Münafık nedir kime denir...?

the_valiant

Paylaşımcı
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
gecelerin içinden..
Içinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından müslüman görünen kimse, aslî mânâsını değiştirmeden dilimize geçmiş olan münafık kelimesi Islâm toplumu içinde -çeşitli sebeblerden dolayı ve menfaati icabı kendini müslüman göstererek Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere düşmanlığını gizleyen kimsedir (el-Bakara, 2/8; Âli Imrân, 3/167; el-Mâide, 5/41)


"Nifak, kalbte olursa küfür, amelde olursa suçtur" (Kurtubî, Tefsir, VIII, 212).


Münafıklardaki nifak hâli îtikâdî ve amelî olarak iki grupta toplanır:


1. Itikâdî nifak: Kur'an-ı Kerim'de karakterize edilen, dünyada iken müslüman muamelesi görüp, âhirette inançsızlığı ortaya çıkınca kâfirlerden daha kötü muâmeleye tâbî tutulmasına sebeb olacak olan nifak hali. (en-Nisâ, 4/145) "Akîdenin hilafına îmanda mürâîliktir" (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VI, 4997).


Kur'an-ı Kerim insanları mü'min, kâfir, münâfık olmak üzere üç grupta toplar (el-Bakara, 2/1-20) ve insanların en kötüsü ve iki yüzlü olanı şeklinde tarif edilen münafıkların şu özelliklerinden sözeder:


Islâm toplumu içinde fesatçıdırlar. "Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; "biz ıslah edicileriz" derler", (el-Bakara, 2/9-13). "Müslümanların inandıkları gibi inanın, diye örnek verilince; "biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" diye itiraz ederler. Inananlarla yanyana gelince de; "sizinle beraberiz" derler. Fakat reisleri ve şeytanlarıyla başbaşa kalınca; "biz onları aldattık" diye alay ederler" (el-Bakara, 2/13-15).


Iman ile küfür arasında bocalayan münafıklar, bazan Allah'ı hatırlar gibi davranırlar. Fakat, Allah'a oyun etmeye çalışırlar ve gösterişte bulunurlar. Namaza da üşene üşene kalkarlar (en-Nisâ,4/142-3). Insanları Allah yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler (Mücadele, 58/14; Münâfıkûn, 63/2).


Münafıkların kalbi verimsiz toprak gibidir (el-A'raf, 7/58), menfaatlerine göre şekil alırlar, dönektirler (en-Nisâ, 4/141; el-Ankebût, 29/10-11) Asr-ı Saadetteki münâfıklara; "Hz. Peygamber'in yanına gelmeden önce sadaka verin de öyle gelin" denildiğinde bunların, menfaatlarına dokunduğu için, kaçtıkları tesbit edilmiştir. (Mücâdele, 58/13). Münafıklar bir taraftan da maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvururlar. Nitekim, münafıkların başı Abdullah Ibn Ubeyy b. Selûl, kazanç sağlamak amacıyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Bu maksatla bir nevi genelev de kurmuştu. Zina yoluyla câriyelerinden gelir sağlama çabası üzerine, olayı yasaklayan âyet nazıl olmuştur (et-Taberî, Tefsir, XVIII, 132; en-Nûr, 24/33).


Münafıklar Allah'ı unutup cimrilik yaparak ellerini yumarlar (et-Tevbe, 9/67), bir belâya uğrayıp sıkışınca hemen fitneye düşerler (el-Ankebût, 29/10), felâketin dönüp kendilerine çarpmasından korktuklarını, kendi aralarında fısıldaşırlar (el-Mâide, 5/52, 53); olayların akışı münafıkların lehine gibi ise, itaatla koşa koşa Peygamber'in yanına gelirler (en-Nûr, 24/49); bunlar zâhiren îman edip kalpleriyle kâfir olanlardır (el-Münafıkûn, 63/3).


"Allah'a, Peygamber'e inandık, itaat ettik" diyen münafıklar (en-Nûr, 24/47; Münafıkûn, 63/1); diğer taraftan Hz. Peygamber'e isyanı, düşmanlığı fısıldaşırlar (el-Mücâdele, 58/9-10). Onlar aynen şeytanlara benzerler (el-Haşr, 59/16); tabiatları gereği Allah'a ve Peygamber'e muhalefet üzeredirler (el-Mücadele, 58/20); fakat kalblerindeki gizlediklerini ortaya çıkaran âyetlerin inmesinden de çok korkarlar (el-Infitâr, 82/4-5; et-Tevbe, 9/64).


