Niçin Mürşid-i Kamil'e ihtiyaç vardır...

Mevlevi

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Manavgat
Web sitesi
www.abdullahbaba.net
Kulun yüksek makamlara erismesi, ancak su iki seyden birisi ile mümkün olur: Ya Ilahi bir cezbe, ya da Sadiklardan olan seyhlerden birinin elinde sülûk etmekledir. Hususi bir cezbe herkes için söz konusu olmayabilir. Fakat digeri için bir engel yoktur. Bir Mürsid-i Kamil'in elini tutup hizmetine girildigi, emirleri tutulup canla, basla çalisilmaya baslandigi zaman, salik, sanki annesinden yeni dogmus gibi olur. Artik Mürsidi onun manevi babasi ve terbiyecisidir. Allah'a giden yolda yegâne vasitadir.

Tasavvuf yolunun büyükleri, Allah'a giden yolda kendisine yol gösterecek, rehberlik edecek seyhin, Allah'in kapilarindan bir kapi olduguna isaret etmislerdir. Bu yola giren bir kimsenin, seyhini böyle görmesi, müridligin ilk basamagidir demislerdir. (Adab) Imam-i Sa'rani'den yapilan bir açiklamaya göre; �Ehl-i tarik, insani Allah'in huzuruna kalb huzuru ile çikmaktan men eden kötü sifatlardan temizlenmeye irsad edecek bir mürsid-i kâmile intisab etmenin mutlaka zaruri oldugunda icma ve ittifak etmislerdir� diye bildirilmistir. (Adab)

Mürsidi Kamile bir Peygamber gibi vahiy gelmiyor. Ve bir Peygamber gibi vahiy teminati altinda da degildir. Bundan kasit, bir Peygamber gibi mucize ortaya koymak mecburiyetinde görülemezler. Bununla beraber onlar Allah'in ordularindan bir ordudur. Allah'in ordulari ise, O'nun bilgisi dâhilindedir. Nitekim:

�Rabbinin ordularini kendisinden baskasi bilmez. Ve o insan için ancak bir ögütten ibarettir .� (Müddesir /31) buyurulur.

Bazi bilginlerin açiklamasina göre �Rabbin Ordulari'ndan maksat bunlar Allah'in Velilerini olusturan topluluktur. Asirlardir onlarin Islam toplumundaki serefli yerini ve faziletlerini, gerçek ilim adamlarindan kimse inkâr etmemistir. Rabbimiz (cc) buyurur ki:

� Dikkat ediniz! Allah'in velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar � (Yunus /62)

Öyleyse, kendini bos seylerle oyalama. Bu yolun yol kesicilerine takilarak, gerçek saâdetten mahrum olma. Bilgisi kendisine fayda saglamayan, Islam'in edeb kültüründen mahrum ve nasipsiz kimselerin telkinleri seni oyalamasin. Faziletine inandigin bir mürsidin himmetine erismek için acele etmelisin.

Peygamberler ile (Allah cümlesine salât etsin) Evliyaullah'in meslekleri aynidir. Aralarindaki tek fark, Peygamberlerin ihtisas sahibi olmalari, delil ve hüccet getirmede mucizeye kadir olmalari ile Evliyaullah'in onlara bagli bulunmalaridir. Nasil ki peygamberlerin yolunu kesen yol kesiciler varsa, Allah dostlarinin kapisina giden yolu kesenler de eksik olmayacaktir. Mevlana Halid el-Bagdadi (ks) der ki:

�Kalb ehli tarafindan gözetilmek isterseniz, inkâr ehlinin sözlerine kulak asmayiniz. Allah (cc)'un bir kulundan yüz çevirdiginin alametlerinden biri de, O kulun velilerin haysiyet ve sereflerine dil uzatmasidir. Bu söz büyüklerin kelamidir. Kim velilerin aleyhinde konusulan sözlere kulak verirse, o da onlardan sayilir.�

Yeryüzü kiyamete kadar Allah'in evliyasi ile sereflenecektir. Evliya Velinin çoguludur. Veli ise, araya isyan karismamak üzere taati devam eden kimsedir. Bir baska manada ise Veli, kendisine Allah'in ihsani araliksiz olarak devam eden kimsedir. Bir kimsenin hakikatte Veli olabilmesi için, bu iki vasfin gerçeklesmesi lazimdir. Peygamber nasil masum ise, Velinin de Allah tarafindan korunmus olmasi lazimdir. (Reddü'l-Muhtar )

Mürsid-i kâmil olan zâtlar hakkinda söylenmesi gereken söz; onlarin vasiflarinin Allah Teâlâ'nin korumasi altinda oldugunu kabul etmektir.

Mürsid-i Kamiller Allah'in yeryüzündeki eminidirler. Onlarla beraberlikte çok hayir ve bereket vardir.

�Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadiklarla beraber olun� (Tövbe/119)

Mürsid-i Kamiller kalp mütehassisidirlar. Kötülügü emreden nefsin hile ve desiselerine karsi gelistirdikleri metodla, kalpleri tamir etmede Allah onlara kabiliyet vermistir. Sen, dinin emrettigi farzlari, vacibleri ve diger hususlari, bir fikih âliminden alip ögrenebilirsin. Mesela Islam akaidini bir kelam âliminden ya da Ilm-i Kelama ait bir eserden ögrenebilirsin. Ama kalbinde olusan firtinalari, Kamil bir Mürsidin verecegi bir reçeteyle durdurabilirsin. Alimlerin ihtisas alanlari degisik degisiktir. Nasil ki kalp doktoru, ameliyat doktorunun sahasina karismazsa, bilginler de, kendi ihtisas alanlarini asan hususlara girmezler. Girmemelidirler. Çünkü bu Fizik ilmi degildir. Din ilmidir. Bu bakimdan, asrin getirdigi birtakim tereddütler, kalplerde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Bu tereddütleri gidermek için, mutlaka bir mürside ihtiyaç vardir. Efendim böyle bir zamanda bunlara ne gerek var! Denilemez. Gerçek saâdete, ilim ve amel bütünlügü ile ulasilir. Bu bütünlük, kalpte gelismedikçe, bedene tesiri olmaz. Öyleyse, vasiflarini belirttigimiz Mürsid-i Kamillere giderek, bu ihtiyaç giderilmelidir.

Asrimizin mana sultani yolumuzun isigi Üstadimiz Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri Mürsidi Kâmile olan ihtiyacin önem ve ehemmiyeti hakkinda söyle buyurdular.

Bazi âlimler, ulemalar Kuran'a ve sünnete bagli oldugu müddetçe ehli tasavvuf gibi yasayanlarda da Cenabi-i Zül celal Hazretlerinin evliyasi olur, diyorlar evet dogrudur. Fakat bu nadirattandir. Tarikata girenler ile girmeyenlerin arasindaki fark dagdaki olan meyveyle bahçedeki olan meyvenin arasindaki fark gibidir, çünkü bahçede yetisen meyvenin bir bahçivani olur. Topragini havalandirir, temizler gübresini atar suyunu verir, asisini yapar. Çiçeklendigi zaman onun flitini verir, haserelerden korur. Mümbit bir sey olur.

Ama diger taraf da kendi basina zikreden, ne nefsi levvamede oldugunu bilir ne mülhimede oldugunu bilir. Oda meyvedir ama bu meyve kendiliginden olur, sahibi olan meyve gibi olmaz. Doktoru olan hastayla doktoru olmayan hasta gibidir. Doktoru olan hasta ilaçlarla ameliyatla tedavi olur. Doktoru olmayan da sabir Allah sabir Allah der. O hastaligi çeker. Yinede Allah'a dost olur ama çeke çeke gider.

Mürsidi Kamile bagli olan ise sihhatli gider. Baska bir misal verecek olursak; nasil devletin askeriyesi varsa nasil orduda bir çavusun, onbasinin, basina bir sikinti gelse bir tehlike olsa o ordunun generali hemen emir verir ve birden o sikinti çözülür. Sivilde ise kahvede birini öldürseler onun katilini bile bulamiyorlar. Niye, sahiplenen yok Degil mi. Iste Tarikata giren insanda manevi askerdir. Manevi askerinde bir arayani olur. Maneviyat, evliyaullah da onlari arar, onlari kollar ve gelecek hadiseleri onlara bildirir ve uyarir aradaki fark budur.

Yunus Emre Hz.leri �Seyhi Olmayanin Seyhi Seytandir� buyuruyor.

Bu sözün manasi sudur. Müslüman eline bir mecmua aliyor, kalbin açilmasi için bin defa Ya Fettah çekeceksin ve yahut isinin olmasi için su kadar esma çekeceksin diye okuyor. Bu arada ruhi sultani genisliyor ama bu seferde nefis ve seytan daraliyor. Daraldigi içinde Allah'in varligina birligine sek süphe yaptirmaya basliyor. Akli fikrine, fikride kalbine diyor ve konusmaya basliyor. Seytan ve cin bu insana musallat oluyor. Onun için insana bir rehber gerekiyor. Bizlere Fikih ilmi ile isik tutan mezhep sahibi büyük imamlarimiz dahi bu manevi ihtiyacin gerekliligini anlamislar.

Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri, Bu mübarek, Cafer-i Sadik Hz.lerine intisap etmis ve su sözleri söylemistir:

Ömrümün son iki senesinde, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap etmeseydim, hüsrandaydim, buyurmustur. Buradaki, hüsran olmak manasi, yanlis anlasilmasin, ahiretini kaybetmis anlaminda degildir. Ancak buna su sekilde bir örnek verebiliriz.

