Neden Hep O Kazanıyor?

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
TAYYİP Erdoğan’ın girdiği her seçimden zaferle çıkmasının ardından Vatan Gazetesi, soruyu sormuş: “Neden hep o kazanıyor?”


Soruyu sevdim.

Ve durumdan vazife çıkararak yanıtlarımı hazırladım. Çok alengirli, fazla akademik, süper bilimsel değil ama yine de bir göz atın isterseniz:

BİR: İmam hatiplilik ile falan açıklanamayacak, Allah vergisi muazzam bir hitabete sahip olması nedeniyle...

İKİ: Farkında bile olmadan varoş ahalisinin “dışa açık tutuculuğu” ile orta sınıf Anadolu esnafının “içe kapalı tutuculuğu”na aynı anda karşılık verebilme başarısı nedeniyle...

ÜÇ: Eğitim yoluyla falan kavranması mümkün olmayan o meşhur “halkın dilinden anlama” ve “halkın diliyle konuşma” işini, bir doğal yetenek olarak bünyesinde barındırması nedeniyle..
.
DÖRT: İletişim dehası geçinenlere, büyük reklam ustası havası basanlara, siyasi taktik üstadı pozu takınanlara prim vermeyip kendi doğal yeteneğine yaslanması nedeniyle...


BEŞ: Israrlı takipçiliği nedeniyle...

ALTI: Adam seçmeyi becermesi ve seçtiği adamın arkasında durması nedeniyle...

YEDİ: Yorucu mitingler, sıkıcı resmi toplantılar, bunaltıcı yurt gezileri, bıktırıcı dış temaslar gibi başka liderlerin angarya olarak görebileceği işleri, “özel bir zevk” alarak yapması nedeniyle...

SEKİZ: Meşhur şansı nedeniyle...

DOKUZ: Egemenliğini kullanırken acayip kıskanç olması nedeniyle...

ON: “Gerilimden beslenme” dediğimiz maharetin Türkiye’deki en iyi kullanıcısı olması nedeniyle...


ON BİR: Aldığı entelektüel desteği, çarpan etkisi yaptırarak kullanma yetisi nedeniyle...

ON İKİ: Siyasi rakiplerinin yetersizliklerini, bürokratik muarızlarının hazırsızlıklarını, iş dünyasındaki karşıtlarının para kazanma hırslarını, etrafındakilerin nemaya olan düşkünlüğünü gayet iyi kavrayıp gereğini yapması nedeniyle...


AHMET HAKAN
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Haşmet Babaoğlu: Neden diğerleri hep kaybediyor?

"Neden diğerleri hep kaybediyor?" diye de sorun!
Malum, günün en gözde tartışma konusu "Neden hep Erdoğan kazanıyor?" sorusuna cevap aramak...


Tv'de, basında, internette ama daha önemlisi eş dost sohbetlerinde hep bu konuşuluyor.

Eh, itiraf etmeli ki, harareti yüksek ve hani biraz da siyasal dedikodu tadında "keyif verici" bir yanı var bu tartışmanın.

Ama emeritus profesörün de, "kahvehane düşünürü"nün de gelip tıkandığı nokta aynı...:glm


Erdoğan'ın kitle kültüründen kaynaklanan karizması ona seçim kazandırıyormuş. Bu mudur? Bu kadar mıdır?

İyi, güzel de çok partili seçim tarihimizde CHP'nin büyük seçim başarılarının tek lideri Ecevit'in karizması nasıldı peki?

Sanskritçe bilgisiyle, heykel sanatı eleştirmenliğiyle, Öztürkçeciliğiyle ve kitlelerin hiçbir zaman içinin ısınamadığı İnönü'nün dizi dibinde yetişmişliğiyle mi halkın güvenini kazandı?

Ona 1973'te oyların %33'ünü, 1977'de %41.3'ünü kazandıran şey bunlar mıydı?


Hayır! Tabii ki, hayır!

Bir siyasal liderin karizması kökenlerinin kitle kültürüyle uyuşumundan veya sınıfsal yapısından çok o liderin "söz"üne güvenilirliğine, kitlelerle yaptığı hayali fakat siyasal "kontrat"a ve gösterdiği iradeye dayanır!:clap2:

Esas şu "irade" kavramına mim koyun! (İktidar iradesi, yapıp etme iradesi, vaadini yerine getirme iradesi, vb.)

Kitle bir lideri sevse bile, iktidar iradesinden uzak görüyorsa benimsemez; karizmatik bulmaz, iktidara taşımaz.:clapping:

Sonuç olarak..

Seçim başarılarını yalnızca Erdoğan'ın karizmasına bağlayan sokaktaki insanı ve medyanın ucuz tezler fabrikatörlerini anlıyorum, anlamasına...

Fakat toplumbilimcilerin lider karizmasın
ı ve demokratik seçim başarılarını analiz ederken yeniyetme kızların tv yıldızlarına bakışına benzer bir noktadan bakmalarını anlayamıyorum.

Hepsi bir yana...

Bugün Türkiye'nin siyasi gidişatını kavramak isteyenlere "Neden hep Erdoğan kazanıyor?" sorusuyla kafa yormayı bırakmalarını (çünkü olgulardan uzaklaşıp fena halde magazinleşmeye eğilimli bir soru bu!) tavsiye ediyorum.

Asıl soru şudur: "Neden hep ötekiler kaybediyor?"
Ama uyarayım..


Bu soruya içtenlikle cevap aramak zihinsel cesaret gerektirir; resmi ideoloji ve ezberlerden uzak bir sorgulama yapmaya hazır mısınız?


 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Neden üç Kürt’ten ikisi AK Parti’ye oy veriyor?

Kürtler, sorunlarını Tayyip Erdoğan’ın çözeceğine inanıyorlar.

Önümüzdeki genel seçimlerde de Kürtler büyük bir çoğunlukla AK Parti’ye oy verecek, BDP’ye değil.:clapping:

Ha bağımsız adaylar PKK korkusu, aşiret desteği, eş dost ahbap dayanışmasıyla meclise girecektir, o kadar. Partinin oyları gene yüzde beşlerde dolaşacaktır.

Her şeyden önce, Kürtler, sorunların AK Parti, daha doğru bir deyimle Tayyip Erdoğan’ın çözeceğine inanıyorlar.

Ne CHP’den ne BDP’den umutları var.

Büyük kentlere göç edenlereyse, AK Parti sahip çıkıyor, gerek parti örgütü gerekse de yerel yönetimler aracılığıyla. Yani onların ‘ötekileşmesine’ izin vermiyor, toplumla bütünleşmesini sağlamaya çalışıyor. Bunu İstanbul’un çeşitli yörelerinde somut olarak görebilirsiniz isterseniz.:clapping:

Kendi dillerinde öğrenim, kendi kültürlerini araştırmak, incelemek ve öğrenmekten tutun da çocuklarına Kürtçe ad vermek gibi konularda da Tayyip Erdoğan’ın kendilerine destek vereceğine, arka çıkacağına inanıyorlar.

En ilginci de, Diyarbakır doğumlu ama şimdilerde ekmeğini İstanbul’da kazanan Fırat Tepesever adlı okurun gönderdiği e-postadaki saptamalar:

“Bugün Türkiye’de, gerçek anlamda bir sosyal demokrat parti yok. Eğer muhafazakârlık geçmişe sıkı sıkıya yapışmak, her türlü yeniliğe ve değişime karşı çıkmaksa, bunun temsilcisi CHP.