Allah'a kötü zanda bulunan erkek ve kadın münafıklar (el-Fetih, 48/6), biribirlerinin tamamlayıcı parçası olup, insanları kötülüğe çağırır, iyilikten vazgeçirmeye çalışırlar. Onlar ebedî Cehennemliktirler (et-Tevbe, 9/67-69). Kötü sözlerin müslümanlar arasında yayılmasını isterler (en-Nûr, 24/19); kötülük yapınca sevinirler; yapmadıkları şeylerle övünmekten hoşlanırlar (Âlu Imrân, 3/188); Kur'an-ı Kerim âyetleriyle alay ederler (en-Nisa, 4/140); Islâm toplumu içinde yalan-yanlış uydurma haber yayarlar (el-Ahzâb, 33/60-61); cihada çıkacaklarını yemin ile ifade ettikleri halde iş fiiliyata dökülünce kaçarlar (en-Nûr, 24/63); düşman korkusundan ölüm baygınlığına düşer (el-Münâfıkûn, 63/19); böyle bir ortamda kaçacak delik ararlar (et-Tevbe, 9/57). Mü'minler zafer kazanınca, başarıya ortak olmak, ganîmetten faydalanmak için; "sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirler gâlip gelince; "size mü'minlerden gelecek ziyanı biz önlemedik mi?" derler (en-Nisâ, 4/141). Savaşta çok şehid düşen olursa; "Allah lutfetti de iyi ki savaşta bulunmadım" diyen münafıklar, eğer ganîmet bölüşülecekse, "ah keşke ben de şu ganîmete erseydim" derler (el-A'râf, 7/72, 73).


Kur'an-ı Kerim'de özelliklerini tanıtıp haber verdiği münafıklar için Yüce Allah, peygamberini şöyle uyarmaktadır: "O münafıkların dış görünüşlerine aldanma. Onların liderlerini gördüğün zaman, yakışıklıdır, gövdeleri hoşuna gider. Konusurlarsa güzel konusurlar, dinlersin. Işte onlar sıra sıra dizili kereste gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar" (el-Münafıkûn, 63/1-4). Hak söz tanımayan, âhirette topluca kâfirlerle bir araya gelecek olan (en-Nisa, 4/140), münafıklara istiğfar etsen de etmesen de birdir. Çünkü Allah bu fâsıkları affetmeyecektir (el-Münafıkûn, 63/6).


Münafıkların Islâm toplumu içinde bulunmalarından dolayı elde ettikleri menfaatların, âhiret hayatında da devamını isteyeceklerini, fakat bunun mümkün olmayacağını Kur'an-ı Kerim şöyle haber verir: "Âhirette münafık erkek ve kadınlar îman etmiş olanlara; "bizi bekleyin, nûrunuzdan bir parça ışık alalım" diyecekler. O gün onlara; alayla "dönün arkanızda bir nur arayın" denilecek de, neticede îman edenlerle aralarında bir duvar olduğunu görecekler. O zaman münâfıklar, mü'minlere şöyle seslenirler: "Biz sizinle beraber değil miydik? ". "Evet", diyecekler; fakat kendinizi siz kendiniz yaktınız, kuruntunuz sizi aldattı"(el-Hadıd 57/13-15). Böylece münafıklar ve kâfirler Cehennemde bir araya gelmiş olacaklardır (el-Nisâ, 4/140).


Medine döneminde, Yahudilerle dostluk kuran münafıklarla mü'minlerin dost olmamaları hatırlatılmakta (el-Maide, 5/51) ve Hz. Peygamber'e; asıl düşmanın münafıklar olduğu, onlarla savaş yapması, hattâ sert davranması vahiy yoluyla bildirilmektedir. Hz. Peygamber'in de münafıklara karşı gayet ihtiyatlı, temkinli bir siyaset uyguladığı, gayr-i müslimlere yapılan muameleye tâbi tutmadığı; bilakis onları Islâm toplumu içerisinden ayırmayıp, üzerlerinde kurduğu kuvvetti bir otorite ile tesirsiz hale getirdiği müşahede edilmektedir.


2. Amelî Nifak: Bazı tutum ve davranışlarıyla itikadî nifaka kısmî bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, inançlarında açık bir nifakın söz konusu olmadığı müslüman kişilerin durumu. Hadislerde geçen münafık türü amelî (ahlâkî) yönden olan nifakı vurgulamaktadır. Meselâ: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde vaadınden döner, kendisine birşey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder" (Tirmîzî, Îman, 14) hadisi benzerî hadisler îtikâdî nifaka yaklaşılmaması için alınan tedbirler ve tenbihler mahiyetindeki emirlerdir. Zîra, amelî nifak çoğalınca ileride müslümanın îtikâdî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir.
 

