Nakşibendi Dosyası

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Dr. Çakmak, çalışmanın 2 bölümden oluştuğunu, birinci bölümde Nakşibendiliğe ilişkin tarihsel malzemenin değerlendirildiğini, yanısıra İslam tasavvufu ve mistisizm kavramına bir giriş yapıldığını belirtiyor. Tasavvufun tarihi süreç içerisinde farklı algılanış biçimlerine ilişkin anekdotların değerlendirilmesinden sonra Siirt ve Elazığ bölgesindeki Nakşilere yönelik olarak 78 soruluk anket formu hazırladıklarını söyleyen Dr. Çakmak, "Verilen cevaplardan hareketle bir Nakşi fotoğrafı çekmeye çalıştık" diyor.

Tezin 5 yılda tamamladığını söyleyen Dr. Çakmak, "Anket formu üç bölümden teşekkül etmektedir. Birinci bölümde örneklem grubunun bağımsız değişkenlerine ilişkin sorular yer alıyor. Cinsiyet, yaş, eğitim gibi. İkinci bölümde sosyal ilişkilere ait sorular bulunuyor. Üçüncü bölümde ise dini hayat ve özelde Nakşiliğe ilişkin bilgi düzeyi, aidiyet duygusu ve kendini ifade ediş biçimine ait sorular yer alıyor. Bunun dışında Nakşiliğin tebliğ boyutuna ilişkin açık uçlu iki soru da bulunuyor.

Çağdaş ifadesiyle, tarikatin bir misyonerlik faaliyetinin olup olmadığını anlamaya çalıştık. Son sorumuz ise, 'bütün bu soruların dışında söylemek istediğiniz birşey var mı?' oldu. Çok çarpıcı bir şekilde son soru hem Elazığ hem Siirt'te ortak bir duygu dilini yansıtan şu ifadeyle bitiriliyordu: 'Bütün insanlığın İslam ahlakının güzelliklerinden faydalanmasını diliyorum.' şeklindeydi. Aslında bu cevap tarikatin mistik dünyasındaki en derin bilgi koduna ilişkin bir açılımı ifade ediyor. O da İslam'ın başından sonuna kadar bir ahlak modeli olma özelliğiydi" şeklinde konuşuyor.


Dr. Çakmak'ın Nakşiliğin Halidi kolunun yaygın olduğu Elazığ ve Siirt'te doktora tezi olarak hazırladığı çalışmada Nakşibendiliğin şehirlileştiği belirtilirken, Nakşiliği benimseyenlerin çoğunluğunun yüksekokul mezunu olduğu tespit edildi. Çalışmadan çıkan sonuçlara göre Nakşiler ekonomik açıdan orta sınıfa mensuplar, tek evlilikten yanalar, kız çocuklarının okutulmasını savunuyorlar ve devlete bağlılar.


Nakşiliği benimseyenlerin lise kökenlerine göre yapılan dağılımda da çarpıcı sonuçlar elde edildi. Buna göre ilk sırayı düz lise, ikinci sırayı endüstri meslek lisesi mezunları alıyor. İmam-hatipler ise üçüncü sırada.


Dr. Çakmak'ın Nakşibendi müritlerle yaptığı ankete katılanların yüzde 61.6'sı "ruh terbiyesini gerçekleştirmek", yüzde 21.9'u "şeyhin manevi gözetimine girmek", yüzde 16.6'sı ise "İslam'ı daha nezih ve samimi yaşamak" amacıyla tarikate girdiklerini ifade ediyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Nakşilerde Eğitim

"Nakşibendiliğin Sosyolojik Evreni-Elazığ ve Siirt Örneği" başlıklı çalışmaya katılanların yüzde 28.3'ü memur, yüzde 17.5'i esnaf, yüzde 13.7'si gündelikçi, yüzde 8.4'ü işci, yüzde 8.1'i emekli, yüzde 7.7'si öğrenci, yüzde 5.3'ü serbest meslek mensubu iken yüzde 3.5'u ev hanımı, yüzde 3.5'i ise çiftçi. Ankete katılanların mezun oldukları liselere göre dağılımında ise yüzde 37.1 ile genel lise mezunları başta geliyor. Bunu yüzde 25.7 ile endüstri meslek liseleri, yüzde 16.2 ile imam-hatip lisesi takip ediyor. Yüzde 10.5'i ticaret, Yüzde 6.7'si Anadolu lisesi, yüzde 2.9'u kolej-özel okul, yüzde 1.0'i kız meslek lisesi mezunu.


Ankete katılanların yüzde 1.4'ü lisans üstü, yüzde 33.8'i yüksek okul, yüzde 28.5'i lise, yüzde 12.'i ortaokul, yüzde 19.2'si ilkokul, yüzde 2.1'i okur yazar, yüzde 2.8'i okur yazar değil. Ankete katılanların yaş grupları ise şöyle: Yüzde 36.'1'i 21-30, yüzde 23'ü 31-40, yüzde 19.3'ü 50 ve üstü, yüzde 14.7'si 41-49, yüzde 6.3'ü 15-20 yaş arası. Nakşiliği benimseyenlerin yüzde 22.5'i köyde, yüzde 14.4'ü ilçe, yüzde 63'ü ise il merkezinde doğdu. Soruları cevaplayanların yüzde 88.8'i erkek, yüzde 11.2'si kadın.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Dr. Muhammet Çakmak'ın Nakşibendiliğin Sosyolojik Evreni-Elazığ ve Siirt Örneği başlıklı doktora çalışmasında müritlerin evlilik anlayışları ve evlenme biçimleri de araştırıldı. Buna göre müritlerin yüzde 38.9'u 19-24 yaş arasında, yüzde 27'si 25-30 yaş arasında evlendi. 18 yaş ve altı evlenenlerin sayısı ise yüzde 10.9 . Araştırmada ortaya çıkan bir başka gerçek de çok evliliğin düşük olması. Dr. Çakmak, Nakşi geleneğine sahip olan şeyhlerin üç kuşak önceki ataları dahil birden fazla evlilik yapmadıklarını vurguluyor. Buna örnek olarak Elazığ'daki Nakşi Şeyhi Halit Hoca'nın eşinin 15 yıl önce vefat etmesine karşın ikinci bir evlilik gerçekleştirmediğini kaydediyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Çok Eşlilik Yok Denecek Kadar Az

Çok eşlilik yok denecek kadar az

Çakmak'ın elde ettiği verilere göre Siirt'teki müritler arasında ikinci evlilik hiç yok. Elazığ'da ise bu oran yüzde 6. Dr. Çakmak bu bulguların yeni bir dindarlık tipolojisinin oluştuğuna işaret ettiğini belirterek tarikat olgusunun çağdaş dünyanın normları ile zaman içerisinde bütünleştiğini gösterdiğini vurguluyor. Araştırmaya göre müritlerin yüzde 24.7'si 3 çocuklu, yüzde 18.7'si bir, yüzde 16.9'u iki, yüzde13.5'i dört, yüzde 10'u beş çocuklu.