Ama yeniyi eskinin yerine oturtmaya çabalamak, sokaktaki adamı horlamamak, onun derdine çare aramak, halkın diliyle konuşmaksa ve toplum katları arasındaki uçurumlar üzerine köprüler kurmaksa sosyal demokratlık, o zaman Türkiye’de tek sosyal demokrat parti AK Parti’dir!”:clapping:

Fırat’ın bu saptamalarına kızabilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Ama o zaman, Kürtlerin neden CHP’ye sırt çevirdiğine akılcı ve inandırıcı gerekçeler ortaya koymanız gerek.

Şerif Mardin’in, rahmetli Turhan Güneş ve Bülent Ecevit’le ilgili söylemlerini okursanız, ikisinin de halkın diline nasıl hakim olduklarını, halkın isteklerini kavrayıp, bu doğrultuda nasıl çabaladıklarını hatırlarsanız, o zaman CHP’nin bugünkü darmaduman halini daha iyi anlarsınız.


Gerçekten de ortanın solundan da sosyal demokrasiden de çoktan vazgeçmiş, geleceği salt geçmişte arayan, statükocu, yaşı yetmişi devirmiş insanların yönetiminde bir partiye dönüştü bugün.

Düşünebiliyor musunuz, partinin tek derdi politbüro egemenliğini sürdürsün mü, Kılıçdaroğlu gerçek anlamda bağımsız bir genel başkan olsun mu?:yahoo::yahoo::yahoo::yahoo:


Yoksa Deniz Baykal, yapılacak bir olağanüstü kurultay sonrası yeniden koltuğuna otursun mu?!

Bu hizipçilik ve benmerkezci kafa yapısı CHP’nin başında olduğu sürece her seçimden yenik çıkmasından başka bir sonuç düşünülemez bile!

AZİZ ÜSTEL
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Tayyip Erdoğan'ın 7. seçimi. Hepsinden de halk desteği ile çıktı. Nedir bunun arkasındaki sizce?

Recep Tayyip Beyin seçimleri arka arkaya kazanması bence beklenilir bir şeydir çünkü Recep Bey halk arasından çıkmış, halkı tanıyor, halkın istediklerine cevap vermek istiyor, bir şeyler yapıyor.

Bir halk lideri var karşımızda. Eksikleri ne olursa olsun onu ayakta tutan ana güç halkın isteklerine, beklentilerine cevap vermesidir. Kendini bir halk lideri olarak tanıtmıştır. :clap2:

Ben kendisi bundan 15 sene evveldi sanırım, İstanbul Belediye Başkanı'yken tanıdım, konuştum ve büyük bir siyasi başarı sağlayacağını, Başbakan olacağını daha o hapisteyken söyledim. Şahidim Cengiz Çandar'dır.:clap2::clap2::clap2::clap2::clap2:

Öngörünüzdeki kesinliğin sebebi neydi?

Çünkü demokraasiyi o zamanlar halkın istediği gibi anlayacak, anlatacak kişi olarak bir tek onu görmüştüm. Ve olaylar beni doğruladı.

GERÇEK DEMOKRASİYE GEÇİŞ AK PARTİ'YLE

AK Parti'nin iktidar dönemi Türkiye demokrasi tarihine nasıl yazılacaktır?

AK Parti dönemi bence Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir dönemdir.

İlk defa halk kendi oyuyla istediğini seçmiş ve bu seçilen hükümet, halkın istediklerine göre bir siyaset yürütmüştür.

Bir sürü tenkitler ileri sürülebilir amma bütün bunların üzerinde bir hakikat vardır: Osmanlı tarihinde olsun, Cumhuriyet tarihinde olsun ilk defa halkın tercihiyle iktidar olmuş ve halkın arzuladığı siyaseti bir dereceye kadar uygulamıştır..

Bu böyle mi gidecek? Bence bu bir geçiş dönemidir. Belki önümüzdeki seçimi AK Parti kazanacaktır ama ondan sonra bu şekilde iktidarda kalacağını sanmıyorum, çünkü yepyeni istekler doğacaktır.

Aslında yepyeni bir Türkiye doğmaktadır bugün ve AK Parti'nin bu yeni Türkiye'ye ne kadar uyup uymayacağını şimdiden kestirmek imkansızdır. Fakat ne olursa olsun bence AK Parti Türkiye'nin gerçek demokrasiye geçişinde birinci derecede bir rol oynamıştır.

TÜRKİYE'NİN ÖNÜ ÇOK AÇIK

Yeni dönem yeni türkiye için ne dersiniz?

Cumhuriyet tarihini yakından, siyaseti gün be gün izlemiş bir kimse olarak şunu söyleyebilirim: Türkiye durmadan ve süratle değişiyor. Bazı ülkelerin 30, 40 senede sağladığı gelişmeyi Türkiye bir iki senede sağlıyor. Bu her alandadır.

Alalım üniversiteleri, benim en iyi tanıdığım bir çevredir. Son 20 senede meydana gelen üniversetilerle benim okuduğum üniversiteler arasında muazzam farklar var. Kalite farkları var.

Diyemem ki bizim üniversitelerin de hepsi yüksek kalitededir. Ama oraya giden yolu tutmuşlardır. Benim son senelerde Türk üniversitelerinden mezun olan öğrencilerle çalışmalarım eskiye oranla kıyas edilemeyecek derecede verimli.

Ekonomide de aynı şey. Iş adamlarımız dünyanın her tarafına yayılmış ve başarılıdırlar. Eskiden bizim fabrikalarımızın yaptığı malları biz de dahi kötü diye almazken şimdi bu mallar dünyanın büyük firmalarıyla yarışmaktadır. Yani bu böyle gidecek mi ümit ederim ki gider, gitmemesi için sebep yoktur. Türkiye'nin yeni kuşakları çok ümit vericidir.

Fadime Özkan / Kemal Karpat röportajı
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Müthiş başarının altındaki gizli sır

DEĞİŞEN DÜNYA'DA DEĞİŞEN TÜRKİYE

Değişim geleneğini Ak Parti Hükümetinin Ezber bozan icraatları ve bu değişimi, Değişen Dünyada Gelişen Türkiye olarak Tüm Ülkelerde adını duyuran ve takdirle karşılanan örnek bir ülke olma yolunda emin adımlarla kararlığını sürdürmektedir.

Sürekli değişim içerisindeki dünya’da, Ülkemiz bu değişeme ayak uydurma, zorluğu çekmiş ve değişim içerisinde ki tek gelişimi yerinde durabilen bir pozisyon ile sağlayabilmişti!

Elbette ülkemiz diğer dünya ülkeleri ile kıyaslandığında, coğrafi konum olarak dünyanın can damarlarının geçtiği topraklara sahip bir ülkedir.

Stratejik konumu gereği kendi iç sorunlarını çözmede rahat nefes alabilen bir iç politikaya sahip olmamakla beraber, devamlı yaptırımlara maruz kalan bir dış politika içersinde muktedir olmayan iktidarlara sahip olmuştur.

İç Politikada statükonun etkisi, dış politikada değişen güç dengelerini okuyamayanların yönetimdeki atanmışların izlediği politika ile hükümet üyelerinin izlediği politikanın uyumsuzluğu, maalesef ülkemiz için çoğu zaman değişen dünyada gerileyen bir Türkiye izlenimi vermiştir.

Bu İzlenim, ülkemiz için zayıf ülkelerin zayıf halkası olarak görülmüştür. İç politikada, hak ettiğinden fazla güce sahip olanlar, hükümetler üzerinde bu güçlerini göstermeyi ihmal etmemişlerdir. Gerek yargı, gerek iş dünyası ve askeri otorite, hak ettiğinden fazlası sahip olduğu gücü ,hükümetler üzerindeki etkileri ile ülkenin gelişimi içerisinde olumsuz yönde kullanmışlar.