Nasil ki, askeriyede, bir astegmen, albayliga kadar yükselebiliyor, ondan sonra general olabilmesi için kurmaylik sinavina girmesi gerekir. Yoksa general olamaz, albayliktan emekli olur. Ayni bunun gibi, maneviyatta da, erinden generallige kadar gidilir. Iste manevi general olabilmek için, Allah'a vuslat bulmak için, illaki bir gönül dostu, bir mürebbi sarttir. Iste, Imam-i Azam Hazretleri de, bir gönül dostu olan, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap edip, tabi olmus. Kendisine manevi haller, kesif ve kerametler verilmis, o nese ve muhabbet ile Hakk'a âsik olmustur. O'na, dost, Muhammed-il Mustafa ya yar olmustur. Kendisi bu güzellik ve hakikati, ancak Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap ettikten sonra, ona tabi olduktan sonra, yakalamis ve onun için bu ask ve vecd halinden uzak geçen ömrünü, hüsrana ugramis olarak nitelendirmistir.

Ayni sekilde, yine, mezhep sahibi olan, Imam-i Safi Hazretleri ve Imam-i Ahmet bin Hanbel-i Hazretleri de, Ümmi bir zât olan, Seyban-i Rai (ks) Hazretlerine müntesip olmuslardir.

Yine büyük Âlim ve Müfessir olan Imam Sarani Hz.leri de Ümmi bir zât olan Ali Havas (ks) Hz.lerine intisap etmistir. Hem Mezhep imamlarimiz da, hem de diger büyük ilim sahibi imamlarimizda da tarikat'a suluk edenler çoktur. Çünkü Tarikat Seriat'tan ayri bir sey degildir. Beraberlerdir.

Hakikate ve marifetullah'a ulasabilmek için ancak gerçek bir Mürsidi Kâmilin terbiyesinden geçmek gerektir.​
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Her kişiye bir mürşidi kamil lazımdır. Kimki buna gerek yok diyorsa ,yanılmıştır. Eğer buna gerek olmasaydı niye cenabı Allah bunca peygamberler gönderdi .Şimdi ise peygamberlık geçti .Bunun için o vazifeyi mürşidi kamiller görecektır. Nakıs Mürşit değil . Eskiden.kerameti kevniye geçerli imiş o geçti Şimdi ise kerameti ilmiye olduğu için hala kerameti kevniye bekliyenler kerameti ilmiyeye ehemniyet vermiyerek aldanmışlardır. Öyle ise Mürşidi kamillerin nişanesi ne imiş ya kerameti kevniye ya kerameti ilmiyedir. Aranan vasıf budur. Bu vasıfları gördüğünde ona bağlandıktan sonra yapılacak vazife sana düşer.
Evvela vazifen Aşk sahibi olman lazım. Buda tam bir teslimiyetle olacaktır. Bu teslimiyet nedir.Verilen emirleri yerine getirmektir. Bununla beraber Mürşidini sevmektir. Sevmekle başlar ve aşkıyla yok olmakla biter. Çünki kişinin varlıklarını yok edecek aşkı ilahidir. Bu yokluk sermayesini elde ettinmi, o zaman hak varlığı karın olur.Gönlünde mihmanın oldumu, gönlünün darlığı gider huzura kavuşursun zevk ve irfaniyetle dirilirsin..

Her mürşide el verme ki yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş...
 

derviş1

Üye
Katılım
3 Kas 2006
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Resulullah Efendİmİzİn Mutlaka Bİr Alİme Tabİ Olunuz ... Hadİsİ Şerİfİnden AnlaŞİldiĞi Gİbİ İlmİyle Amel Eden KİŞİ Tasavvuf Alİmlerİ Yanİ MurŞİtlerdİr.neden İhtİyaÇ Var Dersenİz Allahuteala MurŞİtİn Kalbİne Bİr Gunde YetmİŞ Defa Tecellİ Eder Sİzİnde MurŞİdİn GÖnlunde Sevgİnİz Var İse Allah Hİdayet Nasİp Eder SevdİĞİ Kullarindan Oluruz İnŞallah .... MurŞİdİn GÖrevİ Kullari Allah İle TaniŞtirmaktir.kendİmİze Soralim Allahi Ne Kadar Taniyoruz Emİrlerİnİ Nekadar Yerİne Getİrİyoruz Nakadar Sevİyoruz .allah İÇİn Malini Veremeyen Canini Veremez .kardeŞlerİm Kendİmden Bahsedeyİm 17 YaŞimda Barlarda CaliŞan Bİr KİŞİydİm Duzcede Haci Babama Tabİ Oldum DoĞruyu Buldum Hİmmetİnİ Esİrgemedİ Allah İle TaniŞtirdi Şİmdİ Bu Sene İnŞallah Hacca Gİdİyorum Allah Gunahlarimizi Affetsİn ...ya Neslİmİzİ Alİmlerle TaniŞtiracaĞiz Yada Şeytan Cocuklarimizla TaniŞir Gec Kalmayalim .....yarinlarda ÇoÇuklarimiz Bİzlere KarŞi GeldİĞİnde Bİzİ Yaratana Bİzde KarŞi GelmİŞtİk Veya Emİrlerİnİ Yerİne GetİrmemİŞtİk ..o Zaman ÇoÇuklarimiza Kizmayalim
 

