Mustafa Bozacı - Çağrı 3 ‘Berikilere’ son çağrı

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
-Ne empati kalmış, ne sempati!
-‘Miş’ gibi yaşamak yol olmuş!
-Kulluk süreci, mükellefiyet/sorumluluk meşguliyetlerden herhangi biri derekesine indirilmiş!
-Mazeretler çoğaltılmış, çokluk yarışı istikameti kaybettirmiş!
-Allah telakkisi, ahiret bilinci, peygamber tasavvuru, din bilgisi ters yüz edilmiş!
-Takva bilinci, mücahede şuuru yitirilmiş!
-Samimiyet, Allah eri olmak, adanmışlık, fedakârlık olguları unutulmuş!
-Sahih kaynakla irtibat kesilmiş, başka yapay kaynaklar icat edilmiş!


ÇAĞRI 3 ‘BERİKİLERE’ SON ÇAĞRI

MUSTAFA BOZACI 22 Ocak 2015


Hatırlayacaksınız, iki çağrı yaptık/yazdık önce müstekbirlere, sonra da müstez’aflara/zayıf bırakılmış, böyle olduğu zannına kapılmış olanlara… Sıra,’berikilere’ geldi; bize, içimize ve aramıza…

Aslında en zor kısmı da bu kesim:

-Zira daha yekpare olması gerekirken, daha dağınık!
-Bir ve beraber olması gerekirken ayrı gayrı!
-Birlik, beraberlik içinde olması gerekirken bölük pörçük!
-Dirlik içinde, diri olması gerekirken üzerine ölü toprağı serpilmişçesine baygın, şaşkın!
-Tevhid üzere olması gerekirken, tefrika içinde!
-Kardeşlik/uhuvvetle hareket etmesi gerekirken, kavga, nizaa, kargaşa ve karmaşa içinde! -İtidal, iktisat üzre olması gerekirken ifrat tefrit içinde!
-Kitaba uyması gerekirken kitabına uydurmuş halde!

-Kitabın tamamına sarılması gerekirken, onu parça parça kılmış, bir kısmını alır, diğerini ardına atar olmuş durumda!
-Kitapla kurtulmak hakikatine rağmen kitabı kurtarmak vehmine kapılmış; onu sarıp sarmalamış, üstünü örtmüş durumda!
-Son elçiyi, elçiliği örnek alacağına türedi varisler edinip nereye sürüklendiğinin farkında olmadan, sorgusuz sualsiz, peşin bir kabulle peşlerine takılmış vaziyette!
-Gerçeklerin yerini algılar almış!
-İletilen sahih dinin yerine üretilen zanlar yerleştirilmiş!
-Eklemecilik ve eksiltmecilik yol olmuş!
-Kulluk elHakk olan Allah’tan sahte ilah ve rablere tevdi edilmiş!
-İctihad kapısı kapatılmış(!), düşünce dumura uğratılmış, akıl emanete verilmiş halde!

-Gelenekçilik her şeyin üstünü sarıp sarmalamış, üretileni muhafazaya soyunmuş, akletmeyi kerih görür, gösterir olmuştur!
-Her tarafı mezhepçilik/meşrepçilik kuşatmış, dahası belli başlıcaları ile donuklaştırılıp mezhep/yol ihtimali de kapatılmıştır!
-Bir tarafı ‘saltanat’, bir tarafı ‘imamet’ teorileri hakikatten kopartmıştır!
-Tevekkül ve kadercilik hastalığı, sorumlulukları unutturmuştur!
-Ne sabite kalmış, ne de değişkenlerle ilgili endişe!
-Ne eleştiri var, ne istişare!
-Ne muhabbet kalmış, ne hoşgörü!
-Kullar kendi hesaplarını unutmuş, karşısındakini hesabını tutar olmuş!

-İyiliği başkalarına emrederken kendimiz unutulur olmuş!
-Neme lazımcılık, ‘bana ne’, ‘beni ilgilendirmez’ umarsızlığı yaygınlaşmış!
-İnsanların umuru umursanmaz olmuş!
-Ahiret ertelenir, dünya ve dünyalıklar öncelenir olmuş!
-Yarış mecrasından çıkarılmış, kolay, ucuz ve geçici olanların peşinden koşmaya indirgenmiş!
-Ne empati kalmış, ne sempati!
-‘Miş’ gibi yaşamak yol olmuş!
-Kulluk süreci, mükellefiyet/sorumluluk meşguliyetlerden herhangi biri derekesine indirilmiş!

