Mürselat Suresi'nde 'Revasiye' 'dağlar' Demek midir?

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
374
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
Mürselat Suresi'nin 25, 26 ve 27'nci ayetlerinde bir ilginç konu daha:

''Elem nec-ali'l-arza kifâten''; ''ehyâen ve emvâten''; ''Ve cealnâ fîhâ revâsiye şâmihâtin ve eskaynâküm mâen fürâten''

Konuyu anlayabilmemiz, ayetteki sözcüklerin irdelenmesine bağlı.

Ayette konu edilen 'Arz' ifadesiyle Arabistan bölgesi ima ediliyor. Fakat 'arz', yeryüzünün tümü anlamına da geliyor. Hatta uzayda yer alan Dünya gezegeni, Türkçe'de uzun yıllar 'arz' adıyla anılmış.

'Kifat', bir şeylerin konduğu, toplandığı, yığıldığı arzın belirli yeridir ya da yerleridir.

Belirlenen yerde toplanıp yığılan şeyler, 'ehya' ve 'emvat' adı altında iki çeşit olduğu belirtiliyor. (Mürselat: 26)

'Hayy' (çoğulu: ehyâ), zihinlere 'canlı-diri' anlamında yerleşmiş. 'Ehyâ' canlılar demektir ama, ayetteki bu sözcük, insan ve hayvan canlılarını belirtmez.

'Ehya' sözcüğü, ya bir kaç cins için, ya da cinsin bir kaç çeşidi için kullanılır. Halbuki arz üzerinde canlı çeşidini ve sayısını bilmek imkansızdır. (Merak edenler 'canlı' ve 'diri' sıfatlarını Türkçe'de hangi anlamda kullanıldığına dikkat edebilirler)

'Emvat', yine, zihinlerde 'ölüler' anlamında yerleşmiş. Ayetteki 'emvat', hayatı kaybeden ölü demek olan 'meyt' isminin çoğulu değil, ölü olmayan ama ölü hükmünde sayılan 'meyyit' isminin çoğuludur.

Arzın belirli yerlerine 'ehya' ve emvat' olarak konması uygun görülen şeyler nelerdir acaba?

Ayette adı geçen 'revasi', 'şamihat' vasfıyla gösterildiğinde, 'ehya' ve 'emvat' nesnelerinin neler olduğunu anlamamız kolaylaşır.

'Revasi', köklü olduğu için yerinden ayrılmayan büyük kocaman şeyler demektir.

Dağlar arz üzerinde sabittir, yerlerinden ayrılmaz. Bu sebeple revasi dağlar olarak bilinmiş.

Limana yaklaşan gemiler için 'irsaye' fiili kullanıldığında onların 'revasi' olduğu belirtiliyormuş. Mesela şu terim: Ersâ essefinete. (Mevlüt Sarı: Arapça Türkçe Lügat) Günümüzde şaşırtacak büyüklükteki tırların belirli alanda yerlerinden oynatılamayacak şekilde franleri çekilip bırakılmaları da mecazen 'revasi' olabilir.

'Şemeha', yükselme işini yapmayı, yükselişi gerçekleştirmeyi belirten fiildir. 'Şamihat', bu fiillerin görüldüğü oluşumlardır.

''Revâsiye şâmihâtin'' tamlaması, yerlerinden ayrılmayacak şekilde sabit olan ama yükseliş vasfını kazanan yapılar anlamında olur.

''Revasiye şamihatin'', belirli alanlara konan, biriktirilen veya yığılan ehya ve emvat nesneleriyle oluşur. Onlar olmadan olay gerçekleşmez. Lakin yetmez. Tamamlayıcısı vardır... Tamamlayıcı, ayetin devamında belirtilir. ''Maen füraten''dir o. Yani, furat suyu.

'Maen furaten' bol temiz su demektir.

Furat, Anadolu'dan çıkıp Arabistan'ın Basra körfezine dökülen Fırat nehrinin de adıdır aynı zamanda.

Demek ki, temiz ve bol su, bu nehirden veya benzeri nehirlerden karşılanacaktır.

Ehyanın tazyikiyle emvat, furat suyuyla karıştırılacaktır.

