Mühim bir vazife: Çocuklara Kur’ân öğretmek

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
Mühim bir vazife: Çocuklara Kur’ân öğretmek
“Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve başkalarına öğretendir”1 buyuruyor Hz. Peygamber (a.s.m.).

Risâle-i Nur müellifi, bu hadisi bir emr-i manevî telâkki etmiş olmalı ki, Barla Lâhikası’nda, talebelerinden ‘Refet Bey’e yazdığı bir mektubunda “herbir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmek”2 olduğunu ifade ediyor.

Bu mektubun yazıldığı 1930’lu yıllar,—her ne kadar okuma oranı düşükse de—bugüne kıyasla milletin Kur’ân harflerine daha ziyade âşinâ olduğu yıllardı. Bugün ise, 1928 yılında yapılan harf inkılâbının neticesinde, millet Kur’ân harflerine yabancılaşmıştır. Bu da bir anlamda Kur’ân etrafındaki surlardan birinin yıkılması olmuştur. Bunu şu hadise ile daha iyi anlıyoruz: Bediüzzaman Hazretleri, 1. Dünya Savaşı öncesinde sadık bir rüyada, kendisini Ağrı Dağının altında görür. Dağ âniden infilak ederek, dağlar gibi parçalarını dünyanın her tarafına dağıtır... Bu esnada Peygamber Efendimiz (asm), kendisine emredercesine “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et!”, yani “Kur’ân’ın mucizeliğini açıkla, izah et!” der. Devamında rüyasını şöyle tabir eder Bediüzzaman:

“Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak...”3

Evet, Kur’ân etrafındaki surlardan biri de “huruf-u Kur’âniye” (Kur’ân harfleri) idi. Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretlerinin “herbir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmek” ifadesi, günümüz itibariyle daha bir ehemmiyet kazanmıştır.

Bu mânâyı bir başka mektubunda şöyle teyid eder Bediüzzaman: “İnebolu civarında bulunan ve Nurlara güzel kalemiyle çok hizmet eden kardeşlerimizden Mehmed Zekeriya’nın bir mektubunu aldım. Endişelerimi izale edip beni mesrur eyledi. Şimdi Nurların bir vazifesi olan çocuklara Kur’ân okutmak ve iman derslerini vermek hizmetiyle meşgul olduğunu yazıyor. Ona yazınız ki: Bu hizmetin, aynen eskide Nurlara çalışmanız gibi kıymetlidir.”4

Evet her iki mektup da, Nur Talebelerinin önemli vazifelerinden birinin de Kur’ân öğretmek olduğuna dikkat çekiyor.

Kur’ân okumayı öğrenmenin/öğretmenin ehemmiyetini vurgulaması açısından, şu ifadeler de dikkat çekicidir: “‘Hıfz-ı Kur’ân’a çalışmak ve Risâle-i Nur’u yazmak, bu zamanda hangisi takdim edilse daha iyidir?’ diye suâlinizin cevabı bedihîdir. Çünkü, bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her harfinde, ondan ta binler sevap bulunan Kur’ân’ın hıfzı ve kırâati her hizmete mukaddem ve müreccahtır.”5

Lâkin bu sözleriyle yetinmemektedir Bediüzzaman. Sadece bunu söyleyip kalmak, birşeyleri eksik bırakacaktır çünkü. Onun için arkasından gelen ve “Fakat...” şeklinde devam eden cümle de önemlidir: “Fakat, Risâle-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın hakaik-i imaniyesinin bürhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikini tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir.” Evet Kur’ân’ın lâfzına çalışmak ve hizmet etmek kadar, mânâsına hizmet etmek de önemlidir ki, Bediüzzaman bu kaydı düşmeyi ihmal etmez. Nitekim telif ettiği Risâle-i Nur Külliyatı, Kur’ân’ın mânâsının, hakikatlerinin tefsir ve izahıdır ve bu yönüyle Kur’ân’ın okunmasına ve ezberlenmesine vesile olmuştur ve olmaktadır da.