Araştırmaya göre Siirt'teki müritlerin tümü resmi ve imam nikahını bir arada gerçekleştirmiş. Elazığ'da bu oran yüzde 92.3. Elazığ'da sadece resmi nikah yapan ve imam nikahına gerek görmeyen müritlerin sayısı yüzde 3.1 iken, resmi nikahı olmayıp imam nikahıyla evli olanların oranı yüzde 4.6 . Her iki ilde müritlerin yüzde 1.8'i sadece resmi nikah yapmışlar. Sadece imam nikahı ile evlenenlerin oranı yüzde 2.7. İki ilde müritlerin yüzde 73.4'ü görücü usülüyle, yüzde 22.9'u eşiyle birlikte karar vererek, yüzde 9'u kız kaçırmak suretiyle evlendi. Müritlerin eşlerinin yüzde 77.2'si ev hanımı, yüzde 17.8'i resmi kurumda, yüzde 9'u özel sektörde, yüzde 4.1'i ise diğer sektörlerde çalışıyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Müritlerin yüzde 75'i "Kadın bana Allah'ın emanetidir" derken, yüzde 12'si "Evimin direği", yüzde 1.9'u "Çocuk doğurması gereken biri", yüzde 3'ü "Ev işlerini yapması gereken biri", yüzde 8'i ise "Aile bütçesine katılması gereken biri" diyor. Eşlerinin fikrini almaya gerek duyup duymadıkları şeklindeki soruya erkek müritlerin yüzde 40.4'ü "Eşimin fikrine her zaman başvururum", yüzde 53.7'si "Bazen başvururum", yüzde 6.5'u ise "Gerek duymam" diyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Araştırmada Nakşi müritlerin yüzde 79.8'i "Kadınlar dövülemez" derken, yüzde 20.2'si "Dövülebilir" diyor. Okur yazar olmayıp da dövülmez diyenlerin oranı yüzde 75. Lise ve dengi okullardan mezun olanların yüzde 74'ü, yüksek okul ve yüksek lisans sahibi olanların ise yüzde 88'i kadınların dövülmemesi gerektiğini savunuyor
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Elazığ ve Siirt'te doğum kontrolünün gerekliliğine katıldığını söyleyen müritlerin oranı yüzde 51.9. "Doğum kontrolünün gerekliliğine tamamen katılıyorum" diyenler yüzde 25.2, "Katılmıyorum" diyenler yüzde 15.9, "Hiç katılmıyorum" diyenlerin oranı ise yüzde 7. Her iki ilde de müritlerin yüzde 63'ü "Kadın ev dışında çalışmamalıdır" derken, yüzde 11.5'i "Çalışabilir" diyor. Müritlerin yüzde 22.9'u ise "Eşimin kendi tercihine bırakırım" diyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Araştırmada müritlerin evliliğe bakış açıları da tespit edildi. Buna göre "Evlilik dini inancımın emrini yerine getirmektir" diyenlerin oranı yüzde 42.3. Bu oran Elazığ'da yüzde 91.1. Siirt'te müritlerin yüzde 76.6'sı evliliği neslin devamı olarak görüyorlar. Her iki ilde evliliği neslin devamı olarak görenlerin oranı yüzde 24.2. "Evlilik düzenli bir hayatın gerekliliğidir" diyenler yüzde 16.6, "Rahat bir yaşam biçimi" diyenler yüzde 4.9, "sevgi ve aşk paylaşımı" diyenler yüzde 7.5. Evliliği sevgi paylaşımı olarak görenlerin sayısı Siirt'te daha fazla. Müritlerin yüzde 81'i çocuklarının farklı dinden biriyle evlenmesine karşı çıkıyor. "Farklı din, milliyet, mezhep ve tarikat farkı gözetilmemelidir" diyenlerin oranı ise yüzde 8.2.

Siirt ve Elazığ'daki Nakşibendilerin yüzde 57.2'si kız çocuklarının liseye kadar okuması gerektiğini düşünürken, yüzde 40.1'i yüksek tahsil görmesini istiyor. "Kız çocukları okumamalı" diyenlerin oranı ise yüzde 2.6.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Dr. Çakmak, Elazığ'daki Nakşi-Halidi geleneğini irdelediği çalışmasında Elazığ'ın sosyal ve ekonomik profilini de çıkarmış. Elazığ'ın 1980'lere kadar kısmi göç veren bir il konumundayken, bu tarihten sonra göç alan il durumuna geldiğini belirten Dr. Çakmak şöyle diyor: "Kentin eski dokusu ve nüfus profili son 10 yılın yoğun göçleriyle bozuldu. Yeni gelişen yapı içinde hem eski sosyal ilişkiler ağı hem de eski kentli kültürü hızla değişime uğramaktadır. Nüfus profili geçmişte homojen iken, göçlerle birlikte ikili bir yapı ortaya çıktı. İl merkezine çevre illerden büyük oranda bir göç yaşandı. 1995'de Elazığ'da kırsal kesim nüfusu azaldı. Çünkü, kırsal kesimdeki tarımsal gelirlerin azlığı ve bir kısım ilçelerde terör etkisi göçün hızını artırıyor. Bugün Elazığ ili hızla nüfusu artan, özellikle genç nüfusunun artışı itibarıyla yoğunluk gösteren bir ildir. Kentin çevresinde ortaya çıkan gecekondular, hızla artan işsizlik buna paralel olarak gelişen şehirleşme olgusu, karmaşık bir sosyal yapıyı barındırmaya çalışıyor. Bu anlamda, Elazığ'da dini hayat bu karmaşadan etkileniyor. Türkiye'deki birçok dini grup ve cemaatin mensubu Elazığ'da bulunmaktadır. Elazığ'daki Nakşibendi Cemaati de nüfus artışından etkilenmekte, her geçen gün mensup sayısında bir artış gözleniyor."
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Muhammet Çakmak'ın "Nakşibendiliğin Sosyolojik Evreni-Elazığ ve Siirt Örneği" başlıklı doktora çalışması sırasında gerçekleştirilen anketlerde Nakşibendi mensuplarına dergah ile nasıl tanıştıkları da soruldu. Buna göre Nakşilerin yüzde 40.9'u tarikat mensuplarıyla tanışma biçiminde dergaha katıldıklarını ifade ediyorlar. Tarikat hakkında yapılan olumlu konuşmalar nedeniyle dergaha katılanlar yüzde 21.2, "Okuduğum yayınların etkisiyle" diyenler yüzde 19.3, "Akrabalık bağları nedeniyle" diyenler ise yüzde 11. Öte yandan "İslam'ın tarikat ya da cemaat bünyesi içinde yaşanması fikrine tamamen katılıyorum" diyenlerin oranı yüzde 28. Aynı soruya "katılıyorum" diyenlerin oranı ise yüzde 43.7. "Katılmıyorum" diyenler yüzde 19 iken "Hiç katılmıyorum" şeklinde cevap verenler yüzde 9.3.

