"Mûtû Kable En Temûtû ya’ni Ölmezden önce ölünüz" kudsi hadisini açalım

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
"Mûtû Kable En Temûtû ya’ni Ölmezden önce ölünüz" kudsi hadisini açalım

Değerli kardeşlerim;
Burada bulunmamızın bir nedenide herkesin fikirlerini sergilediği, dilinin döndüğünce, nasibi nispetinde, bir şeyler paylaşmak değilmi. Buyrun bir sohbet başlatalım belki birilerini aydınlatır birllerinin uyanmasına hep birlikte vesile oluruz ne dersiniz.

Emir sultan ne güzel söylemiş;

Açılmış dükkanlar kurulmuş pazar.
Canlar mezad olmuş dellalda gezer.
Oturmuş ümmetin beratın yazar.
Cevahir bahş eden dükkanı buldum.

Tasavvufun lügat manası; saflaşmak, pürüz bırakmamaktır. Tasavvuf; esasen, benlikte bulunmamaktır. “Ben” dememek, kendindeki varlığın, benliğin sahibinin Allah olduğunu yakinen bilmek ve bununla meşgul olmaktır.

Fena makamı; yokluk mertebesine gitmek, yok olmak, Hakta yok olmak, Hakk’ta var olmaktır. Şimdi, “ben yokum” desem, insan güler. Nasıl yokluk? Bu, manevi bir zevk işidir. Yani, kendisinin zannettiği şeyleri, kendisinde olan şeylerin Hakk’tan olduğunu bilmektir. Tepeden tırnağa varıncaya kadar hepsine biz vücud diyoruz ya… Bu vücudda ne var? Bir dış görünüş, bir de iç görünüş…. Dışarıda olana zahir, içeride olana ise batın diyoruz. Gerek zahirde gerekse batında ne varsa hepsi Cenabı Allah’ındır. Allah; hem zahirdir, hem batındır. Hem evveldir, hem ahirdir. her şeyin bir cismi, ismi, resmi var. Şunun adı “bardak” , öbürününki “masa”, diğerinin ki de “radyo” … Bunların hepsinin özü, Cenabı Hakk tarafından yaratılmış ve yapılmıştır. Kendiliğinden olan bir şey yok. Tevhid-i Ef’al makamı bunu izah eder. Ef’al; Arapça bir kelimedir. Hareket ve sükünu ifade eder. Bir şey ya durur yada hareket eder. Duranı durduran, hareketi hareket ettiren Allah’tır. O’ndan başka fail yoktur. Lailaheillallah makamının birinde bu söylenir. “Allah’tan başka fail yoktur” Mef’ul; iş demektir. Hareketi, işi yapan Allah’tır. Allah; oynattırmazsa bu el oynayamaz yazamaz ; o söyletmezse, bu dil söyleyemez. Bütün işleri yapan O’dur. Bir ismi de “Hâlık” tır. Yani, yaratıcıdır.

Diğer bir makam da “La mevsufe illallah” (Allah’tan başka mevsuf yok) Bütün sıfatları yaratan Allah’tır. Hayat, ilim, irade, semii, basar, kelam.. Bunların her birisi bir sıfattır.

Üçüncü makam ise “La mevcudüllillah” (Allah’tan başka mevcut yok)insan, melek, hayvan, taş, toprak…. Her şeyi mevcut eden, var Allah’tır. Bu söylediğimiz üç makam Fena Makamları’dır.

"la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim" yani türkçesiyle
la havle: güç yoktur
vela kuvvete: ve kuvvet yoktur
illa: ancak
aliy * : yüce
azim: azametli

"yüce ve azametli olan allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur"
anlamına gelir. genelde dilimizden düşürmeyiz. düşürmeyizde hemen akabinde sanki biz söylememişiz gibi şunu yaptım bunu yaptım diye başlarız konuşmaya farkında olmadan
İncecik bir yol. Hani, sırat köprüsüne “kıldan ince, kılıçtan keskin” derler ya … Öyle bir yol… Öyle bir yoldan geçeceksin, gideceksin de Allah’a vasıl olacaksın. Vuslat… Nereye vuslat? Kendine… Sen aradığını kendinde bulacaksın. Dışarıda aramaya lüzum yok. Kendin olgunlaşacaksın, ne ararsan kendinde bulacaksın. Başka türlü ilmi yok…. Başka türlü zevki yok…. Peygamber Efendimiz; “Ölmeden önce ölünüz” buyuruyor. Ölmeden önce nasıl öleceksin? Ölmeden önce Rabbini bileceksin. İnsan; hep başkasıyla meşgul, hep cihanla meşgul… Halbuki, kendisiyle birlikte bütün cihan zerreden küreye her şey Allah’ın yed-i kudretinde, başıboş hiçbir şey yok. İnsanlar “Ben yaptım” diyor.