Aslında Kur’ân’ın mânâsı ile lâfzı birbirini tamamlamaktadır. Biri diğerine tercih edilemez. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri, bütün himmet ve gayretini Kur’ân öğretmeye ve hafız yetiştirmeye veren Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin bu hizmetleri için “Biz Kur’ân’ın mânâsına, onlar ise lâfzına çalışıyorlar” derken de, bu tamamlayıcılığa dikkat çekmiştir. Benzer tarzda bir başka hatırada da, kendisini ziyarete gelen hafızlara Kur’ân’ı hıfzetmenin ehemmiyetinden bahsederek “Siz de hafızsınız, biz de. Biz Kur’ân’ın mânâsını, siz de lafzını muhafaza ediyorsunuz”6 dediği nakledilir.

Evet, Kur’ân’ın lâfzı mu’cizedir ve mânâsına hayattar bir cild olmuştur adeta. Lâfız mânâyı korumaktadır. Cild çıkarılsa nasıl vücud hayatını devam ettiremezse, lâfız da önemsenmez ve ihmal edilirse Kur’ân’ın ruhu ve hayatı hükmündeki mânâlar zarar görür. Onun için Kur’ân’ın lâfzının muhafazası ve yüzünden okunması önemlidir. Bu konuda yapılan Kur’ân hizmeti de, Bediüzzaman dilinde her hizmetten üstündür ve önceliği vardır.

İsmail TEZER



--------------------------------------------------------------------------------

Dipnotlar:
1- Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21.
2- Barla Lâhikası, s. 173.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 201.
4- Emirdağ Lâhikası, s. 152.
5- Kastamonu Lâhikası, s. 47.
6- Son Şahitler, c. 4, s. 313.
 

ozti

Asistan
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
468
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Kuran nesli yatiştirmek için caba sarf etmeliyiz.
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Çocuklara Kur’an-ı Kerim’i öğretmek



Soru: Anne ve babanın, çocuklarına Kur’ân-ı Kerim’i öğretme görevi ve faziletinden bahseder misiniz?

Cevab: Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bilindiği gibi ilk ve ortaöğretim okullarında okuyan hatta yüksek tahsil gören öğrenciler de yaz tatiline girdiler. Bu süreyi en güzel ve en verimli bir şekilde değerlendirmek ne büyük kazanç... Bu iş için en hayırlı çalışmanın ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Hz. Osman (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Sizin en hayırlılarınız, Kur’ân-ı Kerim’i öğrenen ve başkalarına öğretenlerinizdir,” (Buhari, Fezailü’l-Kur’ân: 21, Tirmizi, Sevabü’l-Kur’ân: 15, Ebu Davud, Vitir: 14-19, İbn-i Mace, Mukaddime: 16, Darimi, Fezailü’l-Kur’ân: 2, Müsned-i Ahmed: 1/57 58, 69, 153.) buyurdu.

En hayırlılar arasına girmeyi kim istemez, değil mi? Biliyorum, göz bebeğimiz sevgili öğrencilerimiz öğrenim yılı boyunca çok yoruldular. Fakat insan, bir ömür “öğrenci” durumunda... Beşikten mezara kadar... Nobel ödüllü bir ilim adamı Prof. Abdusselam: “Yorulduğunuz zaman nasıl dinlenirsiniz?” şeklindeki bir soruya şu karşılığı veriyor:

- Dinlenmek mi? Biz 6-7 çeşit ilim ile meşgul oluyoruz. Birinden yorulursak, diğerine geçiyor ve öylece dinleniyoruz. Çocuklarımız da öyle... Kur’an-ı Kerim gibi dinlendirici ve ferahlatıcı bir kitaba yönelmek en hayırlı iş...

