Müslüman Önder Nasıl Olmalı?

Ebu Huzeyfe

Asistan
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
450
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Web sitesi
www.misakonline.com
BİR MÜSLÜMAN LİDER VEYA ÖNDER NASIL OLMALI?

Her şeyden önce, İslam'ı genel olarak iyi bilmeli. Bunun da en başında Kur'an ve Sünnet, yanıbaşında akaid, fıkıh, usuller, arapça, siyer ve İslam tarihi.

Bu sadece daha bilgi yönü. Sonra yetenekli olmalı. Yani organize gücü ve yönetme yeteneği olmalı. Eğitici olmalı, öğretici olmalı.

Bundan da öte, üstün ahlak sahibi olmalı. Genelde hilim sahibi, yeri geldiğinde de celâl sahibi olmalı. Çünkü celallenme gerektiren zamanda gülümserseniz, o ana kadar ki tüm çabalarınız boşa gider. Affedici olmalı. Af suistimal edilmediği müddetçe affetmeli.

Hepsinden önemlisi, helâl de olsa lüksü bir kenara koymalı. Zühd ve takvaya sarılmalı. Çünkü tarihteki en büyük liderlerin en büyük özellikleri bunlardır. Ne Peygamberimiz s.a.v., ne dört halife, ne Ömer b. AbdulAziz, ne Yusuf b. Taşfin, ne Selçuklu sultanları ve ne de Osmanlı'nın ilk dönem sultanları asla lükse düşmemişlerdir.

Tebâ üzerinde en etkili yol; zühd ve azimdir. Zâhid ve azimli liderler genelde başarısız olmazlar. Bunun yanında elbette benlikten ziyade ümmetin çıkarlarını ön plana çıkarmalı. Birliğe her şeyden fazla önem vermeli!

Selam ve Dua ile...
 

Ebu Huzeyfe

Asistan
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
450
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Web sitesi
www.misakonline.com
Bazılarımız mal yığan, lüks hayat yaşayan veya israf derecesinde saçıp savuran liderlerimiz için "onların da hakkı var" diyor.

Liderler, helâl de olsa dolar, avro, mark vs kullanamzlar (zaruret olmadıkça), kilolarla altın yığamazlar, villalarda oturamazlar, BMW veya Mercedes kolleksiyonu yapamazlar, şahsi ihtiyaçları için 5 veya 7 yıldızlı otellerde geceleyemez veya düğün yapamazlar, yurt dışında -özellikle avrupada- plajlarda eğlenemezler, normal öğünlerini en lüks lokantalarda yiyemezler vs vs.

Sıradan müslümanlara göre helal veya normal olan eylemleri, liderler yapamazlar. Lider olmanın farkı da budur zaten. En azından bir Mao veya Gandi kadar zâhid olmak zorundalar, onlar kadar sade bir yaşama sahip olmak zorundalar!

Bunlar haram mı? Değil! Yaparlarsa ne olur? O zaman, Hz. Ömer yerine V. Murat olurlar. Bu ümmetin V. Murat'a değil, Hz. Ömer'e ihtiyacı var!

Selam ve Dua ile...
 

Ebu Huzeyfe

Asistan
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
450
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Web sitesi
www.misakonline.com
Son asrın en güzide lider ve alimleri bu minval üzere yaşamışlardır.

Mesela; Hasan El-Benna, Cahar Dudayev (cumhurbaşkanı olmasına rağmen), Aliya İzzetbegoviç (cumhurbaşkanı olmasına rağmen), Said Havva, Ömer Beşir, M. Ahmed El-Mehdi, Humeyni, Abdurreşid İbrahim Efendi ve

Ne zaman üst tabakada lüks hayat benimsenmişse, ardından sadece yıkım gelmiştir. Bu yıkım başladığı zaman artık durdurmak imkansızdır. En güzel örneği, Osmanlıdır! İlk dönemlerinde asla saray bile bilmeyen Osmanlı, ne zamanki saray, lüks ve bol miktarda cariye ile tanıştı, artık yıkılması kaçınılmaz oldu. Koskoca II. AbdulHamid bile yıkılmasını geciktirmekten başka bir şey yapamadı. Halbuki en görkemli dönemleri olan Fatih, Yavuz ve Kanuni dönemlerinde bile saray değil, kıl çadırdan otağda oturuyordu sultanlar! Sade evlerde sade hayat yaşıyorlardı.

