Muctehid Alimlerin Nazarinda Tasavvuf

Zeynep Özmen

Kevok_84
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
3,306
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Mezhep İmamları ve Tasavvuf

Gerçek sufilerin yöneldiği kalp ve maneviyat ilminin ne kadar önemli olduğunu bilen alimler, onlardan övgü ile bahsetmişlerdir. Bununla da yetinmeyip, onlardaki ilme ve edebe talip olmuşlardır. Öyle ki, tevazu gösterip halkalarına girmişlerdir. İşte mezhep imamlarımızın bu ilme bakışı:


İmam Malik Rh.A.:

“Kim tasavvufun öğrettiği ahlâk ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıhla yetinir, ahlâk ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse büyük günahları işler, fasık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek bir müslüman olur.” (Aliyyu’l-Kâri, Şerhu Ayni’l-İlim)

Bu manada İmam Şafii Rh.A. bir hikmet pınarı olan şiirinde şöyle der:

“Hem fakih, hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme.
Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme.
Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.” (Muhammed Afif, Divan-ı Şafii)

İmam Malik Rh.A. der ki:

“İnsan kendi nefsine hayır veremezse, insanlara da hayır veremez.” (Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya)
Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam Rh.A., her iki ilmi bünyesinde toplamış kâmil bir insandı. İlim ve takvasıyla herkese örnek olmuştu. Devrindeki tasavvuf büyükleri ondan ilim ve feyz almışlardı. Meşhur velilerden Davud et-Taî K.S., ilim ve tasavvuf terbiyesi aldığı hocalarını sayarken İmam-ı Azam’ı zikreder. Hanefi fakihlerinden İbnu Abidin Rh.A., İmam-ı Azam için şu değerlendirmeleri kaydeder;
“O, bu meydanın yiğitlerindendi. Vera, takva, edep, zikir ve fikirde zirvedeydi. Kendi zamandaki herkes onu ilim gibi takvada da imam görüyorlardı.” (Reddu’l-Muhtar)

Sufilerin Yanında Sağlanan Fayda

Velilerden Davud et-Taî K.S.’yi zühd ve tasavvuf yoluna sevk eden İmam-ı Azam’dır. Davud et-Taî, İmam-ı Azam’ın ilim meclisine devam ederdi. Bir gün İmam Azam Rh.A. kendisine künyesi ile hitap ederek:
- Ebu Süleyman! Sana yeterince ilim öğrettik, dedi. Davud et-Taî:
- Bundan sonra ne yapayım? Diye sordu. İmam:
- Öğrendiğin ilimle amel et, cevabını verdi. (Kuşeyrî, Risale)

İmam Şafii Rh.A., ilminin ve halinin yüceliğine rağmen sufilerle otururdu. Kendisine:
- Şunların meclis ve sohbetinden ne fayda gördün? diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi:
- Onların en fazla şu sözlerinden istifade ettim: “Vakit bir kılıçtır. Sen onu kesmezsen, o seni keser. Yani sen vakitten istifade etmezsen, o senin ömründen bir parça kesip atar. Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder.” (Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye)

Aynı şekilde, İmam Ahmed b. Hanbel Rh.A. de sufî Ebu Hamza el-Bağdadî K.S. ile oturup kalkar, marifet meselelerinde bir zorlukla karşılaştığında, “ya sufi, bu konuda ne diyorsunuz?” diye ona sorardı.
İmam Ahmed b. Hanbel, önceleri pek tanımadığı için ilgilenmediği hatta bazen tenkit ettiği sufileri yakından tanıyınca, etrafındakileri sufilerle oturmaya teşvik etmeye bağladı. Şöyle derdi: “Onlar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sağladılar.” (Şaranî, Envaru’l-Kudsiyye)

Yine İmam Ahmed b. Hanbel Rh.A. sık sık Bişr-i Hafi K.S.’nin meclisinde bulunurdu. Tam manası ile ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri kendisine:
- Sen hadis ve fıkıh alimi bir müctehitsin, birçok ilimde bir benzerin daha yok. Buna rağmen, niçin böyle hali-ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam:
- Evet, şu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama o da yücelerden yüce Allah’ı benden daha iyi tanıyor, diye cevap verdi. (Feridüddin-i Attar, Tezkiratu’l-Evliya)


İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasına: “Maruf el-Kerhi’nin yanına hadis almak için mi gidiyorsun?” Diye sorunca, İmam Ahmed b. Hanbel:
- Hayır, hadis almak için gitmiyorum. Fakat işin başı olan Allah korkusu ve marifetullah ondadır. İstifade etmek için gidiyorum, cevabını verdi. (Ebu talib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulub)
Tabiun’un büyük müctehitlerinden Süfyan es-Sevrî K.S.: “Eğer sufi Ebu Haşim’i tanımasaydım, kalple ilgili halleri ve riyanın inceliklerini bilemezdim.” der. (Sühreverdî, Avarif)

‘Onların Yolu En Doğrusu’

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazali Rh.A. de şöyle der:


“Kesinlikle anladım ki, bütün halleriyle Allah yolunu tutmuş kimseler ancak sufilerdir. Onların tutumları en güzel tutum, yolları en doğru yol ve ahlâkları en temiz ahlâktır. Daha dorusu, bütün akıllıların aklı, tüm hakimlerin hikmeti ve dinin inceliğini kavramış alimlerin bilgisi bir araya gelse ve onların hal ve ahlâklarını daha iyisi ile değiştirmek isteseler, buna güçleri yetmez. Çünkü, gerçek sufiler dini en mükemmel şekliyle yaşamaktadır. Onların zahirî ve batınî bütün hal ve hareketleri peygamberlik nurundan alınmadır. Bilindiği gibi yeryüzünde nübüvvet nurundan başka aydınlanacak başka bir nur da yoktur.”

“Tasavvuf yolu hakkında ne denebilir ki? Bu yolun ilk şartı manevi temizlik ve kalbi Allah’tan başka bütün şeylerden arındırmaktır. Bu yolun esası, kalbi tamamen Allah’ı zikretmeye adamaktır. Sonu ise O’nun irade ve rızasında fani olmaktır.”

“Bu öyle bir haldir ki, usulünce yoluna girenler bizzat tadarak öğrenirler. Onu bizzat tadarak, yaşayarak öğrenemeyenler, bu yolu kat etmiş sufilerle sık sık beraber oldukları takdirde, tecrübeyle ve işiterek bu halin varlığına kesin olarak inanır, yaşanan manevi haller sayesinde onu iyice anlarlar, Sufilerle düşüp kalkanlar, onların sohbetlerine katılanlar, onlardan bu imanı ve irfanı elde edebilirler. Çünkü sufiler öyle kimselerdir ki, onlarla oturan şaki (rahmetten mahrum) olmaz.” (el-Munkiz mine’d-Dalâl)

Sultanu’l-ulema Şeyh İzzuddin b. Abdüsselam Rh.A. de şöyle der: “Ben gerçek İslâm’ı ancak Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şazelî’ye intisaptan sonra anladım.” (Şaranî, Letaifu’l-Minen)

Son olarak büyük fakih ve arif İmam Şaranî Rh.A.’i dinleyelim:

“İslâm’ın ilk asırlarında manevi ve kalbî hastalıklar çok az olduğu için, insanlar bir kâmil mürşide ihtiyaç duymuyorlardı. Onlar bildikleri ile amel ediyor, bir bütün olarak takva ve edebi koruyorlardı. O nesil gidip de ortalığı manevi hastalıklar kaplayınca, cahiller bir tarafa, alimler bile amelden geri kaldılar. Bu nedenle bildiği ile amel edebilmesi için, alimlerin bir kâmil mürşide intisapları zaruri oldu.” (Envaru’l-Kudsiyye)

Bu büyüklerin mezhebine bağlı olan herkesin, onlardaki ilâhî aşk, edep ve tevazuyu örnek alması gerekir. Hak adamı nefsinin değil, hakkın tarafındadır.

Semerkand Dergisi -Dr. Dilaver Selvi
 

İmandanihsana

Doçent
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,048
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul/kadıkö
kardesım benım ya allah razı olsun cok makbule geçti anlatamam ne dıyım valla tam aradıgım seydı cok tesekkurler:clap2:
 
M

Murat Sâki

Guest
Allah razı olsun orta okulda semerkand dergisinin dağıtımına yardımcı oluyorduk çok güzel bir makale teşekkürler.
 

