Neden AKP’leşmek İstemiyoruz?

MKB

Üye
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Neden AKP’leşmek İstemiyoruz?

Zor zamanda konuşmak buna denir işte.
Buyrun işte Türban da serbest.
Ne istiyoruz peki biz?

Hal ve gidişat aynen şöyledir; Anadolu`nun bir kasabasındasınız. Yıl 50`ler. Demokrat Parti iktidari Ezan`ı serbest bırakmiş. Bu muhteşem birşey. Geniş halk kitleleri Menderes`e evliya gözü ile bakıyor. İste bu ahval ve şerait içerisinde; “İyi de ağa bunlar bizim göbeğimizi Amerika`ya bağlıyorlar. Dönemin şartlarına uygun neo-colonizm`i kabul etmektir bunun adı. Bize 1 verip kendileri 100 alıyorlar. Yedi ceddimiz gelse temizleyemez bu işi bak” diyen birilerini ciddiye alan olur muydu?
Almadılar da…

Hoş gerçi o geniş halk kitleleri Menderes idam edilirken evlerinin balkonlarında keyif yapmaktaydılar ama bu ayrı bir mesele değil mi? Biz asıl meselemize geri dönelim.

Ve sonraki sureçte olanlar oldu zaten. Türkiye; Menderes sağolsun ABD`nin dümen suyunda o gün, bugün`dür. Kendi dinamikleri ile ayakta durma şansını Menderes ile kaçırmıştır Türkiye. Bugünkü tüm sıkıntıların, yozlaşmanın, dışa bağımlılığın ve esaslı bir dış politika geliştiremememizin en büyük sebebidir o gün ABD`ye el-eman demiş olmamız.

Sonra Özal geldi, biliyorsunuz. Milli Görüşlüler arasından çıkan, onların TRT açıklamalarını yapan ve milletvekili adayları olan Özal da Türkiye`nin kapitalist ve aç aslanlar sofrasında ağzı sulanan hizmetçi rolüne daha bir sarılmasını sağlamıstır. Mutlak olan birsey var ki o da takipçisi olduğu Menderes gibi geniş halk kitlelerini oyalayacak bazı politikalar geliştirmişti ve o da 1 verip 100 almasını bilmişti.
Bugünkü yozlaşmışlığımızın, ahlaki bitmişliğin ve bölgemizde ki etkinliğimizin gönül planında da gitmesinin en büyük sebebi de Özal`dır.

Türki Cumhuriyetler mi? Ağabeylik mi? Musul mu? Kerkük mü? Bir koyup üç almak mı? Hikaye mi? Masal mı? İnandık mı?

Ve şimdi Recep Tayyip ERDOĞAN. O da karizmatik. Hatta digerleri ile kıyaslanamayacak kadar karizmatik. O da muhafazakar. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar muhafazakar. Onunda asıl niyyeti başka. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar başka. Vesaire vesaire…

Ama nedense kapitalist sisteme bağlılıgı aynen kendisinden öncekiler gibi. O da Kızılay Meydanı`ndan AB`ye giriş hikayeleri ile uğraşıyor. O da günaşırı ABD`ye gitmeyi seviyor. O da bir veriyor ama henüz kaç aldığını bilemiyoruz. O da dünya gerçeklerinden ve stratejik ortaklıklardan bahsediyor. Zaman zaman kendisini RP`nin İstanbul İl Başkanı zannettiği oluyorsa da ertesi güne yine son zamanların bildik ismi olarak devam etmesini de biliyor.

Ama farkı; daha bir “bizden” olması. Bizim cümlelerimizle konuşuyor, bizim simgelerimizle hareket ediyor olması. Dikkat ederseniz “bizim içimizden çıkmış” demiyorum. Biz zaten bu haldeyiz. Bizi bir süredir AKP`lileşmeye hazırlıyorlardı. Biz zaten AKP`lileşmiştik veya.

Sivri uçlarımız alınmıs, radikallikten kurtarılmıs, Kudüs ile arasına mesafe konulmuş, sloganlarından arındırılmıs, Beyazıt Meydanı`ndan uzaklaştırılmış ve bu dünyaya dair iddialarının önü tıkanmış koca bir kitle haline getirilmiştik.
İyi ama bu hal “bizimkiler”den kaynaklanıyor diye susmamız mı gerekiyor?
İyi ama teşhirciliği “bizim kızlarımız” yapıyor diye görmezden mi gelmemiz lazım?
İyi ama götürmeye “bizim büyüklerimiz”de alıştı diye helal mi edelim?
“Tamam. “Göbeği açık türbanlı kız” muhabbetleri tam olarak AKP ile beraber arz-ı endam etmeye başladı ve AKP ruhuna da çok uygun. Tamam. Ama mesela gotürmeye bizimkiler “Refahlı Belediyeler zamanında” alıştılar. Bunu neden görmezden geliyorsun?” diyebilirsiniz. Haklısınız. Anlatmak istediğimiz de bu zaten. AKP`lileşme süreci yeni başlamadı ki. Veya biz AKP`lileşme derken siyasi bir mevzudan çok sosyal/toplumsal bir mevzudan bahsediyoruz. Derdimiz Adalet ve Kalkınma Partisi değil yani.

