Kaptan
Mecra Yazarı
Müçtehitlerin hadislere aykırı söz ve ictihadları... Alimler herşeyi bilir mi?
Alimler yanılamaz mı? Alimler herşeyi bilir mi?
Özellikle Hz. Ebu Bekir Rasulullah dan ne seferde, ne de hazarda ayrılırdı. Hemen her vakit beraber bulunur, müslümanların işleriyle meşgul olmak üzere bazı geceleri beraber sabah ederlerdi. Hz. Ömer de böyleydi. Raulullah çoğu defa şöyle buyurmuşlardır:
"Ben Ebu Bekir ve Ömer... beraber girdik... ben, Ebu Bekir ve Ömer, beraber çıktık..."
HZ EBUBEKİR;
Bütün bunlara rağmen Hz. Ebu Bekir'e:
"Büyük annenin mirası" konusu sorulunca şöyle demiştir:
"Allah'ın kitabında sana bir şey yok, Rasulullah ‘ın sünnetinde de sana ait bir şeyin olduğunu bilmiyorum, bulamıyorum, fakat başkalarına soralım."
Durum diğer ashaba sorulmuş, Muğîre b. Şu'be ile Muhammed b. Mesleme gelerek:
"Rasulullah ‘ın büyük anneye altıda bir hisse verdiğini" ifade etmişlerdir. (Ebu Davud, Tirmizi)
Halbuki bunların üçü de Hz. Ebû-Bekir ve diğer Halifelerin derecesinde değildir. Bununla beraber -bilahare ümmetin tatbikinde ittifak ettiği- mezkûr sünneti bilmek şerefi kendilerine ait olmuştur.
HZ ÖMER;
Hz. Ömer (r.a.) de istizan (bir ev veya iş yerine v.s... girmek için izin isteme) sünnetini, Ebu Musa Eşari'nin haber vermesi ve ansarın da aynı konuya şahitlik etmesine kadar bilememiştir. (Hadisi, Buhari, Ebi-Said' el, Hudri'den rivayet etmiştir. Fethûl Barî 11/43) Halbuki Hz. Ömer (r.a.) kendisine bu sünneti haber verenden daha alimdir.
Hz. Ömer (r.a.) ile İbn Abbas (r.a.) namaz kılarken "kaç kıldım?" diye (rekatların sayısında) şüphe eden kimsenin durumunu müzakere ettiler. Nihayet Abdurrahman b. Avf (r.a.), Rasulullah’dan rivayet edilen şöyle bir hadisi nakletti:
"Şüpheyi atar, kesin olduğuna kanaat getirdiği tarafı alarak ona göre bina eder, namazını tamamlar."
HZ OSMAN;
Hz. Osman (r.a.), eşi (kocası) vefat eden bir hanımın, ölü evinde iddet bekliyeceğini bilmiyordu. Kendisine Ebu Said Hudri'nin kızkardeşi Füray'a bt. Malik, kendi kocası vefat edince Rasulullah 'ın verdiği hükmü söyledi (haber verdi).
Rasulullah ona şöyle buyurmuşlardı:
"İddet zamanı doluncaya kadar evinde bekle."
Hz. Osman bunu öğrenince (bununla hükmetti) gereğine göre hareket etti.
Rasulüllah 'ın ashabından yukarıdakilere benzer olarak nakledilen fetva ve davranışlar büyük bir yekun tutar. Ashabdan dışındakilere (sonrakilere) gelince: onlarınkini saymak ve zaptetmek bile mümkün değildir, çünkü binleri aşmaktadır.
Bunlar ümmetin en alim, fakih, muttaki ve üstün fazilet sahibi kişileridir. Kendilerinden sonra gelenler ise bütün bu vasıflarda onlardan eksik durumdadırlar. Bazı sünnetlerin bunlarca da bilinememesi gayet tabiidir.
Sahih olan her hadisin bütün imamlara (müctehidlere) veya muayyen bir imama (müctehide) vasıl olduğunu (ulaştığını) iddia eden herkes büyük bir hata işlemiş olur.
Bir kimse çıkıp da:
"Hadisler toplandı ve kitaplara yerleştirildi. Bu durumda onların bir müctehide gizli kalması (müctehitlerce bilinmemesi) düşünülemez." iddiasında bulunamaz; Zira:
1. Meşhur hadis kitapları, mezhep imamlarından sonra meydana getirilmiştir. (imamların vefatlarından sonra toplanmıştır.)
2. Rasulüllah ‘ın bütün hadislerinin muayyen hadis kitaplarında toplanmış olduğunu iddia caiz ve doğru değildir.
3. Bu doğru olsa bile (farzedilse bile) kitaplarda olan bu hadislerin hepsini bir alim bilemez. Bu hemen hemen hiçbir kimse için hasıl (mümkün) olmamıştır.
Bir alimin yanında bazan birçok hadis mecmuaları oluyor da kendisi onların içindekileri bile tamamen ihata edemiyor.
Bir kimse çıkıp da:
"Bütün hadisleri bilemeyen müctehid olamaz" demesin. Zira:
"Müctehid, Rasulüllah'ın ahkamla (hükümlerle) ilgili bütün iş ve sözlerini bilsin" dersek o takdirde İslâm ümmeti içinde tek müctehid yok demektir. Alimin varabileceği, erebileceği derece (bunların hepsini değil) bunların çoğunu bilmekten ibarettir. İşte müçtehitlerin hadislere aykırı söz ve ictihadları bu kısımda meydana gelmekte (vuku bulmakta) dır.
