Mutluluğa giden yol...

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88
Mutluluğa giden yol…

Mutluluk kendiliğinden gelen bir şey değildir. Ancak bir kısım sebeplerle gelir. Bu sebepler pozitif vasıtalar olmalıdır. Çünkü güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen güzel görür.
Karısıyla tartışan genç adam, işine gitmek üzere evden ayrıldı, düştü yola. Biraz yürüdükten sonra cadde kenarında, elini açmış dilenen bir adama rastladı. Adam elini buna da uzattı, para istedi. Adamın yüzüne, sert, sert baktı. Adam orta yaşlı biriydi. Görünüşte hiç de dilenciye bezemiyordu. Eli yüzü düzgün sağlıklı görünüyordu. “Her haliyle iyi görünen adam dileniyor. Belki de benden zengindir” diye düşündü. Bu yüzden canı sıkılan genç adam iyice sinirlenmişti.
-Ne istiyorsun, aç mısın? diye sordu.
-Hayır. Çikolata parası istiyorum.
Genç adamın kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Esprili bir tarzda cevap veren dilenciye ilk defa rastlamıştı.
-Ne demek! Sen ekmek bulamayınca çikolata mı yersin?
- Hayır. Ekmek bulamadığım zaman daha ziyade bulgur plavı yerim. Onu da bulamazsam aç yatarım. Genç adam; dilencinin ciddi konuşup konuşmadığını anlayamadı.
-Bugün doydun da üstüne canın tatlı mı istedi?
-Bey efendi, fakirin canı olmaz ki tatlı istesin.
-Arkadaş, sen kamera şakası mı yapıyorsun, yoksa işi olmayan hokkabaz mısın?
- Hayır, hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün evlenme yıldönümüm. Karıma çikolata alacağım.
-Benim bildiğim böyle günlerde pasta vesaire alınır.
-Bey efendi, onlar zengin işi. Otuz beş yıllık evliyim. Şimdiye kadar hiç pasta almadım. Ama evliliğimizin her yıl dönümünde bir çikolata götürdüm. Karım çikolataya alıştı, onu çok sever.
Dilencinin söyledikleri genç adamın dikkatini çekti, kafası karıştı ve düşünmeye başladı.
-Şimdi senin cebinde bir çikolata parası yok mu?
- Evet, yok ağabey. İnanmıyorsan işte bak. Aha, üstümde bunlardan başka bir şey yok; diyerek ceplerini boşalttı. Kimliğinden başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim-gücüm yok. İş bulursam günlük çalışır, günlük yerim. Aksilik bu ya bugün iş bulamadım. Genç adam dilenciye:
-Gel, şöyle biraz konuşalım, diyerek bir kenara oturdular.
-Yok, mu senin eşin dostun, borç alacak akraban?
-Garibin akrabaları da garip olur beyim. Herkes kendi karnını doyurmakla meşgul.
-Karını dilenecek kadar çok mu seviyorsun?
-Hem de nasıl! Otuz beş yılımı aydınlattı benim.
-Vay beee..aşka bak! Hem de otuz beş yıl devam eden bir aşk!
- Aşkın ömrü birkaç bahar diyorlardı. Senin ki çok uzun sürmüş.
-Doğru söylersin. Yıllar geçtikçe sevgimiz arttı.
-Peki, sence mutluluğun sırrı nedir? Anlattıklarına göre sen mutluluğun sırrını bulmuşsun.
-Benim tahsilim yok. İlkokulu bile bitirmedim. Öyle sırdan, formülden falan da anlamam.
- Ben de sevdiğim kızla evlendim, beş yıllık evliyim fakat mutlu değilim. Her gün kavga ediyoruz. Daha biraz önce kapıyı çarpıp çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz gücümüz, paramız, pulumuz, her şeyimiz var. Fakat mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok ama mutlusun. Seni mutlu eden yokluk, beni mutsuz eden varlık mı acaba?
- Hayır, benim hiçbir şeyim yok değil. Benim her şeyim karım! O benim sevgilim, eşim, aşım, ekmeğim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insan. Şu fani dünyada, evin, araban, işin, aşın, katın, yatın, uçağın, kasalar dolusu paran- pulun, olmuş; mutlu, huzurlu, hür ve emniyette olmamışsan bunların ne kıymeti var ki?
-Senin söylediklerinin çoğu bende var. Buna rağmen karım her şeyden şikâyet ediyor. Bir de fakir olsaydım kim bilir neler olurdu.
