Newyork'ta Beş Minare Fragmanı

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
[video=dailymotion;xbyowj]http://www.dailymotion.com/video/xbyowj_new-yorkta-be-minare-2010-fragman_shortfilms[/video]
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
bu filme gidilirrrr... tesekkürler aynali
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
ahh askere gitmeden bende filme gidebilirmiyim ki : (
 

Turkbeyi

Ordinaryus
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
2,960
Tepkime puanı
273
Puanları
83
Konum
Karaman
New York'ta 5 Minare [FİLM Fragman] ve yorumları



Dünden itibaren sinemalarda gösterime çıkmıştır izleyenlerin yorumlarını alalım....
 

Nihle

Profesör
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
1,981
Tepkime puanı
468
Puanları
0
Bayramda hepberaber gidiyoruz inşallah :) yerler ayırttırıldı (;
 

HENGAMe

Yeni
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
1,386
Tepkime puanı
268
Puanları
0
Yaş
41
gidenler çok memnun ..yere göğe sığdıramıyorlar..
pazara inşallah ikitane biletim hazır..aynasız askere gitmeden sana yetiştirdiler:)
 

Yitik Lale

“Men dakka dukka”
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
3,282
Tepkime puanı
810
Puanları
0
Ben bu filme beş kuruşumu vermem...:D
Ama bitliste beş minare olsaydı koşa koşa giderdim...:p
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Ben de gitmeyi düşünüyordum ama Fehmi Koru'nun eleştirisinden sonra tereddütte kaldım:

New York Bitlis'e bakar

Son sahnede, Haluk Bilginer'in canlandırdığı Hacı Gümüş, "Ben cehaletten kaçtım, sonunda cehalet gelip beni buldu" gibi bir cümle sarf ediyor 'New York'ta Beş Minare' filminde. Konuyu senaryolaştıran Mahsun Kırmızıgül'ün de kendisine 'hayat felsefesi' yapması gereken bir söz o. Biraz daha bilgiyle yola çıksaydı birinci sınıf bir filme imza atmış olabilirdi.

New York'ta Beş Minare'yi seyredilebilir kılmak için her şeyi yapmış Kırmızıgül aslında. Hiçbir masraftan kaçınılmadığı belli. Filmin Türkiye'de ve ABD'de çekilen aksiyon sahneleri her türlü iltifatı fazlasıyla hak ediyor. Yerli-yabancı sanatçı kadrosu da en iyilerden oluşuyor. Müzikler canlı ve filme değer katıyor. 120 ülkede gösterilmesi planlanan 800 kopyayla gösterime giren bir film bu ve aksayan tek yönü dışında titizlikle de kotarılmış.

İnsan "Keşke aynı titizlik senaryo yazımı aşamasında da gösterilseydi" demekten kendini alamıyor. Filmde aksayan yönlerin hemen hepsi filme temel teşkil eden öyküden kaynaklanıyor. O yüzden Türkiye ve Türkiye'nin inanç dünyası hakkında ne kadar önyargı varsa, onların hepsini biraz daha besleyebilecek bir film çıkmış ortaya.

Mahsun Kırmızıgül filmin konusunun nezaketini ve yanlış yorumlara sebebiyet verebileceğini düşünmüş düşünmesine, kendince tedbirler de almış. Daha en başta Ali Sürmeli'nin başarıyla canlandırdığı gözü yaşlı bir hocaefendi gönüllere su serpen sözler söylüyor, nur yüzlü müritlerinin önünde... Filmin başkahramanı da âyetler, hadisler okuyor, Mevlana'dan, Yunus'tan, hatta Said-i Nursi'den güzel sözlerle İslâm'ın 'barışçı bir din' olduğu mesajını vermeye çalışıyor.