Güzel. Türban AKP sayesinde üniversitelerde serbest olacak inşallah. Ne kadar güzel. İyi de Türban`ı alkışlarken tesettürü neden ihmal edelim? Türban`a bakarken tesetttürün içini nasıl boşalttık? Konuşmayalım mı bunları?

Sahi, mesela Filiz Beyaz yaşasaydı güney sahillerinde ki tatil maceralarını dizi yazı şeklinde Hürriyet ve Zaman`da yayınlatır mıydı şu pek meşhur Türbanlı Zaman yazarı gibi?

Veya Metin Yüksel yaşasaydı yakın arkadasları gibi o da meclis sıralarından ellerini patlatırcasına Simon Peres`i alkışlar mıydı?

Mevzu; AKP, Tayyip Erdoğan, Erbakan, Siyonistler, vefa. Ayrılma, satma filan değil. Kimse boşuna mesela Erbakan`a küfrederek bu süreci aklamaya çalışmasin. Bu süreç ak bir süreç değil.

Bu mevzu; 2000-3000 kadar muhafazakar kitlenin merkeze alınması ile aslolan çevrenin, aslolan değerlerin ve aslolan iddiaların önünün kapatılması mevzusudur.
3-5 jip, birkaç söylem ve bizim zaferimiz… Neden aldanalım buna? Veya; “Milletin %50`si eşleri başörtülü insanlara oy veriyor işte” lafazanlığı ile avunalım mı? Kahvehane muhabbeti mi yapıyoruz?

Var mıydı “eskimeyen ezgilerimizde” AB hikayesi?

Nereye gitti muhalif şiir, aykırı edebiyat? İlk trene binip gitmek için miydi bunca mücadele?

Bunları olsun konuşmayalım mı? Susalım mı? Eleştirmeyelim mi? Çözüm aramayalım mı? Yazmayalım mı?

Velhasıl; ampül yolumuza değil gözümüze tutuluyor. Anlatmak istediğim bu…

Yaziyi Serigundem`den okumak icin lutfen tiklayiniz
http://www.serigundem.com/haber/20080211/Neden-AKPlesmek-Istemiyoruz.php
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Kendi dinamikleri ile ayakta durma şansını Menderes ile kaçırmıştır Türkiye

Bu yorum yıllardır yapılır ama inandırıcı değil.Evet Türkiye ABD ile çok fazla içli dışlı ama gerektiğinde kendi kararlarını herzaman vermiş bir ülke

Bu yorumlar siyasal bağnazlık neticesi ile en çok Türkiyeye güvensizlik

Menderes Türkiyeyi ABD ye bağlamakla itham edilir ne demek bu? Ne yapmış ta bağlamış ülkeyi ABD ye ? Yani borç alında mı bağlanıyor? Türkiyenin parası varmdıda Menderes mşi yaktı? Yada Cezayir bize kredi verdi de biz mi almadık?

Menderes yıllarca İDEOLOJİK cumhuriyet olarak kalan memlekette sanayi ve yatırım ve hizmet zihniyetini başlatan kişidir.

Onu idam eden yobazlar Kimler onu gayet yi biliyoruz

“Tamam. “Göbeği açık türbanlı kız” muhabbetleri tam olarak AKP ile beraber arz-ı endam etmeye başladı ve AKP ruhuna da çok uygun.
:) Öyle ya, AKP dedi zaten kızlara siz başınıza türban bağlayın göbeğinizi de açın

Böyle saçma mantığın tek merkezi var

O da camiye giden cemaati kendi marifeti sanıp göbeği açık başı türbanlıları da AKP ye yamayan zihniyet

Aslında AKP nin başörtüsü sorununu çözmesinden endişe ediyorlar
Çünkü TEK seçim malzemeleri O

Çünkü bir önceki saçimlerde dahi bu bacılarımızı SEÇİM afişlerine koyarak "önce sen" diye seçim propagandası yapmışlardı
Şimde ne yapacaklar?
 

