Mustafa Uluçay - Bir cihan devleti böyle çöktü

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Yeryüzünü bir cehenneme çeviren Birinci Dünya Savaşı’na nasıl atılmıştık? Çanakkale’de bir destan yazan; Irak, Filistin ve Hicaz cephelerinde çöl sıcakları, açlık, susuzluk ve her türlü mahrumiyet içinde mücadele eden; Sarıkamış’ın karlı dağlarında donarak şehit olan Mehmetçiklerimizin hikâyeleri... Çöl Kaplanı namıyla meşhur Fahrettin Paşa’nın Medine’deki şanlı müdafaası... Asırlarca aynı gökkubbe altında beraberce yaşadığımız bazı halkların ihanetleri... Ve günbatımı: mütareke ve işgal…
Bu satırlar; Mustafa Uluçay’ın kaleme aldığı “Bir Cihan Devleti’nin Çöküşü: Elveda Osmanlı” isimli kitapta yer alıyor. Her biri ayrı bir kitaba mevzu olabilecek bütün bu sorular ve konular bu kitapta cevap buluyor ve bir bütün halinde işleniyor.
Kitabın ismi son derece çarpıcı: Bir Cihan Devleti’nin Çöküşü: Elveda Osmanlı. Gerçekten de Osmanlı Devleti, Roma İmparatorluğu’ndan sonra dünyanın en uzun ömürlü, hanedan olarak en uzun süre yaşayan, üç kıtada en büyük toprak parçasına hüküm süren ve çok büyük nüfuz sahibi bir cihan devleti idi. Kuruluş yıllarında 5.631 km² olan Osmanlı Devleti’nin yüzölçümü sürekli genişlemiş ve 17. yüzyıl sonlarına doğru en geniş sınırlarına, 24 milyon km²’ye ulaşmıştı. Bu gün Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaki topraklarda 45 ayrı ülke bulunmaktadır.
Tarihi hadiselere meşhur sosyolog İbn Haldun’un gözüyle bakmak gerekirse; devletler de tıpkı insanlar gibidir; doğarlar, büyürler, gelişirler ve zevale doğru yol alırlar.
Osmanlı Devleti için de bu hüküm aynen geçerli olmuştu. Zeval vakitleri gelip çatmış, son yüzyıllarında hızla toprak kaybetmeye başlayan imparatorluk, 1912 yılına gelindiğinde tarihinin en hazin felaketi olan Balkan Savaşları felaketini yaşamıştı. Balkanlardaki yangın daha kül bağlamamışken, yeryüzünü bir cehenneme çeviren Dünya Savaşı’na atılmış, milletimiz dört yıl boyunca on cephede seller gibi kanlar akıtmıştı. Cephelerdeki mücadeleler tüm şiddetiyle devam ederken içeride de asırlardır dostça yaşadığı azınlıkların ihanetine uğrayan Osmanlı, bir yandan da bu isyanları yatıştırmak için mücadele vermektedir.
Ve tarihimizin en kara günü olan 30 Ekim 1918 günü gelmiş, Osmanlı Devleti’nin idam fermanı demek olan Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Devletin kalpgâhı olan İstanbul işgal edilmiş, bütün bir Anadolu işgal ve ilhakla karşı karşıya kalmıştır.
Elveda Osmanlı, 1912–1918 yılları arasında yaşadığımız bu tarihî gerçekleri bir bütün halinde anlatıyor. Bu kitap, Osmanlı’nın çözülüş ve dağılışının, bir cihan devletinin yağmalanışının hikâyesi.
Kitapta farklı bir üslup ve anlatım tekniği ile karşı karşıyayız. Olaylar senaryo tekniği kullanılarak roman ve hikâye üslubu ile anlatılmış, fakat tarihsel gerçeklikten taviz verilmemiş. Kitabın sonunda yer alan 300’ü aşkın dipnot da yazarın bu konudaki dikkat ve titizliğini gösteriyor.