27 mayıs 1960 darbesinden sonra, yaratılan, korkak, ürkek, mirasyedi ve yılgın siyaseti profili bu güce karşı çaresiz bırakılmıştır ancak bu siyasetçi profilini kıran R.Tayyip Erdoğan Liderliğinde Ak Parti İktidarı Ezber bozan bir Hükümet anlayışı ile iç ve dış politikada değişen dünya siyaseti içerisindeki tabloyu mükemmel bir şekilde okuyarak, akıllı adamlardan adeta akıllı adımlar izlediğimiz sekiz yıllık hükümet içerisinde herkes hak ettiği güce sahip olup, hak ettiği gücün fazlasının kendine zarar verdiğinin farkına varmıştır.

Değişen dünya’da elbette siyasetin dili de farklıdır ve Türki’ye Ak Parti Hükümeti Döneminde, bu değişimi en hızlı görüp, tabloyu okuyabilen ve tüm Dünya Ülkelerin önce bu değişimi uygulayan bir ülkenin hükümeti olarak, zayıf ülkelerin zayıf halkası, Türkiye imajını gelişen ülkelerin güçlü halkası Türkiye olarak değiştirmiştir.

Değişen dünya siyasetinin dili ise Türkiye Merkezli ve odaklı olup, Türkiyesiz bir değişim adımın atılamayacağı anlayışı değişen, dünya siyasetinin adeta ön koşu gördüğü bir koşul haline gelmiştir.


Türkiye’de değişen siyasetin dili ise dünya’da değişimin hızı ile orantılı olarak, dünya’daki değişimi belirler bir pozisyona olmuştur. Bu Yüzden Ak Parti İktidarı dönemindeki değişen Türkiye’deki Siyasetin yeni dilini anlamak bir anlamda Değişen Dünyadaki Siyasetin dilini anlamaktır.

Pekâlâ, Bu değişim nasıl meydana geldi? Ak Parti Hükümeti nasıl oldu da bu değişimi gelişim ile bütünleştirebildi? Bu soruların yanıtı değişen Türkiye’deki siyasetin yeni dilinin ne olduğu sorusunun yanıtını da vermektedir.

Az öncede bahsettiğimiz gibi, iç Politikada statüko’nun egemenliğine son verilmesi ,Dış Politikada ise dünya siyasetini belirleyen, ekonomik gücün yaptırımlarına son verilmesi, Ak Parti Hükümetinin Ezber bozan İktidarının reform diyebilmeğimiz düzeyde başarısıdır.

27 mayıs 1960 darbesinde sonra, ülkemiz de yönetimdeki muktedirlik Statüko’nun elinde bulunmaktaydı ve dönemin iktidarları ise 27 Mayıs 1960 darbesinin yarattığı, ürkek, korkak, yılgın, mirasyedi siyasetçi profillerinin Başbakanları ve mensubu oldukları partinin genel başkanıydı.

Ülkemizin en çileli ve sancılı kavramı olan demokrasi ise bu süreç de sadece arada, bir söz Millet de olsun o da, beş yıldan beş yıla bir defaya Statükonun tercih ettiği partiye vermek ve o koşul ile millette olsun anlayışı içerisindeydi.

27 Mayıs 1960 darbesinin yarattığı, ürkek, korkak, yılgın ve mirasyedi siyasetçi profilini kıran bir lider Ak parti Genel Başkanı olarak, 27 mayıs öncesi gibi sözde değil özde bir şekilde tam anlamıyla milleti İktidara Taşıma arzusu ile Statüko ile Mücadeleyi göze olarak ‘’Yeter söz Milletin!’’ Anlayışı ile iktidara gelmiştir.

İlk olarak, milletin iktidarda devamlılığı esası ve hükümetlerin iktidarda muktedirliğinin daim olabilmesi için statüko ile Mücadele vermiş ve kendisine desteği veren Gücün millet olduğu inancıyla, milleti utandırmadan yoluna devam ederek ,milletin menfaatleri doğrultusunda siyasetin çözüm üretme sanatı olduğunu kabul edip, milletimiz için köklü çözümler meydana getirecek olan köklü icraatları başlatmış ve bu ülkedeki Statükonun sahip olduğu, hak ettiğinden fazlası gücü ise milletin gücü haline getirmiştir.


İç politikada olumlu gelişimin milletimizin menfaatlerinde köklü olabilmesi için yerleşik düzen anlayışına son verilip yerleşik düzen anlayışını yıkan tek hükümet olarak, İktidarda muktedirliği köklü bir şekilde çözmüştür.

Son olarak ise, toplumun kendisi ile yaptığı antlaşma dediğimiz Anayasayı, toplumun belirleyebilmesi ve milletin isteği doğrultusunda olabilmesi için ilk kez toplumun kendisi ile antlaşma yapması sağlanarak Sivil Anayasa yapılmıştır ve böylelikle millet tam anlamıyla iktidara taşınmıştır.

İç Politikadaki bu değişim ile Ak Parti İktidarı öncesi, yıllardır uyutulan millet özellikle iç ve dış düşmanlarca hazırlanan siyasi, Sosyal, Kültürel psikolojik incelemeler sonucu elde edilen veriler doğrultusunda hazırlanan millete Uygun bir ‘’Uyutma Paketlerinin’ sonu olmuş ve Uyutma paketleri kullanılırken, en güzide kişilerin ve kurumların bu paketin içine dahil olmasına son verilmiş bir şekilde, Milleti Uyutma Paketleri ‘’Yerleşik Düzen ‘’ anlayışının yıkılmasıyla son bulmuştur.

Bu son nokta ile millete karşı ve millete rağmen değil millet ile beraber millet için Bir ‘ İktidarın’ varlığı gerçek anlamda yerine oturmuş ve bu anlayış içerisindeki ‘ Hükümet’in tek amacı ise millete ait olanı millete layık olacak şekilde millete verebilmek için devleti yönetmeyi millet adına, millet den isteyen Milletin içinden çıkan kişiler olarak yerini bulmuştur, Bu şekilde statüko, hak ettiğinden fazlası sahip olduğu gücü kaybederken, iktidarın gerçek anlamda tanımına uygun pozisyona ulaşmasıdır.

İktidar anlayışı da hak ettiği güce sahip olarak, millet İktidara taşınmıştır ve bu güç dengesi içerisinde tam anlamıyla millet kazanmıştır. Böylelikle, değişen Türkiye’de siyasetin yeni dili bu şekilde milletin menfaatleri doğrultusunda sonuçlanırken iktidar tek gücünü millet den almış ve güç verip, Artık iktidara taşındığının farkına varan milletimizin, Türkiye’deki değişim ile siyasetin yeni dilini sevmiştir.

Değişen dünya ise Türkiye’deki siyasetin yeni dilini idrak etmiş ve artık Türkiye’nin zayıf ülkelerin zayıf halkası olmadığını ve güçlü ülkelerin güçlü halkası olarak kabul etmiş ve güçlü bir şekilde gelişen, ülke profilinin farkında olarak Küresel sermaye Türkiye’de yatırım yapmak için adeta Dünya’daki ülkeler yarışır hale gelmiştir.

Anlattıklarımız doğrultusunda değişen dünya’da, değişen Türkiye’nin siyasetteki yeni dili bu şekilde olup siyaseti,tanımına uygun bir şekilde gerçekleştiren Ak Parti iktidarının iç ve dış politikadaki muktedirliği milletimizin kazanımı olup, dış politikadaki duruşu ile değişen dünya’daki gelişmekte olan ülkeler in Türkiye’deki siyasetinin yeni dilinin verdiği güven bu ülkelerin, ülkemizde yatırım yapmak için yarışa girmesine sebep olmuştur.

idris şahin
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Vatandaş AKP'yi neden beğeniyor?