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
kafir ve münafık arasında ne kadar fark var? İkisinden biri daha imanlı görünsede aslında farksız gibi geliyor kalbime.
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
kafir ve münafık arasında ne kadar fark var? İkisinden biri daha imanlı görünsede aslında farksız gibi geliyor kalbime.
Olur mu cancağızım... Farksız gibi olan sadece inançları... İkisi de kafir... Kafir açıkça söylediği için en azından önlemini ona göre alırsın. En azından ciddiye almazsın, adamın ne olduğu belli. Ama münafığa güvenirsin seni arkandan vurur. Seni bitirmek için senden görünür ve en mahrem sırlarını bilir, bildiği içinde en fazla zararı münafık verir...
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Peygamber'imize (S.A.S.) «mümin ve münafık kimdir» diye sormuş-lar, Peygamber'imiz şu cevabı vermiştir:



Müminin gözü namazda, oruçta olur, münafığın gözü ise yemekte, içmekte, ibadet ve namazdan uzak durmakta olur.

Mümin, eli vardıkça sadaka verir, Allah'dan günahlarının affedilmesini diler. Münafık ise ihtiras ve boş kuruntular peşindedir.

Müminin Allah'dan başka hiç bir kimsede umudu olmaz, münafık ise Allah'dan başka herkese umut bağlar.


Mümin, dini yerine malını feda eder, münafık ise malı uğruna dinini satar.

Mümin Allah'dan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise Allahdan başka herkesten çekinir.

Mümin iyilik işlemekle birlikte ağlar, münafık ise kötülük işlediği halde güler.


Mümin yalnızlıktan ve kendi başına kalmaktan hoşlanır. Münafık ise girişkenlikten ve kalabalıktan hoşlanır.


Mümin tohum eker, (yapıcı ve üreticidir) kargaşalıktan hoşlanmaz, münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte emeksiz ürün peşindedir.

Mümin dininin prensiplerine uygun bir idare uğruna emir verir ve yasaklar koyar, düzelticidir. Münafık ise baş olma ihtirası uğruna emirler verir ve yasaklar koyar, yıkıcıdır. Daha doğrusu kötülüğü emrederken iyiliği ve doğruyu yasaklar.»
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
- Münafık, iki koyun sürüsü arasında gâh sürünün birine, gâh öbürüne katılan şaşkın bir koyun gibidir. O bu sürülerin hiç birinde devamlı barınmaz, çünkü her iki sürüye de yabancıdır. Münafık da tıpkı böyledir, ne tamamen müslümanlarla kaynaşabilir ve ne de kâfirlerle.»
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Rivayete göre Cebrail'in (A.S.) gelişlerinden birinde Peygamber'imiz (S.A.S.) O'na «ya Cebrail, bana cehennemi ve onun hararet derecesini tasvir et» der. Cebrail de Peygamber'imizin (S.A.S.) isteği üzerine şun-ları anlatır, «Ulu Allah, cehennem ateşini yarattıktan sonra bin yıl boyunca yaktı, sonunda kıpkırmızı oldu. Arkasından bin yıl daha yaktı, nihayet ağardı. Daha sonra onu koyu bir kara renge bürününceye kadar bin yıl daha yaktı.



Seni hak dinle Peygamber olarak gönderen Allah adına yemin ede-rim ki, cehennemliklerin üzerlerindeki elbiselerden biri yeryüzü halkına gösterilecek olsa, hepsi ölürlerdi. Yine eğer cehennem içeceğinin bir tek kovası yervüzü sularının tamamına katılsa, tadanlar derhal ölürdü.



Ulu Allah'ın «sonra onu boyu yetmiş arşın zincire vururuz» ayetinde belirttiği zincirden bir arşın kadarı —ki o arşının uzunluğu doğu ile ba-tı arası kadardır— dünya dağlarına düşse, dağlar erirdi. Eğer aranızdan biri cehenneme girdikten sonra çıkarılarak aranıza gönderilse yeryüzün-dekiler, kokusununun keskinliğinden bayılarak ölürlerdi.»



Peygamber'imiz (S.A.S.) Cebrail'in sözünün burasında araya girerek «ya Cebrail, bana cehennemin kapılarını tarif et, şu bildiğimiz kapılar gibi midirler?» diye sordu.



