rozarin
Üye
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 34
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
1961'lerde evrimciliğin iyice alevlendirildiği günlerdeydi.Rahmetli Hacı Nazif Çelebi
Süleymaniye camiinde bir öğle namazch kıldırmış,turistler de etrafını alarak imam kıyafeti
içinde iken kendisine sualler sormuşlardı.Bunlar itirazcı suallerdi. Kimi, insanın
maymundan geldiğini iddia etmek istiyor;kimi de, "seyrettiğimiz namazınızda niçin ayakta
duruyor, eğiliyor, başınızı yere koyuyorsunuz. Bunun ne manası var? Bizim gibi sandalyeye
oturun, papazın duasını dinleyin yeter", diyordu. Rahmetli Hacı Nazif'in bunlara verdiği
cevaplar hiç aklımdan çıkmaz. Ruhunu şad etmek niyetiyle size de arz edeyim seneler
sonrasında.Evrimci turiste dönerek konuşan Çelebi, şöyle dedi: - Biz namazımızda önce
ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz. Bunun bir hikmet ve manası şudur.
Ayakta iken ilk insan ilk babamız Âdem'in (elif)ini yazarız. Bunun için (elif) harfi gibi
dimdik, upuzun dururuz. Sonra rukûa eğiliriz. Bununla da Âdem'in (dal) ını yazmış
oluruz.Geriye(mim) kalır. Onu da yere başımızı koyar, (mim) gibi olur, öyle yazarız.Böylece
her namazda babamız, Âdem'in adını yazar, maymundan geldiğimizi iddiaedenleri fiilen
reddetmiş oluruz.Bunun için maymunculuk iddiası bizde tutunamaz.
ıkincisine gelince:Namazımıza ilk başladığımızda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli
edensayısız nimetlerini düşünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve şükranla
eğiliriz. Ancak bu eğilmeyi de kafi bulmayız, sonra kalkıp başımızı yere koyar, başımızla
da minnetimizi dile getirmiş oluruz.Başımızı şunun için yere koyarız. Baş bedenin tümünü de
idare eden en yüce varlığımız, en kıymetli organımızdır. Bununla demiş oluruz ki:- Ey
Rabbimiz, varlığımızın en kıymetli kısmı başımızdır. ışte huzurunda başımızı dahi yerlere
sürüyor, sana olan minnet ve şükrümüzü en kıymetli varlığımızı yerlere koymakla ifade
ediyoruz. şayet başımızdan daha kıymetli bir organımız olsaydı onu da huzurunda iftiharla
yerlere serer, minnet ve şükrümüzü onunla da ifade etmek isterdik. Bu açıklamalardan sonra
rehber turistin cevabı şöyle oldu:- Tamam tamam. Biraz daha anlatırsan grubumuza burada
namaz kıldıracaksın.Bu sırada turistin biri Çelebi'ye yaklaşıp sordu:
- Bundan sonraki namazınız saat kaçta olacak? Anlattığınız manada bir namazı ben de aranıza
karışıp kılmak istiyorum. Bana çok uygun geldi bu anlayış içinde ayakta durmak, eğilmek,
başı yerlere koyup Yaradan'a minnettarlığını ifade etmek. Bence de ibadet budur.
ALINTIDIR
Süleymaniye camiinde bir öğle namazch kıldırmış,turistler de etrafını alarak imam kıyafeti
içinde iken kendisine sualler sormuşlardı.Bunlar itirazcı suallerdi. Kimi, insanın
maymundan geldiğini iddia etmek istiyor;kimi de, "seyrettiğimiz namazınızda niçin ayakta
duruyor, eğiliyor, başınızı yere koyuyorsunuz. Bunun ne manası var? Bizim gibi sandalyeye
oturun, papazın duasını dinleyin yeter", diyordu. Rahmetli Hacı Nazif'in bunlara verdiği
cevaplar hiç aklımdan çıkmaz. Ruhunu şad etmek niyetiyle size de arz edeyim seneler
sonrasında.Evrimci turiste dönerek konuşan Çelebi, şöyle dedi: - Biz namazımızda önce
ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz. Bunun bir hikmet ve manası şudur.
Ayakta iken ilk insan ilk babamız Âdem'in (elif)ini yazarız. Bunun için (elif) harfi gibi
dimdik, upuzun dururuz. Sonra rukûa eğiliriz. Bununla da Âdem'in (dal) ını yazmış
oluruz.Geriye(mim) kalır. Onu da yere başımızı koyar, (mim) gibi olur, öyle yazarız.Böylece
her namazda babamız, Âdem'in adını yazar, maymundan geldiğimizi iddiaedenleri fiilen
reddetmiş oluruz.Bunun için maymunculuk iddiası bizde tutunamaz.
ıkincisine gelince:Namazımıza ilk başladığımızda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli
edensayısız nimetlerini düşünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve şükranla
eğiliriz. Ancak bu eğilmeyi de kafi bulmayız, sonra kalkıp başımızı yere koyar, başımızla
da minnetimizi dile getirmiş oluruz.Başımızı şunun için yere koyarız. Baş bedenin tümünü de
idare eden en yüce varlığımız, en kıymetli organımızdır. Bununla demiş oluruz ki:- Ey
Rabbimiz, varlığımızın en kıymetli kısmı başımızdır. ışte huzurunda başımızı dahi yerlere
sürüyor, sana olan minnet ve şükrümüzü en kıymetli varlığımızı yerlere koymakla ifade
ediyoruz. şayet başımızdan daha kıymetli bir organımız olsaydı onu da huzurunda iftiharla
yerlere serer, minnet ve şükrümüzü onunla da ifade etmek isterdik. Bu açıklamalardan sonra
rehber turistin cevabı şöyle oldu:- Tamam tamam. Biraz daha anlatırsan grubumuza burada
namaz kıldıracaksın.Bu sırada turistin biri Çelebi'ye yaklaşıp sordu:
- Bundan sonraki namazınız saat kaçta olacak? Anlattığınız manada bir namazı ben de aranıza
karışıp kılmak istiyorum. Bana çok uygun geldi bu anlayış içinde ayakta durmak, eğilmek,
başı yerlere koyup Yaradan'a minnettarlığını ifade etmek. Bence de ibadet budur.
ALINTIDIR