya organizasyonların faaliyetlerinin yayılma bağlamında tahlili nedir? Gözetilmesi gereken ahlaki ve ilkesel sınırlar nelerdir?
'Ameli oluşturan, tüm eğilimlerimizi yönlendiren bilgi ve fikirdir. Gerek birey gerekse cemaat ve grupların eğilim ve yönelişlerindeki hata, zaaf ve eksikliklerin her birinin, bilgi, fikir ve tutturulan dil'den kaynaklanan bir hata kökü bulunmaktadır.' önerme ve kabulümüzden hareketle, emek ve çabaların teksif edilmesi gereken yönün bilgi, iman ve bu çerçevede oluşan dünyaya bakış, perspektif olması gerektiğini ısrarla vurgulayan Nida dergisi, klasik anlamdaki fetih ve gaza ideolojisini eleştirel bir dille ele alırken; meselenin, tarihin bir dönemini karalamak olmadığı, bilakis bugüne yön veren saikler olarak sağlam tahlil edilmesi ve bugüne yön vermeyen ya da vermemesi gereken yerlerde ise bir misyon yükleme eğilimine girmemek gerektiğinin analizini sunmak olduğunu vurguluyor.
Nida'da yer alan yazı ve söyleşilerden bazı şunlar. Hudeybiye Seferi ve Fetih Sûresi
(Hikmet Zeyveli), Osmanlı'nın Gaza Anlayışından Günümüze Kısa Bir Tahlil (Nurettin Özcan), Hakk'ı Yaymak Gerekir (M. Kürşad Atalar), Osmanlı Gaza İdeolojisi Ve Günümüzün Fütuhatçı Zihniyeti (Ümit Aktaş), İslam "Savaşçı" Bir Stratejiyle Mi Gelişti
(Mustafa Arslan) ,İslâmi Yayılmacılık (Ömer Şevki Hotar), Soruşturma; Âdem Apak, Mustafa Tekin, Cengiz Çağla (Hazırlayan: Nida) Atasoy Müftüoğlu ve Cemal Şakar'la söyleşi. Ali Şeriati Ve Kur'an-ı Kerim (Murat Kayacan)
Dergide ayrıca Malik Bin Nebi'nin "Rumuzlu Neşideler" adlı bir şiiri yer alıyor.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45

Modern Bir Vakıa; Medeniyet

Nida Dergisi 154.Sayısında; MODERN BİR VAKIA

‘MEDENİYET’ Konusunu irdeliyor...

Medeniyet, entelektüel alandan tutun da gündelik ağza kadar hayatın hemen her düzeyinde kullanılagelen bir kelime...

Çin Medeniyeti, Hint Medeniyeti, Fars Medeniyeti, Endülüs Medeniyeti, İslâm Medeniyeti vb. kullanımları olmakla birlikte, dikkatinizi çekmiş olmalı ki; medeniyet olarak adlandırılanlardan tüm medeniyetler ya bir yöre, ya bir kavim ya da coğrafi bir bölgeyle anılmaktadır. Peki, neden medeniyet kavramı İslâm’a izafe edilirken diğerleri dinlere atıfta bulunmamaktadır? Mesela İslâm medeniyetinden bahsedenler, bir Hıristiyan medeniyetinden değil de Batı medeniyetinden dem vurmaktadırlar. Bu noktayı büyüterek hayati bir kasıt arıyor değilsek de merak edip sormak hakkımız olmalı.

Bir Çin, Hind, Fars denerek kastedilen medeniyet; ismi geçen yöre veya kavmin ilim, inanç, irfan, sanat, mimari, edebiyat gibi bir takım eğilim ve birikimleridir. Bu gibi anlamlar kastedilerek kullanıldığında, medeniyet aslında mahsurlu bir kavram değildir. Bilakis meramımızı anlatmayı kolaylaştırması açısından işlevseldir de.

Şayet medeniyete, ilim, inanç, irfan, sanat, mimari, edebiyat diyeceksek ve İslâm’ı bir medeniyete izafe edeceksek; tümüyle İslâm’ı temsil edecek bir uygulamadan bahsetmemiz söz konusu mudur? Yoksa İslâm, bir medeniyet perspektifi değil de, hak ve batıl, siyahla beyazın karıştığı noktada devreye girip bulanmış bir dünyayı billurlaştırmaya dönük bir dinin adı mıdır?

Her din, inanç ve ideolojinin tâbileri/mü’minleri, inancının verdiği esinle şiir yazacak, imara şekil verecek, şehri düzenleyecek, inanç derinliğini müziğine üfleyecek ve edebiyatını, felsefesini üretecektir. Bunun aksi düşünülebilir mi? İşte biz buna, hatadan hâli olmayacağı için ‘Müslüman muhayyile’, ‘müslüman mefkûre’ diyecek ve bir kavram veya anlayışı tebcil etmeyeceğiz.

