Muhammed Sallallâh-u aleyhi ve Sellem

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Muhammed Sallallâh-u aleyhi ve Sellem


Fil Adamların Kıssası
Allâh Resulü, Habeşistan kralı Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmaya geldiği ama Mekkeh’e girmeden önce Allâh’ın, onu ve askerlerini helâk ettiği yılda doğmuştur.

Ebrehe, Yemen’de Kulleys adını verdiği bir kilise inşa etmiştir. Arapların kalplerinin halen Kâbe’ye bağlı olduğunu görünce askerleriyle birlikte onu (Kâbe’yi) yıkmak için oraya doğru hareket etmiştir. Beraberinde büyük bir fil vardı. Mekkeh’e yaklaştıklarında kendi adamlarına orada bulunan hayvanlara saldırmalarını emretti. Onlar Abdulmuttalib’in develerini de almışlardı. Askerlerinden birini Mekkeh’e yolladı. Haşim’in oğlu Abdulmuttalib ile karşılaşan asker ona dedi ki : ” Kral beni sana şu haberi ulaştırmam için gönderdi. Eğer ona karşı savaşmazsanız size karşı savaşmaya gelmemiştir. Fakat kendisi bu evi (Kâbe) yıkmaya geldi, sonra çekip gidecektir.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Bizim onunla savaşımız yoktur, ona yetecek elimiz de yoktur ve onunla, yapmak istediği şeyin arasından çekileceğiz.”

Ebrehe’nin gönderdiği elçi Abdulmuttalib ile beraber Ebrehe’ye döndü. Abdulamuttalib, Ebrehe’nin yanına girince Ebrehe ona ikramda bulunmuştur. Sonra tercümana dedi ki : ” Ona de ki, Kral ile işin nedir?” Tercüman da Abdulmattalib’e sordu. Abdulmuttalib : ”Almış oldukları 200 devemi geri vermesini istiyorum ” dedi.

Ebrehe tercümanına dedi ki : ” Ona söyle; ilk gördüğümde çok hoşuma gitmişti, fakat şimdi hayal kırıklığına uğradım. Senin dinin olan evi yıkmaya geldim, bir şey demiyor, benden almış olduğum develeri istiyorsun.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Ben bu develerin sahibiyim, bu evin de onu koruyan bir Rabbi var. Develerini isteyince ona geri verdiler. Kureyş’e geri döndü ve Ebrehe’nin askerlerinin halka verebileceği zarardan korkarak şehri boşaltmalarını ve dağa çıkmalarını istedi.

Ebrehe, Abdulmuttalib ile konuştuktan sonra Mekkeh’e girmek için hazırlandı. Mekkeh’e hareket edince fil yerinde durdu. Onu hareket ettirmek için vurdular ama yine kıpırdatamadılar. Yemen’e doğru geri çevirdiler kalkıp hareket etti. Şam’a doğru çevirdiler yine harekete geçti. Doğuya doğru çevirdiler hareket etti. Mekkeh’e doğru çevirirince yerinde kımıldamıyordu.

Allâh, sürüler halinde deniz tarafından gelen kuşları üzerlerlerine göndermiştir. Her kuş ile beraber iki tane ayaklarında bir tane de gagasında olmak üzere üç taş vardı. Taşların büyüklüğü mercimek tanesinden büyük, nohut tanesinden küçük idi. Her taşın üzerinde Ebrehe’nin askerlerinden birinin ismi yazıyordu. Her taş askerin başına iniyor alt tarafından çıkıyordu. Bu şekilde, askerler Mekkeh’e girmeden helâk olmuşlardır.

Ebrehe çok feci bir şekilde hastalanmıştır. Etler, vücudundan parça parça düşüyordu. Göğsü yarılıp kalbi ortaya çıkıncaya kadar ölmemiştir. Bir rivayete göre 60 bin askerle gelmiş, sadece kendisi, komutanları ve az sayıda askerle geri dönmüştür.

Peygamber Efendimizin Süt Annesi Halime’nin Kıssası
Êmine, fil yılında Peygamber efendimizi doğurmuş ve ilk önce o emzirmiştir. Arapların, adetlerinde çocuklarına süt emziren analar tutma adeti vardı. Beni Sa’d kabilesi maddi yönünden çok zor durumdaydı. Kureyş kabilesinin çocuklarını ücret karşılığı emzirmek için gelirlerdi. Bütün süt anneler sunulan Peygamber efendimizi, yetim olduğu için almıyordu. Bütün süt anneler zengin olan kişilerin çocuklarını almayı umuyor ve tercih ediyordu. Her biri bir çocuk almıştı. Süt anneler tarafından alınmayan sadece Peygamber efendimiz kalmıştı. En sonunda Halime, Peygamber efendimizi almıştır.

Halime, Peygamber efendimizi emzirmesinin öyküsünü şöyle anlatıyor : ” Beni Sa’d b. Bekr'in kabilesinden bir kısım kadınlarla süt çocuk almak için eşek üzerinde gittim. O yıl kıtlık yılı olduğu için bizde bir şey kalmadı.Yanımda eşim de vardı. Bizim bir devemiz vardı, ama yemin olsun ki bir damla dahi süt vermiyordu. Benim bir çocuğum geceleri ağladığı için uyuyamıyorduk. Göğüslerimde süt olmadığı için doymuyordu.

