Nefis mi şeytan mı daha tehlikeli!..

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
İnsanı kötülüklere sürükleyen nefis ve şeytandır. Nefis, şeytandan daha tehlikelidir. Kötü arkadaş, kötü çevre nefisten de tehlikelidir. Nefis, yaratılışında kötülükleri, zararlı şeyleri sevici ve isteyicidir. “Nefsinden sakın dâim. Ona güvenme aslâ/Yetmiş şeytandan daha, fazla düşmandır sana” beyti, tam yerinde söylenmiştir.
Nefsin, insanı haramlara ve mekrûhlara sürüklemesinin zararları meydandadır. İstekleri hep hayvanî arzûlardır. Hayvanî arzûlar ise, hep dünyadaki ihtiyaçlardır. İnsan bu arzûları peşinde olduğu kadar, âhiret ihtiyaçlarını hâzırlamakta geri kalır. Çok mühim olan bir şey de, nefis, mubahlarla doymaz. Mubahları kullanmayı artırdıkça, isteklerini artırır. Yine de, doymaz. İnsanı haramlara sürükler. Bundan başka, mubahları aşırı kullanmak, elemlere, dertlere, hastalıklara sebep olur. Böyle insan, hep midesini, zevkini düşünür. Hasîs ve rezîl olur.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Bütün varlıkların aslı, (adem)dir, yokluktur. Her şey yok iken, Allahü teâlâ, bunları yoklukta biliyordu. İlmindeki bu ademlere, kendi sıfatlarından aks ettirdi, yansıttı. Varlıkların asılları hâsıl oldu. Aynadaki bu görüntü, o şeyden gelen ışınların, aynadaki yansımalarıdır. Ayna adem gibidir. İnsanın kalbi ve rûhu bu ışınlara benzer. Ayna, insanın bedenine, camın parlaklığı ise, nefse benzer. Yani, nefsin aslı, ademdir. Kalb ile rûh ile ilgisi yoktur.
Nefse uyan kimse, hep İslâmiyetin dışına çıkar. Hayvanlarda akıl ve nefs olmadığı için, ihtiyaclarını bulunca kullanırlar. Yalnız bedenlerine zarar veren, kendilerini inciten şeylerden kaçarlar. İslâm dîni, rahat ve huzûr içinde yaşamak için lâzım olan şeylerden ve dünya lezzetlerinden faydalı olanları yasak etmiyor.
Bunların elde edilmesinde ve kullanılmasında, akla ve dîne uymayı emrediyor. İslâm dîni insanların dünyada da, âhirette de rahat ve huzûr içinde yaşamasını istiyor. Bunun için, akla uymayı emrediyor. Nefse uymayı yasak ediyor. Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felâketlere sürüklenirdi.
Hikmetler
Mehmet Oruç
 

Sakallı

Asistan
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
250
Tepkime puanı
32
Puanları
28
Yaş
49
Şeytan nefsin antrenörü...
 

MECZUP

Profesör
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
887
Tepkime puanı
178
Puanları
0
Konum
Bî mekân..

Nefis

Ey nefsim! Deme 'zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış,

hayata perestiş eder. Derd-i maişetle şarhoştur.' Çünkü ölüm değişmiyor.

Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.

Şeytanın mühim bir sinsi planı, insana kusurunu itiraf ettirmektir, ta ki bağışlanma ve Allah'a sığınma yolunu kapasın. Hem nefsi insaniyetinin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta kusur ve günahlarından takdis etsin..

Nefsini suçlayan kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, bağışlanma diler.

Bağışlanma dileyen Allah'a sığınır. Allah'a sığınan şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstehak olur.
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
şeytan ,Allah'ın isminin anıldığı an da ordan kaçar ve camiilere giremez

nefis ,İmam-ı Rabbani Hz.nin deyimine göre 72 şeytan kuvvesinde dir ve kanın damarda deveran ettiği gibi vücudumuzda deveran eder .merkezi tasavvuf alimlerinin ve İmam-ı Rabbani Hz.nin belirttiğine göre iki kaş arasında dır ( manevi olarak )

hangisi daha kötüdür ? elbetde nefis
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Meselâ hadis-i şeriflerde şeytanın Ramazan-ı Şerifte zincirlere bağlandığını ve o mübarek ayda işlenen günahların ve kötülüklerin nefisten kaynaklandığı söylenir...
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Nefis olmasaydı!..

