kilicarslan
Kıdemli Üye
- Katılım
- 14 Mar 2013
- Mesajlar
- 4,054
- Tepkime puanı
- 41
- Puanları
- 0
Cebrci emeviye tepki hareketi:
İslam düşüncesini İki yüz yıl boyunca derinden etkileyen, Ehl-i Sünnet kelamının dahi belli ölçüde varlık sebebi olan Mutezile’nin ortaya çıkışını, ‘Vasıl bizden ayrıldı’ sözüne irca etmek, kanaatimizce pek inandırıcı değildir. Kaldı ki, bu tartışmayla ilgili diğer bazı rivayetlerde Vasıl b. Ata’dan hiç söz edilmemiştir.
Mesela İbnKuteybe’nin (ö.276/889) el-Ma’arif adlı eserinde, Hasan el-Basri’nin meclisinden ayrılanlar, Amr b. Ubeyd (ö.144/761) ve bazı arkadaşları olarak kaydedilmiş;1 ibnDüreyd’in (ö.321/933) el-İştikak’ında ise Hasan el-Basri’nin meclisini terk eden kişinin Amr b. Abdillah et-Temimi (ö.55/675) olduğu belirtilmiştir.
2Esasında, Mutezile’nin ortaya çıkışına zemin hazırlayan en temel faktör, Emevi saltanat rejimidir. Bu noktada, mezhebin ortaya çıkış tarihinin Emevi hanedanının hüküm sürdüğü yıllara rastlaması son derece dikkate değer bir husustur. Meseleye bu tarihsel perspektiften bakılınca, Mutezile, cebr ideolojisini halka empoze etmek suretiyle kendilerine ait tüm gayri meşru icraatları Allah’ın irade ve takdirine bağlamayı ilke edinen ve bu dolayımda insana ait tüm fiillerin Allah’ın takdiriyle gerçekleştiğini, dolayısıyla ümeraya ait her icraatında aslında Allah’ın değişmez takdirinin bir tezahürü olduğunu dikte eden Emevi sultanlarına karşı insanın özgürlüğünü savunan onurlu bir siyasal muhalefet zemininde vücut bulmuştur.
Mutezileyi sapkın fırka ilan etme:
Kuşkusuz Mutezile’yi sapkın bir fırka olarak göstermeyi adeta vecibe olarak telakki eden Sünni müelliflerin başında Ebu Mansur Abdulkahir el-Bağdadi (ö.429/1037) gelmektedir. Bağdadi, hak ve hakikatten sapan bir güruh olarak gördüğü Mutezile’yi yirmi iki fırkaya ayırmış ve bu fırkalardan yirmisinin ehl-i bid’at olduğunu, Haatibiyye ve Himariyye diye bilinen iki fırkanın ise küfre gittiğini belirtmiştir.1
Ehl-i Sünnet ile Mutezile arasındaki gerginliğin zirvede olduğu bir dönemde yaşayan Bağdadi, bu olgusal durumun bir yansıması olarak, görüşlerini ‘sapıklık’,’saçmalık’ ve ‘rezillik’ gibi tahkir edici ifadelerle aktardığı Mutezili fırkalar hakkında epeyce bilgi verdikten sonra, kendisini bu tür sapıklıklara düşmekten muhafaza buyurduğu için Allah’a hamd-ü senada bulunmuştur.
73 fırka hadisesi:
2Ne ki, Sünniler nezdinde mezhepler tarihinin ana kaynaklarından biri olarak kabul edilen el-Fark beyne’lFırak adı eserinde, Allah’ın rızasına, dolayısıyla uhrevi felaha eren tek fırkanın Ehl-i Sünnet’ten ibaret olduğunu ispat etmeye çalışan ve bu çerçevede, ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceğini, biri hariç diğerlerinin cehenneme gireceğini bildiren sıhhati tartışmalı bir hadisten hareketle gerçek sayısı yüzleri aşan fırkaları yetmiş ikiye denk düşürmeyi başaran ve nihayet yetmiş üçüncü fırkayı Ehl-i Sünnet’e, daha doğrusu Eş’ariliğe eşitleyen Bağdadi’nin diğer fırkalara yönelik bu tutumu bizzat Sünni alimler tarafından eleştirilmiştir.