Mekkeh’e geldiğimizde bütün kadınlara Peygamber efendimiz teklif edildi, hepsi kabul etmedi. Çünkü biz emzirmek için alacağımız çocuğun ailesinden cömertçe para istiyorduk, Peygamber efendimiz ise yetimdi. Biz de şöyle diyorduk : ” Bu yetimdir, annesi bize ne yapabilir. Ben hariç bütün kadınlar bir süt çocuğu almışlardı. Bütün kadınlar çocuk almıştı ve benim bir çocuk almadan geri dönmeye gönlüm razı olmadı.” Eşime şöyle dedim : ”Yemin olsun ki o yetime geri dönüp onu alacağım.”

Halime dedi ki : ” Yanına gittim, onu alıp kamp kurduğumuz yere döndüm. Eşim bana : ” Onu aldın mı? ” dedi. ”Yemin olsun ki evet aldım, çünkü başka birini bulamadım” dedim. O da “En doğrusunu yaptın, belki bunun sebebiyle Allâh, bize bereket verir” dedi. Halime şöyle diyor : ” Yemin olsun ki onu kucağıma alır almaz göğüslerim süt doldu. Doyuncaya kadar içti. Kardeşi (süt kardeşi ) ,yani Halime’nin oğlu da doyuncaya kadar içti. Kocam geceleyin devenin yanına gitti, devenin memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Dilediğimiz kadar ondan süt sağdık . İkimiz doyuncaya kadar içtik. O gece biz de çocuklarımız da tok bir şekilde rahat uyuduk. Eşim bana “Yemin olsun ki ey Halime! Senin çok bereketli bir halde olduğunu görüyorum. Çocuklarımız doydular ve rahat uyudular.” Halime diyor ki : ” Sonra oradan ayrıldık. Benim eşeğim bütün binekleri geçince, etrafımdakiler şöyle dediler : ” Ey Halime yavaşla, bu senin üzerinde geldiğin eşek değil mi ? Dedim ki : ” Yemin olsun ki evet. Odur, değiştirmedim. Önümüzde kaldı, ta ki Beni Sa’d b. Bekr’in diyarına gelene kadar. Orda kupkuru bir alana geldik. Allâh’a yemin olsun ki, sabah olduğunda kabilenin çobanı kabilenin koyunları, benim koyunlarımın çobanı koyunları otlatmaya götürüyorlardı. Benim koyunlarım semiz ve memeleri sütle dolu geliyorlardı. Diğerlerinin koyunları ise aç ve memeleri boş halde geliyorlardı. Hiç kimse bir damla süt bulamadı ve sağamadı ama biz dilediğimiz kadar süt içiyorduk.

Peygamber Efendimizin Göğsünün Yarılması
Halimetus Sa’diyye şöyle diyor:” Peygamber efendimiz, diğer çocukların ayda büyüdüğü kadar bir günde büyüyordu. Diğer çocukların bir yılda büyüdüğü kadar bir ayda büyüyordu. Bir yılda ise bir genç kadar oldu. Yemeye çok güçlüydü.” Tekrar diyor ki:” Bir gün kardeşiyle beraber evlerin arkasında koyunlarımız otlatırken, kardeşi çok korkmuş bir halde geldi. Bana ve babasına dedi ki:” Kurayşli kardeşime yetişin. İki adam gelip yatırdılar ve karnını yardılar.”

Biz evden çıktık ona vardık. Kendini ayakta ve sararmış bir halde gördük. Babası onu sardı, ben de onu sardım. Sonra ona “ne oldu” diye sorduk. Dedi ki :” Bana beyaz elbise giyen iki adam gelip yatırdılar ve karnımı yardılar.Yemin olsun ki bana ne yaptıklarını bilmiyorum”.

Halime diyor ki:” Aklı dengesine bir şey oldu korkusuyla onu alıp annesine geri götürdük.Annesi :“ O’nu bize geri getirmenizin sebebi nedir? Dedim ki :”Başına bir şey gelmesinde korktuk,ailesiyle beraber kalmasını daha uygun gördük.” Annesi “Bu korku sizde olmaz,derdiniz ve onun derdi nedir bana anlatınız.”Çok ısrar edince biz de ona olayı anlattık. O anda dedi ki:” Bundan dolayı mı korktunuz?” Hayır Allâh’a yemin olsun ki, bu oğlumun bir şanı vardır. Ben ona hamile kaldım. Onun hamile kaldığım dönemde çok hafif, rahat ve bereketli idi. Onu doğururken Onunla beraber büyük bir nur çıktı. Çocuklar gibi elleri yere koyarak başını göğe kaldırarak yere düştü. O’nu bırakıp gidiniz.”