Cebrail (A.S.) «hayır», Ya Rasulellah fakat birbiri üzerinde katlar halindedirler. Kapıdan kapıya yetmiş yıllık mesafe vardır. Her kapının ısı derecesi üzerindekinden yetmiş kat fazladır.



Peygamber'imiz (S.A.S.) Cebrail'e bu kapılara tekabül eden katlara kimlerin gireceğini sordu, Cebrail şöyle cevap verdi, «ismi —haviye— olan en alt katın kapısından münafıklar gireceklerdir. Nitekim ulu Allah:

«hiç şüphesiz, münafıklar cehennemin en alt katindadırlar» buyuruyor.


İsmi —cahim— olan ikinci katın kapısından Allah'a ortak koşanlar gireceklerdir. İsmi —Sakar— olan üçüncü katın kapısından yıldızlara ta-pan putperestler (sabiiler) gireceklerdir.

Adı —Lezza— olan dördüncü katın kapısından şeytan ile birlikte ona uyan ateşperestler girecektir Adı —hutame— olan beşinci katın kapı-sından yahudiler gireceklerdir. İsmi - Sair— olan altıncı katın kapısından hristiyanlar gireceklerdir.»




Cebrâil, sözünün burasında susunca Peygamber'imiz (S.A.S.) «hani yedinci katın kapısından girecek olanları söylemedin» diye sordu. Ceb-rail bu soruya Ya Muhammed «onu sorma» diye cevap verdi. Peygam-ber'imiz «söyle» diye ısrar edince Cebrail «yedinci kapıdan da senin üm-metinden tevbesiz ölen büyük günahkârlar gireceklerdir» diye sözünü ta-mamladı. Rivayete göre:
«Hepiniz teker teker oraya (cehenneme) mutlaka gireceksiniz»
mealindeki âyet-i kerime indiği zaman Peygamber'imizin ümmeti hesabı-na duyduğu korku artmış ve hüngür hüngür ağlamıştı
 

alitufan2003

Profesör
Katılım
27 Ağu 2013
Mesajlar
1,370
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Konum
Yalova




Bakara sûre-i şerif’inin hemen başında müminler hakkında iki Âyet-i kerime, kâfirlerhakkında üç Âyet-i kerime, münafıklar hakkında ise onüç Âyet-i kerime ile bilgiverilmesi, bu hususun ne kadar mühim olduğunu göstermektedir.
Allah-u Teâlâ çeşitli Âyet-i kerime’lerinde münafıklarınözelliklerini beyan buyurmaktadır:

• İman ile küfür arasında bocalarlar.
“Ne onlarla olurlar, ne bunlarla olurlar. İkisinin arasındabocalayıp dururlar.” (Nisâ: 143)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde onların dinleri hususunda şaşkınolduklarını, şeytanın onları tereddüte düşürdüğünü beyan buyurmaktadır.
Ne müminlere uyarak tam mümin olurlar, ne de kâfirlere uyarakmüşrik olurlar. Ne müminlere katılırlar, ne de kâfirlere.

•Müslüman olduklarını iddiâ ettikleri halde, Hazret-i Kur’an’ın bir kısmınıkabul bir kısmını inkâr ederler.
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mıediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezâsı dünya hayatında rezil olmaktan başkabir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır.Allah yaptıklarınızdan aslâ gafil değildir.” (Bakara: 85)
Kur’an-ı kerim’in bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamakküfürdür.

• İmandan çekinirler.
“Onlara: ‘Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve Peygamber’e gelin!’denildiği zaman, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisâ: 61)
Onlar Allah-u Teâlâ’nın ulvî hükümlerine uymak istemezler.
“Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet geldiği zamanmutlaka ondan yüz çevirirler.”(Yâsin: 46)
Onlar kelâmullah olan Kur’an-ı hakîm’in ulvî beyanlarını olduğugibi kabul edip de İslâm’la müşerref, imanla münevver olmak istemezler.
“Onlardan yüz çevir. (Dâvetine uymamalarından dolayı) senkınanacak değilsin.”(Zâriyat: 54)

• Müslümanları kâfir yapmaya çalışırlar.
“Onlar kendileri inkâr ettikleri gibi, sizin de inkâr edipsapmanızı isterler ki, onlarla bir olasınız.” (Nisâ: 89)
Herkes aslını icrâ etmek istiyor. Kimisi hayırda, kimisi şerde.İyinin gayesi iyiliğe çekmek olduğu gibi, kötünün gayesi de kötülüğe çekmektir.Hayırda çalışan hayrını artırır, sermayesini çoğaltır. Şerde çalışan kötülüğünüartırır, âkıbetini hazırlar.

• Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin hükmüne râzı olmazlar:
“Hayır, öyledeğil!.. Rabbin hakkı için, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakemyapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı yüreklerinde hiçbir sıkıntı, birburukluk duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ: 65)
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm’ın emrine başvurmayımüminlere farz kıldığı gibi, onun verdiği hükümlerden dolayı müminleriniçlerinde herhangi bir sıkıntının yer etmesini de haram kılmıştır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamber’ineçağırıldıkları zaman, müminlerin sözü sadece ‘İşittik, itaat ettik!’ demektenibarettir. İşte saâdete erenler onlardır.” (Nûr: 51)
O itaatkâr müminler dünya saâdetine ahiret selâmetine ererler,umduklarına nâil olurlar, korkunç âkıbetlerden emin bulunurlar.

•Kalplerinde hastalık vardır.
“Andolsun kimünafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine’de yalan haber yayanlarvazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz. Sonra orada, senin yanında ancakaz bir zaman kalabilirler.
Hepsi delânetlenmiş olarak, nerede ele geçirilirlerse yakalanırlar ve öldürülürler.
Allah’ın daha önce geçmiş olanlara uyguladığı sünneti(âdeti) budur. Sen Allah’ın sünnetinde aslâ bir değişiklik bulamazsın.” (Ahzâb: 60-62)
Onlar hakkındaki ilâhî hüküm tecelli eder ve sonunda da ebedîcezalarına kavuşurlar.
“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onlarınhastalıklarını arttırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlaraelem verici azap vardır.” (Bakara: 10)
Onlar Kitabullah’a itibar etmeyince, Allah-u Teâlâ da bu hastalığıtaşıyanların hastalığını daha da artırmıştır. Bu yüzdendir ki Allah-u Teâlâ’nınkahrına müstehak olmuşlardır.
Kendilerinin nasıl bir cehalet ve dalâlet çukuruna düşmüşolduklarının hiç farkında değildirler.

• Kötü propaganda yaparlar.
“Onlara güven vekorkuya dâir bir haber gelse, hemen onu yayarlar. Halbuki onu Peygamber’e veyakendilerinden olan emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya gücüyetenler elbette onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki lütfû ve nimetiolmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyar giderdiniz.” (Nisâ: 83)
Bugün bütün insanların yanılmaları; ehline müracaat etmemeleriyüzündendir, buna lüzum görüp tenezzül etmeyişindendir, kendi zannını vefikrini beğenmesinden ötürüdür. Bütün yanılmalar bundan doğmuş, bunun içinsapmışlardır.
Eğer bunu ehline sorsaydı, ehli ona yol gösterecekti ve hakikatıöğrenecekti.
Hakikat az da olsa, kıyamete kadar mevcuttur. Sen de o azı bul datanış. İmansız imamlarla tanışacağına, hakikat ehli ile tanış.
İşte bu Allah-u Teâlâ’nın lütfu da, lütfa mazhar olanlaramüracaatla ve yaklaşmakla mümkündür. Onlara müracaat edip yaklaşmadıkça zatenşeytana çoktan uymuş olur.

• İş başına gelseler anarşi çıkarırlar.
“Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzündefesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi?” (Muhammed: 22)
Münafıkların en belirgin özelliklerinden birisi de, bir mevkiyegeçtikleri zaman yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp ortalığı karıştırmaktır.

• Allah’ın lânetlediği kimselerdir.
“İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağıryaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.” (Muhammed: 23)
Onların kulaklarını sağır ettiği için ilâhi sözü duyup anlamazlar,gözlerini kör ettiği için gerçekleri göremezler. Onlar böyle aklı kıtkimselerdir.

• “Allah’tan kork!” denilince tersini yaparlar.
“Böylesine ‘Allah’tan kork!’ denilince, benlik ve gururukendisini günaha sürükler.
Ona cehennemyeter. O ne kötü yataktır!” (Bakara: 206)
Ceza olarak, öfkesinden kükreyen cehennem onun için kâfidir.
Söz ve icraatlarıyla isyankâr olan bu kişilere “Allah’tan kork!Bozgunculuktan vazgeç, Hakk’a dön!” diye öğüt verilecek olursa hiç kulak asmaz.Onun bu gibi sözlere hiç tahammülü olmaz. Büsbütün inatlaşır, küfründe ısrareder ve büyük günahlara kapı açmakta tereddüt göstermez. İsyan ve günahlar onuçepeçevre kuşatır.