Ancak kurbanlarının boyunlarını koyun boğazlar gibi kesen, polislere gözü kapalı kurşun yağdıran, insanları şiddete ve kan dökmeye sevk eden tipleri nereye oturtacağız? Hizbullah? Tabii bir Türkiye gerçekliğiydi Hizbullah; ancak hangi Türkiye'nin ve neyin gerçekliği? Hizbullah'ın cirit attığı dönemin en belirgin özelliği olan 'derin' ilişkiler ağını imayla bile hissettirmeden, kan dökücü 'dinci' cânilerin serbest atış alanı gibi görüyoruz filmde ülkemizi...

Sadece ülkemizi olsa, yine iyi... Kolları ABD'ye kadar uzanıyor bu ağın ve filmde hep olumluyu temsil eden kişinin çevresini bile etkiliyor. Birbirinden haberdar ve güpegündüz FBI'ın zırhlı aracından zanlı kaçıracak kadar örgütlü bir Amerikan Müslümanları 'çetesi' de var filmde.

Zaten ne yok ki?

Biraz daha fazla bilgiyle yola koyulmuş olsaydı senaryo üzerinde çalışanlar, filmlerine yansıyan hemen bütün tiplerin Amerika'daki belli bir kesimin önyargılarına çok yakın düştüğünü fark ederlerdi: "Müslüman olan herkes teröre meyyaldir, birbirleriyle dayanışma içine girerler, kanun ve kurallara uymak diye bir dertleri yoktur, inançları uğruna cinayet işlemekten dahi çekinmezler..."

Türkiye'de işkence yapıldığı, kan davasının hâlâ süregeldiği, İslâm uğruna en kanlı eylemlerin tasarlanıp icra edildiği, din adına kan dökmeye fetva veren dinadamlarının varlığı... Bunlar da aynı çevrelerin ülkemize dönük önyargıları...

Filmde her şey bu önyargılara uygun gelişiyor.

Haklarını yememek için senaryo üzerinde çalışanların bu önyargıları hafifletmek için hayli çaba gösterdiklerini bir daha belirteyim; bu amaçla eklenen sahnelerin eğreti durmasını ve filmin akışını yavaşlatmasını bile göze alarak...

En fazla Hacı Gümüş tiplemesiyle verilmeye çalışılmış İslâm'ın ve Türkiye'nin olumlu yüzü; ancak onu da çeşitli yan unsurlarla ehlileştirerek... Boynunda haç kolye taşıyan Hıristiyan bir eşi var; kızını da bir Hıristiyan gençle kilisede evlendiriyor 'olumlu Müslüman'... Zaten çocuk yaştayken kaçıp sığındığı ABD'de yaşıyor uzun yıllardır, memleketine hiç gitmemecesine...

Daha az önyargı ve daha fazla bilgiyle oturulsaydı senaryo masasına, dünyanın her tarafında izlenilebilecek muhteşem bir film ortaya çıkarılabilirdi. Hiç değilse montaj öncesinde konulara vâkıf birileriyle ciddi fikir teatisinde bulunulsaydı, ufak tefek rötuşlar da belki işe yarayabilirdi. Ancak, bu haliyle, New York'ta Beş Minare, Türkiye ve İslâm konusunda kafaları zaten karışık olanların zihinlerini biraz daha bulandırabilir.

Mahsun Kırmızıgül iyi niyetle yola çıkmış ve başarılı bir işe imza atmak istemiş olabilir; tersini düşünmem için herhangi bir sebep yok. O da, benim olanca iyi niyetimle ve övücü bir yazı yazma fırsatı arayarak filmi izlediğimden emin olsun.

Taha Kıvanç
Yenişafak
 

AynAlı

Kıdemli Üye
Katılım
16 May 2007
Mesajlar
8,728
Tepkime puanı
1,378
Puanları
0
New York’ta beş minare sınavı geçti - Taraf -

new-york-ta-bes-minare-sinavi-gecti_9080_b.jpg

MAHSUN Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve başrolünde yer aldığı New York’ta Beş Minare filminin galası önceki akşam Kanyon Alışveriş Merkezi’nde yapıldı. Merakla beklenen film izleyicilerden tam not aldı.