Yeni yaklaşımlara açıklar

Anketlerde dergah mensuplarının şeyhlik hakkındaki düşünceleri de soruldu. Buna göre, "Tarikat şeyhi kesinlikle itaat edilmesi gereken bir kişidir" diyenler yüzde 48.9. "Şeyh, dini ve dünyevi sorunlarımı paylaştığım bir kişidir" diyenler yüzde 43.2. Ankete katılanların yüzde 6.1'i ise "Şeyh eleştirilebilir" diyor. Anket sorularından birisi de Nakşilerin İslam düşüncesiyle ilgili yeni yorumlara açık olup olmadıklarını anlamaya dönüktü. Buna göre "İslam düşüncesi ile ilgili yeni yaklaşımlara tamamen olumlu bakıyorum" diyenlerin oranı yüzde 48.7, "Bazı konularda yeni yaklaşımlar olabilir" diyenler yüzde 26.9 iken "İslam düşüncesinde yeni yorumlara ihtiyaç var"diyenlerin oranı ise yüzde 5.9. "İlahiyatçıların dini yorumları beni tatmin etmiyor diyenler" ise yüzde 18.5

"Dini hayatı doğru okumalıyız"

Çalışmasında Nakşibendiliğin Halidi kolunun Anadolu'ya girişinin yanısıra Siirt ve Elazığ'daki tarihi gelişimini anlatan Dr. Muhammet Çakmak, bu tür çalışmaların önemli olduğuna değiniyor. Din sosyolojisinin 60'lı yıllardan sonra ilahiyatlarda anlamlı bir disiplin olarak ortaya çıkmaya başladığını kaydeden Dr. Çakmak, "Bunun Batı'daki tarihi oldukça eskidir. Öyle ki Alman sosyoloji geleneği bir anlamda son derece nefis din sosyolojisi çalışmalarının geniş bir koleksiyonu olarak gözüküyor. Weber'in başlattığı bu ateş Ankara İlahiyat'ta Hans Frayer'le ciddi bir yükselme yaşamış, daha sonra Fransız sosyoloji geleneğinin ciddi anlamda iki önemli temsilcisi olan Prof. Münir Koçtaş ve Prof. Ünver Günay'la günümüz din sosyolojisi çalışmalarında ciddi bir metod ve içerik zenginliği yakalamıştır. Bununla beraber Türkiye'de din sosyolojisi çalışmalarının akademik kaygılardan kaynaklanan boyutunun yanısıra günümüz insanının dini hayata ilişkin bakış açılarında son derece önemli perspefktiflerin oluşmasında katkı yaptığını ifade etmek durumundayız. Öyle ki din sosyolojisi çalışmaları Türkiye'deki dini hayata ilişkin devam eden mevcut bütün süreçlerin doğru anlaşılması görüşünün ta kendisidir" diyor.

"Kuşkusuz Türkiye'yi anlamak, siyasal konseptin dayanaklarına ilişkin saptamalarda bulunmak ya da Türkiye'de hızla devam eden toplumsal değişme olgusunun sınırlarına ilişkin mütalaalarda bulunmak büyük ölçüde dini hayata ilişkin doğru algılamalara ihtiyaç duymaktadır. Burada inkar edilemeyen bir gerçek vardır, Türk milleti büyük ölçüde dini değerlerine önem veren bir millettir. Bu durumun sınırları, ilişkinin etki gücü ve bireyi dönüştüren gücü anlaşılmaya muhtaçtır. Çünkü Türkiye'de fertlerin büyük bölümü Müslüman olan bir toplumun hem siyasal hem sosyal hem ekonomik refleksi dini duygularından azade ya da bağımsız gelişme göstermez" diyen Dr. Çakmak, "Bu anlamda Türkiye'deki dini gruplara ya da dini cemaatlere ilişkin din sosyolojisi çalışmaları Türk insanının bütün sosyal evrenine ilişkin ortaya koyduğu refklekslerin mayalandığı alanın anlaşılması anlamına gelmektedir" şeklinde konuşuyor.

Hacc'la gelen sufilik

Dr. Çakmak, 5 yıl süren çalışmasında Nakşibendiliğe yeni bir yorum getiren Mevlana Halit Bağdadi'nin yaşamını, ilkelerini, Anadolu'ya girişini ve tarihi gelişimini ana hatlarıyla ele alıp irdeliyor: Halid-i Bağdâdi, Nakşibendi tarikatı silsilesinde önemli bir konuma sahiptir. Kendisi bugün Musul, Süleymaniye ve Bağdat şehirlerine bir hilal şeklinde sınırları olan Şehrezura bağlı Karadağ'da doğmuştur. Hâlid-i-Bağdadi, bölgenin nüfuzlu aşiretlerinden Caf aşiretinin Mikail'i koluna mensuptur.

İlk tahsil hayatına, Berzenç alimlerinden, Abdurrahim ve Abdulkerim adlı kardeşlerden ders alarak başlamıştır. Fizik, Hendese, Matematik gibi dersleri, Şeyh Muhammed Kasım es-Semendeci'den almıştır. Halid-i Bağdadi'nin Nakşibendilik'le tanışması, 1805 yılında yaptığı bir hac yolculuğuyla olmuştur. Bağdadi, Diyarbakır, Halep ve Şam üzerinden Medine'ye giderken, yolda Muhammed Zahid Dayf adında bir Sûfi dervişle tanışır. Derviş, Bağdadi'ye kendi şeyhi Abdullah ed-Dehlevi ile ilgili bazı hikayelerini anlatır. Derviş'in anlattığı hususlar Halid-i Bağdadi'de Dehlevi'ye karşı ciddi bir ilgi ve merakın uyanmasına neden olmuştur. Bu durum, Halid-i Bağdadi'nin gelecekte önemli bir Nakşibendi şeyhi olmasında, "anahtar buluşma" olarak görülmektedir. Mevlana Halid, Hindistan'da "Şah Gulam Ali" lakabıyla şöhret bulan, Abdullah ed-Dehlevi'nin müridi olmak ve ondan ilim öğrenmek amacıyla 1809 yılında Hindistan'a yolculuk yapar. Halid-i Bağdadi bu yolculuğun ne anlama geldiğini meşhur divanında şu şekilde anlatmaktadır. "Madem ki Şam'da ve Mekke'de senin gönül problemin çözülmedi bundan sonra Hindistan yollarında sabah akşam yürümelisin."

II.Abdülhamit destekledi

Bağdadi H. 1811 yılında Hindistan'dan döndükten sonra ed-Dehlevi'nin halifesi olarak Süleymaniye'de Nakşibendiliğin önemli merkezlerinden birini oluşturdu. Onun Süleymaniye'deki dergahı "medresetü'l ahsasiye" adında tipik bir medrese konumundaydı. Bağdadi tarikatını yayarken, öte yandan toplumda, dini hayatın nüfuzlu kesimine mensup insanlar tarafından kıskançlık boyutuna varan eleştirilere muhatap olmaktaydı. Bağdat'ta, karşılaştığı güçlükler Bağdadî'yi tarikatını yaymak için elverişli bir ortam olarak gördüğü Şam'a yerleşmeye sevketmiştir.

