Mürşidin Sahtesi Gerçeği Nasıl Seçilir?

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Selamün Aleyküm değerli kardeşlerim
Mürşide tabiyet Kuran da emredilmiştir..
Kehf 17 de ; Allah kime hidayet etmişse o hidayete ermiştir.Kim de dalalette ise onun için bir VELİ MÜRŞİD yoktur...
diyor, Allah cc. ayeti kerimeye göre hidayet üzere olanların veli mürşide tabi olanların olduğunu görüyoruz..
bir başka ayette ise
Cin 16 ; kim Allaha teslim olmayı isterse mürşidini arar...diyor..
ayette REŞEDA kelimesi geçiyor..yani irşad eden kişi demektir...
peki Allahın tayin ettiği hak mürşidlere nasıl ulaşacağız, bunun cevabı ise Rabbimizdedir..Rabbimiz asla sahtekarların eline düşmemizi istemiyor...
Maide 35 te ; vebtegu ileyhi vesilete ....buyuruyor...Vesileyi Allahtan isteyin ...diyor...
nasıl isteyeceğiz ? cevabı ise
bakara 45 te ; sabırla ve namazla Allhtan istianeyi isteyin, bu zor bir iştir ancak huşu sahipleri için zor değil .....diyor...
iki namaz var inşallah..1- istihare namazı 2- hacet namazı
hacet namazı kılan her insana Allah cc mürşidini mutlaka gösterir..
işte bu yol Rabbimizin tarif ettiği hak mürşide ulaşma yoludur...
kişi sağlam zeminde hidayet üzere olur inşallah...
Allah hepinizden razı olsun değerli kardeşlerim
Selamün Aleyküm...

s.a

[018.017] KEHF 17 (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi de saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.
[072.016] CİN 16 Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir) dik
BAKARA SÛRESİ (45) Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.
[005.035] Maide 35 Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

O mealleri nereden buldun bilmiyorum..
Kendi reyine göre Ayetleri tevil etmeyin... Yukarıdaki ayetlerin meali ile yeni yazılanları mukayese edenler hakikat i görmede geç kalmayacaktır... Mealler Mevdudi..den alınmıştır...
Heva ve heveslerinizi karıştırmayın rica ederim

Selam ve dua ile...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
MÜRŞİD-İ KAMİLİN ALAMETLERİ

İnsanların mertebece en mükemmelleri peygamberlerdir. Peygamberlik yani
nübüvvet ve risaletin kapısı kapanmıştır, lakin mirascıları devam etmektedir. Ulemadan irşada kabiliyeti olan yani veli-i mürşid, Peygamber’ in zamanından itibaren kıyamete kadar devam edecekler.

Demek irşad ve velayet kapısı kapanmayacaktır. Bunun kapanması, dinin ortadan kaldırılması demektir.

Allah Teala bir kulunu hidayet etmek murad ettiğinde onu veli-i mürşide sevk eder. Kalbi samimiyet ve ihlas şartıyla, eli veli-i mürşidin eli içindeyken tevbe etmesiyle hidayete erer. Bu da hidayet için Adetullah’tan biridir. Hidayet ettiği vakitte veli-i mürşide sevk eder; dalalete sevk etmek murad ettiğinde de, veli-i mürşidi ondan uzaklaştırır.Nitekim El-Kehf süresinin,

“...Allah kimi hidayete erdirirse, işte o hakikaten (sırat-ı müstakime)
ulaşmıştır. Kimi de sapıklığa sevk ederse, artık elbette onun için de (irşad
edecek) bir veli-i mürşidi bulamazsın.” Mealindeki 17’nci ayetinde veli-i
mürşide işaret edilmiştir.İbrahim Hakkı konuyu buraya getirerek şöyle dedi:

Keramat-ı veli hakdır nebisi mu’cizatıdır
Keser az müddet içre çok mesafe Evliyaullah

Allah Teala’ nın sevdiği kulunun kerametleri hakdır. Ve onun kerametleri nebisinin mucizeleridir. Az bir müddette çok mesafeyi evliyaullah geçer.