Esas olan; Hak ve hakikat bulmaktır. Hak ve hakikat birdir. Bugün, bir buçuk milyar insan Müslüman. Bunların içinde ehl-i hakikat dediğimiz kişiler çok ender.

Evet sonuç olarak bu üç makama yani fena makamlarına ererek, sende ve senin olduğunu bildiğin Allahı efalini sıfatını zatını sahibine teslim ettikten sonra hakla hak olduktan sonra senin olarak bildiklerini hakka teslim ettikten sonra sende ne kalır ki ? İŞTE ÖLMEZDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ...
Yani dahada açığı "Sen çekilirsen aradan. Sadece kalır YARADAN" acizane böyle zevk ettim
HAKLA KALIN HAKİKATLE KALIN.
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
valla bu konu beni aşar. :thinking:
 

&Ta-Ha&

Doçent
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Web sitesi
hayattanizler.spaces.live.com
çok zevkli bir yazı gecenin bu saatinde ilaç gibi geldi...derinlere daldırıyor insanı sağolasın kardeşim...fena olmak...yok olmak...varlık davasından vazgeçmek...
 

&Ta-Ha&

Doçent
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Web sitesi
hayattanizler.spaces.live.com
Ölmeden Evvel Ölünüz

Bir hadistir desek kifayet eder mi bilmem. Fakat şöyle yapalım, efradını cami ağyarını mani tarifince birkaç kelam edelim bu mukaddes cümle için, hem esraflıca ve etraflıca da düşünmüş, silkelenmiş, toprağı üstümüzden atmış oluruz bakarsınız..

Muhaddis değiliz fakat içimde hep bir yerlerde insanların en büyüğü, en şereflisi, en mukaddesi olan levlake levlak lema halaktul eflak sırrının mazharı peygamber efendimiz Hz. Muhammed'e edilmiş haksızlığı nacizane tayip etme adına birkaç kelam ile başlayalım. Dört bir yanda Konfucyus, Socrates, Platon, Aristo, Lao Tse gibi filozofların, bilginlerin, dâhilerin tekellümatları ilertutarı sarmışken, böyle bir hadis nasıl olur da her bir köşeye, hem bir yakaya, her bir gözlük camına iliştirilmez, anlamak mümkün değildir. Öyle büyük bir hadistir ki, hakikaten lisan bir nebze kifayet etmez.
Hani tek kelime ile edebi sanatlar yapılırken şu üç kelimeyle neler yapılmıştır. Ne demektir efendim ölmeden evvel, ölüm kelimesinin esrarına henüz her kul mazhar olamamışken bu hadisin mana algılayıcılığını yapmak, mümkün müdür? Ölüm, bir nihayet midir, yoksa bir mebde mi?.. Yunan filozofları bunları düşünedururken, seneler evvel günlük hayata damgasını vuracak, şekil şemal, gidişat, felsefe ve yaşantı adına birçok oturmuş taşı yerinden sökebilecek bu cümle türetilmiş ve "O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" ayeti gibi damgasını vurdurmuştur.

Evet efendim. Diyor ki, al kardeşim başını ellerinin arasına. Sor bakalım kendine, nereden geliyorsun, sor bakalım necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, öyle bir hakikat verilmiş ki ey kul eline, öyle aydınlık bir gerçek ki, Nietzsche'nin sürekli bahsettiği hakikat kuşu yine ellerinde öterken, ölüm meleği elbet enseni yakalayacakken, bugün, yarın, bir zaman sonra, yani küllü nefsin zaikatul mevt damgasını yemişken, dur bir hele, sakın dur, bak bakalım neler oluyor şu hayatta. Avuçlarından çıkartmadan başını, devekuşu misali bedenini düşün, yere bak, toprağa, toprağa yani kendine, geldigin yere bak. Sonra kim olduğunu düşün, gözlerinin önüne bir perde açılsın, vizyonda kendini seyret, ettiğin cümlelerin hesabını düşün, arkasında yüce yaradanın karşısına çıktığında suratını karartacak kaç cümle etmişsin, kaç fiiliyatın altında imzan var, kimin hakkına riayet etmemişsin, kimlerin kalb kırıklıkları sayende yerle bir yerde durmakta, cam kırıklıkları suretinde nelerin, nerelerin, nedenlerin, kimlerin, hangilerin yansımakta, toprağa girerken, toprak üstüne atılırken, sevdiğin, annen, dostların, eşrafın, ahbabların etrafında sana yaşlı gözlerle bakarken, beyaz bir kefenle toprakla bir olmazdan az evvel, dokuz tahta altında hocaefendinin telkinlerini duymadan, sorgu melekleri henüz kabir azabı neymiş sana tattırmadan, yani, hülasa, öldüğünü bilirken gerisin geriye bu zaman kavramında bir yerlere gidip düzeltecek anlar aramayacağını mı sanarsın?