Vefat edinceye kadar hayatının geri kalan kısmını Şam'da geçirdi. Nakşibendi geleneği içerisinde Halid-i Bağdadi'yi farklı kılan en önemli şey, onun bu tarikata getirdiği yeni yorumlardır. Bağdadi, yöntem olarak Şah Veliyullah ve Sirhindi'nin "manevi hal ve duyguları açıklama" tarzını benimsemek yerine kendi tezini geliştirmiştir. O'na göre Nakşibendilik "İslami esasları" muhafaza eden manevi bir kalkan olmalıdır.

Burada, Bağdadi'nin amacı, egemenlik hakları tehdit edilen Müslüman milletleri, İslami esaslara bağlılık sayesinde ayakta tutmaya çalışmaktır. Bu düşünce biçimi, daha sonra İstanbul'daki halifeleri vasıtasıyla Sultan II. Abdülhamid'in devlet politikasına dönüştürülecektir. Bu anlamda, Hâlidilik, Ahmed Sirhindi'nin, Müceddidilik aracılığıyla Nakşi mistisizmi içinde başlattığı şeriat boyutu ön plana çıkarılmış tasavvuf anlayışına siyasi bir içerik kazandırmıştır.


Şeyh Halid Tanzimat'ı destekledi

Hâlid-i Bağdadi'nin, Nakşibendi geleneği içerisinde oluşturduğu önemli yeniliklerden biri de, "rabıta"dır. Mevlana Halid'i, rabıta konusunda, müstakil bir çalışma olan "Risaletü'r Rabıta" adlı bir eseri, İstanbul'daki halifeleri için kaleme almıştır. Rabıtanın, bid'at ve hurafe olduğunu iddia eden görüşü reddederek kitabına başlayan Bağdadi, rabıtayı "Allah'a ulaşmanın en kısa yolu" olarak tarif etmektedir.

Bireyin dış dünyada güçlü ve güvenli olması önemsendi

Rabıta, dini içerikli bir eylem olarak takdim edilirken, İslam dünyasının hemen hemen her bölgesine nüfuz eden sömürgeci istilacılara karşı, "psikolojik bir uyanıklık" hali olarak da düşünülmüştür.

Bu anlamda Hâlidilik, İslam dünyasında, bireylerin dış dünyada güçlü ve güvenli olmasını önemserken aynı zamanda, onların herhangi bir güçsüzlük karşısında psikolojik bir direnç geliştirmelerine de olanak tanımıştır. Mevlana Halid, Osmanlı Devleti'nin korunmasını İslam âlemi için son derece önemli görmüştür. Öyle ki II. Mahmud'un bizzat reform politikalarını desteklemiş ve Tanzimat ve yeniliklerinin, Avrupa nüfuzuna karşı Osmanlı Müslüman toplumuna yeni bir dinamizm kazandıracağını düşünmüştür.

Mevlana Halid'in, düşüncelerinin Nakşibendliğe getirdiği bu aksiyoner yapı, İslam dünyasının hemen her bölgesinde istilacılara karşı sosyo politik ve askeri bir örgütlenme biçimini de doğurmuştur. Kuşkusuz, Nakşibendi Hâlid-iliğinin İslam dünyasının her bölgesinde temsil edilecek yaygınlığa ulaşması, bir süre sonra, Nakşibendilik'te yeni bir dönemin "Hâlidiyye" olarak başlamasını da sağlamıştır.

Hâlidi şeyhlerin en çok faaliyet gösterdikleri ve etkili oldukları bölgelerin başında, Anadolu, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Balkanlar geliyor. Bağdadi'nin faaliyet gösterdiği en önemli merkezlerden Irak ve Suriye'nin Osmanlı devletine bağlı olması, tarikatın İstanbul ve çevresinde yayılmasını kolaylaştırdı. Doğu Anadolu'da Siirt ve Elazığ Nakşibendiliği, Ali Septi ve Seyyid Taha'l-Hakkari vasıtasıyla Mevlana Halide Bağdadi'ye ulaşmaktadır.

FALA İNANANLARIN SAYISI AZ

Dr. Çakmak'ın Siirt ve Elazığ'da Nakşi dergahlarına mensup olan kişilerle yaptığı anketlerde fal, nazar, muska, okuma ve üfleme gibi olaylara bakış açıları irdelendi. Buna göre "Fal, nazar, muska, okuma ve üflemeyi doğru bulmuyorum" diyenlerin oranı % 44.2. "Sadece okumaya ve muskaya inanıyorum" diyenlerin oranı % 34.7. "Sadece nazara ve fala inanıyorum" diyenlerin oranı ise% 21.1.

BİREY ÖNPLANDA

Ankette yer alan sorulardan biri de Nakşibendi tarikati mensuplarının kader anlayışının belirlenmesine yönelik. Buna göre ankete katılanların % 64.3'ü bireyin sorumluğunu önplana çıkaran kader anlayışını, % 35.7'si ise tamamen kaderci bir yaklaşımı benimsiyor.

KİTAP OKUYUP TV SEYREDİYORLAR

"Boş zamanlarımda kitap ve dergi okurum" diyenler % 26, "Tv seyrederim" diyenler % 17, "Nafile ibadet yaparım" diyenler %13.4, "Spor yaparım" %7.6, "Müzik dinlerim" % 3.6, "Kahveye giderim" % 5.4, "Kır gezisi yaparım" diyenler % 6, "Diğer" seçeneği işaretleyenler %20, Ankete katılanların % 71.9'u ara sıra televizyon izlediklerini, %17.3'ü çoğunlukla Tv izlediklerini belirtirken "hiç izlemem" diyenlerin oranı ise % 10.8.

BATI MÜZİĞİ DİNLEYEN MÜRİDLER

TV izleyenlerin % 43.7'si haber, % 13'ü belgesel, %12.3 spor, %12.3'ü sinema ve dizi,% 9.6'sı açık oturum, % 4.2'si yarışma, % 3.1'i ekonomi, % 1.9'u ise müzik-eğlence programlarını izliyorlar. Ankete katılan dergah mensuplarının % 52.4'ü Tasavvuf Müziği, % 20.4'ü Türk Sanat Müziği, % 18.2'si Türk Halk Müziği, % 2.6'sı ise Batı Müziği dinliyor.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Öğretim Görevlisi Dr. Muhammet Çakmak'ın Elazığ ve Siirt'teki Halidi-Nakşi dergahları mensupları hakkında yaptığı araştırmada müritlerin suçluluk profilleri de ortaya çıkarıldı. Buna göre müritlerin yüzde 95'i hiçbir kovuşturma geçirmedi. Müritlerin yüzde 3.1'i sadece polis soruşturması geçirdiğini belirtirken, "tutuklandım ama hüküm giymedim" diyenlerin oranı yüzde 0.8, "hem tutuklandım hem hüküm giydim" diyenlerin oranı ise yüzde 1.1. Müritlerin yüzde 97'si dergaha mensubiyetlerinden itibaren hiçbir kovuşturma geçirmediklerini ifade ediyorlar. Kovuşturma geçirdiğini ifade eden yüzde 2.3 oranındaki müritler ise kovuşturmaların dini ya da cemaat mensubu olmakla ilgili bulunmayıp, daha çok basit kavgalardan kaynaklandığını belirtiyorlar. Bu veriler genel olarak değerlendirildiğinde suç olgusuyla derin dindarlık arasında ters orantı olduğu gözleniyor.