Medeniyet kavramının lügatimizdeki serencamını biraz anlayıp ‘İslâm medeniyeti’ terkibinin doğruluğu üzerinde düşünmek, fayda ve sakıncalarını görmek niyetindeyiz. Bununla birlikte kavramın kapsadığı çerçevenin, hangi hedef ve sonuçları dünyamıza sunacağını sorgulamayı amaçlıyoruz.

Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

‘İslam Medeniyeti’mi Dediniz
ZÜBEYR YETİK

Devlet Aklı Gölgesindeki Medeniyet Algımızın Bir Eleştirisi
ARİF ARCAN

Medeniyet; İnsanlığın İki Yüzlü ‘Janus’u
MUSTAFA ARSLAN

Medeniyet Felsefesi Yapabilmenin İmkanı Üzerine
MEHMET ULUKÜTÜK

Medeniyet Tartışması Neyi İfade Ediyor
M. KÜRŞAT ATALAR

Medeniyet Denilen Maskara
ÖMER ŞEVKİ HOTAR

SORUŞTURMA; Abdurrahman Arslan, Fehmi Kolçak, M. Yaşar Soyalan, Fatih Bütün
Hazırlayan: NİDA

Mahmut Mutman
ile Röportaj: Fatih Bütün – Mücahid Sağman

Sürgünde Muzaffer Bir Medeniyet: Endülüs
SELMA ELMAS

Yunusların İntiharı
NUSRET ALTUNDAĞ

Mut’a Üzerine
HİKMET ZEYVELİ

Berat Açıl İle Şehir ve Edebiyat Üzerine
Söyleşi: Mücahid Sağman

Sığınak
SÜLEYMAN CERAN

İrtibat İçin:
Tel. : 0 422 321 21 87
Web: nidadergisi.com
e-Mail: [email protected]


 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Nida Dergisinin 156. Sayısı Çıktı!
156. Sayısını yayınlanan Nida Dergisi, bu ay "yabancılaşma" konusunu dosya olarak işliyor.

Nida tanıtım bülteni:
Öncesinden farklı bir duruma evrilme, ‘sonradan vârolan’ bir durumu tazannum eden kavramsallaştırmadır yabancılaşma...
Öz’den, tabii olandan uzaklaşma; insanın özüne aykırı bir dünyayı tasavvur etme, kurma, varlık ve varoluşta kaybolma, bilincin ve yaratılışın insan özüne uygun gerçekleşmemesi,
insanın nesneleşmesi, insanın eşyayla arasında tabii olmayan bir ilişki biçimi, ruhun yabanıl olan tarafından işgali... ‘Hedef-amaç’ ilişkisinin bozulması, harap edilmesi sonucu insanın hedefsiz ve amaçsız bir varoluşun derinliklerine doğru batması...
İnsanın karanlık yanı... Esaretine düşkünlüğü, özgürlük ve güvenden kaçışı... yalana, eşyaya sığınışı... cesaretin içerisindeki korkaklığı... ne istediğini anlamayışı...
Yabancılaşma, insan için kaçınılmaz bir duruma karşılık gelir ama asla bir ‘yazgı’ değildir. Bu münasebetle def edilmesi gereken bir ‘hastalık’tır.
Yabancılaşma her zaman iyiden, özden ‘yaban’a doğru bir sürece işaret etmez. Bazen insan bir yabancılıktan başka bir yabancılığa doğru da savrulur. Ama doğru olan ‘öz’ü her zaman vardır ve bu öz, yabancılığından kurtulması için oldukça işlevseldir. Biz bunu ‘fıtrat’, ‘vicdan’, ‘akıl’, ‘yaratılış hakikati’ olarak tanımlıyoruz. ‘Her akıl bir nebidir’ veciz ifadesi meramımızı ne de güzel ifade ediyor!
Bir kavram olarak yabancılaşmayı konuşmak sadece bir tehlikeyi konuşmak değil, aynı zamanda ‘insanı müteyakkız kılan’ bir şuuru, kendini sürekli yenilemek zorunda olan bir algıyı konuşmaya da kapı açar. Çünkü diriliğini, dinamizmini, aksiyonunu kaybetmiş her düşünce, merkezi aktörü, referansı ‘din’ bile olsa, başka bir tür yabancılaşma üretir.
Sorgulamanın, arayışın durduğu, hedef ve amaç dengesinin kaybedildiği noktada, bakteri misali üreyen ve ürediği cismi fesada uğratan varoluşsal bir sorunun adıdır yabancılaşma.
Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:


nida-dergisi156.jpg


İlkeli Bir Hayatın Serencamı

Nurettin ÖZCAN

Yabancılaşma Bize Yabancı
Ömer Şevki HOTAR

Yabancılaşma Üzerine
M. Kürşat ATALAR

Alev ERKİLET ile
Röportaj: Fatih Bütün – Muhammed T. Çalışkan

Kültürel Bozulma ve Müslümanın Yabancılaşması
İbrahim SARMIŞ

Zade, Zede, Zeyd
Nusret ALTUNDAĞ

Kuran Dışı Vahiy Nazariyesi
Hikmet ZEYVELİ

Şükür
Hüseyin KARATAY

Kimlik, İdeoloji, Siyaset (IV)
Arif ARCAN

İtibara Dair – Bir Eleştiri Münasebetiyle-
Mehmet AZİMLİ

Ferda KESKİN İle Entelektüel ve İktidar Üzerine
Söyleşi: Mücahid Sağman

İrtibat: 0 422 321 21 87
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Nida ‘ehlîleşme’yi işliyor


kapak157-.jpg



Uzun soluklu dergilerden Nida, 157. sayısıyla okuyucuyla buluştu.