Peygamber Efendimizin Hayatından
Peygamber efendimiz altı yaşındayken annesi Êmine vefat etmiştir. Dedesi olan Abdulmuttalib O’nu yanına alıp bakımını üstlenmiştir. Daha sonra Abdulmuttalib’in vasiyeti üzerine Peygamberimizin amcası olan Ebu Talib Peygamberimizi yanına alarak bakımın üstlenmiştir. Amcası O’nu çok seviyor, kendi çocuklarından daha çok bakıyordu.

Peygamber efendimiz 12 yaşını doldurunca, amcası Ebu Talib ile, Şam’a doğru giden ticaret kervanıyla birlikte gitti. Bahira adında bir Rahib onu gördü .Peygamber efendimizin yanına gitti, onu kucaklayıp yemeğe oturttu ve sık sık gözlerinin arasına bakıyordu. Daha sonra sırtını açtı ve Peygamberlik mührünü iki omuzun arasında gördü. Rahib Bahira, Ebu Talib’e şöyle dedi : ” Kardeşinin oğlunun çok büyük şanı vardır. O’nu memleketinize geri götür ve Yahudilerden sakındır.” Ticareti bitirdikten hemen sonra memleketine geri döndüler. Bir daha, Peygamber efendimizi korkusundan dolayı beraberinde hiçi bir yolcululuğa götürmedi.

Bir süre sonra, amcası, Peygamber efendimize Hatice Bintu Huveylid ile birlikte ticaret yapmayı önerdi. Peygamber efendimiz amcasının yaptığı bu teklifi kabul etti. Hatice’nin kölesi olan Meysera ile birlikte Hicaz tarafındaki Şam diyarının ilk bölgesine ticaret kervanıyla beraber gitti. Meysera, sıcaklık çok şiddetlendiği zaman, Peygamber efendimizi, güneşten korumak için iki meleğin gölge yaptığını gördü. Hatice’nin yanına döndüğü zaman gördüğü şeyleri ona anlattı.


Daha sonra Peygamber efendimiz 25 yaşındayken Hatice ile evlendi. Peygamber efendimiz 35 yaşındayken Kabe’nin inşası çok zayıflamıştı. Kureyş kabilesi Kabe’nin inşaatı yenilendiğinde sıra Hacerul Evsedi (Siyah Taş) yerine koymaya gelince, taşı kimin yerine koyacağına ihtilaf etmişler. Kapıdan ilk giren kişinin aralarında hakem olması hakkında görüş birliğine vardılar. Peygamber efendimizin girdiğini görünce şöyle dediler : ” Bu güvenilir kişidir, onun vereceği hükme razı oluruz.” Peygamber efendimiz, cübbesini çıkarıp yere koydu ve siyah taşı elbisesinin üzerine koydu ve dedi ki : ” Her kabilenin reisi elbisenin bir ucundan tutup hep beraber kaldırınız.”Hep beraber kaldırdılar ve Peygamber efendimiz taşı alıp yerine koydu.

VAHYİN BAŞLANMASI
Ayşe radiyallâhu anhe şöyle buyuyordu : ” Peygamber efendimizin başladığı ilk vahiy sadık rüyalarıdır. Gördüğü rüya aynen gerçekleşiyordu.”

Peygamber efendimiz, Allâh’a ibadet etmek için arada bir Hira mağarasına gidiyordu. Peygamber efendimiz 40 yaşını doldurunca bir gün mağaradayken, Cebrail yanına gelip O’na dedi ki : “Oku”, Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail tekrar ”Oku” dedi. Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail üçünce defa da “Oku” dedi. Peygamber efendimiz “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail şöyle dedi : ” Yaratan Rabbin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Kerim olan Rabbin, insana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğretendir.” (El-Alak / 1,2,3,4 ve 5)

Daha sonra Peygamber efendimiz eve dönüp Hatice’ye dedi ki : ” Beni ört, beni ört.” Hatice validemiz O’nu örttü. Daha sonra olanları ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz insanları, sadece tek olan Allâh’a ibadete davet etmeye, putlara tapmaktan da nehyetmeye başladı. Kendisi daha önce hiç puta tapmamıştır. Bütün Peygamberler gibi çocukken de sadece Allâh’a iman etmiştir ve bu şekilde büyümüştür. Fakat vahiy inmeden önce ayrıntılı bir şekilde bilmiyordu.

Ona ilk iman eden, bayanlardan Hatice, çocuklardan Ali ve erkeklerden Ebu Bekr es-Sıddik’tır.


Peygamber Efendimizin Müşriklerden Gördüğü Eziyet
Mekkeh’nin müşrikleri, Peygamber efendimizin davetini öğrenince, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyet etmeye başladılar. Peygamber efendimize eziyet edenlerin başında Ebu Cehil, Peygamber efendimizin amcası Ebu Leheb, onun gerçek adı Abdul Uzze b. Abdulmuttalib’tir ve onun hanımı Ummu Cemil bint Harb’tır. Bu kadın dikenleri toplayıp eziyet ve cefa çektirmek için geceleyin Peygamber efendimizin yoluna koyardı.