Metin mete

Üye
Katılım
26 Haz 2006
Mesajlar
78
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu yaziyi bir baska forumda okudum Insallah begenirsiniz;

Irakli Muhammed Emîn el-Kurdî el-Erbilî de Tenwîr'ul-Qulûb adli eseri- nin "Tasavvuf" bölümünde ve «Nakibendî Sâdâtina Göre Zikrin Keyfiyeti» balii altinda saydii on bir arttan dokuzuncusu olan râbitayi öyle anlatiyor:
«Zikrin dokuzuncu keyfiyeti, mürsidi râbita etmektir. Bu da mürîdin, kalbini Seyhin kalbine karsi bulundurmasi; giyabinda bile olsa onun seklini hayalinde canlandirmasi; kalbine, seyhin nur okyanusundan feyizlerin aktgini içinden tasavvur etmesi ve ondan bereket dilemesiyle olur. Çünkü mürîdin Allah'a ulasabilmesi için vasitasi odur. » (Yani Seyhdir)


Ömer Ziyâüdîn Daistânî'nin de kendine göre râbitayi tanimlamasi öyledir
« (...) bu da mürîdin, kalbini Allah'in peygamberlerinden birine, veya O'nun velî kullarindan bir velîye, veya hepsinden birine, ya da silsilesi Hz. Peygamber (s)'e ulasan kâmil bir mürside veya Seyhine, ya da HAKKINDA GÜZEL DUYGULAR BESLEDGi VE ÜSTÜNLÜGÜNÜ TAKDR ETIGI BiRiNE BÜTÜN SEVGi VE SAMMYETYLE BAGLANMASINDAN iBARETTR

Tarîkat Öncüleri Tarafindan Râbitanin Ayrintilari Hakkinda
Yapilmi Çesitli Açiklamalar:
Nakibendîlerce simdiye kadar gerek yazili, gerekse sözlü olarak bu konuda ifade edilenlere bakilacak olursa râbitanin çesitli tariflerinden özet olarak su anlamlari çikarmak mümkündür:


1. Râbita: Mürîdin, seyhini seklen ve cismen tasavvur etmesidir. Yani daha açik bir anlatimla, onu fizik olarak zihninde canlandirmasidir.


2. Bununla birlikte mürîd, seyhinin kalbinden kendi kalbine nur hüzmelerinin yansidigni, ya da nurdan çalayanlar aktgini ayrica düsünecek ve ondan bereket, himmet ve yardim isteyecektir. Bunu, tarîkat dilinde «istifâza» ya da «rûhâniyetten istimdâd» diye bazi yakitirmalarla özet olarak anlatmaya çalismislardir.


3. Mürîd kendini, seyhinin giyim ve kusam tarzi içindeymisgibi görmeye çalisacaktir. Son dönemin Nakibendî teorisyenlerinden Abdulhakîm Arvâsî'ye ait bu konuya ilikinc bazi açiklamalar sadeletirilerek su ekilde verilmitir:


«Pîrin kiyafet ve heyetine aynen bürünmek, kendini mürid seklinde görmek ve hayâl etmek... Bu vaziyette meydanda olan sanki pirdir, kendisi degil... Bu kisim râbita ibâdetlere mahsustur. Mesela Kur'ân dinlerken gözlerini yumar ve kendisini pîrin vücud ve kiyafetinde görür. Olan, sanki pîrdir, kendisi degil... Keza Kur'ân ve«Delâil» okurken, vaaz ve ders dinlerken, namaz kilarken kendisini mürsidin kiyafet ve heyetinde hayâl eder


Simdi bakalim Allah ne diyor. SEYHEMI yoksa Allah'ami tapacaginiza siz karar verin


Zümer Suresi 3. Ayet Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz


Haydi bakalim Mürsid diyenler. Verin su ayete cevabinizi. Siz Seyhiniz sizi yaklastirin diye tapmaya devam edin. Allah size ne guzel cevap vermis.


Casiye Suresi 10. "Ayet Arkalarından cehennem! Kazanmış oldukları da Allah dışında edindikleri veliler de onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için."


Hicmi dusunmuyorsunuz.Seyhe baglanmadan akli paket yaptiniz herhalde.
Araf Suresi 3. Ayet Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın! Sizler pek az düşünüyorsunuz!


Unutmadan soyleyeyim. Su ayet daha SIK okumaya basladim.