Etnik milliyetçi söyleme yer yok

Araştırmada Elazığ ve Siirt'teki Nakşi-Halidi müritlerin siyasal eğilimleri de belirlendi. 1999 seçimlerinde, müritlerin yüzde 38.2'si FP, yüzde 16.8'i MHP, yüzde 13.7'si ANAP, yüzde 11.9'u DYP, Yüzde 3.9'u DSP, yüzde 4.2'si BBP, yüzde 2.17'si HADEP'e oy verdiler. Elazığ'da MHP'ye verilen oy oranı Siirt'e göre çok daha fazla iken Siirt'te Fazilet Partisi'ne oy verenler daha fazla. Aynı şekilde müritlerin yüzde 50.9'u 2002 seçimlerinde AK Parti'ye, yüzde 7.4'ü Saadet Partisi'ne, yüzde 5.3'ü DYP'ye, yüzde 1.8'i MHP'ye, yüzde 1.4'ü BBP'ye, yüzde 0.4'ü DSP'ye oy vereceklerini söylediler. Müritlerin yüzde 11.7'si oy vermeyi düşünmediklerini, yüzde 14.1'i ise kararsız olduklarını söylemişler. Buna göre müritler arasında SP, MHP ve ANAP'ın oy kaybı büyük. 2002 seçimlerinde AK Parti'nin Elazığ ve Siirt'te aldığı toplam yüzde 40'lık oy bu verileri doğruluyor. Öte yandan Her iki ilde de HADEP'in Nakşibendiler arasında ilgi görmediği, dolayısıyla etnik milliyetçliğe dayalı söylemlerin dini gruplar arasında fazla yer bulmadığı ortaya çıkıyor.

Devlete itaatı savunuyorlar


Araştırmada müritlerin devlet, devlet-din ilişkilerine bakış açıları da irdelendi. Ankete katılanların yüzde 35.6'sı "devlet ulusal bütünlüğümüzü temsil eden bir kurum" derken, yüzde yüzde 12.5'i "Can ve mal güvenliğimizi sağlayan bir kurum", yüzde 18.6'sı "Her şartta itaat edilmesi gereken bir kurum", yüzde 29.2'si "Bu seçeneklerin tümü" diyorlar. "Devlet her şartta itaat edilmesi gereken bir kurum" diyenlerin oranı Elazığ'a kıyasla Siirt'te daha fazla çıktı. Müritlerin yüzde 50.5'i "Devlet dine hiçbir şekilde müdahale etmesin" derken, yüzde 44.8'i "devlet din hizmetlerini desteklemelidir", yüzde 4.7'si ise "Devlet zaman zaman dini hayata müdahale edebilir" diyorlar.

Erzurumlu Tabur İmamı Harput'ta

Elazığ'daki Nakşi Hâlidi hareketi, Erzurumlu Osman Bedrettin tarafından Harput'ta, geniş bir mürit topluluğuyla zenginleştirildi. Kars'ta Üçüncü Tabur imamlığı yapmasından dolayı "İmam Efendi" olarak bilinen Osman Bedrettin aslen Erzurumlu. 1858'deErzurum'da doğdu, 1922'de Harput'ta vefat etti. Hayatına ilişkin en önemli belge, onun Osmanlıca el yazması eseri olan "Sohbetname" adlı kitabıdır. Sohbetname, İmam Efendi'nin İslam Ahlakı, fıkıh ve çeşitli konulardaki hadislerin yorumlarından ibaret bir çalışmadır. Bir anlamda Gazali'nin "İhyâü Ulûmîd-din" adlı eserini çağrıştırıyor. Sohbetnamenin orijinal el yazması bugün Halit Hoca'nın kütüphanesinde bulunuyor.

Gayrimüslimler de seviyor

İmam Efendi'nin hayatı ile ilgili bilgilerin büyük bölümü, onun yakın talebelerinden olan Sürsürü'lü Molla Hüseyin'in Halit Hoca'ya anlatımına dayanıyor. Molla Hüseyin, Harput'ta medrese eğitimi alırken, İmam Efendi'nin talebesi oluyor. İmam Efendi'nin hayatına ilişkin önemli bilgi kaynaklarından biri de emekli Ağır Ceza hakimlerinden oğlu Ziyaeddin Efendi. İmam Efendi'nin Harput'ta, hem yerli Müslüman halk hem de, gayr-ı Müslim Ermeni ve Süryaniler tarafından da sevildiği ve saygı gördüğü, oğlu Ziyaeddin Bey tarafından anlatılıyor. Öyle ki, Harput'a, ilk defa bir Ermeni tarafından getirilen otomobile İmam Efendi bindirilerek hayır duası alınıyor. İmam Efendi'nin 1922'de vefatından sonra Nakşibendilik, talebesi Hoca Sadettin Efendi tarafından temsil ediliyor.

Sadettin Ünlü Hoca

Elazığ'ın Tinezit köyünde imamlık yapan Hoca Sadettin, İmam Efendi'nin yakın müritlerinden biri olarak Nakşibendi Hâlidiliğini devam ettiriyor. Sadettin Ünlü hocanın, hayatına ilişkin yazılı bir belge bulunmuyor. Onun kişiliği, hayatı, talebesi Halit Hoca'nın anlattıklarıyla sınırlı. Hoca Sadettin Efendi, cami imamlığının yanı sıra, Elazığ'ın hemen her yerinde talebeleri ve müritleri olan bir Nakşibendi şeyhi. Talebesi Halit Hoca, Sadettin Ünlü Hoca'yı anlatırken, onun zarafetine, hoşgörüsüne ve mütevazılığına sürekli olarak vurgu yapıyor. Sadettin Ünlü Hocafendi 1968'de vefat edince, Harput'ta şeyhi İmam Efendi'nin türbesinin yanına defnedildi.