Veli, ismi fail manasındaysa, Allah’ ı seven ve Allah Teala’ nın da
ondan hoşnut olduğu; ismi mef’ ul manasındaysa, Allah Teala’nın kendisine
yardımcı olması manasındadır. Her iki itibarla veli iki kısımdır. Birincisi,
nebilerin nübüvvet makamlarına mirasçı olup bilfiil irşadda bulunmayan
zevattır. İkincisi, rasullerin risalet makamına mirasçı olandır. İşte buna
veli-i mürşid denilir. Bu makamda olanlara veli-i mürşid denildiği gibi,
“Sıddikun” da denilir. Fakat Hikem-i Ataiyye’ de tasrih olduğu üzere, veli-i
mürşidi tanımak, Allah Teala’yı tanımaktan zordur. Zira Allah Teala’ nın
varlığını, birliğini, kudretini göstermeyen hiçbir zerre yoktur. Veliyi
gösteren hiçbir delil yoktur. Onun için veli-i mürşidi tanımak daha
zordur... Evet, veli-i mürşidi tanıyan mutlaka hidayete erer.

Beyazıd Bestami kaddesallahu sırrahussami’ nin birgün: “Beni gören
mutlaka ahirette Allah Teala’ yı görecek ve hidayete erecektir.”demesi
üzerine, ulemai su’ dan biri: “Bu çok ifratlı bir sözdür. Çünkü Ebu Cehil
Peygamber’i gördü; ne hidayete erdi, ne de ahirette Allah Teala’ nın Zat-ı
Şerif’ ini görecek.” Demiş; Beyazıd kendisine şu cevabı vermiştir: “Hayır,
öyle değildir. Ebu Cehil Peygamber’ i, Ebu Talib’ in yetimi Muhammed bin
Abdullah olarak gördüğünden, kemalatından mahrum oldu. Lakabı Ebu-l-Hikme
iken Ebu Cehil oldu. Fakat arkadaşı olan Hazret-i Ömer Radıyallahu
Anh, Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem’ i Muhammed Rasulullah olarak
gördü. Dolayısıyla hidayete erdi ve Onun ikinci sırdaşı oldu. Binaenaleyh
Peygamber’ i dahi bir beşer olarak görmek, hidayetten ulaştırmaya vesile
olur. Görülmez mi, El-Araf suresinin: “...(Habibim) onları Sana bakar
görürsün.Halbuki onlar (Allah’ ın elçisi) olarak Seni görmezler.” Mealindeki
198’nci ayetinde bu beyan edilmiştir.”

Evet böylece mü’minler aşağıda sıralayacağımız evsafa haiz veli-i
mürşidi, mürşid olarak görürlerse ve sayesi altına girerlerse Allah Teala’
nın izniyle hidayete ererler.Zira Allah Teala onları, hidayete erdirmek için
vesile kılmıştır. Evet veli-i mürşid...

Allah Teala kuluna hidayeti dilediği zaman, ona tevfiki de ihsan eder.

Tevfik, Allah Teala’ nın kuluna verdiği kuvvetle, onu razı gördüğü ahlak
ve taate sevk etmesidir. Kulun buna talib olması, saadetidir; reddetmesi de
şekavettir.

Hidayet, Allah Teala’ nın kuluna herhangi bir vesile ile hayr yolunu
tarif etmesi, hayrı işlemek imkanını kalbine atmasıdır.Kulun bunu kabul
etmesi saadet, reddetmesi dalalettir.

Kulun Allah Teala’ dan kendisine verilen tevfik ve hidayeti kabul etmesi
rüşd; reddetmesine gayy denilir.

Tevfik ve hidayette, mürşide ihtiyac yoktur. Amma kulun bunları kabul
etmesinde veli-i mürşid şarttır.

