Murat Başaran Şiirleri

Kaf-Nun

Asistan
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
544
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Yer_6
AYRILIK NOTLARI

Yapraklar kımıldıyor

Çok kımıldayanlar düşüyor

Sonbahar...

Serin...

İnsan kar yağınca değil,böyle çapkın,birden geliveren sonbahar serinliklerinde yaşıyor soğuğu...

Üşümeyi...

Sonra hafif ateş yanaklarda

O ateşin bir hali var ki insanı içine döndürür.

Hayat sararırken,insan içindeki şöminenin başına çöküyor duygularıyla

Orada nostalji var

Sevgi var

Sevgi niye var..?

Niye hep hazır orada?

Isıtmak için .

Vefakar sevgi

Sevgiyi dost edinmek,

Sevgiyi çoğaltmak ,

Arkadaşları çoğaltır gibi...

Yalnızlığı kovar gibi...

Raflardan eski , sıcak bir kitabı ,tozlu ama sıcak bir kitabı çekip alır gibi

Sevgi vefakar

*****

Şimdi buralarda içime dönük , onca sevgiye rağmen yapayalnız

Hüzünlere boğulmuş

Hemde Sonbahar

Hem de yanaklarım üşürken

Gönlümün bir köşesinde sıcacık bir şömine köşesinde ,

Haykırışlar ki şiddetinden duyulmayan


Yorgunum..

Bu ayrılıktan çok beklemenin , sabrın imtihanı

Yorgunum...





MURAT BAŞARAN
 

Kaf-Nun

Asistan
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
544
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Yer_6
ve sevgi

sonbahara inat güzel bir haziran sabahında

uçurtmanıın kuyruğundaki küçük dünyada

bir dostun sıcak tebessümünde

bir boya sandığındaki küçük kelebekte

bir zenginin yapayalnız sofrasında

ve her zaman akıp giden düşlerimizde

olan

o garip duygu


yorgunlukta dostun hayali

hüzünde dostun eli

üşürken dostun tebessümü

ile çogalan sevgi

ve sevgi ile yogrulmuş bir damla yorgunluk...



Tevfik YAZICILAR
 

Kaf-Nun

Asistan
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
544
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Yer_6
Aşk Belki

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Ama; kendimden bile önce tanıdığım...

Her saniye yeniden doğmak gibi...

Ama, asırlardır süren...

Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu...

Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu...



Ilık avuçlarında, kar taneleri...

Güneş sıcağı, gözleri...

Ve sözleri...

Ve sesi...



Böyle olmalı aşkın tarifi...

Ki, tarif edilememeli...



"Resmini çiz!" deseler...

Bacası tüten bir ev belki...

Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir...

Veya kaldırımların kanına giren...

Aşkın ayak sesleri...



"Resmini çiz!" deseler...

Her köşe başı ıhlamur kokar...

Yağmur kokar...

"Resmini çiz!" deseler...

Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm...

Veya...

Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları...

Gizli ve mahcup...



Aşk, istemektir belki...

Belki bir ticaret; pazarlıksız...

Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir...

Sonrası bir uzun yolculuk...

Sonrası; nasip!



Tarifini sorsalar....

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Az kalsın ölüyormuşum gibi...

Murat Başaran
 

ruhefza

Üye
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Zamanın da...

Dünya kurulalı beri...
İnsanlar ölüyor.
Doğuyorlar ve
ölüyorlar.
Savaşlar ve aşklar... Merhamet ve barbarlık...
Hüzün ve coşku...
Kar ve güneş...
Sabahın koynunda saklı başlangıç...
İkindinin gözbebeklerinde hüzün.
Gün yirmidört saat...
Hep aynı.
Ay ve yıldızlar...
Hep aynı.
.....
Ama bir taşla öldürmüşsün veya hançerle vurmuşsun hasmını...
Ama sinir gazıyla veya güdümlü bombayla...
Ama bir gül yaprağı bırakmışsın yoluna sevgilinin...
Ama mesaj geçmişsin cep telefonundan, aşkını titreten.
O da savaş; bu da...
O da aşk; bu da...
Arada sadece teknoloji farkı var.
Anlam farkı bıçak sırtında.
Yoksa...
Yersiz çekilen bir tetik katil eder adamı.
Zamanında çekilen kahraman!
.....
Nedir aradığı insanın?
Her gün bir gün azalırken hayat; gözü kara telaşlarla “mutluluk” peşinde koşarız.
Lakin, kimi için güç ve iktidarda, kimi için sıcak bir tebessümde saklı olan mutluluğun ömrü, temelindeki huzura bağlıdır...
Ama mutluluk arayışı, huzur arayışının önündedir hep...
Ve huzursuz mutluluklar, ömürsüz mutluluklardır; yerini öfkeye ve hırsa bırakır.
.....
Doğan ve ölen...
Seven ve nefret eden...
İnsan...
Mutluluğu ararken, yaşamayı unutan insan!
Halbuki;
Sabahın koynunda saklı başlangıç
İkindinin gözbebeklerinde hüzün.
Gün yirmidört saat.
Ölüm bir yerlerde bizi bekliyor.
Bizi gerçekten tatmin edecek bir mutluluk için, ne kadar vaktimiz var?

