Muhacir Yalnızlık

HaZiRuN

Revizyonda
Katılım
15 Ara 2010
Mesajlar
2,591
Tepkime puanı
354
Puanları
0
cd1fbf1d0026111d45c9d46d21d7f880_1268403089.jpg

Yusuf diyorum, böyle bir zamanda seni sevmek, gül yetiştirebilmektir zindanlarda.
Aşka gönüllü müptelayım, Züleyha' nın zehirli parmaklarında.
Sana sözüm yoktur Yusuf, eksilen bir özneyiz zamanın duraklarında.

Buğulu camlardan ağlamayı, Yeşilçam filminin bir sahnesi gibi seyredenlere ne diyeyim Yusuf?

Sustum ...

İndim kör kuyulara.
Ahdettim Yusuf, doğruluk cehennem olsa da gideceğim.

Ahdettim, yaksın hakikatse kanatlarımı.
Ahdettim, çöle düşmekse bu çağda iman etmek, alsın çöl beni.



Sırtımda yamalı hırka,nemalı yalanların üzerine basa basa muhacir yalnızlığıma göçerim.

Çağ benim ipimi sarsak bir gülüşle çekse de, dönmem yüzümü hayata,

zehirli suyu bırakıp,

Yaraya tuz basmasını da bilirim Yusuf.



Maskeli baloya katılmadım diye bütün dünyanın hıncı bana.

Eğri gülüşü dudağıma takmadım diye surat astı parfüm şişeleri.

Burnuma takmadım diye kibri, küstahca gülmedim diye,

Kalabalık sokaklar vize vermiyor; yasaklıyım.



Buraya yoksul gülüşleri topladım Yusuf, terkedip şehirlerin cıngıllı sokaklarını; çilli kızların içten gülüşüne, pantolonu yamalı misket oynayan çocukların sevinçlerine akide şekeri dağıtıyorum. Kaç zaman oldu sararan ciltli kitaplardan, okunmayan dipnotlara kadar ait olduğum dünyaların güleç yüzlü, hüzünbaz bakışlı, engin gönüllü vadilerinde geziyorum.

Avrupa diyorlar Yusuf, ben kalbimin suveydasında Asya’ yı yeşertiyorum.Kökü semaya uzanmış bir çınarın gölgesinde yaprak yaprak gülümsüyorum.



Moda diyorlar, medeniyet diyorlar, senfoni, orkestra, caz, daha bilmem ne vahşet kelimeler, lisanımı zehirli sarmaşıklardan koruyorum, içmiyorum zehirli balını gündemlerin.

Bir çöplüğe benziyor tepinip gittikleri yer, tüketim çılgınlığına geliri yüksek

aile tanımı getiriyorlar.

Çok harcayan bir de harcanalar var önümdeki listede.

Harcayanlar bir avuç, harcananların çığlıklarını duyuyorum, çekik gözlü kızların gözyaşları kurumuş annelerin yanağında.



Krallarımızın! öyle mubarek rüyalar görmediği çağlarda yaşıyorum, kıtlığı, bolluğu ilk on yıllık planda öngörüyle hazırlamktan yoksun maliyet tablolarına baksan, topraklarımın her yerinde gürül gürül akan Nil’e rağmen, açlık sınırında bırakıyorlar ülkemin insanlarını.

Hakkı, adaleti, zayıflamış diyarlardan geçiyor adımlarımız.

Gülümsemeyi unutmuş yüzler her yanımzda .



Kaç zaman oldu bilmiyorum buradayım,karı erimez gönül dağlarında.

Sana seslenişim, ilk değil.

İlk değil gamlanışım, içe doğru akışım.

Hançeremde bir düğüm ...

Amma olsun yarınlardan yana umut çiçeklerim var.

Bidayeti neyse nihayeti o olacak her şeyin …

El-hak! bu söze iman ediyorum.


Pervazına konuyorum bir dost yüzlü görsem,konup pervazına diyorum ki:

güzel dost!

ekmeğimiz haramsız

katığımız tuzdur bizim

Dost bu söze tebssüm edip susuyor.

Sonra iki kişilik susuyoruz, elimizde sararmış bir kitap.

Salkım söğüde asılı kaldı benim gençliğim Yusuf.

İğde ağacına astığım hüzünlerim var, saçlarımdan dut ağacına sürdüğüm rüzgarlar...
Eksilen yanlarımla çoğalan bir uçurumum, yar olamıyorum hakikattan başkasına.

Rüzgarı karayel, kıblesi aşk ve gecesi hüzün kokan demler yakıştı uzağına göçemedim bozkır yüreğimin.

Dışavurmculara inat içe dönük vadilerimle gökyüzüne turnalar uçuruyorum. Kırıp kafesini kokuşmuş zihniyetin azad ediyorum ak gerdanlı güvercinleri, sebillere su dolduruyorum , taşra yerlerden başlıyorum yürümeye, hafızasına kezzap dökülen halkın kararan gönlüne çıralar taşıyorum.

Yoksulun, yabanın yanında dövüşüyorum Yusuf,

İsyanın ve özgürlüğün emzirdiği duraklarda, yokuşlara düşüyorum.



Zindanı da seviyorum gökyüzü kadar, kırmızı gülleri has bahçemde …

Yaralı toynaklarını kayalara vurarak törpüleyen atları da…

Alımı da seviyorum, yanağında tebessüm, duruşunu sözlerin kara yalan üstüne.

Kanatlarımı çırparak koşuyorum yangın meydanlarına, yapma çiçeklere kokular sürmüşler Yusuf,

sarı gülün derdine düşüyorum.

Olsun be Yusuf!

Böyle ölmeyi de seviyorum, kanatlarımı duvarlara çarpa çarpa…

Böyle ölmeyi de seviyorum çağ yangında tutuşa tutuşa

Ki şayet olursa bir mezarım,gönül dağlarında olsun, işte o zaman ölüm, bu kadar güzel yakışır bana.


Canan Dinç

 
Üst