Mahsun Kırmızıgül, son filmi New York’ta Beş Minare’nin önceki akşam Kanyon Alışveriş Merkezi’nde yapılan galasına “çok yakınlarım” dediği 200 kişiyi davet etti. Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve başrolünde yer aldığı filmde ayrıca Haluk Bilginer, Mustafa Sandal, Danny Glover, Gina Gershon ve Robert Patrick yer alıyor. Kırmızıgül’ün arkadaşlarının ve filmin oyuncularının yer aldığı galaya sanat dünyasından da pek çok ünlü sima katıldı. Galaya katılanlar arasında, filmle ilgili olarak Mahsun Kırmızıgül ile polemik yaşayan Sinan Çetin dikkat çekti. Gecede ayrıca Ekrem Bora, Nurseli İdiz, Suavi, Arda Turan, Sinem Kobal, Nebil Özgentürk ve ABD’nin yeni İstanbul Başkonsolosu da vardı.
Kırmızıgül’ün eski arkadaşı Özcan Deniz, yaptığı açıklamada, “Bu film Mahsun’un 10 yıllık hayaliydi. Her şeyini bu filme koydu ve güzel bir şey yarattığına eminim” dedi.
Filmin ABD’li yıldızı Robert Patrick de Kırmızıgül’ü galada yalnız bırakmadı. Oldukça heyecanlı olduğu görünen Mahsun Kırmızıgül, galaya geldiğinde filmin oyuncu kadrosu ile kameraların karşısına geçerek soruları yanıtladı. Kırmızıgül filmde Fırat adında, özellikle dinci tarikatlarla uğraşan, Arapça ve Kürtçe bilen bir polisi canlandırıyor. Fırat yıllardır Deccal adındaki dinci terörist bir örgütün lideri olarak aranan Hacı Gümüş’ü (Haluk Bilginer) iade amaçlı almak için ABD’ye giderken yanına Acar (Mustafa Sandal) adında bir polis daha veriliyor.
FBI’ın yakaladığı Hacı Gümüş ne ile suçlandığını tam olarak bilmezken, Türkiye’ye iadesi sırasında yakın bir arkadaşının (Danny Glover) yaptığı plan sayesinde polislerin elinden kaçıp saklanıyor. Bu arada onu teslim almaya gelen iki polis de New York sokaklarında Hacı’yı aramaya başlıyor.


Fethullah tartışmalarına son

Daha önceki filmlerinde pek çok konuya birden değinmeye çalışan Mahsun Kırmızıgül, bu sefer sadece İslam olgusu üzerinden, çeşitli yan hikâyelerle bir film yapmış. Olay örgüsü iyi işlenmiş filmin kimi izleyiciler tarafından eleştirilen öncelikli noktası usta oyuncuların yanında Kırmızıgül ile Sandal’ın rol yapamamış olması. Ancak Kırmızıgül’ün daha önceki filmlerindeki cesur anlatımını bu filme de taşıması galaya katılanların takdirini topladı. Film gösterime girmeden önce Fethullah Gülen’in hayatından parçalar olduğu söylentisi yayılan New York’ta 5 Minare bu söylentileri boşa çıkardı. Filmdeki tipi ile Gülen’e benzetilen Haluk Bilginer’in oynadığı karakter arasında sadece İslam’a bakış yönünde bir benzerlik bulunurken, filmdeki karakter Gülen’den oldukça farklı. Galaya katılanlar filmi izledikten sonra 10 yıllık hayalini gerçekleştirmiş olan Kırmızıgül’ü tebrik etti.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Salih Zengin'in röportajı

Kurtlar Vadisi'nin Zaza'sı Ali Sürmeli, bu hafta vizyona giren New York'ta Beş Minare filminde bir cami hocasını canlandırıyor. İki evlilik yapan ve "Dünyevî bir aşka layık olamadım. İlahî aşk ise yarım." diyen usta oyuncu, 13 yıldır ayrı kaldığı oğluyla ilgili konuşurken gözyaşlarını tutamıyor. Sürmeli ile hem yeni filmdeki rolünü hem de hayatını konuştuk. Kah ağladık, kah güldük...