“Benliği Kemiren İllet- Ehlîleşmek” konusunun irdelendiği Ocak- Şubat sayısında ‘benlik kimliği gelişmiş bir nesildir’ hatırlatmasına ilaveten benlik kimliğinin ’vahyî nefes’ olduğu vurgusu yapılmakta.
157. sayıda M. Kürşat Atalar “Savrulanlar ‘Kafa Karışıklığı’ Yaşayanlardır”, İbrahim Sarmış “Vahye Alternatif Menkıbe Kültürü”, Altan Murat Ünal “Ehlîleştirme”, Mehmed Durmuş “Müslüman Öznedir”, Hikmet Zeyveli “İsrâ ve Mi‘râc”, Hüseyin Karatay “Selam”, Orhan Güvel “Kur’ân’da Meşiet’in Hidayet ve Dalalet Bağlamında Allah’a İsnâdı”, Nusret Altundağ “Modernite ve Mesaj” ve Ali Yalçın “Bir Baba Nasıl Kâfir Oldu” yazılarıyla yer alıyor. Bu sayıda bir söyleşi ve bir de röportaj Nida Dergisi okuyucularını bekliyor: Fatih Bütün ve Mücahid Sağman’ın Ümit Aktaş ile yaptığı röportaj, yine Mücahid Sağman’ın Mürsel Sönmez ile “Edebiyat ve Toplum- Değişim İlişkisi” üzerine yaptığı söyleşi.

Esad Eseoğlu haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
941734_592954354070323_1713864684_n.jpg



16 yıl 159 sayı, Hiç Durmadan...

Nida Dergisi; fikirle insan arasında...
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nidadergisi.jpg


Mahremiyetin yeni bağlamıNida dergisinin 159. sayısı mahremiyet, aile ve moda bağlamda önemli olan tartışmaları içermesi bakımından son derece önemli. Zira dergide yer alan iki söyleşide karşımıza çıkan benzerlikler bir yana esas olarak farklılıklar İslâmcılık içinde konunun ele alınma biçimlerinin iki hattına dair ipuçları sunmuş olmasından dolayı da anlamlı