Bir hadis-i şerifte şöyle rivayet edilmektedir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأقْرَبوُنَ
(Eş-Şuara / 214).
Yani Allâh’ın Peygamber efendimize aşiretinden yakın olan akrabalarını uyarmasını emrettiğinde Peygamber efendimiz, Safa tepesine çıkarak şöyle dedi : ” Ey Kureyşliler! ” Kureyşliler onu duyunca yanına gelip “ ne istiyorsun? ” dediler. Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Size, düşmanınız size sabahleyin ya da akşamleyın gelecek desem bana inanır mısınız? ” “Evet” dediler. Dedi ki : ” Ben şu an şiddetli bir azabın pençesinden sizleri uyarmak için gönderildim dedi” Ebu Leheb şöyle dedi : ” Sana yazıklar olsun, bizi bunun için mi çağırdın! Allâh-u Teâlâ, “El-Mesed” sûresini indirdi. Ummu Cemil bu sûreyi duyunca, Ebu Bekr’in yanına gitti. O esnada Ebu Bekr Peygamber efendimizle beraber mescitte idi. Ummu Cemil’in elinde avuç içi kadar bir taş vardı. Ebu Bekr’e dedi ki : ” Duyduğuma göre senin dostun aleyhime konuştu, onu görünce öyle şeyler yapacağım ki görsün.”
Allâh, onun gözlerini Peygamber efendimizi görmekten kör etti. Ebu Bekr ona dedi ki : ” Benimle beraber kimseyi görüyor musun? ” Dedi ki : ” Benimle alay mı ediyorsun? Senden başka kimseyi görmüyorum” deyip , Peygamber efendimizin hakkında kötü sözler söylemeye başladı. Ebu Bekr sustu ve Ummu Cemil oradan ayrıldı. Peygamber efendimiz dedi ki : ” Melekler önünü kapattıkları için beni görmedi, Allâh beni o kadının şerrinden korudu.”
Günün birinde Peygamber efendimiz Kâbe’nin avlusundayken, kâfirlerin elebaşlarından biri olan Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamber efendimizin omzundan tutup elbisesinin yakasından onu boğmak istedi. Ebu Bekr, adamın omzundan tutup onu Peygamber efendimizden uzaklaştırıp şöyle dedi : ” Rabbim Allâh’tır diyen bir kişiyi mi öldüreceksiniz?.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Habeşistan’a Hicret

Habeşistan’a Hicret
Müşriklerin, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyeti çok şiddetlenince Peygamber efendimiz sahabelerine, Habeşistan’a hicret etmelerini emretti. Bundan dolayı bazı sahabeler hicret ettiler. Hicret eden kişilerin içinde 83 erkek, 11 bayan ve 7 yabancı kişi vardı. Hicret edenlerin bazıları : Osman b. Affen ve hanımı Rükayye, Zubeyr b. Avvam, Abdurrahmen b. Avf, Abdullah b. Mesut ve Cafer b. Ebi Talib Habeşistan’a iki gurup halinde göç ettiler. Habeşistan kralı onları hoş karşılayıp ikramda bulundu.

Bunun hemen ardından Mekkeh’nin müşrikleri Habeşistan’a, Müslümanları geri getirmek için yanlarında hediyelerle iki adamı Ashametun Necaşi’ye gönderdiler. Necaşi, onları dinlemeden vermeye razı olmadı. Getirilmeleri için haber gönderdi. Necaşi’nin huzuruna geldiler ve ona Cafer b. Ebi Talib, İslâm hakkında, Peygamber efendimizin onlara emrettiği şeyleri anlattı ve İsâ’nın, Allâh’ın kulu ve Resulü olduğunu haber verdi. En sonunda Kur’an-ı Kerim’den bir şeyler okudu. Necaşi bunu duyunca ağlamaya başladı. Onları kâfirlere vermeyip koruması altına aldı. Daha sonra İslâm dinine girdi. İslamiyeti güzel bir şekilde yaşadı ve Allâh’ın salih bir kulu ve evliyası oldu. Bir müddet sonra İslâm dini üzerine vefat etti. Peygamber efendimiz onun üzerine gıyabi cenaze namazı kıldı. Sahabelerine dedi ki : “ Bugün kardeşiniz Necaşi vefat etti, o salih bir adamdı.”

Fakat Mekkeh’de kalan Müslümanlar, kâfirler tarafından büyük bir sıkıntıya düşürülmüşlerdir. Hatta onları bazı yerlerde sıkıştırıyorlardı, onlara bir şey satılmasını ve onlardan bir şey satın alınmasını yasakladılar. Fakat onlar, Peygamber efendimizle beraber bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’ın rızası için sabrediyorlardı.

Peygamber Efendimizin Bazı Medinelilerle Görüşmesi
Peygamber efendimiz, hac mevsiminde hacca gelen kabilelerle görüşüp onları İslâm’a davet ediyordu .Günün birinde Medineh’li bir grup ile görüşüp onları İslâm’a davet etti. Onlar da Müslüman oldular. O’na dediler ki : ” Biz Medineh’e dönüp kavmimizi İslâm’a davet edeceğiz. ” Gelecek yıl hac mevsiminde görüşmek üzere peygamber efendimize vaatte bulundular. Medineh’e döndüklerinde insanları İslâm’a davet etmeye başladılar. Bir kısım Medineh’li İslâm’ı kabul etti. Bu insanlar Ensar adı ile adlandırıldılar.

