MÜrŞİdler Hİdayet İŞİnde Sadece Vesİledİr

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
Kamil mürşidlerin işi, kulun kalbinde hidayeti yaratmak değildir. Mürşid, hak yolunda bir köprü vazifesi görür; insanın gerçek hidayeti bulmasına yardımcı olur. Ruhun yükselmesi, kalbin manevî kirlerden temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için usul öğretir, rehber olur, yol gösterir. Bu da tek başına olmaz.

Her şey sonuçta Allah Teala'nın izni ve yardımına bağlıdır. Bu gerçeği Allahu Teala şöyle hatırlatır:

"Ey müminler! Şeytanın adımlarına tâbi olmayın.

Kim şeytanın peşine düşerse o ona, edebsizliği ve kötülüğü emreder.

Eğer size Allah'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, hiçbirinizi asla temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini (küfür ve isyandan) temizler. Allah herşeyi işiten ve bilendir." (Nur 24/21.)

Büyük müfessir İsmail Hakkı Bursevî (k.s) bu konuda şu mühim açıklamayı yapar:

"Kalp ve ruhu temizleme işi Allahu Teala'ya aittir; çünkü Allahu Teala, fazlı ve rahmetiyle kulunu taatlarında ve ona götüren sebeplerde muvaffak kılar. Fakat insana Allah'ın muradına göre bu manevî temizliğin nasıl olacağını gösteren bir mürşid gereklidir.

Allahu Teala'ya vasıl olmada bir vesile olan mürşidlerin en büyüğü, Resûlullah (s.a.v) Efendimizdir

ve ondan sonra irşadla görevli arifler gelir.

Şeyhülislâm Abdullah el-Ensârî (rah.) demiştir ki:

"Hadis ve şeriat ilminde üstadım çoktur. Tarikatta mürşidim ise Şeyh Ebu'l-Hasan el-Harkanî olmuştur. Eğer kendisini görüp irşad halkasına katıl-masaydım, hakikati tanıyamazdım."

Demek ki irşad ehli ehlullah, hidayet yolunda rehberdirler. Bir insan-ı kamil bulmak en büyük ganimet ve onun meclisine katılmak bulunmaz bir nimettir." (Bursevî, Rûhu'l-Beyan, VI, 132.)

Diğer bir ayeti kerimede şöyle buyrulmuştur: "(Rasûlüm) Sen sevdiğini ve istediğini hidayete ulaştıramazsın; fakat Allah, dilediğini hidayete ulaştırır.

O, hidayete ulaşacak olanları en iyi bilir." (Kasas 28/ 56.)

Hidayet, kalbin bâtıldan hakka yönelmesidir. Kalpte bu yönelişi yaratmak Allahu Teala'ya aittir.

Ayrıca, hakkı göstermeye, hayra sevketmeye de hidayet denilir. Bu manadaki hidayeti peygamberler yapar, yapmışlardır da." (Kuşeyrî, Letâifü'l-işârât, III, 73.)

Peygamberlerden sonra, hidayet yolunda delil olma ve Hakk'a yol gösterme işini Rabbani alimler yapmaktadır.

Ancak bu yolda rehberlik öyle kolay bir iş değildir. Arifler, irşad işinde görevli olanların çok hassas davranmaları gerektiğini belirtirler.

İmam Rabbani (k.s), hak yolunda rehberlik yapacak kimseleri şöyle uyarır:

"İnsanları irşad işine giren bir mürşid kendisine gelen Hak talibini ancak, Allahu Teala'ya dua, yalvarış ve istihareden sonra irşad halkasına katması gerekir.

Bu işte nefsin hilesinden, şeytanın oyunlarından ve batıla saplanmaktan Allah'a sığınmak icap eder.

Kulların irşadını ancak Allah'ın izniyle üstlenmek mümkün ve doğrudur. Yoksa insan, kendi aklı ve maharetiyle bu yükü çekemez." (İmam Rabbanî, Mektûbât, I, 21. Mek.)

Şu ayet bu duruma işaret etmektedir:

"Resulüm! Biz bu kitabı sana Rabbinin izniyle insanları (küfür ve isyan) karanlıklarından (iman ve marifet) nurlarına, Aziz ve her türlü hamde layık Rabbinin yoluna çıkarman için indirdik." (İbrahim 14/1.)

Mürşid-i kamiller, bütün iş ve irşadlarını Allah'ın (c.c) iradesi, özel izni ve güzel yardımıyla yaparlar. Bir hikmet gereği ellerinde meydana gelen keşif, keramet ve manevî haller ve irşadlar, hep ilâhî izin ve yardımla olmaktadır. Onları böyle bir şerefli iş için seçen Allah (c.c) hem onlara, hem de tabî olanlarına büyük bir ikramda bulunmuştur. Allah (c.c) büyük ihsan sahibidir.

"Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, hiç kimseyi temize çıkarmazdı" (Nur 24/21.) ayeti, bütün manevi temizlik ve terbiyenin Allah'ın bir lütfü olarak gerçekleştiğini bildirmektedir.

Cenab-ı Hakk, bu iş için bazı salih kullarını peygamber seçmiş ve onları manevi temizlik ile görevlendirmiştir. Kendi cinsimizden bir insanla bu temizligin yapılması, Kur'an-ı Hakim'de büyük bir lütuf olarak anlatılmıştır. Ayette şöyle buyrulur:

"Muhakkak ki Allah, müminlere büyük lütufta bulundu; çünkü, içlerinden kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları (inkâr ve isyan kirlerinden) temizleyen (tezkiye eden), kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi. Halbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler." (ÂI-i İmrân3/164.)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz'e verilen bu tezkiye yetkisi ve terbiye görevi O'nun varisleri olan kamil mükemmil mürşidlere de verilmiştir ve bu ilâhî rahmet onlarla insanlığa sunulmaya devam etmektedir.

Yüce Rabbimiz vücudumuzun ayakta durması için bir çok vesile yaratmıştır. Her hastalığın bir ilacını halk etmiştir. Aynı şekilde insanın en kıymetli merkezi ve asıl manası olan kalbin gıdası ve safası olan şeyleri de önümüze koymuştur.

Bunun için peygamberleri göndermiştir.

Peygamberler, Allah'ın izniyle kalplere ilahi ilim, feyiz, nur, sevgi ve güzel ahlak akıtmakla görevlidirler.

Allahu Teala, Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimizden sonra bu manevî gıdaları insanlığa sunmak, nasibi olanları onlarla buluşturmak için alimleri ve arifleri görevlendirmiştir.

Her türlü hastalığa ayrı bir ilaç yaratan Yüce Allah'a sonsuz hamd olsun


11634163652552bw1.jp
 
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah razı olsun kardeş güzel bi paylaşım yapmışsın ama bir şeye vesile olmanın sadecesi olmaz,sözkonusu olan da Allah rızası.
 
Üst