Türk sineması nihayet kendi toprağının sesini ve nefesini hissetmeye ve hissettirmeye başladı. Anadolu’nun kültürünü, toprağının tadını duyuran her şeyi rejimi sarsan bir öğe olarak gören huffaş misal kafalar ışığı görünce başlarını geri çektiler.
Günlük hayatın dar sınırları içinde kalan ve nefes alamayan Türk sineması Berlin duvarı gibi duvarların yıkılması ile kendine geldi ve kendine getirmeye başladı. Newyork’ta Beş Minare isimli film gösterime girdi ve büyük bir ilgi ile izleniyor. Filmin bir Anadolu panoramasından Amerika’ya uzanan coğrafi ve kültürel zemini yeni bir toplumun profilini çiziyor. Dünyaya hükmetmiş olan bir kültürün tekrar bütün dünyada insanlara güzel sesler ve nefesler hissettirmesini görüyoruz ve mutlu oluyoruz.
Sinemayı herkes izler ama sinema sanatının temel ifade araçlarından, mesaj sanatından, sembolik ifadelerden, armonik yorumları çözümlemeden, sahne, dramatizasyon sanatlarından haberi olmayan insanlar için sinema izlemek bir iyi ve kötü yorumu ile son bulur, yorumlarda derinlik olmaz. Bu filim çok anlamlar yüklenmiş adeta açık, dolaylı, sembolik, iki anlamlılık, arkada ve önde anlamlılık, ironi, fars ve daha birçok mananın kendine yüklendiği büyük birlik ve armoni ortaya koyan film. Bu yönü ile bu kadar çok öğe ve temayı bir sinema metninde uygun şekilde birleştiren, armonikal düşünen yapımcı Masum Kırmızıgül’ü tebrik ediyorum.
Film bir patlama sesi ile başlar, radikal İslamın korkunçluğunu ortaya koyan bir patlamadır bu. Arkasından bir polis okulunun yemin merasimi ile adeta polis devletinin korkutucu ritmini verir tablolar. Radikal İslamcıların yuvalarını basan bir baskın hadisesi her iki tarafa da pahalıya mal olur.
Film yorumsuz bir dini gruplar panoraması ile devam eder, düzenli ve ritimli zikreden insanlar, tevhid sesleri, radikal İslamın iddialarını yeminlerle kafaya yerleştiren azmettirici liderler, baş döndürücü bir deveran arkasından Hacı Gümüş ‘ün Amerika’da tutuklanması sahnesi. Secdede iken tutuklanan Hacı Gümüş Bitlis’ten Amerika’ya gitmiş, Türkçe’si henüz bölge aksanından kurtulamamış bir ermiş adam.
Olayların şiddeti, Amerikan polisinin maksatlı hareketlerine rağmen istifini bozmayan, bakış açısından fedakarlıkta bulunmayan ılımlı İslamı temsil eden-aslında böyle bir şey yok da, günün terminolojisi gereği, Mevlana, Yunus, Said Nursi, Fethullah Gülen öğretisi ile yoğrulmuş, duruşu ve yürüyüşü felsefesini yansıtan bir derviş adam. Eşi bir Amerikalı yapılan işlerden bir anlam çıkaramıyor, kafasında soru işaretleri, kocası ile yapılanların insafsızlığı arasında bağ kuramadığından buhranlarda kalan bir ince ruhlu, rind Amerikalı.
Hacı Gümüş’ün Amerika’da yakalanmasını gerektiren bir eylemi yok, Türkiye’de ciddi eylemleri olduğu söyleniyor ve kırmızı bültenle yakalanan Hacı Gümüş Türkiye’ye iade edilmek isteniyor. Amerika’daki hayranları ise onunla yönlerini bulmuş insanlar, onu Türkiye’de teslim ederek pınarlarının kurumasını istemiyorlar, burada sembolik yorumlarla Fethullah Gülen’in Amerika’daki durumu ile parelellikler kurulabilir.
Türkiye de Hacı Gümüş’ü teslim almak için iki polisini gönderiyor, Fırat ve Acar. Gözü pek bu polisler Amerikan polisinden Hacı Gümüş’ü almak için Amerika’ya giderler. Onlar teslim almaya giderken, orada Hacı’nın arkadaşları arabaya bir suikast yaparak Hacı’yı kurtarırlar. Niyetleri onu Amerika’dan uzaklaştırmak ve bir zaman sonra tekrar Amerika’ya getirmektir.
Amerika’lı polis şefi kardeşinin ikiz kuleler altında ölmesinden dolayı Müslümanlar hakkında iyi kanaatler beslemez. Ona göre Amerika’daki Müslümanların hepsi terörirst ve Amerikan düşmanıdır. Hacı Gümüş’ün eşi, kızı Cazmin ve enişte adayı ile mazbut sevgi üzerine kurulan bir ailesi vardır. Ailenin diğer üyeleri de olaylar karşısında suskun ve kapalı dururlar. Hacı Gümüş’ün telkinleri ile yolunu değiştirmiş Marks ise onu korumak için gereken her şeyi planlar, onu ve aileyi örgütler. Filmin gerek İstanbul, gerek Amerika’daki mekânları hâkim noktalardan, şehirlerin peyzajını veren seviyelerden yapılmıştır.
Hacı Gümüş konuşurken Bediüzzaman’ın sadeleştirilmiş fikirlerinden özetler sunar. İnsanın hayatında iki hakikat olduğunu, bunların ölüm ve doğum şeklinde ifade edildiğini, insanın bunlar arasında gidip geldiğini söyler. Böyle bir mana adamının filmin şiddet ve korku havası içinde o havayı ılımlı hale getirecek telkinlerinin az olduğunu söyleyebilirim.