the_mehdix

Paylaşımcı
Katılım
10 Mar 2008
Mesajlar
101
Tepkime puanı
0
Puanları
0
yıl 1945 ten sonrası... inönü cumurbaşkanı.. ve yapılan çok gizli anlaşmalar söz konusu... içeriği tamamen abd manda ve himayesine girmektir..

o tarihten bu yana siyasette iktidar olmuş hiç bir siyasetçi yokturki abdnin elini eteğini öpmesin...

türkiye ikinci dünya savaşına girmedi ama abdnin himayesine girmişitir...

kah ezanı serbest bıraktırılar kendilerine manda ederler

kahta başörtüsünü serbst bıraktırırlar incirlikten ıraktaki müslümanları vurdurtturlar...

ondan sonra bizde burda birbirimizi yeriz yok menderes evliyaydı yok öteki fedaiydi...
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
(...)
o tarihten bu yana siyasette iktidar olmuş hiç bir siyasetçi yokturki abdnin elini eteğini öpmesin...
(...)
Erbakan ve Refah Partisi hangi Ülkede iktidar olmuştu acaba..? Patagonya da mı..?

28 Şubat'ta Türkiye Halkı "karı gibi"(*) davranacağına(istisnalar hariç) Erbakan ve Refah Partisi'ne sahip çıksaydı şimdi Dünya bambaşka bir minvalde olurdu.

(*) Anadolu'da kullanılan bir halk tabiri
 

the_mehdix

Paylaşımcı
Katılım
10 Mar 2008
Mesajlar
101
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Erbakan ve Refah Partisi hangi Ülkede iktidar olmuştu acaba..? Patagonya da mı..?

28 Şubat'ta Türkiye Halkı "karı gibi"(*) davranacağına(istisnalar hariç) Erbakan ve Refah Partisi'ne sahip çıksaydı şimdi Dünya bambaşka bir minvalde olurdu.

(*) Anadolu'da kullanılan bir halk tabiri


İktidarda kaldığı 1 yılı bulmayan dönemde İsrail ile tam 20 gizli anlaşmaya imza attı. Ama şimdi kalkıyor İsrail karşıtlığından puan toplamaya çalışıyor.
Erbakan'ın imajı anti siyonist bir çizgi ama gerçekler tam olarak bunun tersini söylüyor. Ya da şöyle diyebiliriz: Muhalefette doğru söyleyip iktidarda şaşıyorsunuz! Yani sizi muhalefet söyleminizle iktidar yapıp, sonra o söylemin 180 derece zıddından bir hükumet icraatı oluşturuyorlar!
Gelin isterseniz bugün gerçeğe sadece gerçeğe kanat çırpalım ve Erbakan'ın bir nevi itikad haline getirdiği anti siyonist söylemin, iktidarda nasıl bir büyük dönüşüme uğradığını ispat edelim.
Belgeler Konuşsun:

1-Alptekin Dursunoğlu Stratejik İttifak "Türkiye-İsrail İlişkilerinin Öyküsü" kitabının 90. sayfasında şöyle diyor (Yazar Selam Dergisi yazarıdır):
"Türkiye ile İsrail arasında 1993'den 1996 Ekim'ine kadar sadece 13 anlaşma imzalanmışken 1996 ile 1997 yılının ilk aylarında 20 anlaşmanın imzalanmış olduğu düşünüldüğünde Erbakan iktidarına tekabül eden bu dönemin bile ne kadar verimli geçtiği anlaşılabilir"

2-Soner Yalçın Efendi kitabı sayfa 81:
"Milli Görüşün sert (gözüken) ideolojik söylemine rağmen (Yahudi) Üzeyir Garih arkadaşı Erbakan'a siyaset dünyasında çok yardım etti. Örneğin 1996'da kurulan Refah Partisi-Doğruyol Partisi koalisyonunu desteklediğini sadece verdiği demeçlerle göstermedi, ABD'de....lobi yaptı. ABD'deki Musevi Lobisini ikna etti
Başbakan Erbakan'ın Türk-İsrail anlaşmasını neden imzaladığını sormamıza gerek var mı?"

3-Alptekin Dursunoğlu Stratejik İttifak kitabının 102. sayfasında ADL internet sitesinde yer alan şu haberi veriyor:
"ADL heyetine konuşan Devlet Bakanı ve Refah Partisi Başkan Yardımcısı Fehim Adak 'Dini aşırılığa karşıyız ve İsrail ve Yahudi toplumu ile diyaloğumuz sürecektir' açıklamasını yaptı."