Asım Öz/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi
Mahremiyet, moda ve aile meseleleri modern zamanlarda hem Müslümanların hem de İslâmcıların kafalarını meşgul eden, bunun yanı sıra diğer meselelerden çok daha fazla tartışmaya yol açan bir özelliğe sahiptir. Sözgelimi iktisat meselesi yahut neoliberalizm meselesi çok az insanın anlayabildiği terimlerle doludur fakat bu meselelerde anlaşılamayan teknik terimler o kadar çok değildir.
Buna karşın bu konular üzerine oluşturulan dağınık hatta "tutarsız" eserlerin de yer aldığı literatür hakkında yeterince konuşulabilmiş değildir. Hassasiyet ve duyarlılık bir yana meseleye modern kavramlar da dâhil olunca anlaşılmazlık durumu bu literatürün bir kısmı için de geçerli olabilmektedir. Zaten genel olarak yerleşik konuşmaların çoğu mırıltılarla hatta "telaşlı yorumlarla" sınırlıdır bu mevzularda. Oysa dönüşüm sürecinin tam kalbinde yer alır bu hikâye. Dolayısıyla böyle şeyler üstüne kafa yorarken aynı zamanda Müslüman bilincin çağdaş durumlarını kavramaya yani nelerden nasıl etkilendiğini açıklamaya odaklanan kapsamlı bakış açılarına ihtiyaç olduğu inkâr olunamaz. Elbette tümüyle cahili değiliz bu tür konuların. Değişimin hikâyesine odaklandığımızda son yıllarda yayımlanan "kadın" ilmihalleri ile altmışlı veya seksenli yıllarda yayımlananlar karşılaştırmalı olarak okunsa önemli çıkarımlar yapılabilir gibi geliyor bana.
TARTIŞMANIN BOYUTLARI
Herhâlde öncelikle şu sorular üzerinde durulması gerekir: Mahremiyet ve aileyi tartışma konusu yapan şey nedir? Niçin bu meseleler birçok insanın nazarında temel bir mesele olarak ele alınmıştır? Bazıları özellikle "modernler" buna 'cehalet' diye cevap verebilirler, başka bazıları da kaygı, tedirginlik ve korku diyebilirler. Çünkü, Batı karşısında yaşanan mağlubiyet galip olunan zamanlardaki yerleşik yapıda ciddi değişimler yapmayı zorunlu kılmıştır. Askeri alanda başlayan değişimler siyasi alana kadar yayılmış fakat aile dolayısıyla kadın ve "mahremiyet" alanında zorlanılmıştır. Bu bir anlamda Müslüman toplumların itiraz yüklü "buğz siyasetine" demirlemelerinin yani aileyi "direnilebilecek son noktadır; her şeyi verelim onu vermeyelim ya da her şey dönüşsün ama kadın dönüşmesin" anlayışının göstergesidir.
Bu meselelerdeki vaziyeti sorunsallaştıran koca bir malzeme yığını vardır. Nitekim, Türkiye'de ağırlıklı olarak seksenli yıllardan bu yana bu mevzularda doğru nerededir, din ne emreder, neyi yasaklar, soruları kadar bunlara verilen cevapların çeşitli, hatta çatışmalı olması yaşanmakta olanların makûs talihinin özeti gibidir. Meselelere yakından bakıldığında dönemsel perspektif yanılsamaları hemen fark edilecektir. Gelgelelim meseleler hakkında çoğu zaman vuzuha kavuşturulamayan hususların çokluğundan dolayı çoğu zaman karşımıza çıkan sürekli bir tecil hareketinden başka bir şey değildir.
Her zaman birbirinden ayrılan çeşitli teorik ve pratik bakış açılarını içeren İslâmcılığın önemli tartışma konuları arasında yer alan mahremiyet, moda ve aile konusunda özellikle seksenli yılların sonundan itibaren yaşanan kafa karışıklıkları üzerinde durulsa bile meselelerin ne kadar karmaşık olduğu görülecektir. Konunun seksen sonrasındaki tarihinde yaşanan dönüşüm ve kırılmalar bir yana asıl bugün neler olup bittiği üzerinde durulması gerekmektedir.
Nida dergisinin 159. Sayısı bu bağlamda önemli olan tartışmaları içermesi bakımından son derece önemli. Zira dergide yer alan iki söyleşide karşımıza çıkan benzerlikler bir yana esas olarak farklılıklar İslâmcılık içinde konunun ele alınma biçimlerinin iki hattına dair ip uçları sunmuş olmasından dolayı da anlamlı. Ben bu yazıda ayırt edici yorumlarından dolayı Alev Erkilet'in söyledikleri üzerinde duracağım. O bir yönüyle tartışmaları aşıldığı varsayılan fakat aslında öyle olmayan 'klasik' metinlere dayandırarak yapmayı öne çıkarıyor. Bunun bir örneği Frantz Fanon'un Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabıdır. Bu kitapta Fanon, geleneksel Cezayir kadınının bağımsızlık savaşı sırasında nasıl askeri ve siyasi bir özne haline geldiğini anlatır. Diğer taraftan yeni durumların ortaya çıkışından söz ediyor ve yeni gündemi ihata etmeyi öne çıkarıyor.
Konular hakkında Abdurrahman Arslan'ın söyledikleri ile Erkilet'in söylediklerinin karşılaştırılması bahsettiğim iki ele alış tarzını gözler önüne sermekle kalmayacak yaygın kabul görmüş olmalarına rağmen yanlış ya da yanıltıcı yorumları fark etmeyi mümkün kılacaktır. Alev Erkilet, söyleşisinde Eleştirellikten Uyuma kitabını Cezayir'deki sömürgeci pratikler bağlamında hatırlatmış. Bu bağlamda Abdurrahman Arslan'ın yazı ve konuşmalarına damgasını vuran yorum stratejisini takip edebilmek için Sabra Davet Eden Hakikat kitabının yeni basımını anmamız gerekir tartışmaya dair bakış açılarının sınırları çizmek ve yönünü tayin etmek için. Hiç şüphesiz; günümüzde hayatımızı yeniden yapılandıran toplumsal güçleri/süreçleri kavramada teorik yaklaşım diğer çabalardan çok daha önemli görünüyor. Şunu fark etmek lazım tabii; buralarda ele alınan meseleler inkâr edilemez biçimde zordur. O yüzden diyorum ki, İslâmcılık içinde mahremiyet meselesi etrafındaki yaklaşım tarzlarına nüfuz etmenin en iyi yolu, bu tür söyleşilerin sayfalarından geçiyor olabilir.
GELENEKÇİLİK VE İSLÂMCILIK AYIRIMI