Veli-i mürşid, özü, sözü ve hareketi birleşmiş; iman, İslam ve ihsan
makamlarına kavuşmuş sadık bir beşerdir. Allah Teala, böyle olan sadıklarla
beraber olmamızı emretmiş; Et-Tevbe 119’uncu ayette:
“Ey iman edenler Allah’ tan korkun.Ve Sadıklarla beraber olun.”
buyurmuştur. Evet bu emr, vücübu ifade etmektedir. Sadıkların da evsafı her ne
kadar, El-Bakara suresinin 177’nci ayetinde beyan edildiyse de yine de
ayet-i kerimeyi gözönüne getirip veli-i mürşidi tanımak ve beraberinde olmak
için gayreti harcamamız lazımdır.O ayette imandan sonra, sadıktırlar,
emindirler, yakin üzerindedirler, namaz kılarlar, zekatın dışında infak
ederler, takva sahibidirler, halkın eziyetine tahammül etmekte, günahları
terk etmekte ve emrleri yerine getirmekte sabredicidirler, ahidlere
vefalıdırlar, zekat verirler, Allah yokunda cihad ederler diye on vasıfları
beyan edilmiştir. Fakat bununla beraber mutemed kitablardan vasıflarını,
alametlerini bilelim:

1-Müridin ihtiyacını giderecek derecede fıkıh ilmine; itirazcıların
şübhelerini izale edecek derecede de akaid ilimlerine yetkili olmasıdır. Aksi
takdirde, ifsad edeceği ıslah edeceğinden fazla olur.

2- Kalbi ilimlerin inceliklerine ve nefsin afatlarına, ruhi hastalıklara
vakıf olmasıdır.Aksi takdirde kendisine olan ruhi hastalık müridlerine
akseder.

3- Müslümanlara umumen, müridlerine hususen rahm ve şefkat sahibi
olmasıdır.Onlardan zayıfları gördüğü vakitte, rıfk u mülayemetle nasihat
etmesi gerekir.Hatta keşfen alınlarında şaki olduklarını görse dahi yine de
şefkat etmesi gerekir.

4- Hiçbir müridinin ayıbını diğerine bildirmemesidir. Şayed birini irşad
etmek için bir şey söylerse, tenhada söylemesidir

5- Müridlerinin mallarını almaktan sakınması ve onların elindeki
menfaatlere göz dikmemesidir.

6- Emr-i ma’ ruf ve nehy-i anilmünkeri tebliğ etmede kusur
etmemesidir. Yakınına ve uzağına, çekinmeden usanmadan ma’ rufu tebliğ
etmesi, yasaklardan vazgeçirmeye çalışması cihad olduğu gibi, irşadıdır. Bu
vazife de ne kadar mükemmel olursa, o kadar veli-i mürşiddir.

7- İhtiyaçtan fazla müridlerinin yanında oturmamasıdır. Oturduğu vakitte
tedrisatı, adab ve erkanı, şeriat ve tarikati bildirmesi gerekir.

8- Nefsinin hevasına kapılmama, güldürmekten sakınması, başı boş söz
söylememesidir.

9- Kendisine hürmet etmeyen kimseyi tahkir etmemesi; ve hürmetini kimseye
emretmemesi, şöyleki, normal bir avam tabakası gibi görünmesidir.Bununla
beraber vakarını koruması ve fazlaca, yani kıymetini düşürecek derecede
hareket etmemesi gerekir.

10- Kabiliyetli ve azameti kalblerinde yerleşmiş müridlerine tenhada özel
muamelede bulunmasıdır.

11-Bir müridinin kalbinden kendisinin düştüğünü gördüğü takdirde, öfkeli
ve gazab suretinde onu kovmamasıdır. Böyle birisini kovmak istediğinde,
zahiri iltifatını kesmesidir.

12- Halini ıslah ve faydalanmak için gelenlere iltifat etmesi ve hiçbir an
irşad etmekten gafil kalmamasıdır.

13- Müridlerinden biri kendisine bir keşfini yahud rüyasını yahud
müşahedelerini anlattığı zaman onu güzel dinlemesi ve fakat şu kemale erdin;
yahud da bu kemalattan mahrum oldun; yahud keşif ve rüyan şeytanidir veya
rahmanidir dememesidir. Zahiri telkinle, uygun gördüğü şeriat emrini
bildirmesi kafi gelir. Her halukarda bu hususta müridlerini ümidsizliğe
düşürmemesi ve mağruriyete de kapılmamalarını temin etmesi lazımdır.