• Kur’an-ı kerim’i yanlış tefsir ederler.
“Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendilerinegöre yorumlamak için onun benzer âyetlerinin üzerine düşerler.” (Âl-i imran: 7)
Akıllarına câzip gelen tevillerle Âyet-i kerime’lere mânâ verirler.Böylece Kur’an-ı kerim’i tahrip ve tahrif etmeye kalkışırlar.

• Dış görünüşleri aldatıcıdır.
“Sen omünafıkları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider.”(Münâfikun: 4)
Dıştan bakınca imreneceğin tutar.
“Söylerlerse dediklerine kulak verirsin.”(Münâfikun: 4)
Sözlerinin akıcılığı ve edebî konuşmalarından dolayı güzel lâflarederler. Konuşmaya başladıkları zaman orada bulunanların dinleyesi gelir.
“Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler.”(Münâfikun: 4)
“Haşebe”kalın kereste demektir. İmandan ve iz’andan,ilim ve irfandan mahrum oldukları için duvara dayandırılmış kütüklerebenzetilmişlerdir.
Öyle ruhsuzdurlar ki, istifade edilmesi gereken sözler kulaklarınagirmez.
Öyle cansız ve yüreksizdirler ki;
“Her gürültüyü, korkularından kendi aleyhlerine sanırlar.”(Münâfikun: 4)
Lehlerinde söyleneni bile aleyhlerinde zannederek ürkerler. Sertçebir öksürükten şüphelenirler. Çünkü içleri kurtlu haindirler. Hainler iseiçyüzleri açığa çıkar endişesiyle korku ve kuşku içindedirler. Yalan söylemeyede alışkın oldukları için, lehlerinde söyleneni de yalan kabul ederek hepaleyhlerine mânâ çıkarırlar.
“Onlar düşmandırlar.”(Münâfikun: 4)
Onlar her ne kadar müslüman görünseler de, hem İslâm’a hem demüminlere düşmandırlar. O bakımdan düşmanların en tehlikelisidirler.
“Onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın!”(Münâfikun: 4)
Sizi aldatabilme ya da size zarar verebilme ihtimaline binaen heran dikkatli olun.
“Allah kahretsin onları!”(Münâfikun: 4)
Onlar böyle bir bedduâya müstehaktırlar. Onlar cezalandırılmaktanaslâ kurtulmayacaklardır.
Sen onları dost edinirsen, sen de bu kahra uğrarsın.
“Hakk’tan nasıl çevriliyorlar?” (Münâfikun: 4)
Delillerin açıklığına rağmen akılları nasıl sapıyor? Nurdankaranlığa nasıl da döndürülüyorlar?
Artık o kalplere ne hidayet ulaşır, ne de nur. Dolayısıyla neyaptıklarını, kimin peşinde gittiklerini inceden inceye bilecek anlayışkabiliyetleri kalmamıştır.

• Kötülüğü emredip, iyilikten men ederler.
“Münafıkolan erkeklerle, münafık olan kadınlar birbirlerine benzerler. Kötülüğü emrederve iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar.Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu.
Münafıklar fâsıkların tâ kendileridir.” (Tevbe: 67)
Münafık erkekler ve münafık kadınlar bir tek sınıftır. Onlar birşeyin parçalarının birbirine benzediği gibi nifakta ve imandan uzak olmadabirbirinin benzeridirler. Gayeleri kötülüğü yaymak, iyilikten vazgeçirmektir.

• Tanınmaktan şiddetle korkarlar:
“Münafıklar kalplerinde bulunanı onlara haber verecek birsûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. Resulüm! De ki: Siz alay edipdurun. Şüphesiz ki Allah o çekinip durduğunuz şeyi açığa çıkaracaktır.” (Tevbe: 64)
Allah-u Teâlâ münafıkları “Bu alçaklığa devam ediniz, yakında göreceksiniz.” beyân-ı ilâhisi ile açık bir şekilde tehdit etmektedir.

• Korkaktırlar.
“Onlar korkak bir topluluktur.” (Tevbe: 56)
Bunun içindir ki, iki yüzlü davranmak suretiyle, müslümanolmadıkları halde müslüman olarak görünmektedirler.

• Müminlerin iyiliğe uğramalarına üzülürler, başlarına bir belâ geldiğine sevinirler.
“Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibetgelse buna da sevinirler.”(Âl-i imran: 120)
Müslümanlar Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla güçlenirler, zaferlerkazanırlarsa onlar bundan hoşlanmazlar. Bir bozgun ile karşılaşırlarsa, bundandolayı da son derece sevinç duyarlar. Bu ise düşmanlığın en ileri derecesidir.
“Eğer sabreder Allah’tan korkarsanız, onların hilesi sizehiçbir zaman zarar veremez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çepeçevrekuşatmıştır.”(Âl-i imran: 120)
Bütün bunlara karşı müslümanların vazifesi sabır ve takvâdır.