Murat Başaran


Yazarın severek okuduğum şiirlerinden birtanesini sizlerle paylaşmak istedim :)
 

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yangının Adı Leyla'ydı

Yangının Adı Leyla'ydı

Çaresiz kalmıştı Leyla’da...

Kavuşmak imkansızdı...

İhtiyar, tatlı-sert yol gösterdi.

-Gir şu odaya... Çağır Leyla’yı...

Aklı almadı önce...

Pek de inanmamıştı...

Ama yapacak da başka bir şey yoktu...

Çaresiz adam, çaresiz girdi odaya...

Sayıkladı günler boyu, geceler boyu...

Çıkmadan o odadan, çağırdı Leyla’yı...

Kırk asırdır yandığı aşkı, daha kırk vakit dolmadan...

İşte geliyordu...

İşte görüyordu; Leyla kendisini çağıranı ararcasına geliyordu...

Korktu genç adam...

Anladı genç adam...

Unuttu genç adam...

Gidip sarıldı ihtiyarın eline...

“İstersem olduğuna göre...

Çağırırsam geldiğine göre...

Bana aşkı öğret...”

Dedi ki ihtiyar:

-Bu kainat...
Aşkına yaratıldı sevgilinin...

Sen aşkı ne sandın?

Aşk...

Öyle bir istemek ki...

Kavuşmak mecbur kalsın...


Murat Başaran
 

nurefşan_26

Asistan
Katılım
27 Şub 2007
Mesajlar
309
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
aşk belki

Aşk Belki

Murat Başaran






Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Ama; kendimden bile önce tanıdığım...

Her saniye yeniden doğmak gibi...

Ama, asırlardır süren...

Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu...

Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu...

•••

Ilık avuçlarında, kar taneleri...

Güneş sıcağı, gözleri...

Ve sözleri...

Ve sesi...

•••

Böyle olmalı aşkın tarifi...

Ki, tarif edilememeli...

•••

"Resmini çiz!" deseler...

Bacası tüten bir ev belki...

Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir...

Veya kaldırımların kanına giren...

Aşkın ayak sesleri...

•••

"Resmini çiz!" deseler...

Her köşe başı ıhlamur kokar...

Yağmur kokar...

"Resmini çiz!" deseler...

Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm...

Veya...

Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları...

Gizli ve mahcup...

•••

Aşk, istemektir belki...

Belki bir ticaret; pazarlıksız...

Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir...

Sonrası bir uzun yolculuk...

Sonrası; nasip!

•••

Tarifini sorsalar....

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Az kalsın ölüyormuşum gibi...
 
V

VeLeyl

Guest
Bir Akdi bozar gibi...