Vatandaşın AK Parti'de en fazla dış politikayı beğendiği, demokratikleşme, çetelerle ve askeri dikta çabaları ile mücadele gibi konularda partiyi başarılı bulduğu belirtildi.

Ak Partili Erdal Kalkan, "Bizim son 3,5 yılda, demokratikleşme, insan haklarına saygı, çetelerle mücadele, askeri dikta çabaları ile mücadele konularında yaptıklarımıza seçmen olumlu bakıyor. Bu, bizim için çok önemli bir yol açıklığı, göz aydınlığıdır." dedi.

TÜRKİYE ÇAĞ ATLIYOR

AK Parti Aliağa İlçe Danışma Meclisi toplantısında konuşan Kalkan, AK Parti'nin iktidarının Türkiye'nin birçok sorununu çözüme kavuşturduğunu, Türkiye'nin çağ atlamakta olduğunu belirtti. Kalkan, artık bir Tük vatandaşının yurt dışına çıktığı zaman gurur duyduğu bir ortamı yaşadıklarını dile getirdi.

Kalkan, "Yurt dışına çıktığım zaman Türkiye Cumhuriyeti Pasaportu taşıyor olmaktan gurur duyuyorum. Eskiden bunun sıkıntısını çok yaşamıştım. Türkiye gün geçtikçe demokratikleşiyor. Türkiye'nin adı, insan hakları ihlalleri ile daha az anılır hale geldi." diye konuştu.

AK Parti'nin, geçen hafta yaptığı Kızılcahamam toplantısına da değinen Kalkan, bu toplantıda yapılan referandum sonuçları ve seçmen davranışlarına yönelik araştırmaların sonuçlarının değerlendirildiği ve çok çarpıcı sonuçların ortaya çıktığını kaydetti.


Kalkan, şöyle konuştu: "45 ilde 69 bin 300 denek üzerinde bir kamuoyu araştırması yapıldı. Çok çarpıcı bir sonuç ortaya çıktı. Seçmen davranışlarının değiştiği bu araştırmada görüldü. Eskiden yoksulluk, yolsuzluk ekseninde davranışını belirleyen seçmen, şimdi dış politikadaki başarıyı dikkate alıyor. Evet diyenlerin yüzde 82'si Sayın Başbakanımızın dış politikada çok başarılı olduğunu ifade ediyor.

"ARTIK ASKERİ DARBELERE, HUKUK DIŞI GİRİŞİMLERE PİRİM VERİLMİYOR"

AK Parti iktidarı artık askeri darbelere, hukuk dışı girişimlere pirim vermiyor, dik duruyor. Bu da seçmenin davranışında 2. önemli etken. 3. maddede de demokratikleşme çalışmaları geliyor. Yani ilk 6 maddede ekonomi ilk defa 4. sıraya gerilemiş durumda. Bizim son 3,5 yılda, demokratikleşme, insan haklarına saygı, çetelerle mücadele, askeri dikta çabaları ile mücadele konularında yapılanlara seçmen olumlu bakıyor. Bu, bizim için çok önemli bir yol açıklığı, göz aydınlığıdır."

İzmir'deki referandum sonuçlarını AK Parti açısından değerlendiren Kalkan, "Buradan hareketle İzmir'de de doğru bir tahlil yapabiliriz. Doğru bir yol haritası çizebiliriz. Ben İzmir'deki sonuçları başarılı buluyorum. Bizim İzmir'de yüzde 29 olan oy oranımız, hepsi tabi ki bizim olmasa da 37'lere çıktı. Bunun bir başarı olduğunu düşünüyorum. İstişare yapılırsa, dayanışma olursa, birbirimize karşı sevgimiz olursa İzmir'i kazanmamamız için hiçbir neden yok." diye konuştu.

KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ

Kalkan, İzmir'e yapılması planlanan Katip Çelebi Üniversitesi'nin de İzmir'in kuzey aksına yapılmasının doğru bir politika olacağını söyledi.

Kuzey ilçelerinin her birine bu üniversiteden ilgili bölümlerin dağıtılabileceğini ifade eden Kalkan, "Katip Çelebi Üniversitesi'ne 250 profesör kadrosu verdik. Üniversite için 2 bin 500 öğretim üyesi kadrosu belirlendi. Doğru politikanın bu üniversitenin İzmir'in Kuzey aksına yapmak olacağı kanaatindeyim. Öğrenci ve öğretim üyesi potansiyeli, bölgenin kalkınması adına çok önemli bir ivme kazandırır." şeklinde konuştu.

Toplantıda konuşan AK Parti Aliağa İlçe Başkanı Kazım Ulaş da AK Parti'nin referandumda Aliağa'da aldığı oyların kendisini memnun ettiğini belirtti. Ulaş, şöyle devam etti: "2009 yerel seçimlerinde yüzde 35.2 oy almıştık. Referandumda bize destek veren partilerin de oy oranları düşünüldüğünde merkezde bu rakamın yüzde 37.2'ye çıkmış olması bir başarıdır. Aliağa'da 2009'da İl Genel Meclis oylarımız yüzde 33'tü. Şimdi referandumda yüzde 39.2'yi yakaladık. 2 puanlık merkezde, 6 puanlık geneldeki artış önemli."

Ulaş, AK Parti Aliağa İlçe Teşkilatı olarak, bölgenin önemli sorunlarını çözdüklerini ve projelerin hayata geçirilmesine de ön ayak olduklarını kaydederek, "Yağmurlarda yıkılan Karaköy'ün ulaşımını sağlayan köprünün tekrar yapımı için 700 bin lira ödenek çıkarttık. Önümüzdeki günlerde açılışını yapacağız. Güzelhisar Mansap Ovaları Projesi de hayata geçiriliyor. Bunun temeli de Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından geçtiğimiz günlerde atıldı." diye ifade etti.

Yenişakran Belediye Başkanı İbrahim Etem Yorulmaz ise İzmir'e yapılması planlanan Katip Çelebi Üniversitesi için yer verebileceklerini belirterek, bu üniversiteyi Yenişakran'da görmek istediklerini dile getirdi.

Toplantıya, AK Parti İl Başkan Yardımcısı Hami Karacan, AK Parti Menemen İlçe Başkanı Arif Kuran, Aliağa Eski Belediye Başkanı Tansu Kaya, AK Partiİzmir İl Genel Meclisi Üyesi Muhammet Yılmaz ve çok sayıda partili katıldı.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Erdoğan Nasıl Kazanıyor?

Önündeki engelleri aşa aşa nasıl bugünlere geldi. Halkla beraber hareket ederek!

Tayyip Erdoğan, Beyoğlu Belediye Başkan adaylığı döneminde başlıyor halkla içiçe olmaya. Mesela, Refah Partisi'nde kadınlara ilk kez Erdoğan kapıları açıyor. Mesela, Refah Partisi'ndeki "cemaat görüntüsü"ne ilk kez Erdoğan son veriyor.

Mesela, tepesindeki Necmettin Erbakan'a ilk kez Recep Tayyip Erdoğan "biat" etmiyor ve "Ben koşulsuz itaat etmem" diyerek kestirip atıyor. Mesela, Refah Partisi'nin Fatih'ten çıkarılma, şehir merkezinde bir yerde olma, herkesle kucaklaşma fikri ilk kez Erdoğan'dan çıkıyor.

Tüm bunları yaparken, tabii ki başına gelmedik şey kalmıyor. Partisi içinden ta o günlerde dışlanıyor. Kadınlara kapıyı açtığı için "zındık" ilan ediliyor. Partisinin iktidarı için birlikte çalıştığı üniversiteli genç kızlara, "******" diyebilecek kadar zıvanadan çıkıyor yıllardır kolkola yol yürüdüğü arkadaşları.

