Nezafet

Yusuf41

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0

Nezâfet, Temizlik İslâm'dadır,
Allah-u Teâlâ'ya İman'dadır:

Allah-u Teâlâ'ya iman eden, O'nun gönderdiği Resul'üne tâbi olan kimse nurlandığı, karanlıklardan aydınlığa çıktığı gibi aynı zamanda hakiki mânada nezafetin, temizliğin tecellisine mazhar olmuştur.

Allah-u Teâlâ Musa Aleyhisselâm'a Firavuna giderek şöyle söylemesini emir buyurmuştur:

"De ki: ‘Tertemiz olmayı ister misiniz?

Rabbine giden yolu sana göstereyim de, O'na karşı saygı duyup korkasın!'" (Nâziât: 17-19)

Görüldüğü üzere temizlik sadece vücudu ve elbiseleri temizlemekten ibaret değildir. Bir kimse her gün yıkansa, her gün yeni elbiseler giymiş olsa bile, eğer iman etmemişse, kâfir ise; pistir, necistir.

Temizlik ancak iman etmekle mümkündür.

"De ki: Murdarla temiz bir olmaz, murdarın çokluğu hoşuna gitse de bu böyledir." (Mâide: 100)

Kötü, pis olan ne ki varsa, çok olsa da fayda vermez, hiç değeri yoktur, sonu güzel olmaz.

Böyle iken debdebe, gösteriş ile gelen papanın bu rüzgârına müslümanların kapılması ne kadar acıdır. Bu kapılmalar, bu kaymalar iman zaafiyetindendir. Çok büyük tehlikedir.

Halbuki, temiz, iyi olanlar az da olsa faydalıdır, sonu güzeldir.

"Öyleyse ey akl-ı selim sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz!" (Mâide: 100)



İmanın ve Müminin Nezâfeti:

İman nurdur, ışıktır, aydınlıktır.

İman nezafettir, nezâkettir, saâdettir, doğruluktur.

İnsan denilen hazinenin cevheri imandır. İnsan vücudu o cevherle nurlanır, gönüller o nurla aydınlanır.

Dünyanın hakikati imanla bilinir. Dünyaya geliş maksadının sermayesi imandır.

Ahiret yurdu imanla kazanılır, azaplardan imanla kurtulunur.

Hakiki dostluklar iman sebebiyle kurulur, gerçek sevgiler iman sayesinde tezâhür ederler. Her türlü düşmanlıklar iman nuru ile dostluğa dönüşür.

İman dünya saâdetini ahiret selâmetini kazanmanın anahtarıdır. O anahtarla, açılmayan kapılar açılır, zorluklar kolaylaşır, güçlükler hafifler, uzunlar kısalır, üzüntünün adı sevinç olur.

İman karanlıklardan kurtulup aydınlığa kavuşmanın sebebi olduğu gibi, iman eden topluluklar da aydınlığın temsilcisi, insanlığın öğretmeni, medeniyetin önderi olmuşlardır.

"Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan kurtarıp nura çıkarır." (Bakara: 257)

İmanın "Nur" ile ifade edilmesinden daha derin ve şümullü bir tâbir bulunamaz.

Allah-u Teâlâ iman edenlerin hâl ve ahvâllerini bizzat kendisinin düzelteceğini, onları karanlıklardan kurtarıp, nûra, aydınlığa çıkartacağını vaad ediyor. İnsanı yaratan Cenâb-ı Allah olduğu gibi, onu karanlıklardan aydınlığa çıkartacak olan da Cenâb-ı Allah'tır.

İman etmeyen kimsenin bu aydınlıktan, nurdan nasip alması mümkün değildir.

Ahiret yurdu imanla kazanılır.

"İman edip Allah'tan korkanları ise kurtardık." (Neml: 53)

Gerçek sevgi iman sayesinde tezâhür eder.

"İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman bir sevgi peyda edecektir." (Meryem: 96)

İslâm düşmanlıkları dostluğa dönüştürür.

İman, dünya saâdetini ahiret selâmetini kazanmanın anahtarıdır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Kim de Tağut'u inkâr edip Allah'a inanırsa muhakkak ki o, kopması mümkün olmayan en sağlam bir kulpa sımsıkı yapışmış olur." (Bakara: 256)

İman, aslâ kopmak bilmeyen sağlam bir kulp gibidir. O kulpa sarılan kişi kurtuluş yolunu aslâ kaybetmez, şaşkınlık içinde bocalamaz. İman ile küfür, hak ile bâtıl, hidayet ile dalâlet, nur ile zulmet, saâdet ile felâket apaçık delillerle birbirinden ayırt edilir haldedir.

Bu nur ile nurlanmak isteyen iman ehli müminler Allah-u Teâlâ'nın şu emr-i şerif'ine uymak ve riâyet etmekle sorumludurlar:

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd: 112)

Bu ilâhî emir imanda da böyledir. İslâm'da da böyledir. Bütün ibadetlerde; namazda, abdestte, gusülde de böyledir, zekâtta da böyledir. Baştan başa hayatın her noktasında bu böyledir. O'nun emri olduğu için. İslâmiyet'in nezâfeti O'nun hükmü altındaki doğrulukla kâimdir.

Allah-u Teâlâ inanan kullarının istikamet üzerinde olmalarını, dosdoğru yolda sebat etmelerini farz kılmış, dininin gönderdiği gibi tatbik edilmesini bu Âyet-i kerime'si ile emir buyurmuştur.