BİR AKDİ BOZAR GİBİ

Murat Başaran
Şehir, başına yıkılmıştı...
İnadına hava soğuktu...
İnadına suratı asıktı bütün insanların...
Bu yağmuru tanımıyordu; hayret...
Bu rüzgar sanki alacaklıydı; döver gibi, sert...
Caddeler bile... Kaldırımlar bile kovuyordu sanki...
Sanki aldığı nefesle havayı, attığı adımla yeri ve baktığı herşeyi rahatsız ediyordu...
Ellerini cebine soktu...
Başını omuzlarının arasında yok etmek istercesine sindi...
Ve sanki, böyle olmayan bir başka yere çıkacakmış gibi hızlandı...
Kabus değil...
Biliyordu ama, açıp kapıyordu gözlerini bir yandan hırsla...
Kabus değil...
Sanki köşedeki simitçi her zamanki gibi bağırsa...
Sanki “vakittir” deyip müezzin ezan okusa...
Sanki tabelası tanıdık bir otobüs geçiverse önünden...
Sanki duruverse yağmur...
Bir nefes gibi...
Bir yudumcuk nefes gibi...
Sanki ne olurdu?..
Bir duvara yaslandı soluk soluğa....
Sırılsıklamdı şehirle beraber...
Saçlarından yüzüne süzülen damlalar bile griydi şehirle beraber...
Kasvet kaskatı tutmuştu şehirle beraber...
Şehir; kainat...
Kainat başına yıkılmıştı...
Ölmeyi düşündü...
Mezar yerini sonra...
Ve mezar taşını...
“Hiçbir şeyim olmasa da; yatacak bir yerim, boynu bükük bir mezar taşım olacak ihtimal” dedi kendi kendine...
“Boynu bükük bir mezartaşım olacak...”
İçindeki hırs, içindeki öfke, derin bir sessizliğin kucağında eridi...
Eridi... Eridi...
Ağlıyordu...
Boynu büküldü...
Kaldırıp kafasını baktı, herşeye doğru...
Hayata doğru...
“Seninle işim olmaz artık” der gibi...
Bir akdi bozar gibi...
Yağmur dindi, müezzin çınlattı gökkubbeyi...
Simitler sıcacıktı...
“Boynum bükük, mezar taşım gibi” dedi şehre...
“Benim akdim mezartaşımla...” dedi.
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Çay Kimi Çağırır?

CAY KIMI CAGIRIR?

Vakti vardir…
Ve can ceker.
Ama berrak ve demli bir caydan daha iyi olan sey, o caya sohbet katan, lezzet katan dostlardir.
Cay da dost da, teselli makaminda bir talihtir.
Yalnizliga huzun tasir cay…
Sohbete muhabbet…


Hayatin neresinde, ne sekil ve goruntude olursak olalim;mesele sudur:
Bir badak demli cayin yaninda ne kiymetimiz var?
Hangi dostun bir bardak demli cayi icin “hasretin adi ve katma degeriyiz?


Vakti vardir…
Ve can ceker.
Can cayi bahanre edip dost ister.
Professor istemez, genel mudur hic istemez…
Makam mevki
Ve dahi san ve sohret…
ve dahi mal ve mulk sahibi istemez
aradigi insandir.
in an sifatinin yaninda , som altina sekilkatmak icin sokusturulmus bakir kadar ehemmiyeti olmayan unvanlari hesaba katmaz.
Ve can insan ceker.
Bir bardak cayin her yudumunu, abi hayata donusturen insan


Bir daha mesele sudur
Canimiz kimi ceker ve kimin cani bizi ceker?
Ve neden?


Hayattan aldigimiz ve hayata kattigimiz can sikintilarinin cogunun sebebi malesef degersiz seylerden ibarettir.
Ne dunyadan cekip giderken bizimle gelirler
Ne sonrasi icin ise yararlar
Ustelik bir bardak demli cayin yaninda bile hep sahibini bes kurus sahiplenmezler.


Su kaynar…
ask atesinde…
bir tutam cay yapragiyla karismak vuslattir.
Bu sicakliga…
Bu buhara ram olur ve yayilir duygular.
Sonra askin rengidir ve demidir gorunen
Ve askin rayihasi


Soyleyin simdi
can kimi ceker ?
kimin cani bizi ceker
bu sire kim bir misra katar gonlunden?
Sohbeti kim demler?

MURAT BASARAN/ZAMANSIZ
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ahmet yesevi çok yorulur
dağ taş gezmiştir.
soluk almak için bir patika yolunu seçer belki bir yer bulurum diye. ve ileride bir ev görür.ev değildir aslında tek gözlü küçücük bir kulibe.
kapıyı çalar, yaşlıca nur yüzlü bir adam açar kapıyı.
buyur eder yeseviyi
ve ona sıcak kırmzı renkte bişey verir.
yesevi bu sıvıdan içince sakinleşir. yorgunluğu gider. kendine gelir ve bunun ismi nedir der.
adam bunun ismi "çay" dır der.
ve yesevi dua eder.
çayı işen şifa yapan sıhhat bulsun.
 

gokce_kız

Doçent
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,032
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Çay

En iyi çayla gidiyor düşünmek seni
Sen çay gibi sıcak
Çay sen gibi
Sıcak yudumlarda hüznün ve matem
Sensin bardak bardak
Sensin dem dem
Süzülen keder boğazımdan
Tadın çıkmıyor damağımdan.

alıntı..
 