Yazar, tarih biliminin vazgeçilmez tekniği olan kronolojiye sadık kalmış, olayları yaşanış sırasına göre anlatmıştır. Tarihimizde birçok parlak zaferimiz bulunduğu gibi hüzünlü mağlubiyetlerimiz de yaşanmıştır. Fakat popüler tarih kitaplarımız nedense ya sadece zaferlerimizi ya da mağlubiyetlerimizi ele almaktadır. Elveda Osmanlı’da ikisini de buluyoruz. Yazar bu konudaki düşüncelerini şu cümlelerle ifade ediyor:
“Elveda Osmanlı, tarih ilminde “total history” adı verilen yöntem ışığında, yani bütüncül bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Balkan Savaşları’ndan başlayarak Osmanlı’nın son döneminde yaşanan tarihî olaylar kronolojiye uygun olarak bir bütün halinde işlenmiştir. Çünkü zaferlerimiz ve mağlubiyetlerimizle bu tarih bizim tarihimiz. Bir seçme ve ayırıma tabi tutmadan tarihimizi bütün cepheleriyle öğrenmek, en doğru yol olsa gerek…”
Kitap bir belgesel niteliğinde. Fakat belgelerin art arda sıralandığı bir belgesel değil bu. Tarihi olaylar; belge ve kaynaklar ışığında yer yer dramatize edilmiş, gerçeği incitmeyen bir senaryo ile takdim edilmiş. Bu kitapta birçok tarihsel olayın analizleri de yer alıyor. Yazar bu konuda da, Osmanlı Tarihi alanında uzman, farklı bakış açılarına sahip araştırmacı ve tarihçilerin yorumlarına başvurmuş.
Bu isimlerden birkaçını hemen saymak gerekirse; Ord. Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, İsmail Hami Danişmend… Listeyi daha da uzatmak mümkün.
Elveda Osmanlı’da her ne kadar bir hüzün duygusu hâkim olsa da, kitap bir müjde ile sona eriyor. İstanbul ve İzmir’in işgali anlatıldıktan sonra gelen şu cümleler bu müjdeyi pek güzel ifade ediyor: “Elbette, o birkaç çadırdan cihangirane bir devlet çıkaran ve asırlarca dünyayı titreten bir millet, böyle bir zillete tahammül edemezdi. Milletimiz, tarihinden aldığı bu azim ve inançla yeni bir mücadeleye başladı... Evet arkadaşlar! Bu mücadele milletimizin mücadelesidir. Kadın, erkek; yaşlı, genç; köylü, şehirli; talebe, muallim; imam, esnaf, çiftçi... bütün bir millet, ortak düşmana karşı top yekun cephe almış, tarihte eşine az rastlanır bir mücadele gerçekleştirmiştir. Bu direnişin adı Millî Mücadeledir. İstiklâl Harbi yahut Kurtuluş Savaşı da denilir bu şanlı mücadeleye. Ama bizim bu dönemki konumuz burada bitiyor. Başka bir dönemin, ve dahi başlı başına bir kitabın konusudur bu onurlu direnişin öyküsü...”
Elveda Osmanlı, her yaştan ve seviyeden okurun okuyabileceği ve rahatlıkla anlayabileceği bir kitap. Özellikle lise öğrencileri ve öğretmenleri için zevkle okunabilecek bir tarih kitabı, daha doğrusu bir belgesel tarih romanı. Bu kitap; “Tarihimizi nasıl zevkle öğrenebilir ve öğretebiliriz” sorusuna güzel bir cevap niteliğinde.
Kitapla ilgili teknik bilgiler, arka kapak yazısı ve internet üzerinden satış şartları için bu linki kullanabilirsiniz..
 

CENNET-X13

Üye
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Bilgi ve araştırmalarından dolayı size ve sizin gibi değerli kardeşlerimize teşekür ederim.
 
Üst