Kötülüklerin, kötü huyların kaynağı olan nefis olmasaydı ne olurdu? Nefis olmasaydı, insan, yaşaması ve üremesi için ve medenî hayat için lâzım olan şeyleri kazanmak için çalışmasında kusur ederdi ve nefis ile cihâd sevabından mahrûm kalırdı. Meleklerden daha üstün olmak yolu kapalı kalırdı.
Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: “Âhirette olacaklardan, sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yemek için et bulamazdınız!” Yani, hayvanlar âhiretteki azâbların korkusundan dolayı, yemekten, içmekten kesilirlerdi. Bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefis olmasaydı, hayvanlar gibi, korkudan yiyemez, içemez, yaşayamazlardı. İnsanların yaşayabilmeleri, nefislerinin gafleti ve dünya lezzetlerine düşkün olması iledir.
Nefis, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehirli ilaç gibidir. Tabîbin tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır. Aşırı kullanan helâk olur. İslâmiyet, nefsin helâk edilmesini, yok edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan istifâde edilmesini emretmektedir.
Nefsin İslâmiyetin dışına taşmasını önlemek için, öncelikle ona uymamak, onun arzûlarını yapmamak lazımdır. Buna, (riyâzet) çekmek denir.
İkincisi, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Buna (mücâhede) denir. Bütün ibâdetler mücâhededir. Bu iki husus, nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaşdırır. Rûhları kuvvetlendirir. Sıddîkların, şehîdlerin ve sâlihlerin yoluna kavuşturur. Allahü teâlâ kullarının tâ’atlarına, ibâdetlerine muhtaç değildir. Kullarının günah işlemesi O’na hiç zarar vermez. Kullarının nefslerini terbiye etmek, nefsle cihâd etmek için bunları emretmiştir.
İnsanlarda nefis olmasaydı, insanlık kalmaz, meleklik hâsıl olurdu. Hâlbuki, beden birçok şeylere muhtaçtır. Yemek, içmek, uyumak, istirahat etmek lâzımdır. Süvâriye hayvan lâzım olduğu gibi, insana da beden lâzımdır. Hayvana bakmak lâzım olduğu gibi, bedene hizmet etmek de lâzımdır. İbâdetler beden ile yapılmaktadır...


 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
En büyük cihad nefsle olan cihad değil miydi?

Tebük seferi, ne güzel örnek.

Nasıldı?



"Nitekim bu tâbiri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, pek zorlu geçen Tebük Gazvesi’nden dönüşlerinde bizzat ifâde ederek ashâbına:

“– Şimdi küçük cihâddan büyük cihâda dönüyoruz.”
buyurmuşlardır.

Hâlbuki dönmekte oldukları sefer, pek büyük bir gazveydi. Zirâ seferin evvelinden nihâyetine kadar münafıkların fitneleri ve şeytanın vesveseleri eksik olmamıştı. O yıl şiddetli bir sıcaklık ve kuraklık hüküm sürmüştü. Katedilen yol, oldukça uzundu ve yaya yürümeye müsâid değildi. Meyvelerin toplanacağı hasad mevsimi de gelip çatmıştı. Kendilerini kalabalık bir Bizans ordusunun beklemekte olduğu haberi ise, bu gazveyi daha da zorlu bir sefer kılmaktaydı. Otuz bin kişiyi aşan sahâbî ordusu, bin kilometre gitmiş ve geri dönmüştü. Medîne’ye yaklaşırken âdetâ şekilleri değişmişti. Derileri kemiklerine yapışmış, saç-sakal birbirine girmişti. Hâl böyleyken Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söylediği bu sözün hikmetini merâk eden bâzı sahâbiler, hayretler içinde:

“– Yâ Rasûlâllâh! Hâlimiz meydanda! Bundan daha büyük cihâd olur mu?” dediklerinde Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“– Evet! Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!”

buyurdular. "


İmandan ihsana tasavvuftan alıntıdır.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
En büyük cihad nefsle olan cihad değil miydi?

Tebük seferi, ne güzel örnek.

Nasıldı?