Araf Suresi 196. Ayet ."Benim veli'm, o Kitap'ı indiren Allah'tır. O, hayır ve barış seven kulları koruyup gözetir."

Bu bir alintidir.
 

ebul vefa

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Tapmak ?

Neye göre tapmak kelimesini kullanıyorsun sen önce onu açıkla ?

Bir şeyi düşünmek tapmakmı oluyor.

Sen karını çocuğunu düşününce müşrikmi oluyosun.

Maneviyatı inkar ederken delilin nedir.İnsan bilmediğinin düşmanıdır...

Ayrıca 1400 senedir binlerce kıymetli İslam aliminin kabul ettiği Tasavvufa şirk derken kime uyuyorsun.

Uyduğun kimse ve görüşleri Ehli sünnet alimlerince kabul görmüşmü ?

Herkes dalalette sizmi hidayettesiniz ?
İnsanlar helak oldu deyip duran asıl kendisi helak olmuıştur.

Neticei kelam ;

Seni tanıyoruz Metin Mete git öte......
 

Metin mete

Üye
Katılım
26 Haz 2006
Mesajlar
78
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Arkadasim bunu bir alinti oldugunu ikikere yazdim ama sen hemen saldiriya gectin;

Maneviyatı inkar ederken delilin nedir.İnsan bilmediğinin düşmanıdır...

ÖRNEĞİN KEHF 17'DE ALLAH DIŞINDA BAŞKA BİR MÜRŞİD OLMADIĞI YAZIYOR. HAL BÖYLE İKEN BİLE ORADAN ALLAH DIŞINDA BİRİLERİNİN SİZLERİ KURTARABİLECEĞİNE İNANIYORSUNUZ.

[018.017] [DI] Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın mucizelerindendir; Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın.

“Doğru ve sağlam yolu veren ve o yola ileten” anlamına gelen bu ismi cemili Kur’an-ı Kerim’de bu kalıpla yok. Ancak İbrahim’e rüşdünü veren (Enbiya 51) Musa aleyhisselamla yolculuk yapan Allah kullarından birine de rüşdü Allah tarafından öğretildiği bildirilmekte (Kehf 66). Allah’ın sapıttığını rüşde, doğru yola götürecek kimsenin olmadığını haber verir. (Kehf 17)

Allah'ın dininde yegane Mürşid ve yegane Mehdi Allah'ın kendisidir. Bu dinde Allah dışında ikinci bir irşad edici ve hidayete erdirici merci ve varlık yoktur. Peygamberler dahi sadece bildirileni anlatır ve yaşar. Mehdi yada Mürşid değillerdir sadece öğreticilerdir. Öğreticiler değil öğreti yada öğretinin sahibi hidayete erdirme ve irşad etme selahiyetine sahiptir.


GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ YEGANE MÜRŞİD ALLAH'TIR. HİÇBİR KUR'AN AYETİNDE PUTPERESTLİĞE VİZE YOK.


Ayrıca 1400 senedir binlerce kıymetli İslam aliminin kabul ettiği Tasavvufa şirk derken kime uyuyorsun.

Bir 1400 sene demen garip deseydinki 1100-1200 sene olurdu bu senin dediklerin icin Kitabullah söyle diyor;

2/170. Onlara, "Allah'in indirdigine uyun!" dendiginde: "Hayir! Biz, atalarimizi üzerinde buldugumuz seye uyariz." derler. Peki, atalari bir seye akil erdiremiyor, dogruya ve güzele ulasamiyor idiyseler!.

Benim uydugum atalar dini ise yine Kitabullahta söyle gecer;

2/132. Ibrahim de ogullarina sunu vasiyet etti, Yakub da: "Ogullarim! Allah sizin için bu dini seçmistir. O halde ancak müslümanlar olarak can verin."

2/133. Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatisina taniklar miydiniz? Hani, ogullarina sunu sormustu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevaplari su olmustu: "Senin ilahina, atalarin Ibrahim'in, Ismail'in, Ishak'in ilahina, tek ve biricik olan ilaha kulluk edecegiz; biz yalniz O'na teslim olanlariz."

Uyduğun kimse ve görüşleri Ehli sünnet alimlerince kabul görmüşmü ?

Onlarin kabulü benim icin bir önem teskil etmiyor(sonra Ehli sünnet alimleri kelimeside ne oluyor)Peygamber ve arkadaslaridami ehli sünnet vel cemaatindamiydi acaba bunuda bir ayetle sabitlermisin.