4- Neo-Con'ların ABD'deki en ünlü isimlerinden Daniel Pipes'in Erbakan'ın iktidarda olduğu günlerde "A New Axis, the National interest" de yazdığı yazıdan bir bölüm:
"...Karşılıklı gidiş gelişler İsrail Dışişleri Bakanı David Levy'nin Ankara'yı 8-9 Nisan'da ziyaret etmesi ile başladı ...(Böylece) daha düşük bir seviyede de yarım yüz yıllık stratejik diyalog somutlaşıyor ve Haziran'da Türk savaş gemileri İsrail limanlarını ziyaret ediyordu.

Bu yoğun ve yüksek düzey gidip gelmelerin sonuçlarının hepsi kamuoyuna açık değildir. Ancak resmi açıklamalar ve konuşkan bazı yetkililerden anlaşıldığına göre 5 ana alanda yoğunlaşılmıştır:

A-Silahların Yenilenmesi: 623.5 Milyon Dolarlık İsrail-Türkiye savunma anlaşmalarının en büyüğüne göre 54 Türk F-4E uçağının modernizasyonu İsrail Hava Kuvvetleri tarafından yapılacaktır.

B-Donanım Satışı: Popeye-1 füzeleri, erken uyarı uçak sistemleri Suriye ve ırak sınırını denetleyecek çit ve radar sistemi, 5 Milyar dolar tutarında Merkava tankları....Bir Türk
analizcinin ifadesi ile "Türkiye İsrail'in elinde olan her şeyle ilgileniyordu"

C-Ortak Üretim:popeye-2 füzesinin yapımı

D-Eğitim: ...İSRAİL UÇAKLARI ANADOLU ÜZERİNDE UZUN MENZİLLİ UÇUŞLAR VE DAĞLIK ALANDA UÇUŞLAR YAPMAYI ÖĞRENİYORLAR. BU SU ÜSTÜNDE UÇMAKTAN ÇOK FARKLI BİR ŞEY VE AYRICA İRAN'A YAPILACAK MUHTEMEL OPERASYONLAR İÇİNDE POTANSİYEL BİR EĞİTİM ANLAMINA GELİYOR.
İKİ ÜLKE HAZİRAN 97'DE AKDENİZ'DE ORTAK HAVA VE DENİZ TATBİKATI GERÇEKLEŞTİRDİLER.Tatbikatın görünüşteki sebebi arama kurtarma çalışmalarının koordinasyonu idi. Pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde tatbikat, uluslar arası sularda ama Suriye kıyılarına yakın yerlerde yapıldı.

E-İstihbarat Paylaşımı

F-Ticaret: Mart 96 'da imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması 97 Mayıs'ında etkin hale geldi.

G-Ulaşım anlaşması

H-Su: Türk tarafının "barış hattı" ve israil tarafının "barış kanalı" hakkındaki fikirleri Türkiye'den İsrail'e taze su getirilmesi hakkında yoğunlaştı.

I-Din: Nisan 97'de ilk defa bir Türk dini heyetinin İsrail'e yaptığı ziyarette İstanbul Müftüsü " İsrail Devletinin varlığı hakkında İslami açıdan hiçbir eleştiri getirilemez" dedi.

Erbakan hükumeti ile İsrail arasında yapılmış gizli anlaşmalar ilişkin yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Daniel Pipes ve başka kaynaklardan toplanan bilgiler ışığında özetleyecek olursak Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasının kapsamına özetle şunlar girmektedir:

1-Türk ve İsrail askeri uçakları, Türk hava sahalarında eğitim yapabileceklerdir.

2-İsrail Türkiye'ye silah satacak ve Türk Fantom savaş jetlerinin modernizasyonunu yapacaktır.

3-İsrail ve Türkiye, ABD deniz kuvvetleriyle birlikte arama ve kurtarma manevraları adı altında ortak tatbikat yapacaktır.

4-İstihbarat alanında işbirliği yapılacak bu kapsamda İsrail, Türkiye sınırından İran ve Suriye'yi dinleyecektir.

5-Serbest Ticaret Anlaşması yapılan yeni düzenlemelerle icrai bir safhaya kavuşmaktadır."
İsrail ile böyle bir anlaşma Türk tarihinde ilk kez gerçekleşiyordu. İsrail de tarihinde ilk kez bir Müslüman ülke ile resmi bir askeri anlaşma imzalıyordu. Yapılan bu anlaşmayla, Ortadoğu'da yeni bir Türkiye-İsrail 'ekseni' oluşturuluyor ve bu yeni eksen, o güne kadar Türk Dış Politikasında titizlikle korunmuş olan birçok ilkeyi temelinden yıkıp atıyordu.