14-Müridlerinin varidatlarını, keşif ve kerametlerini, rüya ve
müşahedelerini, ıhvanına yahud ıhvanından başkasına söylemelerini
engellemelidir. Has olan müridlerinin başka bir şeyhle sohbet etmesini de
engelleyebilir. Fakat bu umumi değildir.

15- Yalnız kalabileceği bir yeri; ve müridleriyle olabileceği bir yeri
yeri temin etmesidir.

16- Müridlerini, hareketleri, ibadetleri, yeme ve içmelerinden haberdar
etmemesidir. Şayed müridlerinden biri kendisini takib ederse, onu azarlaması
lazımdır.

17- Müridlerinin aşırı yeme ve içmeye dalmalarını men etmesidir.

18- Sevgisi, teslimi ve ihlas kalbinde yerleşmiş müridinin, başka kamil
bir şeyhle sohbetini men etmesidir. Şayed onun sohbetinden zarar görmezse
serbest bırakmalıdır. ekmel-ul-ulema diyor ki: “Bizim zamanımızda meşayıhın
bunu tatbik etmesi doğru değildir . Çünkü zamanımızda bu menhiyat daha büyük
zarar getirir.”

19- Umera ve hukemenın meclislerinden sakınmasıdır. Onlar yanına
geldiklerinde hürmette kusur etmemelidir. Özellikle fasık olan hükema ve
umeranın yanlarına gidenin irşadı zayıftır.

20-Tebliğ ve irşadda yumuşak olmasıdır.

21-Müridlerinden biri onu davet ettiğinde, menhiyat olmadığı takdirde
icabet etmesidir. İcabet edemediği yerlerde mazereti beyan etmeli ve iffetini
korumalıdır.

22-Müridlerin meclisinde sükunetle oturmasıdır. Onların yanında ayağını
uzatmamalıdır. Yumuşak sesle onlara sohbet etmelidir. Şöyleki kendisine taklid
edenlerden her biri numune olabilsin.

23-Müridlerinden biri ziyaretine geldiğinde, ona yüzünü ekşitmemesi;
ayrıldığında ona dua etmesidir. Kendisi müridini ziyaret ettiğinde, en güzel
hal üzere olmasıdır.

24- Dara düşen müridlerini sorması; ayrılan müridlerin neden ayrıldığını
araştırması; elinden geldiği kadar müridinin ihtiyacını gidermesi; müridine
yardım etmekten aciz kaldığında ona dua etmesidir.

25-Kamil bir şeyhten seyr-i süluku tamamlaması ve icaze
almasıdır. İcazesiz posta oturanın dostu şeytandır.

26- Fakir ve zenginler arasında fark etmemesidir.

27- Süslü püslü elbiseleri talep etmemesi; ve pek yırtık da giymemesi;
izzet ve şerefini giyiminde saklamasıdır.

28- Beka makamına geçmemiş ise, kendi rabıtasını men etmesi vacibtir.

29- Benlikten sakınmasıdır.

30- Müridlerin zekatını kabul etmemesidir. Meğer çok fakir veya miskin
olsa, o zaman en emin müridlerinden alması caizdir.

31- Filan yerde filan kimse, bana şu kadar bağışta bulundu veya hürmet
etti gibi sözleri asla ağzına almamasıdır. Çünkü böyle söylemek
dilenciliktir.

32- Evladlarının istikbali için mal, mülk hazırlamamasıdır. Çünkü onların
rızkı Allah’ a aiddir. Şayet Cenab-ı Hakk Rezzak ismiyle ona tecelli edip
zengin kılarsa, tabii ki çoluk çocuklarının haklarını düşünmelidir.

33- Müslümanların türbelerini ücretsiz ziyaret etmesidir.

