"Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar."
"Erkek adam ağlamaz."
"Sulu gözlü..."
"Dokunsalar ağlayacak gibiyim."
"Allah aşkı için göz yaşı döküyor."
Ağlamakla ilgili yukarıdaki gibi birçok söz söylenmiştir.
Ağlamak, çok doğal ve olması gereken bir davranıştır.
Evren içerisinde, onun küçültülmüş bir örneği olan insan, makrokozmos içindeki genel düzenin ve ahengin bir parçasıdır. Dolayısıyla var olan hiçbir özellik boş ve anlamsız değildir.
Ağlamayı doğuran uyaranlar hem hüzün verici hem de sevinç uyandırıcı uyarılardır. Beynin duygusal merkezlerinden çıkan emirlerle göz yaşı bezleri faaliyete geçer ve göz yaşı üretilmeye ve akmaya başlar. Tabiî ki bu arada stres, gerginlik, aşırı sevinç ve heyecan giderilmiş ve yatıştırılmış olur. İnsanın kas ve sinir sistemini yatıştıran bir işlevi vardır ağlamanın...
Bazen ağlama olayı normal sınırları aşar ve kişinin yaşamını olumsuz etkileyebilir.
Kişilik problemi veya psikolojik bir bozukluğu olan birçok insanda ağlamanın dozu kaçar.
Aşırı ağlamanın en sık görüldüğü durumların başında depresyonlar gelir. Duygu dünyasında ve düşüncesinde hassasiyet gelişen, alıngan olan insan, yolda gördüğü bir dilenciye, özürlüye vs. acıyıp ağlar veya birisinin bir sözünden, davranışından yanlış anlamlar çıkarıp ağlar veyahut da geçmişteki çok mutlu anları veya olumsuz günleri hatırlayıp ağlar...
Depresyonun getirdiği enerji azlığından, yorgunluktan ve isteksizlikten dolayı çocuklarına, eşine, işine karşı görevlerini yerine getiremeyen depresyonlu insan, kendini suçlar ve üzüntüden ağlar; çocuklarına tahammülü azaldığında onlara bağırır, onları döver, sonra da pişman olup ağlar.
Depresyon yıllarca sürebilir ve kişi de yıllarca hep duyarlı ve sulu gözlü biri olabilir.
Depresyon dışında yoğun bunaltı ve panik yaşayan insanlar da sıkıntılarından veya dertlerine çare bulamamaktan dolayı sık sık ağlarlar.
Çekingen, utangaç ve sosyal ortamlarda yüzü kızaran, çarpıntısı olan, elleri ve sesi titreyen, sıkıntı yaşayan, çevrenin bakışlarını üzerinde hisseden, hep yanlış yapacakları endişesi taşıyan sosyal fobik insanlar da sık sık ağlarlar. Bu insanlar depresyona da yatkındırlar. Çok alıngandırlar. Bu yüzden tepkilerini dışarı vuramayıp içe atarlar ve de ağlarlar. Bazen de çevrenin hiç beklemediği bir şekilde anî tepkisel ve sinirsel davranırlar.
Diğer yandan, ana babaları ve diğer büyükleri tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan ve diğer insanlarla mukayese edilen çocuklar ve gençler, eşler de eğer demokratik bir ortam yoksa, tepkilerini daha çok ağlayarak belli ederler.
Tekrar belirtelim: Yeri geldiğinde hepimizin ağlaması kadar doğal bir şey yoktur. Vurgulamak istediğimiz, ağlamanın kişinin bir özelliği, bir davranış biçimi hâlini almasıdır. Bu durumda tedavi gerekir.
Dikkat edilirse, insan dünyaya ağlayarak merhaba der ve öldüğünde de arkasında kendisi için ağlayan insanlar bırakarak dünyaya veda eder.
Problemi nedeniyle sık sık ağlayan insanların ailevî, sosyal, ekonomik vs. ilişkileri bozulur.
Özellikle çocuklar, en küçük bir şeyde ağlayan ebeveynler karşısında kendilerini zayıf hissederler, öz güvenleri eksik yetişirler.
Mizacın dalgalandığı "manikdepresif" hastalar bazen gülerken ağlayabilir, bazen de ağlarken gülebilirler. Bazı şizofrenik hastalar yerli yersiz gülüp ağlayabilirler. Zekâ özürlü insanlarda ağlama ve çocuksu davranış çok sık görülür.
Bazı sara (epilepsi) hastalarında nöbet geldiğinde ağlama davranışı meydana' gelebilir veya psikolojik bayılma nöbetleri yaşayan hastalarda baygınlıktan uyanırken ağlamalar görülebilir.
Çocukları sürekli ağlayan ebeveynlere büyük görev düşmektedir. Her istediğini ağladığında elde eden çocuk bunu bir davranış hâline getirir. Anne babalar, çocuğun isteğini makul ve mantıklı buluyorlarsa ertelemeden yerine getirmeliler; yapmayacaklarsa çocuk ağlasa da, kendini yerlere atsa da kesinlikle taviz vermemeliler. Yoksa çocuk bunu her ortamda kullanır.
Yazar: Dr.Nihat Kaya