Necati'nin dirisinden ölüsü yeğdir Ahmet'in..

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmed’in yeğdir

İBB Kültür A.Ş, İstanbul’umuzda çok faydalı seminerler, güzel konserler düzenliyor. Çeşitli ilçelerdeki bazı kültür merkezleriyle, Özbekler Tekkesi, Divan Edebiyatı Vakfı, Yerebatan Sarnıcı gibi tarihi mekânlarda düzenlenen bu etkinliklerin ücretsiz olması, özellikle gençlerin büyük oranda katılımında etkili oluyor. Bir kez Sultanahmet’teki Özbekler Tekkesine gitmemin dışında, çoğunlukla yakınımızda olan Divan Edebiyatı Vakfında olanlara katılıyorum. Eskiden Sıbyan Mektebi olarak kullanılan bina ve bahçesi, yakın zamanda tadilattan geçerek çok güzel olmuş. Daha önce bir dönem de Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfının Üsküdar temsilciliği olarak kullanılmıştı. Bu yüzden, Darende’yi hatırlattığı için de ayrıca orada bulunmayı seviyorum.

Bir Salı İskender Pala’nın semineri vardı. Çok kalabalık olduğu için ayakta kaldık ama değdi doğrusu. Çünkü o akşam İskender Hocanın güzel üslubundan Divan Şairi Necati’yi bir kez daha dinledik ve aslında hakkında çok az şey bildiğimizi anladık.

Bilmeyenler için kısa bir bilgi verelim: Necati, Sultan Fatih devrinde vezir Ahmet Paşadan sonra en büyük şair olarak kayıtlarda yer alır. Bazı kaynaklara göre önce Kastamonu’da yaşamış daha sonra, Fatih Sultan Mehmet’in veziri Ahmet Paşa aracılığı ile İstanbul’a gelmiş ve burada divan kâtipliği yapmıştır. Şair Necati’nin asıl adı Abdullah’tır. Kimsesizdir ve Osmanlıda babası olmayan kimsesiz çocuklara “Abdullah” adı takıldığı için kayıtlara öyle geçer. Önceki adının ise “İsa” olduğu söylentiler arasındadır. Buna göre tarihçiler Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş olabileceğini ve “Kurtuluşa ermiş” manasında Necati adını kullandığını söylüyor. Divanında 650 gazel (Türkçe ile yazılmış), 25 kaside, 25 beyitlik bir mersiye (ölen katırı için yazılmış), 94 kıta, ayrıca bazı büyükler için yazılmış mersiyeler, dörtlükler vardır.
İskender Hoca’nın anlattığı şu anekdot ilginçti:
O devirde diyelim İstanbul’da bir şiir yazılıyor. Düşünün, telefonun, internetin televizyonun olmadığı bir ortamda, bu şiir halk arasında dilden dile ezberlenerek Anadolu’da yayılıyor. İnsanlar kahvehanelerde, şiirleri okuyup kendi aralarında tartışıyorlar. Kastamonu’da Necati henüz genç bir delikanlıyken, hiç okumadığı halde Ahmet Paşa’nın yazdığı bir beyitle aynı manada fakat farklı söylenişte bir beyit yazıyor. İnsanlar iki beyiti karşılaştırarak tartışırken Necati geliyor ve ona her iki beyiti de okuyup fikrini soruyorlar. Necati biraz duraklıyor ve hiç tereddüt etmeden “Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmed’in yeğdir” diyor” Bunu anlatırken İskender Hoca gülümseyerek onda benlik duygusunun olmadığına dikkati çekiyor ve özellikle gençlere hitaben şöyle diyor:
Şair ve yazar Behçet Necatigil’in soyadı aslında “Gönül”dür ve Necati’ye olan sevgisiyle “Necatigil” olarak değiştirmiştir. “Siz de öyle güzel işler yapın ki altı yüzyıl sonra biri çıksın ve soyadını sade sizi sevdiği için değiştirip sizin adınızı almak istesin.”

İskender Pala, o gün Necati’nin çok bilinen şiiri “Döne döne”nin de açıklamasını yaptı. Döne döne de aşk var ve ben onu dinlerken Osman Hulûsi Efendi Hz.nin şiirlerini düşündüm. O anda istedim ki insana gönülden aşkı ve güzelliği hissettiren bu şiirleri de, böyle toplantılarda gençler tartışsın ve onlardaki maneviyatı ve aşkı dinleyenlere yaşatsınlar.

Seminerlerde insan çok faydalı ve farklı bilgileri öğrenmesinin yanı sıra, günlük hayatın koşuşturmasından sıyrılıp bu güzel ortamlarda bulunmasıyla, sanki bir nefes almış gibi hissediyor. Bir de Özbekler Tekkesi, Divan Edebiyatı Vakfı gibi tarihi mekânlarda yapıldığında çok daha güzel bir etki bırakıyor insanın üzerinde.

Sevgi ve saygıyla

Raziye Sağlam
 
Üst