mühür

Üye
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Her kişiye bir mürşidi kamil lazımdır. Kimki buna gerek yok diyorsa ,yanılmıştır. Eğer buna gerek olmasaydı niye cenabı Allah bunca peygamberler gönderdi .Şimdi ise peygamberlık geçti .Bunun için o vazifeyi mürşidi kamiller görecektır. Nakıs Mürşit değil . Eskiden.kerameti kevniye geçerli imiş o geçti Şimdi ise kerameti ilmiye olduğu için hala kerameti kevniye bekliyenler kerameti ilmiyeye ehemniyet vermiyerek aldanmışlardır. Öyle ise Mürşidi kamillerin nişanesi ne imiş ya kerameti kevniye ya kerameti ilmiyedir. Aranan vasıf budur. Bu vasıfları gördüğünde ona bağlandıktan sonra yapılacak vazife sana düşer.
Evvela vazifen Aşk sahibi olman lazım. Buda tam bir teslimiyetle olacaktır. Bu teslimiyet nedir.Verilen emirleri yerine getirmektir. Bununla beraber Mürşidini sevmektir. Sevmekle başlar ve aşkıyla yok olmakla biter. Çünki kişinin varlıklarını yok edecek aşkı ilahidir. Bu yokluk sermayesini elde ettinmi, o zaman hak varlığı karın olur.Gönlünde mihmanın oldumu, gönlünün darlığı gider huzura kavuşursun zevk ve irfaniyetle dirilirsin..

Her mürşide el verme ki yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş...


Ayrıca kul ile Allah CC. arasına nasıl peygamberler girmiş ve onlara doğru olanı göstermiş işe Peygamberler ile Allah CC.arasına cebrail A.S girmiş ve doğru olanı göstermiştir.Son peygamber HZ.muhammed S.A.V olduğuna göre bundan sonra görevi murşidi kamiller almıştır.
 

avare

Üye
Katılım
19 Ağu 2007
Mesajlar
47
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
kamili mürşite ihtiyacımız tabiki var........
neden madde bedenimize birşey oldumu emen doktara gideriz veya ameliyat gerekirse kesip ameliyat yapacak..
mürşidi kamil ise biz saliklerin azalarını manevi ameliyatla düzeltmesi için biz saliklere çok gerekli..hu..
 

Savm

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
3,874
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Her kişiye bir mürşidi kamil lazımdır. Kimki buna gerek yok diyorsa ,yanılmıştır. Eğer buna gerek olmasaydı niye cenabı Allah bunca peygamberler gönderdi .Şimdi ise peygamberlık geçti .Bunun için o vazifeyi mürşidi kamiller görecektır. Nakıs Mürşit değil . Eskiden.kerameti kevniye geçerli imiş o geçti Şimdi ise kerameti ilmiye olduğu için hala kerameti kevniye bekliyenler kerameti ilmiyeye ehemniyet vermiyerek aldanmışlardır. Öyle ise Mürşidi kamillerin nişanesi ne imiş ya kerameti kevniye ya kerameti ilmiyedir. Aranan vasıf budur. Bu vasıfları gördüğünde ona bağlandıktan sonra yapılacak vazife sana düşer.
Evvela vazifen Aşk sahibi olman lazım. Buda tam bir teslimiyetle olacaktır. Bu teslimiyet nedir.Verilen emirleri yerine getirmektir. Bununla beraber Mürşidini sevmektir. Sevmekle başlar ve aşkıyla yok olmakla biter. Çünki kişinin varlıklarını yok edecek aşkı ilahidir. Bu yokluk sermayesini elde ettinmi, o zaman hak varlığı karın olur.Gönlünde mihmanın oldumu, gönlünün darlığı gider huzura kavuşursun zevk ve irfaniyetle dirilirsin..

Her mürşide el verme ki yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş...





Söylenecek söz yok katılıuyorum kardeşim
tüm sözlerinize rahman şefaatlerine nayil eylesin
bizleri mubareklerre layık olmayı nasip etsin rahman
selam ve dua ile
 

life

Yeni
Katılım
26 Haz 2007
Mesajlar
62
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
çok uzun okumuyorum ,
ama cidden ihtiyaç var
nbe kadar önmeli destek
o kadra çok güzel şeyler yapmak istiyor insan
ama bir noktada nasıl tıkanabiliyor
çevre olmayınca
belki de zor olanı ve insana yüklenen bu çevreyi kurmakta bir vazife
bir sohbet ortamı
o muteşem güzel kardeşlik
 