Alev Erkilet, bugün aşınmış gibi görülen bir ayrımı hatırlatıyor söyleşisinde. Geleneksel ve İslâmcı bakış açısı arasında ayırımı yıllar sonra tekrar hatırlamak şaşırtıcı olabilir. Zira yorum farklılıklarını anlamamız için bir yanda geleneğe ait sesi, diğer yandaysa İslâmcı sesi ayırt etmemiz gerekir. Nitekim İslâmcılık ve geleneksellik arasında dev bir ayrım vardır ve her şey bunun peşi sıra geliyor gibidir. Erkilet, İslâmcılığın tanımın modernizmle başa çıkabilecek yegâne tanım olduğunu düşünmektedir. İslâmcılık hâlâ bu konuda "anlamlı" örneklikler sergileyememiş olsa da. Zaten bunun doğrudan çarpıcı siyasal ve gündelik sonuçları vardır. Erkilet, bu ayrımı şu şekilde anlatıyor: "Batı meydan okumasına karşı iki cevap verilmiştir. Bunlardan biri gelenekselci cevap, diğeri İslamcı cevaptır. Bu ikisi arasında, aile bakımından, mahremiyet bakımından, kadın bakımından, kamusal alan bakımından çok önemli bir fark vardı. Gelenekselciler ne diyordu: Toplumda birçok şey değişebilir ama biz kadını ve aileyi geleneksel bağlamında tutmalıyız. Bunu muhafazakâr bakış olarak adlandırabiliriz. Hâlbuki İslamcılar bu meydan okumaya karşı dinamik bir cevap verdiler, korumacı değillerdi. Modernleşme, sadece aile ile sınırlı bir mesele değildir, dediler. Aile de dâhil olmak üzere, tüm toplumsal alanları yeniden İslami dinamikler üzerine tanımlamamız gerektiğini vurguladılar. Hani Marks'ın Hegel için, onun felsefesi "baş aşağı idi onu ayakları üzerine çevirdim" dediği gibi, bütünsel bir sistem tanımı yaparak kadın meselesini bu bağlam içinde ele aldılar." Bu ayırma çabası tam anlamıyla sınırların yeniden canlanmasına ve belli anlayışların yenilenmesi hedefine katkıda bulunabilir.
Gelenek dediğimiz "modern" olgunun İslâm'la ilişkisini sorgulamak gerektiğini belirten Erkilet, günümüzde geleneksel aileye dönmenin hiçbir yolunun olmadığını ve aile anlayışının yeniden yapılandırılması gerektiği hedefini öne çıkararak şöyle devam ediyor: "Kırsal bir alan içerisinde kadına biçilen rolün İslami olduğunu sanıyoruz. Mahremiyeti korumak deyince de kadının o pozisyonu aklımıza geliyor. Bu bence sorgulanmalıdır. Sonuçta geleneksel bakış açısında kadın başka bir özne üzerinden tanımlanır. Erkek üzerinden. Mesela bugün, Müslüman erkeklerin o geleneksel örüntüye isteseler bile geri dönemeyecekleri bir noktada oldukları gerçeğinin üzerini, kadın-mahremiyet söylemiyle örtüyoruz. Velhasıl, aile denildiğinde akla sadece kadın gelmemeli ve kadın eve döndüğünde tüm sorunların çözülebileceği düşünülmemeli. Bu mahremiyet tanımı, tarım toplumun İslami gelenekle sarılıp sarmalanmış değerleri üzerine kurulu normatif bir yapıya aitti. Daha sonra modernitenin gerçekleriyle yüz yüze gelindi, oradaki meydan okumanın ciddiyeti görüldü ve buna bir cevap verildi. Buna verilen hakiki cevap, modernleşme söz konusu olduğunda özel alanı kamusal alandan ayırma çabasının boş olduğunu görmüş olan İslamcıların cevabıdır. Onlara göre özel alan yanında kamusal alanın da yeniden tanımlanması gerekir. Ekonomi bu kapitalist örüntüler çerçevesinde işler dururken biz Müslüman kalabiliriz denilemeyeceği için, ekonomik ilişkiler alanı da yeniden tanımlanmalıdır. Elbette kadın meselesi için de aynı saptamalar geçerlidir. Nostaljik bir geri dönüş alanı yoktur. Modernite kamusal alanla sınırlı değildir; özel alanlara girmenin –sızmanın- yollarını bulmuştur. Bu açıdan bakıldığında, mahremiyet meselesi kamusal alan meselesinden, kapitalist iktisattan ayrı ve bağımsız düşünülemez. Kadın evde de kalsa, 7/24 çocukları ile meşgulde olsa, artık o eski kadın olmayacaktır." Bu safhada şunu dile getirebiliriz: Bu alıntının birçok durumu belirgin kılması bir yana, Erkilet'in düşüncelerinin ana izleğinin neler olduğu hemen fark edilmektedir. Dile getirilen görüşlere ister "yandaş eleştirmen"in isterse "eleştirel eleştirmen"in sorabileceği sorular ilave edildiğinde tartışmanın bugünü için sahici bir temelin atıldığı düşünülebilir.
KAPİTALİZM VE SINIF OLGULARI
Dengeyi kurmak riskli bir şey olmuştur artık; zira meselenin zahiri öyle olmasa da neredeyse aslı dengesizlik olmuştur. Yaygınlık kazanan moda dergilerinin temelde değerler, taklit ve sınıf olgusu üzerinden ele alınıp tartışılabileceğini düşünüyor Erkilet. Tartışma evrenine sınıf ve kapitalizm olgularının da dahil edilmiş olmasını önemli bulduğumu belirterek şu cümleler üzerinde düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim: " (...) son dönemde yaygınlaşan "İslami" moda dergileri üzerinden başörtülü kadının dönüşümü incelersek de, o kadının eski kadın olmadığını görebiliriz. Son derece geleneksel örüntüler içinde yaşayabilir, tesettür içinde olabilir, sürekli evde olabilir ama tüketimleri aracılığıyla kapitalizmle ve moderniteyle olan bağlantısı çoktan kurulmuştur. Bugünlerde, kocasının statüsünün bir göstereni olarak -iyi giyinen- Müslüman kadın imajı üretilmektedir. Dolayısıyla, mahremiyet, modernleşme gibi kavramları 1920'erin perspektifinden tartışmaya kalkarsak, İslami anlamda da hiçbir yere gidemeyeceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.(...)