34- Ehli şeriatin ehli tasavvufa yaptıkları itirazlara teslim
olmasıdır. Mesela şeriatte bilgin bir hukukçu dese ki, zamanımızda ehli irşad
yoktur; onun itikadına iştirak edip evet demesi lazımdır; ta ki inkarı
ziyade olmasın. Yani münkirini daha daha inkara sokmamalıdır.

35- Kendisine muasır meşayıhları hiçbir zaman tenkid etmemesidir.

36- Kendisine talib olmayanlara, kalblerini celbemek için telkinde
bulunmamasıdır. Bilhusus sahibli müridlere dikkat etmek gerekir.

37- Duayı taleb edenlere dua için acele etmemesi; sonra eğer istikamete
arzusu varsa dua etmesidir.

38- Misafirlerine bizzat hizmet etmesidir.

39- Kendisine ve yahud müridlerine nasihatte bulunanlara diliyle ve yahud
mektubla teşekkürünü bildirmesidir. Zira bu kamilin alametidir.

40- Şer’ i maslahatın dışında cemaatlere gitmemesidir; namaz cemaati
müstesna. Ne kadar kamil olursa olsun namazı cemaatle kılmayı terk edemez.

41- Kendisinden ikrah edeni haklı görmesidir. Tasfiye-i nefsin
alametlerinden birisi de budur.

Şeyhin bundan başka yüz kadar alameti vardır. Ancak biz bu kadarla iktifa
ettik. Kut-ul-Kulub, Tenvir-ul-Kulub, Sirac-ul-Kulub ve İhya’ nın şerhinden
burayı özet olarak aldım. Şeyh Abdulvahhab Şa’rani’ nin Lataif-ul-Minen eseri
baştan sona kadar, kamil mürşidin alametini anlatmaktadır. Meşayıhın
ittifakıyla şeyhin fıkhı güzel bilmesi, şayet kendisi ümmi ise etrafında
fıkıh bilginlerinin bulunması şarttır. Bunsuz hiçbir zaman irşad sahih
olmaz. Cahillerin peşine düşmek kadar zarar yoktur.

İktibas: Ehli Sünnetin Nazarı, İtikadın Ölçüsüdür. Üstaz İsmail Çetin rahimehullah Dilara Yayınları s.568

Teşekkürler Üstadım..
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com

Mürşid’in Ahlâkı ve Vasıfları:

İstikamet:

Şeriat-ı mutahhara’nın iktizası ile, istikamet üzere amel etmek demektir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” buyuruyor. (Hud: 112)

Bu Âyet-i kerime mucibince emir doğrultusunda istikamette yürürler. Beşeriyete güzel birer numune olurlar. Nasipdar olanlar onlardan numune alır, Hakk’ı ve hakikatı bilir ve bulur.

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz:

“Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in ahlâkı Kur’an’dı.” buyurmuşlardır. (Müslim)

Yani Kur’an-ı kerim’deki bütün hükümlerin tatbiki onun yaşayışında görülmektedir. Bu bakımdan o Hazret-i Kur’an’dır.

Mürşidin bu vasıfta olması gerekir. Bu olmazsa, bir tek vasfı noksan olursa o mürşid-i kâmil değildir. İşte ölçü, işte tartı.

Nasihat:

İnsanları ahkâma uymaya dâvet ve Allah-u Teâlâ’nın yoluna irşad etmektir.

Kişiyi müşkül durumdan kurtarmak, en öz sözle en kestirme yolla en doğruyu tarif etmek ve onu Hakk’a yöneltmek, Hakk’a ulaştırmak.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğüt ve nasihatla dâvet et.” (Nahl: 125)

Allah-u Teâlâ hikmeti lütfedecek ki kişi hikmetle konuşsun. O’nun hikmet vermediği kimse hikmetle konuşamaz. Hikmet peygamberlere, sıddıklara ve sâdık âlimlere verdiği bir sırdır.