Diğer yılın hac mevsimi geldiğinde, Medineh’li Ensar’dan 12 kişi Peygamber efendimize gelerek ona Allâh’a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacağına, zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, birbirlerine iftira atmayacaklarına ve iyilikte ona isyan etmeyeceklerine dair biat ettiler. Peygamber efendimiz, Musa b. Umeyr’i İslâm dinini Medineh ehline öğretmesi için oraya gönderdi. Bir çok Medineh’li İslâm’a girdi. Medineh’de İslâm dinin girmediği bir ev kalmadı.
Daha sonra hac mevsiminde Ensar’dan 70 kişi Medineh’den Mekkeh’e gidip Peygamber efendimize geceleyin biat ettiler.

Daha sonra hicret emri geldi. Kureyşliler, Peygamber efendimize biat ettiler ve Peygamberimizin, sahabelerine Medineh’e hicret etmeyi emrettiğini öğrendiklerinde kendi aralarında istişare yapıp Peygamber efendimizi öldürme kararı aldılar. Cebrail, Peygamber efendimize alınan kararı bildirip, her zaman yattığı yerde yatmamasını istedi. Ali’ye kendi yerinde yatmasını, kendi elbisesiyle örtünmesini ve emanetleri sahiplerine dağıtmasını istedi. Peygamber efendimiz evden çıktığında, onu öldürmeye gelenler kapının önündeydiler. Elinde bir avuç toprak vardı. Elindeki toprağı, müşriklerin başlarına serpiştirerek “Yasin” sûresinin ilk 9 âyetlerini okumaya başladı. Allâh-u Teâlâ onların gözlerini kör edip Peygamber efendimizi görmelerini önledi.

Allâh-u Teâlâ “Yasin” Sûresinin 1., 9. âyetlerinde Peygamber efendimize hitap ederek şöyle buyuruyor : Yasin, hikmet dolu Kur’an hakkı için doğru yol üzerinde olan Peygamberlerden olduğunu, bu Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarmak için Aziz ve Rahim olan Allâh tarafından indirildiğini, onlar iman etmiyorlar diye onların çoğu gafletlerinin cezasını hak ettiklerini, onların boyunlarına halkalar geçirdiği, o halkalar çenelere kadar dayandığını , bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır ve önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektiğin de onları kapattığını, artık görmez olduklarını bildiriyor.

Medineh-i Münevvere’ye Hicret
Peygamber efendimiz hicret etmek için evinden çıkıp Ebu Bekr’in evine gitti. Hicret için kendisine izin geldiğini haber verdi. Peygamber efendimizden kendisini de beraberinde götürmesini istedi. Peygamber efendimiz isteğini kabul edince Ebu Bekr sevinçten ağlamaya başladı. Ebu Bekr’in daha önce hazırlamış olduğu iki deveye binip oradan ayrıldılar. Savr mağarasına varınca orada durup içine girdiler.

Allâh-u Teâlâ bir ağaca yeşermesi için emretti, ağaç mağaranın girişinde yeşerip mağaranın kapısını gizledi. Aynı şekilde Allâh-u Teâlâ’nın emriyle bir evcil güvercin mağaranın kapısının önünde yumurta üzerinde kuluçkaya yatmıştı durdular. Kâfirler Peygamber efendimizi ve Ebu Bekr’i takip ediyorlardı. Mağaraya yaklaştıklarında müşriklerden birini mağaraya gönderip bakmasını istediler. Bu kişi ağacı ve güvercinleri görünce müşriklere geri dönüp mağarada kimsenin olmadığını söyledi. Kâfirler gittikten bir süre sonra Peygamber efendimiz, dostu olan Ebu Bekr ile beraber Medineh’e yoluna devam etti. Kureyş kâfirlerinden, Peygamber efendimiz ve Ebu Bekr’i getirene çok büyük bir ödül vereceklerini duyan Surake b. Malik onların peşine düştü. Onlara yaklaşınca Peygamber efendimiz ona beddua etti. Suraka’nın atı yere saplandı. Suraka, Peygamber efendimizden ona dua etmesini istedi ve kimseye kendileri hakkında haber vermeyeceğine dair söz verdi. Peygamber efendimiz ona dua etti ve atı eski haline döndü. Suraka da adamlarına geri döndü.

Medineh’e giderken Peygamber efendimizle beraber Ebu Bekr, Ebu Bekr’in kölesi olan Amir b. Fühayre ve onlara yol gösteren İbnu Uraykıt vardı. Ummu Ma’bedul Hazeiyye’nin yanına uğradılar. O kadın onları tanımıyordu. Peygamber efendimiz ona şöyle dedi : ” Ey Ummu Ma’bed ! Yanında süt var mı? ” Ummu Ma’bed ise “Allâh adına yemin olsun ki, yoktur ” dedi. Peygamber efendimiz evde bir koyun gördü onu sordu. Kadın dedi ki : ” Çok yorgun olan bir hayvandır. Süt vermiyor.” Peygamber efendimiz koyunun sırtını ve memelerine elini sürdü. Sonra bir kap istedi ve ona süt sağdı, kendisi ve arkadaşları içtiler. Tekrar o kaba süt sağdı ve o sütü kadına bırakıp ordan ayrıldılar.