152820101106020754678.jpg


'Takiye' filminde de bir cami hocasını canlandırmıştınız. New York'ta Beş Minare filminden bu rol gelince 'Galiba bu işten kurtulamayacağım.' mı dediniz?

Benim oynadığım ilk hoca rolü New York'ta Beş Minare'de oldu. Çünkü bu film sekiz yıllık bir hikaye. Geçen yıl eylül ayında çekmiştik bu sahneyi. Mahsun 'Sen oynayacaksın.' deyince, Asos'a kapandım ve beş ay sonra sakallar olunca geldim. Bir günlük çekim, ama beş ay sürdü hazırlığı. (Gülüşmeler) Ne olur ne olmaz diye kaza korkusundan bir hafta sakalla bekledim. O hafta da, kim nereden duymuşsa, 'Hoca rolü için sakallı biri lazım Takiye filmi için.' dedi. Öyle bir para söyledim ki 'Aa o kadar etmezsin.' desinler de yırtayım ama 'Tamam.' dediler.

Sakalda bereket var yani!

Hakikaten varmış. O sakalla bir ay Almanya'ya gidip geldim. Daha o bitmeden Kurtlar Vadisi'nden aradılar. Gittim 'Hoca rolündeyim, sakallıyım.' dedim. Olur mu olmaz mı derken, 'Olur.' dediler ve Zaza rolüne sakallı başladık. Gene sakallıyım çok şükür de, o kadar uzun değil.

'Bu sakal bana yakışıyor.' deyip de kesmemeyi düşündünüz mü?

Aslında iyi gitmiyor.

Niye?

Sokakta saygınlık kazandırıyor ama ben imam, hoca değilim, hacca gitmemişim. Yolda 'Selamün aleyküm hocaefendi.' diyorlar. 'Aleyküm selam.' diyorum ama 'Kusura bakmayın.' deyip kaçıyorum. Kalkıp bir şey sorarlar filan. (Gülüşmeler) Bir de oğlumla gezerken 'Torununuz mu?' diyorlar. Almanya'ya her gittiğimde polis bir on dakika uzun uzun bakıyor bana. Almanca 'Oyuncuyum.' demeyi öğrendim de kurtuldum.

New York'ta Beş Minare, 11 Eylül'den sonra ABD'de üretilen böyle bir paranoyaya gönderme içermiyor mu?

Evet. Bu efekti ABD'liler oluşturdu. Ellerinde üç silah var: Silah, sinema, ilaç. Çok şükür bizim elimizde de sinemamız var. İlaçlarımız da var.

Karı-koca ilaçları mı? (Gülüşmeler)

Sonra oraya dönerler, özünü bulur, onlar da ilacı bitkiden yapıyorlar. Film; müzik, görüntü, ses ve sözden oluşur ama esasında yapılma niyetini de belli eden bir şeydir ve onun için silaha dönüşür. Çok şükür ki Mahsun Kırmızıgül bu aracın iyi bir ustası olma yolunda.

Hollywood ABD propagandası yapıyor. Orada çekilen bir Türk filminin ABD'yi eleştirmesi bu açıdan çok manidar değil mi?

Evet. Yapan adam Türkiyeli, Müslüman ve filmde de bunu anlatıyor. Neresine hayır diyebilirsin ki? Esas şefkate ihtiyacı olanlar onlar. Çünkü bir savaş makinesine dönüşmüşler. İnsanın özünde var olan sevgiyi gösterdiğimizde 'Sanırım yeni çağ bu. Kötülükle bir yere varılmıyor.' diyecekler. "One minute" cümlesiyle sınırlarımızın ötesinde kalpler fethetmiş bir zamanda yaşarken NATO diyor ki: 'Senin ülkene bir Müslüman ülkeye karşı füze kuracağım.' Komşularımızla sıfır problemliyiz. Ekonomimizin geliştiği, Avrasya, Kafkaslar, Ortadoğu'da dizilerimizin seyredildiği bir dönemde böyle bir füzeyi getirirsen güvenilirliğimiz sorgulanır.