bilal habeş

Asistan
Katılım
29 Haz 2007
Mesajlar
217
Tepkime puanı
2
Puanları
0
ŞEYH VE BİAT
“Allah kimi saptırırsa ona veli bir mürşid bulamazsın”Kehf 17
Bu ayet, hidayete erdirmede en son gücün (Allah ve Resülünden sonra) mürşid bir veli olduğuna ve onun da gücünün sınırlı bulunduğuna dolaylı olarak işaret etmektedir. Çünkü ayet, mürşid bir velinin kendisinin de bir insanın delaletini murat ettiği zaman Allah’ın ilahi muradını ve takdirini aşamayacağını açıklamaktadır. Bundan da öğreniyoruz ki, mürşid veli bulunduğu zaman Allah’a davet en mükemmel şekliyle yapılmaktadır. Yine insan, elini mürşid velinin eline verdiği zaman Allah’a ve onun yoluna hidayet konusunda olanın en iyisi meydana geliyor. En güzel bir imkan ortaya çıkıyor. Aslında peygamberler Allah’a gerçek hidayetçiler olduğuna göre, mürşid veliler de Allah’a davet konusunda peygamberlerin kamil varisleridirler.

Bu anlamlardan Allah’a davetin doğru bir şekilde cereyan etmesi için mürşid velinin varlığına duyulan önemi idrak etmekteyiz.

1- Allah-u Teala buyuruyor:
“Ey inananlar, Allah’tan korkun ve doğrularla birlikte olun”Tevbe 113
Mutasavvıflardan birçoğu bu ayeti şahid Allah’ın sadıklarla beraber olmayı emrettiğini, baştan beri de sadıkların kendileri olduğunu kabul etmişlerdir. Cenab- Allah sadıkların sıfatlarını Kur’an’da inceden inceye belirtmiştir. Bu vasıfları taşıyanlar sadıklardır. Taşımayanlar ise sadıklar değildirler. Bu vasıflar şunlardır:

“Mü’minler onlardır ki, Allah’a ve Resulüne inandılar, sonra şüphe etmediler: Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaştılar. İşte (iman iddiasında) doğru olanlar onlardır.”Hucurat 15

“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir, asıl iyilik, o (kimsenin iyiliği)dir ki, Allah’a, Ahiret gününe, meleklere,kitaba ve peygamberlere inandı; Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan (köle)lara mal verdi; namaz kıldı, zekat verdi. Antlaşma yaptıkları zaman antlaşmalarını yerine getirenler; sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabrederler, işte doğru olanlar onlardır, (Allah’ın azabından) korunanlar da onlardır.”Bakara 178

“Mü’minlerden öyle erkekler var ki, Allah’a verdikleri sözde durdular. Onlardan kimi adağını yerine getirdi (çarpışarak şehid oldu), kimi de (şehidlik) beklemektedir; sözlerini asla değiştirmemişlerdir.” Ahzab 23

“Bir de o mallar, göç eden fakirlere aittir ki, (onlar), yurtlarından ve mallarından (sürülüp) çıkarılmışlardır; Allah’ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah’a ve Resulüne (canlarıyla, mallarıyla) yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır.”Haşr 8

Bu duruma göre sadıklar; mü’minler imanlarında yakini mertebeye erenler, namaz kılanlar, nefislerini temizleyenler, Allah’a isyandan sakınanlar, sabredenler, sözlerini yerine getirenler ve Allah yolunda öldürülmeyi (şehid olmayı) bekleyenlerdir. Eğitimci şeyhin bu sıfatların hepsiyle sıfatlanmış olması ve bunlara göre eğitmesi gerekmektedir. Aksi halde irşad makamına ehil görülmesi ve kendisiyle birlikte olunması doğru olmaz.

2-Allah Teala buyuruyor:
“İyi bil ki, Allah’ın velilerine (sevdiklerine) korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar ki inandılar ve korundular (takva sahibi oldular) Dünya hayatında da ahrette de müjde onlara.”Yunus 62/64

İşte velinin yalın, açık tarifi budur. Yani, takva ve iman sıfatı şahsında bir araya gelen kimse velidir. Şeyhin de mürşid bir veli olması, yani velayet sıfatının üstünde irşad sıfatına sahip bulunması gereklidir. Öyleyse mü’min ve takva sahibi olmayan bir kimse nasıl olur da “veli” diye isimlendirilir, daha da ötesi böyle bir kimsenin mürşid bir veli olarak isimlendirilmesi nasıl mümkün olur? Bu nedenle hepimizi, velayetin, şeyhliğin bir parçası olduğunu ve velayet için iman ve takva olmak üzere iki temel bulunduğunu düşünmemiz gerekir. Kur’an ve Resulullah (sav)’in sünnetine boyun eğmeden ne iman ve ne de takva meydana gelir.