Şefkat:

Bütün mahlûkata şefkat ve merhamet nazarı ile bakmaktır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“İyilik yapın, çünkü Allah iyilik yapanları sever.” (Bakara: 195)

Tanıdığına tanımadığına sırf Allah rızâsı için elinden gelen yardımı esirgememek onların şiârıdır. Bu insana olduğu gibi hayvana da şâmildir.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Müminlerden sana tâbi olanlara şefkat kanadını indir.” (Şuarâ: 215)

Nitekim İbrahim Hakkı Erzurumî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:

“Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarına tam uyar ve bunları gayet yumuşak ve güzel bir dille halka telkin eder, öğretir.
Muhabbet ehlini sever, sevilmeyeceklere sevgisizlik gösterir. Gerek sevgisi gerekse kızması kendi nefsi için değil, sırf Allah içindir. Kalbinde kimseye kötülük beslemez. Kınayanların kınamasından korkmaz.
Bunun kahrı lütfu ile, kızması hilmi ile, celâli cemâli ile karışık olduğundan; kızma halinde râzı olup, rızâ halinde kızma gösterir. Fakat her şeyi yerli yerinde yapar. Her halinde adalet üzere hareket eder.”
(Mârifetnâme)

Merhamet:

Kişinin ulaşamadığı nimeti gönül hoşluğu ile, elinde bu mevcutsa, ona o nimeti ulaştırmak. Bunun mânâsı çok derindir.

Tasavvur buyurun ki Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ne kadar merhametliydi, ne kadar şefkatliydi. Bu hususiyet, kuvve-i beşeriyenin haricindedir. Onun vekiline de bu husus intikal etmiştir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” (C. Sağir)

Binaenaleyh bu vasıflar tecelli etmedikçe o kimse Mürşid-i kâmil değildir. Bu ölçüler kişinin elinde oldukça hayatta yolunu şaşırmaz, istikametten ayrılmaz.
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Abdülkadir Geylani kuddise sirruh buyurur ki:
"- Allah'ın kelamı Kuran'a ve
Rasülullah'ın sünnetine uymadıkça senin için felah, kurtuluş yoktur.
.....

Allah'ın kelamını ve Resülullah'ın sünnetini bilen ve onlarla amel eden mürşidlere uyunuz. Haklarında hüsn ü zan besleyiniz. Bilmediklerinizi onlardan öğreniniz. Onların huzurunda güzel edeple hareket ediniz. Onlarla beraberliğinizde usul ve adaba riayet ediniz. İşte o zaman felah bulur, kurtuluşa erersiniz. Siz Allah'ın kitabına, Resülullah'ın ahlakına ve bunları iyi bilen ve hükümleriyle amel eden mürşidlere uymadıkça asla felah bulamaz, kurtuluşa eremezsiniz. İşitmediniz mi ki bir sözde şöyle söyleniyor:

Kim ki sırf kendi aklı ile hareket eder, kendini başkalarından müstağni sayarsa dalalete düşer.

Senden daha bilgili olanların sohbetlerine iştirak etmek suretiyle nefsini kötü ahlaktan temizle. Ruhunu terbiye et, ahlakını güzelleştir. Önce kendi ruhunun terbiyesi, kendi nefsinin ıslahı ile meşgul ol. Sonra da başkaları ile ol. Nitekim Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

Önce kendi nefsinin terbiyesi ile işe başla. Sonra da başkalarına yönel.
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Kutbun-abbani Erbili hazretleri kuddise sirruh (Divan-ı Es'ad'da) buyurur:

Vardıkda pîr-i kamile taş olsa dil yumşağ olur
Fir'avn ise nefsin yakîn, karıncadan alçağ olur.
Oldunsa vakıf aczine, edna amel bir dağ olur.
Çürüklerin hep sağ olur, zehrin kamu bal yağ olur.
Dağlar yemişli bağ olur cümle cihan bostan sana.

Açıklama:

Bir mürşidi kamile teslim olan kimsenin kötü hali düzelir. Huysuzlukları, taşkınlıkları bertaraf olur. İtikadı kuvvetlenir. Evvelce taş misali olan gönlü huzura kavuşur. Yumuşar. Allahü Teala'yı daha yakından tanıdığı için aşkı, şevki artar. Zikrullaha istidat peydah olur.

