Nakşî Meşâyıhında “Ehl-i Sünnet” Hassasiyeti

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
naksi-mesayihinda-ehl-i-sunnet-hassasiyeti.jpeg



Nakşibendî Meşâyıhı, Sünnet-i Seniyye’ye ittiba hususunda her zaman dikkatli ve tavizsiz davranmış ve bu sebeple, hayatları ve sözleri bu ittibanın tesiri ile teşekkül etmiştir. Onlar tasavvuf yolunda ilerlerken her zaman Ehl-i Sünnet anlayışını kendilerine rehber edinmiş ve sünnete muhalefet etmekten son derece imtina etmişlerdir. Ulema içinde bu tarîkatın meşhur olması ve birçok ilim sahibi zatın intisap etmesi ile bu hassasiyet hiçbir zaman kaybolmamıştır.
Reşahât sahibi, Mevlânâ Ali bin Hüseyin Safiyuddîn (Kuddise Sirruhû) ile Nakşi Meşayıhı büyüklerinden Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri (Kuddise Sirruhû) arasında geçen konuşmalar, bu konudaki hassasiyet hakkında mühim bir delil olarak zikredilebilir:
Hoca hazretleri:
— Neredensin?
— Sebzevâr’da doğdum, fakat Heri’de büyüdüm.
— Senin doğduğun yere dair bir hikâye anlattılar…
Sebzevârlı bir sünnî bir duvarın kenarında oturuyormuş. Duvarın tepesinde de bir Râfızî… Başını kaldırınca ne görsün? Bir râfızî, iki büyük sahâbînin, Hazreti Ebûbekr (Radıyallâhu Anh) ve Ömer (Radıyallâhu Anh)ın mübarek isimlerini ayağının tabanına yazmış değil mi? Maksadı hakaret.
Sünnî, bu manzaradan fevkalâde müteessir olmuş ve bıçağını çıkardığı gibi Râfızînin tabanına saplamış… Râfızî basmış çığlığı… Avaz avaz bağırmaya başlamış. “Koşun, dostlar, bu sünnî beni bıçaklıyor!” Râfızîler üşüşmüş ve sünnîyi parçalamak üzere kıskıvrak yakalamışlar… Sünnî bakmış ki, kurtuluş imkânı yok, parçalanacak; şöyle bir hileye başvurmuş: “Bir dakika durun da size işin gerçeğini anlatayım!” deyince durmuşlar. Demiş ki: “Bu duvar dibinde dinleniyordum. Başımın üzerinde bir temas duydum. Kafamı kaldırınca gördüm ki, o isimleri başımın üstüne koymak istiyorlar. Halbuki ben de sizdenim ve başımın üstünde elbette o isimlere tahammül edemezdim. Öfkemden onun bir ayak olduğunu bile farkedemedim ve bıçağımı çektiğim gibi başıma inen o şeyi dürttüm. Meğer o da bizim gibi birinin ayağı değil miymiş?
Bunun üzerine adamı bırakmışlar, hattâ elini öperek ihtirama bile lâyık görmüşler. Demek ki, sen, böyle bir şehirdensin!
— Evet efendim!
— Şeyhlerden biri yine Râfızîlerin çoğunluk belirttiği bir yere düşmüş. Yolda, bir sürü Râfızî önlerine çıkıp Hazreti Ebûbekr (Kuddise Sirruhû) hakkında etmedikleri küfür bırakmamışlar. Şeyhin yakınları bunları tepeleyecek olmuş. Müsaade etmemişler. Demişler ki: “Bırakın! Onların bahsettiği Ebubekir, bizim bildiğimiz değildir! Onlar kafalarında mevhum bir Ebubekir icat ederek onu Allah Resûlü (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)in ehl-i beytine düşman gösteriyorlar ve ona çatıyorlar. Böyle bir Ebûbekr mevcut olsaydı biz de ona çatardık!” Râfızîler bunun üzerine hidayete eriyor ve istiğfar ederek şeyhin ellerinden öpüyorlar. Ve Hoca hazretleri Reşahat sahibine soruyorlar:
— Baban kimdir, neyle meşguldür?
— Adı Mevlânâ Hüseyin’dir, vaizdir.
— Kulağıma gelmiş bir isim… Kemâl ve fazilet sahibi bir insan olduğunu işittim, vaazları, aşağı ve yüksek, her sınıfın makbulü imiş.
Şeyh Zeynüddin Hâfî ve Mevlânâ Yakup Çerhî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin üstadı Mevlânâ Şahabeddin Seyaramî (Kuddise Sirruhû) Semerkand’a geldiği zaman kendisinden bir vaaz rica ediliyor. Hâcegân ulularından Mevlânâ Muhammed Attâr Semerkandî (Kuddise Sirruhû) hazretleri de oradadır. Mevlânâ Şahabeddin teklifi kabul ediyor ve minbere çıkmadan eğilip merdivenin eşiğini öpüyor. Mevlânâ Muhammed Attâr (Kuddise Sirruhû) manzarayı görünce hemen kalkıyor ve topluluğu terk edip dışarı çıkıyor. Mevlânâ Şahabeddin bu vaziyeti görünce söze başlamadan minberden iniyor ve onun peşine düşüyor. Onu yakalayıp soruyor: “Bizden ne edepsizlik oldu ki, söz söylememizi beklemeden vaaz meclisimizden çıkıp gittiniz?” Muhterem Zat, cevap olarak şöyle buyurmuş: “Biz devamlı olarak halk içinde bid’at kalmasın diye çalışırken, siz, minbere çıkarken eşik öpmek bid’atini nereden peydahladınız, hangi kitapta ve sünnette gördünüz? Eski imamlardan bunu kimler yapmıştır? Sizin gibi ilim ehlinden böyle bir hareket zuhur edecek olursa; bir vaaz meclisinde nasıl bulunabiliriz?
Mevlâ Te‘âlâ bizleri, o büyük velîlerin hassasiyetinden hissedâr eylesin!
 
Üst