Hadi, girdin toprağın altına, gözlerin açık olsun, ellerini, dilini, nefesini, ayaklarını, oranı buranı kıpırdatamadığını farzet, bak şöyle bir üstüne, tahtalar, kahverengi toprak, ışık yok, nûr yok, güneş yok, hava yok, sevgili yok, aile, para, saltanat, araba, metihler, yergiler, makam koltuğu v.s. yok, bedenin bitmekteyken, sorgu meleklerini de es geçerek, o yüce mevlânın huzuruna geldiğini düşün, ey kûl, bak neler ettiğine, bak şu yaptığına, neden yaptın, dendiğinde, pişmanım efendim, deseniz, son pişmanlık fayda etmez, bilmez misin? Sana bunları verdik, sen ne halt ettin dendiğinde yüzündeki karalığı, pis kokuları, utancı nasıl tarif ediyor, bilir misin?

Her şey öyle rezaletin encamına ermeden dur diyor bu cümle, dur ey insan, dur ey aciz yaratık, dur biraz, bak etrafına, neleri yanlış yapıyorum diye o nûr, o büyük referans, o muhteşem ışık kaynağına tut aldığın raporu, röntgen neticeni oku, okut. Yarımda muhtaçsın bir düşün. Böyle durmak, böyle saf, böyle vazifesiz, böyle aptalca yanlışlıklara gülümseyerek tahammül etmek ne kadar dogrudur, ey insan! diyor bu hadis.
Şimdi anlaşılıyor bir nebze, ölmeden evvel, evet, ölüm şayet insana yaşarken geldiyse, ne acıdır, ne kötüdür. Summun bukmun umya'nın karşısında duruyorsanız bir de, ağlamaklı olmaz mısınız. Hemen elinizi kaldırın yüzünüzden, diyor hadis, ölüm gelmemişse size, siz gidin, ölüme idmanlı olun, azrailinize gülümseyen bir ahvale bürünün, ki çalışmadığı imtihan korkusu yaşayan bir talebe gibi anınızı kahır ve bela içinde geçirmeyesiniz. Evet, pişmanlık diz boyudur. Yanlışlarınız pis bir namlu ucunda size en pusatsız anınızda gelip tükürülecektir, ki Allah'ın adaleti kavidir, ganidir ve kusursuzdur. Bilin diyor hadis, bilin, kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette. Şimdi kalkmanın vaktidir. Gün ağarmaya yüz tutmuştur. Gecenin en karanlık anıdır gündüze en yakın zaman. Yaz mevsiminde dahi en soguk an güneşin doğuş anıdır. Yanmalar, üşümeyle baş gösterir. Bilin diyor, ölün bir, ölün, ölün ki haşrınız rahat olsun, büründüğünüz kefenleriniz kadar ak, yaratıldığınız andaki kadar bebeksi günahsız olun. Silkinin ey insanoğlu, ağlayın halinize, bu kadar aptal olmamalısınız, ki siz dünyanın en şerefli, en akıllı ve en üstün mahlukusunuz. Bile bile lades yakışmaz sana ey insan. Haydi, şimdi silkinmenin vaktidir, kalkın artık kabirlerinizden. Nûru görün, güneş apaydın, önüne gelen bulutlara bir israfil olup sur borusunu öttürün, ki dağılsın kara ve gri bulutlar, gören göze gün ışımıştır. Kalkın ve ölüm kokan bu hayatınızı, meyyit-i muhareke sıfatından arılandırın. Timsalinizi seyredip akıllanın. Çünkü siz buna değersiniz.