Karışım, arz sathından arzın derinine doğru açılan temellere sırayla gerektiği kadar dökülecektir. Rasiyelerin (revasiyenin) oluşmasına başlanacaktır.

Şemeha fiili gerçekleşmiş, oluşan yapılar günümüzde yerden göğe doğru 300 metreyi bile aşmışlar, ayette zikredilen 'revasiye şamihatin' olmuşlardır. Türkçede bunların adına 'gökdelenler' deniyor.

İbrahim Faik Bayav / ŞAKİROĞLU
(15.11.2019 10:15)
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Yukarıda asılan ve tefsirlerinden bahsedilen ayetlerin gerçek anlamları şöyledir :

[Biz Azimüşşân arzı insanların ölülerini, dirilerini ve insanın muhtaç olduğu me'kûlât ve meşrubatını cem'edici bir mahal kılmadık mı? Biz onların dirilerini üzerinde gezmeye ve ölülerini kabirlerine defne sâlih kılmadık mi? Biz insanlar üzerinde gezmesi için arz üzerinde yüksek dagîar halkettik, ey insanlar ! Size tatlı su içirdik. Yevm-i kıyamette helâk; şu nimetleri tekzib edenler içindir.]

Fahri Râzi'nin beyanı veçhile (كِفَاتًا) cem. etmek manâsınadır. Çünkü; yeryüzü insanları hal-i hayatlarında cem'edip, valide makamında her ihtiyaçlarını def için kucağına alıp bağrına bastığı gibi hâl-i mematlarında dahi kabir suretiyle içine alır, hıfzeder. Şu halde her iki surette dahi arzın bu halde yaratılması insanlar için pek büyük nimet olduğundan bu nimetin şükrünü eda etmek vaciptir. Binaenaleyh; bu nimetin şükrünü eda etmeyenlerin azaba duçar olacaklarını Cenab-ı Hak beyan buyurmuştur. İnsanların gerek hayatta olanları ve gerek vefat edenlerinin sayılmaz ve tükenmez derecede çok olduğuna işaret için (أَحۡيَآءً۬ وَأَمۡوَٲتً۬ا) kelimeleri çokluğa delâlet eden tenvirde nekre olarak vârid olmuştur. Arz üzerinde çivi mesabesinde olan dağların bulunması da insanlar için büyük bir nimettir. Çünkü; dağlarda insanın rahatını temin eden nimetler ovalardan daha çoktur, dağların çokluğuna ve nimetlerinin bol olduğuna işaret için (شَـٰمِخَـٰتٍ۬) ta'zîme ve teksire delâlet eden tenvinle nekre olarak varid olmuştur. İnsanın yaşayabilmesi suyla olacağından Cenab-ı Hak tatlı suyu da nimet sırasında beyan buyurmuştur. Şu halde burada beyan olunan nimetlerin şükrünü eda etmeyenlerin kıyamette azapla helâk olacakları adalet-i İlâhî'ye cümlesindendir.
***

Görüldüğü gibi, bu vatandaş çok büyük ve azim hatalar işlemektedir ! Kendisine kaç kez uyarıda bulunmamıza rağmen hala bidiğini oumaktadır.
Bizden günah gittiğine dair delillerimiz ise şunlardır :

(Kur’an’ı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]

(Kur’an’a ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî]

“Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an’la ilgili söz söylerse / Kur’an’ı tefsir ederse, ateşteki / cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizî, bu hadisin hasen ve sahih olduğunu belirtmiştir- Tirmizî, tefsir, 1).

“Kim bilerek bana yalandan bir söz isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın. Kim de bilgisi olmadığı halde kendi görüşüne / fikrine dayanarak Kur’an’la ilgili söz söylerse / Kur’an’ı tefsir ederse, ateşteki / cehennemdeki yerine hazırlansın.” (a.g.e., Bu hadis hasendir.)

“Kim de (bilgisi olmadığı halde) kendi görüşüne / fikrine dayanarak Kur’an’la ilgili söz söylerse / Kur’an’ı tefsir ederse, o konuda isabet etse bile hata etmiş olur.” (Ebu Davud, İlim, 5; Tirmizî, -bu hadisin garip olduğunu söyleyerek zayıflığına işaret etmiştir- a.g.e).
 
Üst