-Mazeretler çoğaltılmış, çokluk yarışı istikameti kaybettirmiş!
-Allah telakkisi, ahiret bilinci, peygamber tasavvuru, din bilgisi ters yüz edilmiş!
-Takva bilinci, mücahede şuuru yitirilmiş!
-Samimiyet, Allah eri olmak, adanmışlık, fedakârlık olguları unutulmuş!
-Sahih kaynakla irtibat kesilmiş, başka yapay kaynaklar icat edilmiş!
-Bilgi ile imanın, iman ile amelin arası ayrılmış!
-Salih amel yükümlülüğü ritüellere indirgenmiş!
-İbadet olgusu adetlere, alışkanlıklara bırakılmış; adetler ibadetleştirilmiş!

-Ne kendini tanımak kalmış; ne ötekini, ne berikini!
-‘Sömürü ne, sömürüye müsait olmak ne’ anlamını yitirmiş!
-Düşünsel safiyet, kavramlarla doğru irtibat endişesi kalmamış!
-Zındıklık ve /veya saflık ürünü uydurmacılık, Yahudilik ve Hıristiyanlık kaynaklı rivayetler hiçbir elemine çabasına başvurulmadan olduğu gibi alınır, savunulur olmuş!
-Hadis ve sünnet algısı yanlış kurgulanmış; ravi ile uğraşmaktan, metnin ne dediğine, Kur’anla uyumuna bakılmaz olmuş!
-‘İyilik’ olgusunda geridekine, ‘dünyalık yarışında’ öndekine bakılır olmuş!
-Yaratılış gayesi ve imtihan olgusu hakikatleri unutulmuş!
-Netlik, nitelik kaygısı unutulmuş; çokluk peşinde savrulmak çare zannedilir olmuş!

-Şeytanın varlığı günah işlemek için mazeret sayılmış!
-‘Nereden geldik’, ‘nereye gidiyoruz’ sualleri terk edilmiş!
-‘Din’ nedir, ‘benden ne istiyor, neleri yasaklıyor’, ‘hayatımın neresinde ve ne kadar’ arayışları bırakılmış!
-‘Hikmet, sözün en güzelini hatırlatma, en güzel yöntemle mücadele etme’ vazifeleri arkaya atılmış!
-İbadetle siyasetin arası ayrılmış!
-İnsanlar arası ve varlıklarla ilişki kesilmiş!
-‘Amaç’, ‘murad’ sorgulaması yapılmaz olmuş!
-Türedi ve amaçla uygun olmayan, Allah’ın rızasının dışında arayışları içeren, eklektik, reaksiyoner, pazarlıkçı, tavizci yol ve yöntemler benimsenir olmuş!..
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bir uyarı; biz cehennemi satın aldığımız için(!) (www.iktibasdergisi.com/yazarlar/m.bozacı) artık din simsarlarının, bezirgânlarının cennet satışlarına zinhar aldanmayın, sonra harcadıklarınız aleyhinize olmasın! Harcadıklarınızı doğru yere, doğruluk için, dosdoğru olarak harcayınız! Kur’an elinizdeki tek mihenk taşı/elek/ölçek olsun; her şeyi, her fikri ona arz edin, ondan onay alarak olumlayın ya da reddedin!

Bakınız rastgele, sistematik olmadan sıraladığımız bu algı yanılsamalarından muhakkak ki unuttuklarımız, tekrarladıklarımız, sizin de farklı olarak aklınıza gelenler olmuştur. Azaltabilir, artırabilirsiniz. Belli başlıklar halinde tasnif de edebilirsiniz. Yazının sonu geldi; bunlar bitmedi, bitmez.

Aslında sorunların çok, çoğaltılabilecek olması değil problemimiz. Kırılış, kopuş… Bunlardan bir tekini bile alsanız yeter nakısadır. Sapmadır… Yoldan çıkıştır… O yolun varacağı yer, öyle de, böyle de olsa hedeflenen yere çıkmayacaktır. Rızaya erdirmeyecektir… Aklımızı başımıza alıp, kendimize gelmemiz gerekmektedir. Kendi din algımızdan kurtulup; bize gönderilen dinin aslına, özüne, iletilen haline dönmemiz gerekmektedir. Kendi lehimize olması için, bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Hem de acilen…
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bize anlatılanlardan, bu yazı ile size söylediklerimizden değil; hakikatlerden, tüm nimetlerden -vahiy, akıl ve risalet en büyük nimetlerdir- sorguya çekileceğiz, çekileceksiniz.