Çocuklarımızı ihmal etmeyelim. Anne-babalar da, bu en hayırlı iş konusunda çocuklarını teşvik edici olmalılar...Çocuklarını Kur’an-ı Kerim gibi dünya ve ahiret saadetini kazanmanın yollarını öğreten bir kitaptan mahrum bırakmamalılar... Bu düşünceden hareketle, öğrencilerimizin önlerinde çok güzel bir fırsat var. Rabbimizin kitabı olan Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmek... Yani sözlerin en güzelini... Kur’ân-ı Kerim’i ve dini bilgileri öğrenmek için, yaz tatili güzel bir fırsat. İnsanlığa asıl kurtuluş reçetesini sunan Kur’ân-ı Kerim’i okumayı ve anlamayı ihmal etmemeliyiz. İnsanoğlu için Rabbisini ve Rabbisinin gönderdiği bilgileri öğrenmekten daha büyük bir şeref olabilir mi? O, bizim Yaratıcımız... Yok iken var edenimiz... Sayılmayacak kadar çok nimetlerini bize ihsan edip yaşatanımız…

Çocuklarımız bizim canımız, ciğerimiz, en önemli varlığımız... Onları her türlü kötülük ve zararlı alışkanlıklardan kurtarmanın en önemli yöntemi, Kur’an-ı Kerim ile buluşturmak... ALLAH kelamını öğretmek... İyilik ve kötülükleri ayırt edebilmeleri için kılavuzluk etmek... Anne-babalar şunu çok iyi bilmelidirler ki, çocuklarımızın yalnız yiyecek, giyecek ihtiyaçlarını karşılamak yeterli değil... Onları manevî alanda da donanımlı hale getirmek gerekir. Hayatın anlamını, dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını da öğretmek lâzım... Bunu yapmayan anne-babalar, sonunda pişman olurlar. Fakat, son pişmanlık fayda vermez. Çocuklarımız bizim en kıymetli varlıklarımız... Bizim neslimizi sürdürecekler... Onları Kur’ân-ı Kerim gibi bir kitaptan nasıl mahrum edebiliriz? Biz, cennet ve cehennemin varlığına iman etmişiz. O canlarımızı, cehennemde görmeye gönlümüz nasıl razı olur? Rabbimiz bu konuda bizi şöyle uyarıyor:

“Ey iman edenler!.. Kendinizi ve ehillerinizi, ailenizi, çoluk-çocuğunuzu yakıtı insanlar ve kükürt, kibrit taşı olan bir ateşten, cehennem ateşinden koruyunuz... Cehennem ateşine sürüklenmelerine sebep olacak fitne ve isyandan koruyarak ALLAH-ü Teâlâ’nın emirlerine, itaate sevkedin… (Tahrim Sûresi: 6)

Bu ayet-i kerime inince Hz.Ömer (R.A.) Resûlullah (S.A.V.) Efendimize şöyle sordu:

- Ya Resûlellah! Kendimizi korumaya çalışıyoruz, ya aile halkını nasıl koruyalım? Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

-“ALLAH’ın sizi menettiği şeylerden onları men edin; ALLAH’ın size emrettiği şeyleri onlara emredin.” (Kurtûbî, Tefsir, 18/195-196) Meselâ, sabah namazına önce siz kalkacaksınız. Sonra eşinizi ve çocuklarınızı kaldıracaksınız.

İşte, herkesten ve özellikle öğrencilerimizden yaz tatilini fırsat bilerek öğrenmelerini istediğimiz Kur’ân-ı Kerim’den mahrum olmak, hiçbir mahrumiyete benzemez. Bu, telâfisi mümkün olmayan bir kayıptır. Nasıl ki, yabancı dil ve okul derslerinden başarılı olabilmek için yüksek paralar ödüyor, dersane dersane, öğretmen öğretmen dolaşıyorsak; Kur’ân-ı Kerim’in de öğrenip anlaşılmasına büyük önem vermeliyiz.


Mehmet Talü
 
Üst