Filmde zikir de yaptıran bir hocayı canlandırıyorsunuz. Kafalardaki zikir algısı nedeniyle bazılarını kızdırır mı bu görkemli sahneler?

Filmde kendimizce olabilecek, tolere edilebilecek ölçüde İslam'ın anlayış biçimleri üzerine bir yelpaze gösterdik. 23 yıllık peygamberliğinde sadece iki ay savaşan bir peygamberden söz ettik. Öyle zannediyorum ki, niyetimizin iyi olduğunu, şiddetin tasvip edilmediğini anlatıyoruz. Referandum sonrasında Başbakanımız "Yüzde 58'in neye evet dediğini anlıyorum, merak ettiğim yüzde 42'nin neden hayır dediği. Bunu anlamak için hareket ediyoruz." demişti. İnsanlar neden zikir sahnelerine, Müslümanlara bu kadar tepkili? Kabahat onlarda değil, bence gene Müslümanlarda. Gönül kapısı kapalı insana ulaşamıyorlar. Kapısına gidip, 'Beni neden sevmiyorsun, bana söyle.' denmesi lazım. Madem kötüler kamuoyu oluşturabiliyor, başka âlemler olduğuna inanan, elinde kutsal kitap taşıyan bir insan daha kolay oluşturur. Sen anlatamıyorsan kim anlatacak?

Filmdeki Hacı Gümüş karakteri gibi siz de ülke içinde babanızın memuriyeti dolayısıyla sürgün yemişsiniz. Bu ülkemizin bir kaderi mi?

Babam postacı olduğu için telgraf, mektup olanaklarımız vardı. Kaçıncı sürgünüydü bilmiyorum, Cumhurbaşkanlığı'na bir mektup yazmıştım çocukken. 'Sayın Cumhurbaşkanım, babamla alıp veremediğiniz şey ne, bilmiyorum ama ben artık arkadaş istiyorum.' dedim. Çünkü tam arkadaş ediniyorsun, babam sürülüyor, gene yabancı muamelesi görüyorsun. Bir de nasıl ayarlıyorlarsa Türkçeyi Doğu şivesiyle konuşurken sürgün ettikleri yer Kovancılar'da Bulgaristan göçmenlerinin yaşadığı bir yer. Herkes sarı saçlı, mavi gözlü. Ana, başka bir dünyaya geldin! Okulda 'N'aber nasılsın?' diyorsun, "O ne biçim konuşma beyavv.' diyor. (Gülüşmeler) Mektubuma cevap gelmedi ama babam 'Ben senin arkadaşın değil miyim?' dedi, kestirdi attı.

Babanız oyunculuğunuz için ne derdi?

Bir ödülden sonraydı sanırım 'Aferin, çok güzel bir maymun olmuşsun. Bu kadar emek harcadın, iyi bir maymun olmak için mi? Niye oyuncu oldun, anlatmak istediğin, insanlara ulaştırmak istediğin şey ne?' dedi. Hâlâ düşünüyorum.

Kendi senaryolarınızı filme çektiğiniz zaman mı düşünmekten vazgeçeceksiniz?

Herhalde. Olgunlaştığımda olacak. Senaryolarım cebimde. Mah-sun'un yanında öğreniyorum. Ben kendimin bir projesiyim zaten. Zazaca anadili olan, Bingöl'de doğan bir adamı ele alıp, onu eğitip, yetiştirip Ali Sürmeli gibi bir aktör yaptım. Kimseye düşman olmadığım için hayattayım gibime geliyor.

"Allah herkese Mahsun Kırmızıgül gibi bir yönetmenle çalışmayı nasip etsin." diyorsunuz. Diğer yönetmenlerde olmayan ne var onda?

Kendime çok yakın bulduğum bir terbiye var. Birinden bir şey istediği zaman mutlaka diz çöküp anlatıyor. Onun diz çöküp istediği şey gerçekten bende var mı? Varsa hemen vereyim, diyorsun. (Gülüşmeler) İsteyen sana bir de tepeden bakıyor bu sektörde. Diz çöküp isteyince ona hayır diyecek bir oyuncu ya da insan yoktur. Onun gittiği yola, elimde bir taş varsa döşemek isterim.