Nevi Ceride | ekabir külliyatı »
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Ta-ha kardeşim teşekkür ederim. "nereden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş" diyor yunus. cennet, cehennem. huriler, ölüm, azap , aşk, sevgi hepsi burda değilmi esasında ne istediğine bağlı herkes kendi cennetini cehennemini kendi yaratıyor. ne diyor bir şarkıda "sensiz cennet bile bana cehennem sayılır." yada yine yunus; "cennet cennet dedikleri üç beş huri birde kapı sen dileyene ver onları bana seni gerek seni" diyor seç beyen al .
HAKLA KALIN AŞKLA KALIN... :friends:
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Melami abi..:shake2[1]:

Bu üç meratipFena meratipleridir..Efal sıfat ZAT..verilecek..ve bir sonraki derstede CEM edilip...daha sonraki ................makamdada DİRİLİNECEK..ve......................makamındada KUL olunup..farkta Furkanda ..HALK içinde HAKÇA yaşanacak...kaldı bi son makam(makam dediğimize bakmayın..bu makamlarda salik teberrüken vardır..Makamların tek sahibi vardır..Muhammed Mustafa Efendimiz..)......................makamındada fazla bırakmazlar..ya tebliğ ve irşada izin çıkar..yada SEYR devam eder..

Sohpet güzel..fakat HAL de gerekir..şunuda unutmayın,HAL insanı öyle bir yere getirirki..sohpet artık HAL zevkini geçer..salik artık kendi kuyusundan kendi suyunu çıkartmıştır..ve bu suyu akıtması gerekir..nereye..işte ya buraya yazarak..yada yakın gördüklerine çevresinde dost gördüklerine anlatmak suretiyle...ehhhhhhhh bide anlayışlı..içinde istek olan bi Muhatap bulabilirse...değme keyfine onların...ne dersin,Melami abi..:)
HU..
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
bu ne güzel bir topic... eyvallah melami Efendi ve dayı efendi...
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Sevgili dayı abi o zaman daha küçücükten beri hep duyarı söyleriz "Allahın hakkı üçtür" diye bu söylediğiniz olsa gerek anlamı öyle değilmi. Bu haklar allahın ise bize geçici olarak emanet verilmiş demek oluyor. Bu hakları sağlığımızda bu dünyada sahibine teslim edip emanete hiyanet etmiyor ise eşrefi mahlukluktan ademiyete yolculuk mu başlıyor ?:thinking:

Dayı abi Yegen abi teşekkür ederim aydınlattınız..

Bu GÜN SOHBET BİZİM OLDU BİZE BİZİM DİYEN GELSİN
BU AŞK ZEHRİN SEVE SEVE, İÇÜ BENİ YUDEN GELSİN.
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Melami abi..bu üç Efal...Sıfat ve ZAT...işte bunları bizim sanıyoruz..ve gasp ediyoruz..BEN yaptım..BEN gördüm..duydum..BEN bilirim..işte bu üç ..

Fakat bu üç teslim ediliyor...lakin..bi üst basamaktada tekrar geri veriliyor...deniyorki...hadi şimdi al..Efalin kimin olduğunu bildin...Sıfatlar kiminmiş anladın..eh ZAT,ınıda İdrak ettin..artık ne sen kaldın ne bişey..şimdi senden işleyen''O''..duyan ''O''..ZAT,ın zaten Muhterem oldu...hani derler ya ZATIMUHTEREM diye kibar insanlar karşısındaki lere..işte sen oldun adeta ''O''..hadi şimdi HALKIN içinde..dağda ormanda..mağrada değil..HALKIN içinde HAK gibi yaşa..kolay gelsin derviş derler bide..sonra hadi yaşa...kolaysa
 

Ebu Huzeyfe

Asistan
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
450
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Web sitesi
www.misakonline.com
Bir kere başlık tam anlamıyla rezalet!

1. Böyle bir hadis yok!

2. Olsaydı bile kutsi hadis olamazdı.

Yazının içeriğini okumaya bile gerek sanırım!
 

noktacı

Üye
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
"İhtiyar-i mevt edenler nur ile defn oldular"
İhtiyar-i demek isteyerek zorlama olmadan, azrail canı almadan , sen vucudun sıfatın fillerin ruhun Allah'ın olduğunu anlayıp ona iade ettiğinde ,o zaman Hak senden ancak razı olur. Allah' a verdiğin sozu yerine getirmiş olursun boylece.O noktaya kadar herkes bunu anlamaya mecburdur. Ordan sonrası aşk işidir , ehl-i ne anlatılır ancak.
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Noktacı kardeşim..eywallah..HU..