-Beyim, insanın gözü gönlü aç olunca hiçbir şeyle tatmin olmaz. Gözün doyması kanaatledir. Gönlün doyması sevgiyledir. Altın tasın, kan kusana faydası olmaz. Sen, kadını anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğundan, arabadan, maldan-mülkten, her istediğini aldığından, giydiğinden her gün çeşit çeşit yediğinden mutlu olmaz. Bütün bunların yanında; kadın kocasından sevgi ister sevgi. İnsan, kuzu değildir. Karnı doyunca yatıp geviş getirsin. İnsan en yüksek donanımda yaratılmış. Kuzunun da beyni var insanın da. Ama insanın beyni kuzununkinden farklıdır. İnsan sahip olduğu sıfatların isteklerine cevap bulmak ve vermek zorundadır. Beynimiz bilgiyle, gönlümüz sevgiyle, dolmak ve doymak ister. Kalbimiz Yaratıcıyla buluşmak ve Onunla mutmain olmak ister. Yaratan her şeyi çift yaratmış, birbirine zıt yaratmış. Sevgi üzerine yaratmış. Dünya-ahiret, cennet-cehennem, sevgi-nefret, acı-tatlı. Hakeza bu örnekler alabildiğine çoğaltılabilir. İnsan, cinsindeki erkek ve dişinin birbirine karşı olan temayülleri bütün canlılarda vardır. Bu temayül sebebiyle her cins kendi cinsini devam ettirir. İnsan akıl ve şuur sahibi olduğu için bu temayülü sevgi vasıtasıyla kullanır. Kanatsız kuş olmayacağı gibi sevgisiz de hayat olmaz! Mutluluk menziline sevgi kanatlarıyla uçarak varılır.
- Senin mutluluğun sırrı bu mu?
-Evet! Benin mutluluğumun sırrı, formülü bunlar ve bu anlayışlardır. Karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona; benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da mutlu oluyor.
-Bir kadına değerli olduğu nasıl hissettirilir?
-Sevgi evrenseldir. Her kadının içinde devamlı yaşayan küçük bir kız vardır. Küçük kızlar hep sevilmek, beğenilmek ve ilgi görmek isterler. Güzel ve sevecen olduklarını hep duymak isterler. İltifat ve mükâfata doymazlar.
-Haklısın. Benim de dört yaşında bir kızım var. Her gün eve gelince sorar: “Babacığım beni seviyor musun? Ne kadar seviyorsun? Ben de; “seni çok seviyorum” der, kollarımı açar, işte bu kadar derim. Elbiselerini değiştirdiği zaman; “güzel olmuş mu” diye sorar. Ben de çok güzel olmuşsun, dünyanın en güzel kızı sensin. Sen benim prensesimsin, deyince sevinçten, göklere uçar.
- İşte gördün mü? Kadının içindeki küçük kızı da öyle seveceksin ve sevdiğini söyleyeceksin. Ben elli yaşındaki karıma her gün böyle davrandım. Allah ömür verdikçe de böyle davranmaya devam edeceğim. Ona bebeğim, hayatım, prensesim demekten geri durmayacağım. Onun mutluluğu benim mutluluğum olacak. Benden bunları duydukça ve iyi muamelelerimi gördükçe bana olan sevgisi her gün artacak. Ve beni kanat çırpar gibi karşılayacak. Zenginlik-fakirlik nedir ki? Bir kıvılcımla her şey yanar gider, yıllar yüz güzelliğini siler gider. Sel gelir, yel gelir, neyin var, neyin yok alır götürür. Deprem gelir, mal gider, can gider. Elbette hayat, ihtimaller, varsayımlar, tahminler üzerine kurulmaz. Ama bunlar da birer vaka. Sevgiyi hayatın merkezine almak, şükür, fikir ve kanaatle Yaratana yakın olmak mutlu olmanın şartlarındandır.
-Sen karınla hiç kavga etmez misin?
-Kavgasız bir hayat olmaz. Hem insan olacaksın hem de kavgasız, tartışmasız bir hayat yaşayacaksın? İnsanın fıtratında olan her sıfat kullanılır. Bazısı bazılarına ters düşse de. Dedik ya; her şey zıddıyla bilinir. Kıştan sonra bahar gelir. Bahar, hayatın yeniden canlandığı zamandır. Kavganın zıddı sulhtur. Sulhta hayır var, güzellik vardır. Kuş bile daldan dala konarken mutluluk duyar. Çiftler de kavga dalından sulh dalına geçtiği zaman mutluluk başlar. Acı ve tuz, ölçülü olursa yemeğe lezzet verir. Gençler; yaşı ilerlemiş ve eşini kaybetmiş insanlarla konuşmalı. Yaşlıların tecrübesi, gençlerin enerjisi ile birleşince bakın ne mutluluklar yeşerecektir. Bugün karanlıkta ayağına takılanları, taş diyerek toplamayanların;” bizden sonra gelenlerin ayağına takılmasın” diye toplayanların eteklerinde, zümrüt olduğunu gördüklerinde nasıl pişmanlık duyacaklarına şahit olabilirsiniz.
13. 04. 2015
Durmuş Göktekin
 
Üst