Mesela Fahruddin er-Razi (ö. 606/1209), kendisine karşı saygı hisleri beslediği Bağdadi’nin, muhaliflerine karşı şiddetli bir taassuba sahip olduğunu ve bu yüzden eserinde zikrettiği hemen hiçbir fırkanın görüşlerini objektif bir şekilde aktarmadığını belirtmiştir.Sünni kelam kitaplarında çok sık geçen hilafenli’l-mu’tezile (Mutezile’nin savunduğu tezin aksine) kaydının da işaret ettiği gibi Ehl-i Sünnet kelamının dahi belli ölçüde varlığını Mutezile’ye borçlu olduğu dikkate alınacak olursa, Bağdadi, Malati ve İsferayini gibi Sünni müelliflerin mezkur mülahazalarını insaf ölçülerine sığdırmak pek mümkün değildir.
Mutezilenin mücadelesi:
Kaldı ki Mutezile, dönemin Ortadoğu’sunda yaygın olan Maniheizm, Hermesizm ve aşırı Şiilik (Gulat-ı Şia) gibi gnostik karakterli muhtelif din ve kültürlere mensup İslam düşmanlarının özellikle Kur’an’a yönelik saldırılarını bertaraf etme mücadelesinde en fazla çaba sarf eden mezhep olup sırf bu yönüyle hayırla yâd edilmeye müstehaktır. Bu noktada, Abdulkerim b. Ebi’l Avca, İshak b. Talut ve Nu’man b. Münzir gibi mülhidlerin Kur’an’a dil uzatma girişimlerinin ardından Allah kelamının dil, üslup ve nazım yönünden i’cazını ispat etmek maksadıyla kaleme alınan ve genellikle Meani’l-Kur’an ve Nazmu’l-Kur’an diye isimlendirilen ilk eserlerin Vasıl b. Ata, Ferra (ö.207/822), Cahız (ö.255/869), Ebu Zeyl el-Belhi (ö.322/934) ve İbnu’l-İhşid (ö.326/938) gibi, Mutezili veya Mutezili düşünceye sempati duyan alimlere ait olduğunu hatırlatmakta fayda vardır.
See more at: http://ihvanisafaa.blogspot.de/2014...rumu-mustafa-ozturk.html#sthash.S4jE33JG.dpuf
İslam düşüncesini İki yüz yıl boyunca derinden etkileyen, Ehl-i Sünnet kelamının dahi belli ölçüde varlık sebebi olan Mutezile’nin ortaya çıkışını, ‘Vasıl bizden ayrıldı’ sözüne irca etmek, kanaatimizce pek inandırıcı değildir. Kaldı ki, bu tartışmayla ilgili diğer bazı rivayetlerde Vasıl b. Ata’dan hiç söz edilmemiştir.
Mesela İbnKuteybe’nin (ö.276/889) el-Ma’arif adlı eserinde, Hasan el-Basri’nin meclisinden ayrılanlar, Amr b. Ubeyd (ö.144/761) ve bazı arkadaşları olarak kaydedilmiş;1 ibnDüreyd’in (ö.321/933) el-İştikak’ında ise Hasan el-Basri’nin meclisini terk eden kişinin Amr b. Abdillah et-Temimi (ö.55/675) olduğu belirtilmiştir.
2Esasında, Mutezile’nin ortaya çıkışına zemin hazırlayan en temel faktör, Emevi saltanat rejimidir. Bu noktada, mezhebin ortaya çıkış tarihinin Emevi hanedanının hüküm sürdüğü yıllara rastlaması son derece dikkate değer bir husustur. Meseleye bu tarihsel perspektiften bakılınca, Mutezile, cebr ideolojisini halka empoze etmek suretiyle kendilerine ait tüm gayri meşru icraatları Allah’ın irade ve takdirine bağlamayı ilke edinen ve bu dolayımda insana ait tüm fiillerin Allah’ın takdiriyle gerçekleştiğini, dolayısıyla ümeraya ait her icraatında aslında Allah’ın değişmez takdirinin bir tezahürü olduğunu dikte eden Emevi sultanlarına karşı insanın özgürlüğünü savunan onurlu bir siyasal muhalefet zemininde vücut bulmuştur.