O noktadan sonrası AŞK..ancak Ehli anlayacak:shake2[1]:

HU..
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
ilim bir nokta idi cahiller O'nu çoğalttı...

cahillikten kurtulmak tüm ilmi tek bir noktada toplamaktır.. o nokta da Aşktır zaten tüm ilimler Aşktan gelmiştir...

aşk imamdır bize gönül cemaat
kıblemiz dost yüzüdür daim salat

kişinin Benim dediği her davranış aslında şirktir.. mesela bir kişi Allaha ortak koşmamak için çok çabalamış mahşer günü çıkmış Rabbin divanına Allah ona şu gün miden ağrımıştı da o ağrıyı yoğurttan bilmiştin demiş..

yoğurda mevcudiyet vermek mevcut olana ortak koşmaktır..

bu yazılanları da mevcut olandan Allahtan bilmektir ortak koşmamak he yegen yazdım diyorsa kendini mevcut sanıyordur .. ve kendi efallerimizin ve sıfatlarımızın hangi mevcut olsandan geldiğini idrak etmektir.. ve idrak ettiğimiz gerçeğe teslim olmakdır teslimiyet islamiyet..
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
hepinize teşekkür ederim.benim gibi cahilleri aydınlattığınız için.:shake2[1]:
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Noktacı.aşk-er, dayı ,yegen teşekkür ederim. kusura kalmayın geç kaldık. güller dökülmüş gördüğümüz kadarıyla aldık kabul ettik. dikenlerde var. sadece gül bahçesi değil ya olacak tabii. Biz o bahçeyi gülüyle dikeniyle böceğiyle sevdik.

Çağır Allah'ı seste
Allah de her nefeste
Can bülbülü kafeste
Ötmeyince şad olmaz
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Çocukken bişey gözlemlemiştik..bakardım gargalar akşam oldumu hep beraber..aralarında hiç başka kuş olmazdı..mesela hiç güvercin görmezdim aralarında..sonra İbrahim abinin güvercinler uçardı balkondan..onlarında aralarında hiç garga görmezdim..şimdi görüyorum bu farkı..hayatın içerisinde insanlarda..esmaları tutanlar ve İÇlerinde yaklaşık aynı duyguları..hissedişleri..ve bunlara bağlı yaşantıları benzeşenler,bir arada olmaktan birbirlerini dinlemekten ve görmekten ZEVK alıyorlar..ve bunun neticesinde bir arada yaşıyorlar..:eek:fftp:..bu haller SANAL alemdede farklı değil..şekil 1a da görüldüğü gibi...:shake2[1]:..melami abi..:D..mektubumuzu okursun inşallah:D
 

melami

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
238
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İSTANBUL
Dayıcığım bu alemde her şey yerli yerinde. Önceleri düşünürdüm niye allah dillerimizi aynı yaratmadı. tüm dünya insanları birbiri ile konuşsun birbirinin söylediklerini anlasın. Sonradan anlamaya başladımki aynı dili konuşanlar bile anlamıyor birbirini. daha sonraları lütfetti kuş dilini öğretti. Şİmdi kerkesle konuşuyoruz. ama kuş dilin bilenler duyuyor anlıyor söylediklerimizi.

Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var süleymandan içeri.
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Bizim İÇ,imizdeki sesi sizin İÇ,inizdeki kulak duyuyor..bu öyle bir ses ki..İÇ,erden söylenip sadece ,İÇ,erden duyuluyor..dışarıda kalanlara duyurulmuyor...

Eywallah..HU..
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
sevgili melami dostlarım

sevgili melami dostlarım sitede bu güzel atışmalarınızı yakinen takip etmeye başladım.okudukça beni bu okyanusun derinliklerine alıp götürüyorsunuz.yalnız gözden kaçan bir husus var;
bu konuya Yunus Emre hz.lerin bir beyitiyle cevap vereyim:

Kadılar müftüler cümle geldiler
Kitapları hep bir yere koydular
Sen bu ilmi kimden aldın dediler
Bir kamîl mürşide varmasan olmaz


burda anlatmak istediğim bu bahsedilen meratip ve makamlar mutlak bir mürşidi kamîl ile gerçekleşir.çünkü tevhid edilen efâl tevhid edilen sıfat ve tevhid edilen zât bizlere zaten tevhid edilmiş haliyle verilir.bizlere düşen görev sadece ve sadece müşahade etmektir.bu 3 meratipte kişi bizler yokuz ki çünkü el el üstü gelmeden önce bir gölge gibi dolaşırdık.bu meratipler bizim gölgemizi yok edip gerçek vahdeti vücudun şahidliği ile şereflendirir
 
Üst