Nebevi Siyasetten, Saltanat Fitnesine!

muğlakgölge

Profesör
Katılım
19 Nis 2008
Mesajlar
997
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
42
İmam Ali(r.a.) yanindakilere şöyle diyordu:

"Allaha yemin olsun ki

Kendinize yönetici bildikleriniz size kisralar, hirakliuslar gibi davranacaklar, yani sultan olacaklar.

İslamın siyaset temelini yerinden saptırarak, nübüvvet yatağını yerinden saptırarak islamda olmayan bir çığır açacaklar."


İmam Ali bunun mücadelesini veriyordu.

Ve yine diyordu ki yanındakilere:

"Gidiniz o zümre ile savaşınız ki, onlar zorba hükümdarlardır. Onlar zulümleri ile Allah'ın hür kullarını kendilerine kul yapmaya çalışırlar."


İmam Ali(r.a.) neden Sıffine geldiğini çok iyi biliyor, bildiğinide işte böyle ifade ediyor.


Ne diyordu Muaviye Bin Ebu Sufyan ,Taberinin bize aktardığına göre :

"Valahi bu Allah'ın bize bahşettiği bir saltanattır."

Elindeki imkana, güce saltanat olarak bakıyor!

Ve yine İbni Kesir'in el bidayesinden nakille:

Diyordu ki:

"Ben Müslümanların ilk sultanıyım."



Halifeyim demiyor, sultanım diyor.

Hem Kufe de ki hilafet ordusu, hemde Şam ordusu, orada ne işleri olduğunu çok iyi biliyorlardı.


Ya sessiz kalan sahabeler, onlarda biliyorlardı.

İran'ın Fatihi Saad Bin Ebi Vakkas(r.a.) yıllarca sessiz kaldı. Muaviye yönetimi ele geçirdiği zaman Muaviyenin huzuruna çıktığında dedi ki

İbnül Esir'in El Kamilinden nakille:

"Selam sana ey kral, sen kralsın halife değil."

Hz. Ebubekirinde, Hz. Ömerinde, Hz. Osmanında, Hz. Alininde yanına geliyordu, onların yanına geldiğine "selam sana ey emirel müminun" diyordu.

"Ey Allah Resulunun halifesi diye diyordu.


Ama o biliyordu ki halifelilk bitti. Başlayan saltanattır.

Hilafetin başındaki halifedir, saltanatın başındaki ise sultandır!

İşte İmam Alinin mücadelesi, imamet ile saltanat arasındaki mücadele idi.


1- İmamet ile saltanat asla aynı şeyler değildir. İmamet nebevi siyasetin gereği, saltanat ise dünyevi taleplerin gereğidir.

Ne diyordu Hz. Ömer, o hilafet günlerinde. O yüce insan Selam El Farisinin yanında.

Sakalını tutup, iki büklüm olup, ben halifemiyim, sultanmıyım bilemiyorum diye Hz. Ömeri titreten neydi. Çünkü o duymuştu Allah resulunden "islamın siyaseti, hilafet üzerine doğrulur, eğer islam halifeliği esas almazda sultalığı esas alırsa, nebevi siyaset yara alır." Ve Hz. Ömer böyle bişeye sebebiyet vermemek için iki büklüm oluyordu.

İşte aynı hassasiyet İmam Aliyi savaş meydanlarından meydanlarına koşturmuştu.

Şunu burada belirmek gerekir ki: Sıffın asla Cemel gibi bir vakı değildir.

"Cemel adalet-i mahsa ile adalet-i izafiye nin mücadelesi idi."
Bediüüzaman Said Nursi

Yani İmam Ali mutlak adaleti tesis etmek için savaşırken karşısındakiler, izafi bir adaleti, kısmi bir adaleti tahsis etmek için savaşıyorlardı. İki tarafta adaleti tasis etmek için savaşıyordu. Belki bir taraf ictihadda hata etmişti, biride sevap almış ictihadda doğruyu kanaati bulmuştu. Netide itibari ile cemel bir ictihad harbiydi. Ama Sıffin imamet ile saltanatın savaşıydı. Hiçkime bize bu savaşıda ictihad savaşı diye kabul ettiremez, tarihi kayıtlar aksini ispatlayacaktır. Olayların her iki tarafı, hatta tarafsız kalanlar bile tarafların orada neden bulunduğunu çok iyi biliyorlardı.


2- İmametin takipçileri, meşru bir davanın takipçilerdir. Meşru bir davanın taliplileri, meşru bir davanın hedefine ulaşmak için merşu metodlar kullanır.


İmam Aliye teklif edildi:

"Sende onlar gibi, taraftar kazamak için Beytul Malden bütçe ayırsan olmaz mı?"

Dedi ki:

"Meşru bir davanın hedefine varması için, benden gayrimeşru işler yapmamı mı istiyorsunuz?"

O biliyordu ki rabbani bir yolun, rabbani bir metodu olur. Sırat-ı mustaqım gibi düz ve herhangi bir çarpıklığa meydan vermeycek bir yoldur.

3- İmamete gönül veren toplum, itaatkar bir toplumdur. İtaatkar bir toplum köle olan bir toplum değidlir.

"Ey iman edenler, Allaha, resulune ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" Nisa 59

Biz emir sahiplerine itaat etmek zorundayız.

İtaat etmedik, uhud oldu, sıffin oldu, cemel oldu.

İmameti esas alan bir toplum itaat etmesini bilen bir toplumdur. Ama gözü kapalı değil bizden olan, kendi şahsi ihtiraslarını değil islamın haysiyetini düşünen islamın şerefini düşünen islam için can verecek yiğitler olan emir sahiplerine, onlara itaat en büyük hükümlülüktür.

4- Gün olu da birileride bizi, din adına kandırabilirler. Gün olurda birileride mızrakların ucuna kuran sahifelerini takıp, havaya kaldırıp bizi din namına kandırabilir. Müslümana düşen din namına dahi olsa kandırılmamaktır. Müslüman teyakkuz halindedir, uyanıktır. Ne yaptığını bilir, feraset sahibir. "Korkun müslümanın bakışından, o baktımı Allahın nuru ile bakar" müjdesinin sahibidir.

Başkaları farklı şeyler görsede, müslüman olayların perde arkasınıda görür, ona göre bir siyaset geliştirir.



Bu acı tecrübeler kesinlikle, bizi yeniden bir tarafgilliğe, yersiz bir taassuba dönüştürmemeli. İslam ümmeti 1400 sene ağladı, artık bu ağlamaların bir sonu gelmeli.

Aramızdaki ihtilafları, tefrikaya dönüştürmek için fırsat kollayan düşmana fırsat vermemek için bu olayları yerinde ve doğru biçimde öğrenmek zorundayız.


Ümmetin, maslahatı için, ümmetin vahdeti için, bir olan Allahın etrafında birleşebilmek için her türlü ihtilafı ve bizi tefrikaya düşürecek şeyleri bırakmamız gerekmektedir.
 
Üst