Film rekor bir kopya sayısıyla gösterime giriyor. Beklentiniz nedir?

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. 'Güneşi Gördüm'den gelen 6 milyon doların tamamıyla ve üzerine borçlanarak yapıldı bu film. Buradan gelenle de daha güzelini yapmaya çalışacağız. Onun için bize şans tanısınlar. Seyircinin takdir etmesi gereken bir şey var ki, biz ABD'de New York'un göbeğinde en azından bir afişte 'Sizin uzun gökdelenleriniz varsa bizim de o kadar uzun gökdelenlerimiz (minare) var.' diyoruz. Ses de çıkarıyoruz üstelik. Sizin gibi o gökdelenlerde 'Hangi ülkeden ne kadar sömürebiliriz.' diye toplanmıyor, o yükseklerden hepinizi sükûnete, iyiliğe davet ediyor, sizin için dua ediyoruz.

Sizi etkiler mi ezan?

Sabahleyin okunan ezan etkiliyor beni. Bizim imam bağırmıyor, sadece inananların uykuda bile olsa duyabileceği desibelde okuyor. Sabâ makamı beni uyandırıyor.

Fethullah Gülen cok samimi ben ise kürsüde rol yaptım

İmamı oynarken bir şeyler hissettiniz mi?

Haddimi aşmak istemem ama benim mesleğim empati kurmak. Mümkün olduğunca Mehtap TV'de Kırık Testi programında Hocaefendi'nin güzel sohbetlerini izledim. Öyle bir cami imamını oynamak benim de, Mahsun'un da içinden geçti. Yoksa başka bir imam da oynayabilirdik. Taklit edebilirsin, bir arkadaşımızın başına geldiği gibi; sakal bıraktı ama nur gelmedi yüzüne. Benim de yüzüme nur gelmedi belki ama mümkün olduğunca Hocaefendi'nin o samimi ağlaması ve yakarmasını taklit ederken o kadar figüran aynı senkrona kendini kaptırdı. Çünkü bir camidesin. Onun kendi atmosferi zaten yardım ediyor, sözler de güzel, niyet de.

Dışarıdan bakanlar, o muhabbetten uzakta olan insanlar ağlayan insanı yapmacık ve garip bulabilirler. Haklılar mı?

Haksızlık! 'Adamlar kalkıp gelip benim komşunun bebeğini uykudayken öldürüyor ve ses çıkarmıyoruz.' cümlesini ağlamadan söylemek rol yapmaktır. Varsın benimkisi sahtesi olsun, taklitçi desinler, hiç değilse onun taklidini yaptım. Sanat taklittir zaten. Çekimler bir gün boyunca sürdü. Bazen ihtiyaçlar için camiden çıkıyorduk, ayağa kalkınca figüranlar yol verip 'Buyurun hocaefendi.' filan yapıyorlardı. Fethullah Gülen Hocaefendi hakikaten o sevgiye nail olmuş ender kişilerden. O kadar imamlık yapan insan var ama onun seveni daha çok. Bir de erkekler ağlamaz ya! Değil efendim, değil. İnsan ağlar. Her insanda yürek vardır ve o yüreği yıkayan tek şeydir gözyaşı. Hocaefendi bunu saklamadığı için her insanın içinde olanı gösteriyor. Rolü biz yapıyoruz, saklayan biziz.

Sizi ne ağlatır? (Düşünüyor)

Ben eşimden, başkasına ağlayamadığı ya da sadece kendine ağladığı için ayrıldım. Kendine ağlıyordu. Bu yanlış değil midir? Ben kendime ağladığımı hatırlamıyorum.

Kendine tapınmak gibidir herhalde kendine ağlamak?