Villa, sarayın küçültülmüş halidir, ya da daha kibar söylenmesidir, ya da gücün kadar yapılan saraydır. TL ile bile ölçülemeyen ve kıymetlendirilemeyen havuzlar, avro değerindeki BMWler vs bir çürümenin ve bir çöküntünün habercisidir.

Bu vasıflar sadece liderlere değil, aynı zamanda grup, parti veya cemaat üstündeki elit tabaka için de geçerli. İlla da hoca olması gerekmiyor. Abi, dayı, amca, dede, başkan vs olması da yeterli. Emrinde adam olan veya tebası olan herkes. Örnek olduğunu düşünen herkes!

Gerçi geç de olsa hatalarını gören hocalarımızı ve liderlerimizi tenzih ederiz. Sözümüz, hala inatla ısrar edenlerin meclisinden içeru!
 
H

hiç

Guest
Lider olacak kişi ve özellikle kendine tabi olanların sevgisinin kör bir taassuba dönüşmemesi adına önlemini de almalı...Para,makam,mevki degil;nefs itibar ve sevgiyi de arzulayabilir..bu noktada hakkaniyeti gözetmeli,kendini nasıl ki ihtişamlı yaşamdan sakındırıyorsa,aşırı sevgiden ve sevenlerinin halinden(!) de sorumlu oldugunu bilmeli gibi..öncelikle "seni bu kılıcımızla düzeltiriz" diyen kitlesini oluşturmalı
benim açımdan en önemli husus budur digerlerinin haricinde..
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
bunların yanında islami önder örnek olabilmeli aile yaşantısıyla sosyal yaşamıyla konuşmasıyla islami yaşantısıyla tüm müslümanlara örnek olabilmeli değilmi?
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kendisini liderliğe layık görenlere ve hazırlayanlara önemle duyrulur.

Biz ise, kendimiz için teba ve tabi olmayı daha uygun görüyoruz.
 
H

hiç

Guest
Kendisini liderliğe layık görenlere ve hazırlayanlara önemle duyrulur.

Biz ise, kendimiz için teba ve tabi olmayı daha uygun görüyoruz.

koyun gibi degil be abim :O
firaset ve göz açıklıgı dahilinde olsun teba'mız..yoksa önümüzü liderlerden alamayız şimdiki gibi..:shake2[1]:
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
dinini kendisinin ve aile yakınlarının geçimine basamak yapmamalı
her peygamberin bir meslek sahibi olması en önemli düstüru olmalı
güzel efendimiz sav bir abidden sorulduğunda nasıl geçiniyor diye sormuş konu komşu cevabını alınca verenler ondan hayırlıdır diye buyurmuştur
hz ömer de keşke eba hir radiyallahuanhüma gibi peygamber mescidinde fazla bulunsaydım onun gibi hadis öğrenseydim diye hayıflanmış gerekçe olarak da ailesinin geçiminden dolayı tarla işlerini öne sürmüştür
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı-hiç
koyun gibi degil be abim

Elbette değil kardeş,
M:Akif'in dediği gibi ;

"Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum?

Kopar belki ama çekmeye gelmez boynum" dediği gibi iyilikle yılanı deliğinden çıkarıp zehirli dişlerini zararsız hale getireceğiz. Kuduz köpek bizi ısırdı diye biz de onu ısırmayacağız. Kendimizi de kuduzu da tedavi edeceğiz. Sonra da koyuna bekçi yapacağız.
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Lider; liderliğini birilerine borçlu olmamalı...
Minnet borcu olan lider lider olamaz.
Lider akıllı ve birikimli olmali; yoksa el aklı ile gezer ve yaşar...
Paraya gereğinden fazla değer veren ve hayatinin içerise iteleyen lider para ile değişecek kadar ucuzlaşır... Satında alınabilir....
Lider hevasatını değil Allah ve Rasülünün emir ve yasaklarini yaşamak ve yaşatmak isteyen olmali..