İnsanın, Firavun tabiatındaki en büyük düşmanı olan nefsi, eski kötülüklerinden sıyrılıp, ahlakı hamide sıfatına tebeddül eder.
Kişi Hak nazarındaki hatalarını bilir, anlar ve tevazu yoluna bürünürse, Allah Teala ve tekaddes hazretleri, onun en ehemmiyetsiz gibi görünen ameline dağlar gibi cesim büyük sevap ve dereceler verir.

Çürük, gafilane halleri, sağlam, sıhhatli olur. Zehir gibi acı halleri, bal ve yağ nasıl leziz ve tatlı ise onlar da öyle şekerli ve leziz olur. Çünkü o hatasını bilmiş, yani Allah Teala'nın kudreti ilahîsi önünde küçüklüğünü, acizliğini anlamış ve itiraf etmiştir.
Bundan dolayıdır ki onun evvelki en çorak verimsiz ve gafilane amelleri mürşidi kamilin nazarıyla (Cenab-ı Hakk'ın izni ile) yemiş veren bereketli, münbit mahsuldar topraklar gibi olur.

Yukarıdaki sözlerden; mürşidi kamile teslim olmanın lüzumunu, teslimiyetten sonra o kişinin mizaç, ahlak ve itikadındaki mühim değişikliğe işaret olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Kaynak: Altinoluk Dergisi
 

musstafa

Asistan
Katılım
11 Şub 2007
Mesajlar
257
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Web sitesi
islamiyazivemakaleler.blogcu.com
Mürşid-i kamilin Alametleri:

Bir mürsjd-i kamil'e intisab etmek isteyen kişinin bilmesi ve aradığı zatta görmesi gereken bazı vasıflar vardır. Aşağıda anlatılan özelliklere sahip olmayan kişinin ardından gidilmez ve rehberliği kabul edilmez:

1. Alametlerinin sonu yoktur. Fakat en önemlisi, zat-ı muhteremin her fiili, kavli (sözleri) ve ameli Resülüllah'in . siyreti (hayatı) gibi olup, buna asla aykırı harekette bulunmaz ve kabul dahi etmez.
2. Huzuruna varıldığı zaman, bütün gamı, kederi gider. insanın içinde bir ferahlık ve muhabbet uyanır.
3. Meclisinden ayrılmak istemezsin. Bir inci tanesi gibi söylediği her sözden, şevkin ve muhabbetin artar.
4. Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük, genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa elim öpmeye mecbur ve hayır duasını niyaz ile mesrur olurlar.
5. Dünya, makam ve koltuk sevgisine iltifat etmezler.
6. Zincirleme olarak, Hz. Peygamber (s.a v)'e dayanacak bir şekilde silsilesi belli olan basiretli bir zata tabi olmuş ve zahirî olarak mürşidliği tasdik edilmiş olmalıdır.
7. Mürşid insanlardan alan değil onlara sürekli olarak veren kişidir. "Sizden hiç bir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar hidayete ermiş kimselerdir."
8. Mürşidin bulunduğu mahalde muhabbet, tevhid, sevgi ve kardeşlik etrafı kuşatmıştır.

Kur 'an ve Sünnet ışığında ADAB Seyda Muhammet KONYEVİ k.s.
 

mevdüdi

Üye
Katılım
6 Ocak 2008
Mesajlar
27
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
وَقَالَلَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُالتَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّاتَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ
gul.GIF
تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُإِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

248. Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.

------------ ---------------___________ -------------------------___________

Rivayete göre «Tabut» sandıktır. Hz. Musa onu savaşlarda ordunun önünde bulundurur, bu sayede askerleri güç ve moral kazanırlardı. Zamanla yahudiler zayıflayınca Tabut’u Câlût ellerinden almıştı. Tâlût’un hükümdarlığına itiraz ettiler ve «eğer sahiden hükümdarsa delil getirsin» dediler. Onlara «onun hükümdar olduğuna hüccet Tabut’un geri gelmesidir» denildi ve Tabut geri geldi.

---------------- ---------------------- -------------------- ------------------ --------------

Bu ayet-i kerimede başkan olan veya seçilen manevi önderde onu tasdik edecek bir delille gelmesi olarak anlaşılmakla beraber..