Bu dergilerde sunulan milyon dolarlık takılar, pahalı ve hautecouture kıyafetler örtünmek için değil "sergilenmek" içindir. Bu tarz tüketim, ister istemez kamusal alanda belli bir şekilde görünme arzusunun ifadesidir. Bunu unutmamak lazım. Bu bakış açısı, özel alan-kamusal alan ayrımının giderek nasıl karmaşıklaştığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Eskiden kamusal alan kavramı, daha ziyade kadının çalışması bağlamında kullanılıyordu. Bugün ise çalışmasa bile eşinin servetinin bir göstereni olarak giyinmesi ve bunu kamusal alanda sergilemesi beklenen bir Müslüman kadın imgesine ulaşmış durumdayız. Burada Veblen'in güzel bir sözüne atıfta bulunmak isterim. Ona göre kadın tarih boyunca hiçbir zaman kendi adına davranan bir varlık olmamıştır. Kadın kocasının statüsünün gösterenidir. Dolayısıyla, bedensel iş yapmasına izin vermeyecek kıyafetleri ne kadar çok üzerinde taşırsa, kendisi adına bir şey kazanmayacak ama efendisinin statüsünü göstermiş olacaktır. Özetle, geldiğimiz noktada, Müslüman kadın aktif bir siyasi özne olarak, kendi yapıp ettikleriyle sosyal alanda var olan ve onu dönüştüren birisi olarak değil, kendisine o statüyü sağlayan kocasının göstereni olarak öne çıkmaktadır; zengin bir işadamının, bir müteahhidin, bir bürokratın vs. yani sınıf atlamış olan efendisinin göstereni olarak." Onun bu yoğun pasajı, sadece hisleri dışarı vurmakla kalmaz, aynı zamanda hakkında pek çok laf edilen meselelerde bir doğru/yanlış ölçüsü de ortaya çıkarır. Fakat bu sesin yeterince işitilebildiğini zannetmiyorum.
Erkilet'i takip edersek, sömürge olmuş Müslüman toplumlarda, sömürgecilerin toplumu ve aileyi dönüştürme hedefiyle sömürgeciliğe uğramamış toplumlarda yaşananlar arasında yöntemsel bir farklılık karşımıza çıkmaktadır. Sömürge olmamış toplumlarda doğrudan veya dolaylı modernleştirme politikalarına karşı geleneksel çevrelerden ciddi tepkiler gelmiştir. Erkilet, bu tepkinin önerdiği çıkış yolu dönemsel doğruluğu bir yana bugün için yaşanan dönüşümler bağlamında sorunsallaştırıyor: "Bundan 15-20 önce, dini kimliğini merkeze alan büyükler "sisteme tek kurban yeter" derlerdi. Yani erkekler kamusal alanla ilişki içinde olacak, kadınlar evde, mahrem ya da özel alanda gelenekleri sürdürecekti. Bu bakış açısı, modernleşme sürecine karşı geleneği öne çıkarttı ve o gelenek içinde kadının konumunu yeniden tanımladı. Ama dikkat etmemiz gereken nokta, bu tanımlamanın kadını modernleşme süreci öncesindeki geleneksel konumundan daha geriye götürmüş olduğudur. Mahremiyet konusunu özel alan-kamusal alan bağlamında tartışırken bu hususu atlamamak gerekir."
Meseleleri hep geriye doğru tartışmayı seven nafile patinajcı düşünce yerine, bugünü ve geleceği düşünen bir yaklaşımı gündeme almak daha doğru olacaktır. Artık bu mevzularda yeni bir gündemle karşı karşıyayız. O kadar ki belli dönemler için çıkış yolu olarak görülen çözümler bugün bu işlevi yerine getirmekten bir hayli uzak. Erkilet, dönüşüm süreci içinde çok çeşitli bağlamlarda, birçok hayati meseleye temas eder ve bunlarla ilgilenir: "50'li yıllarda 60'lı yıllarda kadının çalışmasının anlamı ile bugünkü anlamı aynı değil, çünkü ailenin kendisi ve aileyi oluşturan ögelerden bir diğeri olan erkeğin dünyaya bakış açısı da değişti. Örneğin bugün kadının çalışmaması aile değerlerimizin ayakta kalacağı anlamına gelmiyor. Çünkü aile ziyadesiyle modernleşti ve bugün Müslüman erkeğin içinde bulunduğu bir aile modeli yok. Geçmişte erkekler bu kadar ailenin dışında değillerdi. Geleneksel toplumda ekonomik üretim daha çok bir aile işletmesi içinde gerçekleştiği için, aile bireyleri birlikte daha fazla vakit geçirebiliyordu. Bugün ise aile kadın ve çocuklardan ibaret, ev ise yatakhane olarak algılanmaya başlamıştır. Bütün aile üyelerinin bir arada olduğu bir ortamda aile konuşulur. Müslümanlar tarafında inanılmaz bir modernizasyon yaşanıyor öte taraftan kadın ısrarla eve gönderilmeye çalışılıyor. Bu çok yaman bir çelişki gibi geliyor bana. Önümüzdeki dönemde boşanmalar daha da artacaktır. Artmayacaksa da, çok-eşlilik devreye sokulmaya çalışıldığı için artmayacaktır; aile güçlendiği ve sağlamlaştığı için değil. Bir başka deyişle, ailedeki süreklilik yapay bir süreklilik olacaktır. Modernleşmiş olan ama bu modernleşmeyi gelenekselcilikle örtme arayışına girmiş olan erkeğin beklediği kadın ilk evlilikte bulunamıyorsa, ikincisinde ya da üçüncüsünde bulunacak ama "aile" ve "ev" korunmuş olacaktır. Şimdi bu İslami midir? Bana öyle gelmiyor. Eğer bugün bir yeniden inşa söz konusu olacaksa, tartışmaya doğru yerden başlanmalıdır. Mesela fabrikalar işçiyi 18 saat çalıştırsın ama çalışan erkek olsun! Bu mudur İslami olan? Kadın evde beklesin ama çocuklar ve baba eve sadece yemek ve uyumak için uğrasın! Bu mudur İslami olan? Bugünün koşullarında, böyle bir düzen, çocukların ve eşin anneye saygı duymasını sağlamıyor maalesef. Hatta tam tersi bir etki yaratıyor. Çünkü annenin "toplumsal" bir karşılığı yok. Bu söylediklerimizden çıkması gereken sonuç, ailenin toparlanabilmesi için çok geç kalındığı değildir elbet. Mevcut bakış açısı ile içi boş bir muhafazakârlığı yükseltmek yerine, kamusal alanı ve mahremiyeti İslami temellerde yeniden inşa etmek üzere taze bir çaba içine girmek gerekiyor."
Bu yüzden önümüzdeki sorulardan bazıları yeni cevaplara ihtiyaç duyan eski sorularken, bazıları da çok yenidir. Modern zamanlarda yahut öncesinde olduğu gibi bunların üstesinden gelmek için "hikmetli düşünce" gerekiyor. Değişim ve dönüşümlerin ne anlama geldiğini görmek için yapılması gereken pek çok çalışma var. Bunların bazıları inceleme yoluyla yapılmak zorundaysa bazılarının da teorik olması gerekecektir. Muhtemelen Nida'nın bu sayısı yeni zamanların dönüşüm çizgilerinin haritasını çıkarmak ve tartışmak için geçici bir giriş kapısı olacaktır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nida160b.jpg