Mutezileyi sapkın fırka ilan etme:
Kuşkusuz Mutezile’yi sapkın bir fırka olarak göstermeyi adeta vecibe olarak telakki eden Sünni müelliflerin başında Ebu Mansur Abdulkahir el-Bağdadi (ö.429/1037) gelmektedir. Bağdadi, hak ve hakikatten sapan bir güruh olarak gördüğü Mutezile’yi yirmi iki fırkaya ayırmış ve bu fırkalardan yirmisinin ehl-i bid’at olduğunu, Haatibiyye ve Himariyye diye bilinen iki fırkanın ise küfre gittiğini belirtmiştir.1
Ehl-i Sünnet ile Mutezile arasındaki gerginliğin zirvede olduğu bir dönemde yaşayan Bağdadi, bu olgusal durumun bir yansıması olarak, görüşlerini ‘sapıklık’,’saçmalık’ ve ‘rezillik’ gibi tahkir edici ifadelerle aktardığı Mutezili fırkalar hakkında epeyce bilgi verdikten sonra, kendisini bu tür sapıklıklara düşmekten muhafaza buyurduğu için Allah’a hamd-ü senada bulunmuştur.
73 fırka hadisesi:
2Ne ki, Sünniler nezdinde mezhepler tarihinin ana kaynaklarından biri olarak kabul edilen el-Fark beyne’lFırak adı eserinde, Allah’ın rızasına, dolayısıyla uhrevi felaha eren tek fırkanın Ehl-i Sünnet’ten ibaret olduğunu ispat etmeye çalışan ve bu çerçevede, ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceğini, biri hariç diğerlerinin cehenneme gireceğini bildiren sıhhati tartışmalı bir hadisten hareketle gerçek sayısı yüzleri aşan fırkaları yetmiş ikiye denk düşürmeyi başaran ve nihayet yetmiş üçüncü fırkayı Ehl-i Sünnet’e, daha doğrusu Eş’ariliğe eşitleyen Bağdadi’nin diğer fırkalara yönelik bu tutumu bizzat Sünni alimler tarafından eleştirilmiştir.
Mesela Fahruddin er-Razi (ö. 606/1209), kendisine karşı saygı hisleri beslediği Bağdadi’nin, muhaliflerine karşı şiddetli bir taassuba sahip olduğunu ve bu yüzden eserinde zikrettiği hemen hiçbir fırkanın görüşlerini objektif bir şekilde aktarmadığını belirtmiştir.Sünni kelam kitaplarında çok sık geçen hilafenli’l-mu’tezile (Mutezile’nin savunduğu tezin aksine) kaydının da işaret ettiği gibi Ehl-i Sünnet kelamının dahi belli ölçüde varlığını Mutezile’ye borçlu olduğu dikkate alınacak olursa, Bağdadi, Malati ve İsferayini gibi Sünni müelliflerin mezkur mülahazalarını insaf ölçülerine sığdırmak pek mümkün değildir.
Mutezilenin mücadelesi:
Kaldı ki Mutezile, dönemin Ortadoğu’sunda yaygın olan Maniheizm, Hermesizm ve aşırı Şiilik (Gulat-ı Şia) gibi gnostik karakterli muhtelif din ve kültürlere mensup İslam düşmanlarının özellikle Kur’an’a yönelik saldırılarını bertaraf etme mücadelesinde en fazla çaba sarf eden mezhep olup sırf bu yönüyle hayırla yâd edilmeye müstehaktır. Bu noktada, Abdulkerim b. Ebi’l Avca, İshak b. Talut ve Nu’man b. Münzir gibi mülhidlerin Kur’an’a dil uzatma girişimlerinin ardından Allah kelamının dil, üslup ve nazım yönünden i’cazını ispat etmek maksadıyla kaleme alınan ve genellikle Meani’l-Kur’an ve Nazmu’l-Kur’an diye isimlendirilen ilk eserlerin Vasıl b. Ata, Ferra (ö.207/822), Cahız (ö.255/869), Ebu Zeyl el-Belhi (ö.322/934) ve İbnu’l-İhşid (ö.326/938) gibi, Mutezili veya Mutezili düşünceye sempati duyan alimlere ait olduğunu hatırlatmakta fayda vardır.
See more at: http://ihvanisafaa.blogspot.de/2014...rumu-mustafa-ozturk.html#sthash.S4jE33JG.dpuf