Murat Çavga / Kayıp Kitap

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
KB_9786055539290.JPG


Basım Tarihi : 2010

Vatikandan başlayalım istersen. Sizin o devrin yöneticileri çok akıllı insanlardı. Bir padişahınız vardı: Sultan Abdülhamid. Biliyorum manasında söylediklerini teyit ettim. Batının gücünü kırmak adına Vatikan Papası ile çok sıkı dostluklar kurmuştu. O devirde dostluğunun nişanesi olarak gönderdiği yüzüğü Papa XII. Leon diğer bütün parmaklarındaki yüzükleri çıkararak jestine karşılık verdi. Fakat beklentiler sadece o yüzükten ibaret değildi. Osmanlıdan istenen Vatikan için çok önem arz eden bir sırra da sultan vakıftı. Sır? Evet, o zamandan bu zamana hâlâ Vatikana ulaştırılamayan o sır. Mısırdan Şama oradan da İstanbula getirilirken ortadan kaybolan kutsal bir metin. Bilmiyordum dedim.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Dan Brown’un Yapmadığını Yapan Türk ve Kitabı “Kayıp Kitap”
Bir merkez var Batı taraflarında… Bu merkezde torbalar var… Torbaların her biri farklı renkte… Bazısı siyah bazısı beyaz, bazısı sarı bazısı mavi ve bazısı naylon bazısı da kağıt… O torbaların içinde de farklı farklı logolar var…


