Mourid Barghouti / Şairin Filistini

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
23957.jpg


Mourid Barghouti bir şair, bir entellektüel. 1967 Arap-İsrail savaşı nedeniyle otuz yıl süreyle Filistin dışında yaşamak zorunda bırakılan dünyaca ünlü bir Arap şairi o. Barghouti, elinizdeki eserde, bir yandan memleketine kavuşma anını ve uzun bir aradan sonra yeniden kavuştuğu memleketinin durumunu satırlara döküyor, bir diğer yandan da sürgünde geçirdiği otuz yılda Filistin siyasetinin dönüm noktaları hakkında kayda değer tespitlerde bulunuyor.

Sürgündeki bir Filistinlinin doğduğu topraklarla kurduğu ilişkinin şiirsel bir anlatımı, bir şairin işgal altındaki yurduna dönüşünün öyküsü olan Şairin Filistini diasporadaki bir şairin kişisel tarihini anlatmanın yanı sıra aslında bir neslin, İsrail'in yurtlarından ettiği bir neslin hazin öyküsünü şiirsel bir üslupla dile getiriyor.

Barghouti, kitapta, sanattan felsefeye, siyasetten kültüre kadar hayatın her alanına dokunuyor. Edward Said'in ifadesiyle, hayat bahşeden bir şiirsellikle yazıyor Filistinlilerin tarihini.

Karanlıklar içerisinde bırakılmış olanların kendi iç aydınlıkları ile ışıttıkları bir dünyanın tasviri Şairin Filistini. O, Filistin ve Filistinli kimliği bağlamında işgal olgusunu dile getiren en başarılı edebi metinlerden birisi olarak karşımızda duruyor.
(Tanıtım Bülteninden)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
ŞAİRİN FİLİSTİNİ!
23956.jpg

Yastık bizim kıyametimiz!
Bu kitap unutulmaması gereken bir kitap. Ramallah'ın, Filistin'in derinlikli, çok açılı anlatımı...


Ramallah’ın bir köyünde, Deyr Gassanah’ta dünyaya gelen şair ve düşünür Mourid Barghoti tarafından kaleme alındı. Klasik yayınları, Melis Hafez tercümesiyle 2004’te yayınladı ilk kez, Edward Said’in önsözüyle. Kitap, hatırat ya da anlatı türüne dâhil edilebilirse de sanat, edebiyat, düşünce, siyaset, yerlilik ve yabancılık, hayat ve ölüm üzerine derinlikli bir kavrayışı teklif etmekte.

Bu dünyada Filistinli olmak

Köprüde başlar hikâye. Bir ucu Filistin’e uzanan köprüde... Otuz yıl önce Kahire’de Edebiyat Fakültesi öğrencisiyken geçilen... Ve şimdi otuz yıl sonra, ilk kez ve yeniden üzerinde durulan köprüden. Bir dönüş hikâyesi mi? Belki. Fakat sade bir dönüş hikâyesi, varışı olmayan. Hep bir köprüden konuşur gibidir şair. Şair’in kürsüsüdür, köprü. İki tarafı da görerek, kıyas ederek, aidiyetin fanatikliğine düşmeden, mesafe koyarak konuşması bundandır.

1967’de mezun olduğunda artık dönecek bir yeri yoktur. Adı mültecidir bundan sonra. Amman, Kuveyt, Kahire, Budapeşte, Londra… Adı değişen şehirler, bir süreliğine kalınan yerlerdir. Memleket fikriyle birlikte dağılır aile de. Anne ve küçük kardeş Ramallah’ta kalır. Baba Amman’da; erkek kardeş Mecid, Ürdün’de; abi Mounif, Katar’da... Bir otel çatısı altında aile olurlar yeniden ve bir defasına. Sonra ceplerinde başka başka ülkelerin pasaportları, yüzlerinde kaygıya bulanmış ümitlerle dönerler geldikleri yerlere.

Hilal Söylemez
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Memleketinde mülteci insanlar
Mekân kayarken ellerinden, zamana tutunur Şair. Hayatla mekân üzerinden sağlıklı bir ilişki kuramayacağını anlayınca, zamanda yaşamayı seçer. Elimizde tuttuğumuz kitap, iç içe geçmiş zaman örgüsüdür. Özgürdür Şair. Bu yüzdendir; Filistin sürgününün ortasında Kahire’den çıkış hikâyesi anlatılır; Ramallah sokakları Budapeşte’ye açılır.
Filistin’dedir şair. Memleketinde mülteci… Şair ki şuur ağacının en uç meyvelerini bize sunar. Öyleyse feda etmeyecektir; hissiyata aklı ve zulmün karanlığına vicdanı. İşgal, Filistin’de doğup büyüyen nesilleri memleketinden sürgün edip, yersiz-yurtsuz Filistinliler oluştururken; Filistin’de dünyaya gelip, buradan başka memleketi olmayan İsrailliler üretti. Ve İsrailli yerleşimcilerin oturduğu yerler hızla gelişip şehirleşirken; Filistin şehirleri iradeyle geri bırakılıp köyleştirildi.
İnsan ile şehir arasındaki seçime gölge düşürür işgal. Kudüs’te yaşayan kimse, Ankara’da veya Viyana’da yaşayan gibi değildir. Onu bırakıp gidemezsin. Ondan şikâyet edemezsin. “İşgal edilmiş şehirlerin başına gelen en kötü şeylerden biri, şehrin çocuklarının şehirle alay edip eğlenemiyor oluşu” dur bu yüzden.

Yastık bizim her günkü kıyametimiz
Şair; sanatın, cinnetin elinden kaçırdığı çocuk... Bu yersiz-yurtsuzlukta şaire vatandır şiir. Kuşatıcı ve derinlikli bir bakıştır şairinki; trajedi içerisinde komediyi bulup çıkaran. Ve yazmak, “bir yerinden edilme halidir”. “Alışılagelenden, intizamdan, hazır kalıplardan ayrılma hali.” Sanatçıya lazım olan; delişmen bir kavrayış ve hususi bir anlayıştır. Sanatsal olgunluğun yolu ise insani olgunluktan geçer.
Ve vicdan. Şair’in konuştuğu kürsünün adı… Vicdanlı bir kalemin, şiir tadında seslenişi diyebileceğimiz bu kitap, yastık imgesinde vicdana serenatla son bulur:
“Yastıklar hayatımızın kaydını tutar. Her gece mürekkepsiz bir şekilde yazdığımız ve sessizce dile getirdiğimiz hikâyelerimizin ilk müsveddesi oradadır. Yastık bizim beyaz pamuktan yapılma mahkeme salonumuzdur, dokunuşu yumuşak, hükmü sert. Neşeyle ve memnuniyetle yahut kaybediş ve utançla dolu başımızı kabul ettiği an, bir vicdana dönüşür yastık. Yastık bizim her günkü kıyametimizdir.”

Hilal Söylemez
 
Üst