Şeyh, mürşid olduğuna göre onun irşadının da şu ayetlerin gösterdiği yönde olması gereklidir:

“Bütün inananların toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Her topluluktan bir grubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman (Allah’ın yasak kıldığı şeylerden) kaçınmaları içn onları uyarmaları gerekmez mi?”Tevbe 122

Bu ayetten anlaşıldığı üzere irşad, Allah’ın dinini bilmeyi ve inzar etmeyi gerektirir. O halde, dinde fakih olmayan inzar makamına layık değildir. İnzar görevini yerine getirmeyenler de, fıkha göre tesbih edilen Alla hakkını eda etmiş olmazlar. İnzar ve fakihlik sıfatı Resulullah (sav)’in kamil varisi olmanın işaretlerinden birisidir.

“(Bunları) müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki, peygamberler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kamasın.”Nisa 165

Allah’ın dininde fakih olmak; Kur’an, Sünnet, İslam, İman, ihsan, takva ve şükürde fakih olmayı, bunları yakinen anlamayı gerektirir. Bunların hepsinin fıkhını kendinde toplamayan, tafsilatını bilmeyen ve bunların gerektirdiği şeylerle fakih olmayan kimse, Allah’ın dininde fakih sayılmaz. Bu alanlarda güzelce eğitim ve öğretim yapamayan insanın kamil mürşid makamına oturması doğru değildir.

3-Allah Teala buyuruyor:
“(Ey Muhammed), sen hikmetle, güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”Nahl 125

Bu ayet peygamberlik görevlerinden bir kısmını, ikinci olarak da peygamberlerin varisi olma sıfatını taşıyan tasavvuf ıstılahına göre şeyhin, yani Kur’an ıstılahına göre mürşid velinin sıfatlarından bir bölümünü belirtmektedir. Bu duruma göre şeyhin, Allah’ın yoluna hikmetle çağıran hakim bir kimse olması gerekir. Hikmet ise mücerred ilme ek bir manadır. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Allah dilediğine hikmeti verir. Hikmet verien kimseye çok hayır verilmiştir.”Bakara 269

Hikmet bir Allah vergisidir. İnsan Kur’an ve Sünnet’i bilebilir, fakat yerine göre uygun kelime söylemez ve uygun tasarruflarda bulunmaz. Şeriat sınırları içinde uygun tasarruflarda bulunmaz. Şeriat sınırları içinde uygun tasarruflarda bulunan ve yerine göre münasip olan kelimeyi konuşan kimseler, ancak hakim olan kimselerdir. İslam’a davet meselesi de bu söz ve tasarruflar cümlesindendir.

Hikmet Rabbani bir ihsandır. Nefis ve hareketlerde Allah’ın başarılı kılmasına muhtaçtır. Şeyhin hakim olması gerektiği gibi, güzelce nasihat verme gücüne de sahip olması gerekir. O kadar çok başkalarına nasihat eden kimse vardır ama, bunu güzel bir şekilde yapmayı başaramazlar. Hatta nasihat etmeyenlerin de oldukça fazla olduklarını söylemeliyiz. Yine şeyhin olabilecek en güzel bir üslupla delil getirmesi ve tartışması gerekir. İşte bunların hepsi şeyhin ve şeyhliğin edeplerindendir. Şeyhin bunlara sahip olası da ancak, ilim, terbiye, mücadele ve devamlı zikirle olur.

Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Andolsun, Allah’ın elçisinde sizin için Allah’ı ve ahireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.”Ahzab 21

Allah’ı ve ahiret gününü ummak, çok zikir yapmak Resulullah’ı (sav) tam örnek kabul etmeye ve yolundan tam gitmeye ulaştırır.

4-Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab’ı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.”Bakara 151
Varis olanın, yani şeyhin Resulullah’dan (sav) bütün bunların miras olarak alması lazımdır. Kainatta ve tarihte tecelli eden Allah’ın ayetlerini insanlara hatırlatması, beşer nefsini terbiye ederek onu ayıplardan temizlemesi ve günahlardan koruması gerekir. Allah’ın Kitabı’nı ve Resulü’nün (sav) sünnetini öğretmelidir. Çünkü bunlar hikmetin ta kendisidir. Ayrıca dinleri konusunda fıkıh ve diğer lazım olan bilgileri insana öğretmelidirler.

Bütün bunları, Kitap ve Sünneti bilmeyen, beşer nefsini eğitmeye güç yetiremeyen, İslam kültür ve ilimlerinden habersiz olan ve içinde bulunduğu çağı ve tarihi tanımayan şeyhin yapabilmesi mümkün değildir. Bu kısımları, bu noktada şeyhin şart olduğu fikrini, yani şeyhin bütün bu ilimleri bilmesi gerektiği fikrini, ileri birçok alimin büyük velilere talebelik yaptığı gerekçesiyle kabul etmezler.