"Nitekim bu tâbiri Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, pek zorlu geçen Tebük Gazvesi�nden dönüşlerinde bizzat ifâde ederek ashâbına:

�� Şimdi küçük cihâddan büyük cihâda dönüyoruz.�
buyurmuşlardır.

Hâlbuki dönmekte oldukları sefer, pek büyük bir gazveydi. Zirâ seferin evvelinden nihâyetine kadar münafıkların fitneleri ve şeytanın vesveseleri eksik olmamıştı. O yıl şiddetli bir sıcaklık ve kuraklık hüküm sürmüştü. Katedilen yol, oldukça uzundu ve yaya yürümeye müsâid değildi. Meyvelerin toplanacağı hasad mevsimi de gelip çatmıştı. Kendilerini kalabalık bir Bizans ordusunun beklemekte olduğu haberi ise, bu gazveyi daha da zorlu bir sefer kılmaktaydı. Otuz bin kişiyi aşan sahâbî ordusu, bin kilometre gitmiş ve geri dönmüştü. Medîne�ye yaklaşırken âdetâ şekilleri değişmişti. Derileri kemiklerine yapışmış, saç-sakal birbirine girmişti. Hâl böyleyken Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-�in söylediği bu sözün hikmetini merâk eden bâzı sahâbiler, hayretler içinde:

�� Yâ Rasûlâllâh! Hâlimiz meydanda! Bundan daha büyük cihâd olur mu?� dediklerinde Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

�� Evet! Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!�

buyurdular. "


İmandan ihsana tasavvuftan alıntıdır.

İbn-i Teymiyye ve bazı alimler bunun uydurma olduğunu söylüyorlar, Allahûalem...
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Kötülüklerden kurtulmanın yolu

Kötülüklerden, kötü huylardan kurtulmanın yolu, İslamiyete uymak, ibadet etmek ve İslamiyetin istediği şekilde yaşamaktır.
İslamiyetin emir ve yasakları insan gücünün üzerinde değildir. Her insanın rahat, zorlanmadan yapabileceği kurallardır. Hadîs-i şerifte, “İbâdetleri tâkat getireceğiniz kadar yapınız. Neş’e ile yapılan ibâdetin kıymeti çok olur” buyuruldu. Beden istirahat edince, ibâdetler zevk ile yapılır. Beden ve zihin yorgun iken yapılan işten usanç hâsıl olur.
İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: “Çok ibâdet yapınca, beden yorulur. Hareket etmek istemez. Bu zaman uyumakla veya sâlihlerin hayat hikâyelerini okumakla yahut mubah olan eğlencelerle bedeni neşelendirmeli. Böyle yapmak, usanarak ibâdet yapmakdan efdaldir.”
İbâdet yapmaktan maksad, hem mücâhede yaparak, nefsi terbiye etmek, hem de, kalbe ferahlık getirmek, kalbi Allaha bağlamak içindir. “Namaz, insanı kötü ve çirkin işler yapmaktan korur” buyuruldu. Severek, neşe ile kılınan namaz böyle olur.
Bu neşeyi hâsıl etmek için, nefsin mubahlardaki arzûlarını, ihtiyaç olduğu kadar, yerine getirmek lâzım olur. Böyle yapmak, İslâmiyete uymak olur. İbâdetlere sebep olan mubahlar da ibâdet olur. “Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır” hadis-i şerifi, bu ifadenin şâhididir. Uyuklayarak, terâvîh namazı kılmak mekrûhtur. Uykulu hâl gidince, neşe ile kılmalıdır. Uyuklayarak kılınan namazda gevşeklik ve gaflet olur.
Bu ifadeleri yanlış anlamamalıdır. Yorgunluk ve usanç hâsıl olduğu zaman ibâdet tehîr edilir, terk edilmez. Farzları özürsüz terk etmek büyük günahtır. Kaza etmek farz olur. Vâcibleri de kaza etmek vâcib olur. Sünnetleri terk eden, bunların sevabından mahrûm kalır. Özürsüz terk etmeyi âdet edinirse, bu sünnetlere mahsûs olan şefâattan mahrûm kalır. Yorgun, hâlsiz, neşesiz olmak, farzları vaktinden sonraya bırakmak için özür olmaz. Vaktinden sonraya bırakmak günahından ve azâbından insan kurtulamaz.


 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Yapılanların boşa gitmesi!..