Medineh’deki Müslümanlar, Peygamber efendimizin Mekkeh’den çıktığını haber aldılar. Her gün onun geleceği yolu gözlüyorlardı. Peygamber efendimizin geleceği gün, yine onun yolunu gözlüyorlardı, fakat sıcaklık şiddetlenince evlerine geri döndüler. Müslümanlar evlerine döndükten sonra, Peygamber efendimiz ve Ebu Bekr Medineh’e vardılar. Onları biri görmüş ve en yüksek sesiyle Ensar’a Peygamber efendimizin gelişini haber verdi. Sesi duyan Ensar, Peygamber efendimizi karşılamaya çıktılar.

Peygamber efendimiz Medineh’e bir deve üzerinde girmiştir. Üzerinde inip onu serbest bıraktı. Deve, Ebu Eyyüb el-Ensari olan Halid b. Zeyd’in evinin yanında durdu. Peygamber efendimiz devenin durduğu yerde, oturacağı evi ve mescidi inşa etmiştir.

Hicretten Sonraki Olaylar
Peygamber efendimiz, daha önce adı Yesrib olan Medineh’e hicret etti Ebu Bekr bu hicrette O’na eşlik etti. Oraya yerleştikten sonra diğer sahabeler de ona yetişmişlerdir. Medineh’li Müslümanlar, onları güzel bir şekilde karşılayıp onun davetini desteklediler. Bunun için Medineh’li Müslümanlara “Ensar” adı verilmiştir. Hicret eden Mekkeh’li Müslümanlara da “ Mühacirler ” adı verilmiştir. Medineh’de davet çok kuvvetlenmişti. Peygamber efendimiz, Ensar ve Mühacirler arasında kardeşliği tesis edip birbirlerini çok seven ve birbiriyle yardımlaşan kardeş haline getirdi.

Bu olaydan sonra Allâh, Müslümanlara savaş izni vermiştir. Peygamber efendimiz birçok yerde müşriklere karşı savaştı. Yanındakiler de Allâh rızası için onunla beraber cihad ettiler.

Peygamber efendimiz insanların en cesaretlileri ve kuvvetli olanı idi. Onun hicreti ne korkusundan dolayı ne de kaçtığı içindir. Ancak İslâm devletini korumak için Allâh’ın emriyle hicret etti.

Peygamber efendimizin katılmış olduğu savaşlardan en meşhurları arasında Bedir, Uhud, Hendek, Mekkeh’nin Fethi ve Hüneyn Savaşları gösterilebilir.

Peygamber efendimiz hicretin 11. yılında Medineh’de, Ayşe’nin evinde vefat etmiştir ve orada defnedilmiştir. Halen kabri orada bulunmakta olup her kes tarafından bilinip şu ana kadar ziyaret edilmektedir.

Peygamber efendimizin kabrini ziyaret etmek bütün mezhep imamlarının ve başka âlimlerin de icmaiyle sünnettir. Bu hem Medineh’de yaşayanlar için hem de uzak yerlerde yaşayanlar için de sünnettir. İmam ed-Darkutni'nin rivayet ettiği ve Hafiz İmam Es-Subki'nin sahih olduğunu söylediği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:

مَنْ زَارَ قَبْرِي وَجَبَتْ لَه ُ شَفَاعَتِي

” Kim kabrimi ziyaret ederse şefaatimi hakketmiştir. ”


Peygamber Efendimizin Bazı Mucizeleri
Peygamber Efendimizin mucizeleri çoktur. Hatta İmam Şafii şöyle demiştir : ” Allâh, bütün Peygamberlere vermiş olduğu mucizelerin aynısını ve de daha büyüğünü Peygamber efendimize vermiştir.

Mucizelerinden Bazıları
1-Kur’an-ı Kerim: Peygamber Efendimizi tasdik edip doğrulayan ve mucizelerin en büyüğüdür. Bütün insanlar ve cinler toplanıp Kur’an-ı Kerim’in aynısını yapmak isteseler yapamazlar ve buna güçleri de yetmez.

2-Ay’ın ikiye bölünmesi: Kâfirler, Peygamber Efendimizden bir işaret göstermesini istediler. O da ayı işaret etmesiyle ay ikiye bölündü. Mekkeh içinde ve dışında olanlar buna şahit oldular.

3- Peygamber Efendimizin parmakların aralarından suyun çıkması: Bir defasında Peygamber Efendimize içinde su bulunan bir kap getirdiler. O su, az olduğundan Peygamberimizin parmaklarını kaplamıyordu. Mübarek elini o kabın içerisine koydu. Parmakların arasından sular fışkırmaya başladı. Kavim o sudan hem abdest aldı ve hem de içti.