Zümer Suresi 3. Ayet Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz

Herkes dalalette sizmi hidayettesiniz ? İnsanlar helak oldu deyip duran asıl kendisi helak olmuıştur.

Yukaridaki Zümer suresi 3 ayet cevap olarak yeterde artar.



Seni tanıyoruz Metin Mete git öte......


Beni tanidigini idiaa eden arkadasim daha benim inanclarimin mahiyetini dahi bilmeden bune hirs bu ne celallenmek hele sakin ol daha seninle coook karsilasacagiz Insallahu Teala.Aslinda buldugun kafiye ile senin Siir yazman daha uygun olurdu ha gayret basarman icin bir engel yoktur.

Araf Suresi 196. Ayet ."Benim veli'm, o Kitap'ı indiren Allah'tır. O, hayır ve barış seven kulları koruyup gözetir."


Nahl, 16/125 “(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.”
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Kur'an'ın istediği, Kur'an'ın istediği şekilde adam olmaktır...

Rivayetlerden anlaşılıyor ki, onlar bunu ikame eden olmuşlar...

Dolayısıyla tasavvuf bazı özel rtüelleriyle müctehidlere oturmayan, dar gelen, iğreti duran ve asla giymeleri mümkün olmayan bir elbiseden müteşekkildir...

Bunları tamamı ya uydurma ya da bazılarının meseleyi bilmelerine yönelik onlara vurmak için müctehidleri kullanmaktır...

Çünkü, tasavvuıf "özel rtülleri"yle İslam'la bağdaşmayan ona tamamen muhalif olan öğretidir...

Dolayısıyla beni tenkit etmeyiniz bu anlamda, çünkü tanımlamam da "özel rtüel" ifadesini açık açık kullandım...

İyi pazartesiler...
 

Dut_agaci

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
7,219
Tepkime puanı
330
Puanları
0
Web sitesi
www.Menzil.Net
Kur'an'ın istediği, Kur'an'ın istediği şekilde adam olmaktır...

Rivayetlerden anlaşılıyor ki, onlar bunu ikame eden olmuşlar...

Dolayısıyla tasavvuf bazı özel rtüelleriyle müctehidlere oturmayan, dar gelen, iğreti duran ve asla giymeleri mümkün olmayan bir elbiseden müteşekkildir...

Bunları tamamı ya uydurma ya da bazılarının meseleyi bilmelerine yönelik onlara vurmak için müctehidleri kullanmaktır...

Çünkü, tasavvuıf "özel rtülleri"yle İslam'la bağdaşmayan ona tamamen muhalif olan öğretidir...

Dolayısıyla beni tenkit etmeyiniz bu anlamda, çünkü tanımlamam da "özel rtüel" ifadesini açık açık kullandım...

İyi pazartesiler...

Enterasan

Say bakam şu özel rtüellerimiz nelermiş ?
 

İlim Talebesi

Yasaklı
Katılım
18 Ağu 2014
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Kur'an'ın istediği, Kur'an'ın istediği şekilde adam olmaktır...

Rivayetlerden anlaşılıyor ki, onlar bunu ikame eden olmuşlar...

Dolayısıyla tasavvuf bazı özel rtüelleriyle müctehidlere oturmayan, dar gelen, iğreti duran ve asla giymeleri mümkün olmayan bir elbiseden müteşekkildir...

Bunları tamamı ya uydurma ya da bazılarının meseleyi bilmelerine yönelik onlara vurmak için müctehidleri kullanmaktır...

Çünkü, tasavvuıf "özel rtülleri"yle İslam'la bağdaşmayan ona tamamen muhalif olan öğretidir...

Dolayısıyla beni tenkit etmeyiniz bu anlamda, çünkü tanımlamam da "özel rtüel" ifadesini açık açık kullandım...

İyi pazartesiler...

Tenkid etmiyoruz ama bazı noktalara katılmıyoruz da :)

Tasavvufun evet bidat olanı var , sahih olanı var.Kötü olanları tasavvufun tümüne atfedip , tasavvufa saldırmak doğru değildir.

Nitekim İbn Teymiye bile , Abdulkadir Geylaniden bahsederken , onun gerçek bir Tasavvuf ehli olduğunu söyler ve onu över.
 
Üst