Geri adım atmıyor Erdoğan... Bildiği yolda ilerliyor... Erbakan'ın hiç istememesine rağmen önce İstanbul Belediye Başkanı oluyor.

4,5 yıl boyunca halkın belediye başkanı oluyor.Onlarla içiçe... Onlarla yüzyüze...İftar sofralarına oturma geleneğini o günlerde başlatıyor. 4 aylık cezaevi serüveni başlıyor sonra...

Erdoğan'a cezaevinde tam 13 bin mektup geliyor. Kimi, onun cezaevinden çıkacağı güne kadar düğününü erteliyor.

Kimi çocuğunun adını "Recep Tayyip Erdoğan" koyuyor.
Kimi, kendisine iki satırlık cevap verdi diye günlerce gözyaşı döküyor. Peki Erdoğan ne yapıyor bu mektuplar yazılınca.
Herkese tek tek cevap veriyor önce.

Sonra da...Cezaevi çıkışında, mektup yazan herkesi ziyaret ediyor.Evet herkesi...İşte püf noktası burada. Erdoğan'ı başbakanlığa götüren neden burada. Erdoğan'a hep kazandıran neden bu işte.

O, "Al ananı git" dese de... "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" dese de... Erdoğan'ın geçmişte yaptıkları, halkı ondan soğutmuyor. Soğutmuyor ki, 8 yıldır iktidarda.

Referandum oylamasını baz alırsak, Erdoğan bir dört yıl daha başımızda olacak.

Erdoğan 15 yıl önce bu yola girmiş. Belki de daha eski...
Kılıçdaroğlu ise yeni çıktı yola. Peki...Kılıçdaroğlu Erdoğan'a yetişecek mi? Zor değil!

Bu dönem olmasa da... Belki yarın... Zaten Erdoğan'ın son seçimi... Çankaya'ya çıkarsa... Kılıçdaroğlu'nun iktidar yolu kısalabilir.

İşin ucunda Yılmaz Özdil ile Bekir Coşkun'un aşağıladığı, "göbeğini kaşıyan adam" dediği, "bidon kafalı" olarak gördüğü halk var çünkü.

hadi özışık
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
AK Parti böyle kazanıyor, ya CHP

AK Parti'nin iki Önder Sav'ı vardı...
Biri Ali Coşkun...
Öteki Nevzat Yalçıntaş...

Her ikisi de, Tayyip Erdoğan'ın "Abi" dediği değerli insandı...

Erdoğan bu iki insana karşı, saygısını yitirmiş değil...
Ama...

Onlarla siyaset yapmıyor...
Çünkü...
Erdoğan'ın siyasi anlayışında "ömür boyu siyaset" yoktur!

CHP'de bir değil...
Bir den fazla Önder Sav var!
O Sav'ların bir kısmı Kılıçdaroğlu ile...
Bir kısmı da Baykal'la siyasetin dışında...

Dışında ama...
Direniyorlar...
Bir dönem daha!

Önder Sav'ın en hakikisi mesela...
Kaç yaşında?
Hala siyasetin tam göbeğinde...
Direniyor...

Kaybetmesine rağmen direniyor...
Kemal Kılıçdaroğlu, "Abi" diyor demesine de...
Bir türlü "Ya abi yeter" diyemiyor...

Evet, bir darbe oldu CHP'de...
Önder Sav tahtından indirildi...
Ama, yaklaşan kongre öncesinde...
Gençlere taş çıkartırcasına mücadele ediyor Önder Sav...
Ne için?

Elbette bir dönem daha milletvekili olmak için.
O ve arkadaşlarının düşüncesi...
Giderayak, "Ne koparırsak kar!"

CHP zarar edecekmiş!
Tayyip Erdoğan kadrosunu yenileyip daha hızlı yol alacakmış!
Kimsenin umurunda değil..

Varsa, yoksa BEN...
Şu yaklaşan seçimde...
AK Parti'nin yarısından fazlası yenilenecek.
Niye?

Üç dönem milletvekili olan bir daha milletvekili olamıyor.
Herkes yerini gençlere bırakıyor.

CHP'de ise, gençler geldi diye yaşlılar çıldırıyor.
Peki başarı nasıl sağlanacak?
CHP böyle mi iktidar olacak !

hadi özışık


 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Erdoğan 'ustalığını' kanıtladı

12 Haziran seçimleriüzerine çok şey konuşacağız.
Ama sandıkların yüzde 99'unun açıldığı anki durum itibariyleilk günün notlarını sıralayacak olursak şunu söylemek mümkün: Bu seçimin açıkara galibi AK Parti.

Üst üste üçüncü kez iktidara geliyor ve girdiği her seçimdeoyunu artırmış oldu. İktidarın yıpratıcılığını bırakın, üstüne yüzde 5'e yakınoy artışı sağladı. Türkiye'nin her yerinden oy aldı ve her yerde oyunu artırdı.

Güneydoğu'da BDP destekli bağımsızlar oylarını artırdılarama AK Parti hâlâ bölgede en çok oy alan parti. CHP'nin kalesi sayılan İzmir'debile ciddi oy artışı sağladı. Mersin'de kıran kırana bir mücadele yaşandı.Antalya hakeza. Yani 'sahil sendromu'nu 'hizmet politikası' ile aştı AK Parti.

İktidar partisinin İstanbul ve Ankara oyları da arttı. Bu daher iki şehir için açıklanan projelerin destek gördüğünün kanıtı.

Sonuçlara AK Parti açısından baktığımızda bir başka önemliayrıntı da 'vekil rotasyonunun' tutmuş olması. Başbakan kabinedeki önemliisimleri başka illerde görevlendirmişti. Hepsi de gittikleri illerde AKParti'nin oylarını artırdı. Ayrıca çok eleştirilen Güneydoğu adayları daherkesi şaşırttı. Çünkü listeler açıklandığında hep söylenen 'AK Parti'ninbölgeyi BDP'ye bıraktığı' tezi de çöktü.

Şunu söylemek mümkün. AK Parti hem kampanya şekli hemsöylemler hem de sonuç itibariyle 'Erdoğan'ın ustalığını' ispatlamış oldu.Geleneksel 'balkon konuşması'nda da bunu gösterdi. Herkesi kucaklayan bir dilkullandı. Yeni anayasanın üzerinde basa basa durdu ve özellikle 'herkesinanayasası olacak' mesajını verdi. Balkon konuşmasından sonra Başbakan Erdoğanile konuşma imkânı buldum. Öncelikle sonuçlardan çok mutluydu. "Yüzde50'yi bekliyor muydunuz" soruma 'Hedefimizdi başardık' dedi. Yeni anayasaiçin herkesin kapısını çalacağını anlattı. Bu çok önemli bir nokta.



Adem Yavuz Aslan
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Ahmet Hakan Herkesten Çok Ak Parti'li Çıktı!

HALKIMIZ ağır sağcıdır abiler...