Bazısı radyo bazısı televizyon, bazısı gazete bazısı dergi ve bazısı da kitap… Bir merkez, bir sürü torba, bir sürü logo ve birkaç adam. Bu birkaç iyi mi kötü mü? Torbalardan çıkardıkları logoların türüne göre değişiyor işlevleri günbegün. Biz de bu işlevleri yiyerek ya da içerek besleniyoruz günlük hayatımızda… Karnımız doyuyor televizyon izlerken, susuzluğumuzu gideriyoruz radyo dinlerken, bilincimiz berraklaşıyor okuduğumuz gazeteler sayesinde. Dergiler çerez oluyor masalarımızda, kitaplar da aspirin gibi geliyor merakımızı giderirken. Ne kadar çok merak ediyorsak o kadar çok logonun o kadar çok ekmeği geliyor yemek masalarımıza. Onların izlememizi istediklerini izliyor, onların sesinden konuşanları dinliyor ve onların aldığı kalemlerle yazan kişilerin yazdıklarını okuyoruz. Bu yazanlar o kadar çok ki biri ölse zaten biri diriliyor… Yazara saygıda kusur etmeyen bizim insanımız da okuyor da okuyor?!. Kusur etmeyelim diye ne anlatıyorlar demeden okuyoruz (Aslında az okuyan bir toplumuz değil mi?). Kelimelerin ardında gizli kalmış şifreleri beynimize kaydedip ona göre nefes alıyoruz kendi topraklarımızda. Kendi topraklarımızda kendimizle çelişkiye düşmüyor muyuz? Elin adamı dünyada çok sattı diyerek elimize tutuşturulan kitaplar sayesinde başkalaşmıyor muyuz? Kendimizden kopmuyor muyuz? Haydi, bunları geçtik diyelim, biz bunlara kanmıyoruz diyelim… Peki, neden bir kitabın yazarı yabancı diye bizde bu kadar değerli kılınıyor? “AŞÇI”ya “ASCHI”, “PAŞA”ya “PASHA” diyen bizler, “keşke İngiliz olsaydım, Amerikalı olsaydım” dediğimize göre, “KESHKE”lerle yaşar hale gelip de kendimize durup da bir bakmadığımıza göre, bizi ötekileştirdiğimize göre, ötekilere yetişmeyi bırakalım o logoları tasarlayan amcalardan fersah fersah gerilerde kalmaya devam edeceğimiz aşikardır. İşte bu noktada durup da bir kere de farklı düşünmeye çalışalım…
Bir yazar var Türkiye taraflarında… Bu yazarda kalemler var… Kalemlerin hepsi birbirinden farklı… Biri “Peymani”, biri “Ley Hatları”, biri ve sonuncusu da “Kayıp Kitap.” Bu kitapların içinde de birbirinden farklı ama önemli konular işlenmiş. Bazısında istihbarat saatin ters yönünden işlenmiş, bazısında geçmişimiz geleceğimizle birleşmiş, bazısında elimizin tersiyle ittiğimiz dedelerimiz aslında bize yol göstermiş… Ama bu yazarın tek kusuru Türk olmak… Kitabının kapağında kendi adı var diye okunamamak. Ama yazar adı Murat Çavga değil de Murdock Chandler olsa nasıl bir ilgi olur merak ediyorum. Ya da Dan Brown’un kitaplarını Osman Buran adıyla yayınlasaydık ne kadar ilgi görürdü acaba? Orası düşündürücü… Dan Brown kitaplarındaki klasik gizem Batı eksenli bakış açısıyla örülü bir izlenim bırakıyorken, yukarıda anlatılan torba ve logo tanımlamalarını bir düşünelim… İşte bu durumda Murat Çavga, onun yapmadığını yapan bir Trakyalı yazar olarak çıkıyor karşımıza. Kitabı da ha çıktı ha çıkacak derken en sonunda kitabevlerindeki yerini aldı. Kitabın çıkış süreci o kadar enteresan bir hal aldı ki “Kayıp Kitap çıktı mı?” diye birbirlerine soranlar, yayınevinden bilgi almak isteyen dağıtımcılar ve de okurlar, bunu sorarken, yüzlerinde bir tebessüm ifadesi belirmiştir muhakkak. Çünkü kapak üzerinde “KAYIP KİTAP” olarak yazılan roman, bir bakıma gerçekten kayıptı. Tüm kitap satış sitelerinde ve kitap satış noktalarında adı dilden dile dolaşan kitap, gerçekten kayıp hale gelmişti. Yayınevinin tanıtımlarını yaptıktan sonra ısrarla kayıplaştırdığı “KAYIP KİTAP” izlenen bu yol sayesinde gerekli ilgiyi gördü. Kayıp Barnabas İncili’nin II. Abdülhamid döneminde siyasi bir koz olarak kullanılarak Batı devletlerine uygulanan stratejik ve istihbari detayların anlatıldığı eserin geçiş kısımlarından birincisinde, geçmişe gidip Sultanahmet dolaylarında, Yemen diyarlarında, Saray’ın içinde ve İstanbul sokaklarında girift bir maceranın içine sürükleniyorsunuz. Geçiş kısımlarının diğerinde ise günümüze gelip kaybolduğu sanılan kitabın o kadar uzun süre kimler tarafından saklandığını ve neticede kimleri nelerden kurtardığını görüyorsunuz. Vatikan yüzyıllardır bilinen imajına leke sürdürmemek için ölüm kalım savaşı verirken, yıktırılan bir imparatorluğun küllerinden koca bir Cumhuriyet inşa eden Anadolu insanının var olan bağımsızlık duygularının hangi durumlarda nasıl işimize yaradığının farkına varıyorsunuz.
Bunu Dan Brown yapar mıydı? O torbalardaki logolardan biri yapar mıydı? Tabi ki yapmazdı… O torbaların içine dinamit gibi girip patlayacak yazarlara ihtiyaç var bu ülkede. İşte Murat Çavga da daha yolun başında olmasına rağmen bu özelliklere sahip bir isim. Kitap daha uzun olamaz mıydı? Tabi ki olabilirdi ama bu onun özelliği… İnce yazıyor, ince detayları ince ince işliyor ve yeni yazdığı her kitapta sağladığı süreklilikle anlatmayı düşündüklerini yarım bırakmıyor. Kitlesel, silahlı, toplu savaşların artık yaşanmadığı ve hele yaşanmasını da hiç ummadığımız şu dünyada, her şey ve her plan ve her oyun bilgi ve teknoloji donanımlı teçhizatlar ya da insanlar üzerinden psikolojik yöntemlerle yapılırken, bir kere de gelin de bir Türk’ün heyecan verici romanı üzerinden bilinçaltınıza şifreler gelsin… Yarışma programlarında milyarlar kazanmayı hayal eden insanımız, biraz da kendini okumaya verse, onlara esaslı yol gösterecek, yol gösterirken eğlenmesini de sağlayacak, onlara okurken okuma zevki verecek o kadar çok yazarımız var ki Murat Çavga gibi… Yeter ki kuzeye, batıya, güneye, doğuya değil çemberin merkezinde yer alan kendimize bir bakmasını bilelim ve o torbaların içine girip de birer boş gülle olmayalım…
 
Üst