Moral Veren Haberler

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbine sebat verecek ne varsa Biz sana anlatıyoruz. Bu kitapta da sana hakkın tâ kendisi, mü’minler için bir öğüt ve
hatırlatma gelmiştir.
Hûd Sûresi, 11:120



KUR’ÂN-I KERİMİN kıssaları, içerdikleri pek çok dersin yanı sıra, inananlar için büyük bir güç kaynağı teşkil ederler.

O kıssalar, herşeyden önce, hakkın tâ kendisidir, tümüyle yaşanmış gerçeklerdir. Onlarda hiçbir kuşkuya yer yoktur. Onun için, o kıssaları okuyanlar, herhangi bir tereddüde kapılmaksızın, kendilerini bu dünyada yaşanmış gerçek olayların içinde bulurlar.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, Kur’ân’ın bize anlattığı bu gerçek dünya ile bizim yaşadığımız hayat arasında ciddî farklılıklar vardır. Bunun sebebi ise, Kur’ân’ın ve bizim olaylara bakış açılarımız arasındaki farklılıktır.

Biz, zamanın ve mekânın son derece dar bir aralığından dünyayı seyrederiz. Sınırlarımız, bulunduğumuz yer ve yaşamakta olduğumuz andan ibarettir. Bu memleket, bu şehir, bugün, bu dakika—işte bizim dünyamız bu kadar dar bir alana hapsolmuştur.

Lâkin bu küçük ve dar dünya, bize bütün bir âlem olarak görünür. Sanki bulunduğumuz mekândan başka bir yer yokmuş, sanki bütün zaman bizim yaşadığımız andan ibaretmiş ve hiç bitmeyecekmiş sanırız. Onun için küçük olaylar gözümüzde büyür. Pek yakın bir gelecek, gözümüze uzak görünür. Başımıza gelenler, iyi de olsa, kötü de olsa, bize hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Bu yüzdendir ki, iyi günlerimiz bizi gaflete sürükler, kötü günlerimiz de karamsarlığa iter.

Kur’ân’ın bakış açısı ise ezelîdir. O, bir hadiseyi ele aldığı zaman, onu geçmişi ve geleceğiyle, bütün sebep ve sonuçlarıyla birlikte görür ve gösterir. Birkaç yıllık bir ömür bize hiç son bulmayacakmış gibi görünürken, Kur’ân, Nuh Aleyhisselâmın kavmi içinde geçirdiği 950 seneyi birkaç cümlede özetler. Oysa o ömür içine nice hadiseler, çileler, meşakkatler sığmıştır.


Birkaç dakika içinde okuyup geçiverdiğimiz Mûsâ Aleyhisselâmın kıssasında da nice yılların olayları, nice gözyaşları, nice eziyetler, nice çabalar, ince sınanmalar vardır.

Kur’ân bize bütün bunları bir arada anlattığı için, o yaşanmış olaylar gözümüzde büyümüyor. Büyücülerle karşılaşmanın heyecanını yaşamıyoruz; çünkü sonucu biliyoruz. Büyücülerin iman ettikten sonra başlarına gelenler de bizi fazla üzmüyor; çünkü onların ıztıraplarının artık dinmiş ve Allah’ın rahmetine kavuşmuş olduklarını biliyoruz. Denizin yarılması gibi müthiş bir hadisenin öncesinde mü’minlerin neler yaşadıklarını, nasıl bir ümitsizlik ve çaresizlik içinde bocaladıklarını da pek düşünmüyoruz; çünkü maceranın sonu, bizim bulunduğumuz yerden açıkça görünüyor.

Şimdi bir düşünelim:

Bu hadiselerden herhangi birinin yaşanmakta olduğu yerde ve zamanda bulunsaydık, bu kadar rahat olabilir miydik? Sonucunu henüz gözümüzle görmediğimiz o maceralar bize hiç bitmeyecekmiş gibi görünmez miydi?

Veya şöyle de düşünebiliriz:

Bizim yaşamakta olduğumuz hayata da böyle bir bakış açısından bakabilseydik, ne görürdük? Bize hiç bitmeyecekmiş gibi görünen günlerin ve yılların gerçek hayat ve gerçek zaman içinde işgal ettiği yer ne kadardır?

Yaşadığımız hayata Kur’ân’ın ışığında baktığımız zaman bu soruya son derece rahatlatıcı bir cevap buluruz. İşte, Kur’ân’ın bir mü’mine kazandırdığı en önemli şeylerden birisi de böyle bir zaman genişliğidir. Bu bilinci en etkili bir şekilde bize yaşatan da, Kur’ân’ın baştan sona gerçeklerden ibaret olan kıssalarıdır.

Bu kıssalar sayesinde biz bir kısacık an içinde boğulmaktan kurtuluruz. Yaşadıklarımızı, geçmiş ve geleceğiyle beraber, bütün sonuçlarıyla birlikte görmek ve değerlendirmek imkânına kavuşuruz.

Hayatımızı dolduran mücadelelerin kısır çabalardan ibaret kalmadığını görür, onların Hz. Âdem zamanından beri devam eden bir silsile içinde yer aldığını, ebedî sonuçlar veren bir hakikate dayandığını görürüz.