Elazığ Halidiliği Şeyh Ali Septi ile başladı

Dr. Dr. Çakmak Elazığ'da Nakşi-Halidi geleneğini oluşturan üç önemli ismin sırasıyla Şeyh Ali Septi, Şeyh Osman Bedrettin Erzurumi ve Şeyh Halit Hoca olduğunu belirterek bu şahsiyetleri anlatıyor: Elazığ Nakşibendiliği, Mevlana Halid-i Bağdadi'nin halifelerinden, Şeyh Ali Septi'nin tarikat faaliyetiyle oluşmuştur. 1777'de Diyarbakır'da dünyaya gelen Ali Septi, yörenin tanınmış alimlerinden ders aldı. Uzun bir süre, Diyarbakır'da ilim ve irfanla meşgul olan Ali Septi, Mevlana Halid'in, Hindistan dönüşü Diyarbakır'da kendisine misafir olmasıyla, Hâlidiliğe intisap ediyor. Şeyh Ali Septi, Mevlana Halid'le birlikte Şam'a yerleşerek, onun hizmetinde talebeliğine devam etti. Bağdadi'nin vefatına kadar Şam'da ikamet eden, Ali Septi, daha sonra Elazığ'ın Palu ilçesine yerleşiyor. Şeyh Ali Septi, Hâlidiliğin, Elazığ'daki ilk nüvesi olarak, hilafetini talebelerinden Mahmud Samini'ye veriyor. Bu anlamda Mahmud Samini Elazığ Nakşibendi geleneğini devam ettiren silsilenin ikinci halkası konumundadır. Şeyh Ali Septin'in, icazet verdiği diğer talebeleri şunlardır: Şeyh Süleyman, oğlu Mehmet; Mahmut, Seyyid Ahmet Çabakçuri. Mahmud Samini ise Şeyh Ali Septi'nin halifeleri arasında Elazığ kolunu devam ettiren kişidir.. Mahmud Samini 1895'de Elazığ Palu ilçesinde vefat etti.

Son Halidi şeyhi Halit Hoca

Elazığ'da Halidi şeyhi Halit Hoca 1927'de Sivrice ilçesine bağlı Güney köyünde dünyaya geldi. 14 yaşında gençlik çağına adım attığı döneminde, Sadettin Efendi'nin talebesi oldu. Oda şeyhi Sadettin Ünlü gibi, Elazığ merkez mahallelerinden Sürsürü Camiinde 32 yıl imamlık yaptı. Elazığ'ın alim müftilerinden Ömer Bilginoğlu'ndan ve Hafız Abdullah'tan ders alan Halit Hoca, çevresinde ahlaki değerleri yüksek tutan biri olarak tanınıyor. Haftanın iki günü, Cuma ve Pazartesi akşamları "Hatm-ı Hacegan" toplantısı yapan Halit Hoca, bu gün mescit olarak kullanılan dergahında, beş vakit namaz kıldırıyor, boş vakitlerinde misafirlerine, İmam Efendi'nin sohbetnamesinden bölümler okuyor. Sohbetname'nin okunması Nakşi geleneğine mensup olma duygusunu güçlendiren bir durumdur.

İcazet verecek mürit yok

Halit Hoca ilme ve ilim adamlarına son derece önem veriyor. Politika dışında kalma veya herhangi bir siyasi partiye mensup olmama durumu, Halit Hoca'nın son derece geniş bir toplum kesimine hitap etmesini sağlıyor. Bu durum, siyaset olgusu ve siyasilerle içli dışlı olan Halidiliğin geleneksel yapısına aykırı bir gelişme. Hocanın müritleri genelde, eğitim düzeyi yüksek şehirli insanlardan oluşuyor. Elazığ'daki Nakşibendi dergahı, Halit Hoca'nın vefatından sonra, varlığını devam ettirecek bir konumda olmayacak. Çünkü Halit Hoca, Nakşibendi Halidi icazetini verecek yeterliliğe sahip bir müridi olmadığını ifade ediyor.

Nakşi müritler marka gözetiyorlar

Siirt ve Elazığ'daki Nakşi müritlerin yüzde 36.3'ü tasarruflarını dövizle, yüzde 2.6'sı borsada, yüzde 7'si faiz ve repoda değerlendiriyor. Müritlerin yüzde 10.'i "diğer" seçenekleri işaretlerken, yüzde 30'u "hiçbiri" diyor. Öte yandan müritlerin yüzde 19.9'u altını tasarruf aracı olarak görüyor. Müritlerin yüzde 45.2'si alışverişlerde bazen marka gözettiklerini belirtirlerken, yüzde 44.1'i "hiç gözetmem" diyor. Çoğunlukla gözetirim diyenlerin oranı ise yüzde 10 civarında. Dr. Çakmak'a göre müritlerin zaman zaman markaya önem vermesini nakşilerin toplumla bütünleşmeye doğru yöneldiklerine işaret ediyor. Bu durum aynı zamanda müritlerin dış dünyayı önemsediklerini gösteriyor. Müritlerin yüzde 42.2'si kredi kartı kullanıyor. Buna göre modern dünyanın ekonomik imkanları tarikat mensupları arasında hızla yaygınlaşıyor. Müritlerin önemli bir kısmının kredi kartı kullanması, sosyal yaşamlarında önemli bir açılım olrak değerlendiriliyor. Yine müritlerin yüzde 46.4'ü tutumlu olduklarını belirtirken, yüzde 32.6'sı "az tutumluyum", yüzde 9.4'ü ise "tutumlu değilim" diyor.

Müritlerde ayinlere katılım düzeyi düşük

Nakşi müritlerin dini bilgilenme olarak başvurdukları kaynaklar olarak yüzde 12'si Kur'an-ı Kerim, yüzde 1.9'u İslam tarihi, yüzde 1.5'u Hadis, yüzde 5.6'sı Fıkıh, yüzde 9.4'ü İslam İlmihali, yüzde 19.2'si Şeyhinin irşadını, yüzde 50.4'ü ise "hepsi" seçeneğini işaretlemiş. Müritlerin yüzde 65.8'i ibadetlerini düzenli olarak yerine getirdiğini ifade ederken, yüzde 27.9'u "bazen yerine getiriyorum", yüzde 6.3'ü ise "çoğu zaman yerine getiremiyorum" diyor. Nakşiliğin temel araçlarından olan rabıta konusunda da, müritlerin yüzde 24.8'i rabıta yapmadıklarını ifade ediyor. Yüzde 24.4'ü sürekli rabıta yaparken, yüzde 50.8'i ise ara sıra rabıta yaptıklarını belirtiyor. Müritlerin tarikat ayinlerine katılım düzeyleri de araştırmada konu edildi. Buna göre müritlerin yüzde 38.3'ü tarikat ayinlerine çoğunlukla katılıyorlar. Yüzde 44.1'i ara sıra katıldıklarını söylerken, yüzde 17.6'sı hiç katılmıyor.