İmam Buhari ve İmam Müslim’in rivayet ettiklerine göre Cabir şöyle buyurdu : ” Hudeybiye Savaşı’nda insanlar susamışlardı. Peygamberimizin elinde ondan abdest aldığı bir tas vardı. İnsanlar gelerek şöyle dediler : ” Ey Allâh’ın Resulü ! Önündeki tastan başka içecek ve abdest alacak suyumuz yok.” Peygamber Efendimiz mübarek elini yanında bulunan su tasına koydu. Parmaklarının arasından çeşmeler misali sular fışkırmaya başladı. Ondan içtik ve abdest aldık. “Kaç kişiydiniz” dediler . “Yüz bin kişi olsaydık bize yetecekti. Ama 1500 kişiydik” dedim. “

4- Kutede’nin gözünü, çıktıktan sonra yerine koyması: İmam Beyhaki’nin rivayet ettiğine göre Bedir Savaşı’nda Kutede b. Numan’in gözü, yerinden çıkıp, yüzünün üzerine sarktı. Damarlarını kesip almak istediler. Ama ondan önce Peygamber Efendimize sordular. ” Hayır kesmeyin ” dedi. Peygamber Efendimiz onu çağırdı ve o gözü avucunun içiyle yerine kattı. Kutade’nin gözü iyileşip eskisinden de iyi görmeye başladı ve sıhhatinden hangi gözünün hastalandığını bile unuttu.


5-İSRÂ : Peygamber efendimiz 51 yaşına geldiğinde, yani takriben hicretten iki yıl önce Mekkeh’de, amcasının kızı olan Ümmi Hani’nin evinde iken cesedi ve ruhu ile İsrâ yolculuğuna çıkmıştır. Bu, Kur’an ve hadis ile sabittir. İsrâ’yı inkâr eden Kur’an-ı yalanlamış ve İslâm’dan çıkmış olur.

Cibril, Ona, Burak adı verilen bir binek ile Mescid-i Harama geldi. Burak Cennet hayvanlarından bir hayvandır. Bir adımını gözünün gördüğü en son noktaya kadar atar . Peygamber Efendimiz, Burak’ın üstüne Cibril’in arkasına bindi. Henüz hicret etmediği Medineh-i Münevvere'ye indi ve orada namaz kıldı. Oradan Şuayib Peygamberin şehri olan Medyen’e gitti ve orada namaz kıldı. Oradan Turi-Sine’ye varıp iki rekat namaz kıldı. Oradan İsâ Peygamberin doğduğu Beytilehm’e varıp iki rekat namaz kıldı. Kudüs’e vardığında Peygamberlerin bineklerini bağladıkları halkaya Burak’ı bağladı. Sonra Mescid-i Aksa’ya girdi. Âdem aleyisselem Mescid-i Aksa’yı, Kabe’yi inşa ettikten 40 yıl sonra inşa etmiştir.

İsrâ gecesinde Peygamber Efendimize büyük şerefler hasıl olmuştur. Allâh, Onun için Âdem’den İsâ’ya kadar bütün Peygamberleri toplattı. Mescid-i Aksa’da onlara namaz kıldırıp imamlık yaptı.
Allâh-u Teâlâ bütün Peygamberlerden, Peygamberimize gönderildiği zaman hayatta oldukları takdirde ona iman edip yardım edeceklerine dair ahit (söz) almıştır. Her peygamber de kendi kavmine bunu emretmiştir.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Peygamber Efendimiz İsrâ yolculuğunda acayip şeyler görmüştür.Onlardan bazıları şunla

Peygamber Efendimiz İsrâ yolculuğunda acayip şeyler görmüştür.Onlardan bazıları şunlardır:

1- Dünya: Kudüs'e giderken yolunda dünyayı yaşlı bir kadın suretinde gördü.

2- Firavun’un kızının saçını tarayan mü’mine ve saliha bir kadının mezarından güzel koku koklamıştır. Onun kısası şöyledir: Bir ara Firavun’un kızının saçının tararken, tarak elinden düştü. Tarağı yerden alırken “Bismillêh” dedi. Firavun’un kızı ona “ Babamdan başka Rabbin, İlâhın mı var? ” dedi. O da “ Benim de, babanın da Rabbi, Allâh’tır” dedi. Firavun’un kızı bu olaydan babasını haberdâr etti. Firavun da tarayıcının dininden dönmesini istedi; yani İslâm dininden vazgeçmesini istedi.Tarayıcı, Firavun’un istediğini kabul etmedi. Firavun büyük bir kazan su kaynatıp çocuklarını içine attı. Süt emziren küçük çocuğu da atmak isteyince, Allâh o çocuğu konuşturdu. Çocuk şöyle dedi : ” Ey anacığım! Sabret, Ahiretin azabı dünyanın azabından daha şiddetlidir. Davandan vazgeçme, çünkü sen hak yoldasın. Tarayıcı, Firavun’a şöyle dedi : ” Senden bir isteğim var; hepimizin kemiklerini toplayıp defnet.” Firavun, ona “Bu isteğini yerine getireceğim” dedi. Firavun, tarayıcıyı ve bebeğini de o kazanın içine attı. Tarayıcı ve çocukları şehit olarak öldüler.