Nida Dergisi’nin 160. Sayısı Çıktı!

Nida Dergisi 160. Sayısında; Kadim Hastalığın Modern Vechesi Gönüllü Kölelik Konusunu irdeliyor...
Başıboş olamaz insan, bir kişi veya bir mercii efendi edinir kendine. Odysseus, Homeros'ta şöyle hitab eder topluluğa: 'Göremem hiçbir iyilik birçok efendinin olmasından. Yalnız tek bir kişinin efendi, tek bir kişinin kral olmasıdır gereken'. Bu hitap, yönetim şekliyle ilgili siyasal bir tartışmayı başlatmıştır. Etienne de La Botie'de Odysseus'a takdirle başladığı söylevinde monarşiden modern devlete uzanan devlet egemenliği üzerinde düşünür. Tiranları, tiranlara gönüllü kulluk ve köleliği sorgular. Tiranlığa haklı çıkışlarının yanında inanç düzeyinde başıboşluğa kapı aralayan bir özgürlük anlayışını idealize etmektedir.
Kur'anda şöyle hitab eder Allah: 'Allah size bir örnek olay anlatmaktadır: Tümü birbiriyle ihtilaflı birçok ortağı olan kimsenin emrindeki adam ile tamamen bir kişiye bağlı bulunan adam(ın hikayesi); içinde bulundukları şartlar açısından bu iki adam eşit olabilir mi? (Hayır,) bütün övgüler (yalnız) Allah'a mahsustur; fakat çoğu bunu anlamaz'.
Kul/ köle-efendi ilişkisi, kul ile yaratıcı ilişkisine yorulduğunda insanı özgürleştirir, zihnî ve ameli dağınıklıktan korur ve kurtarırken, insan ile insan, insan ile eşya arasındaki ilişkiye yorulduğunda zulme yataklık etmektedir.
Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Cehennemin Var Diye Kurum Etme / Nurettin ÖZCAN
Özgürlüğü Köleliğe Değişmek / Altan Murat ÜNAL
Çobanın Aşkı mı Kompleksi mi / Nusret ALTUNDAĞ
Adam Yerine Konulan Adam Yerine Konulduğu Yerin Kölesi midir / Arif ARCAN
Süheyb ÖĞÜT ile Röportaj: Mücahid SAĞMAN
İslam Özgürlük ve Üstünlük Çağrısıdır / İbrahim SARMIŞ
SORUŞTURMA:
Ortadoğu ve Mısır Üzerine
İtaat ve Müslümanlar Üzerine Mülahazalar / Ömer KARATAŞ
Oruç / Hüseyin KARATAY
Modern Zamanlar Ertesinde Vaktin Evrimi / Mücahid SAĞMAN
Kuranda Neden Tarih Yoktur / Adil AKKOYUNLU
Sapkınlık Aracı Olarak Mal / Yılmaz ALTINÖZ
M. Fatih USLU İle Edebiyat Fakülteleri Ekseninde Sanat Ve Özgünlük
Söyleşi: Burak AYÇİÇEK