Filimde genel olarak bir polisiye ve güvensizlik havası, Camii, klise, ezan sesleri, Hacı Gümüş’ün telkinleri ile ılımlı hale getirilirse de mesajın daha ağırlıklı olması filmi daha etkileyici hale getirirdi. Hacı Gümüş’ün konuşan değil susan bir karakter olması Bediüzzaman ve Fethullah Gülen gibi mücadeleci şahsiyetleri tam yansıtıyor denemez. Özellikle Bediüzzaman hayatında bir tasavvufi şahsiyetin suskunluğunu değil sürekli kendini çok sesli ve çok boyutlu savunan bir adam olduğunu söyleyebilirim.
Fırat, filmin başında kapalı görünen bir kan davasının izini sürer. Hacı Gümüş ona; “Ben katil değilim, ben katil olamam.” dedikçe, filmin leitmotif tekrarı olan Fırat’a hitaben söylenen “oğlum” sözü Fırat tarafından daima reddedilir.
Masum kendi toprağının inatçılığını kafasından bir türlü silip atamaz, Hacı ona göre uzun süre bir katil olarak görülür. Bahsin çözülmemesi ve gizlenmesi filmin sürükleyiciliğini artırır. Mac Guin ve Ajan Baker’in arasında Acar ile Fırat arasındaki gibi bir zıtlık vardır. Mac Guin her Müslümanı terörist görmenin zararlı ve yanlış olduğunu Ajan Baker’e anlatması, Acar’ın; “Biz yanlış adamı arıyoruz, bu Hacı Deccal değil.” demesine, Fırat hep karşı çıkar ve onun katil olduğunu söyler.
Hacı’nın kişiliği dört yapraklı yoncaya benziyor. Orada Bediüzzaman ve çıkış bölgesi Bitlis dolaylarının iklimi olduğu gibi, onun şimdiki uzantısı Fethullah Gülen’in kişiliği de gizlidir. O ayrıca kültürler arası diyalogdan ve dinler arası diyalogu yaşantısı ile veren yukarıdaki iki kişinin canlı halitası gibi durmaktadır. Farklı dinleri savaş gereği yapan mazi yaklaşımını değiştiren bir hal yorumu ile birleştirir. Hacı Türkiye’ye dönmek ister, ama şimdiye kadar neden dönmediği konusunda Fethullah Gülen gibi düşünür:
“Suları bulandırmamak için dönmedim” der. Hacı, Türk’ün de Kürt’ün de içinde bulunduğu durumu üç kelime ile özetler, onu anlatırken kafasında meknuz olan hazineden bir cümle söyler. “Bitlisli Said Nursi ‘nin söylediği bizim düşmanımız, cehalet, zaruret, ihtilaftır, bunlara ilim, çalışma ve birleştirme ve dostluk ile cevap vereceğiz" der.
Eserin fonunda Hz Mevlana’nın ünlü dansını, semaını nazara verirler, müridânın ritmik zikirleri nazara verilir. Bediüzzaman’ın ilaç gibi ifadeleri verilir. Hristiyan klisesinin rahatlatıcı Hz İsa’nın söyleminin kısa bir yorumu verilir. Bütün bunlar yeni bir toplumun fonudur, ne mutlu onların içinde kendini bulana. Hacı’nın aranılan adam olmadığı Türk polisi tarafından anlaşılır, çünkü Deccal denilen kişi bulunmuş ve Hacı’nın yok yere huzursuz edildiği anlaşılmıştır.
Hacı bunu bir fırsat bilerek vatanına döner, camileri, kendi ülkesinin iklimini Amerikalı eşi ile yaşar. Bitlis’e Türkçe Kürtçe şarkılar eşliğinde gider, annesini bulur. Hiçbir siyasi yorumun kirletmediği ortamı verilir. Bitlis’in Türk tasavvuf tarihindeki, Anadolu’nun mana imarındaki yerini yansıtan bir harika yansıtma yapılmıştır. Ama Fırat’ın dedesi hâlâ Hacı Gümüş’ün oğlunun katili olduğu kanaati bir türlü silinememiş, Fırat dedesini ikna ettiğini zannederken, anası ile kucaklaşan Hacı Gümüş dedenin kindarlığı ile öldürülür. Mevlana, Yunus, Bediüzzaman ve İsa (as) ve Muhammed’e (asm) rağmen yine cehalet ve kin istediğini yapmış, bir mana adamı toprağında toprağına karışmıştır.
Filimde İslamın çeşitli yorumları karşılaştırılır. Özellikle Deccal bulunduktan sonra birbirine yakın iki nezarethane odasında yan yana gelirler. Deccal’in Allah’ın dinini hâkim kılana kadar her şeyin, ölmenin, öldürmenin caiz olduğunu ifade ettiği ortamda, Hacı Gümüş ‘ün kalpleri yapmak, insanların imanını kurtarmak üzerine olan söylemi tezattan doğan bir harika mukayese, literica komparedir.
Film temalarının kaynaşması, sahnelerin harikalığı, fikirlerin kaynaşması, insanlar ve farklı fikirlerin bir potada kıvam kazanmasını anlatması, bizi yeni topluma çağıran fikirlerin olaylarla yansıtılmasını becermesi ile büyük bir filimdir. Herkesi kutlar, güzel günlere doğru azimle inanç ve gayretle gitmeyi herkesten temenni ederim. Filmi ayın yedisinde izledim ve kanaatlerimi yazdım. Namahrem olanlar nazar etmesin. Her şey iyi niyet ve gayretin sonucudur.
Prof. Dr. Himmet Uç