ney ve mevlana...

Yitik Lale

“Men dakka dukka”
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
3,282
Tepkime puanı
810
Puanları
0
q6wuxagm1.jpg

Ney mevlana’nın musiki ve sema düşüncesinin merkezinde yer alan bir musiki enstrümanıdır.Sesi insan üzerindeki etkisi,kendisine yüklenilen remzi manalar ve mevlana’nın anlatmak istediği bir çok şeyi onun ağzından dile getirdiği bir vasıta konumundadır.Bu sebeple meblana’nın musiki ve sema anlayışını ortaya koyarken ney’in bu hususi durumuda göz önünde bulundurulmalıdır.Mesnevinin ilk beyitinde ifade edildiği üzre ‘ayrılıktan şikayet eden bir ney’motifi,çoğu zaman mevlana’ya ilahi tecellileri dile getirmede perde olmakta feryad ve figan içerisinde beka yurdundan fena alemine inişin acıları ile yanmaktadır.

Aslında bazen onunla öyle özleşir ki mevlana’nın bizatihi kendisi ney olur.Sevgiliye söylemek istediğini söyleyebilmek için onun nefesinin dudağının hasretini çeken bir ney gibidir.

Kamışlıktan kesilen ney şikayet ederken kadın erkek tüm insanları ve bütün alemi ağlatır.
Çünkü onun nağmasi mahlukata,bir zamanlar ezelden Allah atan,varlığın kaynağından ayrı olmadıklarını ve yaratılışla ikilik dünyasına vardıklarını hatırlarlar.Ney’in çıkardığı sesler ilahi aşkın ateşleridir,içine üfürülen maddi bir soluk değildir.

‘’Bir kimsede bu ateş olmazsa o yok olsun daha iyidir.’’diyen Mevlana ney’in çevreye aşk ateşi saçtığına inanmaktadır. Ona göre ney’den çıkan ses perdeleri insanla Rabbi arasında bulunan perdeleri kaldırarak kulun aşık olduğunu Allah ı seyretmesini temin eder…
 

kamaloglu

Üye
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
54
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
45
İnsan-ı Kâmilin Gönül Sadâsı Ney'in Feryadı
ŞEBNEM DERGİSİ Yıl: 1996 - Ay: Aralık - Sayı: 130

Ruhlar âleminden sonsuzluğa doğru yola koyulan insanoğlu bu yolda nice sevinç ve ürperiş ile dolu iki zıtlığın macerası içinde çalkalanır durur. Yolculuğunun en çetin ve tehlikeli safhası da dünyâ geçididir ki, bu geçitte yaşanan hayat mâcerâsı, beşik ile tabut arasında dar bir koridor ve yolculuktur. Bunun neticesi de, ya sonsuz bir saadet ve kazanç, ya da sonsuz bir hüsran ve kaybedişin hazin âkıbetidir.
İnsanlar, bu geçitte, gözlerine inen gaflet perdeleri yüzünden birçok hakîkati, daha mühimmi ötelerin ötesini göremez hâle gelirler. Bu fânî mekânda mevkîini, vazîfesini ve mes'uliyetini tayin edemeden ve toprak altı karanlığına ne gibi bir hikmet ve zaruretle katılacağını öğrenemeden yaşayanlar, yâni:
http://www.osmannuritopbas.com/sebnem-dergisi/insan-i-kamilin-gonul-sadasi-ney-in-feryadi.html
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Sual: Mesnevi’de, (Dinle neyden…) deniyor. Buradaki ney’den maksat çalgı mıdır, yoksa bir benzetme mi yapılmıştır?
CEVAP
Ney çalgıdır; fakat buradaki ney çalgı değildir. Çalgının her çeşidi haramdır. Mevlana Cami hazretleri buyuruyor ki:
Mesnevinin birinci beytinde, (Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikayet ediyor) deniyor. Burada neyden maksat, İslam dininde yetişen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar, kendilerini ve her şeyi unutmuştur. Zihinleri her an, Allahü teâlânın rızasını aramaktadır. Ney, Farsça’da, yok demektir. Bunlar da, kendi varlıklarından yok olmuştur. Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hasıl olmaktadır. O büyükler de, kendi varlıklarından boşalıp, kendilerinden, Allahü teâlânın ahlakı, sıfatları ve kemalatı zahir olmaktadır. Neyin üçüncü manası, kamış, kalem demektir ki, bundan da, insan-ı kâmil kastedilmektedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allahü teâlânın ilhamı iledir. (Mesnevi şerhi)
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları, sonra gelen cahiller uydurdu

Tasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasihatleri bu deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibadet şekilleri ihdâs etmemiştir. Ney, dümbelek, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, Hazret-i Mevlana’nın vefatından 3-4 asır sonra meydana çıkmıştır. Halbuki o, ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları sonra gelenler uydurdu. 24 binden ziyade beytiyle dünyaya nûr saçan Mesnevî’sine, her ülkede, birçok dillerde şerhler yapılmıştır. En kıymetlisi Mevlana Câmi’nin kitabı olup, bunun da şerhleri vardır. Türkçe şerhlerinden, Ankara vâlisi Âbidin Paşanın şerhi çok kıymetlidir. Âbidin Paşa bu şerhinde, ney’in, insan-ı kâmil olduğunu ispat etmektedir.