Muhafazakârdır.Hem milliyetçi, hem de mukaddesatçıdır.
Ama yine de...
Tek başına “mukaddesat”a ya da tek başına “milliyet”e pek yüz vermez.
“Mukaddesat” ile “milliyet”i bir arada görmek ister.
İkisini bir arada gördü müydü de, hiç çekinmeden hemen basar mührünü bu tadından yenmez yarı kutsalkarışıma.
* * *
Halkımız projecidir abiler.
Hizmet sever.
Duble yollara meftun olur.
Hızlı trene bayılır.
13 iktidarın bitiremediği Bolu Tüneli’nden geçerken “Helal olsun Tayyip’e” der.
Tayyip Erdoğan’ın gözlerinde...
İstanbul’da açılacak kanalı...
Gökte uçacak Türk uçağını...
Uzaya fırlatılacak Türk uydusunu...
Falan görür.
Basar mührünü ampule...
* * *
Halkımız macera sevmez abiler.
İstikrar ister.
Alışkanlıkları sürsün ister.
Sandığın başına gitti miydi, ne yapacağı belli olmayan yeninin yerine, vurur mührünü ne yaptığı belli olan eskiye.
Hele o eski...
Eline yüzüne bulaştırmıyorsa, krizler yaratmıyorsa, hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştırıyorsa...
Hiç çekinmez...
Kuvvetlendirerek seçer üçüncü kez.
* * *
Halkımız çıkarına bakar abiler.
Kim...
Doktora karşı hastayı...
Mimar-mühendise karşı müteahhidi...
Arkeolojiye karşı yatırımı...
Destekliyorsa...
Hemen onun yanında yerini alır.
TOKİ’den de evini aldı mıydı, “Hayaldi gerçek oldu”nun en hakiki anlamını bir anda kavrayıverir.
* * *
Halkımız otorite sever abiler.
“Sert yapan abi” figürüne kendini alabildiğine açarken...
“Gazeteciler hapiste” meselesine kafayı fazla takmaması bu yüzdendir.
Eski statükonun yer ile yeksan olmasına kendini alabildiğine kaptırırken...
Yeni bir statükonun tahkim ediliyor oluşuna kafayı hiç takmaması bu yüzdendir.
* * *
Halkımız sahicilik sever abiler.
İster heykele “ucube” desin, ister eleştirilere tahammülsüzlük göstersin...
İster üstten baksın, ister alttan alsın...
İster “hiç söylenmemesi gereken şey”i söylesin, ister “mutlaka söylenmesi gereken şey”i söylesin...
Tayyip Erdoğan’ın sahiciliğine, hakikiliğine, kendi gibi oluşuna sonuna kadar iman etmiştir. Ona Menderes’ten,Özal’dan bile daha fazla kredi açması bu yüzdendir.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Seçmen marka şehir istiyor


Aslında seçimin kaderini marka şehirler belirledi.

Marka şehir olmak isteyen illerimiz, iktidar partisinin, "Bu kervana siz de katılın" çağrısına kulak verdi.

Artık duygusal bir Türk milleti yok. Artık, "Dedem şu partiye oy verdi, ben de ona oy vereyim" diyen bir seçmen de yok.

Artık iktidarın nimetlerinden faydalanmak isteyen şehirlerimiz var.


Marka şehir iktisadi bir kavram. En az 20 marka şehrimiz var; artık birer siyasi güç olmaya başladılar.

Üstelik seçime damga vurdular.


12 Haziran seçimi yakın siyasi tarihimizde, "Şehir aklının siyaseti en çok etkilediği" seçim olma özelliğini taşıyor.


Şehir aklı, bir şehrin bütünlüklü bir şekilde siyasi karar üretmesinden başka bir şey değil!


Şehirlerimiz, siyasi aklı etkinleştirdikçe, iktisadi anlamda üretimini kendi içinde konsolide ediyor. Kendi bilançosunu yapıyor, kendi kendini kurtarır hale geliyor.


Hatta, Ş.Urfa, Kayseri, Trabzon, Antalya, İzmir, Erzurum gibi şehirlerimiz doğal olarak İstanbul için açıklanan Kanal İstanbul gibi proje bekliyor.


Üst satırlar, manzaranın olumlu yanı. Ancak şehirlerin siyasi aklı artmaya başlayınca, o ülkenin cari açığı da patlıyor.Türkiye, siyasi istikrarı sağladı.


Seçimin sonucu kur üzerinde baskı yapmaya başladı bile.

Kur düşüyor. Bu da ülkenin en büyük sorunu olan cari açık üzerinde negatif baskı yaratıyor.


Dün gelen nisan ayı cari açığı 7.7 milyar dolar, bir yıllık açık 63.4 milyar doları buldu.


Siyasi istikrarı sağladığımıza göre, artık cari açığı besleyen sebepleri ortadan kaldırmalıyız.


Peki, bu nasıl olacak? Maliyeti ya kamu üstlenecek, ya da bizzat şehirler!..


Elbette hiçbir şehir tek başına kurla, enerji politikalarıyla, sıcak parayla, portföy yönetimiyle ilgilenmiyor.

Bunlar makro ekonominin sahasında. Bütün yük Ankara'nın üzerinde. Kuru, enerji ve girdi fiyatlarını Türkiye'nin yüküne göre dizayn ettiğinizde, şehirlerin siyasi aklı farklı bir manzaraya yol açıyor.

İşte şimdi şehirlerimiz bu yükten kurtulmuş vaziyette. Ucuz kurla istediklerini tedarik edip, az ya da çok kârla satıyorlar. Bu durumdan da memnunlar.

Oysa MB, BDDK, Hazine gibi maliyetleri gören gözler, oy veren gözler değil ki!

Sorunu gören göz sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor ama sorundan faydalananların sayısı milyonlar...


Meliha Okur
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Tayyip Erdoğan'ın sırrı ne?

Bunun bir açıklaması olmalı. Türkiye tarihinde oyunu artırarak üst üste üçüncü defa seçim kazanan ilk parti olan AK Parti'nin başarısının sırrı ne?

Öncelikle şu tespiti yapalım: AK Parti, toplumun krizler karşısında tepkisini göstermek için yöneldiği bir parti değil. 2002 seçimlerindeki başarısı ekonomik kriz ve hatta
28 Şubat'a toplumun bir tepkisi olarak okundu.

2007 başarısının arkasında da 27 Nisan bildirisini ve cumhurbaşkanlığı krizini gördük. Seçmen ya eski düzen siyasetçilere veya siyasete müdahale eden askerlere KARŞI AK Parti'ye oy vermiştir dedik. Ama 12 Haziran seçimlerinde artık oylar ne şuna ne buna KARŞI verildi, oylarAK PartiİÇİN verildi. Daha doğrusu AK Parti kimliğiyle özdeşleşen Tayyip Erdoğan'ı seçti insanlar.

Yani, AK Parti yalnız 'laiklik-muhafazakârlık' gerginliğinin egemen olduğu, toplumun kutuplaştırıldığı zamanlarda kazanmıyor seçimleri, normal seçimleri de kazanıyor. Ne ideolojik bir dil durdurabiliyor AK Parti'yi ne de normalleşen siyaset zemininde hizmet ve performansa dayalı rekabet. Hepsinin üstesinden gelmeyi başarıyor.

Bence Tayyip Erdoğan'ın birinci sırrı, partisinin kaderiyle Türkiye'nin kaderini eşleştirebilmesi. Türkiye geliştikçe, büyüdükçe AK Parti de büyüyor. Yeni orta sınıflarıyla, sivil toplumuyla, şirketleriyle, eğitim kurumlarıyla, gençleriyle Türkiye kazandıkça AK Parti de kazanıyor. AK Parti 'yükselen Türkiye'nin taşıyıcı aktörü. Toplum, önünü açan bu partiye destek veriyor kendi önünü açmak, umudunu gerçekleştirmek adına. Çöken bir AK Parti'yle kendi geleceğinin, umudunun, refahının, kazancının da çökeceğini düşünüyor.


Yani AK Parti siyasi desteğini toplumun gelecek beklentisine sigorta ettirmiş durumda. Kazanmak isteyen, yükselmek, özgürleşmek isteyen toplum AK Parti'ye seçim kazandırıyor önce. Ardından da kendisinin 'daha iyi, daha güvende, daha müreffeh' olacağını biliyor. Yani, AK Parti için tam bir 'kazan-kazan' durumu.