O zatın yanına yaklaşmakla yada delilinin yanına yakın oldukça ...anladıkça bir ferhlık , huzur ve sukunet bize geleceği bildirilmektedir...

Yani ferahlık, sukunet ve huzur vermeyen delil delil olmaktan çıkar bizler için..
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Hakiki mürşidlerle sahte mürşidlerin temsili:
Bal arısı hep bal yapar. Can tehlikesi olmadıkça iğnesini sokmaz. Bir de eşek arısı vardır, o hep sokar. Kendisini sıksan bir damla balı yoktur.

Kamış da iki çeşittir. Birisi şeker kamışı, diğeri süpürge kamışı. Birinden hep tad akar, diğeri ne kadar sıkılsa hiçbir şey akmaz.

Şeyh Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretleri, kendilerini mürşid olarak tanıyan ve tanıtan mukallidlerin şu şekilde misalini vermişlerdir:

Sarmaşık ilkbaharda kavağa çıkar ve: “Benim de senin kadar boyum var!” der. Kavak ise: “Sonbaharda görüşürüz.” cevabını verir.

Bunlar halk tarafından büyütülmüş, kabartılmış kişilerdir ve şişirilmiş balon gibidirler.
Onları halk şişirdiği için, kendilerini büyük zannederler.
Patladığı zaman kendisi de havası da berhava olur.

Büyüklük odur ki, Hakk’ta fânî olmuş, Hakk onu kudret elinde tutmuş. Onu O büyütmüş. Fakat onu da kimse istemez, ötekisini ister. Bilemez ki istesin. Ne bilir ne de ister.

Hakk ehli de diğerini bilmek istemez. Hakk ehliyle halk ehli arasında bu kadar büyük fark vardır.
 

**janset**

Üye
Katılım
11 Ocak 2008
Mesajlar
27
Tepkime puanı
1
Puanları
0
bütün yorumları okudumdaa....wayyy halimizee..mürşidi beğenmeyenler bile varrr...bir arkadaşım güzel demişş biz önce mürid olalımdaaa...


şükürr rabbimee beni mürşidime mürid etmiş...daha büyük lütuff varmıki banaa...gerçek mürşidi görmeyenlerr buyrun gelin benim şeyhime...görün gerçk mürşidi..allaha gönül verenii....


allahım herkezi daim etsinn...
 

kumpas

Paylaşımcı
Katılım
5 Ocak 2008
Mesajlar
129
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
Mürşidler irşad için vardır ama asıl olan Müriddir.
Sen yoksan hiç birşey yoktur. Sen varsan her şey vardır. Her şeyi kendinde ara ve kendinde bul.

Hakikat mürşidi sana bilmediğini duymadığını verendir.Ademe nef olanı nef edendir.Sana göz kulak ve vücut verendir. Alan değil. Sana alemleri gezdiren ve alemlerde konaklatandır.Alemde ve alemlerde gezen değil.

Mürşid odurki bakışı sert ve celal dir.
Celal olmayan zaten mürşid değildir. O celaliyetiyle senin nefsini senden çeker alır.
Celil sırrına mazhar olan ancak tek ve bir kamili İnsan dır.
 

kumpas

Paylaşımcı
Katılım
5 Ocak 2008
Mesajlar
129
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
Mürşidler meyvesinden belli olur.
Talebenlere verdiği ve aşıladığı meyveler nasıl tecelli etmiş ve hangi Rahmani sıfatları taşıyor bunlardan anlaşılır.
Hakiki Mürşidler yükünü alır yük vermez.

Mürşidini hak bilenler ER MEYDANINDA belli olur. Çünki Talebesinden görünen Muallimdir.
 

brk43

Üye
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
kütahya
Web sitesi
www.firaset.net
arkadaşlar konuşmaya hiç gerek yok gidin kayserinin yahyalı ilçesinin kavacık mahallesinede gerçek bir mürşid-i kamil nasıl olur kendi gözlerinizle görürsünüz
 
Üst