Muhsin Meriç /Okumayan Yazarlar ,Yazmayan Düşünürler

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Kitap kurdu bir dostum zengin kütüphanesini gezdirirken, tanıdığım bir yazarın hiç kitap okumadığından ve sadece internetten faydalanarak yazdığından bahsettim. “O da bir şey mi?” dedi dostum ve çeyrek asırdır kitap okumayan ama piyasada yazar ve entelektüel diye ahkâm kestiğini iyi bildiği isimleri bir bir sıraladı.“Tek okudukları kendi köşe yazıları” dedi ilâveten; “Hem de hayranlıkla!”
Yarayı deşmiş olmalıyım ki münevver dostum ‘güncel’ sistemi deşifre etmeye devam etti: “Hazır çorba kıvamındaki, oradan buradan kesme yapıştırma yazıyı gazeteye geçtikten sonra aynı tayfa için gün boyu PR çalışması vardır. Biri ötekinin yazısını över, berikisi diğerininkini… Twitterda reklam üstüne reklam. Akşama televizyon programları. Sonra dumanaltı muhabbet. Watsaptan değerlendirmeler. Şöhret üstüne şöhret... İşte bizim aydınlarımız diye bilinenler bunlar!”
Etraf okumayan yazardan, yazmayan düşünürden, düşünmeyen aydından geçilmiyor hakîkaten. Onun için ‘mefkûre’ meflûç bugün. Üretemiyoruz! Mütefekkir yetiştiremiyoruz. Sanal fikir salataları, güncel tartışmalar aldatıyor düşünce âlemini; meşgul ediyor.
Siyaset sahasının tartışmalarının revaçta olduğu ve gündemi bastırdığı zamanlar en çok da bu okumayan yazar, yazmayan düşünür, düşünmeyen aydın güruhuna yarıyor. Çünkü böyle vakitlerde enmerğub meta düşünmek değildir; vurmaktır, saldırmaktır, ölümüne savaşmaktır. Hemen her şeyin‘güvenlikleştirildiği’ bir zeminde ne mefkûre kalır ne tefekkür… Cehl-i mürekkeblere gün doğar kriz dönemlerinde… Moda tabirle ‘tuzluk aydın’ ile ‘tetikçi aydın’ arasında bir yerde durur bunlar; ne kendi gündemleri vardır ne de kendi düşünceleri!
Bu zemini doğuran sebep, seçilmiş siyasi iktidarlar değildir her zaman; siyasi iktidarlar üzerinde vesayet kurmaya teşebbüs eden yapılardan terör örgütlerine, hârici şartlardan iç karışıklıklara kadar bir çok unsur bu ‘kabz ve kısırlık hâli’ni tetiklemiş olabilir. Küreselleşmenin menhûs nimetlerinin beslediği dünyevileşme, sekülerleşme ve rahatçılık da (şimdilerde konformizm denilen tenperverlik) bu hâlin hızlandırıcılarıdır denilebilir.
Böyle bir zemin olduğu için bugün, ‘namaz kılmayan İslamcılar’ diye ucûbe bir sınıf doğdu. Bu sınıfın içinden de Kur’an, hadis, fıkıh, siyer bilmeyen İslamcı yazarlar ve aydınlar türedi. Sorsanız yüreği ümmet için yanıyor ama ümmetin Peygamberini bilmiyor yahut ümmetin Kitabı’nı tanımıyor bu aydın tipi! Gündüz ümmet için yanan yürek akşam stadyumda geziyor! Ne garip!
Bir de ‘sözde milliyetçi’ ama milletinin kültüründen, medeniyetinden, yazısından, dilinden habersiz entelektüeller var! Frenkçeye ayırdığı vaktin zekâtını bile Osmanlıca’ya çok gören Osmanlıcılar! Ne hazin!
Bir de Batıcı, Çağdaş, Atatürkçü ara aydınlar var bizde çokça. Haklarını yemeyelim, bunlar çok okurlar ama eksik okurlar. Kendi millet ve medeniyetini yahut aynı dinin mensubu olan Arap, Kürt, Fars edebiyat ve dilini bilmezler. Ama bunlar hakkında ahkâm kesmekten de geri durmazlar. Bu sözde aydınların kafasında bambaşka bir Türkiye vardır. Bunlar ‘yanlış okuyan’ ve ‘kafasında tuhaflıklar olan’ aslı ile neslini tanımayan aydınlanmaya muhtaç aydınlardır! Ne yazık!
Tereddüt asrının çocukları tenakuzlar ülkesinde yeniden yolunu bulmaya çalışıyor!
Yeni nesle bari okumayı, doğru okumayı, yazmayı, düşünmeyi öğretelim. Marifet’siz okumanın kıymetsizliğini, hayrın kalemde ve kalemi kullananda olduğunu, tefekkürün kıymetini ve aklın istikmetinin hikmet olduğunu iyi anlatalım…
Yoksa bu ‘dışı mutantan, içi kof’ aydın tayfasına mahkûm olacağız!
 
Üst