Yoksa iktidarının dokuzuncu yılında oyunu artırarak nasıl iktidar olabilirdi AK Parti? Üstelik içte çok daha doğru bir muhalefet dilinin geliştirildiği, dışta eleştirilerin zirve yaptığı bir dönemde...

Gelelim AK Parti'nin ikinci sırrına: AK Parti, 1950'den beri hiç seçim kaybetmeyen bir toplumsal kitleye yaslandı, onu arkasına aldı. Bunlar dindar, kalkınmacı, biraz milliyetçi, aynı zamanda epeyce demokrat çünkü ceberut devletin sillesini yemiş 'çevre'nin insanları... 14 Mayıs 1950'den beri hiç seçim kaybetmedi bu kitle, hele
CHP'ye karşı.

Tayyip Erdoğan boşuna 'Milli Görüş' gömleğini çıkarmadı. Menderes ve Özal'ın arkasında kendisini Türkiye demokrasi tarihinin üçüncü yıldızı olarak sebepsiz öne çıkarmadı. İkili bir yapıda 1950'den beri gelen geleneğin ve toplumsal aktörlerin sözcülüğüne soyunarak CHP'ye, yani ceberut devleti, jakoben siyaseti ve kayırmacı ekonomik politikaları temsil eden bir partiye karşı çok büyük ve dinamik bir kitleyi etrafında toparladı.

Böyle bir parti 'öte taraf' tarafından seçimlerde yenilemez. Ne kriz anlarında ne de normal siyaset döneminde. Çünkü aslında kazanan bir parti değil sadece, çok geniş bir toplumsal kitle. 1950'lerde de, 1960'larda da, 1980'lerde de aynı parti kazandı seçimleri aslında... Ve 2002'den beri kazanan yine aynı parti. İsimler ve liderler değişiyor, ama kazanan hep aynı parti; demokrasi, refah, adalet ve modernleşme isteyen dindar, demokrat ve kalkınmacı kitlelerin zaman içinde değişen partileri...

Ve AK Parti'nin son sırrı; lideri, liderinin özgünlüğü, özgünlüğünü yaratan 'hikâyesi'. Bu, Tayyip Erdoğan'ı 'hakiki' bir insan ve politik figür yapıyor. Kendi hikâyesinde Türkiye'nin, halkın, sıradan insanların mücadelesini ve 'yükselişi'ni temsil ediyor.

Erdoğan'ın bu sırrı, bizi daha büyük bir sırra ulaştırmalı; demokrasiyi, milli iradeyi, halk egemenliğini geri alınamaz biçimde kurumsallaştırmak ve derinleştirmek. Altmış yıllık bir siyasal mücadele böyle taçlanır...


İhsan Dağı
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
AK Parti neden kazanıyor?

Türkiye, 2011 seçimlerinde bir ilke tanık oldu! AK Parti ve Tayyip Erdoğan, üç seçim üst üste oylarını artırarak demokrasi tarihimize geçti. 2002 seçimlerinde yüzde 34.28, 2007 seçimlerinde yüzde 46.58 oy alan AK Parti, 2011'de de yüzde 49.91 oy oranıyla, 45 yıl sonra Adalet Partisi'nin rekorunu kırdı. CHP'nin yüzde 25.91, MHP'nin ise yüzde 13 ile geride bıraktığı seçimin ikinci galibi ise yüzde 6.64 oy oranıyla bağımsız adaylarla girdiği seçimde 36 milletvekili çıkaran BDP oldu.

Türkiye'nin yarısı neden AK Parti'ye oy veriyor? AK Parti karşıtı diğer yarı, bugün bu soruya yanıt arıyor. Tayyip Erdoğan ve AK Parti'nin büyük başarısının sırrı ne? Türkiye Erdoğan'ı ve AK Parti'yi neden seviyor? Farklı yanıtlarla bugünün polemiğinde...

Türkiye'de seçmen ‘ekmek ve düzen'e oy veriyor

Bahçeşehir Üni. Sosyoloji Böl. Bşk. Prof. Dr. Nilüfer NARLI:

Türkiye'de dini ve milli değerlere vurgu yapan bir ortalama seçmen profili var. Ayrıca, istikrarın sürmesini isteyen bir seçmen var. Burada istikrar deyince makro ekonomik bir istikrar olarak okumamalı. Seçmen günlük hayatındaki kazanımlar, yeşil kart, sağlık hizmetlerine ulaşımı yapılan yollar, alabildiği yardımlara bakıyor, bunların devamını istiyor. Türkiye'de ekmek ve düzen için oy veren önemli sayıda seçmen var. Ekmek, düzen ve kendi inancı doğrultusunda yaşayabilme önemli öncelikleri. AK Parti de bunları sağladığı için oyları giderek artıyor.

Toplumda karşı blok oluşması AK Parti'ye yaradı

Sosyolog Doç.Dr. Mazhar BAĞLI:

İstikrar sürsün beklentileri, AK Parti'nin projeleri, verdiği sözleri yerine getirmesi ve Başbakan'ın karizması. Bu karizma giderek güçleniyor. Ama bunların ötesinde toplumda bir karşı bloğun oluşması AK Parti'ye daha çok yaradı. MHP ile BDP arasındaki telefon görüşmeleri, BDP ve CHP'nin Hakkari işbirliği, yurtdışı gazetelerinin yaptıkları yayınlar, belki Ergenekon bileşenleri... Bütün bunlar AK Parti'nin etrafında kenetlenmeyi beraberinde getirdi. Bir nevi bir toplumsal muhalefet hareketi olarak pek çok kesimden oy almayı başardı. AK Parti sadece muhalefet kötü olduğu için oy almıyor. AK Parti üyeleri çok iyi işler yapıyor, hakikaten çok konuda büyük başarı elde ettiklerini görüyoruz. Yatırımlar, ekonomi, altyapı, demokrasi, özgürlükler vb Türkiye'nin en önemli meselelerine el atıp bunları çözecek bir iradeyi ve kadroyu içinde barındırıyorlar. Bu da insanlara güven veriyor. Ve elbette muhalefet çok yeteneksiz, muhalefette hiçbir numara yok.

Agresiflik güç algısı yaratıyor tercih ediliyor

Koç Üni. Sosyal Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem KAĞITÇIBAŞI:

Bu artışı özetlemek zor tabii ki, çünkü çok faktör var. Türkiye'de 40 yıl önce temelleri atılan bir muhafazakarlaşma var, özellikle eğitim alanında kendini belli eden. Genel olarak muhafazakarlığın pekiştiğini görüyoruz Türkiye'de. AK Parti de bu değerleri savunan bir parti. Özellikle Sünni bir muhafazakarlıktan bahsediyoruz burada, 5 vakit namazında olan bir lider imajını temsil ediyor Başbakan. Bu birinci etken. Ekonominin iyi gitmesi ikinci bir etken. Her ne kadar gelir dağılımdaki eşitsizlik çok ilerlemişse de hatta dünyada en kötü dağılımlardan birine sahip olsak da ekonomik kriz olmadı. Bunun etkisi var.

ÖNÜMÜZDE GÜÇLÜ LİDER PROFİLİ VAR

Ama bunlardan öte ben sosyal psikolojik başka bir faktör görüyorum o da güç faktörü. Önümüzde güçlü bir lider portresi var. Güçlü erkek, güçlü lider profilinin de özendirici bir tarafı oluyor. Kendilerini güçsüz hisseden insanlar ki bunlar çoğunluk onun gücüyle özdeşleşip kendilerini daha güçlü hissediyorlar. Liderin gücü insanlara sirayet ediyor. Böyle bir algılama var AK Parti ve Erdoğan ile ilgili. Bu sadece Türkiye'de olan bir şey değil, insan faktörünün olduğu her yerde var. Güçlüyü tercih etme eğilimi birçok yerde var. Bize bazen fazla agresif gelen davranışları, daha geniş halk kitleleri arasında “yüksek kapasite, yetenek ve güç” olarak görülebiliyor. Bu da “Bu memleketi o idare edebilir” algısı yaratıyor. Bunun aşırı haline güce tapınma denir ama ben o şekilde kullanmam. Eskiden beri gelen bir gelenek var, sultana, padişaha, güçlüye karşı yönelme, ondan güç alma gibi psikolojik bir süreç var.