Selam ve dua ile...
 

HÜRADAM

Paylaşımcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
117
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
ıÜüGünümüz İslâm dünyâsında müslümanların fırkalara ayrıldığı, senlik-benlik kavgası, liderlik önderlik dâvâsı, makam nam ve menfaat kaygısı ile ihtilâf ve tefrikaya düştükleri acı bir gerçektir.
Âyet-i kerime’ler ve Hadis-i şerif’ler incelendiği zaman apaçık görülür ki İslâm dini kardeşlik dinidir. Müslümanlar ana-baba bir kardeş gibidirler. İslâm’da tefrikanın, bölücülüğün, benlik dâvasının aslâ yeri yoktur ve şiddetle yasaklanmıştır.
Buna rağmen din-i mübinimizi ve güzel vatanımızı paramparça yapmak isteyen bölücü gruplar, başlarına birer imam tayin etmişler, müslümanları kendilerine çekip çevirmeye çalışmaktadırlar. Allah-u Teâlâ bu gibilere “Sapıktır” ismini veriyor, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise “Türeme” diye vasıflandırıyor.
Menfaatleri uğruna bölücülük yapan, küfrü İslâm’la karıştıran, kendi zan kitaplarına uyarak din kuran bu bölücüler, hiç farkına varmadan dinden çıkmaktadırlar.
Kitabımız birdir; o halde Allah ve Resul’ünde birleşmemiz gerekiyor, bölücülerin zan kitaplarında değil!... hakiki kardeşlik ve birliğin ancak ve ancak İslâm dininde olacaltır.
“Selâm olsun O'nun beğinip seçtiği kullarına.”
(Necm: 59)​
“Selâm olsun hidâyete tâbi olanlara.”
(Tâhâ: 47)​
ıÜü​
İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DAVET

“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben ancak O'na güvenirim ve yalnız O'na sığınırım.”​
(Şûrâ Sûresi, 10. Âyet-i kerime)​
Kardeşlik Dini İslâm:
İslâm dini kardeşlik dinidir. Bize Hakk’tan bir nur gelmiştir. Bu nur Kur’an-ı kerim’dir. Bize kardeşliği, tesanüdü emreder:
“Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat: 10)
İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” (Mâide: 2)
Müslümanlar ana-baba bir kardeş gibidirler. Aralarındaki kardeşlik ebedî olup, âhirette de devam eder. Şu halde kardeşlik icraatını yapmamız lâzımdır. Mümin kardeşlerini Allah için seven, onların dertleri ile dertlenen kimselerden Allah râzı olur. Onlara akla-hayale gelmeyen dereceler verir.
Buna rağmen aynı kıbleye teveccüh eden, aynı kitaba sahip olan müslümanlar arasında ayrı ayrı yollara sapmalar husule geliyor. Din düşmanlarının yapamadığını “Dindarım, muvahhidim” diyen yapmış oluyor.
Müslümanların fırkalara ayrılması, senlik-benlik yüzünden ihtilâf ve tefrikaya düşmeleri, İslâm’
ın özüne ve izzetine, şevket ve satvetine halel getirdiği, kardeşlik bağlarını kopardığı, güçlerini parçalayıp zayıf düşürdüğü için şiddetle yasaklanmıştır:
“Allah ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” (Enfal: 46)
Bu apaçık emirler karşısında bir müslümanın, bölücülükten şiddetle kaçınması lâzımdır. Tefrikanın, bölücülüğün İslâm’da yeri yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruluyor. (Şûrâ: 13)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde de ayrılık yapmanın cezasının çok ağır olduğunu beyan buyurmaktadır:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran: 105)
Bu ayrılıklar nefsimizin hamlığından, tekâmül edemeyişimizden, ihlâsa varamadığımızdan ileri geliyor. Bu sebeple ne kadar kayıplara uğradığımızın hiç farkında değiliz.
Âyet-i kerime’de:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’
ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” buyuruluyor. (Âl-i İmran: 103)
Emr-i İlâhi çiğnendiği için, dinde ayrılık yapmanın mesuliyeti, suç ve cezası o kadar ağırdır ki; Allah-u Teâlâ azapların tehirini âhirete bırakmamış olsa idi, bölücülük yapanların, tefrikaya sapanların cezalarını dünyada vererek onları hemen yok ederdi.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” (Rum: 32)
“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.”
(Şûrâ: 14)
Görülüyor ki Hazret-i Allah birleşmeyi emrediyor, bölücülüğü de şiddetle yasak ediyor. İslâm’da hizmet gerek, bölücülük değil.