Belki sizi kandırıyoruz. Belki birileri, peşlerine takıldıklarımız bizi, hepimizi kandırıyor. Bilerek veya bilmeyerek; fark etmez ki! Gelenekselinin karşısına modernini yerleştirmek de çözüm değildir; hakka uygun olmadıktan sonra! İçerik yitirildikten sonra kabukla uğraşmak, nafileleri çoğaltmak da nafile! Şeytanda bizi kandırmak için mühlet istemedi mi? Bize iki yol, gösterilip, takva ve fücurumuz, iki yolla ilgili tanıma kabiliyetimiz fıtraten elimize, aklımıza verilmedi mi? Üstüne üstlük, bu hayat sınavında yalnız bırakılmayıp vahiy ve risalet ile nimetlendirilmedik mi? Rabbimizin affı ve merhameti, kusurlarımızı affeder oluşu, her hatamıza bakmayıp mühlet tanır oluşu, istiğfar ve tövbeleri kabul eder oluşu lehimize durumlar değil mi? Sözüm ona çokça istiğfar ediyoruz da; hakkıyla, nasuh tövbeden pek uzağız!

Ellerimizle, burada dolduruyoruz; amel defterimizi, hesabımız için yeterli olacak kitabımızı! Yaptıklarımız, yapmadıklarımız, söylediklerimiz, söylemediklerimiz.. tek tek kaydediliyor. Davranışlarımız fotoğraflanıyor! Kendi hayat serüvenimizin genel plana, külli iradeye ama uygun, ama değil videosunu kendimiz çekip, başrolünü oynuyoruz! Buna göre çektiklerimizin sonucunu görecek, karşılığını da çekmek/almak/görmek durumunda kalacağız. Başka yolu yok!
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
ÇARE: Tağutu inkâr edip bir ve tek olan Allah’a iman etmemiz, dini yalnız O’na has kılmamız isteniyor. Sahte, kulu kendine/nefsine, heva ve hevesine kul köle kılan, müstekbir ve müstağni ilah ve rablerden kurtulup ‘La’ diyerek onları terk ederek, ‘İllallah’ ile hak ve hakikatin kaynağı, yegâne gerçek İlah ve Rab olan Allah’a yönelmemiz isteniyor!

Sadece O’na sığınıp güvenmemiz! Başkası, bizi hüsrana götürür! Ağabeylerin, hacı hocaların, şeyhlerin, seyyidlerin, -velev ki gerçek olsunlar- dediklerinden, demediklerinden, derlediklerinden, şerh ve haşiyelerinden değil; edDin’in tüm buyruklarından, kitabımız Kur’an-ı Kerimden sual edileceğiz! Din adamı değil, dinimizin adamı olmak isteniyor bizden. Aramıza ekilmiş her türlü fitne tohumunu (ifk hadisesinde beklenen tutum gibi) yok edecek davranış ve anlayışlar edinmemiz gerekiyor. Aramızda sevgi ve kardeşliği yaygınlaştıralım. Israrla ırkçılık, mezhepçilik, meşrepçilik gibi her türlü bölücülükten uzak durarak tevhide, ümmete, kardeşliğe vurgu yapalım. Birbirimizi yanlışlarında uyaralım, doğrularında destekleyelim.

Aramızda ‘Habil ruhunu/tutumunu’ şiar edinelim. Ötekini, berikini iyi tanıyalım. Aklımızı başımıza alalım, kendimize gelelim, Allah’a ve Kitabımıza sarılalım. Aziz İslamı terörle özdeşleştirecek tutum ve algılara pirim vermeyelim, alet olmayalım. Rasülün Kur’anı hayata geçiriş yöntemi olan sahih sünnetini, teoriye, söze-şekle indirgemeden doğru kavrayalım ve doğru uygulayalım.

Yol da budur yöntem de! Hal de budur, çıkış da! Başka çare de yok, çözüm de! Ona göre…
 
Üst