Alimler yanılamaz mı? Alimler herşeyi bilir mi?
Özellikle Hz. Ebu Bekir Rasulullah dan ne seferde, ne de hazarda ayrılırdı. Hemen her vakit beraber bulunur, müslümanların işleriyle meşgul olmak üzere bazı geceleri beraber sabah ederlerdi. Hz. Ömer de böyleydi. Raulullah çoğu defa şöyle buyurmuşlardır:
"Ben Ebu Bekir ve Ömer... beraber girdik... ben, Ebu Bekir ve Ömer, beraber çıktık..."
HZ EBUBEKİR;
Bütün bunlara rağmen Hz. Ebu Bekir'e:
"Büyük annenin mirası" konusu sorulunca şöyle demiştir:
"Allah'ın kitabında sana bir şey yok, Rasulullah ‘ın sünnetinde de sana ait bir şeyin olduğunu bilmiyorum, bulamıyorum, fakat başkalarına soralım."
Durum diğer ashaba sorulmuş, Muğîre b. Şu'be ile Muhammed b. Mesleme gelerek:
"Rasulullah ‘ın büyük anneye altıda bir hisse verdiğini" ifade etmişlerdir. (Ebu Davud, Tirmizi)
Halbuki bunların üçü de Hz. Ebû-Bekir ve diğer Halifelerin derecesinde değildir. Bununla beraber -bilahare ümmetin tatbikinde ittifak ettiği- mezkûr sünneti bilmek şerefi kendilerine ait olmuştur.
HZ ÖMER;
Hz. Ömer (r.a.) de istizan (bir ev veya iş yerine v.s... girmek için izin isteme) sünnetini, Ebu Musa Eşari'nin haber vermesi ve ansarın da aynı konuya şahitlik etmesine kadar bilememiştir. (Hadisi, Buhari, Ebi-Said' el, Hudri'den rivayet etmiştir. Fethûl Barî 11/43) Halbuki Hz. Ömer (r.a.) kendisine bu sünneti haber verenden daha alimdir.
Hz. Ömer (r.a.) ile İbn Abbas (r.a.) namaz kılarken "kaç kıldım?" diye (rekatların sayısında) şüphe eden kimsenin durumunu müzakere ettiler. Nihayet Abdurrahman b. Avf (r.a.), Rasulullah’dan rivayet edilen şöyle bir hadisi nakletti:
"Şüpheyi atar, kesin olduğuna kanaat getirdiği tarafı alarak ona göre bina eder, namazını tamamlar."
HZ OSMAN;
Hz. Osman (r.a.), eşi (kocası) vefat eden bir hanımın, ölü evinde iddet bekliyeceğini bilmiyordu. Kendisine Ebu Said Hudri'nin kızkardeşi Füray'a bt. Malik, kendi kocası vefat edince Rasulullah 'ın verdiği hükmü söyledi (haber verdi).
Rasulullah ona şöyle buyurmuşlardı:
"İddet zamanı doluncaya kadar evinde bekle."
Hz. Osman bunu öğrenince (bununla hükmetti) gereğine göre hareket etti.
Rasulüllah 'ın ashabından yukarıdakilere benzer olarak nakledilen fetva ve davranışlar büyük bir yekun tutar. Ashabdan dışındakilere (sonrakilere) gelince: onlarınkini saymak ve zaptetmek bile mümkün değildir, çünkü binleri aşmaktadır.
Bunlar ümmetin en alim, fakih, muttaki ve üstün fazilet sahibi kişileridir. Kendilerinden sonra gelenler ise bütün bu vasıflarda onlardan eksik durumdadırlar. Bazı sünnetlerin bunlarca da bilinememesi gayet tabiidir.
Sahih olan her hadisin bütün imamlara (müctehidlere) veya muayyen bir imama (müctehide) vasıl olduğunu (ulaştığını) iddia eden herkes büyük bir hata işlemiş olur.
Bir kimse çıkıp da:
"Hadisler toplandı ve kitaplara yerleştirildi. Bu durumda onların bir müctehide gizli kalması (müctehitlerce bilinmemesi) düşünülemez." iddiasında bulunamaz; Zira:
1. Meşhur hadis kitapları, mezhep imamlarından sonra meydana getirilmiştir. (imamların vefatlarından sonra toplanmıştır.)
2. Rasulüllah ‘ın bütün hadislerinin muayyen hadis kitaplarında toplanmış olduğunu iddia caiz ve doğru değildir.
3. Bu doğru olsa bile (farzedilse bile) kitaplarda olan bu hadislerin hepsini bir alim bilemez. Bu hemen hemen hiçbir kimse için hasıl (mümkün) olmamıştır.
Bir alimin yanında bazan birçok hadis mecmuaları oluyor da kendisi onların içindekileri bile tamamen ihata edemiyor.
Bir kimse çıkıp da:
"Bütün hadisleri bilemeyen müctehid olamaz" demesin. Zira:
"Müctehid, Rasulüllah'ın ahkamla (hükümlerle) ilgili bütün iş ve sözlerini bilsin" dersek o takdirde İslâm ümmeti içinde tek müctehid yok demektir. Alimin varabileceği, erebileceği derece (bunların hepsini değil) bunların çoğunu bilmekten ibarettir. İşte müçtehitlerin hadislere aykırı söz ve ictihadları bu kısımda meydana gelmekte (vuku bulmakta) dır.