Allah için söylenen bir söz, Allah için atılan bir adım, Allah için çekilen bir çile, Kur’ân’ın bize rehber olarak gösterdiği büyük insanların büyük dâvâlarıyla beraber ebediyete mal olur. Cismimiz bu dünyanın küçük bir yerinde, zamanın dar bir aralığında bulunsa da, ruhumuz Kur’ân’ın bize gösterdiği sonsuzluk âleminde teneffüs eder.

Kur’ân’ın haberleri, kalplere işte böylesine sebat verici haberlerdir. Eğer ibret gözüyle bakılırsa, bu haberler içinde gerçekten büyük öğütler ve hatırlatmalar bulunur.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
................................................................................
Kitap ehlinden bir çoğu arzu etmektedir ki, hak kendilerine gün gibi aşikar olduktan sonra sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan ötürü, sizi iman ettikten sonra çevirip kafir etsinler. Şimdilik siz, Allah emrini verinceye kadar af ve hoşgörüyle davranın. Şüphesiz ki, Allah her şeye gücü yetendir. Bakara/109
................................................................................


İnsanı iyilikleri kurtarır


İyiliklerin gönlü rahatlatan, kötülüklerin de huzursuz eden hakikatler olduğunu biliyoruz.

Bu iyilik ve kötülüklerin peşin mükâfatıdır. Ölüm anında da, kabir ve daha öte âlemlerde de bunların karşılıklarını görür insan. Semüre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte1 Allah Resûlü (a.s.m.) birgün Mescid-i Nebevîye gelmiş, Sahabîlerine gördüğü bir rüyasını anlatmış.

Rüyaya göre Azrail (a.s.) ümmetinden bir adamın ruhunu almak üzere gelir, anne babasına yaptığı iyilikler gelip onu korku ve şiddetten kurtarır.

Birisi vardır ki kabir azabı hazırlanmıştır kendine. O anda aldığı abdestler gelip onu azaptan azat eder.

Birisi vardır ki kabrinde şeytanlar gelip onu rahatsız etmekte, korkutmaktadırlar. Dünyada yaptığı zikirler gelip onu şeytanların elinden alır.

Birisini görür ki, adam susuzluktan yanıp kavrulmaktadır. Ağızı kavrulmuş, dili dışarıya sarkmıştır. Hangi havuzun başına varsa kovulmaktadır. O anda tuttuğu oruçlar hemen imdadına koşup susuzluğunu gidermekte, suya kandırmaktadır.

Birisini görür ki azap melekleri adamın üzerine üşüşürler. O anda kıldığı namazlar gelip adamı meleklerin ellerinden alır.

Bir adamı görür ki halka halka peygamberlerin oturmakta olduğu gruplardan birine yaklaştığında onu kovuyorlardı. Cünûplükten yıkanması gelir, elinden tutup hem de Peygamberimizin yanına oturtur.

Birini görür ki dört bir yanını karanlıklar sarmıştır adamın. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilememekte, şaşırıp kalmaktadır. O anda yaptığı hac ve umreler gelip onu o karanlıklardan kurtarıverir.

Bir adam görür ki insanlarla konuşmak ister, ama kimse onunla konuşmaz. O anda akrabalarıyla yaptığı iyilikler gelir, ‘Ey mü’minler topluluğu bununla konuşunuz’ der, onlar da konuşmaya başlarlar.

Birini görür ki, Cehennem bütün hiddet ve şiddetiyle ona hücum etmekte, harareti ve sıçrattığı kıvılcımlarla onu mahvetmeye çalışmaktadır. Tam o anda Allah için verdiği sadakalar, yaptığı hayırlar gelip o ateşe karşı bir perde ve siper olur.

Birini görür ki zebaniler gelip adamı yaka paça yakalarlar. O anda yaptığı emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münkerler gelir, onu zebanilerden alıp rahmet meleklerine teslim ederler.

Bir adam görür ki dizi üzerine düşmüş, Rabbi ile aralarında bir perde bulunmaktadır. Güzel ahlâkı gelip elinden tutar, onu Rabbinin huzuruna götürür.

Amel terazisinin sevap kefesi hafif gelen bir adam görür. O anda hiçbir menfaat gözetmeden vermiş olduğu borçlar gelip terazinin sevap kefesini ağırlaştırır.

Cehennem kıyısında dikilip bekleyen bir adama ise sahip olduğu Allah korkusunun gelip onu oradan kurtardığını, Cehennemi atlattığını görür.

Cehenneme atılan bir adamı da Allah korkusundan dolayı akıttığı göz yaşlarının gelip onu çıkardığını görür.

Yine birisini görür ki, Sırat köprüsü üzerinde durmuş, kâh koşmakta, kâh yüzüstü düşmekte, kâh Sıratın çengellerine takılmaktadır. O anda getirmiş olduğu Kelime-i Şehadetler gelip onu kurtarmakta, Cennet kapılarını açıp içine koymaktadır.

İşte iyiliklerin ahiretteki karşılıkları!
 
Üst