Şöyle ki:
1. Türkiye artık Ortadoğu'da stratejik rol oynayamayacaktı. O güne kadar Türkiye, Ortadoğu'da şu üç güç noktasına eşit uzak durmuştu: İsrail, Arapların temsilcisi olarak Mısır ve İran. Oysa kurulan Türkiye-İsrail askeri işbirliğiyle Türkiye artık bölgede taraf oluyor, İsrail'den yana tavır alıyor ve Araplarla İran'ı karşısına alıyordu.

2. Türkiye-İsrail askeri işbirliği ile en büyük yarayı İran almıştır. Çünkü bu anlaşma ile İsrail, gelip İran sınırına dayanmıştır. Bu anlaşmadan bir süre sonra, İsrail'in Türkiye-İran sınırında istihbarat ve dinleme istasyonları kurmuş olduğu rapor edilmiştir. Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasından sonra, İsrail eğer isterse İran'ın askeri altyapılarına, cephaneliklerine Türkiye'den saldırabilecektir. Muhtemel bir İsrail-İran askeri çatışmasında, İsrail askeri kuvvetleri yakıt ikmalini Türkiye'de yapabilecektir.

3. Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde hiç görüşülmemiştir. Dolayısıyla, Türkiye-İsrail askeri ilişkiler hala kamu hukukundan yoksundur. (İsrail'in Nükleer Silah Cephaneliği, Yılmaz Dikbaş)
Washington Instutine'nin Yahudi uzman danışmanı Alan Makovskyk, söz konusu anlaşma için şu çok önemli değerlendirmede bulunmuştu:
"Türkiye ile İsrail arasında yakın ilişkilerin kurulması Soğuk Savaş döneminden sonra Ortadoğu'da yaşanan en önemli stratejik gelişmedir."
Makovski'yi böyle tarihi bir tesbite götüren anlaşmalar için Erbakan'ın bir tek şartı olmuştu:

"Anlaşmalar kesinlikle gizli tutulacak"
O sebeple Ortadoğu'da tüm dengeleri İsrail lehine çeviren bu anlaşmaların hala neler ihtiva ettiğini resmi olarak bilemiyoruz. Ama gizliliğin sağlanamadığı anlar da olmadı diyemeyiz.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın 10-12 Ağustos 1996 tarihinde İran'la başlattığı olaylı yurtdışı gezilerinin hemen sonrasında 29 Ağustos 1996 tarihli Hürriyet gazetesinin "İsrail'le Gizli İmza" başlığıyla verdiği haber ilgi çekiciydi.
Habere göre 23 Şubat'ta Çevik Bir'in İsrail'le yaptığı ilk anlaşmadan sonra İsrail'le ikinci askeri anlaşma, Erbakan'ın "anlaşma kamu oyuna açıklanmayacak" şartıyla imzalanmıştı.

Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Ömer Akbel, anlaşmanın dün sabah Ankara'ya gelen İsrail Savunma Bakan yardımcısı Müsteşarı David Ivry ve Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Korgeneral Tuncer Kılınç tarafından imzalandığı açıklandı. Ancak Erbakan anlaşmaya şartlı onay verdi. REFAH PARTİLİ SEÇMENİN TEPKİSİNİ DÜŞÜNEREK, KESİNLİKLE GİZLİ TUTULMASINI İSTEDİ. Erbakan'ın bu şartı İsrail'e de bildirildi, Ivry'nin ziyaretinin ve anlaşmanın imzalanmasının kesinlikle kamuoyuna açıklanmaması istendi.Ne var ki, Ivry'nin ziyareti ve anlaşmanın imzalanacağı haberi duyuldu.Olayın açığa çıkması üzerine Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı anlaşmayı açıklamak zorunda kaldılar." (Alptekin Dursunoğlu Stratejik İttifak "Türkiye-İsrail İlişkilerinin Öyküsü")

Gizlilik kodunu bozan taraf sürekli İsrail olmuştur. Çünkü İsrail, "etinden, sütünden, her şeyinden istifade" anlamında İran ve Suriye'nin etkilenmesi için anlaşmaların duyulmasını istiyordu. Yani anlaşmaların psikolojik etkisinden de faydalanmak istiyordu. O sebeple de anlaşmalar İsrail tarafından ve el altından duyrulmuştur.