Ashâb-ı kiram'dan bir zât: "Yâ Resulellah! İslâmiyet hakkında bana öyle bir söz söyle ki, o hususta sizden başka hiçbir kimseden sormaya ihtiyacım kalmasın." diye sorduğunda, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz:

"Allah'a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!" buyurdular. (Müslim)

Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:

"Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür." (Buharî)

Doğruluk imandadır, ameldedir, sözdedir. Hepsi İslâm'ın emridir.



İman Nûr'dur, En Büyük Aydınlıktır:

"Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu hiç? Kâfirlere yaptıkları böylece süslü gösterilmiştir." (En'âm: 122)

Allah-u Teâlâ'nın, hayatından hayat verdiği, nurundan nur verdiği kimseler, hakikat ile dalâleti birbirinden ayırabilir, yolunu tayin eder, yolunu şaşıranlara yol gösterir. Mümin ile kâfirin farkı nur ile nar, aydınlık ile karanlık, ölü ile diri gibidir.

Gözü gören kimse ile görmeyen kimse nasıl aynı değilse, Allah-u Teâlâ'nın nur verdiği kimse ile vermediği kimse de bir değildir. Kâfirlere yaptıkları işler ve içinde bulunduğu karanlık, nefis ve şeytan tarafından süslü ve güzel gösterilmiştir.

Gerçek güzellik Allah-u Teâlâ'nın emirlerine riayettedir.

"Güzel amellerde bulunanlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de zillet. İşte onlar cennetliklerdir, orada ebedî kalacaklardır." (Yunus: 26)

Artık ne ölecekler, ne de oradan çıkarılacaklar, en güzel yerde en güzel hayatı yaşayacaklar. Günah işleme korkusu, ölüm korkusu, kabrin, kıyametin korkuları, cehennem korkusu kendilerinden giderilmiş, büyük bir emniyet içindeler. Her şey onların bekledikleri şekilde gerçekleşmiş.

Artık onların yüzlerine ne bir kara ne de bir zillet bulaşacaktır. Bu diğer bütün nimetler kadar, belki onlardan çok daha büyük bir nimettir. Halbuki kâfirler hem dünyada hem de ahirette yüzlerinde bir kara ve büyük bir zillet ile dolaşırlar.

"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmet eden O'dur. Melekleri de size duâ ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir." (Ahzâb: 43)

Bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkartan, küfür karanlığından kurtarıp iman nuru ile aydınlatan Rabb'imize sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Bütün bu nimetler onun sonsuz rahmetinin bir eseridir.

"Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa o Rabbinden verilen bir nûr üzerindedir." (Zümer: 22)

"Allah göklerin ve yerin nûrudur." (Nûr: 35)

Her türlü nûrun, her türlü aydınlığın kaynağı Allah-u Teâlâ'dır. Onu inkâr eden, O'na isyan eden kâfirler bu aydınlıktan mahrumdur, karanlıklar içerisindedir.



Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-e İman İmanın Şartıdır.
Onun Peygamberliğini Kabul Etmeyen Allah-u Teâlâ'ya İsyan Etmiş Demektir,
Necistir, Murdardır, Karanlık İçindedir:

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle beyan buyurmaktadır:

"İman edip sâlih ameller işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir." (Talâk: 11)

Karanlıklardan aydınlığa çıkmak iman ile mümkündür. İman ise Allah-u Teâlâ'nın "Peygamber"ine tâbi olmakla mümkündür. Zira Allah-u Teâlâ başka bir yol tayin etmemiştir. Peygamber'ine -sallallahu aleyhi ve sellem- iman etmeyen Allah-u Teâlâ'ya iman etmemiş demektir. Kâfirdir. Karanlıktadır, necistir.

Zira Resulullah Aleyhisselâm'ın bizzat kendisi nûrun kaynağıdır.

"Ey Peygamber! Biz seni bir şahid, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah'ın izniyle Allah'a çağıran ve nûr saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzap: 45-46)

Kur'an-ı kerim'in indirilmesi ve Muhammed Aleyhisselâm'ın gönderilmesi ile, hak ve hakikate tâbi olanlar; zulmetten nura, şirk ve küfürden imana, bâtıldan hakka, gafletten uyanıklığa, cehâletten ilim ve irfana nâil olmuşlar, ebedî saâdete erişmişlerdir.

Hiçbir müminin Resulullah Aleyhisselâm'ın yolundan başka yollara gitmesine Allah-u Teâlâ'nın aslâ rızası yoktur.

"İnkâr edenler ve Peygamber'e baş kaldırmış olanlar, kıyamet günü hak ile yeksan olup yerin dibine geçirilmeyi ne kadar isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler." (Nisâ: 42)

Peygamber Aleyhisselâm'a isyân etmek Allah-u Teâlâ'ya isyan etmek demektir. Akıbeti ebedî cehennemde kalmaktır.

"Kim de Allah'a ve Peygamber'ine isyân eder, O'nun koyduğu sınırları çiğneyip aşarsa, onu da içinde ebedî kalacağı ateşe koyar. Onun için hor ve hakir edici bir azap vardır." (Nisâ: 14)

Binaenaleyh Resulullah Aleyhisselâm'ı kabul etmeyen bu gibi imansız, isyânkâr kâfirler Allah-u Teâlâ'nın ihsan ve ikramından, nûrundan, aydınlığından, nezâfetten mahrumdur. Karanlıklar içerisindedir, pistir, murdardır, necistir.
 
Üst