Böylelerine diyoruz ki; bir velinin, kitab, sünnet, fıkıh ve benzeri ilimlerde eksik bilgiye sahip olmakla beraber terbiye ve hidayet hususlarında büyük alimlere faydalı olabileceğini de inkar etmiyoruz. Ancak rast gele gösterilecek kişi başkadır, kamil varis olan bir kişi de başkadır. Kamil mürşid ve kamil şeyh ise az önce sözünü ettiğimiz ve önemli sıfatlarını saydığımız kişilerdir. Oysa bir çokları kendi şeyhlerini Peygamber’in tam ve kamil varisi olarak kabul ederler. Halbuki şeyhler meselelerin sadece bir kısmını Resulullah’tan almışlardır. Şeyhleri kendileri de “mürid, şeyhine olan güveni miktarınca ondan istifade eder”, gerekçesiyle müridlerinin hata ve yanılmalarına karşı sessiz kalmaktadırlar. Ancak böyle bir durum İslam toplumunda kötü tesirler bırakmaktadır. Çünkü bu tür şeyhlerin müridleri, Müslümanlara gerçek önderliği kimlerin yapacağını bilemezler. İlimleri yetersiz olduğu için de genel ve özel konularda mürdlerine kısır ve yanlış fetva verirler. Geçmişte bunun bir çok kötü örnekleri olmuştur.

5- Müslim, Resulullah’ın (sav) katiplerinden Hanzala b.Er-Rebi’ el-Useydi’den şöyle rivayet etmektedir:
“Ebu Bekir bana rastladı da:
-Nasılsın ya Hanzala! Diye sordu. Ben:
-Hanzala münafık oldu, dedim. Ebu Bekir:
-Subhanallah, ne söylüyorsun, dedi. Ben:
-Biz Resulullah’ın yanında bulunurken O, bizlere cehennemi ve cenneti o derece hatırlatıyordu ki bizler onları gözü ile gören kimselerin halinde bulunuyoruz. Resulullah’ın yanından çıktığımız zaman ise eşlerle, çocuklarla ve sanatla koşup çalışıyoruz da bir çok şeyi unutuyoruz, dedim.
Ebu Bekir:
-Allah’a yemin ederim ki bizlerde muhakkak senin bu karşılaştığın işlerin benzerleri ile karşılaşıyoruz, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir ile beraber yürüdük ve nihayet Resulullah’ın huzuruna girdik. Ben:
-Hanzala münafıklık etmiştir ya Resulullah!” dedim. Resulullah (sav):
-Bu nedir? diye sordu. Ben:,
-Ya Resulullah, biz senin yanında bulunuyoruz. Sen bizlere ateşi ve cenneti hatırlatıyorsun. O derecedeki bizler onu gözü ile gören kimselerin halinde oluyoruz. Senin huzurundan çıktığımız zaman ise bizler eşlerle çocuklarla ve sanatla dürülüp meşgul oluyoruz ve bir çok şeyi unutuyoruz” dedim. Bunun üzerinde Resulullah (sav)
-“Nefsim elinde bulunan Allah’a yeminle söylüyorum: Eğer sizler benim yanımda ve zikirde olduğunuz hal üzere devam eder olsaydınız, muhakkak döşekleiniz üzerinde ve yollarınızda bile melekler sizlerle el ele tutuşur musafaha ederlerdi. Lakin ey Hanzala! Saat! Saat!” buyurdu. Resululllah (sav) bunu üç defa söyledi.

Bu hadisten anlıyoruz ki, Resulullah (sav)’in ashabını terakki ettiren bir hali vardır. Hatta Resulullah (sav)’n meclisine devam etmekle meydana gelen zikir hali, devamlı zikredenin ulaştığı hale denk olup her iki halde de fert, meleklerin kendisiyle tokalaşacağı dereceye ulaşır. Nitekim sahih rivayetlerde Resulullah’ın ashabı, Peygamber’in vefatından sonra nasıl kalplerini yadırgadıklarını bildirmektedirler.

Bütün bular gösteriyor ki, kalbi haller Resulullah (sav)’in meclisinde ve O’nun, ashabı arasında bulunmasıyla hissedilir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sahabenin cennet ve cehennemi baş gözüyle görüyormuş gibi hissetmeleri bu halin alametlerindendir. Bundan da anlıyoruz ki kendinde bu hallerden bir şey bulunmayan varis şeyhin Resulullah’a kamil varis olması mümkün değildir. Vakıada da tasavvufi seyre sahip olmayanların bu hisleri başkalarına nakletmelerinin mümkün olmadığını görmekteyiz. Hatta kendileri bile nefislerinde bu duyguyu hissedemezler.

Onun için bütün ilim taliplerinin bu manaları gerçekleştirmeleri ve kendilerini bu manalara ulaştıracak tarikata süluk etmeleri gerektiği söylüyoruz. Vesselam.