Erbakan hükumeti ve İsrail arasında yapılan gizli anlaşmalara ve bunların Ortadoğu'da oluşturduğu etkileri incelemeye devam ediyoruz..
Gizli anlaşmaların İsrail'e "kazandırdıklarını" anlamak için, öncelikle Türkiye'nin öneminin Telaviv'de nasıl algılandığına bakalım...
Dr. Amikam Nechami'nin açıklamaları:

"İsrail Dış politikasında Türkiye'nin önemi ABD ve İngiltere'den daha az değildir."
Ve bir başka İsrailli diplomatın değerlendirmesi:
"Türkiye'nin İsrail ile güçlü ilişkileri parayla ölçülemez değerdedir. ( Stratejik İttifak sh.211)

Bilmiyorum ne demek istediğimizi bu açıklamalar yeterince izah ediyor mu? Bugün İsrail'i ayakta tutan, yaşatan 3 ülkeden birisi Türkiye'dir. Dolayısı ile İsrail'i durdurmanın yoluda Türkiye'nin İsrail'e verdiği desteğin değerinden geçiyor. Şayet Türkiye "İsrail'e hayat suyu veren ülke" rolünden vazgeçerse İsrail'in de azgınlığı aynı oranda duracaktır.
Bu sebeple Erbakan'ın aktif siyasi hayatının sona erdiği şu günlerde ortaya çıkıp imzaladığı gizli anlaşmaların muhtevasını tam olarak açıklaması gerekir. Eğer bu imzaları "baskı altında attım" diyorsa bunuda açıklayabilir. Aksi takdirde İsrail'in coğrafya ve medeniyetimize karşı yürüttüğü savaşta sorumluluktan kurtulamaz.
Korkarız ki Erbakan'ın İsrail'e dönük "büyük söylem değişikliği" İktidara has bir şey de değildir. Erbakan imzaladığı 20 anlaşmanın yanısıra partisi kapatıldıktan ve muhalefete düştükten sonra da aynı yola devam etmiştir. Fazilet Partisi döneminde ABD'deki İsrail lobileri ile içli-dışlılık iyice artmıştır. İsrail ile İlişkiler İç Politikayı belirliyor, Alptekin Dursunoğlu sh. 203-204'de bakınız Recai Kutan'ın İsrail'e yakınlığı nasıl anlatılıyor:

"Fazilet Partisi'nin Refah'ın akibetine uğramamak adına hem iç politika ile hem de dış politika ile ilgili konularda sisteme güven verme ve ehlileştiğini gösterme çabası sezilmekteydi.
Fazilet Partisi'ndeki bu çaba en çok da Recai Kutan'ın 1999 yılının Kasım ayı başlarında gerçekleştirdiği ABD ziyaretinde açıkça ortaya kondu. Kutan'ın ABD gezisinin Washington'u kapsayan kısmı, Fazilet Partisi'nin Refah Partisi'nden farklı olduğunu ya da olmaya çalıştığını anlatmakla geçti. Washington'daki temaslar boyunca görüşülen kişi ve çevreler göz önüne alındığında muhatabın Amerikan resmi çevreleri olduğu anlaşılıyordu.
Bu yönüyle gezinin Washington ayağı çok da önemli değildi. Asıl önemli olan ve Kutan'ın ziyaretini kayda değer kılacak şey gezinin New York kısmıydı. Çünkü Fazilet heyeti, New York'ta İsrail için lobi faliyetleri yürüten Yahudi kuruluşları ile temaslarda bulunacaktı. New York'ta gerçekleştireceği temaslar, Amerikan derin devleti ile yapılmış görüşmeler anlamına geliyordu.
Recai Kutan Woodrov Wilsun düşünce kuruluşundaki konuşmasında soruları cevaplandırdı. ....Kutan"asla İran gibi olmayız" mesajını verdi ....(ve) şöyle konuştu:
'Bugün İsrail Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ile ilişki halindedir. Kimse İsrail yok demiyor. İsrail vardır, Türkiye'de İsrail ile eşit şartlar altında işbirliği yapabilir.
Bunda sakınca görmüyoruz.'
Erbakan'ın seçim meydanlarındaki halka 'Kudüs'ün kurtarılması için' çalışmanında yer aldığı 'Milli Görüş yemini' hala hafızalarda canlıyken, Fazilet'in İsrail'i bir gerçeklik olarak tanıdığını açıklayıp 'asla İran olmayacakları' yönünde Amerikalılara teminat vermesi, sistem açısından pek ikna edici bulunmasa da Fazilet'te ki bu dönüşün, kendi tabanı üzerinde olumlu bir etki bırakmadığı da ortadaydı"