Değil mi Salihciğim? Valla sağol ya! Dün gece çekimden çıkıp oğlumun oradan geçtim. Arabada Zara'yı dinliyordum, ağlamaya doğru gidiyordu diye belki, müzik değişti. Oğlum ayrı evde, ben hep ayrı evdeyim. 13 yıldır böyle. Şimdi ona gidip sarılıp, öpmek... (Ağlamaya başlıyor)

Bunu yapmak lazımdı belki de?

Yok babacığım hani... (Susuyor) Kendime ağlayamıyorum ki? O çocuk... Bir kadın olarak nasıl karar veriyorsun ki onu yuvasız büyütmeye? Evet bir erkeksin, beceriksizsin yuva konusunda. Ee kuran kadın oluyor da yıkan neden erkek oluyor ki?

Dünyevî bir aşka layık olamadım

'Karşı taraf da sizin gibi düşünüyorsa ve bir de 5 vakit namaz kılıyorsa işte aşk budur.' demişsiniz. İslam'ın beş şartından birini aşkın şartı olarak görmenizin nedeni ne?

İnsan, kadın ve erkek olarak ayrı olarak kodlanıp geliyor ya dünyaya! Hem tende hem anlayış ve inanışta bir olduğu zaman ilahî aşka beraber dönebilirler. O ibadet anı biz Alevilerde 'cem' manasına gelir. Öbür türlüsünü gördüm etrafımda, belki yaşadım da. Anlaşamıyorlar. Ne oluyor da o ayrışmayı kadın ve erkek olarak adlandırıyorsun. Aslında mantalitede, aynı şeye inanmadığın için ayrışma başlıyor. Onu da böyle kodluyorsun.

İki evlilik yaptınız, üçüncü olmaz mı?

Galiba olmaz. Bilirsin doğada kadınlar seçer. Benim hayatıma girenler yanıldılar. Kimseye haksızlık etmek istemem. Dünyevî bir aşka layık olamadım.

İlahi aşk için çaba var mı?

Yarım, eksik tabii. (Gülüşmeler)

Zaman - Pazar
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Bugün boş yer bulabilirsek gitmeyi planlıyoruz.
Düşüncelerimi buraya aktarırım.
 

HENGAMe

Yeni
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
1,386
Tepkime puanı
268
Puanları
0
Yaş
41
kesinlikle tavsiye ederim ..
film boyunca kirpiden farksız oluyorsunuz...:)
efektler amerikan filimlerindeki kalitede..
içeriğini anlatmayayım tadı olmaz..
ortalıkta dini rencide ediyor diye gezinen söylentilerin tam aksine dinimizin kutsallığını vuguluyor..gidin ve izleyin..
ben daha doğrusu biz çok beğendik..çoğu bayan ağlama krizine dahi girdi okadar yani:)
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
En son KUBİLAY filmine gittim 29 ekimde :)
O filmden sonra ilaç gibi gelecek.
Ne işin vardı demeyin kubilay filminde,uzun hikaye

Ama mahsun iyi şeyler yapıyor.Filmi anlatırken islamafobia ya karşı bir duruş olduğundan bahsediyordu.Ve laiklik algılamalarında ki sorgulamayı ön plana çıkarmış
filmi izlemedim ama film hakkında olumlu kanaatim oluştu bile
izlemek,nasip
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Her dinin Allah'a yaklaşmak için olduğu,ilk önce kilise nikahı ve sonra imam nikahı konuları çok tartışılır konular.Açıkcası bu tarz düşünceleri benimsemediğimi belirteyim.Tabi doğrusunu ancak Allah bilir,bize yorumu düşmez.

*Efektler güzeldi fakat sesler yetersizdi,belki de salondandı.Çünkü daha önce izlediğim filmlerde bir bomba patlamasında daha çok ses geliyordu kulağımıza.
*Zikir sahnesi beklediğim gibi değildi,hocanın hep aynı adam olması komiğime gitti :O kurtlar vadisindeki dayı.
*En ilginç kısmı ise sonuydu,hiç beklemediğiniz biryerde bitiyor film.

Yine de verilen mesajla ve harcanan emekle güzel bir film olmuş.
 
Üst