ISSIZ

Asistan
Katılım
7 Tem 2007
Mesajlar
494
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Aşk belki...

Aşk belki..




Aşk Belki

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...


Ama; kendimden bile önce tanıdığım...

Her saniye yeniden doğmak gibi...

Ama, asırlardır süren...

Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu...

Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu...


Ilık avuçlarında, kar taneleri...

Güneş sıcağı, gözleri...

Ve sözleri...

Ve sesi...


Böyle olmalı aşkın tarifi...

Ki, tarif edilememeli...


"Resmini çiz!" deseler...

Bacası tüten bir ev belki...

Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir...

Veya kaldırımların kanına giren...

Aşkın ayak sesleri...


"Resmini çiz!" deseler...

Her köşe başı ıhlamur kokar...

Yağmur kokar...

"Resmini çiz!" deseler...

Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm...

Veya...

Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları...

Gizli ve mahcup...


Aşk, istemektir belki...

Belki bir ticaret; pazarlıksız...

Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir...

Sonrası bir uzun yolculuk...

Sonrası; nasip!


Tarifini sorsalar....

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Az kalsın ölüyormuşum gibi...

Murat Başaran


(ALINTI)
 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Murat BAŞARAN Yazıları

Uygulamalı ders

“Ben…”

Diye sızlanmaya başladığımızda; “ben”in dışındaki her şeyi unuturuz.

Kâinat “ben”den ibaret olur.

Ne kadar önemliyizdir o an…

Ve ne kadar vazgeçilmez!

Topu topu bir hayatlık canımız varken…

•••

Bir hayat…

Doğumla ölüm arasında…

Gittikçe daha hızlı geçen…

Her an bitmeye doğru giden…

Bir hayat…

Ve “Ben” duygusu…

İstediğin kadar “ben” diye sızlan…

Herkes sorar içinden ve asla sezdirmez karşısındakine; “Kimsin sen? Senden bana ne?”

Sahtekâr tebessümler… Sahtekâr dinleyişler…

•••

Sen ilk kandırılan değilsin.

Sen ilk yaralanan değilsin…

Sen ilk yarı yolda bırakılan değilsin…

Sen ilk “ayrılık” yaşayan değilsin…

Sen ilk derde ve belâya düşen değilsin…

Ve sen ilk aşık olan değilsin…

Sen ilk “üzülen” değilsin.

Ve aslında “sen” bir baksan aynaya…

“Ben” bir baksam…

Hiç…

•••

İlk insan ve ilk kandırılan… Kandırılma acısını ondan daha fazla kim yaşamıştır?

Ve bedeli cennetten çıkmak kadar büyük olmuştur? Ve Kabil Habil’i, yani, bir evladı, diğer evladını kıskançlıktan katlederken, kim onun kadar üzülmüştür?

İki türlü evlat acısı… Kim çekmiştir?

Ve evladın Baba’ya güvenmemesi. Ve bir eşin, kocasını yarı yolda bırakması… Nuh Aleyhisselamın imtihanı… Oğlu Kenan’ın gemiye binmemesi… Eşi Vaile’nin kavminin reisine, Nuh Aleyhisselâm’ı çekiştirmesi…

Kim böylesine yaralanmıştır? İhanete uğramıştır?

Ya Hazret-i İbrahim?

Sevgili eşini ve sevgili oğlunu ilâhî bir buyrukla çölün ortasında bırakmak zorunda kalışı…

Hazreti Hacer’in, arkasından “Bizi burada yapayalnız kime bırakıyorsun?” sorusu…

Ama “ilahî bir buyruk” olduğunu öğrendiğinde, tevekkülle teslimi…

Hangi anne bebeğiyle çölün ortasında kalmaya razı olmuştur.

Yapayalnız…

Hangi baba bırakmaya?