Erbakan hükumeti döneminde İsrail ile imzalanan gizli anlaşmalara ilişkin yazılara bugün son noktayı koyuyorum.
Öncelikle şunu ifade etmem gerekiyor ki kaleme alınan her şey alındığı kaynak zikredilerek okuyucu ile buluşmuştur. Yani "bu anlaşmaların belgesini görmek istiyorum" diyen okur, yazılarda yer alan kaynaklara rahatlıkla ulaşabilir. Ama eğer resmi gazetesi çıktısı istiyorlarsa elbette bunu bulamazlar. Çünkü bu anlaşmalar adı üstünde gizli anlaşmadır. Fakat Refah Camiası açısından bunun problem teşkil edeceğini zannetmiyorum. Dünyanın gizli örgütler tarafından yönetildiği(fazlası ile katılıyorum) kültürünü almış insanlar herhalde bunu çok iyi anlayacaklardır. Sonuçta bu örgütler kimyalarını resmen ilan etmezler. Ama siz yapılan açıklamalardan onların ne olduğunu fazlası ile anlarsınız!
Kaldı ki yine kaynak belirterek ifade ettiğim gibi Erbakan bu anlaşmaların (mesela F-4'lerin İsrail'e ihalesi) gizli kalmasını özellikle istemiştir.
Okuyucu tatmini açısından 2 noktanın altını çizelim.

1-Erbakan Haçlı Kulübü olarak nitelendirerek yeri göğü inlettiği AB'yi daha sonra bir "ideal" olarak savunmamış mıdır? Seçime gitmeyelim AB yasalarını çıkaralım diyerek Liberal partilerden daha hızlı "AB'ci" olmamış mıdır?
2- 28 Şubat Kararlarını acaba kim imzalamıştır?
Bakınız "Yol Ayrımı" kitabının 24. sayfasında Bülent Arınç ne diyor:

"Tabii oradan (MGK'dan)çıkan kararlar fevkalade üzücü kararlardı. Onların imzalanıp imzalanmayacağı söz konusu idi. SONRA İMZALANDI. Hükumete sevkedildi dediler. "Bu şartların kabulü veya bu kararların kabulü noktasında değil, hükumet bunları öncelikle görüşür"anlamında... Bu kararları istedim "veremeyiz" dediler. Kararların çok gizli bir kararname haline geldiğini veya MGK'dan almamız gerektiğini söylediler."

Bülend Arınç'ın sonradan imzalandı demesinin sebebi 28 Şubat kararlarının Erbakan'ın 5 gün gecikme ile imzalanması ile ilgidir. O süre zarfında Erbakan diğer parti liderleri ile görüşerek kendisine taraftar toplamaya çalışmış ve elbette (Mesut Yılmaz'dan bahsediyoruz!) bulamamıştı!
Burada şunu söylemeye çalışıyoruz:
28 Şubat kararlarının altında imzası olan, AB'yi "ideal kulüp" haline getirerek onurlu üyelik söylemi partiye hakim kılan Erbakan'ın İsrail ile gizli anlaşmalara imza atması niye anormal olsun?
Aynı Erbakan döneminde Çekiç Güc'ün süresinin uzatıldığını da bilmiyorum bu kategoriye eklemeye gerek var mı?
Bir şey daha söyleyelim.
Saadet partili yetkililer (haklı olarak)Abdullah Gül'ü kısaca ifade etmek gerkirse "İsrail Gülü"olduğunu söyleyerek eleştiriyorlar. Gül'ün özellikle Yahudi kuruluşları ile ABD'de yürüttüğü temasları kişisel bağlamına çevirdiğini ifade ediyorlar.
Bakınız onlara Abdullah Gül Yol Ayrımı kitabının 397. sayfasında bu görüşe nasıl cevap veriyor:
"Şimdi hayretler içinde bakıyorum ben bakan olarak ziyaret etmişim. 58 tane toplantı yapmışım.

...Erbakan Hoca'nın gizli dünya devleti dediği CFR'DA ONURUNA VERİLEN YEMEKLİ TOPLANTIDA, Türkiye'deki baş örtüsü sıkıntısını...anlatmışım.
O zamanlar parti büyüğü ağabeylerimiz, Erbakan Hoca yaptıklarımızla övünürlerdi. Beni takdir ederlerdi. NE YAZIK Kİ BÜTÜN BUNLAR GİZLİ BİR BULUŞMAYMIŞ, BENİM GİZLİ İLİŞKİLERİM GİBİ TAKDİM EDİLİYOR."