6-MİRAÇ: Miraç, sahih olan hadislerin nassı ile sabittir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de Miraç hakkında açık bir âyet yoktur. Ama açık bir nass olduğuna yakın âyetler vardır.

Allâh-u Teâlâ “En-Necm” sûresinin 13.,14. ve 15. âyetlerinde şöyle buyuruyor:

وَلَقَدْ رَءَاه ُنَزْلَة ً أُخْرَى عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
Anlamı : ” Muhakkak ki, O’nu (Cebrâil’i) Sidretü’l Müntehâ yanında bir defa daha görmüştür . Cennetü’l Me’ve onun (Sidretü’l Müntehâ) yanındadır.”

İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allâh Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem İsrâ ve Miraç hadisinde şöyle buyuruyor : ” Sonra Cebrâil aleyhisslem bizi semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ”Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Âdem aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayırla dua etti.

Sonra Cebrâil bizi ikinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, teyze oğulları Meryem’in oğlu İsa ve Zekeriyye’nin oğlu Yahya’yı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua ettiler.

Sonra Cebrâil bizi üçüncü semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ”Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı.Yakışıklığın büyük bir kısmının sahibi olan Yusuf aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

Sonra Cebrâil bizi dördüncü semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var? ” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, İdris aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

Sonra Cebrâil bizi beşinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi. ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Harun aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

Sonra Cebrâil bizi altıncı semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, Mûsâ aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.


Sonra Cebrâil bizi yedinci semaya yükselti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı. “Sen kimsin?” dediler. ”Ben Cebrâil” dedi. “Yanında kim var?” dediler. “Muhammed” dedi ” Mi’rac’a çağırıldı mı?” diye sordular. ”Evet çağırıldı” dedi. Bize kapı açıldı, İbrahim aleyhisselamın sırtını Beytü’l Ma'mur’a dayalı olarak gördüm. Beytü’l Ma'mur'a her gün bir daha geri dönmemek üzere 70 000 melek girip çıkıyor.

Allâh-u Teâlâ, Peygamberine, her kim bir iyilik yapmak için hareket ederse ve yapmazsa bile ona bir sevap yazılır. Eğer o iyiliği yaparsa ona on sevap yazılır. Ve her kim bir günah yapmak için hareket ederse ve yapmazsa hiçbir şey yazılmaz. Eğer o haram olan fiil ve davranışları yaparsa ona bir günah yazılır diye bildirdi.


Önemli Fayda
Yedi kat sema ve tüm mekanları yaratanın Allâh olduğunu açıklamayı önemli görüyüyüz. Allâh, mekanları yaratmadan önce, mekansız olarak vardı. Allâh’ın bir yerde ya da her yerde mevcut olduğuna itikad etmek caiz değildir. Veya Allâh’ın zatı ile gökte olduğunu, Arş’ın üzerine oturduğuna, boşluğun içinde eridiğine, bize mesafeyle yakın ya da uzak olduğuna itikad etmek caiz değildir. Allâh böyle şeylerden münezzehtir. Allâh mekansız olarak mevcuttur.

Miraçtan Kastedilen Şey Nedir?
Miraç’tan kasıt, Allâh’ın Resulünü ulvi aleme çıkarılarak oradaki , ilginç olan şeyleri ve derecesinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektir. Peygamber Efendimizin, Miraç’ta gördüğü ilginç olaylardan bazıları:

1- Cehennem Bekçisi Malik: Bu gecede gördüğü acayip şeylerden biri de Cehennem bekçisi Malik’tir. Peygamber Efendimizin yüzüne hiç gülmedi. Peygamber Efendimiz, Cebrâil’e ”Neden diğerleri gibi yüzüme gülmedi” diye sordu. Cebrâil’de O’na “Allâh-u Teâlâ onu yarattığından beri hiç kimseye gülmedi. Eğer birine gülecek olsaydı sana gülerdi” dedi.

2- Sidratü’l Münteha: O büyük bir ağaçtır. O kadar güzeldir ki, güzelliğini, Allâh’ın yarattığı hiç kimse anlatamaz. Etrafını altından kelebekler doldurmuştur. Gövdesi 6. semada olup 7. semaya ulaşır. Peygamber Efendimiz onu 7. semada gördü.

Peygamber efendimiz aynı gecede yeryüzüne indi ve insanlara İsrâ’yı anlattı. Kâfirler, onu yalanlayıp, ondan Beytül Makdis’i vasfetmesini istediler. Çünkü Peygamber Efendimizin hayatında bir defa bile oraya gitmediğini biliyorlardı. Onlara, orayı vasfetti. Kâfirler : ” Orayı olduğu gibi vasfetti, doğrudur ” dediler.

Bazı âlimler şöyle dediler : ” Peygamber efendimizin Kudüs’e İsrâ edilmesi ve oradan da Mekkeh’e dönüşü hepsi gecenin üçte birinde oldu. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh her şeye kâdirdir.”
 

by_dj_reis

Üye
Katılım
17 Tem 2006
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah Razı Olsun Kardeşim
Paylaşım İçin Tşk Ettim...
 
Üst