Tarikata özgü kıyafet yokmuş

Nakşi müritlerin yüzde 92.2'si tarikata özgü bir kıyafet olmadığı görüşünü paylaşıyor. Yüzde 7.8'lik grup ise sarık, şalvar vb. gibi Anadolu'da giyilen bazı kıyafetleri tarikata özgü bir kıyafet olarak değerlendiriyor.Bu verilere göre tarikatın benimsediği özel dini kıyafet bulunmuyor. Diğer taraftan müritlerin yüzde 94.7'si tarikat mensupları arasında iletişimi sağlayan sembolik bir dilin olmadığını ifade ediyor. Yüzde 5.3'lük bir grup ise sembolik dilin varlığına inanıyor. Söz konusu küçük grubun sembolik dilden kastettiği, müritlerin kendi aralarında kullandıkları "ihvan", "Efendi hazretleri", Sofi" gibi kelimeler olduğu belirtiliyor. Tarikat mensuplarının yüzde 41'i cemaate taraftar kazandırmak ya da insanları aydınlatmak amacıyla tebliğ vazifesi yaptığını belirtirken, yüzde 50'lik grup böyle bir faaliyet içinde olmadıklarını söylüyorlar.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Dr. Muhammet Çakmak'ın "Nakşibendiliğin Sosyolojik Evreni-Elazığ ve Siirt Örneği" başlıklı çalışmasında Siirt'teki Halidi-Nakşi dergahının tarihi gelişimi de anlatılıyor. Sözkonusu önemli çalışmasıyla Dr. Çakmak Siirt ve Elazığ'da Halidi Nakşiliğin adeta fotoğrafını çekiyor, din sosyolojisi ve din psikokojisi çalışmalarına katkı sağlıyor. Dr. Çakmak 5 yıl kadar süren sözkonusu çalışmadan çıkan en önemli sonuçlarla ilgili sorularımızı da cevapladı.

ilerin hakimiyetinde kalan Siirt, daha sonra Bizans egemenliğine geçti. Siirt'in Müslümanlar tarafından fethi, Halife Hz. Ömer döneminde oldu. Büyük Selçuklu egemenliğinden sonra 1514 yılından itibaren Osmanlı hakimiyetine girdi. Cumhuriyetin ilanından sonra Siirt ili, ciddi anlamda bir imar projesiyle karşılaştı. Siirt ilinin sosyo-kültürel hayatındaki en önemli gelişmelerden biri olarak IV. Murad'ın, 1638 yılında Mahmut Paşa'ya derebeylik esasına dayalı bir zeamet idaresi vermesini örnek gösteren Dr. Çakmak, "Bu durum, Siirt'te cumhuriyete kadar, ciddi bir feodal arka planı olan nüfuzlu aile geleneğinin teşekkülüne neden oldu. Siirt'teki gözlemlerimiz sırasında, 'nüfuzlu aile' geleneğinin bu gün, şeyh aileleri tarafından temsil edildiğini söyleyebiliriz. Siirt ilinin sosyal inşasında yerel ağırlığı olan aile geleneklerinin etkisini ifade etmek durumundayız" diyor. Dr. Çakmak Siirt Nakşiliğinin önemli isimlerini şöyle anlatıyor:

Şeyh Musa Kazım Efendi

Mevlana Halid-i Bağdadi'nin, Doğu Anadolu'daki, halifeleri arasında önemli bir konuma sahip olan Seyyid Taha'l-Hakkari, bölgede, etkili bir Nakşibendi şeyhi olarak biliniyor. Siirt Nakşibendiliği'nin, bu gün, Şeyh Mü'niddin Aydın tarafından temsil edilen kolu, Muhammed Kazım, Şeyh Şerafettin, Muhammed Hazin vasıtasıyla es-Seyyid Taha'l-Hakkari'ye ulaşıyor. Şeyh Muhammed Musa Kazım, 1906'da Siirt'te doğdu. İlk öğrenimini Siirt İptidai Mektebinde yaptı. Akabinde Kur'an-ı Kerim'i ezberleyerek, hafızlığını tamamladı.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra babası Şeyh Şerafettin'den tahsiline devam etti. Siirt'in meşhur hocalarından Molla Hamit'ten Nahiv ilmini öğrendi. Şeyh Abdurrahim'den "Molla Cami"yi okudu, Şeyh Abdulhakim'den de "Mantık" dersi aldı. Şeyh Mu'niddin, babası Musa Kazım'ın 7500'den fazla gramerle ilgili Arapça beyit ezberlediğini ifade ediyor.

Musa Kazım, Nakşibendi hilafetini babası Şeyh Şerafettin'den alarak, hem tarikat hem medrese hocalığını beraber sürdürdü. Şeyh Musa Kazım, 1996'da vefat ederek Siirt'te defnedildi. 90 yıllık hayatı boyunca, ilim ve tasavvuf terbiyesiyle meşgul oldu. O'nun fikri ve tasavvufi meselelerle ilgili kaleme aldığı "Cevahiru'l-Ulumi'l-Kazimiye" adlı eseri 2000 yılında çocukları tarafından basıldı. Bunun dışında, "Deryadan Damlalar", "Hac Risalesi" adlı eserleri bulunuyor.

İran devrimine fikri barikat

Şeyh Musa Kazım, Siirt ilinde kurduğu medresesinde iki önemli konuda son derece kararlı bir tavır takındı. Birincisi, medresesindeki öğrencileri etnik milliyetçiliğe dayalı cereyanlardan uzak tutması ve Siirt ilinde sosyal hayatını ciddi anlamda terörden korunmasına katkıda bulunmasıdır. Bir diğer hassasiyeti ise, İran devriminin kültürel ve dini etkilerine karşı bir fikri barikat oluşturmasıdır. Musa Kazım, yaşamının sonlarına doğru, İran devriminin arka planındaki Şii etkileri sorgulayan "Şia'ya Hayır" risalesinde, Ehl-i Sünnet ve Şiilik arasındaki önemli farklılıklara dikkat çekerek bölge insanının dini düşüncesini muhafaza etmesinde önemli katkılar oluşturabildi. Talebeleri, onun kız çocuklarının eğitilmesi konusuna önem verdiğini aktarıyorlar. Musa Kazım, Muş'un Hasköy beldesinde 30 yıla yakın imamlık yaptı.

İstiklal Gazisi şeyhe devlet töreni

Şeyh Musa Kazım, Siirt'te ve Doğu Anadolu'da gittiği birçok ilde, toplumun birlik duygusunu güçlendiren konuşmalarda bulundu. Onun sağlığında herhangi bir siyasi oluşuma destek vermediği de sıkça vurgulanıyor. Musa Kazım, tasavvufu bir menkıbe ya da hikaye olarak değil, kişinin kendini yeniden inşası olarak tarif ediyor. Müritlerini kerametlere iltifat etmemeleri konusunda uyardı. Kendisinin son derece mütevazı biri olduğu anlatılıyor. Fakirleri sevmenin ve onlara yardım etmenin fazilet olduğunu sürekli vurguladı.

Musa Kazım, bölgedeki, manevi konumuyla, toplumsal bir "oto kontrol" görevi üstlendi. Küskün aileleri barıştırdı, yörede birçok kez tekrar eden kan davalarını ortadan kaldırmayı başarabildi. Musa Kazım'ın babası Şeyh Şerafettin, Kurtuluş Savaşı'nda Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında yer almış ve kendisi bir İstiklal Savaşı Gazisi olarak 1958 yılında vefat ettiğinde devlet töreniyle defnedildi. Musa Kazım da babasının devlet yanlısı politikalarına sadık kalarak bölgenin PKK teröründen etkilenmesini önlemede ciddi katkılarda bulundu.