Abdullah Gül, CFR'nin Erbakan'a yemek verdiğini ve buna benzer kuruluşlarla 58 toplantı yaptığını söylüyor. Bu çok çarpıcı bir ifşaat değil mi? Erbakan'a yakın isimler ise Gül'e bu imkanın Erbakan tarafından verildiğini söyleyerek Gül'ü vefasızlıkla ve "bu ilişkileri kendi lehine kullanmakla" itham ediyorlar.
Yani taraflar birbirlerini Lobilerin gücünü çalmakla suçluyorlar. Ancak Yahudi lobileri ile kurulan gizli dostluklardan rahatsızlık duymuyorlar!
Onlar birbirlerini suçlarken bizde gerçekleri öğreniyoruz!
Buradan çıkarılacak ciddi dersler ve sonuçlar var.
Yazık ki Erbakan'ın tüm iddiaları zıddı ile kaim olmuştur.
Din hürriyeti getireceğim diyerek yaptığı siyaset tam tersi sonuçlar doğurmuş, onun Başbakanlığı Müslümanların dini hürriyetlerinin iyice gerilediği bir dönem olmuştur. Yani Erbakan Başbakan olmuştur. Bu doğru ancak Müslümana hizmet bir tarafa, onun dişi ile tırnağı ile kazıyarak elde ettiği imkanların da elden çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Haçlı Kulübü dediği AB'yi savunarak ülkenin en dinamik ve en dirençli bölümü olan muhafazakar kesimi AB'ci yapmış, bu büyük değişim ile deyim yerinde kitlelerin kimyasını bozarak kötü günlerimizi hazırlamıştır.
İsrail ile gizli anlaşmalara imza atmıştır.
Erbakan olağanüstü bir de kötü miras bırakmıştır. Yetiştirdiği evlatları en sonunda ülkeyi götürüp işgalcilere ortak ve hizmetkar etmişlerdir. Ve yazık ki babaları evlatlarının yanlışlarını topluma anlatmak, onlara muhalefet etme konusunda çok cimridir!
İsrail'i tel'in mitinginde dikkat çekici bir nokta var. Proğrama katılan kurmaylar yetenekleri ve İslam'a baktıkları kodlar doğrultusunda İsrail'i kınıyorlar ve yerden yere vuruyorlar. Bu tamam iyi güzel, ama ya hükumetin suç ortaklığı? Dış politikada ülkeyi getirdiği çöküş ve teslimiyet?

İşte burada, yani AKP aleyhine değerlendirmelerde dillerin çok zor döndüğünü görüyoruz. Oysa İsrail'i kınamak iyi ama bunun ne anlamı olabilir ki? Sonuçta İsrail, bilinen, ezberlenen İsrail'liğini yapıyor. Önemli olan bizim ne yaptığımız ve hükumetin yaptığı işbirliğini halka anlatarak onları durdurmaya çalışmak değil midir?
Mitingte böyle bir hava yok. Bu haliyle mitingler halkın sadece gerilimini alarak gerçekte AKP'nin ekmeğine yağ sürüyor. Ya da konuşmacıları hükumete karşı lâl yapan ikinci ihtimal, Erbakan iktidarı döneminde imzalanan gizli anlaşmalardan kaynaklanan suç ortaklığı psikolojidir.
Açıkça görülüyor ki ortada en iyi ifade ile bir "nasip" sorunu vardır ve o hanede yazık ki Sıfır puan yazmaktadır.

Sonuç itibarı ile Erbakan millete hizmet etmiyor ya da edemiyor.
Son Söz: İsrail'i ancak Türkiye durdurabilir ve bu işgalci ülke ile mücadele de samimiyet sınavı İsrail ile yapılan anlaşmaların behemehal feshinden geçiyor. Çünkü İsrail'i yaşatan ve şımartan ülke Türkiye'dir.
O sebeple Erbakan bu anlaşmaların ne olduğunu çıkıp anlatabilir. Bence tel'in mitinglerinde yapılması gereken asıl şey budur.Yani Erbakan ahir ömründe KONUŞMALIDIR.
Son sözün sonu:
Gizli anlaşmaların belgesini isteyenler ya da bizim kaynaklarımızdan memnun kalmayanlar bunları Erbakan Hoca'dan da talep edebilirler


"İsrail'i Tel'in, Filistin'e Destek"
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı tarafından Çağlayan Meydanı'nda “İsrail'i Tel'in Filistin'e Destek” mitingi düzenlendi.

Mitingde konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, şu anda kardeş Filistin'de insanlık dışı olayların cereyan ettiğini, yarım asırdan fazla bir zamandır saldırılarla, kan ve göz yaşlarıyla milyonlarca Filistinlinin kendi vatanlarından atıldığını söyledi.

bunlar patagonyada olmadı... bu ülkede oldu... (*) aynı zihniyet akpyi doğurdu....

(*) Amerikayı Kalkındırma Partisi
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Iyyyy...
Aynı teraneler artık bulantı vermeye başladı ha.

Tamam tamam. Erbakan ve Refah Partisi'de Amerika'nın ve İsrail'in uşağıdır(!!!).
Siz bu kafayla çok daha bağıracaksınız Şucu-bucu olmak istemiyoruz diye..

Devaaam...

Bu Milletin sizin gibi dostu(!) varken Amerika gibi düşmanı neylesin..
 
Üst