Mevlevîlik, cahillerin eline düştüğünden, bunlar ney’i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dönmeye başlamışlar. İbadete, İslam dininin yasak ettiği çirkin şeyler karıştırmışlardır. Hazret-i Mevlana, bırakın ney çalmayı, oynayıp dönmeyi, yüksek sesle zikir bile yapmadı. Nitekim Mesnevî’sinde diyor ki:
Pes zî cân kün, vasl-ı Canan-râ taleb
Bî leb-ü gâm mîgû nâm-ı rab.

Manası şudur:
O halde, Canana kavuşmayı, cân-u gönülden iste
Dudağını oynatmadan, Rabbinin ismini kalbinden söyle.

Bugün, bu tasavvuf üstadının türbesine sonradan konan çalgı âletlerini görenler, işin gerçeğini bilmeyenler, bu mübarek zatın çalgı çaldığını, bu aletlerin onun olduğunu zannetmektedirler. O hakikat güneşini yakından tanıyanlar, bunlara elbette itibar etmez. Zaten bu büyükler, şüpheli şeylerden kaçtıkları gibi, mubahları bile sınırlı ve ölçülü kullanmışlardır.

BURADAN ALINTI
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ânın kölesiyim.
Ben Muhammed muhtârın yolunun tozuyum.
Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse;
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.

Hazreti Mevlana Celalettin Rumi
kuddisusirruh
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları, sonra gelen cahiller uydurduTasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasihatleri bu deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibadet şekilleri ihdâs etmemiştir. Ney, dümbelek, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, Hazret-i Mevlana’nın vefatından 3-4 asır sonra meydana çıkmıştır. Halbuki o, ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları sonra gelenler uydurdu. 24 binden ziyade beytiyle dünyaya nûr saçan Mesnevî’sine, her ülkede, birçok dillerde şerhler yapılmıştır. En kıymetlisi Mevlana Câmi’nin kitabı olup, bunun da şerhleri vardır. Türkçe şerhlerinden, Ankara vâlisi Âbidin Paşanın şerhi çok kıymetlidir. Âbidin Paşa bu şerhinde, ney’in, insan-ı kâmil olduğunu ispat etmektedir.

Mevlevîlik, cahillerin eline düştüğünden, bunlar ney’i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dönmeye başlamışlar. İbadete, İslam dininin yasak ettiği çirkin şeyler karıştırmışlardır. Hazret-i Mevlana, bırakın ney çalmayı, oynayıp dönmeyi, yüksek sesle zikir bile yapmadı. Nitekim Mesnevî’sinde diyor ki:
Pes zî cân kün, vasl-ı Canan-râ taleb
Bî leb-ü gâm mîgû nâm-ı rab.

Manası şudur:
O halde, Canana kavuşmayı, cân-u gönülden iste
Dudağını oynatmadan, Rabbinin ismini kalbinden söyle.

Bugün, bu tasavvuf üstadının türbesine sonradan konan çalgı âletlerini görenler, işin gerçeğini bilmeyenler, bu mübarek zatın çalgı çaldığını, bu aletlerin onun olduğunu zannetmektedirler. O hakikat güneşini yakından tanıyanlar, bunlara elbette itibar etmez. Zaten bu büyükler, şüpheli şeylerden kaçtıkları gibi, mubahları bile sınırlı ve ölçülü kullanmışlardır.

BURADAN ALINTI

Kardeş bulut ! Bu yazında bir hayli tuhaf bir iddia var ! Evet, Mevlâna dübelek çalmadı, belki raks da etmedi. Ama semâ yapmıştır. Dervişanın Semâ yapmalarında da bir mahzur olmadığını biliyoruz. Şimdiki bidatçileri tenkid edip eleştireyim derken toptancılık yapmışsınız ! Bu doğru değil.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Kardeş bulut ! Bu yazında bir hayli tuhaf bir iddia var ! Evet, Mevlâna dübelek çalmadı, belki raks da etmedi. Ama semâ yapmıştır. Dervişanın Semâ yapmalarında da bir mahzur olmadığını biliyoruz. Şimdiki bidatçileri tenkid edip eleştireyim derken toptancılık yapmışsınız ! Bu doğru değil.
Tasavvuf ehlinde meşhur olan sima ve raks iki türlüdür:
Birincisi, kalbin ve nefsin fani olmasından sonra, cemal veya celal sıfatlarının tecellisinde hâsıl olur ki, bunda aklın ve nefsin müdahalesi yoktur. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ve Sünbül Sinan efendinin zikir ve simaları böyleydi. Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Biz, bunları yapmayız, büyük zatların yaptıklarına da günah demeyiz) buyurdu.
İkincisi, bazı cahil ve gafil tarikatçıların, noksan akıllarına ve azgın nefislerine uyarak, bağırmaları ve zıplamalarıdır. (Makamat-i Mazheriyye m.11)
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Tasavvuf ehlinde meşhur olan sima ve raks iki türlüdür:
Birincisi, kalbin ve nefsin fani olmasından sonra, cemal veya celal sıfatlarının tecellisinde hâsıl olur ki, bunda aklın ve nefsin müdahalesi yoktur. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ve Sünbül Sinan efendinin zikir ve simaları böyleydi. Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Biz, bunları yapmayız, büyük zatların yaptıklarına da günah demeyiz) buyurdu.
İkincisi, bazı cahil ve gafil tarikatçıların, noksan akıllarına ve azgın nefislerine uyarak, bağırmaları ve zıplamalarıdır. (Makamat-i Mazheriyye m.11)

Evet, teşekkürler arkadaşım...Biz de bu muhtevayı vurgulamak istemiştik ...
 
Üst