Erhan
Profesör
- Katılım
- 21 Tem 2006
- Mesajlar
- 2,115
- Tepkime puanı
- 42
- Puanları
- 48
- Konum
- Ankara
- Web sitesi
- www.softajans.com
Urfa'ya doğru "ölüm yolculuğu"na çıkan (20 Mart 1960) Bediüzzaman Hazretleri, yanında bulunan talebelerinin şehadetiyle, birkaç kez tekraren şu ifadeleri sarf etmiş:
"Kardeşlerim! Risâle–i Nur, bu vatana hâkimdir. Masonların, komünistlerin belini kırmıştır. Küfrün belini kırmıştır." (Bkz: Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel ve Zübeyir Gündüzalp'in hatıraları.)
Evet, hakikaten bugün Risâle–i Nur ile rekabet edecek, muarazada bulunacak, yahut ona galebe çalacak herhangi bir cereyan görünmüyor.
Bu vatanda hükmeden bütün menfî cereyanların beli kırıldı. Nihayetsiz şükürler olsun.
Ancak, bellerinin kırılmasına, hatta bir kısmı kötürüm hale gelmesine rağmen, yine de yangın çıkarmaya, nesillerin iman ve ahlâkını yakmaya güç yetirebiliyorlar.
Evet, sakat ve kötürüm birisi, kolaylıkla yangın çıkarabiliyor.
Manevî, ahlâkî yangınların çıkartılması da, yine aynı kolaylıkla mümkün olabiliyor.
Hele hele, mânevî buhranın etrafı istilâ ettiği bir zamanda, bu fitne ateşi daha bir kolaylıkla körüklenebiliyor.
İşte, ne acıdır ki, tam da öyle dehşetli bir zamanda yaşıyoruz. Bu hususta, bakın ne diyor Hz. Bediüzzaman:
"Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor....
Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum."
Bu sözleri 1952'de yaptığı İstanbul seyahatinde Sebilürreşad mecmuasının sahibi Eşref Edib'e hitaben söyleyen Üstad Bediüzzaman,
"Büyük kafaları gaflet içinde" gördüğünü ve çektiği derin ıztırabın ancak "umumî bir iman inkişafı" ile dinebileceğini ifade ediyor. (Bkz: Eşref Edib Fergan; Said Nur ve Nurculuk, s. 17, İstanbul 1963.)
Hülâsa, bugün nesilleri, hasseten gençleri açıktan açığa dinsizliğe, imansızlığa çağıran, yahut sevk etmeye çalışan adı–sanı belli ortada herhangi bir cereyan yok, denilebilir.
Ancak, buna mukabil, nesilleri iman ve ahlâk cihetiyle yakan, örf ve an'ane itibariyle mahvetmeye çalışan türlü türlü telâkkiler, anlayışlar, alışkanlıklar ve hayat tarzları var. Bunlar, "gövdenin içine giren kurt" misali, bünyeyi kemirerek mahvediyor.
İşte bu vaziyet, en büyük bir "mânevî yangın"ın varlığını gösteriyor. Söndürmek için, nesillerin tâ çocukluk, hatta bebeklik yaşlarından itibaren iman nuruyla eğitilmesi, İslâm ahlâkıyla terbiye edilmesi, bugün için bir mecburiyet, hatta bir zaruret halini almıştır.
Kösteklemelere aldırış etmeden koşan ve nesilleri yakan bu dehşetli ateşi söndürmeye çalışan "itfaiye erleri"ne ne mutlu.
"Kardeşlerim! Risâle–i Nur, bu vatana hâkimdir. Masonların, komünistlerin belini kırmıştır. Küfrün belini kırmıştır." (Bkz: Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel ve Zübeyir Gündüzalp'in hatıraları.)
Evet, hakikaten bugün Risâle–i Nur ile rekabet edecek, muarazada bulunacak, yahut ona galebe çalacak herhangi bir cereyan görünmüyor.
Bu vatanda hükmeden bütün menfî cereyanların beli kırıldı. Nihayetsiz şükürler olsun.
Ancak, bellerinin kırılmasına, hatta bir kısmı kötürüm hale gelmesine rağmen, yine de yangın çıkarmaya, nesillerin iman ve ahlâkını yakmaya güç yetirebiliyorlar.
Evet, sakat ve kötürüm birisi, kolaylıkla yangın çıkarabiliyor.
Manevî, ahlâkî yangınların çıkartılması da, yine aynı kolaylıkla mümkün olabiliyor.
Hele hele, mânevî buhranın etrafı istilâ ettiği bir zamanda, bu fitne ateşi daha bir kolaylıkla körüklenebiliyor.
İşte, ne acıdır ki, tam da öyle dehşetli bir zamanda yaşıyoruz. Bu hususta, bakın ne diyor Hz. Bediüzzaman:
"Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor....
Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum."
Bu sözleri 1952'de yaptığı İstanbul seyahatinde Sebilürreşad mecmuasının sahibi Eşref Edib'e hitaben söyleyen Üstad Bediüzzaman,
"Büyük kafaları gaflet içinde" gördüğünü ve çektiği derin ıztırabın ancak "umumî bir iman inkişafı" ile dinebileceğini ifade ediyor. (Bkz: Eşref Edib Fergan; Said Nur ve Nurculuk, s. 17, İstanbul 1963.)
Hülâsa, bugün nesilleri, hasseten gençleri açıktan açığa dinsizliğe, imansızlığa çağıran, yahut sevk etmeye çalışan adı–sanı belli ortada herhangi bir cereyan yok, denilebilir.
Ancak, buna mukabil, nesilleri iman ve ahlâk cihetiyle yakan, örf ve an'ane itibariyle mahvetmeye çalışan türlü türlü telâkkiler, anlayışlar, alışkanlıklar ve hayat tarzları var. Bunlar, "gövdenin içine giren kurt" misali, bünyeyi kemirerek mahvediyor.
İşte bu vaziyet, en büyük bir "mânevî yangın"ın varlığını gösteriyor. Söndürmek için, nesillerin tâ çocukluk, hatta bebeklik yaşlarından itibaren iman nuruyla eğitilmesi, İslâm ahlâkıyla terbiye edilmesi, bugün için bir mecburiyet, hatta bir zaruret halini almıştır.
Kösteklemelere aldırış etmeden koşan ve nesilleri yakan bu dehşetli ateşi söndürmeye çalışan "itfaiye erleri"ne ne mutlu.