HAKK YOLUNUN YOLCUSUNU HAKK SEÇER
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
KUR'AN IN AHKAMI İLE AMİL , AHLAKI İLE KAMİL OLMALIDIR
 

erdost

Üye
Katılım
5 Şub 2007
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ANKARA
Web sitesi
www.erdost-koc.av.tr
Aşağıda Kur'an'ı tefsir edecek zatın özellikleri sıralanmakta. Özellikler aynı zamanda İslami Önder diyebileceğimiz şahıslara da tatbik edilebilir:

Birincisi: Müellifin yalnız Kur'ân-ı Hakîmi kendine üstad edinmiş olması.

İkincisi: Kur'ân-ı Hakîm, hakiki ilimleri hâvi bir kitâb-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda insanların umum tabakalarına hitap eden ezelî bir hutbedir. Bunun için, Kur'ân'ı tefsir ederken, hakikatin sâfi olarak ifâde edilmesi ve böylece hakiki bir tefsir olması için, müfessirin kendi hususi meslek ve meşrebinin tesiri altında kalmamış ve hevesi karışmamış olması lâzımdır. Ve hem de Kur'ân'ın mânâlarını keşifle tezâhür eden Kur'ân hakikatlerinin tesbiti için elzemdir ki, o müfessir zât herbir fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam bir ihlâsa mâlik bir allâme ve hem gayet âlî bir dehâ ve nüfuzlu, derin bir içtihad ve bir kuvve-i kudsiyeye sahip olsun.

Üçüncüsü: Kur'ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş olması ki, müellifin Cenâb-ı Hakkın rızâsından başka hiçbir maddî mânevî menfaati gâye edinmemesi ve bu ulvî hâletin müellifin hayatındaki vukuâtlarda müşâhede edilmiş olması,

Dördüncüsü: Kur'ân'ın en büyük mu'cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir; ve o asırda inzâl edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.

İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur'ân-ı Hakîmin asrımıza bakan vechesinin keşfedilip, avâmdan en havâssa kadar her tabakanın istifâde edebileceği bir üslûpla izah ve ispat edilmiş olması,

Beşincisi: Müfessirin Kur'ân ve İmân hakikatlerini cerh edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi, yani pozitivizmi (ispâtiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması,

Altıncısı: Ders verdiği Kur'ânî hakikatlerin hem aklı, hem kalbi, hem ruhu ve vicdânı tenvir ve tatmin ve nefsi musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet beliğ, nâfiz ve müessir olması,

Yedincisi: Hakikatlerin derkine de mâni olan benlik, gurur, ucb ve enâniyet gibi kötü hasletlerden kurtarıp, tevâzu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahip kılması,

Sekizincisi: Kur'ân-ı Kerîmi tefsir eden bir allâmenin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetine ittibâ etmiş olması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi üzere ilmiyle âmil olması ve âzamî bir zühd ve takvâ ve âzamî ihlâs ve dine hizmetinde âzamî sebat, âzamî sıdk ve sadâkat ve fedâkârlığa, âzamî iktisad ve kanaate mâlik olması şarttır.

Hulâsa olarak, müfessirin Kur'ânî risâleleriyle, risâlet-i Ahmediyenin (a.s.m.) âzamî takvâ ve âzamî ubûdiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velâyeti Ahmediyenin lemeâtına mazhar olmuş hâdim-i Kur'ân bir zât olması...

Dokuzuncusu: Müfessirin Kur'ânî ve şer'î meseleleri beyân ederken şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetvâ vermeyen ve ölümü istihkâr edip dünyaya meydan okuyacak bir İmân kuvvetiyle hakikati pervâsızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesârete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.
 
Üst