Şeyh-mürit ilişkisi saygıya dayalı


Musa Kazım'ın 1996 yılında vefatından sonra yerini oğlu Mu'niddin Aydın aldı. Kendisi, şu anda resmi bir Kur'an Kursu'nun yöneticisidir. Mu'niddin Aydın, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. Mu'niddin Aydın da, babası gibi, bölgede toplumun sorunlarını çözmek üzere her türlü girişimde bulunuyor. Bu anlamda Siirt Nakşibendiliği'ni, Mu'niddin Aydın'ın şahsında bölgenin sosyal hayatına ilişkin sorunlarını çözmede etkili bir unsur olarak görmek mümkündür. Mu'niddin Aydın'la beraber olduğumuz anlarda, müritleriyle kendisi arasında saygıya dayalı bir ilişki görülmektedir. Şeyh Mu'niddin, yaşlı müritlerinin yanında sigara içmesine müsaade etmektedir. Genç müritler ise sigara içme haklarını kullanmamaktadırar. Siirt'te, Şeyh Musa Kazım'ın, Osmanlı padişahlarının ihtişamını andıran bir türbesi bulunuyor.

Adına "Kubbe" denilen bu anıt mezar, şeyhin çocukları ve hatırlı zengin müritleri tarafından yapıldı. Siirt'te hakim bir tepede bulunan "Kubbe" Siirt'in hemen her yerinden görülebiliyor. Mu'niddin Aydın, boş zamanlarının bir bölümünü kubbenin mescit kısmında geçiriyor. Mu'niddin Aydın da babası Şeyh Musa Kazım gibi kız çocuklarının okutulmasını önemsiyor. Bayanların ilimle meşgul olması ona göre toplumun gelişmesinde anahtar rol oynayacaktır. Kendisi de babası gibi "Ehl-i Sünnet" inancının muhafaza edilmesine önem veriyor. Ona göre sünneti terk eden bir toplum, kötü alışkanlıklar kazanmaya mahkumdur. Mu'niddin Aydın, Nakşibendi tarikatının geleneksel iletişim sistemini devam ettirmeye çalışırken, aynı zamanda, cemaatini değişen dünya şartları konusunda da bilinçlendirmeyi hedeflemektedir.


Bu çalışmada ortaya çıkan en önemli bulgular


İki önemli bulgu bu araştırmanın en çarpıcı özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Birincisi, Nakşi tarikati toplumsal ve sosyo-kültürel açıdan ciddi bir değişim formatı içerisine girmiştir. İkincisi, Nakşi müritler, Nakşiliğin klasik entellektüel dünyasına ilişkin felsefi argümanlardan oldukça uzak düşmüştür. Tezin bütünlüğü içerisinde ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme, Nakşi müritlerin eğitim düzeyinin yüksek olması ve şehir karakterli olmasıdır. Ben bunu Nakşiliğin şehir kökenli bir tarikat olma olgusuyla açıkladım. Burada açıklanması gereken bir paradoks olarak şu sorulabilir, müritler Nakşiliğin geleneksel entelektüel felsefi arkaplanından uzaklaşmışlar bulgusuyla şehir kökenli eğitimli insanlardan oluşma bulgusu aynı anda nasıl açıklanabilir? Bunun son derece yalın bir cevabı çalışmanın bütünü içinde ortaya çıktı. Mevcut Nakşi müritleri bu ülkenin eğitim kademelerinde ciddi anlamda kendilerini geliştirmişler fakat dini bilgilenmeleri ya da dini bilgi kaynakları açısından pozitif eğitim süreçlerine denk düşen bir eğitim olgusundan uzaktadırlar. Son derece çarpıcı bir şekilde ortaya çıkan bir diğer önemli bulgu ise, imam hatip Lisesi mezunlarının Nakşibendi Tarikati'ne mensup müritler arasında az olması. Bu anlamda Nakşiliğe yönelim, pozitif eğitim süreçlerinden geçmiş, seküler dünyanın insanı yabancılaştıran atmosferine maruz kalmış, insanların dini hayatına ilişkin bir boşluğu doldurma çabası olarak gözükmektedir.

İmam-hatipler konusu yanlış bağlamda tartışılıyor

Türkiye'de imam-hatipler politik zeminde tartışılması gereken bir konu olmanın ötesinde eğitim uzmanları ve entelektüellerin tartışma zeminine icra edilmeliydi. İmam hatiplere sahip çıkanlarla kapatılmasını isteyenlerin çok ilginçtir ki buluştukları bir ortak payda olduğunu düşünüyorum, o da yeterince tanımama olgusudur. Türkiyede imam hatiplerin açık kalmasını savunan politikacılar bunu tamamen geleneksel anlamda devam eden bir yapının bozulmaması olarak algılamaktadırlar. Kapatılsın diyenler imam hatip eğitimini CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol'un deyimiyle skolastik eğitimin merkezi olarak görmektedirler. CHP'li entelektüeller Türkiye'deki toplumsal yapıya ilişkin ciddi bilgi eksiklikleri içinde gözükmektedirler. Açıkça ifade etmeliyiz ki, TC devletini kuran bir siyasal kadronun devamı olarak gözüken CHP bugün geçmişin o ihtişamlı ve yaratıcı deviniminden ve enerjisinden uzak gözüküyor. CHP bir türlü kendi entelektüel dönüşümünü sağlama gayreti içerisine girememekte, bunun yerine kongre tartışmalarıyla, kurultay bozgunlarıyla, başkanlık yapısına ilişkin parti içi eleştirilerle tüm enerjisini tüketmeye kararlı gözükmektedir. Bu hiçbir CHP'linin kabul edemeyeceği bir durumdur. Türkiyede cumhuriyetin ve bağımsızlığımızın meşalesi anlamına gelen bir siyasal partinin bu kadar tarih dışı ve sosyoloji dışı bir alana itilmeye hakkı olduğunu düşünemiyorum. Çünkü CHP'in aidiyet duygusu her entelektüelin zihin dünyasında bir parça yer bulan bir realiteler bütünü haline gelirken bugün CHP'nin ortaya koyduğu tutum aslında gerçek bir skolastik refleks olarak gözüküyor. CHP Türkiyede sivil demokrasinin, toplumsal yararcılığın ve keşfetme duygusunun anahtarı olmalıdır. Önemle ifade etmeliyiz ki Türkiyede yeni toplumsal sınıflar ve entelektüeller CHP'ye ilgi duymuyorlar ve CHP'nin siyasal mesajlarından heyacan duymuyorlar. Yeniden topluma dönmek, Türkiye'de değişim olgusunun sınırlarına ilişkin saptamalarda bulunmak CHP'li aydınlar ve siyasetçilerin bu ülkeye bir borcudur.
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Dr. Çakmak'ın Nakşibendi müritlerle yaptığı ankete katılanların yüzde 61.6'sı "ruh terbiyesini gerçekleştirmek", yüzde 21.9'u "şeyhin manevi gözetimine girmek", yüzde 16.6'sı ise "İslam'ı daha nezih ve samimi yaşamak" amacıyla tarikate girdiklerini ifade ediyor.

İletilerin çoğunda Türkçe karakter problemi var. Düzeltilmesi mümkün mü?
 
Üst