Erdoğan diğerlerinden 5 gömlek daha üstün

Siyaset Sosyoloğu Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY:

Bu beklenen bir sonuçtu çünkü Başbakan bir parti başkanı olarak gündemi belirledi, siyasi taktikleri rakiplerine göre çok daha etkin çalıştı ve seçim tecrübesinin verdiği kabiliyetle bu sonucu yarattı. Tabii Başbakan diyoruz ama tüm bunları tek başına değil, bütün kadro ve parti olarak başardılar ama Tapyip Erdoğan gibi bir lider, diğerlerine baskın geldi, rakiplerinin söyleyeceği şeyler dahil hemen her şeyi o belirledi ve rol çalmaya yol açan bir tavır sergiledi. Muhalefet ona cevap yetiştirmek, ‘o ne yapıyorsa biz de aynısını yaparsak başarılı oluruz' algısına kapılmak gibi yanlışlar yaptı.

AK Parti'nin seçim sürecini çok iyi yönettiğini ve sonuçtaki başarısında bunun çok etkili olduğunu düşünüyorum. AK Parti seçim sürecini belirledi, çok iyi yönetti ve baskın geldi. Tayyip Erdoğan bu seçim süreci içinde diğer liderlerden beş gömlek daha üstün lider ve siyasetçi olduğunu ispatladı.

Habertürk
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Yaw, bütün bu yorumlar göz boyamadan ibaret arkadaş ! Asla inanmayın...Çünkü, bunlar güyâ sosyolog ! Seçim snucu AKP'nin aleyhine neticelenseydi, bu kez karşınızda Tayyip Erdoğanın değil de Kemal Kılıçdaroğlunu yere-göğe sığdırılamayan yazıalrı kaleme alınacaktı !
Bunların sostologluğunu bizim küçük veledler bile yapar !
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
MZ Yazıyor.. :)

CHP neden hep Kaybeder, AK Parti Neden hep Kazanır?

- Millet;
CHP'ye göre 'öküz anadolulu'dur, Ak Parti'ye göre Memleketin efendisidir.

- Millet;
CHP'ye göre cahildir, bidon kafalıdır, aptaldır, böcektir, Ak Parti'ye göre saygıdeğerdir.

- Milletin değerleri;
CHP'ye göre değersiz ve gereksizdir, Ak Parti'ye göre değerli ve asıldır.

- Hakim İrade;
CHP'ye göre derinlerin iradesidir, Ak Parti'ye göre Milletin iradesidir.

- Millet;
CHP'ye göre Millet, Halk ve Vatandaş olarak ikiye ayrılır. Vatandaş, seçkin ve üstün olan CHP'liler, Halk ise sefil ve koyundur . Ak Parti'ye göre herkes "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı"dır ve herkes eşittir.

- Ülke;
CHP'ye göre kendileri ülkenin yegane sahibidir ve onlar ne istiyorsa o olacaktır. Ak Parti'ye göre ülkenin yegane sahibi "Türkiye Halkı"dır.

- Hizmet;
CHP pislik ve yolsuzluk üretir, Ak Parti hizmet ve güzellik üretir.

- Elbise;
CHP'liler uçkur çıkartır, Ak Parti gerektiğinde gömlek değiştirir.

- Refah;
CHP demek fakirlik, sefalet, yokluk ve kuyruk demektir. Ak Parti demek huzur ve refah içerisinde bir yaşam standardı demektir.

- Sınırlar;
CHP'ye göre sınırlarımız Sivas'tan öteye geçmez. Ak Parti'ye göre sınırlarımızın sınırı yoktur.

- Elbise;
CHP çarşaf yırtar, başörtüsünü zorla çıkartır, Ak Parti kimsenin giydiğine karışmaz.

- İslam;
CHP'ye göre yobazlık, gericilik ve afyondur. Ak Parti'ye göre kutsal bir aydıklıktır.

- Müslüman;
CHP'ye göre başı ezilmesi gereken böcektir, Ak Parti'ye göre baş üstünde taşınması gereken şereflilerdir.

- İslam Coğrafyası;
CHP'ye göre böyle bir coğrafya yoktur. Ak Parti'ye göre o coğrafya Türkiye'nin de coğrafyasıdır.

Listeyi uzatmak mümkün.
Tv'lerde fink atan derin uzmanlarımızın kendilerini kasmalarına gerek yok. Yukarıda yazdıklarımız kendilerine kapak olsun yeter...

Alıntı Değildir...
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
CHP neden hep Kaybeder, AK Parti Neden hep Kazanır?

- Millet;
CHP'ye göre 'öküz anadolulu'dur, Ak Parti'ye göre Memleketin efendisidir.

- Millet;
CHP'ye göre cahildir, bidon kafalıdır, aptaldır, böcektir, Ak Parti'ye göre saygıdeğerdir.

- Milletin değerleri;
CHP'ye göre değersiz ve gereksizdir, Ak Parti'ye göre değerli ve asıldır.

- Hakim İrade;
CHP'ye göre derinlerin iradesidir, Ak Parti'ye göre Milletin iradesidir.

- Millet;
CHP'ye göre Millet, Halk ve Vatandaş olarak ikiye ayrılır. Vatandaş, seçkin ve üstün olan CHP'liler, Halk ise sefil ve koyundur . Ak Parti'ye göre herkes "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı"dır ve herkes eşittir.

- Ülke;
CHP'ye göre kendileri ülkenin yegane sahibidir ve onlar ne istiyorsa o olacaktır. Ak Parti'ye göre ülkenin yegane sahibi "Türkiye Halkı"dır.

- Hizmet;
CHP pislik ve yolsuzluk üretir, Ak Parti hizmet ve güzellik üretir.

- Elbise;
CHP'liler uçkur çıkartır, Ak Parti gerektiğinde gömlek değiştirir.

- Refah;
CHP demek fakirlik, sefalet, yokluk ve kuyruk demektir. Ak Parti demek huzur ve refah içerisinde bir yaşam standardı demektir.

- Sınırlar;
CHP'ye göre sınırlarımız Sivas'tan öteye geçmez. Ak Parti'ye göre sınırlarımızın sınırı yoktur.

- Elbise;
CHP çarşaf yırtar, başörtüsünü zorla çıkartır, Ak Parti kimsenin giydiğine karışmaz.

- İslam;
CHP'ye göre yobazlık, gericilik ve afyondur. Ak Parti'ye göre kutsal bir aydıklıktır.

- Müslüman;
CHP'ye göre başı ezilmesi gereken böcektir, Ak Parti'ye göre baş üstünde taşınması gereken şereflilerdir.

- İslam Coğrafyası;
CHP'ye göre böyle bir coğrafya yoktur. Ak Parti'ye göre o coğrafya Türkiye'nin de coğrafyasıdır.

Listeyi uzatmak mümkün.
Tv'lerde fink atan derin uzmanlarımızın kendilerini kasmalarına gerek yok. Yukarıda yazdıklarımız kendilerine kapak olsun yeter...

Alıntı Değildir...

:good: Güzeldi.

Ayrıca Stokolm Sendromu değil, darbeci chp sendromu var halkta.
 
Üst