Muhammed Hâdimî

OSMAM11

Kısıtlı Erişim
Katılım
23 Haz 2015
Mesajlar
169
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İSTANBUL
Muhammed Hâdimî
-
B
hadimli.jpg
üyük velî, fıkıh ve tasavvuf alimi. 1701 Hâdim’de doğdu. 1762 de vefât etti. Kabri Hâdim’dedir. Buharalıdır. Dedelerinden Hüsamettin Efendi Buhara’nın tanınmış asil ailelerinden olup, âlim ve velî bir zattı. Anadoluya gelerek Hadim kasabasına yerleşti. Muhammed Hadimi’nin babası Kara Hacı Mustafa Efendide devrinin büyük âlimlerindendi.
Hâdimî hazretleri beş yaşında yüksek ilimler sâhibi olan babasından ilim tahsiline başladı. On yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Arabî ve Fârisiyi öğrendi. On sekiz yaşına girince babası onu Konya’daki Karatay Medresesine gönderdi. Bu medresede devrin meşhur müderrislerinden olan İbrâhim Efendiden beş sene aralıksız ders aldı. Bu hocası ona icâzet (diploma) verdikten sonra İstanbul’da bulunan devrin en meşhur âlimlerinden Kazâbâdî Ahmed Efendinin medresesine gönderdi.
Hâdimî, tam sekiz yıl da burada okudu. Zamânın ilim dili olan Arapça ve Farsçada çok ilerleyip, ana dili gibi öğrendi. İstanbul’da zaman zaman bâzı câmilerde, dinleyenlerin çok istifâde ettiği vaazlar veren ve on dört sene memleketinden uzakta kalan Hâdimî, babasının vefâtı üzerine otuz iki yaşında, dört katır yükü kıymetli kitaplarla Hâdim’e dönüp babasının medresesinde müderrisliğe başladı. Birkaç ay sonra evlendi. Sa’îd isminde bir oğlu dünyâya gelince, Ebû Sa’îd künyesiyle anılır oldu.
Hâdimî hazretleri bilhassa fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde yetişerek büyük bir âlim olup, babasının medresesinde ders vermeye başlayınca, ilim öğrenmek için, her taraftan akın akın gelen yüzlerce talebe, bu medreseye sığmaz oldu. Hâdimliler ona, o medresenin yerine yeni bir medrese yaptırdılar. Hattâ kısa bir zaman sonra, bu medrese de kâfi gelmeyince, Hâdimî büyük izdihamla açık hava tedrisâtına başladı. Yaz aylarında şehirden on iki kilometre uzaklıktaki Kervanpınar’da ders verirdi. Kışın ise Hâdim’deki medresesine dönerdi.
Yetiştirdiği Büyük Alimler
Arabî, Fârisî, usûl-i fıkıh, fıkıh, tefsir, hadis, kelâm ve edebiyât gibi dersler okutan Hâdimî; başta oğulları Sa’îd, Abdullah,Emin ve Nu’mân efendiler olmak üzere, “Ayaklı kütüphâne” lakabıyla anılan Müftîzâde Muhammed Antâkî, meşhûrİsmâil Gelenbevî, Mehmed Kırkağaçî, Hâfız Osman Üskübî, Ahmed Ürgübî, Konyalı İsmâil Hakkı, Hacı İsmâil Kayserî gibi âlimler yetiştirdi.
Hem din ilimleri, hem de fen ilimleriyle mücehhez olan Hâdimî’nin şöhreti, birkaç yıl sonra Ünü bütün Anadolu’ya yayıldı. Hattâ en büyük ilim ve kültür merkezi olan İstanbul’dan bile ona talebe gelmeye başladı.
Şöhreti Osmanlı sarayına kadar varan Ebû Sa’îd Muhammed Hâdimî’yi önce Osmanlı Pâdişâhı Sultan Üçüncü Ahmed, sonra da Birinci Mahmûd Han, İstanbul’a dâvet ettiler.
On sekiz çeşit ilim açısından Besmelenin mânâ ve hikmetlerini ortaya koymak için kaleme aldığı Şerh-ül-Besmele adlı eseri, Niğdeli Müderris Ahmed Efendi tarafından Tuhfet-ül-Besmele adıyla şerh edilip, basılmıştır.
Vaaz ve derslerinde vezinli ve kâfiyeli şiirler söyleyip dinleyenleri coştururdu. Bugün birkaç tânesi elde bulunan şiirlerinin ve ilâhîlerinin aslında bir Dîvân dolduracak kadar çok olduğu rivâyet edilmektedir.
Berîka adıyla meşhur eserinden tercüme edilen bölümler, kıymetli bir ahlâk kitâbı olan ve Hakikat Kitabevi tarafından yayınlanan İslâm Ahlâkı kitâbında yer almıştır.
Bir Keramati
Muhammed Hâdimî hazretleri, eserlerine aldığı hadîs-i şerîflerin, sahih olup olmadığını iyice araştırırdı. Eğer şüphelenirse, bizzat Peygamber efendimizden sorup öğrenirdi. Medîne-i münevverede, Ravda-i mutahhera harem ağalığı vazîfesini yapan Beşir Ağa, bu mevzûu şöyle anlattı:
"- İstanbul'a gelmiştim. Pâdişâh Birinci Mahmûd Han, Harem-i şerîften mâlûmât almak için beni huzûruna çağırmıştı. Hâl hatır sorduktan sonra;
"- Haremeyn-i şerîfeynde nelere muttalî oldun?" diye suâl ettiler.