• Müminlere en ileri seviyede kinbeslerler.
“Onlarsizinle karşılaştıkları zaman: ‘İnandık!’ derler. Kendi başlarına kaldıklarızaman da, size olan kinlerinden ötürü parmaklarının uçlarını ısırırlar.
De ki: ‘Kininizle geberin!’ Allah kalplerde olanı bilir.” (Âl-i imran: 119)
Eğer müslümanlar Allah-u Teâlâ’ya itaat etmede sabreder veyasaklarından kaçınmakla iyice korunurlarsa, onların hile ve entrikalarınınhiçbir zararını görmezler.

• Yalan yere yemin ederler.
“Bilerek yalanyere yemin ediyorlar.” (Mücadele: 14)
Burada bile bile yalan yere yemin ettikleri şey, müslümanoldukları iddiâsıdır.
“Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçektenonların yaptıkları şey ne kötüdür!” (Mücadele: 15)
Son derece şiddetli ve elem verici azap, cehennemin en alttabakasıdır.
Yaptıkları bu kötü şey; kâfirleri dost edinmeleri, buna karşılıkmüminleri aldatmaları, onları Allah yolundan çevirmeleridir.
İşte bundan dolayı Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah’ın yolundanalıkoydular.” (Mücadele: 16)
“Biz de müslümanız!”diyerek bir taraftan kendilerini müslümangibi göstermeye, diğer taraftan da çıkardıkları fitne ve nifak ile başkalarınınİslâm’ı seçmesine engel olmaya çalışırlar. Onların gerçek yüzlerini bilmeyenpek çok kimse yaptıklarının ve söylediklerinin doğru olduğunu zanneder, onlaraaldanır, böylelikle Allah yolundan alıkonmuş olurlar.
“Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Mücadele: 16)
Allah’ın adını ve dinini küçük düşürmeleri karşılığında onlaraböyle küçültücü bir azap verilecektir.

• Dinin yalnız bir tarafından tutarlar.
“İnsanlardan kimide, Allah’a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder.” (Hacc: 11)
Dini samimiyetle kabul etmiş değildir. Dinin bizzat içinde yeralmaz. İçten gelerek değil de, belli bir maksat için dindarlık eder. Birtepenin bir kenarı üzerinde, düşmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmış birvaziyette bulunuyormuş gibi bir halde, şüphe ve kararsızlık içinde ibadettebulunur.
“Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur.” (Hacc: 11)
Kendisine isabet eden bu iyilikler ile tatmin olur, dini üzerindesebat eder.
“Başina bir belâ gelirse yüz üstü döner. “ (Hacc: 11)
İrtidat edip dinden çıkar ve eski kâfirlik haline döner. Çünküonun dini ulvi bir maksada müstenid değildir. Maddi menfaatler uğrunda hertürlü mukaddesatı feda edecek bir tıynettedir.
Müslümanlar arasında müslüman görünseler de, kendi emsalleri veyandaşları yanında imandan eser görülmez.
Artık bu gibi kimseler, hiç şüphe yok ki:
“Dünyayı da ahireti de kaybeder.” (Hacc: 11)
Dünyadaki kaybı inananların kendisine düşmanlık etmeleri,kâfirlerin ona güvenmemeleri; ahiretteki kaybı ise ebedi olarak cehennemdekalması ile ortaya çıkacaktır. Onun için hiçbir sevap yoktur.
“İşte apaçık kayıp budur.” (Hacc: 11)
Bir benzeri daha bulunmayan apaçık bir ziyandır, tam bir sapıklık,çok büyük bir hüsrandır, zarar eden bir ticarettir.
“O, Allah’ı bırakıp da kendisine fayda ve zarar vermeyecekşeylere tapar.” (Hacc: 12)
Yani dininde karar etmeyen kimse bir takım taştan ve ağaçtanyapılmış putlara tapınır ki, tapınan kimseye o put bir fayda veremediği gibi,tapınmayı terk etse bile herhangi bir zarar vermeye gücü yoktur.
Bunun da tek sebebi; istikametten ayrılmak, dalâlete yönelmektir.
“İşte en uzak sapıklık budur.” (Hacc: 12)
Sapıklık içinde sapıklık, zulmet üstüne zulmettir. Artık ondanöteye bir iflas yoktur.