Ve kardeşlerin yanlışta birleşip, bir başka kardeşi kuyuya atmaları… Yani ölüme…

Kim Hazreti Yakup kadar hasret çekmiştir.

Kim Hazreti Yusuf kadar meşakkat?

Ve kim Züleyha gibi aşık olmuştur; üstelik yaratılmışların en güzeline…

Ve kim onun gibi mahcup olup, onun gibi kavuşmuştur?

Kim?

Sonra…

Hazret-i Eyyub…

Malını, mülkünü ve evladını bir anda kaybedip…

Derdin, belânın, hastalığın en ağırına…

Kim onun gibi sabretmiştir?

Kim onun sevgili hanımı Rahime gibi, şehirden kovulduklarında yıkılmamış, eşine bakmaya devam etmiştir.

Hangi kadın?

Ve kavminin Hazret-i Musa’ya çektirdikleri?

Her an vazgeçmeleri…

Her an şüphe duymaları…

Her an akıl almaz ve edep dışı isteklerle bunaltmaları…

•••

Ve yaratılmışların en üstünü… En güzeli…

En…

Sevgili Peygamberim…

En çok çile çekeni…

Anlatamam…

•••

Rabbimizin bütün elçileri, bütün sevgilileri, doğmakla ölmek arasındaki kısacık hayatları kurtarmak için gelmişler…

Ve o hayatlara ibret olsun diye acıyı, ihaneti, kandırılmayı, terk edilmeyi, hastalığı, derdi, belâyı yaşamışlar…

“Ben” değil, “hiç” olduğumuzu anlatmışlar…

“Hiç” olunca “sevgili” olunacağını anlatmışlar…

•••

Anlamış mıyız?

•••

Acı, çile, ihanet, ayrılık, aşk, hüzün, hastalık, zarar, ziyan, hasret, felâket…

Anlayalım diye, en zorunu, uygulamalı olarak göstermişler…

Hiç “Ben…” dememişler…

Anlamış mıyız?​
 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Sorma Bana "Hangi Aşk" Diye

Aşk…

Namlusu kalbime doğrulmuş…

Tetikte bekler…

***

Barut değil, gül kokusudur sızan…

***

Ya Rabbim!…

Senin sevdiğindir sevgilim…

Düşmanın; düşmanım!

Bu, benim inancım…

Ve aşkım…

***

“Yaratılanı sevmek; Yaratandan ötürü…”

Sevebilmek…

Sevgiyi Yaratandan ötürü…

***

Derviş; aşk adamı…

Dergah; aşkhane…

İbadet; sevgiliye muhabbet…

***

Su nasıl kaynar gönül ateşiyle?…

Çiçeklerin zikri nasıldır ve kimler duyar?

Ve Ferhat’ın dağları erittiği ateş, Şirin’in aşkından ibaret midir?

***

Sorma bana “Hangi aşk?” diye…

Ve aşktan korkma!

***

Bir göz açıp kapayıncaya kadarsa ömür…

Aşk sonsuz olmalı…

“Aşk nasıl sonsuz olur?”

Bunu sormalı…

***

Aşk…

Namlusu kalbime doğrulmuş…

Tetikte bekler…

Barut değil, gül kokusudur sızan…

Gül kokusu;

Bulur doğruyu…

***

Namlu kalbime dayanmış…

Sorma bana “Hangi aşk?” diye…

Ve tetik;

Titrer durur “Allah” diye…


 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Geldiğin Gün!..

Ancak o zaman anlayacaksın beklendiğini...
ve ancak o zaman anlayacaksın geciktiğini...


geldiğin gün...
gelmediği için yanlış yaşayan,
ve hergün ölüp hergün öldüren kaç kişi var servi ağaçlarının altında biliyor musun?

haykırmaktan korktun...
yanlış anlaşılmaktan korktun...
ve yanlış anlaşıldın...
yanlış anlayanlar haklı olsa ne olur?
ya da sen haklı?

geldiğin gün;
ancak o zaman anlayacaksın beklendiğini...
ve
ancak o zaman anlayacaksın geciktiğini...​


Murat Başaran
 

Seyfullah Kara

Kula KUL olma!
Katılım
18 Mar 2007
Mesajlar
1,585
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Güzel yazılar...Okunması tavsiye olunur.Paylaşım için teşekkürler KAMELYAM.
 
Üst