İrtibat İçin:
Tel. : 0 422 321 21 87
Web: nidadergisi.com
e-Mail: [email protected]
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
nida161b.jpg


Nida Dergisi’nin 161. Sayısı Çıktı!


Nida Dergisi 161. sayısında; "Şiddet: Güç İstencinin Kaba Dili" konusunu irdeliyor...

Nida Dergisi 161. Sayısını Okuyucularına Şu Şekilde Sunuyor:
‘İslâm’da şiddet var mıdır’ sorusuna kabaca ‘vardır’ veya ‘yoktur’ gibi cevaplar verilebilirse de, ilk olarak üzerinde durulması gereken nokta, yanıtın; hangi dönemde, hangi şartlarda, hangi saiklerle arandığıdır. Zira sorular kadar, sorulduğu dönem ve şartlar da çok önemlidir. Kritik eşiklerde sorulan kritik sorular, yanlış cevaplara ve algılara kapı aralanmasına sebep olacaktır. Dergimizin bu ayki konusu ve girişteki sorumuz üzerinden giderek daha somut düşünecek olursak, şu misal verilebilir: 11 Eylül’de İkiz Kule’lerin yıkılması sonrasında oluşan bir iklimde aranan yanıtın ‘apolojik/özür dilemeci’ olma ihtimali yüksektir ki böyle de olmuştur. Bu açıdan 11 Eylül, Müslüman dünyanın paradigmal değişimlere zorlandığı bir kriz dönemidir.
İslâm; basiret üzere kendisine tâbi olunması, hak ve hakikatin tebliğ edilmesi, iyiliğin emredilip kötülüğün men edilmesini, adaletin hâkim kılınıp insanların kula kulluktan Allah’a kul olmaya davet edilmesini hareket prensibi edinilmesini temel ilke olarak benimsemiştir. Allah’ın insanlardan istediği tabiiyet, şuurlu, sorgulanmış ve sorumlu ‘ikna olmuş’ bir tabiiyettir. Bunu oluşturacak şartları temin etmek, bu vazifeleri yerine getirmek kadar farzdır, Müslüman bundan sorumludur. Bu mes’uliyetleri kesintiye uğratacak veya engelleyecek şartlardan uzak durmak temel prensib olarak önümüzde durmaktadır.
Biz de dergimizde ‘şiddet’ konusuna değinelim istedik. Siz değerli okurlarımızın düşünce evreninde yerini alsın, düşünceye açılsın istedik
Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Şiddet; İnsanoğlunun Kirli Yüzü
Nurettin ÖZCAN
Terör ve Şiddet Sarmalında Cihadı Anlamak
Altan Murat ÜNAL
Şiddet Meşru mudur?
M. Kürşad ATALAR
Rıza Hiza ve Eza
Nusret ALTUNDAĞ
Savaşın Metafiziği Üzerine
Arif ARCAN
İslâm’a Göre Savaş ve Barış Yahut Cihadın Felsefesi
İbrahim SARMIŞ
Müslümanların Cihad Anlayışı Üzerine Düşünceler
Ömer KARATAŞ
İlahiyatın Müfredatı Müfredatın İlahiyatı: Bir Paradoksun Düşündürdükleri
Mustafa ARSLAN
Modern Mimaride Mahrem ya da Bir Münevverin Odası
Mücahid SAĞMAN
Kudret Merkezli Allah Tasavvurundan Adaletli Allah Anlayışına Doğru
Orhan GÜVEL
Medaim YANIK İle Görsel Kültür ve Şiddetin Toplumsallaşması
Söyleşi:
Mücahid SAĞMAN
Orada “Kar Nahifliğinde Çocuk Düşleri” Öldü
Selma ELMAS
Kısa Hikâyeler
Mustafa Ökkeş EVREN

İrtibat İçin:
Tel. : 0 422 321 21 87
Web: nidadergisi.com
e-Mail: [email protected]
 
Üst