• Kâfirleri dost edinirler.
“Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onlarıntarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudrettamamen Allah’a âittir.”(Nisâ: 139)
Allah-u Teâlâ’nın şeref vermediği kimseler hiçbir şekilde şerefsahibi olamazlar. Şu halde kâfirlerden ve kâfirlerin dostluğundan şerefbeklemek ne büyük bir sapmışlıktır.
Allah-u Teâlâ müminlere kâfirleri dost edinmemelerini muhakkakemretmekte, bu emr-i şerif’e uymayanların ise Allah’ın dostluğunu kaybetmeklecezalandırılacağını bildirmektedir:
Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kimbunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz.”(Âl-i imran: 28)
Allah-u Teâlâ ile hiçbir ilgileri kalmadığı gibi, Allah-uTeâlâ’nın dininde onların hiçbir yeri yoktur. Aradaki bütün bağlar tamamenkesilmiştir.
Gerçekten de onlar kâfirlerle birliktedirler. Hem onları severler,hem de sevgilerini gizlerler.

• Müslümanları aldatmaya çalışırlar.
“İnsanların birtakımları vardır ki, inanmadıkları halde ‘Allah’a ve âhiret gününe inandık.’derler. Bunlar güya Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlarsadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir.” (Bakara: 8-9)
Allah-u Teâlâ onların iddiâlarını reddetmektedir. Her ne kadarmüslümanları aldatmaya çalışıyorlarsa da, aslında aldanan bizzat kendileridir,en büyük zararı yine kendileri görürler, yaptıklarının vebali kendilerinedöner.
Allah-u Teâlâ’nın en çok buğzettiği kimseler bunlardır. Onuniçindir ki sapıklık ve kötülüklerini açıklamakta, cahilliklerini tesciletmektedir.
Onların kalpleri nifak ve şüphe ile doludur.

• Fesatçı ifsatçıdırlar.
“Kendilerine: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiği zaman‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler.”(Bakara: 11)
Allah-u Teâlâ onların bu cevaplarını şiddetli bir şekildereddederek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“İyi bilin ki asıl ortalığı ifsat edenler kendileridir.Lâkin anlamazlar.”(Bakara: 12)
Kalplerinden iman nuru silindiği için bunun böyle olduğunuhissedip anlamazlar.

• Müslümanları küçümserler.
“Onlara: ‘Müslümanların inandığı gibi siz de inanın!’denilince de: ‘Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?’ derler. İyi bilin kiasıl beyinsizler kendileridir, fakat bunu bilmezler.” (Bakara: 13)
Bunlar kendilerini malumatlı, bilgili zannederler.Nasıl bir cehâlet ve gafletçukuruna düştüklerinin farkında değildirler.

• Müslümanları alaya alırlar.
“Mü’minlerlekarşılaştıkları zaman: ‘İnandık’ derler, elebaşları ile başbaşa kaldıklarındaise: ‘Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz!’ derler. Allahda kendileriyle alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlarbir müddet başı-boş dolaşırlar.” (Bakara: 14-15)
Bu, onların yaptıklarına karşı, Allah-u Teâlâ’nın verdiği hükümdür.


Yine Nisâ sûre-i şerif’inin 145. Âyet-i kerime’sinde; cehennemin en alt tabakasında olacakları,
Tevbe sûre-i şerif’inin 68. Âyet-i kerime’sinde “cehennemde ebedi kalacakları” beyan buyurulmaktadır.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir



•Müslüman olduklarını iddiâ ettikleri halde, Hazret-i Kur’an’ın bir kısmınıkabul bir kısmını inkâr ederler.
“Yoksa siz Kitab’ın
bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezâsı dünya hayatında rezil olmaktan başkabir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır.Allah yaptıklarınızdan aslâ gafil değildir.” (Bakara: 85)
Kur’an-ı kerim’in bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamakküfürdür.



Münafıkların Kitap'tan inkar ettikleri kısım neydi? Bununla ilgili tefsirlerde bilgiye rastladın mı?
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
google da arama yaparken ihvan çıkınca mutlu olup konunun altına paraf atıyorum :)
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
Mü'min mazaret kabul eder, münafık da kusur görür ...

[Hadis / Kimyâ-i saâdet]
 

Admin

Administrator
Yönetici
Katılım
15 Şub 2007
Mesajlar
468
Tepkime puanı
444
Puanları
63
Icinde olanı yaşamayan
Yaşadığını içinde taşımayan

Kişiye munafik derdi bir hocam.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Katılım
15 Şub 2007
Mesajlar
468
Tepkime puanı
444
Puanları
63
konu hortlatma
 
Üst