NOT: TARİKAT/TASAVVUF USULÜNE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI isimli bir konuyu forumda sunmaya gayret ediyorum. Takip etmenizi tavsiye ederim.
 

gönül kuşu

Asistan
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
366
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
61
mürşit gerek bizlere
hakel hakel yakın
mürşidi olmuyanın
bildikleri güman imiş
 
Katılım
14 Ağu 2007
Mesajlar
37
Tepkime puanı
1
Puanları
0
niçinmi kamili mürşit gerrek
husisiyette bizleri bizlere
bildirmesi için
huuuuuuu
 

gönül kuşu

Asistan
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
366
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
61
arkadaşlar her evin açıla bilen kapısı var..
gönül evinin kapısıda öğle kötü kilitlerle kitliki
ancak ve ancak okapıyı MÜRŞİDİ KAMİLLER açabilir
huu
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
iki kişi gemi yolculuğu yapıyorlar
biri demişki allah dostlarına ne gerek
vardı allah cc. varken diğeri seslenmiş
gemi olmasaydı bu denizi geçemezdik
kardeşim bilmem anladınmı demiş.

işte o gemi mürşidi kamillerdir olmazsa olmaz bir konu bu hu...........
 

avare

Üye
Katılım
19 Ağu 2007
Mesajlar
47
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
iki kişi gemi yolculuğu yapıyorlar
biri demişki allah dostlarına ne gerek
vardı allah cc. varken diğeri seslenmiş
gemi olmasaydı bu denizi geçemezdik
kardeşim bilmem anladınmı demiş.

işte o gemi mürşidi kamillerdir olmazsa olmaz bir konu bu hu...........
idrak edebilen nekadar çıkar acaba huuuu
.
 

muhabbet

Asistan
Katılım
26 May 2007
Mesajlar
494
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Hakkı bulayım dersen

Gel ey kardeş, Hakkı bulayım dersen,
Bil kamil mürşide varmasan olmaz,
Resulün cemalin göreyim dersen,
Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

Niceler gittiler mürşid arayı,
Arayanlar buldu derde devayı,
Bin kez okur isen aktan karayı,
Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

Gel şimdi kardeşler gidelim bile,
Nice aşıkların bağrını dele,
Cebrail delildir, Ahmet'e bile,
Bir kamil mürşide varmazsan olmaz.

Kadılar mollalar cümle geldiler,
Kitapların hep bir yere koydular.
Sen bu ilmi kimden aldın dediler.
Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

YUNUS EMRE bunda mana var dedi,
Bir kamil mürşide sen de var şimdi,
Hazret Musa'ya Hızır'a var dedi,
Bir kamil mürşide varmasan olmaz
YUNUS EMRE
HER SANATIN EHLİNİ BULUNUZ VE ONDAN YARDIM DİLEYİNİZ.
Şah-ı Levlak
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
İmam-ı Rabbani -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

'Onun bir nazarı, kalp hastalıklarını giderir. Bir teveccühü, beğenilmeyen kötü huyları siler süpürür.' (285. Mektup)
 
A

andemirkan

Guest
iki kişi gemi yolculuğu yapıyorlar
biri demişki allah dostlarına ne gerek
vardı allah cc. varken diğeri seslenmiş
gemi olmasaydı bu denizi geçemezdik
kardeşim bilmem anladınmı demiş.

işte o gemi mürşidi kamillerdir olmazsa olmaz bir konu bu hu...........
Mekkeli müşriklerde lat menat ve uzzayı Allah dostu olarak görüyorlardı.Onlar Allahı inkar etmiyorlardı ki?
Öyle zannedildiği gibi taştan alçıdan yaptıkları heykellere tapmıyorlardı.Hz.İbrahimin dinin devamı oldukalrını düşünüyorlardı.Allaha inanıyorlar Abdullah ismini kullanıyorlar Kabeyede Beytullah diyorlardı.

 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
Sadıklarla beraber olunuz.” buyurmaktadır.(Tevbe: 119)
Allah-u Teâlâ veli kulları hakkında Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.” (Yunus: 62)
 

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Alem-i Padişah Olmak Bir Kuru Dava İmiş,
Bir Mürşide Bende Olmak Herşeyden Ala İmiş...:)
 

((MUHAMMED))

Asistan
Katılım
23 Tem 2007
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
ilahiask.forumzen.com
Allah razı olsun kardeşlerim yazacak birşey bırakmamışsınız
Kur'an ve Hadislerden de anlaşıldığı üzere;
bir hadisi şerifte "Rabbimizin her yüz yıla bir Veli göndereceğini dini öğretici göndereceğini" Efendimiz s.a.v'in hadisi şeriflerinden anlıyoruz
yine bir hadisi şeriftede Alimler peygamber vekilleridir buyurmaktadır vekil demek aslı gibidir demek peygamberlik hariç aynı görevi makamı almış demek aslına nasıl tabi olunduysa vekillerede öyle tabi olmak gerekir

Ayeti kerimede ise “Sadıklarla beraber olunuz.” buyurmaktadır.(Tevbe: 119)

bu ayet ve hadisleri inkar etmek sapıklıktan zavallılıktan başka bir şey olamaz kalpler mühürlü ve gözler gerçeği görmedikten sonra ne anlatabilirsinki.
Ama bir insan güneşi görmüyor diye güneşe yok demek ne kadar saçmaysa Allah dostlarını inkar etmekte bunun gibi saçma olur
 
Üst