Ben de gördüklerimi şöyle anlattım:

Hayretle gördüğüm hâdiselerden biri şudur:

Medine-i Münevvere’de peygamber efendimizin mübârek kabr-i şerîflerinde gece temizlik yapmak için çalışıyordum. Gece yarısına doğru Cebrâil aleyhisselâmın Resûlullah efendimizle görüşmek için geldiği Cibrîl kapısı birden açıldı. Bu saatte gelen kimdir? diye kapıya koştum. Sakallı, nûr yüzlü biri ile karşılaştım. Bana selâm verdi. Selamı aldım ve;
"- Hoşgeldiniz efendim." dedim.
Bana, gâyet sessiz bir şekilde cevap verdikten sonra, Peygamber efendimizin mübârek kabrinin ayak ucuna doğru gitti. Arkasından bakakalmıştım. Orada bir müddet bekledi. Kabr-i şerîfe karşı bâzı şeyler söyledi. Çok dikkat etmeme rağmen anlayamadım. Ziyareti bitince arka arka giderek huzurdan ayrıldı. Çok merâk etmiştim. Yanıma geldiğinde büyük bir edeple;
"- Siz kimsiniz ve nerelisiniz?" diye sordum. O da;
"- İsmim Muhammed, Diyâr-ı Rûm'danım. Hâdim'de ikâmet ediyorum." dedi.
“- Bu gece yarısı ziyâretinizin hikmeti nedir?" diye suâl edince de;
"- İmâm-ı Birgivî'nin Tarîkat-ı Muhammediye isimli kitabını şerh ediyorum. Bir hadîs-i şerîfin sahih olup olmadığında şüpheye düştüm. Hemen gelip gördüğünüz gibi, Resûlullah efendimizin huzûr-ı şerîflerinde, bunu suâl eyledim. Sahih olduğu buyruldu." dedi.

Ondan sonraki günlerde yine aynı saatlerde zaman zaman geldi. Geldiğinde odama götürür kısa bir süre de olsa sohbet ederdik. Artık onunla dost olmuştuk."

Beşir Ağanın konuşmasını hayretle dinleyen Pâdişâh Birinci Mahmûd, Hâdim'e bir haberci göndererek, Muhammed Hâdimî'yi İstanbul'a dâvet etti. Dâvetnâmeyi bizzât Konya Vâlisi Ali Paşa, Hâdim'e giderek takdim etti. O geldiği gün, Pâdişâh ona simâ olarak çok benzeyen birkaç kimseyi daha saraya getirtti. Maksadı Beşir Ağayı imtihân etmekti. Beşir Ağayı da huzûruna çağırdı. Müsâfirlerin huzûra gelmesi bildirildi. Biraz sonra Muhammed Hâdimî ve ona çok benzeyenler odaya girdiler.

Beşir Ağa, girenlerin arasından Muhammed Hâdimî'yi göstererek;
"- Bahsettiğim zât işte budur." dedi.

Birinci Mahmûd Han, Hâdimî hazretlerine çok iltifât edip ihsânlarda bulundu.

Eserleri:

Muhammed Hâdimî’nin İslâm ahlâkı ve hukûku ile ilgili eserlerinden bâzıları şunlardır:
1- El-Berîkat-ül-Mahmûdiyye: İslâm ahlâkını anlatan bu kitâb İmâm-ı Birgivî’nin Tarîkat-ı Muhammediyye adlı eserinin şerhidir. İki cilt hâlinde basılmıştır;
2- Dürer Hâşiyesi,
3- Hâşiye alâ Tefsîr-i Nebe lil-Beydâvî,
4- Risâletün-fî Sülûki Nakşibendiyye,
5- Risâlet-ül-Huşû’ fis-Salât,
6- Risâle fî Hakk-ıl-Istihlâf,
7- Arâyis-ün-Nefîsi fî İlm-il-Mantık,
8- Mecâmi’ul-Hakâyık: Bu eseri, Mecelle’nin küllî kâidelerine kaynak olmuştur.


 
Üst