En tehlikeli kötü huylardan biri riyadır. Riyâ, bir şeyi olduğunun tersine göstermektir. Kısaca, gösteriş demektir. Âhiret amellerini yaparak âhiret yolunda olduğunu göstererek, dünya arzûlarına kavuşmak demektir. Kısaca, dünya kazancına dîni âlet etmektir. İbâdetlerini göstererek, insanların sevgisini kazanmaktır. Riya yapılanları boşa çıkartır.
Riyânın zıddı, aksi “ihlâs”tır. İhlâs, dünya faydalarını düşünmeyip ibâdetlerini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır. İhlâs sâhibi, ibâdet yaparken başkalarına göstermeyi hiç düşünmez. Bunun ibâdetlerini başkalarının görmesi ihlâsına zarar vermez. Hadîs-i şerifte, “Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet et! Sen görmüyor isen de, O, seni görmektedir” buyuruldu.
Başkalarının sevgisine ve medh etmelerine kavuşmak için, dünya işleri ile, onlara iyilik yapmak, riyâ olur. İbâdet ile olan riyâ bundan daha fenâdır. Allahü teâlânın rızâsını hiç düşünmeden yapılan riyâ, hepsinden daha fenâdır. İbâdet yaparak Allahü teâlâdan dünya menfaatlerini istemek, riyâ olmaz. Yağmur duâsına çıkmak böyledir. İstihâre yapmak da, böyledir. Sıkıntıdan, hastalıktan ve fakirlikten kurtulmak için âyet-i kerîmeler okumak da, böyledir.
Bunlarda hem ibâdet, hem de menfaat niyetleri bulunmaktadır. Ticaret maksadı ile hacca gitmek de böyledir. İbâdet niyeti hiç bulunmazsa riyâ olurlar. İbâdet niyeti çok olursa, sevap hâsıl olur. İbâdetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvîk etmek niyeti ile olursa, yine riyâ olmaz ve çok sevap olur. Ramazân orucunu tutmakta riyâ olmaz.
Allahü teâlânın rızâsı için namaza başlayıp, sonradan hâsıl olan riyânın zararı olmaz. Riyâ ile yapılan farzlar sahîh olur. İbâdet borcu ödenmiş olur ise de, sevabı olmaz.
Riyâdan korkarak ibâdeti terk etmek câiz değildir. Allahü teâlânın rızâsı için namaza durup, namazı bitirinceye kadar hep dünya işlerini düşünürse, namazı sahîh olur. Şöhrete sebep olacak şekilde giyinmek de riyâ olur.




----------

Müslüman olmayanlar

ibâdet, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, ihsânına kavuşmak için yapılan ibâdet, ona tapınmak olur. Allahü teâlâya ihlâs ile ibâdet etmemiz emir olundu.
Resûlullah Efendimiz, Mu’âz bin Cebel’i, Yemen’e vâli olarak gönderirken, “İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile yapılan az amel kıyâmet günü sana yetişir” ve “İbâdetlerini ihlâs ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidâyet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler” buyurdu.
Başka bir zaman da, “Dünyada haram edilmiş olan şeyler mel’ûndur. Ancak Allah için yapılan şeyler kıymetlidir” buyurdu.
Dünya nimetleri geçicidir. Ömürleri pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dînini vermek ahmaklıktır. İnsanların hepsi âcizdir. Allahü teâlâ dilemedikçe, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. İnsana Allahü teâlâ kâfîdir.
Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümîdi kesmemelidir. Ümîd, recâ, korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibâdetleri zevkli olur. Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyârlarda recânın daha fazla olması lâzımdır denildi. Korkusuz recâ ve recâsız korku câiz değildir.
Hadîs-i kudsîde, “Kulumu, beni zannettiği gibi karşılarım” buyuruldu. Zümer sûresinin elliüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, “Allah bütün günahları affeder. O gafûrdur, rahîmdir” buyuruldu. Bunlardan, recânın fazla olması lâzım geldiği anlaşılmaktadır.
“Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez.”
“Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” hadis-i şerifleri de, havfın, korkunun fazla olması lâzım geldiğini göstermektedir.
Diğer bir hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
“Dünyada riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, ‘ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibâdet ettin ise, sevaplarını onlardan iste’ denir.”


 
Üst